27 Nisan 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET 2EKİM1992CUMA HABERLER Kocaeli'ne TDKP Kente iki kıyamet arasında tek bir çivi bile çakılmamış operasyonu • KOCAELJ (AA)- Kocaeli Emniyet Müdürlüğü'nce yûrütülen operasyonlar sonucu, TDKP/GKB üyeşi olduklan ileri sürülen 18 kışi gözaltına alındı. Jandarmanın düzenlediği bir başka operasyonda ise, PKK üyesi olduğu savıyla 5 kişi yakalandı. TerörleMücadele Şubesi'nin Körfezilçesinde bir süre önce yaptığı genel denetim sırasında, gözalüna alınan Bülent Kayıkçı'nın sorgulanmasında elde edilen bilgiler değerlendinlerek genişçaplı biroperasyon düzenlendiği açıkiandı. Operasyonlarda. eylem hazırlığj içinde bulunduklan veTürkiye Devrimci Komünist Partisi/ Genç Komünistler Birliğı (TDKP/ GKB) üyesi olduklan ileri sürülen Yüksel Fırat (örgütün yayın organı olan "Evrimin Sesi" "Denge Sores" adlı dergjlerin basımıyla görevli), Sevim Sakarya (Basım ve Kurye görevi) Hüseyin Doğan (Izmit-Gölcük Alan Sorumlusu). Mustafa Nuri Argunşah (Gebze sorumlusu), Ayşegül Şener (Kurumlaşürma görevi) Hasan Bay, Aslan Yılmaz, Sevim Demir. Ayda Demir, Mustafa Santaş, Hacı Bayram Bulut, İsmail Lafçı ve Seyit Salman gözaltına alındı. Ecevit sendikacılarla •ANKARA (AA)DSP Genel Başkanı Bülent Ecevit, 1970'li yıllarda sendika kurma haklan olmadığından, sağ ve sol terör örgütlerinin devlet memurlannın içine sızdığını bildirerek "Yakın tarihten ders alınarak bir an önce kamu çalışanlanna grevli, toplusözleşmeli sendika kurma hakkı tanınmalıdır" dedi. Ecevit, Türkiye Kamu Çalışanlan Sendikalan Konfederasyonu (Kamu-Sen) Genel Başkanı Ali Işıklarile I4memur sendikasının başkanını parlamentodaki çalışma odasında kabul ederek bir süregörüştü. Ecevit, çok partili demokrasikrrde istikran hükümette aramanın yanlış olduğunu, istikran devlette, kamu yönetiminde aramak gerektiğini belirterek "Bunu başaran ülkelerdemokrasisi en iyi işleyen ülkelerdir" şeklinde İconuştu. Başkanlar hakkında dava • ISTANBLL(AA)- Kadıköy Belediye Başkanı Cengiz Ozyalçın ile eski Başkanı Osman Hızlan hakkında, "görevi kötüye kullandıklan" iddiasıyla 3 aydan l yıla kadar hapts cezası istemiyle dava açıldı. Istanbul Valiliği'nin Lüzum-u Muhakeme karan üzerine İstanbul 6. Asliye Ceza Mahkemesi'nde açılan davada, Ozyalçın ve Hızlan'ınl986-l990yıllan arasında toplanan emlak vergilerinin yüzde15'lik bölümünü ll Özel İdare Müdürlüğü'ne yatırmayarak görevlerini kötüye kullandıklan iddia ediliyor. Yılmaz'dan basın yasalarına destek •AMCARA(ANKA)- ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz, basını ilgilendiren yasalinn Meclis'te görüşülmesi sırasında gerekli hassasiyeti göstereceklerini söyleei. Mesut Yılmaz. TBMM'deki odasında Ankara Gazeteciler Cemiyeti yönetmini kabul etti. Cemi.et Başkanı Nazmi Bilgjr.Türkiye'nin ciddi ve bunabnlı birdönemden geçtiğni. buna paralel olarak basınn da sıkınülı günler yaşadğınıifadeetti. Tafekim Yasası KİTleri pahatlatacak •ANCARA (Cumhuriyet Bûrosı)- Devlet Bakanı Tansı Çiller, KİT'lennzarar etmesne. istihdam fazlalığı ve fiıunsman bozukluğunun nederolduğunu belirterek. istihdımfazlasının giderimesi amacıyla bazı KİTrrdeemeklilik süresi dolanann emekli edileceğini söyfeü. Çiller, çıkanlan Tahkm Yasası ile KİTlerde rahatama görüleceğini bildirii. Finansman dengsinin bozukluğu vc istihcım fazlalığının yanı sıra işçi hşına üretimin de düşük otöujunu ifade eden Çiller, istiham fazlalığının üretim içindsi payının yüzde 38 oldu<unu kaydetti. Şırnak, Nuh'tanberi a GENELKURMAY BAŞKANI İLE GÜNEYDOĞU'DA Özgen Acar Şımak (*^5binyıIukbiryerleşim.Eski adı "Şehri Nuh", yani "Nuh Peygam- ber'in kenti"... Hıristiyanlara göre Nuh Peygamber gemisini kıyametten sonra Ağn Dağı'na oturtmuş... Bundan dolayı fanatik Hı- ristiyan misyonerler iki günde bir Türki- ye'yegelipAğn Dağı'nda Nuh'un gemi- sini ararlar. Oysa Kuranı Kerim'e gör Nuh'un ge- misi Cudi Dağfndadır. Cudi Dağı'nın yamaçlarındaki "Şehri Nuh"un (Şır- nak) varlığı ise bir anlamda bu inancı doğrulayan somut bir karine oluşturu- yor. Nuh'un gemisini yüzdürdüğü kıya- met olayında sulann çekilmesinden son- ra bu kentte nasıl bir enkaz kaldığını ha- yal etmenize gerek yok. Gidin, bu gün- kü Şırnak'ı görün. İcıyamet sonrasında- ki "Şehri Nuh"u bugünkü Şırnak'ta ya- şayın... Aradan gecen binlerce yıl boyunca sa- dece kentin adı değişmiş. Herhalde Nuh'un kıyametinden 18 ağustos gecesi kopan kıyamete değin bu kente çivi ça- kılmamış... Yakın tarihe kadar 8 bin nüfuslu bir kasaba iken hükümet konağına "TC Şır- nak Valiliği" tabelası çakıldıktan sonra memurlar, askerler ve polislerle kentin nüfusu 20 bine çıkmış... Şırnak Valisi Mustafa Malay'ın komu- tanlara ve biz gazetecilere verdiği bilgile- ri değil, konuşmasından benim algıladık- lanmı şöyle özetleyebilirim: "Ankara'da masa başında oturan hangi aklı evvel burayı kent yaptı? fmar planı yok.. Memurlan oturtacak değil İojman, doğru düzgün bir bina yok. Kentin içinde cadde yok. Bir de tutmuş- lar komşu kentlerin bazı ilçelerini Şır- nak'a bağlamışlar. Bu ilçelerden biri Si- irt'e 1 saat. Şırnak'a 6 saat uzakhkta... Bu ilçeden Siirt'e iş için, tapu için, vergi için giden vatandaşlara (sizin il merkezi- niz Şırnak, oraya gidin...) denilıyor. Böylece vatandaş bu kez Şırnak yollan- na düşüyor. Vatandaşa gidiş gelişiyle 12 saatlik işkence yapılıyor. Ben, koskoca vali bile bu ilçeye ancak bir kez gidebil- dim. Vann gerisini siz düşünün...." Valinin dediğine göre ne il ne de ilçele- re doktor, öğretmen ve memur gidi- yor. Bu bilgiden sonra Genelkurmay Başkanı Orgeneral Doğan Güreş şu bil- giyi verdi: "Talimat verdim, askeri doktorlar ge- rekirse köy köy dolaşıp sivil doktorlann yerine hastalara bakacaklar. Nitekim bakıyorlar da... Sadece bu yılın ilk sekiz ayında yörede Türk Silahlı Kuvvetleri olarak bir milyar lıralık ilaa ücretsiz dağıttık." ••• Irak sınınna yakın bir bölük karako- lunu geziyorduk. Erat kantininde bir te- levizyon vardı. Hoşumuza gitti. Ancak onbaşı "Sadece İnterstar ve Show TV'yi alıyor. TRT buralarda çıkmıyor..." de- diğinde, meslektaşlanmın yüzündeki güleç hava birden soldu. Şırnak Valisi Malay, şöyle yakınıyor: "Şırnak'ta TRTyi seyredemezsiniz. TRTye göre herhalde Şırnak TC PKK saldınlanna karşı kum torbalanyia korunan birsınır karakolumuz.t Fotoğraflar: ÖZGEN ACAR) sınırlan dışında olmalı. Bugün Şırnaklı çocuklar TC'nin başındaki devlet adamlannı Saddam ve Hafız Esad sanı- yorlar. Sayın Özal ve Sayın Demireli tanımıyorlar bile..." Benzeri olaylarla Hakkâri ve Van dağ- lannda da karşılaşük. Bu beceriksizlik- ten sonra yöredeki halkın cğiümınden söz edebilir miyiz? Türkiye Cumhuriyeti ile PKK arasındaki secimde ibre karşı tarafa yöneliyorsa suç kimindir? Avru- pa'dan Orta Asya'ya kadar TV yayını yaptığıyla övünen TRT Genel Müdür- lüğü TRT Yasası'nda öngörülen "ihaneti vatan" suçunu işlemiyor mu? Bildi- ğim kadanyla bu suç aynı yasaya göre genel müdürlük makamınm boşaltıl- ması için tek neden... öyle değil mi? ••• Birkonudaki önyargım gezi öncesinde ve sonrasmda değişmedi. PKK, lran ve Irak sınırlan boyunca hemen hemen her yerden baskmlar. saldınlar düzenliyor. PKK'nın en az ey- lem yaptığı yöre ise Hakkâri'nin Yükse- kova ilçesi... Çünkü. Yüksekova İran"- dan Avrupa'ya giden eroin trafiğinin en önemli düğüm noktası. Yüksekova yö- renin en zengjn ilçesi... Denilebilir ki Adana ya da Aydın'ın pamuk zengini bir ilçesinden daha zengin... Herkesin altında birer özel araba... Çoğunluğu da Mercedes... Japon Toyatalar boldan da bol... Yüksekova'da Toyatalann adı "Tozoto"... "Toz" parasıyla, yani eroin ticaretiyle alınmış araba. İran, PKK ve eroin mafyası Yükse- kova sınınnda fazlaca eylem koydur- muyor. Koyarsa asker burada bir daha kuş uçurtmaz ve bu ticaret de bozulur gibi bir düşüncenin varlığı dikkati çeki- yor. "Toz" gider, "keleş" yani "Kaleşni- kot gelir... Bu alışverişin bozulması acaba TC'nin aleyhine mi, yoksa lehine midir? Bu ticaret kimden yanadır? Bu inceleme gezisinde "uyuşturucu ve PKK" arasındaki ilişkiye tek dikkati çe- ken kişi Hakkâri Dağ Komando Tugay Komutanı Utku Güney oldu. Tuğgene- ral Güney'in gözlemleri üzerindedurma zamanı artık gelmiştir. * • * Hakkâri'de 7 bin 600, Van'da 7 bin kadar köy korucusu var. Güvenlik güçteri bu koruculardan (birkaç üzücü olay dışında) çok memnun görünüyorlar. Sadece Hakkâri'de köy koruculanna ayda 17 milyar lira ödeniyor. Memur- lardan Hakkâri'ye giren para ise ayda 50 milyar lira... İşbilir Karadenizlileryöreye kamyon- larla an kovanlannı getiriyorlar. Çiçek mevsiminde anyı bu dağlarda besleyip, gerisin geriye götürüp köşeyi dönüyor- lar. Olağanüstü Hal Bölge Valisi Ünal Er- kan. "Hakkârililere bedava ve modern an kovanlan dağıtmak istedim. Hiç kimse almadı..." diyor. Çünkü Hakkâri'de, Van'da herkesko- rucu ya da odacı olup oturmayı yeğli- yor... Yetkililer Hakkâri iline bu yıl içinde yatınmlar ve memur aylıklanyla 1.5 tril- yon liranın girmekte olduğunu söyledi- Şımak Valisi Mustafa Malay'ın anlartığma göre, Şırnak'ta TRT>i seyrede- mezsiniz. Şırnaklı çocuklar TC'nin başındaki devlet adamlannı Saddam ve Hafız Esad sanıyorlar. Özal ve Sayın Demirel"i tanımıyorlar bile. ler. Van il merkezi teröre karşı... Çünkü orada gelişmiş bir turizm var. İş var, sa- nayici var. Dolayısıyla Van'a ve gelirle- rine terör nedeniyle gölge düşsün istemi- yorlar. İstedikleri daha çok yatınm. daha çok iş ve daha çok teşvik... * * • Şırnakdışında Diyarbakır. Hakkâri ve Van'a geçen yıl da aynı tarihlerde git- miştim. Bu kez bu 3 kenti daha kala- bahk gördüm. Sokaklarda bebelerden geçilmiyor. İnsanlar sanki bu illerde ger- çekten geometrik diziyle çoğalıyorlar... Şırnak Valisi Mustafa Malay şöyle diyor: "Erkekler burada çok kadınla evli. Bir aile reisine (kaç çocuğun var) diye sorduğunuzda 15-20, hatta 40 ço- cuk yanıtını dahi aidığınız oluyor. Bu nüfusa iş bulamayınca ne olacak? Böy- lece biz devlet olarak PKK'ya hammad- de hazırlıyoruz..." Hakkâri Valisi Cemalettin Sevim de nüfus patlamasmdan yakınıyor. Van Valisi Mahmut Yılbaş şöyle konuşuyor: "Bölgede nüfus artışı önemli bir so- rundur. Van'a gelen her vatandaşın ge- rekçesi (9 çocuğum var... N'olur bana bir iş...) oluyor. Bu tempoyla nüfus artı- şı ileride altından kalkılmaz sorunlar ya- ratacaktır..." Yöredeki vatandaşa çocuk olayının nedenini. kısaca aile planlamasını neden uygulamadığını sorduğunuzda eğer si- zin samimiyetinize inanıyorsa, "Çok ço- cuk Kürt ulusunun geleceğidir... Aile planlaması Türklerin uydurduğu bir masaldır..." yanıtını alıyorsunuz. "Peki Sağlık Bakanlığı Türklere de aynı aile planlamasını uyguluyor..." dedi- ğinizde sadece anlamsız bir yüz ifadesiy- le, "yorum yok" gibi bir davranışla karşı- laşıyorsunuz... E)ilerim ki Genelkurmay Başkanlığı; bazı parlamenterler. Türk işadamlan, Ankara'da masa başında karar alan bü- rokratlar ve yabancı gazeteciler için de benzeri geziler düzenler... Orgeneral Güreş gibi biz de kusur- lanmızı gördük. Dinledik ve öğrendik... (*) Bu yaayı Istanbul'da yazdıktan son- ra bir arkadaş topluluğunda "Şırnak" ve "Şehri Nuh" kelimelerini tartışıyorduk. Bir rastlantı sonucu bize hizmet veren Şırnakh bir garsonun da yardımıyla "Şır- Nak" kelimelerinin gerçekte Farsça- Kürtçe "Şehri Nuh" kelimelerinden zama- nın telaffuz aşımına uğramasıyla türedi- ğineinandık. BtTTt BIRBAKIVIA SERVER TAJNİLLİ Nâzım Hikmere BorçlanmzKısa bir süre önce kurulan Nâzım Hıkmet KültürveSarîat Vakfı'ndan biryazı aldım. Vakfın Danışma Kurulu üyelerin- den olduğum için bana da yollanmış. Yazıya, gerçi ayrıca yanıt vereceğim; ancak, değindiği birkaç önemli konudan okuyucularımı da haberdar etmek isterim. Yazı, Vakfın çalışmalarını aralıksız sürdürdüğünden ba- hisle şöyle diyor: "Bu çalışmaların hedefi, vakıf senedinde vakfın amaçları arasındaön sıradayeralan Nâzım Hikmet'- le ilgili belgelerin ve diğer malzemenintoplanması, tasnifi ve muhafazası suretiyle zengin bir arşiv kurmak ve bu ar- şivi kısa bir sürede bir müze haline dönüştürmektir. Bugü- ne kadar çeşitli kişi, kurum ve kaynaklarla ilişki kurulmaya gayret edilerek, bitgi, belge ve diğer malzemenin sağlan- masına çalışılmıştır"; ve ekliyor: "Bu mektubu size, önce- likle, bu konuda bize yardımcıolmanızveelinde Nâzım Hik- met ile ilgili belge vb. bulunan kişilerin vakıflatemasa geç- melerini sağlamak için yazıyoruz." Görüyorsunuz, konu önemli! Elbette, yardımcı olacağım ve daha şimdiden bütün oku- yuculanmadaduyuruyorum. Nâzım Hikmetarşivivemüzesi- nin kuruluşunda harekete geçiniz; duyduklarınızı ve bildik- lerinizi vakfa aktarınız. Nâzım Hikmet'eborçlarımız var, yerine getirelim! Söz konusu yazı, bir başka hatırlatmada bulunuyor ve diyor ki: "Size duyurmak istediğimiz ikinci konu da vakfın malvarlığını güçlendirmeçağrısıdır. Bilindiği gibi vakıf ku- ruluş aşamasında gerek kişisel katkılar gerekse konser, sergi gibi bazı etkınliklerden elde edilen paralarla oluşan vakıf malvarlığı. yasa gereği donmuş bir sermaye niteli- ğindedir. Vakıf yönetiminin bu malvarlığı üzerinde, bunun eksilmesine yol açacak bir tasarruf yetkisi yoktur. Bu ne- denle, söz konusu malvarlığının nakit bölümünden elde edilen sınırlı bir faiz geliri ile gerek yukarıda sözünü ettiğt- miz arşiv kuruluşu gerekse buna bağlı olarak vakfın kira, ücret, posta, elektrik, telefon giderleri gibi harcamalarını karşılamakta büyük zorluklar ortaya çıkmaktadır"; yazı ekliyor: "Sizden istediğimiz, bu güçlüklerin aşılması için gerekli kaynağın yaratılmasında da bize yardımcı ol- manızdır. Bunu kişisel olarak vakfa yapacağınız yıllık bağışlarla sağlayabileceğiniz gibi, Danışma Kurulu üyeli- ğine lâyık gördüğümüz kişileri bu yardıma davet etmek su- retiyle de sağlayabilirsiniz. Bu hususta gerekli duyarlığı göstereceğinizden emin olarak, bize, en kısa sürede, bilgi vermenizi diliyoruz." Açıkça anlaşılıyor ki, büyük mali sorunları var vakfın E, sırtı kalın bir patron ya da parababasının anısına kurulmuş 1 olmadığına göre, bu da doğal. Ne var ki, bu bakımdan da olanca ilgiyi gösterip, Nâzım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfı'nı ayakta tutmak görevimiz. llgi dedim de, hatırladım; bakınız, kimi zaman hangi bch yutlara ulaşıyor bu davranış! Büyük şairin doğumunun 90. yılı kutlanıyor ya bu yıl, isviçre'de, Almanyada, Hollanda da ve Londra'da olmak üzere, değişik yerlerde tam yedi konferans verdim. Nâzım Hikmet'in yaşa'mı ve sanatı üzerine; yıl sonuna değin daha da vereceklerim var. Bunlar, bir aydın sorumluluğunun gerektirdiği, amaalçakgönüllü katkılar. Asıl sözünü etmek istediğim şu: Strasbourg Üniversitesi Türk Etüdleri Enstitüsü, bu yılın sonbaharında, burada Nâzım Hikmet'in şiiri üstüne, ilk kez uluslararası bir kollok *düzenlemeye karar vermişti. Bütün dünyadan uzman ko- nuşmacılar çağırırken, Türkiye'den de bir on kişi vardı lis- temizde. Oteki uzmanların uçakla yolculuk giderlerini karşılayabilecek olanakları sağlayabilmiş, ancak Türki- ye'den çağıracaklarımız için bir şey elde edememiştik. Tuttum, Türkiye'de, -adı önemli değil!-, iri kıyım bir-iki be- lediyeye yazdım el uzatmaları için bu güzel girişime. Olumlu yanıt vermediler, şu ya da bu gerekçeyle. Uzül- düm doğrusu. Bir de Ankara Belediyesi'ne çıtlatayım de- dim. Aman efendim! Konuyu kendisine götüren görevliye, Sayın Başkan Murat Karayalçın; "Ne demek? Hoca'dan ve böyle anlamlı bir konuda gelen isteği emir telâkki ederim. Ne yapıp yapıp sağlayacaksınız bu biletleri. Bana ak- tarıldığında, doğaldır ki çok duygulandım. Adama bakınız, yarısı Ankara'daysa yüreğinin yarısı da Strasbourg'da! Enstitü de ne yaptı biliyor musunuz? Daha rahat koşul- larda olsun diye, tarihini 1993ün mayısına aldığı Uluslara- rası Nâzım Hikmet kollokunu Ankara Belediyesi'nin katılımıyla gerçekleştirmekte olduğuna karar verdi ve top- lantının açış konuşmasını yapmak üzere de, Sayın Mu- rat Karayalçın'ı davet edecek Strasbourg'a. E, böyledir bu; soylu davranışlar karşılık görür, görmeli de Bilmem anlatabildim mi? Sinoplu: Baliııa Aydın daha çok ilgi gördü -3- "Uzun zamanlar deniz kenannda surlar içindeki bir hapishanede kaldım. Kalın du- varlara vuran sulann sesi taş odalarda çınlar ve uzak yolculuklara çağmrdı. Tüylerinden sular damlayarak surlann arkasından yük- seliveren deniz kuşlan demir parmakhklara hayretle gözlerini kırparak bakarlar ve he- men uzaklaşırlardı." Sabahattin Ali "Duvar" öyküsünde Sinop Cezaevi'ni böyle anlatıyor. Sinop Osmanlı döneminde 2. Abdülha- mit'ten sonra sürgün yeri olmuş. Bugün iç kalede bulunan cezaevinin temeli l88Tde Kastamonu Valisi Abdurrahman Paşa tara- fından atılmış. Ancak kalenin hapishane olarak ilk kullanımı 1568 yılı olarak geçiyor kayıtlara. Sabahattin Ali sekiz buçuk ay yattı bu ce- zaevinde. Akla gelen diğer isimler: Mustafa Suphi, Kerim Korcan, Halit Refık Karay, Zekeriya Sertel... Bir halk kahramanı olan Sandıkçı Şükrü de burada yatmış. "Sene 1341 mevsime uy- dum" türküsü onun için söyleniyor. Sinop kalesi M.Ö.6. yüzyılda Pontus Krallığı döneminde bugünkü şeklini almış. Cezaevinin bulunduğu iç kale Selçuklular döneminde yapılmış. "Şimdi san yüzlü, sakallı ve dünyadan uzak zavallılann dolaştığı bu bahçede asır- larca önce genç cariyeler, belki de aynı hürri- yet aşkıyla gözlerini yukan çevirip denizi dinleyerek dolaşırlarmış" diye anlatıyor Sa- bahattin Ali. Cezaevi yakında taşmacak. Yeni cezaevi haar. Belediye Başkanı Ali Karagülle şimdi- ki yeri müzeye dönüştürmeyi düşündükleri- ni söylüyor. Sinop Valisi Adil Yazar, "Yeni cezaevinin açılmasından sonra tarihi cezaevi Adalet BakanlığTndan devrahnacak. Bu proje gerçekleşirse. Sinop, Karadeniz Böl- gesi'nin hem turislik bir merkezi olacak, hem de konferanslar kenti haline gelecek" diyor. Yeni cezaevi kentin biraz dışında havaala- nı yakınında. Yeni cezaevini görenlerin dik- katini "cam bölme"çekmiş. Ziyaretçilerin, hükümlülerle bu cam bölmenin arkasından BİR KÜSKÜN KENT Diyojen'in Sinop'u Hakan Kara • Karadeniz'in deli dalgalan artık cezaevinin surlannı dövmüyor. Deniz doldurulmuş. Cezaevinin yanmdaki "Rus Pazan"nda Sinoplu Baltacı Mehmet'in torunlan, Karadeniz'in karşısından gelenlerle sıkı bir pazarlığa girişiyorlar. görüşeceği anlatılıyor Sinop'ta. Konuşma- lar telefon aracılığıyla yapılacakmış. "Yani hükümlüler, kendisini ziyarete gelen çocuk- lannın parmaklanna bile dokunamayacak- lar" diyor Sinoplular. Eskiden cezaevindeki en kısa zaman, 8 metre kalınlığındaki surlara vuran iki dalga arasında geçen zamanmış. Karadeniz'in deli dalgalan artık cezaevi duvarlannı dövmü- yor. Deniz doldurulmuş. Cezaevinin deniz tarafına henüz Sinop haritalannda yer al- mayan bir yol yapılmış. Cezaevi'nin hemen yanında "Rus Pazan" kuruldu. Bağımsız Devletler Topluluğu'n- dan gelenler beraberinde getirdikleri eşya- lan burada saüyorlar. Tezgahlann üzerine dürbünler, mutfak malzemeleri, oyuncak- lar... Küçük bir çocuk oyuncaklan göriince "Ben de istiyorum" diye sızlanmaya başb- yor. Annenin gözü, tabaklarda. Karadeniz'- in karşısından gelenler Sinoplu Baltacı Meh- met'in torunlanyla sıkı bir pazarlığa girişi- yorlar. Cezaevinin surlannda nöbet tutan askerler aşağısını seyrediyor. Akşamüstüne doğru pazar yerindeki kala- balık yavaş yavaş dağılıyor. Gece sokaklar terk edilmiş gibi. Sadece bir-iki kahvede ha- reket var. Eski günleri anımsayanlar, "Sinop'ta 4 ta- ne bar, 2 sinema vardı" diyor. Şimdi ne bar kalmış ne de sinema. Ahmet Muhip Dıranas bir zamanlann Si- nop'unu şöyle anlatıyor: "Daha eskiden burada Rumlar yaşarken. gece oldu mu surun kapılan kapanır. dışan- dakiler dışanda. içeridekiler içende kalırmış. Canlı ve hareketli olan Rumlar. vanmadava doğru olan kısımda ve kale dışındaydılar. Kenar boyunca kahveleri. gazinolan, mey- haneleri vardı. Onlar yaşamasını Müslü- manlardan daha iyi biliyorlardı. Yaz gecele- rinde liman, gezi sandallan ve balıkçı kayık- lannın meşaleleriyle lale tarlasına benzerdi. Şarkılar, kahkahalar. Bütün o yangınlardan ve harp felaketlerinden sonra hepsi birhayal oldu." Refık Halit Karay"ın sözünü ettiği "Man- dolin sesleri" sokaklarda artık işitilmiyor. Yazlan gelen turistlerle hareketlilik kaza- nan Sinop kışın sessizliğe gömülüyor. Gece- leri ev ziyaretleri yapılıyor. Tek eğlence dü- ğünler. demeklerin düzenlediği geceler. Kimi zaman turislik tesislerde verilen ye- meklerde kentteki üst düzey yöneticiler bira- rayageli>or. Yasakolmasınakarşın Sinoplu erkekler. gece ellerinde lüks lambalan, ucu- na ağ takılmış uzun çubuklarla yanmadanın ucunda bıldırcın avına çıkıyorlar. Uzaktan tepedeki lüks lambalannın ışıklan görülü- yor. Karadeniz'i aşıp kuzeyden gelen yorgun bıldıranlann kaçma şansı az. Bazı günler Türk- Amerikan Ortak Savunma ve Dınlen- me Tesisleri'nde konserler düzenleniyor. Ancak bu etkinliklere az sayıda Sinoplu ka- tılabiliyor. 1957"de kurulan Türk-Amerikan Ortak Savunma ve- Dinleme Tesisi'nde halen 400 Türk işçi, bir o kadar da Amerikalı ve İngiliz çalışıyor. Tesis zaman içinde Sinop ekono- misinde önemli bir yer edinmiş. Ancak Si- nop'ta esnafın iş potansiyeli ile birlikte kira- lar da daha hızlı artmaya başlamış. Tesisin kapanacağ haberiyle birlikte Sinop'ta ev ki- ralan da düşmeye başladı. Şimdilerde Sinop'ta bu tesisin ne olacağj tartışılıyor. Belediye başkanı, sendikacılar. siyasi partilerin il başkanlan hep tesisin bir üniversiteye dönüştürülmesinden yana. SHP Sinop İl Başkanı Ali Galip Ergül. "Bu- rası bir üniversite kenti olabilir. Üniversite aynı zamanda kentin ekonomisine de belli ölçülerde canlılık getirir" diyor. Istanbul'da bir üniversitede okuyan 20 ya- şındaki Ali Dizdaroğlu da buranın üniversi- te olmasından yana. Dinleme tesislerinin İoj- man, sporsahalan gibi bir üniversite için ge- rekli altyapıya sahip olduğunu dile getiriyor. Gerçekleştirilen "Sinop'u kurtaralım" yü- rüyüşünün ardından ŞOKSA işçilerine 3 aylık maaşlan ödendi. Üç ay boyunca bak- kaldan. manavdan, kasaptan veresiye alış veriş yapan işciler aldıklan parayla borçlan- nı ödüyorlar. Maaşlann ödenmesi SÖKSA işcisini sevindirdi. Ancak işçinin, fabrikanın açıbp açılmayacağı konusundaki endişesi sürüyor. Şişe Cam işçileri beklemede. Dinle- me tesislerindeki işçiler, işsizliğe hazırlanı- yor. Esnaf Odası Başkanı Rasim Özekes, "Si- nop'un bugün yaşadığı sorun sadece işçileri değil tüm kenti ilgilendinyor. Üç tesisin ka- panmasıyla 1530 işçi işsiz kalacak. İşsiz ka- lanlann ailelerini de düşünün. Sinop'un nü- fusu ne ki!.. Sorun doğrudan doğruya esnafı da ilgilendiriyor" diyor. Şişe Cam ve SÖK- SA işcilerini dinliyoruz: Şükrü Baş, (36): "Eğer fabrikalar yeniden açılmazsa göç yaşanır. 25 binlik nüfus 15 bi- ne düşerse şaşmayın." Yalçın Demir (18): "Okulu bırakıp Şişe Cam'da çalışmaya başladım. O zamanlar okuyup da ne yapacaksın. Çalışacağın yerler belli. Ya radar, ya Şişe Cam ya da SÖKSA. Şimdi onlar da kalmadı." Arif Yılmaz (31): "Bir balina geldi bütün Türkiye duydu. Gazetelerde televizyonlarda günlerce Aydın'ı gördük. Sinop ekonomisi çöküyor kimsenin umursadığı yok. Bu nasıl iştir anlamıyoruz." Ahmet Balcı (35): "Şu sıralar hep Doğu, Güneydoğu illerine yatırım konusu tartışıh- yor. Buranın Güneydoğu'dan farkı yok ki, Neden buraya yaünm yapılmıyçr. Yatınm olmayınca insanlar göç ediyor. Istanbul'da yaşayan Sinoplulann sayısı buradan fazla." Ahmet Bala'nın sözlerini Istanbul'da Esenyurt Sinoplular Kültür Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği kuruculanndan Se- lami Elmacı doğruluyor. "İstanbul'daki Sinoplu savısı 500 bini ge- çer" diyor. Kartal, Pendik'ten, Kâğıthane, Şişli, Esenyurt, Tepecik, Bağcılar ve Ikitelli'- de Sinoplulann kurduğu 13 yardımlaşma derneğinin olduğunu anlatıyor. Sinop'ta ya- şanan son gelişmeler üzerine bu derneklerde imza kampanyası başlatrruşlar. Sinop'tan büyük kente göçenlerin gözü hâlâ Karade- niz'in bu güzel kentinde. "Ama döneceksin de orada ne yapacaksın. İş olanağı yok ki" diyor Elmacı. Siriop'a son kez tepeden bakıyoruz. Üç yanı denizle çevrili yanmada maviye gömül- müş. Dar bir geçitle bağlanıyor karaya. Beli ha kınldı ha kınlacak. Karadeniz'in bu güzel ama küskün kenti ilgi bekliyor. BtTTt
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle