15 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 23 KASIM 1992 PAZARTESİ OLAYLAR VE GORUŞLER Umutsuz, dolayısıyla mutsuzliseli! Prof. Dr. LĞUR DERMAN Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi U lkemızde eğıtimm tüm basamaklan gittikçe bir çıkmaza sürüklen- mekiedir. Hızlı nüfus anışı. ilk ve orta eği- timde sayısal tıkanıklı- ğın başlıca nedenidir. Yüksek öğre- timdc ise lise mezunu sayısındaki artış yanında. üniversıte ve yüksek okula dcvam etme istemindekı oran da yük- sclmiştir. XX. yüzyılın ikinci yansında teknolojinin hızlı gelişmesi. bır meslek vc iş sahibi olabilmek için lise eğitiminı bırçok alanda yetersiz kılmıştır. Ülke- mizdc 1960"lı yıllara kadar bir ailenin gcçiminı sağlayacak bir işe girmek için lise eğitimi yeterliyken bugün aynı ba- samakıa bir görev için yüksek öğretim bile yetersiz kalabilmektedir. Çok basite indirgersek bireyin mutlu- luğunda gelecek güvencesi en önemli etkendir. Bunun sağlanmasında ise ış güvencesi baştagelir. Ülkemizin genç- leri de bu güvenceyi elde etmek için bundan 20-30 yıl öncesine göre daha uzun bır eğitim. daha çok diploma ge- rektığini düşünmektedirler. Ancak yükseköğretimin amacı, kuru kuruya bir diploma edinmek olmamalidır. Bu diplomaya uygun iş alanlan yok. Gcnç kuşağın mutsuzluğu sürecektir. Olava sonuç yönünden bakıldığında yükscköğretim kontenjanlan ve veni olu^turulan fakülteler, ülkenın ışaîan- lanndaki gereksinime göre ayarlan- malıdır. Bu doğrunun yapıldığına ınanmıyorum. "Var olan kurumlan- mız ne kadar çok öğrenci alabilirlerse alsınlar \e ince eleyip-sık dokumadan ne kadar çok diploma verebilirlerse versinler"' yaklaşımı. günü kurtaran. ama geleceği tıkayan, son derece ve- rimsiz ve yanlış bir düşüncedir. Bu konuda Devlet Planlama Teşkilatfna zor. ama çok önemli bir görev düş- mektedir. ancak bugüne kadar kon- ıcnjanlarla ılgili bu görevi yerine getir- diği söylenemez. Bu gerçekler karşısında 1960'larda üniversiteye elli-yüz binlerde olan baş- vuru. 1990'larda yılda bir milyona yükselmiştir. Bu sayılarda lise mezu- nunun ilk seçeneği olan bır üniversite- de ıstediği dala girme olasılığı, ortala- ma %2 düzeylerindedir. Tüm yaşamı- nın uğraşısı olacak konuya ulaşabilme olasılığının bu kadar düşük olması. bir genç için çok ağır bir psikolojik baskı- dır. Bu "çözümü zor" durum, gencın ailesini de etkileyerek büyük bir kitle- nin sosyal, dolayısıyla politik baskısı- na dönüşmüştür. Hükümetler de Szel- likle seçmenini memnun etme kaygı- sıyla her ilde bir üniversite açma yolunu tutmuştur. Bu uygulamanın nitelik açısından vanlışlan bu yazının kapsamı dışında bırakılmıştır. Bu noktada siyasal partilenn meydan toplantılannda kalabalığın "Bızdeili- mize-ilçemize üniversıte isteriz" pan- kartlannın amacını gözden geçirmek gerekecektir. Eğer amaç o yerleşim bölgesinde yerleşen gençlere büyük kentlerimizdeki gcnçler kadar yüksek öğretim olasılığı tanımak ise bugüne kadarki uygulamalarla bu sağlanama- mıştır. Bu eksiklığin nedeni yeni açılan yüksek eğitim kurumlannda o bölgeye ait bir kontenjan ayrılmarruş olması- dır. Bu durumda yeni açılan kurumla- nn kontenjanlan. büyük kentlerin daha iyi olanaklı liselerinden mezun. ancak kendi kentlerindeki üniversite- leri kazanamayanlarca doldurulmak- tadır. Kesin oranlan bilinmemekle beraber bu durumdaki öğrenciler de ilk fırsatta yatay geçiş yollannı ara- makta, yeniden sınava girmektedirler ya da eğitimi bırakmaktadırlar. Bu- gün süregelen yükseköğretim yerleş- tirme sisteminde yukanda belirttiği- miz nedenler. yoğun bir yatay geçiş ıstemini de birlıkte getirmiştır. Yatay geçiş yolu gün geçtikçe yozlaşmış ve kayırmalann çoğaldığı bir kısa devre yoluna dönüşmüştür. Bu yönteme her >ıl yeni ayncalık maddelen eklenmek- tedir Örneğin. büyük kenteyeni tavin olan memurun çocuğuna yatay geçiş tanınması gündemdedir. Peki çocuğu üniversiteye yeni başvuran ve o kentte halen görev yapmakta olan kişinin gü- nahı nedir? Bu keşmekeşe şımdi dağı- lan Rusya'daki üniversitelere başlaya- caklara gazete ilanlannda bol keseden vaat edilen yatay geçiş \e diploma denkliği furyasi da eklenmiştır. Yatay geçiş konusuna ortak ve kesin ölçüîer getirilmeli ve üniversite girişı OSYM puanına bağlı olduğuna göre burada- ki ölçünün Temeli de bu puan olmalı- dır. Karar her fakültenin yönetim kuruluna bırakılırsa kayırma söylenti- lerinin önü alınamaz. Yeni açılan ku- rumlann 2., 3. yıllannda öğrenci sayı- sının azaldığı izlenmektedir. Genç üniversitelerin 2. sınıflannda öğrenci sayısı ortalama %20 kadar azalmak- tadır. Bu olgu, kendi kenti ya da böl- gesindeki üniversıte yer buJamayan mutsuz gençlerin yanında. ilk seçenek- lerini tutturamayıp ailesınden uzak başka bir kentte oturup okumak zo- runda kalan mutsuz gençler olduğunu göstermektedir. Ozelhkle büyük kentlerin dışındaki li- selerde okuyan gençler önceki yıllarda kendi okul mezunlannın ÖSYM'de başansızlığını gördükçe. daha orta öğ- retımdeyken umutsuzluğa ve dolayı- sıyla mutsuzluğa sürüklenmektedir. Bu durumda yeni yüksek okul açma- nın amacını tekrar gözden geçirmeli- dır BukurumlaryineÖSYMsmavına bağlı olmak üzere kontenjanlannın en az yansını bölge mezunlanna ayırma- lıdır. Bu, eğitimde fırsat eşitliğı ilkesi- nin de bir gereğidir. Çevreye yabancı, ailesine ekonomik yük getiren. isteksiz ve mulsuz. aklı bir an önce kendi ken- tine dönmekte olan gençler yerine, bölgesınin az gelişmişliği nedeniyle şansı az gençlere bir gelecek ışığının yakılması çok daha olumlu ve verimli bır orıam sağlayacaktır. Öneri: DPT- artık zaman yitirmeden ulkemızde bugün ve gelecek yıllarda hangı iş alanlannda hangi nitelikte kaç kişiye gereksinım olduğunu saptama- lıdır. Yükseköğretim kontenjanlan bu bilgi üzerinde kurulmalıdır. Yükse- köğretim kurumlannda bölgesel kon- tenjan oluşturulması. temelde fırsat eşitliğının de bir gereğidir. Aynca ilen sınıflardaki kontenjan kaybını da ön- leyecektir. Yaşadıklan kentlerde eği- timlerine devam edebılen o bölge gençlerinin. o yörede kalarak sosyal yaşama katkılannın bugünkünden daha fazla olacağı da bır gerçektir. PENCERE ARADABIR ALtDÜNDAR Ben Utanmazın Biriyim Atatûrk Daha ilk günden sana ısınamadım Atatürk. Bakma sen öyle, seni gorüp avuçlarımı patlatırcasına alktş tutu- şuma. Ne ki gerçeği sen de biliyordun. Bir gezi sırasın- da, Falih Rıfkı'nın kulağına eğilip "Bu alkışların arkasın- daki. beni bir kaşık suda boğma hıncını gözlerimle görür gibiyim" dediğini duymadım mı sanıyorsun? Sen de ben de birbirimizi tanıyorduk sevgili Atatürk. Ne var ki güç sendeydi Arkanda sana gerçekten inanmış, uğrunda can vermeye hazır, yaptığın her işi candan ve yürekten alıp başına koyan bir halk vardı. Senin izinde, senin yo- lunda geleceğe umutla bağlanan ve senin önerdiğin her atılımı, her yeniliği alıp başına koyan o halk denen çılgın- lara da ısmamamıştım. Ama ne yapabilirdim. Sen onlar- la sarmaş dolaştın. Birbirinize öyle yakın, birbirinizi öy- lesine yürekten kucaklıyor, anlıyordunuz ki benim aranı- za girmem olanaksızdı. Sen ayrılıncaya değin beklemek düşüyordu bana. Ben de öyle yaptım. Yeraltına çekildim Hazırlıklarımı senin ayrılacağın güne göre tasanmladım. Sen aramızdan ay- rılır ayrılmaz da harekete geçtim. Amacım belliydi. Se- nin değer verdiğin; toplumda ümmetlik çemberlerinin kırılması; insan aklının dinsel birtakım inakların tutsaklı- ğ»qdan kurtarılarak bilimin buyruğuna verilmesi ve ay- dırilanma sürecinin yaşama geçirilmesi yönünde attığın bütün temelleri söküp atmaktı amacım. Sen dile, tarihe önem veriyordun; dil ve tarih bilincini kurumlaştıracak bir eğitim dizgesine önem veriyordun. Toplumu derneş- tirip kurumlaştıracak bıricik yol, çağdaş bir eğitim dizge- sidir, diyordun. Öyle ise ben de en can alıcı oklarımı o yöne doğrultmalıydım. öyle yaptım. Senin dil konusun- daki amacını sarsmak için, ilk oku oraya yönelttim. Eza- nı, yani namaza çağrı yoldamını değiştirdim. Böylece senin attığın sağlıklı temellerden biri sarsılmış oldu He- men peşinden laik eğitim, eğitim birliği alanını taşa tut- tum. Bundan sonrası çorap söküğü gibi geldi. Devrimini, ilkelerini getirip körler, akılsızlar masasına yatırdım. So- nuçta çıkıp, ilkelerden-devrimlerden tutan var, tutmayan var, "Siz isterseniz hilafeti bile getirebilirsiniz" dedim. Kime dedim bunu, senin o çok sevdiğin, çok güvendiğin Meclise. Çoklarının gıkı bileçıkmadı! Birçırpınanzavallı Ismet Paşa idi. Gerçekte ben de onun açtığı gedikten gir- dim. Okullara din dersi konularak, taik eğitim anlayışın- da ilk gedik onun döneminde açılmamış mıydı? Bir yandan bunlar olurken, öte yandan senin resimle- rindekı gözlerini oydum. Çünkü senin o benim yüreğimi okuyan bakışlarından çok rahatsız oluyordum. Anttları- nı, dikitlerini kırdım. Annene, babana dil uzattım. Seni, onlan terbiyesizce karaladım, çamurladım. Senin bir In- giliz casusu olduğunu, Ulusal Kurtuluş Savaşı'na katıl- madığını, hatta senin bir katil olduğunu söylecek kadar bu terbiyesizlikte ileri gittim. Işte böyle sevgili Atatürk. Daha dıyeceklerim çok ya, gerisini sen getir gayri. Bilmiş ol ki ben utanmazın, ar- lanmazın biriyim. TARHŞMA Horlânan sanatçüar, toplatılankitaplar I stanbul'da7-15 Kasım 1992günleri arasında yapılan 11. Kitap Fuan; kitap. sanat, kültürle ilgıli ^ toplantılar, irnza günleriyle gerçek bir şölendi. Âh bir de o, kitap toplama olaylan yaşanmasaydı. TÜYAP Kitap Fuan'ndan birkaçgiin önce sazetelerde yer alan bir fotoğrafla haber oldukça üzücüdür. Biroyun yazan telif hakkını alamadığı Jçin gala gecesi sahneye fırlıy or v e yaka paça dışan çıkanlıyor. Bu olay birkaç açıdan düşündürücüdür. Birsanatçı (kimilerine göre sansasvon merakıyla da olsa) böyle bir gerekçeyle böyle bir tepki gösteriyorsa olayı (ıki tarafı da) suçlamadan veyargalamadan bilinçsüzgecinden geçirmeliyiz.Bu sanatçının yaka paça dışan atılrnası eylemi aynca düşünülmelidir. Hangi nedenle olursa olsun bu yapılmışsa bunun 'kitap toplatma' eylemınden, anlayışından kesinlikle farkı yoktur. Kaldı ki bu sorunlar, 'enflasyon' kadar, belki ondan daha önemlidir. Onun kadar ivedi çözüm beklemektedir. Çünkü, enflasyonu körükleyen de bilinçsizlik/bilgisizliktir. Kim nedersedesin. sanat-bilim üreücilerinin çok önemli sıkıntılan var. Kitabıniki üç bin basıldığı 60milyonluk bir ülkedeyazann, kitaplannın . geliriyle yaşaması oıanaksız. Aynı kosullann yayına için de geçerli olduğunu düşünürseniz, tanıtım. dağıtım, baskı. kağıt giderlerinin karabasanlar yaşattığı bir ülkede. onlann da rahat çahştığı söylenemez. TÜ YAP'ın bu yılki onur konuğu Yaşar Kemarin. tek satınnı okumadan yüksekokul bitirenler var bu ülkede. Okumamak için zaman yokluğu, pahalılık gibi gerekçelerin ardına sığınıyor ınsanlar. Hiçtiyatroya gitmeden yukanda andığım oyun yazannı, ya da tiyatro sahibıni. gazetedeki habere bakıp suçjayanlar var. Öte yandan şiirleri izinsiz ve karşılıksız b^telenen şairler. öyküleri habersiz senaryo olan yazarlar var. Bunlann hiçbiri milyonlar harcayarak yargı organlanna başvuracak güçte değil (Maddi açıdan elbet). Pek çok yazar. çevirmen telif haklan konusunda rahatsız. Ama yinede yazıyor çeviriyorlar, niye? Bunlan çok ıyi düşünüp. değerlendirip Insanlar çıldırmış olmalı I nsanlar nelere alışıyorlar. nelere göz yumuyorlar. Çocuklar ılkokulabaşlarken, "çocuk sınıfa. _^^_ öğretmene nasıl alışacak'lcorkusu vardı. Bu noktadan yola çıkılırdı. Şimdi çocukfarevde okul öncesi test yapmaya başladıklan gibi (hatta kreş scçimleri buna göre yaptlıyor). "şu öğretmcn çok test yaptınyormuş, geçen sene onun sınıfından şu kadar öğrenci sınavlarda başarılı olmuş" ya da şu öğrcimen çok odev veriyormuş' gibi değerler gelişti. llkokul çocuklan ne kadar da dertli. Hepsi ailelerinin ödediği faturalan karşılamaya hazırlanıyorlaradeta. Hepsi sorumluailelerinekarşı. Ya oluk gibi akan onca para. Nasıl izin verildi, göz y umuldu? Nasıl kuruldu bu sınav-test-kurs scktörü? Nasıl durmaksızın beslenıyor, çığ gibi büy üyor? Kurslara kayıtiararlık bir sene öncesinden yapılıyor. Yakında kurslara kayıt yapabilmek için Türkıyeçapında birsınay. ona da öğrenci yetiştirmek için ayn bir kurs sektörü gelişcccğe bcnziyor "Kayıikursunaşu kadaröğrcna yctiştınyoruz. tam başan!' ya da velil'crc. "çocukkınnızı kur>dışında evdc nasıl çalıştırabılirsinİ7." sloganlan ileyeni kurslar. Bu ışin duracağı yok. Bcslcnen busektör. yeni para tuzaklannagebe. Eğitim tamamen amacından sapmış. Bir takım insanlann ceplcrini doldurmakla. Ya okullardakı cğilim sorulan öyle yanıtlamalıyız. "Yoksabu insanlann çıkışlannı. 'tatlı kaçık'hkla adlandırmak. kendi ayıbımız olur. Eğitim dizgelerimiz çağdaş sanata, bilime toplumun sahip çıkmasını engelliyor. Kitap temel gereksinimler arasına girse. bir kitabı iki üç değil. on beş yirrni milyon kişi okuyabilse (abarttım, yüz ikiyüz bine razıyım) Muzaffer Abayhan sahneye fırlamaz. polis kitaplan toplamaz. kitaplar. oyunlar. filmler yasaklanmaz, bir yerde bu ışin patronu sayılanlarla. üretenler arasında duvarlarörülmezdi. Daha da önemlisi. bilim sanat ürünleriniseçme. değerlendirme, sahıplenme. eleştirme ya da reddetme karannı, toplum verirdi. Şanat. bilim ve üreticilerini özgür kılacak köktenci çözümler üretebilmelı. yaşama aeçirebilmeliyiz. Sanatçının, bilim adamlannın hem maddi. hem manevı hak arayışı ikincil, üçüncül sorunlar arasına girerse, gazetelerdeki yaka paça alaşağı edilen sanatçı. toplanan kitap resimleri azalır. Dileğimiz. bu görüntülerin bitmesi. silinmesidır. Bunun demokratikleşmeyle bağını. ilişkısini birkurabilseydık. •y usukçı' anluyış. önce kendi ayağımıza doîanmazdı. Sevgi Özel Ankara smavlann seviyesincgöre yapılsın. ya da sınavlar okullann eğitim seviyesinegöre yapılsın. Test çözmekten daha önemlisi çocuklann kitaba. gazeteye.oyuna. sinemaya. müziğc ayırdıklan zaman olmaîıdır. Zarann ncresınden dönülse kardır. Birbaşlangıçnoktası bulalım. dönelim bu gidişten. Buişin sonuyok. Insanlar çıldınnış olmalı... IJfuk Hamuroğlu İzmir RP'nin Açmazı... 'Seçkın' çevrelerde ya da sosyete' diye anılan uçuk kesimlerde, şaka yoUu tartışmalann yarattığı kaygılı rüz- gârlara kapılar açıldı; mini eteklere gözü takılan erkek uyanyor- -Retah Partisi geliyor... -Gelsin. n'olacak?.. -Çarşaf giyeceksin.. -Ölürum de giymem... Minili hanım kasılıyor, birden bire militanlaşıyor, sinir- lenıp bacak bacak üstüne atıyor... -Güzelim, kadınlar çarşaf giyecek, erkekler dört karı alacak, gelkeyfim gel... Şakalarçoğalıyor, seçkinler, sosyetikler, marjinaller, uçuklar' tedirgın... Heriktıdarın kendine göre bir modası var, badem bıyık, çember sakal, sıkma baş dünyasının tesettur'u toplum yaşamında egemenleşti mi seyreyle sen gümbürtüyü... Şimdiden korkanlan, ürkenler, kaygj- lananlar, hesapyapanlar, sinirienenler, uyuyamayanlar var. 12 Eylül faşizminin en karanlık günlerinde bile 'vur patlasın, çal oynasın'\a gününü gün eden çevreler, Er- bakan Hoca'nın part/si iktıdara doğru yol alıyordiye ka- ralar bağlıyorlar. Vallahi olur mu olur... Hoca iktidara oturur.. En başta sahnelerin. kulislerin, gece kulüplerinin, ku- marhanelerin, podyumların canına okur; o yıldızcık memesinı gösterecekmiş. bu modelcik donsuz gösteri yapacakmış. ertesi günü gazetelerde birinci sayfalara çıkacakmış; paydos!.. 7WL/z/r'yasaktır; Müslümanayakı- şır bır yaşam biçımine herkes kendisini hazırlamalı!.. işte fran, Suudi Arabistan, Kuveyt, Katar... Korkutuyorlar sosyeteyi... Herkes birbırine soruyor: -Nasıl oldu da irtica böyle yayılıverdi? RP, Istanbul'da bile sandıktan nasıl çıkıyor?.. • Yalnız ekonomide mi devletçilik var?.. Dinde devletçi- lik yaparak Refah Partisi için gerekli altyapıyı kim hazır- ladı?.. Okullara zorunlu din derslerini koyan kim? imam okullarını temel öğretim kurumlarına dönüştüren kim? Cami yaptırma cterneklerini destekleyen kim? Televiz- yonda din propagandası yapan kim? Bürokrasiyi imam okullarından çıkanlarla dolduranlar kim? Bir zamanların •Babıâlisinde gazeteler, satış artırmak için Kuran'ı Ke- rim dağıtma yarışına çıkmadılar mı?.. Şeriatçılık yolunda ektiğinizi biçmek dönemini yaşıyo- ruz... "Türk İslam Sentezi" adlı kitabında (Başak Yayın- ları) Vecihi Timuroğlu bir belge sunuyor: "Türkiye Cumhuriyeti'nin kültür politikası, 1983te Devlet Planlama Müsteşarlığı'na başbakanlıktan yazı- lan bir genelgeyle, Türk-islam Sentezi doğrultusunda saptanmıştır. Türk-İslam Sentezi. Devlet Planlama Ör- gutü'nün hazırladığı 'Milli Kültur Raporu'yla resmi gö- rüş haline getirilmiş, eğitim kurumlarma sokulmuştur." Peki, 1983'te Başbakanlıktan Planlama Müsteşarlığı- na yazılan 'gene/ge'nin altında kimin imzası var?Turgut özal'ın!.. Kitabında konuyu irdeleyen Vecihi Timuroğlu, şu sc- nuca varıyor: "Milli Kültür Raporu, tümüyle dinsel bir- devlet öneriyor." 12 Eylül faşizmi. 'Atatürkçülük' maskesi altında, din devletine doğru 'Türk-İslam Sentezi'ni resmi ideoloji gi- bi benimsemiştir; dinde devlet eliyle siyaset doğal sayıl- dı; Refah Partisi de kendisi için hazır birortam buldu. • Her etki, tepkisini de birlikte getirir; hele Erbakan Hoca'nın partisi biraz daha gelişsin, palazlansın, nasıl bir düzen istediği daha keskin çizgileri ve boyutlarıyla ortaya çıksın, olacakları göreceğiz. Yuvarlak hesap 60 milyonluk Anadolu halkının yarısı kadın değil mi.'. 'Taife-i nisa'ya insan haklan ve temel özgürlükler açı- sından ikinci sınıf yaratık gibî bakan birdünya görüşünü Atatürk devrimlerinden yarım yüzyıl sonra kadınlarımız nasıl karşılayacaklar?.. Sorun 'mini etek mi çarşaf mı' ya da 'türban mı başı açık mı' sorulannda duğümlenmiyor. Kadının insan sa- yılıp sayılmayacağına ilişkin bir temel özgürlük proble- mi karştsındayız. Refah Partisi'nin açmazı da bu nokta- da odaklaşıyor. TOPLANTI ÇAĞRISI Çağdaş Avukatlar Grubu genel bir görüşme için 24.11.1992 Salı günû saat 17.00'de Sepetçiler Kasn'n- da toplanacaktır Tûm arkadaşların katılımını rica ederim. A». NECL FERTAN ÇIKTI, HER PAZARTESİ BAYİNİZDE... HAFTALIK GENCLIK VE CIZGIROMAN DERGISI V'd .ru BÜYÜK AÎLE BİR ARAYA GELDİ! Yıllardır büyük bir zevkle izlediğiniz ülkenin en usta yazar çizerleri JOKER'DE. . . KUŞE SAYFA ERGÜN GÜNDÜZ • LATİF DEMİRCİ • GALİP TEKIN • ILBAN ERTEM • NECOET ŞEM HASAN KAÇAN BAHADIR BARUTER • YALÇIN DİDMAN • ATİLLA ATALAY • KEMAL CAN • MUSA . GÜMÜŞ • RAMİZE ERER • ERDAl BELENLİOĞLU • FATIH SOLMAZ • UGUR DURAK • AHMET KESKİN AKIN ÇAVDARU • SERDAR ANLAĞAN • HAKAN ÇELİK • ABDÜLKADİR ELÇİOĞLU • ERDIL YASAROGLU Artık Jolcer var... Pazartesi bayinizdeıt Joker'i çekin! o
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle