23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURÎYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 25 AĞUSTOS 1991 88in tçinde Dolanırken... HIFZI VELDET VELİDEDEOĞLU Kısa bir süredir 88'in içinde dolanıp duru- yonım; hiçbirinin kapısı ve penceresi olma- yan, yuvarlak, dört odalı, dolambaçlı bu ye- ni mekânımı tanımaya, ona alışmaya çalışı- yonım. Çok tuhaf ama, sanki zaman içinde mekân bu 88. Seksen yedinin 7.'sinin sivri ucundan 88'e atlamak, hastalıklar yüzünden, kolay olmadı. Bu atlayış beni sayılar üzerin- de düşünmeye iteledi. Şu dünyaya gelir gel- mez sayılar da saat gibi işlemeye başlaı: Bir aylık, iki ayhk, üç ayhk, derken bir yaşında, iki yaşında, üç yaşmda vd. Eğer on yaşına ka- dar dünyada kalabilirsek (Biliyorsunuz Türkiyet de çocuk ölümJerinin oraru yüksektir) ilerisi için az-çok sigortalandık demektir. On yaş önemli bir aşama. Çünkü orada ilk kez, ucu ve çıkışı olmayan yuvarlak bir sayının içine gireriz. Bu " O " dır. Tek başına bir varlık gös- teremeyen sıfır, öteki sayüann önüne geldi- ginde hepsini onar onar çoğaltır; 10, 20, 30... gibi. Işte insanoğlu böyle sayüarda sıfınn ka- buğunu, zamanı gelen civciv gibi kırıp çıka- rak daha sonraki sayıya atlamak zonındadır. 50'den 51'e, 60'tan 61'e... 80'den 81'e atla- dığı gibi. Ancak bu sonuncusu pek kolay ol- maz; çünkü 80'deki sayıların ikisi de kapalı mekân. önce 8'in yuvarlaklanndan birini kı- np sıfınn içine geçmek, sonra da zamanı ge- lince, sıfınn kabuğunu kınp 81'in sekizine at- lamak gerekir. Bu, zor bir iştir. Onun için in- sanların çoğu bunu göze alamayıp, 77 ya da 79'da artık atlama işini bırakır. Boylece yukandan beri anlatmak istediğirn, sayı biçimlerinin zaman içinde mekân bakı- mından önemli olmalan. • • • Arkada bıraktığım 87 yılhk mekâna neleri sığdırmışım diye geriye doğru bakınca şunla- rı görüyorum: Üç padişah, bir halife, sekiz cumhurbaşkam. Kırk yılı üniversitede olmak üzere, yanm yüzyılı aşkm devlet hizmetim, Cumhuriyet gazetesinde yanm yüzyıla yakla- şan sürekli yazarhğım; Çorum'daki ilkokul- dan başlayarak Isviçre'nin Neuchâtel Üniver- sitesi'nde biten öğrenim yaşamım; Türkiye, limsel etkinliklere ya da gezilere katılmaklı- ğjm, kimisi ağır, kimisi hafif geçen türlü has- talıklar, kazalar, kınklar, ameliyatlar, Ulke içinde ve dışında hastaneler, hastaneler... Trablus (Libya) ve Birinci, Ikinci Balkan Sa- vaşlan, ilk Dünya Savaşı, Ulusal Kurtuluş Sa- vaşı, Lozan Banşı ve Cumhuriyetin ilanı, Ikin- ci Dünya Savaşı, Cumhuriyetin yükseliş ve iniş dönemleri; özel yaşamımda ise iki evlat, üç torun ve şimdi ilkokulun 4. sınıfında olan ikiz torun çocuklan. Bütün bunlar TV ekranında haber bültenin- den önce gördüğumüz yerküre gibi toplu ola- rak gözlerimin önünde. Işte şimdi bu olay ve olgulann hepsi yeni sayı mekânım olan 88'in içinde benimle birlikte yaşıyorlar. Geçirmiş ol- duğum tehhkeli hastahklan düşündükçe için- den çıkması zor olan bu yeni mekâna nasıl ge- çebildiğime şaşıyonım. Çıkması zor, çünkü 88'in içinden çıkabilmek için tıpkı 80'de ol- duğu gibi, iki sayının da yuvarlağıru kırmak ve ancak ondan sonra 89'a atlamak gereki- yor. Bu zor işi başaracağımı pek ummadığun için üzerinde durmuyor, kendi kendime, "Za- manı gelince düşünürüz" diyorum. O zama- na değin düşünsel çahşmalan bırakmamak, bunlann ürünlerini yardımcı aracılığı ile kâ- ğıda geçirmek gerekiyor. Boşlukta kalmamak, 88'in dolambaçhğında yol ahrken doğrultu- yu yitirmemek ancak böyle sağlanabilir. • • • Şimdi insan yaşamı bakımından, "zaman içinde mekân" olarak nitelediğim sayı biçim- lerini bir yana bırakıp ülkemize ve hızla de- ğişen dünyamıza şöyle bir göz atahm: Ülkemizde yeni bir Mili Mücadele dönemi yaşıyoruz. Bu sözü tam 21 yıl önce harfı har- fine yazdım; Ikinci Milli Mücadele'yi de ka- zanacağız, dedim. O tarihte koşullar bu gün- kü kadar ağır değildi, ama perşembenin geli- şi çarşambadan belli oluyordu. Politikacılar arasında rahmetli înönü'den başkası yakJa- şan tehlikeyi pek göremiyordu. Çünkü bun- lardan çoğu Ulusal Kurtuluş Savaşı'nın acı günlerini yaşamamışlardı. Yunan birlikleri Avrupa, Sovyetler Birliği ve Afrika'daki bi- % Ankara'nın hemen hemen yanı başındaki Po- latb'ya kadar sarkarken, Istanbul'daki şeri- atçı ve hilafetçi "hıyanet şebekesi"nin Türk ulusu, Türk vatanı için çok zararh ve kıyıcı nitelik taşıyan melunluklannı, bağımsızhğını kurtarmak için ölüm-kahm savaşı veren Türk ulusu karşısında Batüı devletlerin acımasızlı- ğını bihniyorlardı. 1920'lerde en büyük düş- manımız Yunanlı değil, onun arkasındaki ln- giltere idi. Yunanhlarla kısa zamanda başa çı- kabilirdik; ama onlan o zamanki modern si- lahlarla donatan tngiltere, Türklerin en bü- yük düşmanıydı. Milli Mücadele'nin kazanıl- masından ve Lozan Banşı'nın yapılmasından sonra bile Cumhuriyet rejimini yıkmak, ülke- de yeniden şeriatçı ve hilafetçi düzeni kurmak için Şeyh Sait ayaklanmasını destekleyenler, yine îngilizlerdi. Bu konuda, değerli hukuk- çu, araşüna ve gazeteci, yürekli dostum Uğur Mumcu'nun "Kürt-tslam Ayaklanması" adh kitabı belgelere dayalı çok aydınlatıcı bilgiler vennektedir. Lozan banş görüşmeleri sırasında, Türki- ye'nin kapitülasyonlan kaldırma konusunda- ki direnci karşısında boyun eğen Ingilizlerin baş delegesi ve Dışişleri Bakanı Lord Curzon, Türk baş delegesi ve Dışişleri Bakanı Ismet tnönü'ye "Türkiye'nin bugünkü harap duru- munda siz dış borç almak için yine bize başvuracaksınız" demişti. Eski dış borçlardan ağzı yanan Türkiye, Atatürk ve Inönü dönem- lerinde, dış borçlanmaya gitmemek, kalkın- mamızı kendi kaynaklanmızdan sağlamak yo- lunu tutmuşlardı. Sonraki iktidarlar yavaş ya- vaş yeniden borç batağına saplanmaya baş- ladılar. Işte Türkiye'yi daşa bağımlı bir ülke duru- muna getiren etken, özelh'kle 1983'ten sonra ANAP iktidanmn hovardaca içine girdiği aşın borçlanmadır. Osmanlı dönemindeki, "Dü- yunu Umumiye" belasını yaşamış olanlar, dış borçlanmadan çok korkarlar; çünkü iş yalnız- ca borçlanma ile kalmaz, yayılımcı kapitalist ülkeler şu ya da bu yoldan, bankalanyla, okullanyla, hastaneleriyle, ticaret merkezle- riyle, demiryolu şirketleriyle borçlu ülkenin içine girerler. Genç Türkiye Cumhuriyeti, Atatürk döne- minde bütün bunları tasfıye etti. Ama ne ya- zık ki 1950'de Demokrat Parti'nin iktidara" gelmesinden sonra yabancılar veniden adım adım geri döndüler. Şimdi Ingiltere ve Rus- ya'mn yerini alan büyük patron ABD, yalnız yukanda saydıklanmla kalmadı, onlara ek olarak CIA ile üsleri ile 'çevik kuvvet'iyle içi- mizdedir. Bu duruma nasıl geldik? Türk halkının bilinçlenmesini önleyerek... Eğer Demokrat Parti iktidan, resmi okul- ların dışındaki halk eğitim merkezlerini, ya- ni Atatürk tarafmdan kurulmuş olan Halkev- lerini, Halkodalannı, daha sonra Köy Ensti- tülerini kapatmamış olsaydı, yakın tarihimiz- deki batış döneminde geçirdiğimiz tehlikeler ve bunlann nedenleri, okullardaki devrim ta- rihi derslerinde belgeleriyle Türk gençlerine öğretilmiş olsaydı, çok partili demokrasi te- pelenmeseydi, politikacüann bilgi düzeyi da- ha yüksek olur, kurnaz ve yayılmacı Baü'nın tuzaklanna düşmezdik. Belki de şimdiye ka- dar AT üyesi olurduk. Ama çıkaralık, bilgi- sizlik, "gaflet, dalalet ve hıyanet" üstün gel- di. Halkı tabandan kafaca kalkındıracak -yukanda saydığım- aydınlanma merkezleri kapatılıp onlann yerine, akılcı eğitimi önle- mek için Kuran kurslan, Imam Hatip Okul- lan açıldı ve bunlann çığ gibi çoğalmalan sağ- landı ve 12 Eylül 1980 faşizminden sonra da- ha da çoğaltıldı; resmi okullar ve üniversite- lerdeki devrim tarihi dersleri Türk-tslam sen- tezcilerine teslim edildi. Türk insarumn tabandan kalkmması, yani akıl ve pozitif bilim yolunda aydınlanması için gereken yöntemler yozlaştınldı ve bütün bun- lar Atatürk adına, Atatürk diye diye yapıldı. Bu haftanın başında yitirdiğimiz sevgili dos- tum, başyazanmız Nadir Nadi bir kitabına "Ben Atatürkçii DegUim" adım koymakta ne kadar haklıydı. Değerli sevgili okurlanm; başta sözünü et- tiğim 88'in labirentinde, yeni mekânıma alış- mak için dolanırken bütün bunları düşünüp kahrolmaktan kendimi alamıyorum. Topluca uyanmazsak, topyekûn yok olma tehlikesiyle karşı karşıyayız. Düzeltme: 22 Ağustos 1991 tarihli Cumhuri- yet'in 14. sayfasında yayunlanan, rahmetli Nadir Nadi hakkındaki demecimde bir söz- cük yanlış dizilmiş. Doğru tümce, "Babası- nın sahibi olduğu Yenigün Gazetesi'nde mu- habirlik yapıyordum" şeklinde olacaktı. Çün- kü muhabirlik yapan o değil, bendim. EVET/HAYIR OKT-VYAKBAL Son Yolculuk Değil "Bu benim son yolculuğum" Boyle demişti geçen yılın haziran ayında... 1989 ve 1990 haziran aylannda iki kez yolculuk yaptık. Na- dir Bey, Berin Hanım, İlhan, Ali, Uğur. İzmir'den Çetinkaya da katılmıştı. Nadir Bey tekerlekli koftuğunda mutlu görünü- yordu. Foça, Kuşadası, Seferlhisar, daha sonra Muğla, Mar- maris, Gökova... Ya bizleri üzmemek İçin öyle davranıyordu ya da gerçek- ten kendini daha huzurlu, daha mutlu duyuyordu. "Bu be- nim son yolculuğum". İçimde yinelenen bir sesleniş bu. Bir kaç gündür yaşadığım, yaşattığım. "Bu benim son yolculu- ğum." Nadir Nadi'yi unutmak olası değil, biliyorum. Gazeteye her gelişimde, gazeteyi her elime alışımda, odasına, koltuğuna, masastna gözümün her değişinde onun varlığını duyacağım. Balıkesir yolunda söylediği bu umutsuz sözü hep kulağım- da... İnsanın içine mi doğar? Yoksa bilir mi sonun yaklaştığı- nı? Geçen hazirandan bu yana akıp giden bir yılda ne gibi değişmeler oldu? O günlerde de hastaydı, yürüyemiyordu, ama zekâsıyla, sözleriyle, duyarlıhğıyla bildiğimiz, tanıdığı- mız kişiydi. Bir masala döndü o gezile- rin izlenimleri. İnsan o güzel günleri yaşadığına inanamıyor. TEŞEKKÜR Ülkemizde ilk kez kulüp bazında uluslararası ve olımpık sınıflarda düzenlenen "ULUSLARARASI 1. ALTIN BOYNUZ YELKEN YARIŞLARI nın yapılmasına sponsorluk yaparak katkıda buiunan. Türkiye Denizcilik İşletmeleri T.C. Zlraat Bankası TÜYAP (Tüm Fuarcılık Yapım A.Ş.) MOBKA (Genel Konaklama Hizmetleri A.Ş. İRESİDENCE) İSTANBUL PAZARLAMA A.Ş. DURATEK (Koruyucu Malzemeler San. Tic. A.Ş.) Kelebek Mobllya META (Elektronik Endustri Tic. A.Ş.) ROCHE (Müstahzarlart San. A.Ş.) TOSHİBA Elektromat Buro Mak. San. ve Tic. A.Ş. KAFEDA (Pazariama Tic. A.Ş. Jacobs Cafe) Ege-Baltica Slgorta A.Ş. Muesseselerıne ve değerh yönetıcılerine sonsuz şükran ve teşekkürienmtzi sunarız. İSTANBUL YELKEN KULÜBÜ YÖNETİM KURULU BAŞKANI MUZAFFER KURTUL SAVAŞ YILLARENDA BİR SÜRGÜN Kemal Sülker 8.000 hra (KDV içinde) Çağdaş Yayınlan Türkocagı Cad. 39-41 Cağahğlu-lstanbul BAŞSAĞLIĞI Hayatı boyunca kalemini bağımsızlık, demokrasi ve özgürlük için kullanan Gazeteci-Yazar-Düşün Adamı NADİR kaybetmenin derin üzüntüsü içindeyiz. Ailesine, Cumhuriyet gazetesi emekçilerine ve gazete okurlanna parti ilçe yönetimi adına başsağlığı dilerim. KAS1M KOLCUOĞLU SHP ÇATALCA tLÇE BAŞKANI -üüşüncelerinizle. kal^minizle Türk insanına ışıktı-nız ••> Sn. Nadir Nadi, hala da öylesiniz! Serim-Atila Atabey PENCERE Demokrasi ve Para... 1793'te Jean-Paul Marat, Fransız Devrimi'ni eleştiriyordu: '— Para soylularına yenilecek olduktan sonra, kan soylula- nnı yenmek, yalmkat bir kazançtır" Fransız Devrimi aristokrasiye karşı yapılmıştı. Kan soy| larından oluşuyordu arisiokrasi... Feodal düzenin egeme. leri, kontlar, kontesler, baronlar, baronesler, saray çevresin- de kat kat dolanan peruklular. dantelalılar, pudralılar halkın düşmanlığını üzerierine çekmişler. ama kimi büyük sanatçı- nın bile yüreğinde şartlanmışlığın özlemlerinı köpüklendir- mişlerdir. Edebiyat tarihinin devlerınden Balzac, tutucu ve kraJcı bir yazardı. Çağının toplumunu oJağanüstii gözJemlerle sergilemiş bir kalem sahibi, okurlarına yalan söylüyor, imza- sını atarken soyluluk taslıyor, adım Honore de Balzac diye yazıyordu. İki adın arasındaki "de" takısı soyluluk göstergesiydi. Oy- sa Balzac'ın soylulukla uzaktan yakından bir ilişkisi yoktu; sıradan biriydi. Victor Hugo da bir ara soylu olduğunu ileri sürecek kadar pusulayı şaşırmıştı. • insanların bilinçleri yüzyılların geleneklerinde karardı mı, ışıması da uzun yıllar alıyor, kuşakların kuşaklan iztemesi ge- rekiyor. Fransız Devrimi'nde lokomotiflik yapan burjuvaiar, hem soyiuluğa gizli bir hayranlık duyuyorlardı hem de koylü ve işçilere karşı tepeden bakıyorlardı; ama yüreklerinin her bir gözeneğine sinmiş oian ve bütün davranışlannı yonlen- diren tutku neydi? — Para hırsı! O yılların çarpıcı sanat ürünlerinde para hırsı, insan kişili- ğinde yarattıgı fırtınalarla ve toplumda oluşturduğu dalgalan- malarla alabildiğine işlenmiştir. Uzaktan bakılınca Fransız Devrimi'nin bütün dünyayı ay- dınlatıp yeni bir çağ açtığı görülüyor. Oysa dönemin tarihçi ve yazarlarından Philippe Buonarroti, 1828'de devrim adına hayal kırıklığını şöyle dile getiriyordu: — özgürlük, çoğu kimse için sadece smırsız kazanma oia- nağı sayılıyor" Fransa'da 150 yıl önce geçerlı olan bu söz, günümüz Tür- kiyesi'ne tıpa tıp uymaktadır; parasal felsefe toplumda öyle- sine egemenleşmiştir ki, bu salgının dışında kalan her gö- rüş çağdışı sayılmaktadır. Sosyal adaletçılık, toptumculuk halkçılık, modası geçmiş akımlardır. Smırsız kazanma özgür lüğünden gayri fikirler eskimiş giysiler gibi sandığa atılmış- lardır ya da yargılanmaktadırlar. Türkiye'nin tarihi kuşkusuz Fransa'ya benzemez. Biz cum- huriyet devrimiyle sarayi yıktık; aristokrasiyi devirmedik. Bizde kan soyluları yoktu. Marat'nın soyledıkleri 150 yıl önceki Fran- sa'da geçerlı olabilir: — Para soylulanna yenilecek olduktan sonra, kan soylula- rını yenmek, yalmkat bir kazançtrf' Blz Turkıye'de Marat'nın tümcesini değiştirerek bir özeleş- tiriye geçebılırız: — Para soysuzlarına yenilecek olduktan sonra cumhuri- yetin ne anlamı vardır? Cumhuriyet, halk yönetimi demektir. Eğer toplumu para gü- cünü elinde tutanlar yöneteceklerse rejimin adı ne cumhuri- yet olabilir ne de demokrasi. Eğer demokrasi yainız smırsız para kazanma özgüriüğü diye yorumlanırsa demokratik reji- min erdemleri kısa sürede sıfırı tüketir, insanlar soysuzlaşır. Ülkemizin bugünkü hastalığına doğru teşhisi koymaktan korkmayalım: Para kazanma hırsının sınırsızlığı özgürlüğün temeli sanılıyor. Öyle görülüyor ki, Batı'da 150 yıl önce yaşa- nan ve sonra tedavi edilen hastalığa yakalanmışız. •••'• ••..'•'.• İLAN İSTANBUL 6. TETKİK MERCtt HÂKİMLİĞİ'NDEN 1991/631 Kiktaş Kadirbeyoğlu lnşaat Taahhüt Sanayi ve Ticaret A.Ş.'nin iki ayük konkordato mehil müddeti, 16.8.1991 gün ve 1991/631-621 sa- yilı kararla 17.8.1991 gününden geçerli olmak üzerc iki ay daha uza- tümışür. l.l.K:nun 288'ncı maddesine göre ilan olunur. 23.8.1991 Basın: 9773 Bu yıl da bir geziye çıkacaktık. Haziranda olmasa eylülde, ekimde!.. Oysa büyük geziye, o bizden önce çıktı. Er geç he- pimizin çıkacağı o sonsuz yol- culuğa... Kaç yıl önce "Pilim bitti" di- yordu. Yazmayı kesmiştı. Umutsuzdu birazda... "Yaza- cağım her şeyi yazdım" diyor- du. Demokrasi, Kemalizm, uy- gariık, sanat, kültür alanların- da elli yıl süren bir yazı sava- şımının kişisi. Kemalist aydın- lanmanın yılmaz savunucusu. Türk basınında nitelikli, sağ- lam, dürüst gazetecilik anlayı- şının öncüsü... Hani denir ya "Yeri boş kalacak" diye. Ezbe- re söylenen bir sözdür bu, ama Nadir Bey ardında gerçek bir boşluk bırakanlardan... O boş- luk dokjurulamaz. Az çok her değerin yerini bir başka değer aiır. Gelişme, ilerleme dedikleri de budur. Kimse sonsuza dek etkisini sürdüremez. Oysa Na- dir Nadi gibi "nadir" insanla- rın bıraktıkları boşluk, hep bir boşluk olarak kalır. Bebek Camisi'nin avlusu, Cumhuriyet gazetesinin bah- çesi bütün eğilimlerin, bütün siyasal, toplumsal tutumlann bir araya geldigi bir aian oldu geçen gün. İnönü'den Demi- rel'e, Ecevit'ten Baştürk'e, Ka- ya Erdem'den Baykai'a, daha değişik görüş sahiplerine ka- dar aydın gücünün biıieştiği bir yer... Nadir Bey, ölümüyle de Türkiye'nin nabzını tutmayı ba- şaran bir güç oiduğunu kanıt- ladı. Bebek Camisi'nin avlu- sundaki birlıkteliğin yeni bir ay- dınlanmanın başlangıcı olma- sını dileyelim. Bütün kitaplarını masaya yaydım. En son yapıtı "Dos- tum Mozart"... Yıllardır bu ki- tabı yazmayı hayal ediyordu. Bir gün yazacaktı, bir gün! Si- yasal çekişmeler, başyazılar, gazete sorunları... Böyle ge- çen elli yıla yakın süre... "Pi- lim bitti" deyip gündelik başya- zılarından koptuktan sonra 'Dostum Mozart'ı yazmaya başladı. Bir Türk yazarının da Batı'dakitere eş bir sanat yapıtı ortaya koyacağını gösterdi bu güzel kitapla... (Arkası 15. Sayfada) Bu gücü kontrol altına almanın en güvenilir yolu nedir? Bu şelale yaklaşık 100 m yüksekten akıyor 40.000 cm: 7sn lık bir debiye sahip Akış hızının etkısıyle her yıl milyonlarca cm 3 toprak erıyıp yok oluyor Muthış bir güç! Ve bu güç kılometrelerce uzunluktaki borularla evlerimıze işyerlerimize kadar gelıyor Uysalca musluklardan akıyor, kalorıfer dılımlerının içinde dolaşıp ısınmamızı sağlıyor. Böylesıne bir gücü taşıyan boruların tam anlamıyla güvenilir olması için, en yüksek kalite standartında uretılmesi gerekir. Borusan Boruları, en ilerı teknolojıyle ve uluslararası stan- dartlarda üretılir. Tıtiz bir kalite kontroldan geçırılır Ve Turkıye'de yalnızca Borusan. sahıp olduğu kalitenın* bir göstergesi olarak ürünlerini gururla damgalar. Çelık boru alırken üzerinde Borusan damgastnı arayın Doğanın muthiş gücünü en güvenilir yoldan kontrol altına aldığınıza emin olun! * Borusan urunlerı TSE TUV ve API kalite belgelerıne sahıptır
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle