29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET 20 ŞUBAT1992 PERŞEMBE GORUŞLER BURASI TÜRKİYE HALÛK ŞAHİN Rgaraımktan Yıhhzfeğa T iyatro kuruluşlannın yaşamında belki de en bu- nahnnlı günler rol dağıtımının yapıldığı günler- dir. Kim başrolü kapacak, kim sahneye su geti- ren saka rolünde kalacak? Her oyuncunun gön- lündeaslanlar yattığı için büyük sevinçler ve derin ha- yalkırklıklanyla dolu anlardır rol dağıtımlan. Siyaset ve tarih sahnesinde rol dağıtımı da bundan pek farklı leğildır. Ülkeler bazen başrol beklerken kendileri- ni fıgiran bulurlar. Ya da bir bakarsınız ki, dünün figü- ranı bıgün başrolde. Sovetler Biriiği'nin çöküşünden beri Türkiye'nin ken- disini ıçsuz bucaksız bir kültür havzasının ortasında bul- ması redeniyle yepyeni rollere seçildiğini görüyorsunuz. Tarihsel geçrnişimiz nedeniyle ahşkın, yakın geçmişimiz nedenyle ise hiç hazır olmadığımız rollere. Soğık Savaş süresince bize layık görülen rolleri bili- yorsutuz: Ya NATO'nun Güneydoğu kanadının "bekçi- si" ya Amerika'nın "sadık dostu" ya da (kimilerinin deyimyle) Batı emperyalizminin "uşağı". Bekçi, sadık dost yı da uşak: Tipik figürasyon roller... Yüz/ılın başında itildiğimiz roller ise daha çok "hasta adam* ve "barbar asker" türünden rollerdi. Belki daha öneml, ama "kötü adam" tiplemesinden... Son haftalarda ya- — — — ^ — ^ — — • — Türk kökenli cumhuriyet halklarına karşı"herşeyibiz biliyoruz" havalarına girersek sonuç kötü olur. bancı basını tararken artık c rollerin tarih ol- duğunu görüyorum. Şimdi bize "yıldız" mu- amelesi yapılıyor. Sa- dece yapümıyor, açık açık da söyleniyor: Newsweek'e göre "sa- bah yıldızı"yız. The Economist'e göre "İslamın yıldızı"yız, Der Spiegel'e göre ise "Doğu'nun yıldızı." "Kötü adam"lık günleri geride kaldı. Artık en azından "destek başrol"lere layık görülüyoruz. Kimine göre "ha- mi", kimine göre "ağabey", kimine göre "örnek"iz. Oysa daha iki yıl önce, Soğuk Savaş oyunu apansız bitiverince nasıl da rolsüz kaldığımızı sanmıştık hatıflıyor musunuz? Oysa yaklaşan başrolleri daha o zamandan görenler çıkmış. Örneğin, sütun komşum Yağmur Atsız geçen yıl çıkan Bloknot adlı kitabına aldığı 1989 tarihli bir yazısın- da şöyle demiş: "21. yüzyıl başlannda bir tarafta Avrupa Topluluğu gürbüzleşirken öte yanda bir 'Avrasya Topluluğu' niçin başka bir ekonomik ve politik güç oluşturmasın? Eğer gelişmeler dünyayı bu yöne çekerse o vakit Türkiye bu 'Avrasya Topluluğu' ile çok özel ilişkileri olan ve bu Bir- lik içinde çok özel rol oynayan bir devlet konumuna gire- cektir. Bunun için Türkiye'nin AT'ye tam üyelikten fera- gat etmesi gerekmeyeceği gibi üstelik büyük hata da olur. Zira AT içinde buna benzer ilişkiler yürüten üç irikıyım devlet zaten var. İngiltereve *Commonwealth\ Fransa ve 'Le Monde francophone', aynca İspanya ve 'el mundo ibero-americano'. Yani Türkiye de bu "Oç Silahşörler'in arasına bir d'Artagnan olarak katılır, olur biter. Zaten öbürlerine oranla daha genç, daha atak ve daha delibo- zuk bir ülke olduğu için bu d'Artagnan rolü Türkiye için biçilmiş kaftan bile sayılabilir." Tarih bize hiçbir rolün sonsuza dek şürmediğini öğreti- yor. Türkiye olaylann beklenmedik bir silkinişi sonunda "keşfedilip" fıgüranhktan yıldızltğa yükseliverdi. Acaba bu rol ne kadar sürecek? Bu biraz bizim rolümüzü ne kadar başanyla oynayaca- ğımıza bağh. Örneğin, başrolü bir kasıntı nedenine çevi- rip diğer oyuncuları ezmeye kalkışırsak kendimizi tatsız durumlarda bulabiliriz. Türk kökenli cumhuriyet halkla- nna karşı "her şeyi biz biliyoruz, bunlar bir halt bilmi- yor" havalanna girersek sonuç kötü olur. Ne yazık ki bunun işaretlerini görmeye başlıyorum. Şu andaki durumu abartmamak gerek. Yedi milyon- luk Azerbaycan'da günde bir milyondan fazla gazete satıldığını biliyor muydunuz? Kazakistan'daki bilim adamı sayısı acaba bizimkinden ne kadar fazla? Repertuarda başka oyunlar da var. 60-30 YIL ÖNCE CUMHURİYET 1932: Halkevleri açıldı ı » ,™u. MM. !»)*«. Halkevleri Umumî % fİTÖ LİBi Merkezm " lküsalmeraslmi - TiTIİS 8 g«a urliDda MCCUE1 tecrtbe edlnlx. bugün saat üçte H Fırkası Umumî Kâtibi Recep Bey tarafından çok parlak bir surette yapılmıştır. İsmet Pş. Hz. şiddetli * '"liiİBiı'ı'Tııiîrn^Tİ 'w«tîî "vTinit^ alkışlar arasında kürsiye gelerek dedı kı:" Istanbul Halkevi'nin açılma merasimi dolayısile tesadüfen aranızda bulunduğumdan çok bahtiyanm. Gördüğüm heyecan ve alâka beni mütehassis bıraktı. Şahit olduğum bu büyük ruhu Ankara'da arkadaşlanma anlatacagım. Muvaffak olacağınızdan, iyi neticeler alacağınızdan eminim. Hepinizi tebrik ve mufavvakiyetler temenni ederim." İsmet Pş. Hz.. müteakıben alkışlarla yaşa sesleri arasında ellerine sanldı gençlerin arasından geçerek salondan çıktılar. TARİHTE EUGtJNuVMTAZARIKAN ABU DABİ V£ DUBAİ /968'Oe BuGUN, ARAP »4litMAOA£l'NDAKl ABü DA&I VE DUBAİ EMlRLIKLERJ 8f/2.L£ŞM£y£ A&gAg VE/İDt. OMAAI £UL.VAKlUĞt'NIN KUZ£yiNDE YAN YANA 8Ü- LUNAN BU EMI&UKLER., &4SRA KÖ&FEZ./'AJ/A/ Kl- Y1SIH0AOIR. 19?f'De,A8U O4Bİ V£ PUgAI 'D£AJ BAŞKA DÖZT KUÇUK EMİeuĞİN De KAT1LMASIY- LA "eilZlSŞIIC AtSAP EMİfZLİICLEIZİ f 'ADIYLA TBK. PEVLET dUg.UMUNA GSLeCEKLER, BlK YIL SON- RA, RAS AL KAİMA PA BİRLİĞE SİBECEKT7B. SÖZ KONUSU EMIRUKL£R1AJ ÖNBMİ, FEPİlSN PETROUM AR.TMIŞ, SU DA, BKOMOM'K SIR PATZ/IAM yAB/trMrşrt. ZO Mtl.YAg VAR.ILLIK REZ£R.VIYLE, Bİgl£ŞlK ARAP SMıRUKL£- Rİ, KOMŞU 0MAfJ/ K4V^R "E SAHREYN'l GERlOE 8/KAKACA/cr//?. Türk Cumhuriyetlerine Gönüllü Uzmanlık Prof. Dr. İLTER TURAN Istanbul Üniversitesi Öğretim Üyesi T ürkiye, kardeş Asya cumhuri- yetleriyle bu kadar kısa süre- de bu İcadar yakın ilişkiler ge- liştirilebileceğini beklemiyor- du. Sovyetler Birliği'nin çözülmesi hızh geldi. Belki de Rusya, birlik icin- deki diğer devletlerden kurtulursa, kendi başının çaresine daha iyi baka- bileceğini düşünmüştü. Hepsinin ken- di yoluna gitmesine fazla itiraz etmedi. Yakın zamana kadar Türksoylu cumhuriyetlerle ilgilenmek aşın milli- yetçilerin özel bir ilgi alaru olarak gö- rülüyordu. İki kutuplu bir dünyada uluslararası güç dağılımının bu ülkele- rin bağımsızhğını elde etmelerine elve- rişli bir ortam yaratmadığı düşünülü- yordu. Evet, Birleşik Devletler bu ül- kelerde birtakım direniş hareketlerini teşvik ederek Sovyetler'i huzursuz et- meyi isteyebüirdi. Ancak, Türkiye'nin bu oyuna katılması Sovyetler'in hışmını gereksiz yere üzerimize çek- mekten başka işe yaramazdı. Şimdi bütün bunlar geride kalmış- tır. Türkiye'den çok şey bekledikleri an- laşılan bağımsız cumhuriyetlerin ço- ğunun liderleri ülkemizi ziyaret etmiş bulunuyorlar. Bundan birkaç gün önce Türksoylu ülkelerde büyükelçi- likler açacağımız açıklandı, hatta bu görevlere atamalar yapıldı. Türkiye, kardeş ülkelerle işbirliğini uluslararası alana da taşıdı. Onlann AGÎK'e üye alınmalanna öncülük etti. Umut Ope- rasyonu'na dahil edilmelerinde önem- li rolü oldu. Anlaşıldığı kadanyla, Türksoylu ül- keler, diğer eski Sovyet cumhuriyetle- rinin karşılaştığı sorunlarla karşılaşı- yorlar. Piyasa ekonomisinin ne teori- sini ne pratiğini iyi biliyorlar. Anlatı- lanlara bakılırsa, defter tutmasını dahi bilmiyorlar. Bürokrasileri zayıf. Dip- lomasi gibi alanlarda hemen hemen hiç elemanlan yok. Askeri personelle- ri az, halbuki yeni ulusal ordular kur- malan gerekiyor. Alfabelerini değişti- recekler fakat ellerinde daktilo ve mat- baa makineleri bulunmuyor. Bu işi ya- pabilecek yeterli sayıda öğretmen mevcudu olmadığı da tahmin edilebi- lir. Tabii, bütün bunlara ek olarak hem acil iktisadi yardıma hem de onla- n uzun dönemde daha üretken hale getirecek yatınmlara ihtiyaçlan var. Türkiye bağımsızhğını yeni kazan- mış cumhuriyetlere destek olmayı iste- mekle birlikte, saydığımız tüm gerek- sinmelere cevap verecek kaynaklara sahip değildir. Mümkün olabilen en fazla desteği vermek için sınırlı kay- naklannı en verimli şekilde kullanmak ve atıl kaynaklannı harekete geçirmek durumundadır. Bu nasıl gerçekleştirilecektir? Şüp- hesiz, konu üzerinde düşünmek, ince- lemeler yapmak gerekmektedir. Ya- ratıcı olmak zorunludur. Ben, burada kardeş ülkelerin geçici danışman ve uzman personel gerek- sinmelerini yanıtlayacak bir formül üzerinde durmak istiyorum. Formü- lün patenti bana ait değildir, emekli Amerikan işadamlannın kalkınan ül- kelerdeki özel şirketlerin yönetimine yardım etmek, danışmanlık yapmak amacıyla gönüllü olarak görevlendiri- lebileceklerini düşünen, adını dahi bil- mediğim bir kişiye aittir. Formül ba- sittir: Yaş haddine ulaşması nedeniyle, kendi isteğiyle daha erken yaşta, ya da başka makul bir nedenden dolayı emekli olan ve halihazırda çalışmayan kişiler arasından seçilecek gönüllüler, programdan yararlanmak isteyen ül- kelerin gereksinme duyan kuruluşla- nnda ücret almadan, salt masraflan karşılanmak kaydıyla görevlendirile- ceklerdir. Sözü edilen formülün yalnız emekli işadamlanndan yararlanmakla sınırlı kalması için bir neden yoktur. Tür- kiye'de çok sayıda emekliliğini kazan- mış hariciyeci, subay, öğretmen, diğer yüksek bürokrat, akademisyen, ban- kacı ve benzeri tecrübeli uzmanlar bu- lunmaktadır. Bu kişilerden bir kısmı uzun süre çalışmış olduklanndan artık dinlenmeyi arzulayabilirler. Buna kar- şılık, yalnız masraflan karşılanmak kaydıyla dahi olsa, önemli sayıda emekli uzmanın belirli süreler için Türksoylu ülkelerin ihtiyaç duyan ku- ruluşlannda hizmet vermeye gönüllü olarak katılması beklenebilir. Görev kişiye maddi ödüller getirmese de, ma- nevi tatmin verecektir. Tarihi bir süre- ce katkıda bulunmak ve ülkeye yeni- den hizmet etmek fırsatı yaratacaktır. Sözü edilen hizmetler gönüllü kuru- luşlarla devlet arasında yapılacak iş- birliği ile ya da daha çok devletin bir düzenlemesi olarak yürütülebilir. Böylece, Türkiye sahip olduğu fakat şu anda iyi kullanamadığı bir potansi- yeli harekete geçirerek kardeş ülkele- rin sorunlannı yenmelerinde bir rol üstlenmiş olacaktır. Herkesin kazan- dığı, kimsenin kaybetmediği bu yolun denenmesinin olumlu sonuçlar doğu- racağını sanıyorum. FERRUHDOĞAN Kamu PersonelininAylıkve Ucretleri MUZAFFER KULULAR Sayıştay Uzman Deneîçisi K amu personeli olarak ilk önce devlet memurlan ve onlann bağlı bulunduğu 657 sayılı Devlet Memurlan Yasası akla gelir. Ancak, kamu personeli, memurlardan, yargı mensuplanndan, kamu kesiminde çalışan işçilerden, üniversite öğretim elemanlarından, geçici ve sözleşmeli personelden oluş- maktadır. Memurlar, işçiler. sözleşmeli ve ge- çici personel ayn ayn ücrlt rejimlerine bağlıdırlar. Bunlardan memur ayhk- lan büyük ölçüde yılda iki kez değişti- rilen, hükümetlerin takdirine göre tek taraflı kararla belirlenen katsayı siste- mine göre saptanmaktadır. Saptanan bu katsayı, memurlann dışındaki di- ğer kamu personelini de etkilemekte- dir. Kamu kesiminde çahşan işçiler ise ücretlerini memurlara göre toplu pa- zarlık güçlerini kullanarak sendika ve grev haklan sayesinde daha fazla art- tırabilmişlerdir. Bu arada memur, işçi aynmı oluş- muş, eşit işe eşit ücret ilkesi zedelen- miş, örneğin aynı iş kolunda kendisin- den daha az bilgi ve becerisi olan işçiye göre memur çok daha az ücret alır hale gelmiştir. Esasen işçiler dışındaki kamu perso- nelinin.ayhk ve ücretlerini, asıl göster- ge, ek gösterge, taban ve kıdem aylık göstergeleri, iş güçlüğü, iş riski, temi- nindeki güçlük zamlan ve mali sorum- luluk tazminatı, özel hizmet tazmina- tı, denetim, eğitim-öğretim, din hiz- metleri, emniyet hizrnetleri, mülki ida- re amirliği hizmetleri, adalet hizmetle- ri gibi mesleki tazminatlarla, makam tazminatlan, yüksek hâkimlik tazmi- natı, hâkim veyargı ödeneği, üniversite öğretim elemanlan ödenekleri, fon ödemeleri, tayin bedeli, fazla çalışma ucretleri vs. oluşturmaktadır. Öcıttitnıesi yfk Geçim yardımı olarak da niteleyebi- leceğimiz bu kadar farklı ödemeler asıl gösterge, ek göstergeden oluşan ayhğı ikinci plana düşürmüş ve ele geçen pa- ra içindeki aylık dışındaki bu tür öde- melerin payı giderek artmıştır. Bununla beraber aylık dengesizli- ğindeki diğer bir husus da üst derece- ler dışında kalanlann derece ve kade- me yükselmesinin getirdiği parasal artışın iyice anlamsızlığıdır. Bütün bu değişik ödemeler, kamu kesiminde çahşmayı özendirici hale getirememiş- tir. Aynca, kamu personeli arasında hangi meslek daha çok önemlidir, daha çok aylık ve ücret almalıdır diye gereksiz bir tartışma ortamı ya- ratılmış, mesleki çekişmeler oluşmuş- tur. Ek göstergeler, yan ödemeler, özel hizmet tazminatı ve diğer tazminat ve ödemeler, meslekler ve hizmet smıflan arasındaki ücret dengesini altüst et- miştir. Kamu personelinin; yaptığı hizmete olan inancı, kendisineolangüveni azalmışolupbu olumsuzluklar kamuoyunu da etkilemiş ve sonuçta devlet, prestijini yitirir olmuştur. Örneğin alt derecede genel idare hiz- metleri sınıfındaki memur ile aynı sınıftaki genel müdür, müsteşar ara- sındaki, öğretmen ile profesör arasındaki, mesleğe yeni girfhiş yargı mensuplan ile yüksek yargı organ- lannın başkan ve üyeleri arasındaki aylık ve ücret adaletsizliğini, dengesiz- liğini açıkça görmek mümkündür. Hem meslekler arasında hem de aynı meslek içinde yaratılan bu denge- sizlikler, adaletsizlikler kamu perso- nelini huzursuz etmektedir. JUnyasa MHnmtori çiBnenoılştJr Devlet memurlan ayhklannda be- lirli düzenlemeler sağlamak amacıyla 1939 yılında çıkanlan "Devlet Me- murlan Maaşlannın Tevhit ve Teadü- lüne Dair Kanun"la devlet memurlan aylıklannın birleştirilmesi veeşitlendi- rilmesi yoluna gidilmiş ise de savaş ve bunahm yıllannda yapılan degişiklik- lerle bu yasa etkisiz hale getirilmiş ve en az aylıkla en çok aylık arasında bü- yük bir fark oluşmuş, aylık dışında çok çeşitli ödemelerle aylık statüsü tam bir başıbozukluk içine düşürül- müştür. Aynı başıbozukluğu, sistem- sizliği 657 sayılı Devlet Memurlan Ya- sası'nda da görmek mümkündür. Anayasalardaki kamu personeli arasında ücret adaletinin sağlanacağı yolundaki çok önemli hükümler hep çiğnenmiştir. Tek işe tek ücret, eşit işe eşit ücret ilkesinden tamamen vazge- çilmiştir. Daha düne kadar üst düzey yöneticileri asıl görevlerinin dışında kamuoyunda 'arpalık' diye bilinen yö- netim İcurullannda ek görev almak- taydılar. Bu ek görevlerin kaldınlması yerin- de bir uygulama olmuştur. Kamu per- soneline, yasayla sağlanan ayncahk- lan yanında lojman ve makam araba- lan gibi nesnel ayncalıklar da vardır. Bu tür ayncalıklar kamu personeli arasındaki iş banşını etküemektedir. Devlet Memurlan Yasası, aslında kariyer (meslek) ve liyakat esasına göre hazırlanmıştır. Ama uygulamada ücret adaleti sağlanamadığından, sık sık değiştirildiğinden yasa, içinden çı- kanlması güç bir batakhğa girmiştir. Seçiınlerden önce siyasi partiler, programlannda personel reformu he- deflemelerine rağmen şimdiye kadar hiçbir hükümet yasayı bu batakhktan çıkaramamıştır. Ülkemizin kalkmmasmda, ekono- mik büyümenin gerçekleşmesinde, halkla devletin bütünleşmesinde kamu personelinin taşıdığı sorumlu- luk büyüktür. Kamu personelinin enflasyon karşısında gelirlennin sürekli azal- ması, devletin yetiştirdiği nitelikli per- sonelin kamu görevinden aynlması eğitim, sağlık, bayındırlık, adalet, tanm gibi kamu hizmetleri üzerinde olumsuz etkilere yol açmıştır. Kamu personelinin; yaptığı hizmete olan inancı, kendisine olan güveni azalmış olup; bu olumsuzluklar kamuoyunu da etkilemiş ve sonuçta devlet, prestiji- ni yitirir olmuştur. Çalışma yeri ve çalışma koşüllanna göre iş değerlendirilmesi yapılmasın- da; aynı kadro görev unvanlannın bir- leştirilmesinde; kadro standardizas- yonunun (tek biçimleştirilmesi) yapı- lmasında; tek işe tek ücret ilkesinin, ücretle adalet ilkesinin gerçekleştiril- mesinde; sendikal haklanna kavuş- muş, örgütlenmiş, işçiler gibi toplu pa- zarlık gücü bulunan kamu personeli- nin önemli rolü olacaktır. ^ POLTIİKA VEÖTESİ MEHMEP KEMAL SoyuOa Somut ArasL. E rnesto, adaşı Çhe'nin siyah-beyaz bir fotoğrafı- na benziyor. Üç ayaklı bir sehpanın rafı üstün- de: Yalnız ve sade! Ernesto, okuma yazma bil- miyor. Öğrenmeye de hiç niyetli değil. Annesine durmadan mızıklanıyor: "Ben okula gitmek istemiyorum." "Neden Ernesto?" "Bana bilmediğim şeyleri öğretiyorlar." Aradan birkaç gün geçiyor, gene aynı direniş: "Ben okula gitmek istemiyorum." "Neden Ernesto?" "Bana bilmediğim şeyleri öğretmek istiyorlar." Okuma yazma, Ernesto için bilmeyle bilmeme arasın- da dönenip duruyor. Kitaplarda bir 'brother ve sister' var. Her dilde bu brother ve sister bulunur. Bir oğlan kar- deş ve bir bacı. Marguerite Duras'nm Yaz Yağmuru adlı romanı, soyutla somut arasındaseğirtmeli bir bocalama. Ânnesinin elinden tutar Ernesto, bütün roman kahramanlan gibi. Her kitap bir öy- küdür, birkaç öykü- dür. Romanın kahra- manı ânnesinin elin- den tutar. Kimdir an- nesi? Hemen adını verelim: Marguerite Duras... 1914'te Güney Vietnam'da doğuyor. Kısa gezileri dışında hep Vietnam'da yaşıyor. 1932'de Paris'e yerleşiyor. tyi oku- yor. Hukuk, matematik, siyasal bilimler öğreniyor. 1939'da 'tnsan Soyu' kitabının yazan Robert Antelme ile evleniyor. 1942'de tanıştığı Dyonis Mascola'dan bir oğlu oluyor. 1956 Macaristan olaylanna kadar Fransız Ko- münist Partisi içindedir. Hiroşima Sevgilim, Yaz Yağ- muru, Sevgili, Acı, Mavi Gözler Siyah Saçlar yazdığı ki- taplardır. içinde fılme ahnanlan da var. Ayşe Kurşunlu Ortaç bu kitaplardan çoğunu dilimize çevirmiştir. Yaz Yağmuru da onun çevirisi (AFA Yayını). Romana kitapla giriliyor, okul ve okumayla sürdü- rülüyor. "Baba kitaplan banliyö trenlerinde bulurdu." "Ya öyle mi?" "Öyle." Anne: "Okula da mı gerek yok?" Ernesto: "Gerek yok. Bunu herkesten daha iyi bili- yorsunuz. Hayat kimin için gerekliydi? Okul kimin için?" Baba Ernesto'ya bakarak söyler: "Sana kaç defa söyle- mek lazım? Okula gitmemek cezalandınlıyor. Anneyle babadan başhyorlar, sonra sıra çocuğa geliyor. O da hapse giriyor. Sonra eğer savaş varsa idam ediliyorlar." Anneyle baba içki içiyorlar. Çok sarhoş olduklannda başlanna olmadık işler geliyor. Her şey yanık kitapta. Oradan okuyor. - Evler yaptım. - Bağlar diktim. - Ormanlar ve bahçeler ektim. Her türden meyve ağaçlan diktim. Burada kesiyor okumayı. Okuma ne ki? tnsanlann bir şeyler öğrendikleri, sonra unuttuklan bir iş... Bir iş mi? Evet bir iş. Neden öğrenir, neden unu- turlar? öyle yazılı kitapta. Jeanne ile Ernesto, Tann'nın üstünde duruyoriar.' Tann var mı? Sanki var gibi yok diyorsun. Eğer varsa yokluğudaolası... Kime sorarsanız sorun Ernesto ölmemiş. önce genç ve başanlı bir matematik profesörü, sonra da bilgin olmuş;', kitabın yazan gibi. Kitapta her şey soyut geliyor okuyana, sonra gözlerini- î zi yumuyorsunuz, ellerinizle dokunuyorsunuz; hayır, * hayır somut şeyler oluyor. lkisi arasında seğirtmeli bir ? bocalama... Ayşe Kurşunlu Ortaç'ın çevirisinden oku-^, yun Yaz Yağmunı'nu!.. j OKURLARDAN Böyle yazılmamalıydı Cumhuriyetimizin kuruculanndan, 2. Cumhurbaşkanı İsmet İnönü'nün, ulusal değer kazanmış sayın eşi Bayan İnönü'nün ölümüne hepimiz üzüldük. Ulusumuza ve aile bireylerine başsağlığı dileriz. Bu ölüm nedeniyle gazetelerde çıkan duyurularda. Başbakan Süleyman Demirel ve Bakanlar Kurulu üyeleri adına yayımlananında Bayan M. înönü için 'Hanımefendi' sözcüğünün kullanılmış olması üzüntü ile karşılanmıştır. Çünkü hanımefendi sözcüğü 2590 sayılı Cumhuriyet Yasası ile devlet dilindenkaldınlmışür. Anayasalanmızda da bu yasa, korunacak devrim yasalan arasında yer almaktadır. Aynca bu yasanın 5. maddesinde. uygulama görevinin Bakanlar Kurulu'na verildiği görülmektedir. Yasaklanmış olan bir sözcüğün, yasalan yürütmekle yükümlü yüksek kurulun duyurusunda yer alması. ulus bireylerinin kafalannda, cumhuriyet yasalanna baştakilerin bile uymadıklannı düşündüren bir izlenim uyandıracaktır. Durumun, Bakanlar Kurulu üyelerinceyaalmadığjnı, üzüntülü olay karşısında gözden kaçınlmış bir yanbşhk olduğunu düşünerek avunuyoruz. Sayın Sağlar'a AçıkMektup Hepimizin bildiği gibi Ankara Mamak Belediyesi Başkanhk Binası. genç TC'nin ilk konservatuvar binasıdır. Türkiyemizdeki, Ankaramızdaki ilk akustiği, konstrüksiyon ve mimaridetaylan, hesaplanıp cizilen yapısıdır. Bu yapının aynca mimari ve sanatsal değeri de vardır. Bu yapıda çok sayıda Türk Sanatçısı yetişmiştir. Buyapı. 12Eylül 1980'den sonra alelacele Ankara Belediyesi Başkanlığı'na devredilirken tüm müzik enstrümanlan, Anadolumuz'da gerçekleştirilmiş olan tüm müzik araştırmalanmn kayıtlan, çok zengin el yazmalan da olan kitaplığı, bodrum katlanndaki rutubetli depolara kayıtlan bile cıkartılmadan atılmış, kapıları da mühürlenerek kilitlenmiştir. Bugünküdurumunda bu yapı, mimari fonksiyonu icabı belediye başkanlığı hizmetlerine tam olarak cevap verememektedir. Tarihi konseryatuar binamızı, milli kültürümüze, eski oluşumuna yeni kültürel değerleri de katarak, geliştirerek yeniden kazandırabilmeliyiz. Acaba. Mamak Belediyesi'ne, sınırlanndaki mülkiyeti belediyenin olan bir arsaya, Kültür Bakanlığımızın organizasyonlan ile fonksiyonel bir belediye başkanlığı binası, bütçedışı olanaklann değerlendirilmesi ile yapılamaz mı? Kısa bir zaman diüminde, müzelerin, üyatrolann, konserlerin biletlerine yapılacak zamlarla, buradan yetişmiş yıldızlann konser organizasyonlanyla yaratılabilecek potansiyelle yepyeni bir belediye başkanlığı binası yapılamaz mı? A.ERDOĞANVATA Y. Mimar ı Ankara
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle