Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET 20 ŞUBAT1992 PERŞEMBE
GORUŞLER
BURASI
TÜRKİYE
HALÛK ŞAHİN
Rgaraımktan Yıhhzfeğa
T
iyatro kuruluşlannın yaşamında belki de en bu-
nahnnlı günler rol dağıtımının yapıldığı günler-
dir. Kim başrolü kapacak, kim sahneye su geti-
ren saka rolünde kalacak? Her oyuncunun gön-
lündeaslanlar yattığı için büyük sevinçler ve derin ha-
yalkırklıklanyla dolu anlardır rol dağıtımlan.
Siyaset ve tarih sahnesinde rol dağıtımı da bundan pek
farklı leğildır. Ülkeler bazen başrol beklerken kendileri-
ni fıgiran bulurlar. Ya da bir bakarsınız ki, dünün figü-
ranı bıgün başrolde.
Sovetler Biriiği'nin çöküşünden beri Türkiye'nin ken-
disini ıçsuz bucaksız bir kültür havzasının ortasında bul-
ması redeniyle yepyeni rollere seçildiğini görüyorsunuz.
Tarihsel geçrnişimiz nedeniyle ahşkın, yakın geçmişimiz
nedenyle ise hiç hazır olmadığımız rollere.
Soğık Savaş süresince bize layık görülen rolleri bili-
yorsutuz: Ya NATO'nun Güneydoğu kanadının "bekçi-
si" ya Amerika'nın "sadık dostu" ya da (kimilerinin
deyimyle) Batı emperyalizminin "uşağı". Bekçi, sadık
dost yı da uşak: Tipik figürasyon roller...
Yüz/ılın başında itildiğimiz roller ise daha çok "hasta
adam* ve "barbar asker" türünden rollerdi. Belki daha
öneml, ama "kötü adam" tiplemesinden...
Son haftalarda ya- — — — ^ — ^ — — • —
Türk kökenli
cumhuriyet halklarına
karşı"herşeyibiz
biliyoruz" havalarına
girersek sonuç
kötü olur.
bancı basını tararken
artık c rollerin tarih ol-
duğunu görüyorum.
Şimdi bize "yıldız" mu-
amelesi yapılıyor. Sa-
dece yapümıyor, açık
açık da söyleniyor:
Newsweek'e göre "sa-
bah yıldızı"yız. The
Economist'e göre "İslamın yıldızı"yız, Der Spiegel'e göre
ise "Doğu'nun yıldızı."
"Kötü adam"lık günleri geride kaldı. Artık en azından
"destek başrol"lere layık görülüyoruz. Kimine göre "ha-
mi", kimine göre "ağabey", kimine göre "örnek"iz. Oysa
daha iki yıl önce, Soğuk Savaş oyunu apansız bitiverince
nasıl da rolsüz kaldığımızı sanmıştık hatıflıyor musunuz?
Oysa yaklaşan başrolleri daha o zamandan görenler
çıkmış. Örneğin, sütun komşum Yağmur Atsız geçen yıl
çıkan Bloknot adlı kitabına aldığı 1989 tarihli bir yazısın-
da şöyle demiş:
"21. yüzyıl başlannda bir tarafta Avrupa Topluluğu
gürbüzleşirken öte yanda bir 'Avrasya Topluluğu' niçin
başka bir ekonomik ve politik güç oluşturmasın? Eğer
gelişmeler dünyayı bu yöne çekerse o vakit Türkiye bu
'Avrasya Topluluğu' ile çok özel ilişkileri olan ve bu Bir-
lik içinde çok özel rol oynayan bir devlet konumuna gire-
cektir. Bunun için Türkiye'nin AT'ye tam üyelikten fera-
gat etmesi gerekmeyeceği gibi üstelik büyük hata da olur.
Zira AT içinde buna benzer ilişkiler yürüten üç irikıyım
devlet zaten var. İngiltereve *Commonwealth\ Fransa ve
'Le Monde francophone', aynca İspanya ve 'el mundo
ibero-americano'. Yani Türkiye de bu "Oç Silahşörler'in
arasına bir d'Artagnan olarak katılır, olur biter. Zaten
öbürlerine oranla daha genç, daha atak ve daha delibo-
zuk bir ülke olduğu için bu d'Artagnan rolü Türkiye için
biçilmiş kaftan bile sayılabilir."
Tarih bize hiçbir rolün sonsuza dek şürmediğini öğreti-
yor. Türkiye olaylann beklenmedik bir silkinişi sonunda
"keşfedilip" fıgüranhktan yıldızltğa yükseliverdi. Acaba
bu rol ne kadar sürecek?
Bu biraz bizim rolümüzü ne kadar başanyla oynayaca-
ğımıza bağh. Örneğin, başrolü bir kasıntı nedenine çevi-
rip diğer oyuncuları ezmeye kalkışırsak kendimizi tatsız
durumlarda bulabiliriz. Türk kökenli cumhuriyet halkla-
nna karşı "her şeyi biz biliyoruz, bunlar bir halt bilmi-
yor" havalanna girersek sonuç kötü olur. Ne yazık ki
bunun işaretlerini görmeye başlıyorum.
Şu andaki durumu abartmamak gerek. Yedi milyon-
luk Azerbaycan'da günde bir milyondan fazla gazete
satıldığını biliyor muydunuz? Kazakistan'daki bilim
adamı sayısı acaba bizimkinden ne kadar fazla?
Repertuarda başka oyunlar da var.
60-30 YIL ÖNCE CUMHURİYET
1932: Halkevleri açıldı
ı » ,™u. MM. !»)*«. Halkevleri Umumî
% fİTÖ LİBi
Merkezm
"
lküsalmeraslmi
- TiTIİS
8 g«a urliDda MCCUE1
tecrtbe edlnlx.
bugün saat üçte H Fırkası
Umumî Kâtibi Recep Bey
tarafından çok parlak bir
surette yapılmıştır.
İsmet Pş. Hz. şiddetli
* '"liiİBiı'ı'Tııiîrn^Tİ 'w«tîî "vTinit^ alkışlar arasında kürsiye
gelerek dedı kı:" Istanbul Halkevi'nin
açılma merasimi dolayısile tesadüfen aranızda
bulunduğumdan çok bahtiyanm. Gördüğüm heyecan ve
alâka beni mütehassis bıraktı. Şahit olduğum bu büyük
ruhu Ankara'da arkadaşlanma anlatacagım. Muvaffak
olacağınızdan, iyi neticeler alacağınızdan eminim.
Hepinizi tebrik ve mufavvakiyetler temenni ederim."
İsmet Pş. Hz.. müteakıben alkışlarla yaşa sesleri arasında
ellerine sanldı gençlerin arasından geçerek salondan
çıktılar.
TARİHTE EUGtJNuVMTAZARIKAN
ABU DABİ V£ DUBAİ
/968'Oe BuGUN, ARAP »4litMAOA£l'NDAKl ABü DA&I
VE DUBAİ EMlRLIKLERJ 8f/2.L£ŞM£y£ A&gAg VE/İDt.
OMAAI £UL.VAKlUĞt'NIN KUZ£yiNDE YAN YANA 8Ü-
LUNAN BU EMI&UKLER., &4SRA KÖ&FEZ./'AJ/A/ Kl-
Y1SIH0AOIR. 19?f'De,A8U O4Bİ V£ PUgAI 'D£AJ
BAŞKA DÖZT KUÇUK EMİeuĞİN De KAT1LMASIY-
LA "eilZlSŞIIC AtSAP EMİfZLİICLEIZİ
f
'ADIYLA TBK.
PEVLET dUg.UMUNA GSLeCEKLER, BlK YIL SON-
RA, RAS AL KAİMA PA BİRLİĞE SİBECEKT7B.
SÖZ KONUSU EMIRUKL£R1AJ ÖNBMİ,
FEPİlSN PETROUM AR.TMIŞ, SU DA,
BKOMOM'K SIR PATZ/IAM yAB/trMrşrt. ZO Mtl.YAg
VAR.ILLIK REZ£R.VIYLE, Bİgl£ŞlK ARAP SMıRUKL£-
Rİ, KOMŞU 0MAfJ/
K4V^R "E SAHREYN'l GERlOE
8/KAKACA/cr//?.
Türk Cumhuriyetlerine Gönüllü Uzmanlık
Prof. Dr. İLTER TURAN Istanbul Üniversitesi Öğretim Üyesi
T
ürkiye, kardeş Asya cumhuri-
yetleriyle bu kadar kısa süre-
de bu İcadar yakın ilişkiler ge-
liştirilebileceğini beklemiyor-
du. Sovyetler Birliği'nin çözülmesi
hızh geldi. Belki de Rusya, birlik icin-
deki diğer devletlerden kurtulursa,
kendi başının çaresine daha iyi baka-
bileceğini düşünmüştü. Hepsinin ken-
di yoluna gitmesine fazla itiraz etmedi.
Yakın zamana kadar Türksoylu
cumhuriyetlerle ilgilenmek aşın milli-
yetçilerin özel bir ilgi alaru olarak gö-
rülüyordu. İki kutuplu bir dünyada
uluslararası güç dağılımının bu ülkele-
rin bağımsızhğını elde etmelerine elve-
rişli bir ortam yaratmadığı düşünülü-
yordu. Evet, Birleşik Devletler bu ül-
kelerde birtakım direniş hareketlerini
teşvik ederek Sovyetler'i huzursuz et-
meyi isteyebüirdi. Ancak, Türkiye'nin
bu oyuna katılması Sovyetler'in
hışmını gereksiz yere üzerimize çek-
mekten başka işe yaramazdı.
Şimdi bütün bunlar geride kalmış-
tır.
Türkiye'den çok şey bekledikleri an-
laşılan bağımsız cumhuriyetlerin ço-
ğunun liderleri ülkemizi ziyaret etmiş
bulunuyorlar. Bundan birkaç gün
önce Türksoylu ülkelerde büyükelçi-
likler açacağımız açıklandı, hatta bu
görevlere atamalar yapıldı. Türkiye,
kardeş ülkelerle işbirliğini uluslararası
alana da taşıdı. Onlann AGÎK'e üye
alınmalanna öncülük etti. Umut Ope-
rasyonu'na dahil edilmelerinde önem-
li rolü oldu.
Anlaşıldığı kadanyla, Türksoylu ül-
keler, diğer eski Sovyet cumhuriyetle-
rinin karşılaştığı sorunlarla karşılaşı-
yorlar. Piyasa ekonomisinin ne teori-
sini ne pratiğini iyi biliyorlar. Anlatı-
lanlara bakılırsa, defter tutmasını dahi
bilmiyorlar. Bürokrasileri zayıf. Dip-
lomasi gibi alanlarda hemen hemen
hiç elemanlan yok. Askeri personelle-
ri az, halbuki yeni ulusal ordular kur-
malan gerekiyor. Alfabelerini değişti-
recekler fakat ellerinde daktilo ve mat-
baa makineleri bulunmuyor. Bu işi ya-
pabilecek yeterli sayıda öğretmen
mevcudu olmadığı da tahmin edilebi-
lir. Tabii, bütün bunlara ek olarak
hem acil iktisadi yardıma hem de onla-
n uzun dönemde daha üretken hale
getirecek yatınmlara ihtiyaçlan var.
Türkiye bağımsızhğını yeni kazan-
mış cumhuriyetlere destek olmayı iste-
mekle birlikte, saydığımız tüm gerek-
sinmelere cevap verecek kaynaklara
sahip değildir. Mümkün olabilen en
fazla desteği vermek için sınırlı kay-
naklannı en verimli şekilde kullanmak
ve atıl kaynaklannı harekete geçirmek
durumundadır.
Bu nasıl gerçekleştirilecektir? Şüp-
hesiz, konu üzerinde düşünmek, ince-
lemeler yapmak gerekmektedir. Ya-
ratıcı olmak zorunludur.
Ben, burada kardeş ülkelerin geçici
danışman ve uzman personel gerek-
sinmelerini yanıtlayacak bir formül
üzerinde durmak istiyorum. Formü-
lün patenti bana ait değildir, emekli
Amerikan işadamlannın kalkınan ül-
kelerdeki özel şirketlerin yönetimine
yardım etmek, danışmanlık yapmak
amacıyla gönüllü olarak görevlendiri-
lebileceklerini düşünen, adını dahi bil-
mediğim bir kişiye aittir. Formül ba-
sittir: Yaş haddine ulaşması nedeniyle,
kendi isteğiyle daha erken yaşta, ya da
başka makul bir nedenden dolayı
emekli olan ve halihazırda çalışmayan
kişiler arasından seçilecek gönüllüler,
programdan yararlanmak isteyen ül-
kelerin gereksinme duyan kuruluşla-
nnda ücret almadan, salt masraflan
karşılanmak kaydıyla görevlendirile-
ceklerdir.
Sözü edilen formülün yalnız emekli
işadamlanndan yararlanmakla sınırlı
kalması için bir neden yoktur. Tür-
kiye'de çok sayıda emekliliğini kazan-
mış hariciyeci, subay, öğretmen, diğer
yüksek bürokrat, akademisyen, ban-
kacı ve benzeri tecrübeli uzmanlar bu-
lunmaktadır. Bu kişilerden bir kısmı
uzun süre çalışmış olduklanndan artık
dinlenmeyi arzulayabilirler. Buna kar-
şılık, yalnız masraflan karşılanmak
kaydıyla dahi olsa, önemli sayıda
emekli uzmanın belirli süreler için
Türksoylu ülkelerin ihtiyaç duyan ku-
ruluşlannda hizmet vermeye gönüllü
olarak katılması beklenebilir. Görev
kişiye maddi ödüller getirmese de, ma-
nevi tatmin verecektir. Tarihi bir süre-
ce katkıda bulunmak ve ülkeye yeni-
den hizmet etmek fırsatı yaratacaktır.
Sözü edilen hizmetler gönüllü kuru-
luşlarla devlet arasında yapılacak iş-
birliği ile ya da daha çok devletin bir
düzenlemesi olarak yürütülebilir.
Böylece, Türkiye sahip olduğu fakat
şu anda iyi kullanamadığı bir potansi-
yeli harekete geçirerek kardeş ülkele-
rin sorunlannı yenmelerinde bir rol
üstlenmiş olacaktır. Herkesin kazan-
dığı, kimsenin kaybetmediği bu yolun
denenmesinin olumlu sonuçlar doğu-
racağını sanıyorum.
FERRUHDOĞAN
Kamu PersonelininAylıkve Ucretleri
MUZAFFER KULULAR Sayıştay Uzman Deneîçisi
K
amu personeli olarak ilk önce
devlet memurlan ve onlann
bağlı bulunduğu 657 sayılı
Devlet Memurlan Yasası
akla gelir. Ancak, kamu personeli,
memurlardan, yargı mensuplanndan,
kamu kesiminde çalışan işçilerden,
üniversite öğretim elemanlarından,
geçici ve sözleşmeli personelden oluş-
maktadır.
Memurlar, işçiler. sözleşmeli ve ge-
çici personel ayn ayn ücrlt rejimlerine
bağlıdırlar. Bunlardan memur ayhk-
lan büyük ölçüde yılda iki kez değişti-
rilen, hükümetlerin takdirine göre tek
taraflı kararla belirlenen katsayı siste-
mine göre saptanmaktadır. Saptanan
bu katsayı, memurlann dışındaki di-
ğer kamu personelini de etkilemekte-
dir.
Kamu kesiminde çahşan işçiler ise
ücretlerini memurlara göre toplu pa-
zarlık güçlerini kullanarak sendika ve
grev haklan sayesinde daha fazla art-
tırabilmişlerdir.
Bu arada memur, işçi aynmı oluş-
muş, eşit işe eşit ücret ilkesi zedelen-
miş, örneğin aynı iş kolunda kendisin-
den daha az bilgi ve becerisi olan işçiye
göre memur çok daha az ücret alır hale
gelmiştir.
Esasen işçiler dışındaki kamu perso-
nelinin.ayhk ve ücretlerini, asıl göster-
ge, ek gösterge, taban ve kıdem aylık
göstergeleri, iş güçlüğü, iş riski, temi-
nindeki güçlük zamlan ve mali sorum-
luluk tazminatı, özel hizmet tazmina-
tı, denetim, eğitim-öğretim, din hiz-
metleri, emniyet hizrnetleri, mülki ida-
re amirliği hizmetleri, adalet hizmetle-
ri gibi mesleki tazminatlarla, makam
tazminatlan, yüksek hâkimlik tazmi-
natı, hâkim veyargı ödeneği, üniversite
öğretim elemanlan ödenekleri, fon
ödemeleri, tayin bedeli, fazla çalışma
ucretleri vs. oluşturmaktadır.
Öcıttitnıesi yfk
Geçim yardımı olarak da niteleyebi-
leceğimiz bu kadar farklı ödemeler asıl
gösterge, ek göstergeden oluşan ayhğı
ikinci plana düşürmüş ve ele geçen pa-
ra içindeki aylık dışındaki bu tür öde-
melerin payı giderek artmıştır.
Bununla beraber aylık dengesizli-
ğindeki diğer bir husus da üst derece-
ler dışında kalanlann derece ve kade-
me yükselmesinin getirdiği parasal
artışın iyice anlamsızlığıdır. Bütün bu
değişik ödemeler, kamu kesiminde
çahşmayı özendirici hale getirememiş-
tir. Aynca, kamu personeli arasında
hangi meslek daha çok önemlidir,
daha çok aylık ve ücret almalıdır diye
gereksiz bir tartışma ortamı ya-
ratılmış, mesleki çekişmeler oluşmuş-
tur. Ek göstergeler, yan ödemeler, özel
hizmet tazminatı ve diğer tazminat ve
ödemeler, meslekler ve hizmet smıflan
arasındaki ücret dengesini altüst et-
miştir.
Kamu personelinin; yaptığı
hizmete olan inancı,
kendisineolangüveni
azalmışolupbu
olumsuzluklar kamuoyunu
da etkilemiş ve sonuçta
devlet, prestijini yitirir
olmuştur.
Örneğin alt derecede genel idare hiz-
metleri sınıfındaki memur ile aynı
sınıftaki genel müdür, müsteşar ara-
sındaki, öğretmen ile profesör
arasındaki, mesleğe yeni girfhiş yargı
mensuplan ile yüksek yargı organ-
lannın başkan ve üyeleri arasındaki
aylık ve ücret adaletsizliğini, dengesiz-
liğini açıkça görmek mümkündür.
Hem meslekler arasında hem de
aynı meslek içinde yaratılan bu denge-
sizlikler, adaletsizlikler kamu perso-
nelini huzursuz etmektedir.
JUnyasa MHnmtori çiBnenoılştJr
Devlet memurlan ayhklannda be-
lirli düzenlemeler sağlamak amacıyla
1939 yılında çıkanlan "Devlet Me-
murlan Maaşlannın Tevhit ve Teadü-
lüne Dair Kanun"la devlet memurlan
aylıklannın birleştirilmesi veeşitlendi-
rilmesi yoluna gidilmiş ise de savaş ve
bunahm yıllannda yapılan degişiklik-
lerle bu yasa etkisiz hale getirilmiş ve
en az aylıkla en çok aylık arasında bü-
yük bir fark oluşmuş, aylık dışında
çok çeşitli ödemelerle aylık statüsü
tam bir başıbozukluk içine düşürül-
müştür. Aynı başıbozukluğu, sistem-
sizliği 657 sayılı Devlet Memurlan Ya-
sası'nda da görmek mümkündür.
Anayasalardaki kamu personeli
arasında ücret adaletinin sağlanacağı
yolundaki çok önemli hükümler hep
çiğnenmiştir. Tek işe tek ücret, eşit işe
eşit ücret ilkesinden tamamen vazge-
çilmiştir. Daha düne kadar üst düzey
yöneticileri asıl görevlerinin dışında
kamuoyunda 'arpalık' diye bilinen yö-
netim İcurullannda ek görev almak-
taydılar.
Bu ek görevlerin kaldınlması yerin-
de bir uygulama olmuştur. Kamu per-
soneline, yasayla sağlanan ayncahk-
lan yanında lojman ve makam araba-
lan gibi nesnel ayncalıklar da vardır.
Bu tür ayncalıklar kamu personeli
arasındaki iş banşını etküemektedir.
Devlet Memurlan Yasası, aslında
kariyer (meslek) ve liyakat esasına
göre hazırlanmıştır. Ama uygulamada
ücret adaleti sağlanamadığından, sık
sık değiştirildiğinden yasa, içinden çı-
kanlması güç bir batakhğa girmiştir.
Seçiınlerden önce siyasi partiler,
programlannda personel reformu he-
deflemelerine rağmen şimdiye kadar
hiçbir hükümet yasayı bu batakhktan
çıkaramamıştır.
Ülkemizin kalkmmasmda, ekono-
mik büyümenin gerçekleşmesinde,
halkla devletin bütünleşmesinde
kamu personelinin taşıdığı sorumlu-
luk büyüktür.
Kamu personelinin enflasyon
karşısında gelirlennin sürekli azal-
ması, devletin yetiştirdiği nitelikli per-
sonelin kamu görevinden aynlması
eğitim, sağlık, bayındırlık, adalet,
tanm gibi kamu hizmetleri üzerinde
olumsuz etkilere yol açmıştır. Kamu
personelinin; yaptığı hizmete olan
inancı, kendisine olan güveni azalmış
olup; bu olumsuzluklar kamuoyunu
da etkilemiş ve sonuçta devlet, prestiji-
ni yitirir olmuştur.
Çalışma yeri ve çalışma koşüllanna
göre iş değerlendirilmesi yapılmasın-
da; aynı kadro görev unvanlannın bir-
leştirilmesinde; kadro standardizas-
yonunun (tek biçimleştirilmesi) yapı-
lmasında; tek işe tek ücret ilkesinin,
ücretle adalet ilkesinin gerçekleştiril-
mesinde; sendikal haklanna kavuş-
muş, örgütlenmiş, işçiler gibi toplu pa-
zarlık gücü bulunan kamu personeli-
nin önemli rolü olacaktır.
^ POLTIİKA
VEÖTESİ
MEHMEP KEMAL
SoyuOa Somut ArasL.
E
rnesto, adaşı Çhe'nin siyah-beyaz bir fotoğrafı-
na benziyor. Üç ayaklı bir sehpanın rafı üstün-
de: Yalnız ve sade! Ernesto, okuma yazma bil-
miyor. Öğrenmeye de hiç niyetli değil. Annesine
durmadan mızıklanıyor:
"Ben okula gitmek istemiyorum."
"Neden Ernesto?"
"Bana bilmediğim şeyleri öğretiyorlar."
Aradan birkaç gün geçiyor, gene aynı direniş:
"Ben okula gitmek istemiyorum."
"Neden Ernesto?"
"Bana bilmediğim şeyleri öğretmek istiyorlar."
Okuma yazma, Ernesto için bilmeyle bilmeme arasın-
da dönenip duruyor. Kitaplarda bir 'brother ve sister'
var. Her dilde bu brother ve sister bulunur. Bir oğlan kar-
deş ve bir bacı.
Marguerite Duras'nm
Yaz Yağmuru adlı
romanı, soyutla somut
arasındaseğirtmeli
bir bocalama.
Ânnesinin elinden
tutar Ernesto, bütün
roman kahramanlan
gibi. Her kitap bir öy-
küdür, birkaç öykü-
dür. Romanın kahra-
manı ânnesinin elin-
den tutar. Kimdir an-
nesi? Hemen adını verelim: Marguerite Duras... 1914'te
Güney Vietnam'da doğuyor. Kısa gezileri dışında hep
Vietnam'da yaşıyor. 1932'de Paris'e yerleşiyor. tyi oku-
yor. Hukuk, matematik, siyasal bilimler öğreniyor.
1939'da 'tnsan Soyu' kitabının yazan Robert Antelme ile
evleniyor. 1942'de tanıştığı Dyonis Mascola'dan bir oğlu
oluyor. 1956 Macaristan olaylanna kadar Fransız Ko-
münist Partisi içindedir. Hiroşima Sevgilim, Yaz Yağ-
muru, Sevgili, Acı, Mavi Gözler Siyah Saçlar yazdığı ki-
taplardır. içinde fılme ahnanlan da var. Ayşe Kurşunlu
Ortaç bu kitaplardan çoğunu dilimize çevirmiştir. Yaz
Yağmuru da onun çevirisi (AFA Yayını).
Romana kitapla giriliyor, okul ve okumayla sürdü-
rülüyor.
"Baba kitaplan banliyö trenlerinde bulurdu."
"Ya öyle mi?"
"Öyle."
Anne: "Okula da mı gerek yok?"
Ernesto: "Gerek yok. Bunu herkesten daha iyi bili-
yorsunuz. Hayat kimin için gerekliydi? Okul kimin için?"
Baba Ernesto'ya bakarak söyler: "Sana kaç defa söyle-
mek lazım? Okula gitmemek cezalandınlıyor. Anneyle
babadan başhyorlar, sonra sıra çocuğa geliyor. O da
hapse giriyor. Sonra eğer savaş varsa idam ediliyorlar."
Anneyle baba içki içiyorlar. Çok sarhoş olduklannda
başlanna olmadık işler geliyor.
Her şey yanık kitapta. Oradan okuyor.
- Evler yaptım.
- Bağlar diktim.
- Ormanlar ve bahçeler ektim. Her türden meyve
ağaçlan diktim.
Burada kesiyor okumayı.
Okuma ne ki?
tnsanlann bir şeyler öğrendikleri, sonra unuttuklan
bir iş... Bir iş mi? Evet bir iş. Neden öğrenir, neden unu-
turlar? öyle yazılı kitapta.
Jeanne ile Ernesto, Tann'nın üstünde duruyoriar.'
Tann var mı? Sanki var gibi yok diyorsun. Eğer varsa
yokluğudaolası...
Kime sorarsanız sorun Ernesto ölmemiş. önce genç ve
başanlı bir matematik profesörü, sonra da bilgin olmuş;',
kitabın yazan gibi.
Kitapta her şey soyut geliyor okuyana, sonra gözlerini- î
zi yumuyorsunuz, ellerinizle dokunuyorsunuz; hayır, *
hayır somut şeyler oluyor. lkisi arasında seğirtmeli bir ?
bocalama... Ayşe Kurşunlu Ortaç'ın çevirisinden oku-^,
yun Yaz Yağmunı'nu!.. j
OKURLARDAN
Böyle yazılmamalıydı
Cumhuriyetimizin
kuruculanndan, 2.
Cumhurbaşkanı İsmet
İnönü'nün, ulusal değer
kazanmış sayın eşi Bayan
İnönü'nün ölümüne hepimiz
üzüldük. Ulusumuza ve aile
bireylerine başsağlığı dileriz.
Bu ölüm nedeniyle
gazetelerde çıkan
duyurularda. Başbakan
Süleyman Demirel ve
Bakanlar Kurulu üyeleri
adına yayımlananında
Bayan M. înönü için
'Hanımefendi' sözcüğünün
kullanılmış olması üzüntü ile
karşılanmıştır. Çünkü
hanımefendi sözcüğü 2590
sayılı Cumhuriyet Yasası ile
devlet dilindenkaldınlmışür.
Anayasalanmızda da bu
yasa, korunacak devrim
yasalan arasında yer
almaktadır.
Aynca bu yasanın 5.
maddesinde. uygulama
görevinin Bakanlar
Kurulu'na verildiği
görülmektedir.
Yasaklanmış olan bir
sözcüğün, yasalan
yürütmekle yükümlü yüksek
kurulun duyurusunda yer
alması. ulus bireylerinin
kafalannda, cumhuriyet
yasalanna baştakilerin bile
uymadıklannı düşündüren
bir izlenim uyandıracaktır.
Durumun, Bakanlar Kurulu
üyelerinceyaalmadığjnı,
üzüntülü olay karşısında
gözden kaçınlmış bir
yanbşhk olduğunu
düşünerek avunuyoruz.
Sayın Sağlar'a AçıkMektup
Hepimizin bildiği gibi
Ankara Mamak Belediyesi
Başkanhk Binası. genç
TC'nin ilk konservatuvar
binasıdır. Türkiyemizdeki,
Ankaramızdaki ilk
akustiği, konstrüksiyon ve
mimaridetaylan,
hesaplanıp cizilen yapısıdır.
Bu yapının aynca mimari ve
sanatsal değeri de vardır.
Bu yapıda çok sayıda Türk
Sanatçısı yetişmiştir.
Buyapı. 12Eylül 1980'den
sonra alelacele Ankara
Belediyesi Başkanlığı'na
devredilirken tüm müzik
enstrümanlan,
Anadolumuz'da
gerçekleştirilmiş olan tüm
müzik araştırmalanmn
kayıtlan, çok zengin el
yazmalan da olan kitaplığı,
bodrum katlanndaki
rutubetli depolara kayıtlan
bile cıkartılmadan atılmış,
kapıları da mühürlenerek
kilitlenmiştir.
Bugünküdurumunda bu
yapı, mimari fonksiyonu
icabı belediye başkanlığı
hizmetlerine tam olarak
cevap verememektedir.
Tarihi konseryatuar
binamızı, milli
kültürümüze, eski
oluşumuna yeni kültürel
değerleri de katarak,
geliştirerek yeniden
kazandırabilmeliyiz.
Acaba. Mamak
Belediyesi'ne, sınırlanndaki
mülkiyeti belediyenin olan
bir arsaya, Kültür
Bakanlığımızın
organizasyonlan ile
fonksiyonel bir belediye
başkanlığı binası, bütçedışı
olanaklann
değerlendirilmesi ile
yapılamaz mı? Kısa bir
zaman diüminde,
müzelerin, üyatrolann,
konserlerin biletlerine
yapılacak zamlarla,
buradan yetişmiş yıldızlann
konser organizasyonlanyla
yaratılabilecek potansiyelle
yepyeni bir belediye
başkanlığı binası yapılamaz
mı?
A.ERDOĞANVATA
Y. Mimar ı Ankara