15 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 0 ŞUBAT 1992 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA KULTLR SANAT 13 Norveçli yazar Knut Hamsun öleli 40 yıl, Açlık'ı yazalı 102 yıl oldu Vatan haini ve edebi deha Hamsun Vazın'daNâzım Hikmet • Kültûr Servisi-Onuncuyılına giren Vazın dergisinin yeni sayısı, Nâzım Hikmet'eaynldı. ServerTanilli'nin **Nâzım Hikmet'i Anarken", Yalçın Kuçük'ün "Nâzım Dersı", Nihat Hehram'ıu "istisnanm Nâzım Gibisi" Şahin Doğan'ın "Sade İnsan, Büyük Aydın" başlıklı yazılannda, Nâzım Hikmet çeşitli yönleriyle değerlendiriliyor. Bu yazıların yanında Nâzım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfı Genel Sekreteri Kıymet Coşkun'la yapılan bir söyleşi ve Emin Karaca'nm Nâzım'ın, Dr. Hikmet Kıvılcımh ile birlikte yargılandığı, pek de bilinmeyen bir da vasını günümüze getirdiği" Aynı ICelepçede îki Hikmet" yazısı da yer alıyor. Türkiye İnsan Haklan Vakfı Genel Sekreteri Dr. Haldun Özen'in •"İnsan Haklan Açısından Türkiye'de Konjonktürel İyimserlik veToplumsal YapınınGelişmesıni Engelleyen Süreçler" başlıklı yazısı, insan hak- lannın geleceği üzerine gözlemlere dayalı düşünceler içeriyor. "Kadın Hareketinde İkı Yeni Kurum" başlıklı yazısında SıbelÖzbudun, Kadın Eserleri Kütüphanesi veBilgi Merkezi ile İstanbul Üniversitesi Kadın Araştırmalan ve Uygulama Merkezi'ni tanıtıyor. Bu sayıda şiirler bölümünde Nihat Behram, Yılmaz Odabaşı ve Orhan Bahçıvan var. Aynca çeşitli konulardaki yazılanyla Fakir Baykurt, Şanar Yurdatapan, Oral Çalışlar, Mehmet Emin Sert, Necmi Sönmez, özdemir Başargan, Engin Erkiner, Özgür Savaşçı, Ekrem Tos da bu sayıda yer alıyor. i Türkiyemiz'in 65.sayısı • Kültûr Servisi- Akbank'ın kültür ve sanat dergisı Türkiyemiz'in son sayısında Gürol Sözen'in "On Bin Yıldan Beri Anadolu", Aykut Gürçağlar'ın "Padova'lı Bir Ressam GözüyleZonaro'nun Istanbul'u", Ulla Ther'in "Anna Grosser Rilke'nin Anılan", Tülay Ergil'in "Geçmişten Oünümüze Antik Küpeler" ve Fahrettin Naciye Kayıpmaz'ın "Anadolu Türk Halı ve Kilimleri" başlıklı yazılarına yer veriliyor. 'Bolero'nun notaları • AFP(Paris)- Maurıce Ravel'in ünlü bestesi "Bolero"nun notalan, nisan ayında Fransa'da Durand Yayınevi'nin düzenleyeceği müzayedede satışa sunulacak."Bolero"nunnotalannın, müzayede satışında 270 bin dolara kadar yükselebileceği söyleniyor. Aynı müzayedede, Felix Mendelssohn'un bazı notalan da satışa sunulacak. lınaya yanşması • AA (İstanbul) - Aybay Hukuk Araştırmalan Vakfı tarafından Melahat Tunaya'nın maddi desteğiyle düzenlenen, "Tank Zafer TUnaya Inceleme Yanşması" sonuçlandı. "Anayasal ve Siyasal Yaşamımızda Cumhurbaşkanının Yeri" konulu yanşmada, birinciliği Marmara Hukuk Fakültesi araştırma görevlisi Atilla Nalbant aldı. Aybay Hukuk Araştırmalan Vakfı'nda dün akşam düzenlenen ödül töreninde konuşan vakfın kurucusu Rona Aybay, büimsal araştırmalann "bütun güçlüklere ve YÖK'e rağmen" sürmekte olduğunu ve süreceğini söyledi. Toplantıda, Tunaya'nın kişiliği hakkında yapılan konuşmalardan sonra, yanşmada birinci olan Atilla Nalbant'a ödülü Tünaya'nın eşi Melahat Tunaya tarafından verildi. Yanşmada, ikinciliği JÜ Hukuk Fakültesi araştırma görevlisi Ozan Erözden, üçüncülüğü AÜ Hukuk Fakültesi üçüncü sımf öğrencileri Ece Göztepe Ue Ayhan Tekinsoy paylaştı. Yine aym okuldan özlem Erdem ile Onur Karahanoğullan da mansiyon aldılar. BANU GÜRSALER SYVERTSEN (Oslo) - 20. yüzyıl edebiyatına damgasını vurmuş, Nobef ödüllü (1920) yazann, eserlerinin üzerinden hiç gölgesi eksilme- yecek, Norveç halkının belleğmden silin- meyecek bir günahı var: Nazi işbirlikçisi olmak... Bu bağlamda. örneğin daha geçtiğimiz ay, öldüğü ev Norholm'un bulunduğu Grimstad kasabasına bir büstünün dıkil- mesi çabalan kamuoyunda büyük tepki- lerle karşılanmış, sonuçta plan yeniden gözden geçirilmek üzeregeri çekilmişti. Knut Hamsun'un biyografisine baktı- ğımızda, 1859 yılında Gudbrandsdalen vadisinde bir köyde dünyaya gelen, 3 ya- şında ailesiyle Kuzey Norveç'e Nord- land'a goç eden Knut Pedersen'in olağa- nustu doğal güzellikteki mekânlarda an- cak zor koşullar altında geçen çocuk- luğu, erken yaşlarda çalışmak için yolla- ra duşup kâh Lofondaları'ndaki, kâh kıyı- lardaki küçük kasabalara yerleşerek satıcıhktan, ayakkabıcı çıraklığına, öğ- retmen yardımcıhğına kadar değişik iş- lerle uğraşması, 18 yaşında Bode'de ilk romanını yayınlatması, Kristiania'da se- falet içinde geçirdiği 1879 kışı ve nihayet Amerika'ya göç dalgasına kapılıp, 1880- 1890 yıllan arasında ilk kez yeni dünyaya gidip gelmesi, orada ekmeğini marjinal işlerden çıkarmış olması, yazann zengin yaşam deneyinin kaynaklannı gösterir bize... Knut Hamsun'un bir bölumunu 1888 yılında Danimarka'da çıkan bir dergıde yayımlattığı, ancak basımı 1890 yılı ilkba- hannda yapılan ve kendisini birden üne kavuşturan Açlık'ın ilk bölümünü ikinci kez Amerika'ya gitmek üzere Kopen- hag'dan bınmiş olduğu "Thingvalla" ge- misinin Kristiania'ya (Oslo) demir attığı günlerde yazmış olduğu söylenir. Ham- sun'un bu kenti yeniden görmesiyle - "... bir acaip şehir ki, hiç kimse üzerinde izinı taşımaksızın aynlamamıştır oradan"- Vaterland adlı yoksul mahallede ya- şadığı sefalet günlerinin amsı can- lanmıştır. Yeni psikolojik boyutu, uslubû ve ger- çekçilik anlayışıyla Açlık, Norveç edebi- yatmda yeni bir çığır açmış, 20. yüzyılın gelişini müjdelemiştir. Açlık'ta ilk kez in- san ruhunun irrasyonel yanlan merkez- dedir. Kristiania'nın arka sokaklannda ve açlığın sahillerinde dolaşarak sefıl bir hayat süren bir genç yazan anlattığı kita- bında neyi amaçladığını Hamsun bir mektubunda şöyle açıklıyor: "Bu bir ro- man değil, sınırsız hareketliliği ile beni yakından ılgilendıren hassas bir ruhun izini sürdüğüm bir kitap. Şairane buluş- lar, izdivaçlar, balolar, piknikler yok bu kitapta.." Hamsun'un "açlık çekmekte olan bir vücutta sinırlerin muammasını" dilegetirmek üzere kullandığı teknik, da- ha sonra çağdaş edebiyatta bilinç akımı yöntemi adıyla anılacaktır. Açlık'ta yenin dünyasıdır. Oysa döneminin bazı eleştirmenleri bu kitabı alışılmış gerçek- çilik peVspektifinden değerlendirmişler ve eksikliklerinden yakınmışlardır. Knut Hamsun Açlık'tan başlayıp, us- talık döneminin eseri Toprağın Bere- keti'ne kadar geçen yıllar boyunca yazdı- ğı kitaplannda kahramanlannı yaşama tutkun, şiirsel derinlikleri olan, toplumdı- şı kişiler olarak canlandınr. Toprağın karanlık, üzerinde konuşulması en zor sayfalan böylece açılmış olur. Hayata düşkün, bireyci Hamsun nasıl olmuş da kolektivitenin her şey, bireyin ise hiç olduğu, devleti yücelten, tek tipîeş- me, mekanıkleşme getiren bir sisteme gö- nül bağlayabilmıştir? Bu soruya verilen çeşitli yanıtlara / varsayımlara bir göz atalım! Hamsun Nazizmin gerçek yüzü- nü anlayamamış, ancak bu hareketin Knut Hamsun, 1934 yazında ailesiyle. 'ben'in oznel tepkileri olaylardan daha önemlidir. Her şey 'ben'in surekli değişen ruh durumunda oluşur; kontrol edileme- yen çağnşımlann, spontan tepkilerin ne- deni "açlığın mutlu çılgınhğf'dır. Top- lumdışı bir kişi olan roman kahramanı fizyolojik açlık halinin getirdiği halüsi- nasyonlarla, bilinçaltı zenginliklerini or- taya döker, günlük hayatın dayanılmaz- lığını aşar, düşgücünün bu tuhaf hali onu "dünyaya egemen"leştirir. Kahramanın gerçekliği yepyenidir: Dünyası küçül- müştür. Bu küçücük dünya insanlann değil eşyaların, kollann, bacaklann, kur- şunkalem parçasının. pırtık bir battani- Bereketi'nde tsak'ın çalışkan ve görkem- li elleriyle yarattığı çiftlik büyürken, dü- zen ve disıplınin hâkim olduğu Hamsun'- un ideali ataerkil toplum kurulmuş olur. (Kendisi de Norhum'daki malikâneyi alarak, toprak sahibi, efendi olmuş ölü- müne dek burayı işletmiştir.) Knut Hamsun'un ilk eserleriyle başla- yan süreç. 2. Dünya Savaşı yıllannda yayımladığı kitabı Halka Tamamlandı'- nın adıyla da sembolize edilebilecek bir sonuca ulaşmış olur. Hamsun Hitler Al- manyası'nı ve Norveç'teki işbirlikçisi Uldkunn Quısling'i desteklediğini bildir- mektedir. Norveç edebiyat tarihinin en kendi düşüncclerine uygun yanlannı tas- vip etmiştir... Nagel tipiyle başlattığı (1894) buyuran insan hayali, ataerkil topluma duyulan özlem Hitler'i bir ata- yönetici konumunda görmesini sağlamış olabilir... Ingiltere'den nefreti ve Alman kültürüne duyduğu sevgi onu Nazilenn yanına çekmiştir... Yoksullaşmış eski bir köylü sülalesinden geliyor olması nede- niyle sınıfsal içgüdüleri, Hamsun'un bu yoksullaşma sürecini Nazizm yoluyla protesto etmesi sonucunu doğurmuş ola- bilir... Budurum yaşlılık. yıllannda, çevre baskıları sonucunda meydana gelmiş bir fenomendir. Hamsun'un tüm yazarlığı boyunca Nazist ideolojisinin tohumlannı taşıyan tutarlı bir çizgisi olduğunu savunan dü- şünür ve yazarlar, bütün kitaplannda bunun izini sürerler ve bulurlar da! De- mokrasiye karşı olmak, doğayı ve gücü yüceltmek, içgüdülere çok önem ver- mek, antisamitizm... vs... Yazann ahlaki açıdan sevaplannı "Hayatın güzelliği karşısında coşku duyması", "Yeşeren, göverene karşı saygısı'', "Çocuklar ve kı- nlgan ruhlan esirgeyici bakış açısı" ola- rak saydıktan sonra, günahlar bilanço- suna da kronolojik olarak şunlan yaza- biliriz: 1936 yılında Hamsun, Nobel ödülü- nün toplama kamplannda bulunan Al- man pasifısti Carl von Ossletzky'ye veril- mesini protesto eder. Aydınlarla kıyasıya bir polemiğe girer. 1936 sonbahar seçımlerinde "On oyu olsa onunu da vereceğıni" söyleyerek, Quisling'i destekler. 1940'ta işgal altındaki Norveç halkına hitaben yazdığı bildiride "akıllannı baş- lanna almalannı" öğütleyerek, "Alman- ya'nın Norveç'i saldırgan Ingiltere'ye karşı koruyacağını" duyurur. Daha sonraki iki bildiride hükümeti "halkı direnişe teşvik ettiği" ve "Ingilte- re'ye kaçtığı" için suçlar. Hitler'i insanlığın kurtancısı olarak se- lamlar ve kişisel olarak da elini sıkar. Savaşın bitiminden sonra yazara adli olarak biçilen ceza "vatana ihanetten mahkûmiyet" değil, "ilerlemiş yaşı nede- niyle ruh yapısında meydana gelmiş bu- lunan giderilemez zayıflıklar" gerekçesi ile "evinde gözaltına alınma, kliniğe ve yaşlılar evine gönderilme"dir. 1947'deki duruşmada da vatana hiya-t net eylemlerinden dolayı devlete tazmi- nat ödemeye hüküm giyer. Malikânesine el konur. 1950'de oraya dönmesine izin verilen yazar yaşlılar evinde de boş durmamış, kendisine kaçık muamelesi yapılmış ol- masının boşunalığını kamtlayan son ki- tabını 90 yaşındayken yazmıştır. Knut Hamsun'a toplumsal açıdan biçi-< len ceza ise aradan 40 yıl geçmesine, ya- zarlığın iade-i itibar görmesine, ülkenin büyük ozanı olduğunun söylenmeye baş- lamasına rağmen henüz tahliye ile sonuç- lanmış değil. Hamsun'un Almansever ruhu kamu vicdanını acıtmaya devam ediyor. Drofenik-Eröd ikilisinin resitali Kültûr Servisi - Avusturya'dan gelen Ulrike Drofenik-Danhpfer (keman) - Ivan Eröd (piyano) ikilisi, Türkiye'de üç resital verecek. İlk resitalini bugün saat 18.30'da İstanbul'daki Avusturya Kültûr Ofi- si'nde verecek olan sanatçılar Mozart, Brahms, Eröd ve Ravel'in eserlerini yorumlayacaklar. Sanatçılar, 22 şu- batta Bursa Be- lediyesi'nde, 24 şubatta da Es- kişehir'de Ana- dolu Üniver- sitesi'nde birer resital verecek- ler. Graz Senfoni Orkestrası kon- sertmaysteri ve Avusturya Yaylı Sazlar Beşlisi'- nin birinci ke- mancısı olan Ul- rike Drofenik- Danhofer, mü- zik oğrenimini Graz ve Bern'de yaptı. Yehudi Menuhin ve Tibor Varga'yla önemlı çalışmalar ger- çekleştiren sanatçı, çeşitli ülkelerde so- h'st olarak ve orkestra eşliğinde çaldı. Sanatçı, konserlerinde Nicolaus Gagli- ano tarafından 1762 yılında yapılan bir kemanı kullanmaktadır. Müzik oğrenimini Budapeşte ve Vi- yana'da yapan piyanist Ivan Eröd, ha- len Viyana Yüksek Müzik Okulu'nda profesördür. Bugüne kadar çeşitli ödüller kazanmış olan Ivan Eröd, otu- zu aşkın ülkede çalmıştır. Ali Poyrazoğlu Tiyatrosu, Çehov'un yaşamını ^zakta Piyano Sesleri' ile sahneye getiriyor Hüznün gülümsemesini yakalamakDİKMEN GÜRÜN UÇARER (İstanbul) - Yazan: John Driver-Jeffrey Maddow / Çevirenler: Ali Poyrazoğlu-Yıldınm Türker / Yöneten: Oben Güney / Dekor: Ali Yenel / Kostüm: Sadık Kızılağaç / Oya- nayanlar: Nur Gürkan, Ali Poyrazoğlu, Gül Onat, Özdemir Çiftçi- oğlu, Levent Kazak, Derya Alabora, Bülent Kayabaş, Zerin Sü- mer, Tufan Akmcı, Levent Can, Köksal Engür lnce bir güldürü izlemek ya da "hüz- güçlendiği söylenemez mi? öte yanda Masha'nın (Gül Onat) anaçlığı, beklenti- leri, bunalımlan ve Bunin'e (Levent Ka- zak) duyulan umutsuz aşk "Üç Kız Kar- deş"in Olga'sını, "Vanya Dayı"nın Son- ya'sını anımsatmaz mı? Masha'nın Bu- nin'e sevgisini itiraf ettiği sahte gerçekten de hem komik hem acıdır. Ya Dançenko (Bülent Kayabaş) ile Lilina (Zerin Sü- mer) arasındaki kaçamağın her zaman alaycı ve zeki Stanislavski (Köksal En- gür) tarafından yine aynı soğukkanlılıkla çözümlenmesi? Zaten böyle bir mantık dengesi olması Moskova Sanat Tiyatro- su, bu iki sanatçının yonetiminde savaşı, iç savaşı, Çarlık Rusyası'ndan Sovyet re- jimine geçişi yaşayabilir miydi? Stanis- lavski ve Çehov'un yorum tartışmalann- daki humor iki sanatçının kişiliklerini, ya- şamı algılayışlannı belirlemesi bakımın- dan da ilginçtir. Çehov'un sakinlği, iro- nik kararlılığı karşısında sanki hep Sta- nislavski'dir tüm pınltısına karşın altta kalan. Ama onun da bu yenilgiyi kabul edişindeki ustalık en az yazannİci kadar kıvrak bir zekânın varlığını gerektiımez mi? Oben Güney bu ilişkileri hiçbir aşınlı- ğa kaçmadan, detaylan göz ardı etmeden vurgulamış. Burukluğu ve güldürüyü bir bütün olarak sunmuş. Ali Yenel'in yalın dekoru, Sadık Kızılağaç'ın zarif kostüm- leri ve başta aynntılı, duyarlı, ince yonı- muyla Ali Poyrazoğlu olmak üzere Gül Onat, Köksal Engür, Derya Alabora ve John Driver ve Jeffrev Maddow'un yazdığı L zakta Pi> ano Sesleri, Çehov'un Yal- ta'daki yaşamından kesitler veren bir oyun. nün gülümsemesi"ni yakalamak istiyor- sanız, Ali Poyrazoğlu Tiyatrosu'nda şim- dilik haftada bir kez oynanmakta olan "Uzakta Piyano Sesleri"ni görmeniz ge- rekir. "Uzakta Piyano Sesleri" tiyatro tarihi- ne imzasmı atmış bir büyük yazann, Çe- hov'un, Yalta'daki yaşamından ve onun kendi gibi önemli yazarlarla-sanatçılarla ilişkilerinden yola çıkarak kesitler veren, Moskova Sanat Tiyatrosu'nun perde ge- risini, sorunlannı yansıtan, aynı zaman- da da hızla değişen toplumsal yapının ge- tirdiği yeni değer ölçülerinden kaynakla- nan yabancılaşmayı izleyiciye taşıyan bir oyun. Driver ve Maddovv, temelinde tiyatro- nun yattığı ilişkiler zincıriyIe bir dönemin sanatsal ve toplumsal panoramasmı us- tahkla çizmiş. Bu ilişkilerin kısır bir çer- çeve içinde tıkanıp kalmaması, oyun kahramanlannın sığ kuklalar yerine bi- rer "insan" olarak karşımıza çıkmalan kuşkusuz bu kişilerle göbek bağı olma- yan seyirciyi de kendine çekecektir. Çün- kü her biri aşklanyla. esprilerıyle, taşkın- lıklanyla, sarhoşluklanyla. inatçılıkla- nyla etten kemikten birer insandır. Sa- natsal konularda ne denli inatçı olabi- liyorlarsa, toplumsal dengesizliği ne den- li buruk bir espriyle tartışabiliyorlarsa aşka da sarhoşluğa da zamparalığa da o denli olağan yer verirler yaşamlannda. Çehov'la Moskova Sanat Tiyatrosu arasındaki bölünmezliğin yazarla (Ali Poyrazoğlu) güzel ve ısrarcı Olga Knip- per (Derya Alabora) arasındaki aşkla tüm oyunculann performanslan "Uzak- ta Piyano Sesleri"ni zevkle izlenen bir yapım olarak belirliyor. The British Council ve Pozitif Sunar REGGAE şiiR DANS •ootoo* o«o»o»o oo**«oo ooııtoo o«o*o«o toocoot The British Council Sami Güner'in anısına düzenlenen yanşma sergisi bugün Bursa'da açılıyor 4 Hani makineleriniz fotoğrafçdar 9 IHTOH KWESIJOHNSD & THE DENNIS BOVELL DUB BAND İSTANBUL TAXIM Nightpark- (Ayakta) 21 ŞUBAT CUMA SAAT 21:00 ANKARA Hacettepe Üniversitesi M Salonu 22 ŞUBAT C.TESİ SAAT 19:00 A Cumhuriyet Otgaıuzasyon POZtTİF 144 33 94 Bılec Satış Yerien İstanbul Vakkorama Taksım 151 28 88. Vakkorvna Suadıy« 360 90 90. Ekspres Musıc (Ecıler) 163 86 II. Pozıtıf 144 33 94 Ankara Network Mu»c & Audıo (Tunalı Hılmı) 168 43 26. Taylan Elektrooık (Aukule) 139 32 79, Dost 'Musıc Center" I2S 00 05. MEHMET BAYHAN - Bir yol oldu. Fotoğraf dünyamızın ça- lışkan delikanlısı Sami Güner'in 1915'te Priştine'de başla- yan yaşamı, Bolu yakınlarında bir kazada beklenmedik şekilde bitivermişti. Belki de ona yakışanı birdenbiresiydi. Fotoğraflarında yansıttığı güzelliklerin bir yerlerinden çı- kıp geliverecekmiş gibi. Ailesi, 1922'de anayurda göçer ve Aydın civanna yerleşirler. Lise, hu- kuk eğitimi derken yirmi beş yıl süren Merkez Bankası memurluğu başlar. Arkadaşlan ile düzenli olarak toplan- makta ve fotoğraf çalışmaktadırlar. Şiir, müzik, fıkra, toplantılann ta- mamlayıcısıdır. "însanlar kültüre yatkındı, bu kadar kopuk değillerdı. Bakıyorum da artık doyasıya gülen bile yok. Kentler yığınlaştı, garıp bir şeyler oluştu" demiştı Bir ülkenin sosyal, ekonomık, kül- türel ve teknolojik yapısındaki her ge- lişme fotoğrafa duyulan ihtiyacı yeni kanallara yöneltir. Yeni görüntüler toplumun bakış açısını ve algılayışını derinden etkiler. 1960 sonrasında ihti- yaç duyulan fotoğraflar ile Sami Gü- ner'in çalışkanlığı ve duygusal yapısı bütünleşir. Takvimler, kitaplar, bro- şürler için her ypreden görüntüler ge- rekmektedir. Ulkesini çok seven ve güzellikleri herkese göstermek çabası- ndaki Sami Güner, daldaki meyveden köylü güzelıne. dağın karından deni- zın mavısıne. gün batımından tarihi değerlere her konuya aynı coşku ile yöneltir objektifini. Bir nesil, ülkenin güzelliklerinin farkına ve fotoğrafın tadına Sami Güner ile vanr. O dönemi yaşamış hemen herkesin belleğinde bir Sami Güner fotoğrafı vardır. Türkiye'yi tanıtmayı görev bilerek hazırladığı sergiler. otuzdan çok ülke- yi dolaştı. Dernek çalışmalanna katıldı, ödüller aldı. 1989'da Kültür Bakanlığı Büyük Ödülü kendisine ve- rildi. Çalışkanlığı, coşkusu, sıcaklığı ve hoşgörüsü ile yakından tanıyanlar- da unutulmaz izler bıraktı. Bir akşam herkesi evine toplamıştı Sohbetin koyulaştığı bir an kayboldu. Arkada bir odası vardı, tavanlara ka- dar fotoğrafladığı kitap \e takvimlerle dolu, sanırım oradaydı. Biraz sonra göründü; pantolonu dizlerinın üzerine sıyırmış, topuklu papuç gıymiş, du- daklarında ruj, kıntarak... Şaşkınlığımı/ın getirdiği sessizlik için- de o gür kahkahasını patlatmış ve "Hani fotoğrafçılar. makineleriniz nerede?" demişti. Sesinı tekrar duyar gibiyim: "Hani makineleriniz fotoğ- rafçılar? Şunlara bakın, ağaçlar, ci- çekler, tomurcuklar, kelebekler. Bin- bir türlüsü. Mutluluk, sevinç bunlar. Daha da ötesinde bir şeyler ama anla- tamıyorum. Fotoğraflıyorum fakat doyamıyorum"... Babasından öğren- diği bir ilkesi vardı, "Sofradan doy- madan kalk ki isteğin canlı kalsın" ve öyle yaptı. "Sizlere biraz olsun tattıra- bıldiysem bu doyulmaz lezzeti, hatı- rlarsını? belkı bir gün dostunuz Sami Güner'i" demişti. Bugün, son sergisini açtığı. gösteri ve konuşmasını yaptığı Bursa'da, Bü- yükşehir Belediye Başkanlığı'nın Sami Güner anısına düzenlediği fo- toğraf yanşmasının sergisi açılıyor. Hem Sami Güner en güzel şekilde anılı\or ve hem de fotoğrafımız gele- nek olarak sürecek güzel ve gerekli bir çalışma kazanıyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle