Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 5 EYLÜL 1991
Yargı Başınisızlıaı
Otuz yıllık denemelerden ve karşılaştırmalı hukuktan yararlanılmalı;
politize olmuş toplumsal özelliğimiz ve kamuoyunun yetersizliği
gözetilerek oluşumu ye bütçesiyle bağımsız bir kurul oluşturmalıdır.
Yargının kendi kendini yönetmesi (autogestion) temel alınarak seçimi
yargı yapmalı, yan başkanhk (Fransa) sisteminde bile sakıncalı
bulunan cumhurbaşkanı ne seçime ne de kurula katılmalıdır.
Doç. Dr. SAMİ SELÇUK
Yann 6 eylül: Yeni yargı yılı başlıyor. Yüzelli
yıldır tartışılan, özellikle otuz yıldır yoğunlama-
sına tartışılan yargı bağımsızüğı yine gündemde.
Ve ben, otuz yıllık yargıç, bu konuda ilk yazımı
yirmi yıl önce yayımlamışım. Şimdilerde o gün-
künden daha da gerideyiz. Üzülüyorura.
Günün birinde yargıç bağımsızlığına gerek du-
yabilecekler, "keşke gerçekleştirseydik" diye ya-
zıklanacaklar için; yargı bağımsızlığının yargıç-
lar için bir ayncalık değil, kendisi için bir gerek-
sinme olduğunun bilincine ulaşamamış kamuo-
yu için üzülüyonım.
Ne için yaayorum? Yetkin, saf ve yansız bir
adalet için yazıyorum.
Kimler için yazıyorum?
Hangi koşullarda olursa olsun, "şeriatın kes-
tiği parmak aamaz" diyecek oranda sağlam
inançlılar için yazıyorum. Hz. Ömer'i ya da Fa-
tih'i yargılayan büyuk yargıcın yansız yargılama-
sını ya da sarayının bahçesini genişletmek için
"arazini zorla alınm" diyen Büyük Frederik'e
"Berlin'de yargıçlar var" yanıtını veren değinnen-
cinin öyküsünü anlatan iyi niyetlüer için yazıyo-
rum. Bugünku geçici saltanatını değil, gelecek
kuşakları ve toplumu düşünen gerçek devlet
adamlan için yazıyorum. Sıradan politikacılara,
yargıya işi düşünce çoğun onlar aracıhğıyla ken-
dinden yana karar çıkarma heveslilerine diyecek
bir sözüm yok. Olsa ne çıkar? Onlar zaten oku-
mazlar ki!
Konuya yabancı olanların sık sık sorduklan
soru şudur: öbür görevliler, sözgelimi bir genel-
kurmay başkanı bile bagımlıdır. Hükümetin buy-
mğundadır da yargıç neden bağımsızdır?
Bir kast ayncalığından değil, yaptığı görevin
niteliğinden ötürüdiir bu. Çünkü yargıç, insan-
lık tarihinin başından beri her dönemde adalet
dağıtırken sürgit bir güç (otorite) olmuştur. Me-
tafizik dönemde mistik; dinsel (teolojik) dönem-
de tanrısal; bilimsel (pozitif) dönemde laik bir
güçtür o.
Geçmişi bırakıp günümüze bakalım. Yasama
yasayı oyluyor, yürütme de yürütüyor. O kadar.
Yasayı yorumlama ve uygulayarak hukukun ne
dediğıni söyleme üürisdictio) tekel'i yalnızca yar-
gıçmdır. Dahası, çağdaş yargıç, bu tekeli kulla-
nırken yasayı çıkaran yasacıların tartışmalanna
yansıyan öznel (sübjektif) iradeye bakmıyor, di-
yesim (yani) oluşumsal (genetik) yorum yönte-
mine başvurmuyor artık. Daha çok nesnel (ob-
jektiO iradeyi yansıtan yasanın ereğine (uzak
amacına), diyesim ereksel (gaî, teleolojik) yoru-
ma başvuruyor. Böylece, bir oranda resmi ve can-
h hukuku o yaratıyor. Onun görüşü (içtihadı),
hukukun kaynaklanndan biri; toplumsal deği-
şimin katalizörü; değerlerin bekçisi oluyor. Da-
ha bitmedi. Yargıcın hukuk adına söyledikleri-
ni, hiçbir organ değiştiremiyor, yürütülmesini
durduramıyor. Kısacası, yargıcın eylemi geçişli
oluyor, geçişsiz değil, Yaşam hakkı dahiL hak ve
özgürlükler üzerinde yalnızca yargıç tasarrufta
bulunabiliyor.
Politika yargıya girdi mi kirletir
Peki bu güç sınırsız mı? Elbette değil. Yasa-
nın özü ve sözüyle sınırlı. özellikle ceza huku-
kunda örnekleme (analoji, kıyas) yoluyla boşluk
doldurmak yasak. Eğer bu yasak, kimi Alman
cezalannca örneksemenin bir türü sayılan geliş-
tirici yorumun duyarh kuralları hiçlenerek çiğ-
nenirse birey özgürlüğü ve güvenliği elbet tehli-
keye düşer. Suçun yasallığı ilkesinin kaçınılmaz
sonuçlandır bunlar. Kuşkusuz yargıç, kendi hu-
kuk anlayışına uymasa bile yasayı uygulamak zo-
rundadır. Yasa bilimsel bir incelemede eleştiri-
lebilir. Ama yargı karannda eleştirilemez. Tica-
ri kiraya ilişİcin yasayı eleştirerek uygulamayan
bir hükmü, Fransız Yargıtayı, yargıcın görevinin
yasayı uygulamak olduğunu, kararda onu eleş-
tirmenin erkler aynhğı ilkesine aykın bulundu-
ğunu belirterek bozmuştur (30.5.1967). özgür-
lükçü demokrasi, dikastokrasiye (yargıçlar yöne-
timi) izin veremez.
Ama sınırlı da olsa yargıcın elindeki güç ger-
çekten büyüktür. O yüzden de bütün siyasal ik-
tidarlar bu gücü ele geçirmek istemişlerdir. Ya-
kın çağlara dek, toplumun başındakiler aynı za-
manda yargıçtırlar. Bu karanhk dönemler geri-
de kalmıştır. Çünkü ne zaman yargıya politika
girmişse adalet kirlennûştir. Öyleyse yapuacak iş
şudur:
Egemenliğin biricik kaynağı olan halk adına
yargılama yapan organ, yasama ve yürütme kar-
şısında bağımsız küınmalıdır. Devlet denilen dev
gücü sınırlamanın, yansız adaleti sağlamanın bi-
ricik yolu budur. Jakoben yönetimden hukuk
devletine evrildikçe devlet gücü gerilemiş ve kü-
çülmüş, hukukun gücü ilerlemiş ve çoğalmıştır.
Tarihsel gelişimin yasası budur.
Bu bağimsızlık nasıl sağlanmalı sorununa ge-
lince: Çoğu ülkelerde halk, meslek kuruluşları
ya da belli yöntemlerle (jüri) seçilen temsili yar-
gıçlar bir ölçüde bağımsızdırlar. Ama atan-
mış/meslekten yargıçlann bağımsızlıklan, atama,
yer değiştirme, disiplin vb. konularda nasıl sağ-
lanacaktır?
1961 Anayasası, bunu yargıçlann seçtikleri ba-
ğımsız bir kurulla çözmüştü. 1982 Anayasası ise
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu ile çözmek
istedi. Kurul, yargı bağımsızlığı ve yargıçlık gü-
vencesi ilkelerine göre kurulacaktı (md. 159/1).
Aldatmaca
Ne ki bu güzelim ilkeler, aynı maddenin ikin-
ci ve dördüncü fıkralanyla hemen yalanlanmıştır.
Gerçekten, ikinci fıkraya göre yürütmenin için-
de bulunan adalet bakanı kurulun başkanı, onun
buyruğundaki müsteşan doğal üyesidir. Her tür-
lü girişim bu iki kişinin elindedir. Kurulun üçü
Yargıtay'dan ve ikisi Danıştay'dan gelen asıl üye-
lerini; bunlann yokluğunda yerlerine geçecek ye-
dek üyelerini, yürütme içinde yer alan cumhur-
başkanı seçmektedir. Müsteşarın yerine geçecek
yedek üye olmadığmdan, onsuz kurulun topla-
nabilirliği kuşkuludur. Dördüncü fıkra ile yönet-
sel kurulun işlemlerine karşı yargı yolu kapatıl-
mıştır.
Girişim gücü adalet bakanına ve müsteşarına
teslim edilen, oluşumu bu iki ki$iye danışan cum-
hurbaşkanınm politik yeğlemelerine dayanan;
yargıdan gelen üyelerini danışman durumuna dü-
şüren; müsteşan onsuz olmaz bir öğe yapan bir
kurulun bağımsızlığı tek sözcükle elbet aldatma-
cadır. Yapısı bu olan bir kurulun yanılmazlığına
dayanarak işlemlerinin sürgit hukuka uygun ol-
duğu postülası ise ikiyüzlü bir safsatadır. Çün-
kü buradaki tasun (syllogisme) şudur: Yargıçlar
yanılmazlar / kurul da yargıçlardan oluşmuştur
/ öyleyse kurul da yanılmaz. Bu şuna'benzer:
Uçan her şey kuştur / Uçak da uçar / öyleyse
uçak da kuştur. Her iki tasımda ilk büyuk öner-
me ve dolayısıyla sonuç da yanlıştır. Buna man-
tıkta safsata, sofizm, paralojizm denilmektedir.
tkiyüzlülüğü de şundan: Sanki kurul bağımsız-
mış, girişim gücü yargıçlann elindeymiş gibi, eski
deyişle "suret-i haktan" görünmesinden.
Bu konuda sık sık verilen Fransa ve ltalya ör-
neklerine gelince: 1958 Fransız Anayasası'na göre
halkça seçilen cumhurbaşkanı, yargı otoritesinin
bağımsızlığmı sağlamakla yükümlüdür; bu yüz-
den kurulun başkanıdır. Bu bir. Başkan vekili
adalet bakanına karşı her an bu yükümlülüğü ne-
deniyle tetiktedir. Bu iki. Kurulun 9 üyesinden
ikisi Yargıtay üyeleri, biri başsavcı yardımcıları
(ki üye düzeyindedirler), biri Danıştay üyeleri,
üçü ilk ve üst mahkemeler yargıçlan, ikisi hu-
kukçu olmayan yeterli kimseler arasından 4 yıl
için cumhurbaşkanınca seçüir. Yargı üç kat aday
gösterir (md. 64, 65).
Yargıtay başkan ve üyelerinin, başsava ve savcı
yardımalannın seçilme, atanma, yükselme, di-
siplin işlerinde yetkili olan kurul, kimileyin, bu
yerlere üç değil, tek aday göstererek cumhurbaş-
kanıru o kişiyi seçmeye zorlamaktadır. Zaman za-
man kullanılan bu yola, cumhurbaşkanlan yar-
gıya saygı göstererek ses çıkarmamaktadırlar. Bu
üç.
Buna karşılık, kumlduğundan beri üyelerin
cumhurbaşkanınca seçümesi, bakanın k\ırula ka-
tılması Fransa'da şiddetle eleştirümiştir. Bu eleş-
tiri, zaman zaman hükümet bunahmı boyutla-
nna ulaşmıştır. örneğin, 1966'da Ben Barka da-
vasında sorgunun çabuklaşünhp kapatılmasını
isteyen bakanın bu dileğini yargıç Casamayor,
takma adla Le Monde"da yazmıştı. Bakan, yar-
gıcı görevden alınca ve disiplin cezası için kuru-
lu toplayınca kamuoyu kıyameti koparmıştır.
Tartışma bugün de sürüyor. Nitekim Cumhu-
riyetçi Parti Başkan Vekili Alain Madeun, hu-
kuk devletinde böyle bir kurulun olamayacağı-
nı, hukukta devletçilikten hukuk devletine geç-
mek için kurulun bağımsız olması gerektiğini
vurgulamaktadır son yazılanndan birinde (De l'e-
tatisme â l'etat de droit, Le Monde, 4.5.1991). Eski
cumhurbaşkanlarından G. d'Estaing ile eski baş-
bakanlardan J. Chirac, son demeçlerinde, ikti-
dara geldiklerinde, kurulun cumhurbaşkanının
basit bir danışmanı olmaktan çıkarılacağım, 9
üyeden altısının Yargıtay, üst ve ilk mahkemeler-
ce, birinin Danıştay'ca, birinin üniversite profe-
sörlerince, birinin avukatlarca seçileceğmi belirt-
mişlerdir (Le Monde. 24.5.1991).
Italya'ya gelince: tlk kurulduğunda kurulun 24
olan üye sayısı, bugün 32'dir. Onu senato ve mec-
lisçe avukat ve profesörler arasmdan; yirmisi Yar-
gıtay, üst ve ilk mahkemelerden yargı organınca
seçilir. Danıştay'dan üye seçilmez. Yargıtay birinci
başkanı ve başsavcısı kurulun doğal üyesidir. De-
mek, kurul üyelerinin çoğunluğu yargı tarafın-
dan belirleniyor. Bu bir. Kurulun başkanı cum-
hurbaşkanı ise de çahşmalara kurulu onurlan-
du-mak için ve yılda birkaç kez katıhyor. Bu iki.
Üçüncüsü de, olası dedikoduları önlemek için
kurul toplantılan, gün ışığında demokrasi ilke-
sinin gereği olarak, kamuoyu önünde, açık ya-
pılıyor ve böylece işlemlere yargıya yabancı öğe-
lerin, bu arada politikanuı sızması önleniyor. Ni-
tekim, 20 Eylül 1984'te kurulun bir toplantısım
gözlemlemiştik. Roma Hukuk Fakültesi'nde me-
deni hukuk pofesörü ve adliyesinde yargıç olan
Antonio Martone, bize uzun uzun bilgi vermiş
ve bir gün önce Cumhurbaşkanı Pertini'nin baş-
kanlığında toplandıklanm anlatmıştı.
A>nca uygar ülkelerde, kamuoyunun yürütme
ve yasama üzerindeki baskısını da unutmamak
gerek. Bu yüzden adalete oralarda esasen politi-
ka sızamıyor.
Hiç kimse bu örneklerin işine gelen yanım or-
taya atarak, işine gelmeyen yanını örterek kendi
görüşüne destek aramamalıdır. Karşılaştırmalı
hukukta kurumlar değil, sistemler, vazgeçilmez
koordinatları gözetilerek karşılaştınlırlar.
Bizim önerdiğimiz yöntem ve çözüm şudur:
Otuz yıllık denemelerden ve karşılaştırmalı hu-
kuktan yararlanılmalı; politize olmuş toplumsal
özelliğimiz ve kamuoyunun yetersizliği gö-
zetilerek oluşumu ve bütçesiyle bağımsız bir ku-
rul oluşturmalıdır. Yargının kendi kendini yönet-
mesi (autogestion) temel alınarak seçimi yargı
yapmalı, yan başkanhk (Fransa) sisteminde bile
sakıncalı bulunan cumhurbaşkanı ne seçime ne
de kurula katılmahdır.
Bu sözlerim, ne cumhurbaşkanı ne başkan ve
ne de müsteşann kişilikleriyle ilgilidir. Sorun, hu-
kuk devletini algılama sorunudur.
Her yıl Yargıtay başkanlan yargı yıh konuş-
malannda kurulun yapısını eleştirmektedirler.
Programda "hukuk devleti ve hukukun
üstünlüğü" ilkesini benimsediğini belirten yeni
hükümet artık bu sorunu çözmelidir.
ARADA BİR
Prof. BELKIS MUTLU Mimar Sinan Üniversitesi
İstanbullunun
Çaresiz Yalnızlığı!Oünyanm bütün eski güzel şehirterinin ortak özelliği; bun-
lann hiç birinin şehir planlamacılarının ya da o şehirlere ya-
bancı kişilerin ya da çok geniş bir kültür, sanat, bilgi, görgü
birikimine sahip olmayan etkin kişilerin arzulanna göre bi-
çimlenmediği. Floransa, Siena, Roma, Paris, Madrid, Bar-
cetona, Sevilla, Viyana, Amsterdam, Bruxelles. Londra... lis-
teyi pek çok uzatmak mümkün. Bunları teknokratlar ya da
politikacılar değil; büyük bir zevk ve çok geniş kültüre sa-
hip; prenslerin, papalann, hükümdariann görevlendirdiği bü-
yük sanatçılar yanında o şehirlerin yaşamı ve küttürüyie yoğ-
rulmuş, yetişmiş ve o şehrin yerlilerinin yaşamını kolaylaştı-
rıp güzelleştirmeyi amaçlayan kişiler biçimlendirmişlerdir.
İstanbul, 70'li yıllara kadar bile bu tip şehiıier arasında yer
alıyordu. Bozulma bugûnkü boyutlara ulaşmamıştı. Bunun
daha da artacağı kesin. Zira artık bu şehirde yaşayanların
ve yönetenlerin çoğunluğu, çeşitli partilerin buradan seçilen
temsilcileri, köken olarak uzun zamandan ben bu şehri temsil
etmiyoriar. Öyle olunca da gerek yerel, gerek merkezi her
kademede yöneticiler, yatırımcılar, sermaye sahipleri uzun za-
mandan beri büyük çoğunlukla Türkiye'nin en büyük şehri-
nin kültür, görgü ve bilgi birikimine yabancı kişiler. Bunlann
hepsi kendi yöreleri için kuşkusuz çok bilgili ve değerii. Fa-
kat bu zavallı şehre karşı bilinçartında ne kadar büyük bir çı-
kar duygusu ve hınç varmış ki, bu 2000 yıllık başkenti yık-
mak, yeşilliklerini yok etmek, dokusunu, yaşantısını mahvet-
mek için elden gelen çabayı yıllardır hiç kimse esirgemiyor.
Şehirti olmanın asıl anlamı, sokağa çıkmak, sokakta yürü-
mek, yani şehrin mekâmyia bütünleşmek; asıl İstanbullula-
rın artık aklına bile gelmeyen bir davranış. Hiç bir uygar yer-
leşimde görülmeyen; otoyollar için tasartanmış üçtgeçitler;
cadde ortalarına dikilen taş demir. beton barikatlar; dağlar-
da davar güderken kayalardan atlamaya alışmış kişilere gö-
re yüksettilmiş kakjırımlar; caddelerin iki yakasını birbirinden
kestiği gibi yolun aynı tarafından yürümeyi de yeriiler için im-
kânsızlaştırdı. Şehrin ünlü alanlannın durumu bir facia; Tak-
sim, alan değil bir huni oldu; Şişhane ve Aksaray şehirlera-
rası yol kavşağı, herhalde Eminonü de öyle planlanıyor; Be-
yazrt kargaşa ve pislik dotu, engelli ve engebeli bir deve sır-
tı; Şişli, çöplük denizinde boğulmuş bir kasaba minibüs ter-
minali. Uygar dünyada şehir alanlarından yayaları silmiş tek
şehir olmaktan ve caddelerde hemzemin yaya geçitlerinden
kitometreterce kaçınmaktan utanç duyulması gerekiyor. Ta-
bii aslında, dışarıdan bakıldığında, buralarda on binlerce in-
san kaynıyor ve arabaların arasında başıboş koyunlar gibi
koşuşuyor. Ama bu zavallı kalabaltğın arasında değil ailesi,
kendisi bile Istanbul'da doğmuş olan kaç kişi var. Bu yaban-
cı kalabalığın içinden iş veya meslek dünyasında sivrilen ki-
şiler veya yine bu kalabalığın sectiği ya da desteklediği her
kademeden etkill kişiler de Boğaziçi sırtlarının vahşice pay-
laşılıp ustura ite kazılmış gibi kellestirilmesini; burayı dünya-
da tek yapan yalılarının, Yeniköy dışında bütün Rumeli ya-
kasında minik birer çöp gölünün ve cehennemi bir trafiğin
arkasında kalmasını; imparatorluk saraylarına tecavüzü do-
ğal karsılar ve mutlaka bütün bunları eser sayıp gurur da du-
yartar. San Francisco'yu sözü geçen, etkin herkes bilir de ne-
den ünlü köprüsünden şehir otobüslerinin geçişine izin ve-
rilmediğini düşünmez; oradan on mil sonra balta girmemiş
Sequoia ormanlarının ve sakin kasabalartnın nasıl böyle kal-
dıklannı niçin öğrenmek istemez. Herhalde Boğaz'ın, Belg-
rad ormanının halini; adalarda yapılması planlananlan gör-
mezlikten gelmek için İstanbul'un tarihsel, doğal ve doku-
sal mirasını yapı kooperatiflerine, sitelere izin verilmediğin-
de gecekondulara; iki cellattan mutlaka birisine, kurbanlık
koyun gibi korunmasız teslim etmek için!.. Aslında bütün uy-
gar şehirlerin kendi yerli halkları şehirterinin yazgılarına ege-
mendirler.
Hiçbir yerde kimse, hiçbir devlet; onları, görenek ve kül-
türierine yabancı kişilerin arzu ve çıkarlanna göre vahşi bir
istilaya karşı yalnız, korumasız, çaresiz bırakmamıştır. Ken-
dilerinden olmayan her kademede kişiler 35 yıldır Istanbul-
lular adına karar veriyorlar. 2000 yıl imparatorluk başkenti ol-
muş İstanbul, fetihten 500 yıl sonra, son temsilcileriyle bir-
likte şimdi gerçekten ölüyor. Anlamadıkları bir dekor olarak
onu kullanan yeni yağmacı ve ıstilacılar, istanbul Türklerin-
den Bizans'ın öcünü çok yaman alıyorlar! Yerli İstanbullu ki-
şilerin, aydınların, gazetecilerin sesine, itirazlarına, protesto
yazılanna, akılcı çözüm önerilerine bu derece duyarsızlığın
başka açıklaması yok gibi gözüküyor.
ÖZGÜR ERTAŞ
(1969)
Alev alev yanarken
dağ başların
O güzelim köylerinde
Uzattığımda elimi
Sen yoksun
O guzel gulüşün hiç yok artık.
Böylesi genç yaşlarda
gelip bulsada bizi ölüm
bih'yoruz ki bu kadar değildir...
ÖLÜM ADIN KALLEŞ OLSUN
' İSTANBUL'DAKİ
ARKADAŞLARI ADINA
AVNİ ERTAŞ
GENEL KURUL ILANI
KAFKAS KÜLTÜR DERNEĞİ'nin 1991 CMağan Kongresi Nuhku-
yusu Caddesi No: 132/2 Bağlarbaşı-Üsküdar adresindeki demek
binasında 29 Eylül 1991 Pazar günü saat 13.00'te yapılacaktır.
Ekseriyet temin edilemedıği takdırde ikinci kongremiz bir hafta
sonra 6 Ekim 1991 tarihinde aynı yer ve saatte yapılacaktır
Üyelerimizin teşrifini rica ederiz.
YÖNETİM KURULU
BAŞKANI
ERHAN ŞAHİN
TOPLANTI GÜNOEMİ:
1- Açılış ve saygı duruşu.
2- Divan kurulunun seçimi.
3- Yönetim kurulu faaliyet raporunun okunması.
4- Denetleme kurulu raporunun okunması.
5- Yönetim ve denetim kurulu raporlarının tartışılması.
6- Yönetim kurulunun ibrası.
7- Yönetime aday olanların tespiti ve sözcülerinin konuşmaları.
8- Dernek organlannın seçimi.
9- Dilek, temenniler ve kapanış.
Özlenen güzel Türkçemizin dostu, aylık
TÜRK DİLİ
dergisinin mart sayısı seçkin yazar ve
şairlerin katkılarıyla çıktı.
Dağıtım: Gameda
TÜRK DİL KURUMU BAŞKANLIĞI
VEFAT
Baromuzun 9399 sicil sayısında kayıtlı olan
Avukat
, vefat etmiştir.
Aziz meslektaşımızın cenazesi Perşembe günü (bugün) Hacı
Hayri Camii'nde kılınacak öğle namazını müteakip ebedi
istirahatgâhına defnedüecektir.
Merhuma Tanndan rahmet, kedcrli ailesine ve mcslektaşlarıınıza
başsağlığı dileriz.
tSTANBUL BAROSU BAŞKANUĞI
ŞÜKRÜ TEKİNARSLAN
(1967-1990)
Canımız
seni sevgiyle anıyoruz.
AÎLESİ
ÇOK ACELE SATILIK DAIRE
Bakırköy. İncirli Cad. İhsan Kalmaz Sokak No: 4/A'da yan
bodrum 75 m
2
, net kullanım 2 oda 1 salon salomanje,
kaloriferli, hidroforlu daire 60 milyon son fiyat
Telefon: 561 27 70
Anadolu Ekini Yayınları'ndan iki yeni şiir
kitabı:
SEVGİ HALLERİ
Müşür Kaya Canpolat'ın şiirleri... ve:
BÜTÜN YÜZLERİM ANADOLU
Sabahattin Yalkın'ın şiirleri
PENCERE
Alevi Camisi mi?..
Fahrettin Kurt (Devlet Bakanı) açıklamış:
"... Alevilerle işbaşına geldiğimden bu yana diyalog içinde-
yim. Bu vatandaşlarımıza yBterince hizmet verilmemiş. İlk etap-
ta, ibadethanelerine, camilerine Diyanet İşleri Başkanlığı'ndan
maliyardım yapılmasını öngörûyoruz. Daha uzun vadede ise,
Alevi dedelerinin yetişmelerine nasıl katkıda bulunuruz, onu
araştınyonız. Yapacaklanmız, bu kesimden gelen talepier doğ-
rultusunda olacaktır" (Hürriyet 4 Eylül 1991)
Gazetenin verdiği habere göre ANAP milletvekilleri arasın-
da bugüne kadar Alevi yokmuş; ama, 20 ekim seçimlerinde
Sıvas, Malatya, Tunceli ve Hatay'dan Alevi aday gösterecek-
lermiş...
•
Ne oluyor?
Özal yönetiminde giderayak Alevi muhabbeti mi başladı?
Yoksa her zamanki kurt ile kuzu öyküsü mü!..
Köşeye sıkışan ANAP bu kez Alevilerden medet umuyor.
Yöntemleri bellidir. Mazlum Alevi topluluğunun saygın bel-
lediği "dede"leri şavullarsan "iş bitirici"\\ğ'm\ kanıtlamış olur-
sun. Dedelere devlet hazinesinden "katkı"da bulunursun, bir-
kaçını milletvekili adayı gösterirsin, olur biter. Hem Alevi top-
luluğu da kim? "Cahil sürüsü" değil mi? Kuzu kuzu dedele-
rinin ardından gidip sandıkta ANAP'a oy atariar...
Özal yönetimı insan onurunu hiçe sayan yöntemlerini Ale-
vilerin üstünde de sınayacak...
Sonuç ne olur?
Sünni diktasının mezhepçi ve ayrımcı politikalarında uzun
yıllardan beri ezilen Aleviler oynanan oyunun tuzağına girerier
mi? Yoksa laikliğın tam anlamında geçerli olduğu, inanç öz-
güriüğünün fikir özgürlüğüyle birlikte gerçekleştiği, mezhep-
çiliğin devlet kurumlanndan tasfiye edildiği bir Türkiye'yi oluş-
turmak yolunda mı oy kullanıriar?.
12 Eylülcü Özal yönetimi Türkiye'nin başında bir felaket-
tir. ANAP'ın Devlet Bakanı Kurt, apaçık din sömürücülüğü-
ne kalkışıyor, para karşılığında Alevi oylarını toplamaya çalı-
şıyor...
Söyledikleri de fasarya...
Alevi camilerine Diyanet İşleri Başkanlığı'ndan para yar-
dımı yapılacakmış...
Ne camisi?
•
Aleyilik, Müslümanlığın büyük bir kolu...
Bir İslam mezhebi...
Alevi de, Sünni gibi Hazreti Muhammet'i Tann'nın elçisi
bilir; ama, Ali'ye geldikten sonra yollar ayrılır. Alevinin inan-
cı özdedir; biçime önem vermez...
Alevi şeriata karşıdır...
Namaz kılmaz...
Oruç tutmaz...
Hacca gitmez...
Camiye de gitmez...
Şimdi Özal yönetimınin hükümeti, Alevilerin olmayan ca-
milerine devlet hazinesinden para yardımına kalkışıyor...
Alevi köylerine, Ali'yi sevmeyen devlet memurunu imam
diye atayarak cami yaptırma zorlamasına girmek, tutucu ve
gerici iktidartann öteden beri baskıcı politikasıydı. Müslüman-
lığın Anadolu halkında içenğini bulan Alevi mezhebine düş-
manlık, ne yazık ki gün geçtikçe kızışmaktadır.
•
Sorunu daha başından yanlış temele oturtmaktan sakın-
mak gerekir. Alevilere yukardan aşağıya tepeden inme dev-
let ihsanıyla sağlanacak hiçbir şey yoktur; Türkiye Cumhu-
riyeti'nin laiklik ilkesi hayata geçirilsin yeter...
Bugün ilk ve orta öğretimde milyonlarca Alevi çocuğuna
din derslerinde Sünni mezhebinin öğretisi belletiliyor. Sünni
hocaların buyurganlığında sistemleştirilen din derslerinde,
Alevi çocuğu ancak inançlarını yadsıyıp vicdanına ters düş-
tüğü zaman iyi not alabilmektedir.
Insanlığın inanç tarihinde ortaçağı aratacak bir başkı sis-
temi Türkiye Cumhuriyeti'nin mıHİ eğitimınde geçerlidir; 12
Eylül anayasasımn getirdiği bu zulme son verilmeli...
ANAP iktidan, daha geçerli adıyla Özal yönetimi kimi Ale-
vi dedesınin ağzına bir parmak bal çalacağı yerde laikliğin
gereğini yerine getirsin...
RAHMI SALTUK'UN
MAHKEME KARARIYLA
BANDROL VERİLEN
KÜRTCE KASETİ.
Dıçım - Oıçım
Zeynö
Leyla - Lsyla
Desmal
Canö - Can4
a Toyra
Romani
Govsnd
Nare
Kara Yılan
Gulazer
Dede Sultan
SaltukPlak
Tel: 513 73 69 Faks: 512 70 25
İşte Honda Farkı. Sadece Benzin Masrafı Sizdenl...
Honda Show Room'dan benzersiz bir fırsat.
Honda'nın iki yıl boyunca ya da ilk 40.000
kilometredeki tüm bakımlan ve
senis işçiliğj ücretsiz.
Honda'vı seçmek şimdi daha da avantajlı,
çünkü benzin dışında tüm giderleri iki yıl
süreyle Honda Show Room karşılayacak;
siz Honda'nızın konfor ve prestijini yaşayacaksınız.
Daha fazla bilgi almak için lütfen bizi
arayın, dilerseniz uğrayın...
Bu avantajlardan önce siz yararlanın.
Büyukdere Cad. 112 Esentepe • İstanbul
1731240-167 3484
T^^GEfCLDIŞTRBUTORU
TİCARETANONIMŞIRKETI
Çefc ikKt Tca»! Anonm ŞrtM
»aldu Bmusti Hottng oUk^uU
BAŞSAĞUĞI
Emeğinin bilincinde,
mücadeleci ve sevgi dolu
güzel insan
GÜNER
TÖRELTyi
yitirdik. Sevenlerinİjaşı
sağolsun
CAJNSET ve ATİLLA
AKSEL
SEPETÇtLER
KASRI TONOZ
BAR'DA
Gitar ve Gülbeniz
(Cuma-Cumartesi)
20.00-23.00
20.00-01.00 arası bıldırcın
ızgara
Scpctçiler Kasn
Sarayburnu Adalar Vapur
İskelesi yani
Tel: 511 45 03
ACELE
SATILIK
DAİRE
95 m
2
100 milyon giriş katı
Acıbadem Basın Sitesi
Tel: 325 2217