Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
g i şUBATiagecuMA CUMHURIYET SAYFA
_•.• • •
KÜLTÜRSANAT 13
İ.Parm'ıjasftyfe^
( • KültirServisi - 1 .Peron Sanatevi'nin
et-ktnlikleriarasında yeralan "Resim
S a n a t ı " söyleşisi yann saat 15.0O'te
şaLnatevindeizlenebilecek. Marmara
Üni versitesi Atatürk Eğitim Fakültesi
öğreuim görevlileri arasında yer alan
İsrnail Hakkı Demirtaş, Basri Erdem,
E r o l özden, Vujal Yıldınm ve Veli
Sapaz konuyla ilgili görüşlerini
tartışacaklar. 1. Peron Sanatevi'nde
pazar gûnü yine- aynı saatte arkeolog ve
sanat tarihçisi Sezai Gülpen'in
"Politika ve Estetik" başlıklı söyleşisi
saat 15.00'teizlenebilecek.
Radau'nun sergisi
• Kültür Servisi - Marmara
Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi
ResLm Bölümü'nde yükseklisans
çalışmalannı sürdüren Zümrüt
Y. Radaunun İstanbul Büyükşehir
Belediyesi TaksLm Sanat Galerisi'ndeki
resim sergisi 2 mart tarihine kadar
uzatıldı. Marmara Üniversitesi Güzel
Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü
Hüsameltın Koçan Atölyesi'nden
mezun olan Radau. geçen yıl 52. Devlet
Resim Yanşması'nda ikincilik ödülü
kazanmıştı. Sanatçının katıldığı
sergiler arasında 1990Günümûz
Sanatçılan İstanbul Sergisi ve 1992
Beyoğlu Töbank Sanat Galerisi'ndeki
karma sergi de yer alıyor.
Bizans Resim Sanatı
• Költâr Servisi - Resim ve Heykel
Mûzeleri Derneği'nin 1992 kış
etkinlikleri arasında yer alan sanat
tarihi konferanslan kapsamında bugün
saat 14.00'te Resim ve Heykel
Muzesi'nde Doç.Dr. Zeynep İnankur
"Biza.ns Resim Sanatı" başlıklı bir
konferans verecek. Resim ve Heykel
Mûzeleri Derneğd'nin Resim ve Heykel
Muzesi'nde düzenlediği sanat tarihi
kursları da sürüyor. Yalçın Sadak
ypnetiminde gerçekleştirilen
"Rönesans", "Barok", "Rokoko" ve
"Empresyonizm ve Sonrası" başlıklı
kjırslar için 1594739 nolu telefondan
bılgi alabilirsiniz.
Öğpetmenin dramı
• AA (Ankara) • Tutucuların güçlü
oiduğu bir Anadolu kasabasmda
giyiminden davranışlanna kadar
çağdaş bir cumhuriyet kadını, bir
Kemaîist olan "Ayla Öğretmen"in
serüveni Devlet Tiyatrolan'nda
sahnelenmeye başlıyor. Yaklaşık 5
yıldır Devlet Tiyatroları
repertuvannda bekleyen Orhan
Asena'nın "Ayla Öğretmen" adlı
oyunu, eğitim sıstemindeki çağdaş ve
çağdışı unsurlann karşıtlığı ve
çatışması ekseninde Türk insanının
son 30 yıllık çağdaşlaşma serüvenini
ele alıyor. £afer K araokay ın rejisi ilc
ilk kez sahneye çıkacak oyun, kent
aydınmın açmazlan ve yerleşik
değerlere karşı güçsüzlüğünü
anlatıyor.
SİNEMA
42. Uluslararası Berlin Film FestivaJi tüm hızıyla sürüyor
Sado-mazo ilişkiler, cinsellik ve yalnızlık
ATİLLA
DORSAY
42. Uluslararası Berlin Festivali,
tüm görkemiyle sürüyor. 4 bini
aşkın gazetecinin yanı sıra Al-
manya'dan sinema ile ilgili her-
kes, dünyadan ise binlerce sine-
ma profesyoneli bu festivali izli-
yor.
Heraçıdan büyük biretkinlik bu: Yüz-
lerce film gösteriliyor, bunlarla ilgili ton-
larca tanıtım malzemesi dağıtılıyor, ba-
sın konferanslan yapılıyor. Yüzlerce
film, hemen tüm ülkelerin sinemalannın
temsil edildiği (bizimki yok) standlardaki
videolardan küçük ekranlara yansıyor.
müthiş bir alışveriştir gidiyor. Türk kö-
kenli Beki Probst'un yönettiği Film-
Market (Film Pazan) bu film ticarelinin
bu yıl çok yüksek düzeylere ulaştığı bir
olay. Sınemanın canı-kanı burada atıyor:
Görsel bir çağ olan günümüzde, dünya-
nın tüm ülkelerinin sinema salonlannı,
TV kanallannı, eğitim programlannı ve
başka şeyleri dolduracak her türden film,
Berlin'de el değiştiriyor ve burada insan
gerçekten de sinemanın uluslararası yü-
reğinin attığını hissedebiliyor.
Bu 'mahşer'de Türk sinemasının esa-
misi okunmuyor. Sinemamıza yardım is-
teyen veya vaat eden sinemacısından bü-
rokratına herkesi birkaç gün için de olsa
bu festivale getirip göstermeli diye düşü-
nüyorum. Sinemanın, bir sanat olarak,
bir sanayi olarak, bir ticaret olarak, bir
kültür, eğitim-öğretim aracı olarak dün-
yamızda nasıl canlı ve önemli bir medya,
önemi azalmak şöyle dursun günden
güne artan bir ıletişim alanı olduğunu
daha iyi anlarlar. Çünkü bu olguyu bu
tür etkinliklerde görüp anlamadan, ger-
çek anlamda bir ulusal sinemaya yardım
etmek, onun belini doğrultmaya çalış-
mak kolay değil.
Öa pbıu çtkan iki flhı
Türlü-çeşitli (ve kimisi her şeye karşın
bizim sinemamızı ve İstanbul Festivali'ni
tanıtmaya yönelik) etkinliklenmizin ara-
sında, odak noktasını kuşkusuz filmlcr
oluşturuyor. Olabildiğince film görmeye
ve çağdaş sinemayı kavramaya çalışıyo-
ruz. Bunun için de bunca film arasından
Kenneth Branagh'ın ilk yönetmenlik denemesi "Dead Again"de Andy Garcia ve Emma Thompson filmin başroUerinde.
peşinen ıyı bir seçim yapmak gerekiyor.
Yanşmah 'resmi bölüm', çoğunu sizlere
duyurduğumuz fılmleriylc. şu ana dek
çok parlak bir görünüm vermedi. Şenli-
ğin tam yarısına geldiğimiz şu günlerde,
yanşan filmlerin arasında ön plana çı-
kanlar, David Cronenberg'in (Kanada)
'Çıplak öğle Yemeği-Naked Lunch',
Fransız Eric Rohmer'in 'Kış Öyküsü-
Conte d'hiver' filmleri oldu. Bunlann dı-
şında kalan filmleri ödül için düşünmek
bile olanaksız. Bakalım. ikinci yarıda ye-
ni ve iddialı filmler gelip bunlara katıla-
cakmı?
Bu durumun başlıca nedeni, kuşkusuz
festivaiin yanşma için 'reddedemeyeceği
fılmler'le karşı karşıya kalması. Bir İs-
panyol-Fransız ortak yapımı Uzun Kış',
bir İngiltere-Almanya-İtalya ortak
yapımı 'Utz*, bir Şili-İspanya ortak yapı-
mı 'Sınır', bir İsviçre-Fransa ortak yapı-
mı 'Yalanlar, Hep Yalanlar', ilk filmiyle
kıyametler koparmış bir Branagh'dan
gelen "Dead Again" vb. filmler, anlaşıla-
bilecek çeşitli nedenlerle, yanşmaya alı-
nıyor. Sonuç: Düşen bir kalite, umut ver-
mekten uzak bir çağdaş sinema perspek-
tifi. O zaman da koku alma duygumuza.
sinemasal bilgi ve sezgilerimize güvenip
asıl ilginç olanı başka bölümlerde anyor
ve kimi zaman da buluyoruz.
Panoramada ilginç filmler
Örneğin panorama bölümü bu yıl il-
ginç filmler gösteriyor. Bir Ingiliz-Alman
ortak yapımı olan 'Rebecca'nın K»zlan-
Rebecca's Daughters'- ünlü İngiliz ozanı
Dylan Thomas'ın tam 40 yıl önce 'bızzat'
yazdığı bir senaryoya dayalı bir tarihsel
fantezi. 1840'lann İngıltere taşrasında
soyluiarla, onlar tarafından amansızca.
iliklerine dek sömürülen köylülerin öy-
küsünü bir güldürü tonuyla anlatıyor bu
ilginç film... Karl Francis'ın yönettiği bu
kcndine özgü taşlamada, büyük oyuncu
Peter OToole'un evlere şenlik bir 'buna-
mış ve alkolik soylu' kompozisyonu da
var ki görmelere değer!..
Bu bölümde izlediğimiz İsrail-Maca-
nstan ortak yapımı (ortak yapımlann
nasıl çoğaldığına dikkat ediyor musu-
nuz?) "Uzun Gölge-The Londra Sha-
dow', büyük Macar kökenli görüntü us-
tası Vilrr.os Zşigmond'un ilk yönetmen-
lik denemesi. İsrail'de (geçen Körfez sa-
vaşı ^ırasmda ve' sonraşmda) çekilmiş
olan bu film, yıllar sonra İsrail'e gelip ar-
tık yaşamayan arkeolog babasının kimli-
ğini öğrenmeye çalışan tanınmış bir
oyuncunun, babasının dul eşine, yani
Lınton KAVCM Johnson:
'Reggae
bir dünya
muzıgıdir
Kültür Servisi- İstanbul Taxim Night-
park'ta bu akşam saat 21.00'de bir
konser verecek olan şair ve müzisyen
Linton Kwesi Johnson, Fransa'da
yayımlanan Best adlı müzik dergisinin
sorulannı yanıtladı. Söyleşinin bir bö-
lümünü aşağıda sunuyoruz:
-Reggae müziğinin bugünkü konumu
tredir?
Reggae bugün artık bir dünya müzi-
ğidir. Soul müzik vaya başka bir popü-
ler müzik türü gibi. Polonya'da konser
verdiğim sıralar, orada reggae toplu-
luklanyla karşılaştım. İskandinavya'-
da da ve şimdi Paris'te de... Bugün dün-
yanın en popüler müzik topluluklann-
dan biri olan UB40'nin sadece reggae
çaldığı gerçeği, Bob Marley gibi insan-
lannyaptıklannın ne kadar kuvvetli te-
melleri olduğunun göstergesidir. O ol-
madan UB40 bu kadar başanlı ola-
mazdı.Bugüninsanlarınhâlârastafariyi
ilgi çekici bulmalannı anlayamıyorum.
Rastafari felsefesinin bugün reggae
müziğinin üzerindeki etkisi minimal-
dir. Reggae müziğinde kalan son ger-
çek rastalar Culture ve Burning Şpear
gibi topluluklar. Rasta hareketi bir dö-
nem reggae müzığine iiham ve sbpiritü-
alitesini verdi. Bunu herkes biliyor.
Rasta hareketi mesajıyla siyah kültü-
rün mirasına cilasını vurmuştur.
-Fransa'da reggae müziği bugün hâlâ
rastafariye çok bağlı...
Tamam anlaşıldı... UB40'de saçlan
"dreadlock"lu iki kişi var. Ama toplu-
luğun önünde iki tane beyaz var. Ree-
gae ırtık bir dünya müziği ve Jamai-
kalıkrın monopolünden çıktı. Reg-
gae'ıin köklerinin Jamaika'da olduğu-
nu biliyoruz, peki ne yapahm? Fransı-
zlar Amerika'dan gelen caz müziğinı
çalanazlar mı?
-Eaggamuffin-rap reggae- hakkında
görtşlerin ne?
Bizı parçalan beğeniyorum ,ama ge-
nellkle çok sıkıcı. Benim için bas ve da-
vu| ;ok önde. Yalnız beni sevindiren
noka, bugün diskjokeylerin çoğunun
cinstl isteklerini dile getiren mesajlar-
dan uzaklaşıp, sosyal mesajlara yönel-
meleri. -Sen raggamuffinin edebi boyu-
tunv seviyorsun. Bunun, rap gibi bir
evrin geçireceğine inanıyorsun...
Bı da iyi bir dans müziği. Bugüne
kadır raggamuffin boş mesajlar
dışırda bir şey ulaştırmadı.
-Eaha zeki bir konuma gelebilir bel-
ki...
Dıha önceleri daha zekiydi. Ama
dahi da zeki olacaktır.
Berlin Film Festivali'nden kısa kısa
Yıldızın dili belası
"Star" olmanın gereklerinden biri nedir? Herhalde "çenesini tutabilmek". Ünlü
Norveçli oyuncu Liv Ullmann, Ingmar Bergman'ın "sabık eşi", bir zamanlar yeni
bir Greta Garbo olarak tanıtılan, Garbo olamadıysa da uluslararası saygın bir
kariyeri sürdüren Ullmann, geçen yıl bu zamanlarda Körfez Savaşı'nın en hararet-
li günlerinde, Saddam'ın füzelerinin tehdit ettiği İsrail'de, canını dişine takmış bir
film ekibiyle birlikte "Uzun Gölge" filmini çekmeyi sürdürüyordu. Polonyalı yö-
netmen Vilmos Zsigrnond ve İngiliz oyuncu Michael York'la birlikte... Film, ölüm
tehlikesi altında bitirildi ve bu yıl Panorama bölümünde Berlin Festivali'ne
katıldı. Ne var ki Ullmann, beklendiği ve söz verdiğı halde son dakikada karar de-
ğiştirdi ve şenliğe katılmadı. Niye? Çünkü geçen haftalarda bir Norveç dergısine
verdiği beyanatta, politik görüşleri oldukça radikal olan yıldız "Almanya ve Ja-
ponya, savaşta elde edemediklerini, şimdi banş yoluyla elde ettiker ve ülkelerimizi
ekonomik işgale uğrattılar" demişti. Bunun üzerine Almanya hop oturup hop
kalktı, Ullmann çeşitli kuruluşlarca eleştirildi ve üstelik ölüm tehditlen aldı. Bun-
lardan korkan sanatçı da Berlin'e gelmekten vazgeçti.
Iman'ın imanı
Bılimkurgu yazar-yönetmeni Nicholas Meyer, ünlü "Uzay Yolu StarTrek" seri-
sinin son ve 8. bölümünü yönetti ve film, yanşma dışı olarak Berlin şenliğine katıldı.
Bizde de çok sevilen, bir TV dizisi olarak ün yapan ve sonradan 5 filmlik bir seriye
dönüşen filmin bu yeni bölümü, yine gelecekte geçen, çeşitli masal ve mitoloji öğele-
riyle donanmış gösterişli bir yapım.
Her yaştan küçükler için bir yeni şölen... Artık biraz yaşlı ve yorgun yüzleriyle di-
zinin bilinen kahramanları, VVilIiam Shatner, Leonard Nimoy, De Forest Kelly de
başrollerde.
Ancak kadroya yeni adlar katılmış. Bunlardan biri, ünlü manken İman.
Kısa, ama etkileyici bir rolde gözüken bu dünyanın en pahalı mankeni, Paramo-
unt şirketinin hatınnı kırmayarak Berlin'e geldi.
Ve gelmeyen filmin asıl ünlülerinin yerine, basın toplantısına katıldı.
Gazeteci ve fotoğrafçılar ise bundan hiçde şikâyetçi-gözükmediler.
Çin fîlmi 6
Altın Ayı'ya ağırhğını koydu
Tayvan, eski adıyla Milliyetçi Çin oldukça gelişmiş bir sinemaya sahip bir
ülke. Sinemaya, sinema eğitimine, yayınlanna büyük bir bütçe ayırmış
olan ülkede, son yıllarda Stanley Kvvan, Edvvard Chang gibi gerçekten
ilginç yönetmenler yetişiyor.
Cumhuriyet Kitap Kulübü
T A K S İ T L E
KİTAP
V E İ Y O
15O YAYINEVİ • 11 .OOO KİTAP
BtLGlEDtNMEKtSTlYOmjl*.
Adım.Soyadım:
Adrosim:
Telefonum
Adres:
Cumhuriyet Kttap Kulübü
Çağ Pazaıiama A.Ş.
istiklal Cad. Zambak Sokak
4/1 Beyoğlu-İSTANBUL
Tel: 252 38 81 - 82
252 38 61 - 62
Ansiklopedileriniz,
romanlannız
yerinizden alımr.
554 08 04
TURK KALP \ AKF1
KALBINIZ SIZIN İÇİN
ÇALIŞIYOR, YA SİZ ?..
Muayene, Teşhıs Tedavi.
Laboratuvar, Rontgen
Tel: 275 12 44/45 - 248 58 66
Çin Halk Cumhuriyeti'nin Chen
Kaige gibi yönetmenlerle yarattığı
sinemaya katkıda bulunarak ilgiye
değer bir Yeni Çin Sineması gö-
rünümü yaratıyor.
Geçen yıllarda "Rouge" adlı fil-
miyle festivallerde ödüllendirilen
Stanley Kvvan'm son filmi "Ruan
Ling Yu" büyük ilgi gördü ve he-
men Berlin I992'nin favorileri
arasında yer aldı. Film, bizlere
Çin'de sinemanın popüler bir kitle
iletişim aracı
oiduğu,
yığınlan bü-
yük ölçüde et-
kilediğı,
Hong Kong-
da ilk sinema
sanayiinin te-
mellerinin
atıldığı 1930'-
lu yıllann
çoktan unu-
tulmuş ünlü
bir oyuncusu-
nun, Ruan
Ling Yu'nun
yaşamöykü-
sünü anlatı-
yor. Bu genç ve olağanüstü güzel
oyuncu, o yıllarda Hollywood ve
Alman sineması etkisinde gösterişli
melodramlar üreten bir sinemanın
Greta Garbo'su oluyor. Ancak özel
yaşamında mutluluğu bulamıyor.
Ve 1935 yılında, daha 25 yaşınday-
ken intihar ediyor.
Stanley Kwan, bu oyuncunun ya-
şamını 2 buçuk saatlik özgün bir
filmle anlatıyor. Film, bir yandan
oyuncunun yaşamının en ilginç aşa-
malarını canlandırırken, öte yan-
dan dönemin arşivlerde korunabil-
miş film parçalan aracılığıyla, ger-
çek Ruan'ı tanıyoruz. Öte yandan
yönetmen Brecht'çi bir tavırla, fil-
min çekiminden, film üzerine tartı-
şmalardan bölümleri, kendisinin de
katıldığı günümüz sinemacılannın
Ruan efsanesine bakışlannı da işin
içine katıyor. Ortaya çıkan, bilinen
"star özyaşamlan"na Hollywood
usulü bakışın tümüyie dışında, ken-
di özel ritmiyle işleyen, kendi solu-
ğunu alan özgün ve etkileyici bir
film. Biraz ağır, biraz durgun...
Ama sonuç olarak insanda gerçek
bir sinemasal
heyecan
uyandıran Ber-
lin 1992'nin
sayılı önemli
yapıtlanndan
biriyle karşı
karşıyayız. Baş-
roldeki Maggie
Cheung ise gü-
zelliği ve oyu-
nuyla gerçekten
de büyüleyici
bir kadın.
Bir diğer id-
dialı film, Is-
veçli ünlü yö-
netmen Jan
Troell'ün "İl Capitano" adlı son fil-
mi vdi.
1988 yılında tüm İsveç'i ayağa
kaldırmış olan bir gençlik cinayeti-
ni, 2 genç ve avare serserinin, sorun-
lu bir genç adamla sevgilisi olan
kızın, gereksiz yere 3 kişilik bir aile-
yi yok etmelerinin öyküsünü anla-
tan film, olaya soğukkanlı, belgeci
bir tavırla yaklaşan yanıyla dürüst
bir fılmdi. Ama bilinen "sorunlu
gençlik" filmlerine hiçbir şey ekle-
miyor ve belki bir toplumbilimsel
irdeleme olayı alarak kazandığı il-
ginçliği , hiçbir biçimde sinema
alanına aktaramıyordu.
üvey annesine âşık olmasını anlatıyor. Ve
bu ilişki ilerledikçe, bunun ölen babanın
'son arzusu' oiduğu meydana çıkıyor.
Duyarlı, değişik bir film bu. Liv Ullmann
ve Michael York'un oyunlarıyla da de-
Jerlenen...
Berlin 92'de ilgi çeken bir olay, Ameri-
kan kadın yönetmenlerininfilmleri.An-
cak bu konuda çok başanlı örnekler yok
ortada... Bunlardan biri Gas Foot Liht-
ning' Allison Anders'in ilk filmi olarak
yanşmah bölümde karşımıza geldi.
ABD'nin New Mexico eyaletinde erkeği
evi bırakıp gitmiş, ama hâlâ genç ve güzel
bir kadının, delişmen iki kızıyla birlikte
yaşamını sürdürmesini anlatanfilm,esp-
rili, hoş senaryosu ve Brooke Adams, Fa-
uruza Balk gibi oyunculanyla dikkati çe-
ken, ama sonuç olarak sıradan bir film.
Panoramada karşımıza çıkan Lizzio Ber-
den'in 'Aşk Cinayetleri-Love Crimes' fil-
mi ise önemli bir konunun Amerikan
usulü sulandınlmasının örneği. Tavladı-
ğı kadınlann resimlerini çekeıî ve bu ara-
da onlara sadistçe davranışlarda bulu-
nan, tecavüz eden yakışıklı bir erkekle
olayın peşine düşen bir kadın savcının
öyküsü bu... Tahmin edilebileceği gibi,
kadın savcı da kendisini 'adamın koy-
nunda' bulacak ve onu yasaya teslim ede-
yim derken bu sado-mazoşist ilişkiden
hoşlanmaya başladığını ve kendi geçmi-
şindeki sorunları da fark edecektir. Biraz
'Kuzuların Sessizliği' havasındaki bu il-
ginç film, belgesel tadındaki birkaç
'kadın filmi'yle işe başlamış yetenekli bir
yönetmenin Hollywood kurallanna tes-
lim oluşunu simgeliyor ve sürüklüyor,
ama inandırmıyor. Başrollerde Sean Yo-
ung ve Patrice Bergin'in varhklan, filmi
ayrıca oldukça da ticari kılıyor.
CJoseNik ttmsı
Cinsellik, bu yıl da Berlin'in ana tema-
larından biri. Alman sinemasının deney-
sel filmler yönetmeni Lothar Lambert'in
filmi 'Kadınlar Üzerine Bilmek Istemedi-
ğiniz Her Şey', günümüz Berlini'nden
mutsuz, sorunlu kadın, erkek, eşcinsel
portreleri çiziyor bizlere... 'Cinsellik
dünyanın en iyi paylaşılmış sefaletidir'
sözünü anımsatan bir yanı var bu siyah-
beyaz, belgesel tadındaki 'yeraltı sinema-
sı' örneğinin... Ve başrolde bir Türk kıa-
nın, Nilgün Tayfun'un da şaşırücı, cüret-
li bir oyunu var...
Japonlar da bu cinsellik konusuna ol-
dukça takmış gözüküyorlar. Panorama
bölümünde yer alan Ryu Murakami'nin
'Tokyo Decadence-Topaz-Tokyo Yoz-
laşmışlığı-Topaz' adlı çok ilginç filmi biz-
lere^günümüz Tokyosu'nda boş zaman-y
lannı 'sado-mazoşist ilişkiler içinde ki-.
ralık kız' olarak değerlendiren genç ve
güzel bir Japon kızının serüvenlerini an-
latıyor. Genç kız, Tokyo'nun büyük otel-
lerinin, kimi zaman zengın evlerinin de-
korunda. dış görünüşleriyle saygın, zen-
gin, çoğu zaman çokuluslu şirketlerin yö-
neticisi konumundaki Japonlann en
özel, en gizli isteklerini karşılıyor. Film,
bir tür sado-mazo ilişkiler raporu gibi...
Ama bu kışkırtıcı yanının arkasında,
acılı ve karamsar bir hava var. Zaten a-
çıkça Japonya kalkınıyor, büyüyor...
Ama ne pahasına?" diye soruyor. Ve bu
gerçekten bir ekonomik dev olmaya gi-
den toplumda birden değişen değerlerle
yozlaşan kadın-erkek ilişkilerinin insan-
lan sonuç olarak ne denli mutsuz ettiğini
gösteriyor. Bir diğer Japon filmi olan
'Kılıfsız Gece-Skinless Night' ise bizlere
işi porno filmler çevirmek olan bir genç
adamın yaşamını anlatıyor. Yönetmeni
Rokuro Hizuki, gerçekten de bu tür film-
ler yönetmenliğinden gelmiş. Ve seksi ti-
carete döken her mesleğin bireye getirdi-
ği umutsuzluğu ve mutsuzluğu kendi de-
neyimlerinden gelen bir içtenlikle perde-
ye yansıtıyor. Doğrusu bu Japon filmleri,
yarışmadaki, yamyamlık üzerine moral
tartışmalar yapan asık suratlı Japon
yapımı 'Hikaragoke'den çok daha fazla
ilgimizi çekti.
Eşciıstl kpata iykisi
Ve işte son olarak fonım bölümünde
karşımıza çıkan birbirinden ilginç 2 film.
İngiliz yönetmeni Derek Jarman'ı özel-
likle İstanbul Festivali seyircisi, 'Cara-
vaggio" adlı fılminden beri herhalde
unutmamıştır. Bu yetenekli ve kışkırtıcı
İngiliz, son filmi olan 'Edvvard 2'yi, bu
eşcinsel kralın öyküsünü anlatan ozan
Christopher Marlovve'un aynı adlı oyu-
nundan uyarlamış. Metin aynı kalmış,
ancak Jarman, dekor, giysi, eşyalar, vs.
açısından tam anlamıyla modern ve ger-
çeküstücü bir tavn yeğlemiş. Erkek ar-
kadaşıyla birlikte tüm geleneklere mey-
dan okuyan genç kralın öyküsü, bir kez
daha Derek Jarman'ın Pasolini'yi anım-
satan eşcinsel düşlerinin ve 'uyumsuz' es-
tetiğinin dışavurumunu oluşturuyor. Ve
biraz irkiltici ve kışkırtıcı yanlanna
karşın, özgün bir yapıt olmayı başanyor.
Seyircimizin yine İstanbul Festivali'-
nden tanıdığı Kaurismaki kardeşler de
son filmleriyle Berlin'de. Özellikle Aki
Kaurismaki'nin yeni bitmiş filmi 'Bohem
Hayatı-La Vie de Boheme' burada bü-
yük ilgi gördü, kapılar-pencereler kınldı.
Fin sinemasının bu harika çocuğu, bizle-
re Paris'te, biri Fransız öbürü Arnavut
(!), bir diğeri de sadece 'yabancf olan 3
aylak, 3 bohem sanatçı arasında geçen
bir öykü anlatıyor. Bir kez daha, taptaze
bir Kaurismaki mizahının baştan sona
kendini duyurduğu bu film, karakterler
üzerindeki çalışmasıyla sinemanın klasik
durum ve öğelerini ters kullanımıyla yer
yer ince, yer yer oldukça kaba güldürü
öğeleriyle ve Kaurismaki'nin gözde
oyunculannı bir kez daha kullanmasıyla
değişik ve ilginç bir mizah örneği.
Yaşama tam bır boşvermişlikle bakan,
en 'kutsal' yerleşik kavramlarla bile alay
etmesini bilen. kişilikli bir gülmece an-
layışını tüm filmlerine yayan bir sa-
natçının gerçekten ilgiye değer ve yine
İstanbul'da görmeyi umduğumuzu son
filmi.