Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 6 EYLÜL 1991
Okurlarla
MELÎH CEVDET ANDAY
Istanbul Idare Mahkemesi Emekli Yargıcı
Sayın Orhan Argüden, iki de gazete kesiği ek-
lediği mektubunda diyor ki:
"Sayın Anday,
Bir şey eklemeye gerek görmüyorum. Kos-
koca bir VALt ve daha da kocaman bir Ba-
kan'ın Türk diline olan derin vukufunun bel-
gelerini sunuyorum. Saygılarımla"
İki kesikten biri Cumhuriyet'ten, öteki Hür-
riyet'ten. önce Hürriyet'te çıkan habere ba-
kalım. Konya Valiliği'nden Olağanüstü Hal
Bolge Valiliği'ne atanan Necati Çetinkaya, Di-
yarbakır Havaalanı'nda gazetecilere diyor ki,
"Dün saat 14.30'da Konya'dan veda ederek ay-
nldım. Yolda birkaç gazeteci arkadaşla tele-
fonla görüştük. Onlara kanuni mehil süremi
kullandığınu söyledim:'
Cıunhnriyet'teki haberde de "tçişleri Bakanı
Mustafa Kalemli, dün paılamentoda gazete-
cilerin sorularuu yanıtlarken, Vali Çetinkaya1
nın yasal hakkı olan mehil süresini kullandı-
jb.ru söyledi" diye yazılı.
Mehil ya da MeM, "Bir işe zaman bırakma,
vade, vakit" anlammadır. Böylece valinin sö-
zü "vakit süremi kullandım", bakanın sözü de
"vakit süresini kullandı" demeye geliyor.
Ne demeleri gerekirdi? "Mehil hakkı" de-
yimi yeterdi.
•
Erzurum öğretmenlerinden Sayın Nuri
Aküzüm, mektubunda birçok siyasal, toplum-
sal sorun üstüne düşüncelerini söyledikten
sonra "Paragraf ne demektir?" diye soruyor.
Gene böyle okur mektuplarına ayırdığım bir
yazımda, okurlanma, bana sormadan önce
sözlüklere, ansiklopedilere başvurmalannı
öğütlemiştim. Demek mektup yazraak, sözlü-
ğe bakmaktan daha kolay geliyor kimine.
"Paragrar' Yunanca paragraphos'tan gelir,
fasıl demektir. Herhangi bir yazının bir satır
başından öteki satırbaşına kadar olan bölü-
mü.
Giovanni Paseneci, Klasik Filoloji'nin Te-
melleri adb kitabında (Çev.: Erendiz özbayoğ-
lu: "Yazı malzemesi olarak papyrus Mısır'da
en eski çağlardan beri kullanılmaktaydı. İs-
kender'in Mısır'ı fethi ve Iskenderiye'nin ku-
ruluşuyla Yunan-Roma dünyasına girdi" de-
dİkten sonra şunlan ekliyor: "Yazı genelde, ke-
limeler birbirinden ayrılmaksızın ve aynm
(spiritus ve vurgu) ya da noktalama işaretleri
kullanılmaksızın yazılırdı. Bu işaretler bazen
kullanıldıklarında da okuyucuyu yanlış anla-
malara karşı uyarırlar. örneğin, diaeresis ço-
ğu zaman, sesü harfle biten bir kelime ile yi-
ne sesli harfle başlayan kelime arasına, oku-
yucunun iki kelimeyi ayırt etmesi için konur.
Noktalama işaretleri arasında sadece parag-
raphos kullanılır. Bu da yazının iki satın ara-
sındaki kısa bir çizgiden ibarettir ve metinde
bir aynm ya da aralık bulunduğunu bildirirf*
•
Metin Koşar adlı okurumuz (Pendik'ten
yazmış) 17 yaşında imiş, birçok şiiri varmış,
dört yanşmaya katılrmş, kazanamamış, bana
iki som soruyor: 1- "Şimdi ben ne yapayım?"
2- "Neden hep tek heceli dizeler kullaruyor-
sunuz?"
1- Bir süre şiir yazmayı bırakın. tyi gelir.
2- Vergilius'un bir dizesi:
Numero deus impare gaadet
(Tann tek sayıları sever)
•
Okurumuz Nazlı Burçak (Eskişehir'den yaz-
mış), "Hamileyim, oğlan olursa adını ne ko-
yayım, kız olursa ne koyayım?" diye soruyor.
Tıp, öylesine ilerledi ki doğacak çocuğun
cinsiyeti önceden bilinebiliyor. Demek Sayın
Nazlı merak etmemiş hiç, sürprize bırakmış.
Bilimler ilerledikçe sürprizler kalkıyor orta-
dan. Ne yazık!
Ali Püsküllüoğlu'nun ÖZ TÜRKÇE SÖZ-
LÜK'ünü fal bakar gibi iki kez açtım, "Yanıt"
ile "Surem" çıktı karşıma. tlki erkek için, ikin-
cisi kız için.
•
Okurumuz Mehdi Kamş, mektubunda,
"Ahmet Hamdi Tanpınar'ın bir şiirini anyo-
rum, bulamıyorum, bakmadığım yer
kalmadı" diyor, "Bir dizesi aklımda, Bir ma-
sal meyvası gibi paylaştık. Sizden rica etsem,
bana yardım eder misiniz?"
Hatırlama
Sen akşamlar kadar biiyülü, sıcak,
Ruyalann kadar sade, güzeldin,
Baş başa uzandık giinlerce ıslak
Çemenlerinde yaz bahçelerinin.
Ömrün gecesinde sükûn, aydınlık
Boşanan bir seldi avuçlanndan,
Bir masal meyvası gibi paylaştık
Mehtabı kınlmış, dal uçlanndan.
•
Sayın Melih Birgi,
Konunun içinden çıkılmaz duruma gelme-
si, Roma tarihinde bir değil, birkaç Brutus ol-
masındandır. Bunlardan ikisi ünlüdür. tsa'dan
önce beşinci ve altıncı yüzyıllarda yaşamış
olan (okuduğunuz kitaptaki Brutus bu) Lu-
cius Brutus ile Marcus Brutus (M.ö. 85-42).
Bunlardan ilki, Roma'da kıraüığın kaldınl-
ması ve kıral ailesinin sürülmesi için savaşım
vermiş ve konsül olmuştur. İki oğlunu idama
mahkûm eden mahkemeye başkanlık etmesi
ile unlüdür. Adı, tarihte aşın cumhuriyetçi ni-
temi gibi kullanılır.
Sezar'ın "Sen de Brutus! dediği ise öteki
Brutus'tur. Atina'da felsefe eğitimi görmüştü.
lyi bir yazar ve iyi bir duşünürdür. Oysa biz-
de sadece Sezar'm katili olarak bilinir.
•
Okurumuz Sabiha Kazakoğlu'ya:
İstediğiniz bilgiyi bir kitaptan alarak sunu-
yorum.
"Tevrat'a göre Tanrı, Sodom ve Gomorrah
kentlerini ahlâk düşüklüğü yüzünden cezalan-
dınrken, yalnız çok dindar bir adam olan Lût
Peygamberin, karısı ile birlikte bu felâketten
kurtulmasmı ister. Ona, "Kaçarken arkana
bakma" der. Lût Peygamber bu sözü tutarsa
da karısı kentlerin yok oluşunu merak ederek
arkasına bakar. Tann da onu cezalandırarak
bir tuz kayasına çevirirî'
Sayın Sabiha Kazakoğlu diyor ki:
"Siz 'Arkaya Bakmak' başlıklı bir yazınız-
da bu hikâyeyi Orpheus ile karısı Eurydike için
anlatmıştunz. Hangisi doğru?"
Doğruluklannı bilemem; ancak iki masal
da kitaplara geçmiştir. Söylenler arasında bu
gibi benzerüklere çok rastlanır; kimin kimden
aldığım söylemek hem olanaksız hem de yan-
lıştır. Ayn yerlerde yaşayan topluluklar birbir-
lerinden habersiz olarak benzer masalları ya-
ratmış olabilirler.
Evet, Eski Yunan söylenbiliminde bir kadın,
Orpheus'un karısı Eurydike, merakından ar-
kasına baktı ve yok oldu. Peygamber Lût'un
karısı da tıpkı böyle bir merak yüzünden tuz
kayasına dönüştü. Keşke o yazımda bu ma-
salı da anlatsaydım!
İki masal benziyorsa ben ne yapabilirim!
Demek kadın kısmı merakh oluyor.
ARADABİR
CAHİT ANGIN
SeçimÇok partili yaşamımızda, kırk yıtı aşkın süreç içinde, yap-
tıöımız seçimlerde çeşitli sistemler uygulanmış, seçimle il-
gıli eylem ve işlemlerde kalıcı ve yerteşik kurallara ulaşılmıştır.
Kazanılmış deneyimlerin ışığında genel ve nesnel (objektif)
ölçüler içinde tüm partilerin katıldığı bir komisyonda hazır-
lanmış kalıcı bir seçim yasasının bugüne kadar çoktan çıkar-
tılması gerekirdı. öyle olmadı. Baskın biçiminde iktidar par-
tisinin istekleri doğrultusunda "partiye özel" bir seçim yasa-
sıyla seçime gidiyoruz.
Oysa Türk seçmeni, bugüne kadar, nesnel (objektif) olmak-
tan uzak partizan gözlükle, seçim yasalarına sokuşturulan
birtakım maddelerte iktidara gelmeyı, iktidarda kalmayı amaç-
layan siyasal partileri ve kişileri sürekli cezalandırmış, oyla-
rını onlardan esirgemiştir.
En yakın ömeği, seçmenin ulaştığı erginliği, olgunluğu göz-
ardı eden 12 Eylülcü beş generale Türk seçmeninin verdiği
derstir. Seçmene saygısızlığın ürünü aday ve parti vetolu 83
seçimlerinde, beş generalin iktidan deyre hazırlandıklan par-
tiyi, seçmen, sonuncu parti yapıvermiştir. Seçmen sandığa,
demokrasiye dönüşün başlangıcı olur umudu ile gitmişti. Bu
açıdan bakılınca, seçmen 83 seçiminin birinci partisi yaptı-
ğı ANAP iktidarının misyonunu da belirlemiş oluyordu.
/ ANAP tüm bu beklentileri boşa çıkartmış, 12 Eylül rejimiyte
bûtünleşip demokratikleşmenin baş engeli olmuştur.
"Mikmet-i hükümet" anlayışından esinlenerek hazırlanmış
Anayasa olanaklannı tek kişiden beklenen "hikmet"
"keramete" dönüştürmeyi hüner saymıstır.
Körtez bunalımıyla birlikte yaşadığımız ülke için tehlikeli
dış politika serüvenleri unutulmamıştır. Her alanda ulusal ege-
menliğin gözardı edildiği tekçi, keyfi davranışlarta pervasız
bir iktidar çıktı ortaya.
Türk seçmeni bugün, demokratikleşmenin baş engeli, eko-
nomik bunalımı ekonomik çöküntüye ulaştıran ANAP iktida-
rından kurtulmak kararındadır.
Türk seçmeni 1950 yılına gelindiğinde de 27 yıllık bıkmış-
lık, usanmışhk içinde CHP'yi iktidardan uzaklaştırmak karar-
lılığı içindeydi. O günün CHP'si tartışılan 1946 seçimlerinden
sonra 1950 seçiminı bugün ANAP'ın yaptığı gibi demokratik
olmaktan uzak, eşitlik ilkesinin yanından geçmeyen, dûrüst-
lüğü kuşkulu bir seçimle geçiştirmeye kalkışsaydı, CHP ayak-
ta kalabilir miydi? Her yanıyla demokratik 1950 seçiminı yap-
ması, sonucuna katlanması, O'nu demokrasimizin vazgeçil-
mez öğesi yapmıştır.
Antidemokratik bir seçimin ürünü, demokratikleşmenin en-
geli olarak iktidarını sürdürmüş ANAP, tartışmalı 1987 Kasım
seçiminden sonra bugün de tartışılan bir seçimde kurtulu-
şunu aramaktadtr.
1946'dan bu yana siyasal partilerin katkılarryla gelişmiş se-
çim hukukunun yerleşik kuralına göre bir seçim, 150 ya da
180 günlük takvımle yapılır. Takvim, seçmen kütüklerinin dü-
zenlenmesiyle başlar, oyların sayım, doküm ve aynmıyla biter.
ANAP iktidan bu süreyi önce 90 güne indirmiştir. Hiç bir
geçerii neden olmadıgı halde, 1987 Kasım seçimlerini 45 gün-
lük takvimle yapmayı yeğlemiştir. Bugün de 50 günlük tak-
vımle seçim yapmaktadır.
Seçimlerin dürüstlüğü, doğru ve noksansız seçmen kütü-
ğü düzenlenmesiyie sağlanır. Bu kısa sürede yanlışsız, nok-
sansız seçmen kütüğü düzenlenmesi kuşkuludur.
Tercihli oyun sistemle bütünleşen bir mantığı olmalıdır.
Amacına gelince, ANAP'ın kendi iç sorunlarıyia ilgili olarak
özeldir. Yasaların genelliği ilkesine aykırıdır. Kaldı ki her par-
tide bünyesel rahatsızlıklar yaratacak niteliktedir."
Örnek aldığımız Avrupa demokrasilerinde, seçimlerde
"eşitlik" ilkesi bir seçimin demokratikliğınin ölçümünde, gi-
zil py, açık oy ayrımı gibi -olmazsa olmazlığa- ulaşmıştır.
Ülkemizde 12 Eylül düzenlemesi yanlı TRT ile propagan-
da da eşitlik dibinden devriktir. 50 günlük bir seçim takvimin-
de, propagandaya ayrılan sürenin yetersizliği açıktır. Bir de
buna iktidarın haksız koruması altında korsan yayın yapan
özel televizyon yayını olanakları eklenmektedir.
İktidar; dengesiz olanaklardan 1987 Kasım seçimlerinde
yararlanmış, yarannı da görmüştür. 1987 seçimlerinden bu
yana köprünün altından çok sular akmış ve kamuoyu, pro-
paganda olanakları bakımmdan iktidarla muhalefet arasın-
da var olan büyük dengesizliğin farkındadır. Seçmen 1987*de
yapması gerekeni bu seçimde yapacak ve ANAP'ı iktidardan
uzaklaştıracaktır. Hem de demokratik seçimden kaçınma
kamburu ile.
Gıpta ettiğimiz demokrasilerde, partilerin seçim harcama-
larında belli ölçüde eşitliği sağlamak amacıyla tavan belirle-
nir ve denetlenir. ANAP iktidan döneminde fon harcamaları
büyümüş, bütçenin neredeyse % 50's) oranına yükselmiştir.
Bu harcamalar Meclis ve Sayıştay denetimi dışında yapılmak-
tadır. Bu durum devlet kasasıyla, parti kasası aynmını ken-
diliğinden kaldırmaktadır. Başbakanların milyarlıkçekleriyaz-
dıkları düzeyde, seçim yasasının temel atma, kurdele kes-
me yasağının bir etkisi ve anlamı da kalmamış bulunuyor. Bu
koşullarda Özal'ın "Bir yerde seçim al gülüm, ver gûlüm
meselesidir" diye kestiği ahkâm karşısında, fon harcamala-
rıyla ilgili olarak muhalefet nasıl kuşku beslemesin... işpor-
tacı ağzıyla "Oy veren il olur" diyebiien bir iktidar varken,
yapılmış yapılacak fon harcamaları yakından izlenmelidir. Oy-
sa bu seçimin, yeterli süre içinde ve demokrasinin tüm gü-
zellikleri içinde, her türlü lekeden uzak yapılması gerekirdi.
Traklar ve Trak> a...
Traklar ne Makedon ne de Grektirler. Tarihsel gelişim içinde
hem Makedon hem Grek topluluklanyla kanşmış (tıpkı
Türkler'in uzun yıllar Hunlar ve Moğollar'la karışması gibi)
kendine özgü dili ve dini olan (ölü) bir halktır.
NURER UĞURLU
SAHİBİNDEN SATILIK DAİRE
Acıbadem Basın Sitesi'nde merkezi kalorifer
sistemli, hidroforlu 100 m
2
daire satılıktır.
Tel.: 325 84 25
Tarihsel kaynaklara Tharake, Tharaki,
Tbarak olarak geçen (kendileri giden, ad-
lan yadigâr kalan) Traklar kimlerdir?
önce şunu söyleyelim: Traklar, Make-
donyalılar değildir.
Aynca Makedonyahlar'ın dili de Helen-
ce değil, Makedonca'dır. Grelder Make-
donca'yı hiç anlamazlar. Makedonlar da
Grekçe'yi bilmezler. Makedon dilinin de
Grekçe, Arnavutça, Litvanca ve Keltçe gi-
bi Hint-Avrupa dillerinden olduğu tartış-
ma konusudur. Ama şurası bir gerçektir ki
Makedonyahlar, Trak, Arnavut ve Epeir
karışımı bir halktır.
Hint-Avmpa dil ailesi içinde ölü dillerin
sayısı çoktur. Bunlann bazılan bu dil aile-
si içinde birer kol oluşturur. Ama Make-
don, Trak ve Frig dilleri ölü Avrupa dille-
rinin çok ayn bir koludur. Bunlann (bilim-
sel araştırmalara göre) ölü Hint - Avrupa
dilleriyle bir ilgileri yoktur. O kadar ki son
araştırmalar Bü>1ik tskender'in kurduğu îs-
kender Imparatorluğu'nda konuşulan Ma-
kedon dili ile bugün Yugoslavya'nın Ma-
kedonya Cumhuriyeti'nde konuşulan Ma-
kedonca'nın da birbirine bağlantısı söz ko-
nusu değildir.
Bunun gibi tlkçağ'da, Batı Anadolu'da,
Güney Italya'da ve Ege adalannda konu-
şulan, özellikle M.ö. IV. ve V. yüzyıllar-
da Grek kültürünü yaratmış olan Helence
de Hint - Avrupa dil ailesinin ayn bir ko-
ludur. Bu kol Doğu Roma Imparatorluğu'-
yla (Bizans) birlikte Anadolu'ya geçmiş (gü-
nümüzde de konuşulmakta olan Rumca, ne
Latin ne de Helence'dir) bir dildir. Bugün
konuşulan Grekçe, XV. yüzyılda oluşmuş
Yeni Grekçe'dir.
Onun için denebilir ki Traklar ne Make-
don ne de Grektirler. Tarihsel gelişim için-
de hem Makedon hem Grek topluluklany-
la kanşmış (tıpkı Türkler'in uzun yıllar
Hunlar ve Moğollar'la kanşması gibi) ken-
dine özgü dili ve dini olan (ölü) bir halktır.
Trakya, Avrupa kara parcasının, Balkan
yarımadasının güneydoğusunda, Karade-
niz, Marmara ve Ege Denizi ile Struma ır-
mağının aşağı bölümü arasında kalan top-
SÜRGUN
DONUŞU
ŞİİRLERİ
ÖYKÜLERİ
MEKTUPLAR1
VE FİLMİ
raklardır. Bu topraklar bugün Türkiye ile
Ynnanistan arasında Doğu ve Batı Trakya
olarak ikiye bölünmüştür.
Doğu Trakya, Türkiye'nin Avrupa'daki
topraklandır. Baü Trakya, Yunanistan'ın
kuzeydoğu bölgesidir.
Doğn Trakya, Edirne, Kırklareli, Tekir-
dağ Ulerimizin bütününü, Istanbul'un (Ba-
kırköy, Beşiktaş, Beyoğlu, Bayrampaşa,
Eminönü, Eyüp, Fatih, Gaziosmanpaşa,
Sarıyer, Şişli, Zeytinburnu, Çatalca, Siliv-
ri) ile Çanakkale'nin Eceabat, Gelibolu il-
çelerini içine alan topraklardır. Bölgenin
büyük bir kesimi denizlerle (Karadeniz,
Marmara, Ege) çevrilidir. Doğu Trakya'-
nın (bugünkü) kara sırurlan aynı zamanda
Türkiye'nin Bulgaristan ve Yunanistan'la
olan siyasal sırurlandır.
Batı Trakya, Rodop, Iskeçe ve Meriç ır-
mağı yatağını içine alan Yunanistan toprak-
landır. Yöre, Rodop'un güneydoğu yamac-
lanndan Ege Denizi'ne kadar uzaıur.
Trakya, Balkan savaşlarına kadar Os-
manlı egemenliği altında kalmıştır.
(1912-1913).
Birinci Balkan Savaşı sırasında Bulgar-
lar'ın Çatalca'ya gelmeleri, Sırplar'ın Ma-
nastır'a girmeleri, Yunanlılar'ın Selanik'i
almalan ve Amavutluk'un bağımsızlığnu
ilan etmesi üzerine Istanbul hükümeti ba-
nşa karar vermiş, Ingiltere'nin de araya gir-
mesiyle Londra'da bir konferans toplan-
mıştı. Bu banş konferansında Midye-Eneı
çizgisi sınır sayılarak bunun batısında ka-
lan bütün Rumeli topraklan Balkan dev-
letlerine bırakılmıştı.
Balkan uluslan Osmanlı devletüıden al-
dıklan topraklan aralannda paylaşamadı-
lar. Bulgarlarla Sırplar arasında lkinci Bal-
kan Savaşı başladı (1913). Yunanlılarla Ro-
manyalılar Sırplar'ın yanını tuttular ve Bul-
garlar'a karşı savaşa girdiler. Osmanlı dev-
leti bu durumdan yararlanarak Edirne'ye
kadar olan yerleri geri aldı. Bu savaşta Bul-
garlar yenilgiye uğradılar. Savaşa Bükreş
Antlaşması'yla son verildi. Bu antlaşmaya
gore Bulgarlar Dobruca'nın bir kısmını Ro-
manya'ya bıraktılar. Yunanlılar, Girit Ada-
sı'nı, Makedonya'nuı bir kısmını, Selanik
ve Kavala'yı aldılar. Sırplar, Manastır'a gir-
düer.
lkinci Balkan Savaşı bittikten sonra Os-
manlı devleti ile Bulgaristan arasında Istan-
bnl Antlaşması imzalandı (1913). Bu ant-
laşmaya göre Edirne, Kırklareli ve Dime-
toka Osmanlılar'a verildi. Batı Trakya ve
Dedeağaç Bulgarlar'a bırakıldı. İki taraf
arasında Meriç ırmağı sınır kabul edildi.
Sonra Osmanhlarla Yunanlılar arasında
Atina Antlaşması yapıldı (1913). Bu antlaş-
maya göre Yanya, Selanik ve Girit Adası'-
nın Yunanlılar'ın olduğu kabul edildi. Ama
Osmanlı devleti, Avrupa'nın Ege adalanyla
ilgili karannı kabul etmedi. Görüşmeler ye-
niden başladı. Bir yargıya varmadan Birind
Diinya Savaşı çıktı (1914).
Birinci Dünya Savaşı sonunda ttilaf dev-
letleri yenilgiye uğrattıklan tttilak devlet-
lerine koşullan çok ağır antlaşmalar imza-
lattılar. Neuilly Antlaşması 'yla (1919) Ku-
zey Trakya Bulgaristan'a bıralaldı. Osmanlı
devletine imzalattınlan Sevr Antlaşması'y-
la da (1920) Güney Trakya'run hemen he-
men tamamı Yunanistan'a verildi.
Ama Türk ulusu Sevr Antlaşması 'nı ta-
nımadı. Ankara'da kurulan (1920) Türki-
ye Büyük Millet Meclisi Hükümeti yeniden
silaha sanlarak Ulusal Kurtuluş Savaşı'nı
başlattı. Türk halkı Ulusal Kartuluş Sava-
şı'nı sayısız zaferlerle tamamladı. Bağım-
sızbğını ilan ederek ttilaf devletlerine Lo-
zan Antlaşmas'nı imzalattı (1923). Bu ant-
laşmayla Trakya, Türkiye Cumhuriyeti
(Doğu Trakya) ile Yunanistan (Batı Trak-
ya) arasında bölüşüldü.
Ne var ki günümüz (fanatik) Grek tarih-
çileri Traklar ve Trakya konusunda kamu-
oylannı ve siyasal iktidarlarını bilimsellik
ve nesnellik dışına çıkarak (özellikle son yıl-
larda bu topraklann halkı Baü Trakya
Türkleri'ne karşı) yanhş ve haksız yönlen-
dirrne ve etkilendirine girişinüerinde bulun-
maktadırlar. Unutmamak gerekir ki günü-
müz Doğu ve Batı Trakya halkı (Makedon,
Grek, Türk) bu topraklara adlannı veren
Traklar'm yaratmış olduklan kültür ve uy-
garhklann tek ve tartışmasız mirasçılandır.
Bugün ölü bir kültür ve uygarlık durumu-
na gelen Trak költür ve uygarlığmı yeniden
gündeme getirmek, bir araştırma ve tartış-
ma ortamı yaratmak, gelecek kuşaklara
sağlam ve güvenilir belgeler, kanıtlar sun-
mak, değerlendirmelerde bulunmak (sanı-
nm ilk önce) bu topraklarda yaşayan bilim,
kültür ve sanat adamlanna duşen onurlu bir
görev olmalıdır.
PENCERE
ARKADAŞ ||
YENIDİN
HALKIYLA GUKEY FtbMCİIJK
ISTANBUL : 7 EYLUL 1991
AÇIKHAVA TİYATROSU HARBİYE Saat : 20.00
ANKARA : 13 - 14 EYLÜL 1991
ALTINPARK AYDINLIKEVLER Saat : 20.00
ADANA : 21 EYLÜL 1991
ESKİ İSTASYON
SÜMERBANK SATIS MAĞAZASI YANI Saat: 20.00
İZMİR : 27- 28 EYLÜL 1991
İ.E.FUARI AMERİKAN PAVYONU Saat : 20.00
T.C.
KÂZIMKARAKEBİR
SULH CEZA
MAHKEMESİ
Esas: 1990/11
Karar: 1991/7
Hâkim: Mehmet Adıgüzel -
25935
Kâtip: Adem ErtOık
Sanık: ALİ AKKÖSE, Süley-
man oglu 1967 D.lu, Denizli ili,
Serinhisar ilçesi Aşağı Mah. otu-
rur. Serbest çahşır.
Suç: Gıda Maddeleri Tüzü-
ğfl'ne muhalefet.
Suç tarihi: 30.1.1990
Yukanda açık kimliği yazüı
sanık hakkında sanığın üzerine
atıh müsnet suçtan TCK. 396,
402 sayüı kanun maddeleri uya-
nnca 490.000 lira ağır para ve
cürme vasıta küdığı meslek ve
sanatının 3 ay tatiline, 647 sayı-
lı kanunun 6. ve TCK'mn
94'üncü maddesi gereğince teci-
line. Karar özetinin, Istanbul,
Ankara, Izmir'de yayımlanan ti-
rajı yüzbinin üzerindeki bir ve-
ya iki gazetede, aynca bir mahal-
li gazetede ilan edilmesine ve
masrafının saruktan alınmasına
karar verildi. 18.06.1991
Basın: 34676
ÇOCUK BAKICISI
ARANIYOR
Taksim civannda, 1.5 yaşında
çocuğa gundüz saatlerinde
bakacak bayan aramyor.
Tel: 156 47 80-155 15 14
(08.00-19.00)
REKLAM AJANSINA
Basın ilanlarını
koordine edebilecek
Müşteri Temsilcileri
aranıyor
151 41 55 - 151 00 44
Bilinç Sınavı
Yeryüzündeki bütün ülkeler gibi Türkiye gelişiyor, kalkını-
yor, dünyaya ayak uydurmaya çabalıyor...
Yeni bir şey değil...
Müstebit Sultan lkinci Abdülhamit döneminde de Osmanlı
dünyaya açıldı; 33 yılda yapılanlar saya saya bitmez; ama yine
de geri kaldık, "Düvel-i Muazzama"n\n oyuncağına dönüş-
tük...
Kalkınma insanlığın yazgısıdır...
Uygarlık bir zorunluluktur...
İyi kötü, ileri geri, açık kapalı, dünyadaki bütün siyasal dü-
zenlerde yatırım yapılır, temel atılır, halka hizmet edilir. Pa-
kistan'dan Patagonya'ya kadar, her toplum, karınca kararın-
ca gelişiyor. Emperyalist ve sömürgeci düzenlerde bile top-
lumlardaki değişimin gelişmeye katkıları azımsanamaz; ey-
ttşimin gereği, geiişmenin ister istemezliğini oluşturur. Eloğlu,
bilımsel-teknolojik devrimin bütün ürünlerini dünyaya pazar-
layacaktır; bilgisayar Türkiye pazanna biz istesek de isteme-
sek de girecektir; bir "tercih" hakkımız yok...
12 Eylül askeri faşizmiyle Türkiye'nin başına kondurulmuş
ANAP iktidan da kuralın dışında kalamazdı; elbet -az ya da
çok- yollar yapılacak, köprüler kurulacak, fabrikalar açılacaktı;
her iktidar döneminde Türkiye biraz daha gelışmıştir; ama
bu gelişmenin "gerçek ölçütû" nasıl saptanacak? 21'inci yüz-
yıla 9 kala Türkiye'nin yeri nerededir? Bilim dünyasında adı-
mız geçiyor mu? Dünya çapında hatırı sayılır ünıversitemiz
var mı? Temel özgürlükler ve insan haklarını içeren demok-
rasiye işlerlik kazandırabildik mi? Sosyal güvenceter bakımın-
dan ne düzeydeyiz? Gelir dağılımı ve sosyal adalet konusun-
da uygar bir topluma yakışır dengelere kavuştuk mu? Dün-
ya kamuoyu bızi kimliğine sahip bağımsız bir devlet olarak
mı görüyor, yoksa Ortadoğu'da Amerikan güdümü altındaki
ikinci sınıf bir ülke mi sayıyor?
Soruları çoğaltabiliriz.
Gerçek şu ki Türkiye'nin bugünkü toplumsal yapısı ve si-
yasal düzeni çağdaş ve uygar bir ınsanı tedirgın edecek ka-
dar bozuktur. "12 Eylül 1960'den bu yana çok ilerledik, artık
herkes cebinde döviz taştyor, ihracatta atılım yaptık, turizm ge-
lişti, kentlerde gökdelenler yükseliyor, otoyollar yapılıyor, köy-
lerde bile telefon var" diye övünmek biraz çocuksu sayılma-
lıdır. Bütün bunlar Asya ve Afrika'nın adı sanı duyulmamış
ülkelerinde az ya da çok gerçekleştirilen işlerdir; bir toplu-
mun uygarlık yolundaki yerini saptamaya yetmez.
Oysa 2000'e doğru Türkiye'nin toplumsal bilinç birikimi,
çağdaş bir demokrasinin ışlerliğine yetecek dûzeye ulaşmış-
tır; ülkenin ekonomik yapısında gerçek bir kalkınmanın itici
güçleri oluşmuştur; sayısı az da olsa saygın üniversrteler ku-
rabilecek bilim kadrolarına da sahibiz. En azından Anadolu
halkı, ancak geri kalmış toplumlarda eşi menendi görülebi-
lecek bir hanedan yönetiminın yasa devletinin kurallarını bi-
le hiçe sayan yakışıksız iktidarına layık değildir.
12 Eylül askeri faşizmlnin türetimi olan hanedan yönetimi
tasfiye edilmeli ve Türkiye uygarlık yolunda sağlıklı bir adım
atarak çağdaş demokratik düzeni eksikslz kurmalıdır.
•
Ne var ki bu işin üstesinden gelmek sanıldığınca kolay de-
ğildir; seçim yasalan kargaşası sürüyor; devlet gücü iktida-
rın elinde; biri "resmi", öteki "özel" ve "korsan" iki televizyon
hanedan denetimindedir.
Muhalefet bölük pörçüktür, yüzde 80'iyle iktidann karşısın-
dakı halk irili ufaklı partilere bölünmüştür.
iş, bu ortamda halkın sağduyusuna ve bilincine kalıyor.
Sağda ANAP'a karşı oyların DYP'de toplanacağı anlaşılıyor
ki bu eğilim hanedan yönetimine son verecek seçmenin sag-
duyusunu vurgulamaktadır. Demirel'in partisiyle Dalan'ın
OMP'sinin bütünleşmesi de anlamı derinleşen ve ANAP'ı zo-
kalayan bir gelişmedir.
Peki, solda ne olacak?..
Olacağı belli.. . \.
Solda oylar bölünürse, ilk önce hanedan yönetiminin ek-
meğine yağ sürülecek, sonra sağın iktidarını sürdürmesine
yatırım sayılacak...
Önümüzdeki günler solcu seçmenin bilinç sınavıdır.
ISTANBUL BAROSU OTELİ
VE
AVUKATLAR TATİL KÖYÜ
Bodrum, Turgutreis, Kadıkalesi mevkiinde yapılacak otel
ve tatil köyümüzün ilk bölüm temeli 14 Eylül 1991 günü
saatii.OO'de
MuğlaValisi
Sayın LALE AYTAMAN
tarafından atılacalctır.
Bu nedenle, 12 Eylül 1991 akşamı Bodrum'a hareket
ediyoruz. İsteyen meslelctaşlanmız, Istanbul Barosu'na
veya 152 09 70 nalu telefona başvurarak törene
katılobilir ve Club Armonia'da iki gün sürecek güzel bir
tatil yapabilirler.
Gelin, beraber olalım. Uçsuz bucaksız kumsal ve
yemyeşil mekânıyla köyümüzü tanıyalım.
Av. Turgut Kazan
AVTA Tatil Köyü A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı
İLAN
T.C. BAŞBAKANLIK HAZİNE VE
DIŞ TİCARET
MÜSTEŞARLIĞI'NDAN
Kalkınma Nippon Sigorta Anonim Şırketi, sıgorta
mevzuatının gerektirdiğı şartları ve kanuni
formaliteleri yerine getırerek YANGIN, NAKLİYAT
MAKİNE-MONTAJ ve KAZA branşlarında faaliyet
göstermek üzere ruhsatname almış bulunmaktadır.
Keyfiyet 7397 sayılı Sigorta Murakabe Kanunu
hükümleri uyarınca ilan olunur.
MAHİR ÇAKIR
Ozlem, sevgı ve saygıyla hep anıyoruz
AİLEN
6 Eylttl 1991
KAYSERİ 1. SULH CEZA MAHKEMESİ
Esas No: 1991/246
Karar No: 1991/485
Sağlığa az veya çok zarar verecek derecede bozulmuş sayüan su-
cuk ürctip satışa arz elmekten sanık Sanz ilçesi Darıdere köyünde nü-
fusa kayıtlı olup halen, Kayseri Karpuzatan raevkii No. 6'da icrai fa-
aliyet gösteren Ünlu Sucuklan ımalathanesinde çalışan Mahmut oğ-
lu 1963 D.lu TAHSİN ÇELİK'in müsnel suçtan dolayı yapılan yargı-
laması sonunda;
TCK. 396, 402/1-2, 72, 647 sa 4/1, 3591 ve 3506 sayıL yasa gereği
490.000 TL. ağır para cezası ile cezalandınlmasına, 3 ay süreyle cür-
me vasıta kıldığı meslek, sanat ve tıcaretinin tatiline, 7 gün süreyle
işverinın kapatılmasına karar venlmiştir.
İlan otunur.
Basın: 34959