Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 23 KASIM 1992 PAZARTESİ
OLAYLAR VE GORUŞLER
Umutsuz, dolayısıyla mutsuzliseli!
Prof. Dr. LĞUR DERMAN Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi
U
lkemızde eğıtimm tüm
basamaklan gittikçe
bir çıkmaza sürüklen-
mekiedir. Hızlı nüfus
anışı. ilk ve orta eği-
timde sayısal tıkanıklı-
ğın başlıca nedenidir. Yüksek öğre-
timdc ise lise mezunu sayısındaki artış
yanında. üniversıte ve yüksek okula
dcvam etme istemindekı oran da yük-
sclmiştir. XX. yüzyılın ikinci yansında
teknolojinin hızlı gelişmesi. bır meslek
vc iş sahibi olabilmek için lise eğitiminı
bırçok alanda yetersiz kılmıştır. Ülke-
mizdc 1960"lı yıllara kadar bir ailenin
gcçiminı sağlayacak bir işe girmek için
lise eğitimi yeterliyken bugün aynı ba-
samakıa bir görev için yüksek öğretim
bile yetersiz kalabilmektedir.
Çok basite indirgersek bireyin mutlu-
luğunda gelecek güvencesi en önemli
etkendir. Bunun sağlanmasında ise ış
güvencesi baştagelir. Ülkemizin genç-
leri de bu güvenceyi elde etmek için
bundan 20-30 yıl öncesine göre daha
uzun bır eğitim. daha çok diploma ge-
rektığini düşünmektedirler. Ancak
yükseköğretimin amacı, kuru kuruya
bir diploma edinmek olmamalidır. Bu
diplomaya uygun iş alanlan yok.
Gcnç kuşağın mutsuzluğu sürecektir.
Olava sonuç yönünden bakıldığında
yükscköğretim kontenjanlan ve veni
olu^turulan fakülteler, ülkenın ışaîan-
lanndaki gereksinime göre ayarlan-
malıdır. Bu doğrunun yapıldığına
ınanmıyorum. "Var olan kurumlan-
mız ne kadar çok öğrenci alabilirlerse
alsınlar \e ince eleyip-sık dokumadan
ne kadar çok diploma verebilirlerse
versinler"' yaklaşımı. günü kurtaran.
ama geleceği tıkayan, son derece ve-
rimsiz ve yanlış bir düşüncedir. Bu
konuda Devlet Planlama Teşkilatfna
zor. ama çok önemli bir görev düş-
mektedir. ancak bugüne kadar kon-
ıcnjanlarla ılgili bu görevi yerine getir-
diği söylenemez.
Bu gerçekler karşısında 1960'larda
üniversiteye elli-yüz binlerde olan baş-
vuru. 1990'larda yılda bir milyona
yükselmiştir. Bu sayılarda lise mezu-
nunun ilk seçeneği olan bır üniversite-
de ıstediği dala girme olasılığı, ortala-
ma %2 düzeylerindedir. Tüm yaşamı-
nın uğraşısı olacak konuya ulaşabilme
olasılığının bu kadar düşük olması. bir
genç için çok ağır bir psikolojik baskı-
dır. Bu "çözümü zor" durum, gencın
ailesini de etkileyerek büyük bir kitle-
nin sosyal, dolayısıyla politik baskısı-
na dönüşmüştür. Hükümetler de Szel-
likle seçmenini memnun etme kaygı-
sıyla her ilde bir üniversite açma
yolunu tutmuştur. Bu uygulamanın
nitelik açısından vanlışlan bu yazının
kapsamı dışında bırakılmıştır.
Bu noktada siyasal partilenn meydan
toplantılannda kalabalığın "Bızdeili-
mize-ilçemize üniversıte isteriz" pan-
kartlannın amacını gözden geçirmek
gerekecektir. Eğer amaç o yerleşim
bölgesinde yerleşen gençlere büyük
kentlerimizdeki gcnçler kadar yüksek
öğretim olasılığı tanımak ise bugüne
kadarki uygulamalarla bu sağlanama-
mıştır. Bu eksiklığin nedeni yeni açılan
yüksek eğitim kurumlannda o bölgeye
ait bir kontenjan ayrılmarruş olması-
dır. Bu durumda yeni açılan kurumla-
nn kontenjanlan. büyük kentlerin
daha iyi olanaklı liselerinden mezun.
ancak kendi kentlerindeki üniversite-
leri kazanamayanlarca doldurulmak-
tadır. Kesin oranlan bilinmemekle
beraber bu durumdaki öğrenciler de
ilk fırsatta yatay geçiş yollannı ara-
makta, yeniden sınava girmektedirler
ya da eğitimi bırakmaktadırlar. Bu-
gün süregelen yükseköğretim yerleş-
tirme sisteminde yukanda belirttiği-
miz nedenler. yoğun bir yatay geçiş
ıstemini de birlıkte getirmiştır. Yatay
geçiş yolu gün geçtikçe yozlaşmış ve
kayırmalann çoğaldığı bir kısa devre
yoluna dönüşmüştür. Bu yönteme her
>ıl yeni ayncalık maddelen eklenmek-
tedir Örneğin. büyük kenteyeni tavin
olan memurun çocuğuna yatay geçiş
tanınması gündemdedir. Peki çocuğu
üniversiteye yeni başvuran ve o kentte
halen görev yapmakta olan kişinin gü-
nahı nedir? Bu keşmekeşe şımdi dağı-
lan Rusya'daki üniversitelere başlaya-
caklara gazete ilanlannda bol keseden
vaat edilen yatay geçiş \e diploma
denkliği furyasi da eklenmiştır. Yatay
geçiş konusuna ortak ve kesin ölçüîer
getirilmeli ve üniversite girişı OSYM
puanına bağlı olduğuna göre burada-
ki ölçünün Temeli de bu puan olmalı-
dır. Karar her fakültenin yönetim
kuruluna bırakılırsa kayırma söylenti-
lerinin önü alınamaz. Yeni açılan ku-
rumlann 2., 3. yıllannda öğrenci sayı-
sının azaldığı izlenmektedir. Genç
üniversitelerin 2. sınıflannda öğrenci
sayısı ortalama %20 kadar azalmak-
tadır. Bu olgu, kendi kenti ya da böl-
gesindeki üniversıte yer buJamayan
mutsuz gençlerin yanında. ilk seçenek-
lerini tutturamayıp ailesınden uzak
başka bir kentte oturup okumak zo-
runda kalan mutsuz gençler olduğunu
göstermektedir.
Ozelhkle büyük kentlerin dışındaki li-
selerde okuyan gençler önceki yıllarda
kendi okul mezunlannın ÖSYM'de
başansızlığını gördükçe. daha orta öğ-
retımdeyken umutsuzluğa ve dolayı-
sıyla mutsuzluğa sürüklenmektedir.
Bu durumda yeni yüksek okul açma-
nın amacını tekrar gözden geçirmeli-
dır BukurumlaryineÖSYMsmavına
bağlı olmak üzere kontenjanlannın en
az yansını bölge mezunlanna ayırma-
lıdır. Bu, eğitimde fırsat eşitliğı ilkesi-
nin de bir gereğidir. Çevreye yabancı,
ailesine ekonomik yük getiren. isteksiz
ve mulsuz. aklı bir an önce kendi ken-
tine dönmekte olan gençler yerine,
bölgesınin az gelişmişliği nedeniyle
şansı az gençlere bir gelecek ışığının
yakılması çok daha olumlu ve verimli
bır orıam sağlayacaktır.
Öneri: DPT- artık zaman yitirmeden
ulkemızde bugün ve gelecek yıllarda
hangı iş alanlannda hangi nitelikte kaç
kişiye gereksinım olduğunu saptama-
lıdır. Yükseköğretim kontenjanlan bu
bilgi üzerinde kurulmalıdır. Yükse-
köğretim kurumlannda bölgesel kon-
tenjan oluşturulması. temelde fırsat
eşitliğının de bir gereğidir. Aynca ilen
sınıflardaki kontenjan kaybını da ön-
leyecektir. Yaşadıklan kentlerde eği-
timlerine devam edebılen o bölge
gençlerinin. o yörede kalarak sosyal
yaşama katkılannın bugünkünden
daha fazla olacağı da bır gerçektir.
PENCERE
ARADABIR
ALtDÜNDAR
Ben Utanmazın Biriyim
Atatûrk
Daha ilk günden sana ısınamadım Atatürk. Bakma
sen öyle, seni gorüp avuçlarımı patlatırcasına alktş tutu-
şuma. Ne ki gerçeği sen de biliyordun. Bir gezi sırasın-
da, Falih Rıfkı'nın kulağına eğilip "Bu alkışların arkasın-
daki. beni bir kaşık suda boğma hıncını gözlerimle görür
gibiyim" dediğini duymadım mı sanıyorsun? Sen de ben
de birbirimizi tanıyorduk sevgili Atatürk. Ne var ki güç
sendeydi Arkanda sana gerçekten inanmış, uğrunda
can vermeye hazır, yaptığın her işi candan ve yürekten
alıp başına koyan bir halk vardı. Senin izinde, senin yo-
lunda geleceğe umutla bağlanan ve senin önerdiğin her
atılımı, her yeniliği alıp başına koyan o halk denen çılgın-
lara da ısmamamıştım. Ama ne yapabilirdim. Sen onlar-
la sarmaş dolaştın. Birbirinize öyle yakın, birbirinizi öy-
lesine yürekten kucaklıyor, anlıyordunuz ki benim aranı-
za girmem olanaksızdı.
Sen ayrılıncaya değin beklemek düşüyordu bana. Ben
de öyle yaptım. Yeraltına çekildim Hazırlıklarımı senin
ayrılacağın güne göre tasanmladım. Sen aramızdan ay-
rılır ayrılmaz da harekete geçtim. Amacım belliydi. Se-
nin değer verdiğin; toplumda ümmetlik çemberlerinin
kırılması; insan aklının dinsel birtakım inakların tutsaklı-
ğ»qdan kurtarılarak bilimin buyruğuna verilmesi ve ay-
dırilanma sürecinin yaşama geçirilmesi yönünde attığın
bütün temelleri söküp atmaktı amacım. Sen dile, tarihe
önem veriyordun; dil ve tarih bilincini kurumlaştıracak
bir eğitim dizgesine önem veriyordun. Toplumu derneş-
tirip kurumlaştıracak bıricik yol, çağdaş bir eğitim dizge-
sidir, diyordun. Öyle ise ben de en can alıcı oklarımı o
yöne doğrultmalıydım. öyle yaptım. Senin dil konusun-
daki amacını sarsmak için, ilk oku oraya yönelttim. Eza-
nı, yani namaza çağrı yoldamını değiştirdim. Böylece
senin attığın sağlıklı temellerden biri sarsılmış oldu He-
men peşinden laik eğitim, eğitim birliği alanını taşa tut-
tum. Bundan sonrası çorap söküğü gibi geldi. Devrimini,
ilkelerini getirip körler, akılsızlar masasına yatırdım. So-
nuçta çıkıp, ilkelerden-devrimlerden tutan var, tutmayan
var, "Siz isterseniz hilafeti bile getirebilirsiniz" dedim.
Kime dedim bunu, senin o çok sevdiğin, çok güvendiğin
Meclise. Çoklarının gıkı bileçıkmadı! Birçırpınanzavallı
Ismet Paşa idi. Gerçekte ben de onun açtığı gedikten gir-
dim. Okullara din dersi konularak, taik eğitim anlayışın-
da ilk gedik onun döneminde açılmamış mıydı?
Bir yandan bunlar olurken, öte yandan senin resimle-
rindekı gözlerini oydum. Çünkü senin o benim yüreğimi
okuyan bakışlarından çok rahatsız oluyordum. Anttları-
nı, dikitlerini kırdım. Annene, babana dil uzattım. Seni,
onlan terbiyesizce karaladım, çamurladım. Senin bir In-
giliz casusu olduğunu, Ulusal Kurtuluş Savaşı'na katıl-
madığını, hatta senin bir katil olduğunu söylecek kadar
bu terbiyesizlikte ileri gittim.
Işte böyle sevgili Atatürk. Daha dıyeceklerim çok ya,
gerisini sen getir gayri. Bilmiş ol ki ben utanmazın, ar-
lanmazın biriyim.
TARHŞMA
Horlânan sanatçüar, toplatılankitaplar
I
stanbul'da7-15
Kasım 1992günleri
arasında yapılan 11.
Kitap Fuan; kitap.
sanat, kültürle ilgıli
^ toplantılar, irnza
günleriyle gerçek bir şölendi.
Âh bir de o, kitap toplama
olaylan yaşanmasaydı.
TÜYAP Kitap Fuan'ndan
birkaçgiin önce sazetelerde yer
alan bir fotoğrafla haber
oldukça üzücüdür. Biroyun
yazan telif hakkını alamadığı
Jçin gala gecesi sahneye fırlıy or
v e yaka paça dışan çıkanlıyor.
Bu olay birkaç açıdan
düşündürücüdür. Birsanatçı
(kimilerine göre sansasvon
merakıyla da olsa) böyle bir
gerekçeyle böyle bir tepki
gösteriyorsa olayı (ıki tarafı da)
suçlamadan veyargalamadan
bilinçsüzgecinden
geçirmeliyiz.Bu sanatçının
yaka paça dışan atılrnası eylemi
aynca düşünülmelidir. Hangi
nedenle olursa olsun bu
yapılmışsa bunun 'kitap
toplatma' eylemınden,
anlayışından kesinlikle farkı
yoktur. Kaldı ki bu sorunlar,
'enflasyon' kadar, belki ondan
daha önemlidir. Onun kadar
ivedi çözüm beklemektedir.
Çünkü, enflasyonu körükleyen
de bilinçsizlik/bilgisizliktir.
Kim nedersedesin. sanat-bilim
üreücilerinin çok önemli
sıkıntılan var. Kitabıniki üç
bin basıldığı 60milyonluk bir
ülkedeyazann, kitaplannın .
geliriyle yaşaması oıanaksız.
Aynı kosullann yayına için de
geçerli olduğunu düşünürseniz,
tanıtım. dağıtım, baskı. kağıt
giderlerinin karabasanlar
yaşattığı bir ülkede. onlann da
rahat çahştığı söylenemez.
TÜ YAP'ın bu yılki onur
konuğu Yaşar Kemarin. tek
satınnı okumadan yüksekokul
bitirenler var bu ülkede.
Okumamak için zaman
yokluğu, pahalılık gibi
gerekçelerin ardına sığınıyor
ınsanlar. Hiçtiyatroya
gitmeden yukanda andığım
oyun yazannı, ya da tiyatro
sahibıni. gazetedeki habere
bakıp suçjayanlar var. Öte
yandan şiirleri izinsiz ve
karşılıksız b^telenen şairler.
öyküleri habersiz senaryo olan
yazarlar var. Bunlann hiçbiri
milyonlar harcayarak yargı
organlanna başvuracak güçte
değil (Maddi açıdan elbet). Pek
çok yazar. çevirmen telif
haklan konusunda rahatsız.
Ama yinede yazıyor
çeviriyorlar, niye? Bunlan çok
ıyi düşünüp. değerlendirip
Insanlar çıldırmış olmalı
I
nsanlar nelere
alışıyorlar. nelere göz
yumuyorlar. Çocuklar
ılkokulabaşlarken,
"çocuk sınıfa.
_^^_ öğretmene nasıl
alışacak'lcorkusu vardı. Bu
noktadan yola çıkılırdı. Şimdi
çocukfarevde okul öncesi test
yapmaya başladıklan gibi
(hatta kreş scçimleri buna göre
yaptlıyor). "şu öğretmcn çok
test yaptınyormuş, geçen sene
onun sınıfından şu kadar
öğrenci sınavlarda başarılı
olmuş" ya da şu öğrcimen çok
odev veriyormuş' gibi değerler
gelişti.
llkokul çocuklan ne kadar da
dertli. Hepsi ailelerinin ödediği
faturalan karşılamaya
hazırlanıyorlaradeta. Hepsi
sorumluailelerinekarşı. Ya
oluk gibi akan onca para. Nasıl
izin verildi, göz y umuldu? Nasıl
kuruldu bu sınav-test-kurs
scktörü? Nasıl durmaksızın
beslenıyor, çığ gibi büy üyor?
Kurslara kayıtiararlık bir sene
öncesinden yapılıyor. Yakında
kurslara kayıt yapabilmek için
Türkıyeçapında birsınay. ona
da öğrenci yetiştirmek için ayn
bir kurs sektörü gelişcccğe
bcnziyor "Kayıikursunaşu
kadaröğrcna yctiştınyoruz.
tam başan!' ya da velil'crc.
"çocukkınnızı kur>dışında evdc
nasıl çalıştırabılirsinİ7."
sloganlan ileyeni kurslar.
Bu ışin duracağı yok. Bcslcnen
busektör. yeni para
tuzaklannagebe. Eğitim
tamamen amacından sapmış.
Bir takım insanlann ceplcrini
doldurmakla.
Ya okullardakı cğilim
sorulan öyle yanıtlamalıyız.
"Yoksabu insanlann çıkışlannı.
'tatlı kaçık'hkla adlandırmak.
kendi ayıbımız olur.
Eğitim dizgelerimiz çağdaş
sanata, bilime toplumun sahip
çıkmasını engelliyor. Kitap
temel gereksinimler arasına
girse. bir kitabı iki üç değil. on
beş yirrni milyon kişi
okuyabilse (abarttım, yüz
ikiyüz bine razıyım) Muzaffer
Abayhan sahneye fırlamaz.
polis kitaplan toplamaz.
kitaplar. oyunlar. filmler
yasaklanmaz, bir yerde bu ışin
patronu sayılanlarla. üretenler
arasında duvarlarörülmezdi.
Daha da önemlisi. bilim sanat
ürünleriniseçme.
değerlendirme, sahıplenme.
eleştirme ya da reddetme
karannı, toplum verirdi.
Şanat. bilim ve üreticilerini
özgür kılacak köktenci
çözümler üretebilmelı. yaşama
aeçirebilmeliyiz. Sanatçının,
bilim adamlannın hem maddi.
hem manevı hak arayışı
ikincil, üçüncül sorunlar
arasına girerse, gazetelerdeki
yaka paça alaşağı edilen
sanatçı. toplanan kitap
resimleri azalır. Dileğimiz. bu
görüntülerin bitmesi.
silinmesidır. Bunun
demokratikleşmeyle bağını.
ilişkısini birkurabilseydık.
•y usukçı' anluyış. önce kendi
ayağımıza doîanmazdı.
Sevgi Özel
Ankara
smavlann seviyesincgöre
yapılsın. ya da sınavlar
okullann eğitim seviyesinegöre
yapılsın. Test çözmekten daha
önemlisi çocuklann kitaba.
gazeteye.oyuna. sinemaya.
müziğc ayırdıklan zaman
olmaîıdır.
Zarann ncresınden dönülse
kardır. Birbaşlangıçnoktası
bulalım. dönelim bu gidişten.
Buişin sonuyok.
Insanlar çıldınnış olmalı...
IJfuk Hamuroğlu
İzmir
RP'nin Açmazı...
'Seçkın' çevrelerde ya da sosyete' diye anılan uçuk
kesimlerde, şaka yoUu tartışmalann yarattığı kaygılı rüz-
gârlara kapılar açıldı; mini eteklere gözü takılan erkek
uyanyor-
-Retah Partisi geliyor...
-Gelsin. n'olacak?..
-Çarşaf giyeceksin..
-Ölürum de giymem...
Minili hanım kasılıyor, birden bire militanlaşıyor, sinir-
lenıp bacak bacak üstüne atıyor...
-Güzelim, kadınlar çarşaf giyecek, erkekler dört karı
alacak, gelkeyfim gel...
Şakalarçoğalıyor, seçkinler, sosyetikler, marjinaller,
uçuklar' tedirgın... Heriktıdarın kendine göre bir modası
var, badem bıyık, çember sakal, sıkma baş dünyasının
tesettur'u toplum yaşamında egemenleşti mi seyreyle
sen gümbürtüyü... Şimdiden korkanlan, ürkenler, kaygj-
lananlar, hesapyapanlar, sinirienenler, uyuyamayanlar
var. 12 Eylül faşizminin en karanlık günlerinde bile 'vur
patlasın, çal oynasın'\a gününü gün eden çevreler, Er-
bakan Hoca'nın part/si iktıdara doğru yol alıyordiye ka-
ralar bağlıyorlar.
Vallahi olur mu olur...
Hoca iktidara oturur..
En başta sahnelerin. kulislerin, gece kulüplerinin, ku-
marhanelerin, podyumların canına okur; o yıldızcık
memesinı gösterecekmiş. bu modelcik donsuz gösteri
yapacakmış. ertesi günü gazetelerde birinci sayfalara
çıkacakmış; paydos!.. 7WL/z/r'yasaktır; Müslümanayakı-
şır bır yaşam biçımine herkes kendisini hazırlamalı!..
işte fran, Suudi Arabistan, Kuveyt, Katar...
Korkutuyorlar sosyeteyi...
Herkes birbırine soruyor:
-Nasıl oldu da irtica böyle yayılıverdi? RP, Istanbul'da
bile sandıktan nasıl çıkıyor?..
•
Yalnız ekonomide mi devletçilik var?.. Dinde devletçi-
lik yaparak Refah Partisi için gerekli altyapıyı kim hazır-
ladı?.. Okullara zorunlu din derslerini koyan kim? imam
okullarını temel öğretim kurumlarına dönüştüren kim?
Cami yaptırma cterneklerini destekleyen kim? Televiz-
yonda din propagandası yapan kim? Bürokrasiyi imam
okullarından çıkanlarla dolduranlar kim? Bir zamanların
•Babıâlisinde gazeteler, satış artırmak için Kuran'ı Ke-
rim dağıtma yarışına çıkmadılar mı?..
Şeriatçılık yolunda ektiğinizi biçmek dönemini yaşıyo-
ruz... "Türk İslam Sentezi" adlı kitabında (Başak Yayın-
ları) Vecihi Timuroğlu bir belge sunuyor:
"Türkiye Cumhuriyeti'nin kültür politikası, 1983te
Devlet Planlama Müsteşarlığı'na başbakanlıktan yazı-
lan bir genelgeyle, Türk-islam Sentezi doğrultusunda
saptanmıştır. Türk-İslam Sentezi. Devlet Planlama Ör-
gutü'nün hazırladığı 'Milli Kültur Raporu'yla resmi gö-
rüş haline getirilmiş, eğitim kurumlarma sokulmuştur."
Peki, 1983'te Başbakanlıktan Planlama Müsteşarlığı-
na yazılan 'gene/ge'nin altında kimin imzası var?Turgut
özal'ın!..
Kitabında konuyu irdeleyen Vecihi Timuroğlu, şu sc-
nuca varıyor: "Milli Kültür Raporu, tümüyle dinsel bir-
devlet öneriyor."
12 Eylül faşizmi. 'Atatürkçülük' maskesi altında, din
devletine doğru 'Türk-İslam Sentezi'ni resmi ideoloji gi-
bi benimsemiştir; dinde devlet eliyle siyaset doğal sayıl-
dı; Refah Partisi de kendisi için hazır birortam buldu.
•
Her etki, tepkisini de birlikte getirir; hele Erbakan
Hoca'nın partisi biraz daha gelişsin, palazlansın, nasıl
bir düzen istediği daha keskin çizgileri ve boyutlarıyla
ortaya çıksın, olacakları göreceğiz. Yuvarlak hesap 60
milyonluk Anadolu halkının yarısı kadın değil mi.'.
'Taife-i nisa'ya insan haklan ve temel özgürlükler açı-
sından ikinci sınıf yaratık gibî bakan birdünya görüşünü
Atatürk devrimlerinden yarım yüzyıl sonra kadınlarımız
nasıl karşılayacaklar?..
Sorun 'mini etek mi çarşaf mı' ya da 'türban mı başı
açık mı' sorulannda duğümlenmiyor. Kadının insan sa-
yılıp sayılmayacağına ilişkin bir temel özgürlük proble-
mi karştsındayız. Refah Partisi'nin açmazı da bu nokta-
da odaklaşıyor.
TOPLANTI ÇAĞRISI
Çağdaş Avukatlar Grubu genel bir görüşme için
24.11.1992 Salı günû saat 17.00'de Sepetçiler Kasn'n-
da toplanacaktır Tûm arkadaşların katılımını rica
ederim.
A». NECLÂ FERTAN
ÇIKTI, HER PAZARTESİ BAYİNİZDE...
HAFTALIK GENCLIK VE CIZGIROMAN DERGISI
V'd
.ru
BÜYÜK AÎLE BİR ARAYA GELDİ!
Yıllardır büyük bir zevkle izlediğiniz
ülkenin en usta yazar çizerleri
JOKER'DE. . .
KUŞE
SAYFA
ERGÜN GÜNDÜZ • LATİF DEMİRCİ • GALİP TEKIN • ILBAN ERTEM • NECOET ŞEM
HASAN KAÇAN BAHADIR BARUTER • YALÇIN DİDMAN • ATİLLA ATALAY • KEMAL CAN • MUSA .
GÜMÜŞ • RAMİZE ERER • ERDAl BELENLİOĞLU • FATIH SOLMAZ • UGUR DURAK • AHMET KESKİN
AKIN ÇAVDARU • SERDAR ANLAĞAN • HAKAN ÇELİK • ABDÜLKADİR ELÇİOĞLU • ERDIL YASAROGLU
Artık Jolcer var... Pazartesi bayinizdeıt Joker'i çekin!
o