Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
22 AĞUSTOS 1991 CUMHURİYET/7HABERLER
AçiKOTURUM: TÜRKİYE'DE KATILIM, DEMOKRASİ VE SİYASİPARTİLER
'Katılımın yerini patronaj alıyor'
Arif Sağ'dan
Tatlıses'e
• ANKARA (UBA) —
Halkın Emek Partisi
Milletvekili, halk ozanı Arif
Sağ, ANAP'tan milletvekili
adayı olacağını açıklayan
'brahim Tatuses'i uyararak
'ANAP Ibrahim'den
yararlanmak istiyor. Bence
İbrahim aday olmamalıdır"
dedi. Arif Sağ, "Bugün
Ibrahim'i ANAP'hsı,
SHP'lisi, DYP'lisi dinliyor.
Halkta büyük sempatisi
var. Ancak ANAP'tan aday
olursa taraf olur. Siyasette
taraflar kemikleşirler.
Kemikleşen taraflara, karşı
taraftan birisini sevimli
gösteremezsiniz" dedi.
Bakanlıklarda
atamalar
• ANKARA (UBA) —
Bazı bakanlıklarda açık
bulunan kadrolara atamalar
yapıldı. Resmi Gazete'de
yayımlanan atama
kararlanna göre
Başbakanhk Hazine ve Dış
Ticaret Müsteşarlığı
Müsteşar Yardımcılığına,
Müsteşarlık Müşaviri Yaşar
Yazıcıoğlu; Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanlığı
Müşavirliğine, Müsteşar
Yardımcısı Ali Haydar
Sasanoğlu; Kültür Bakanlığı
1. Hukuk Müşaviri
Şahsefer Bektaş da yine
Çalışma Bakanlığı Müsteşar
Yardımcılığına atandı.
Bayar'ın anıt
mezarı
• ANKARA (ANKA) —
Eski cumhurbaşkanlarından
Celal Bayar'ın anıt
mezannın temel atma
törenine Başbakan Mesut
Yılmaz ve DYP Genel
Başkanı Süleyman Demirel
birlikte katılacaklar.
Bayar'ın, Bayındırhk ve
tskân Bakanlığı tarafından
yaptırılan anıt mezannın
temel atma töreni bugün
saat 15.00'te Gemlik'in
Umurbey köyünde
yapılacak. Törene Yılmaz ve
Demirel'in yanı sıra
Bakanlar Kuralu üyeleri,
ANAP ve DYP
milletvekilleri, genel merkez
yöneticüeri ve partililer
katılacak.
Kamer Genç'in
protestosu
• ANKARA (UBA) —
Tunceli Milletvekili Kamer
Genç, eski
cumhurbaşkanlarından
Celal Bayar için memleketi
Umurbey'de 8 milyar liraya
i *t mezar yaptınlmasını
kınayarak Başbakan Mesut
Yılmaz'ı, "Bayar'ı
kahraman gibi göstermeye
çalışmak"la suçladı. Kamer
Genç, Başbakan Mesut
Yılmaz'a gönderdiği açık
mektupta, Bayar için anıt
mezar yaptınlmasını
protesto ettiğini bildirdi.
Başbakan'a
soru
• ANKARA (ANKA) —
Halkın Emek Partisi (HEP)
Kars Milletvekili Mahmut
Ahnak, Başbakan Mesut
Yılmaz'a HEP'in seçimlere
sokulmaması konusunun
Milli Güvenlik Kurulu'nda
görüşülüp görüşülmediğini
sordu. Ahnak, Başbakan
Yılmaz'ın yanıtlaması
istemiyle TBMM
Başkanhğı'na verdiği soru
önergesinde, HEP'in
mevcut yasalara göre
örgütlenmesini
L ' aamladığını ve kongresini
suresinde yaptığını,
yürürlükteki yasanın seçimi
1992 tarihi için
öngördüğünü anlatarak
HEP'in seçime gjrmesinin
kazanılmıs hak olduğunu
vurguladı.
Galip Demirel
Malatya'da
• MALATYA (AA) —
Malatya'da incelemelerde
bulunan ANAP Milletvekili
ve Içişleri Komisyonu
Başkanı Galip Demirel,
askerlik süresinin
düşürülmesinin yararlı
olacağını bildirdi. Galip
Demirel, erken emeklilik
konusunun son aşamaya
geldiğini hatırlatarak "Bir
defaya mahsus yaş ve
hizmet sürelerini göz önüne
alarak erken emeklilik
sağlanacak" diye konuştu.
Çiftçi borçlan konusuna da
değinen ANAP'lı Demirel
şunları söyledi: "Çiftçi
borçlarının silinmesi
konusunda hükümet
y Mlilerinden bir şey
duymadım. Bu konuyu
sadece gazeteler yazdı.
Artık Türkiye'de
sübvansiyon devrinin
kapatılması gerektiği
kanaatindeyim, zaten bütçe
açık vermektedir. Çiftçi
borçlan belki ertelenebilir,
ancak silinmesi diye bir şey
olacağını sanmıyorum.
Borcun kaldırılması
adaletsizliği getirirT
Katılanlar
Prof.Dr İLHAN TEKELİ
(ODTÜ öğretim üyesi)
Doç.Dr. NİLÜFER GÖLE
(Boğaziçi Üniversitesi öğretim üyesi)
NECDET UĞUR
(Eski kamu yöneticisi, eski Milli Eğitım
Bakanı, SHP Pani Meclisi üyesi)
HASAN CELAL GÜZEL
(Eski Başbakanlık Müsteşarı, eski Milli
Eğitim Bakanı, Gaziantep Milletvekili)
Yöneten
GENCAY ŞAYLAN
— 1 —
GENCA Y ŞA YLAN Efendim demokratik-
leşme, çoğulculuk, katüım gibi kavramlar
Türkiye'nin siyasal söyleminde birincil ön-
celiğe sahip gözüküyor. Herkes bu kav-
ramlardan söz ediyor ya da bir başka de-
y'ışle btitün politikacılar, siyasal hareket-
ler katüımdan, çoğulculuktan, demokra-
tikleşmeden yana tutum almıs gözüküyor.
Buna karşm siyasal gerçekliğe bakıldığın-
da demokratikleşme, çoğulculuk ve katı-
lım alanlannda daha ahnacak çok mesa-
fenin olduğu gözlemleniyor. Biz burada
demokratikleşmenin dinamik öğesi sayı-
lacak katüım sorununu tartışacağız. Ka-
Ultm sorununda iki önemli boyut var gibi
gözüküyor. Bunlardan biri yasal-kurumsal
yapı. Acaba Türkiye'deki yapı katıhm için
ne derecede uygun? Ikincisi de kültürelsis-
tem. Acaba siyasal kültürümüz katılımı
gûçlendiren mi yoksa engelleyen değerle-
re mi sahip? Saym Tekeli isterseniz sizden
başlayalım, bir akademisyen olarak katı-
hm sorununa nasıl bir kavramsal çerçeve-
den yaklaşıyorsunuz?
tLHAN TEKELİ Temsili demokrasinin bi-
çimsel yapısının yetersizliği konusunda top-
lumun her kesimi aynı düşünceye sahip gözü-
küyor ve katılımcı demokrasiye geçiş yücel-
tiliyor. Bu yüceltilmeye, katılımın bir anlam-
da mitoslaştınlmasına karşın uygulamada ka-
tdırnın gerçekleşmediği görülüyor ve acaba
Türk halkı siyasal katılımı gerçekten istiyor
mu sorusu sürekli olarak soruluyor.
Bu, beraberinde acaba halk niye katılmı-
yor sorusunu da getiriyor. Yani bir tarafta bir
talep var, diğer tarafta da bu katılımın halk
istemediği için gerçekleşmediği yolunda bir
açıklama var. Bu noktada karşımıza çıkan ve
cevaplandınlması gereken soru, katılımın ne
olduğu, nasıl tanımlanacağı oluyor. Katılım,
bir yelpaze içinde tanımlanabüen bir kavram.
Bilgi vermekten iktidar bölüşmeye ve kullan-
maya kadar genişleyebilen bir yelpaze söz ko-
nusu.
Bence bizim burada üzerinde duracağımız
nokta, bilgi vermek biçiminde değil, iktidar
üstünde etkili olan bir katılım anlayışı olma-
lı. Bugünkü siyasal yaşamımıza baktığımız-
da katılımla ilgili bazı ilginç öneri ve uygula-
malardan söz edebiliriz. Örneğin belediyele-
re baktığımızda bir proje demokrasisi uygu-
lamalarını göriiyoruz. Bir projenin uygulama-
sından etkilenecek olanların projenin karar
kunıllanna katılması sağlanmaya çahşıhyor.
örneğin Ankara'daki Hacı Bayram Projesi
bu yolla yürütülüyor. Yani belediyeler ken-
di, normal mekanizmaları içindeki katılım
yollan dışında bazı katılım yolları arıyorlar.
Ama bütün bunlara karşın katılımın istenen
ölçekte gerçekleşmediği görülüyor.
NECDET UĞUR Bu girişimlere proje de-
mokrasisi deniyor değil mi?
TEKELİ Proje demokrasisi Ankara'daki
uygulama içinde formüie edilen bir kavram,
projeler kullanıcılanna yabancılaşmış, teknik
bir olgu olmaktan çıkanlmaya çalışılıyor.
Şimdi şöyle bir durumla karşılaşıyoruz. Bü-
tün çabaİara karşm katılım gerçeldeşmiyor ve
buna çeşitli açıklamalar getiriliyor. Örneğin
bazıları 1980 sonrası yaşanan depolitizasyo-
nun katılımı engellediği biçimde açıklamalar
kullanıyor.
Bazı gruplar ise sivil toplumun Türkiye'de
gelişmemiş olması nedeni ile katılımın gerçek-
leşmediğini ileri sürüyor. Sivil toplum gelişe-
mediği için katılım yapılaşamadı deniyor.
Bir grup ise katılımın, katılımcılar için bir
çeşit angarya olmasından ve katıhmdan ya-
rarlanılamadığından söz ediyor. Insanlar, so-
nuçlanndan yarar sağlayamıyorsa katümıyor.
Bir başka açıklama da yaratıcı girişimlere
katılım sağlanamaması. İnsanlann bir dağı-
tım söz konusu olunca katıldığı fakat yaratı-
a işlere ilgi göstermediği ileri sürülüyor. Bu
açıklamalann her birinde belirli bir gerçek pa-
yı var.
Ama bana öyle geliyor ki katıiımın Türki-
ye'de gerçekleşmemesinin en önemli nedeni
siyasal kültürümüzde patronajın, patronaj
ilişkilerinin çok gelişmiş olması. Patronaj top-
lumda katıhmın yerini alabiliyor, yani katı-
lımın ikamesi olarak ortaya çıkıyor. Patro-
najın birtakım avantajlan var. Bir tanesi mev-
cut siyasal yapının değişmeden yeniden üre-
tilrnesini sağlıyor. Bizim katılım olarak nite-
lediğimiz süreç işlemeye başladığı zaman bir
siyasi kişüiğin ayakta kalabilmesi için yeni dü-
şünceler üretmesi yani yaratıcı olması gerek.
Yani katılımın gerçekleşmesi ile siyasal hiye-
rarşinin değişmeye başlaması, kuvvet denge-
lerinin sürekli olarak yeniden kurulması ol-
gusu özdeşleşiyor.
Buna karşıhk patronaj, herhangi bir deği-
şiklik söz konusu olmaksızm mevcut siyasal
yapıyı sürdürmek için çok elverişli bir araç ol-
ma özelliği taşıyor. Bir başka neden de zaman
kullanma. Gerçek anlamda katılım, katılımı
örgutleyen gruplar için çok zaman tüketen bir
süreç. Katılan için de aynı şey söz konusu.
Halbuki patronaj düzeninde bir zaman soru-
nu yok. Böylece patronaj, bugünkü siyasal
yapüann ve bir bakıma halkın taleplerine uy-
gun bir düzenleme oluyor.
Soruna böyle yaklaşınca galiba bizim dü-
şündüğümüz anlamda katılımın gerçekleşme-
sinde ciddi darboğazlar ortaya çıkıyor. Katı-
hm, eşitler arası ilişkilerin kurulması ve etkin-
leşmesi demektir. Halbuki patronaj duzenin-
de, düşey bir hiyerarşik ilişki içinde katılım
söz konusudur ve burada patronaj tarafmdan
belirlenmiş bir bölüşüm ya da alışveriş siste-
mi egemendir.
ŞA YLAS Sayın Tekeli siz genel olarak pat-
ronajın nasıl katılımı belirlediğinî tartış-
tınız. Ama galiba önemli olan Türk siya-
sal yaşammda, siyasal partilerinde böyle
bir patronaj düzeninin egemen olup olma-
dığı. Acaba geliştirdiğiniz kavramsal çer-
çeveyi bir de Türkiye'deki durum açısın-
dan irdeleyebilir misiniz?
TEKELt Kanımca Türkiye'de siyasal par-
tiler açısından bugün bir bunalım yaşanıyor.
Görebildiğim kadan ile siyasal partilere oy ve-
ren kişiler, hemen bütün siyasal partileri kap-
TekeU Katılımın Türkiye'de
gerçekleşmemesinin en önemli nedeni
siyasal kültürümüzde patronajın,
patronaj ilişkisinin çok gelişmiş
olması. Patronaj toplumda katılımın
yerini alabiliyor, yani katüırrun
ikamesi olarak ortaya çıkıyor.
sayacak bir biçimde soylüyorum, partilerinin
çok doyurucu olmadığını düşünerek oy veri-
yorlar. Herkes kendi partisi için belli oranda
bir umutsuzluğu paylaşıyor. Bu dunımun ne-
denleri üzerinde durabilir, bazı açıklamalar
getirebiliriz sanıyorum. Bir defa partilerin ide-
olojilerinde büyük benzeşmelerin ortaya çık-
tığını görüyoruz.
Fakat bence bundan daha önemli olan, par-
tilerin yapüannda ortaya çıkan benzeşmeler.
Bu noktayı bir parça açmak gerek. Bir kere
parti örgütlerinde çahşanlann parti içinde bu-
lunma güdülerinde büyük bir benzeşme var;
bir parti üyesi kendi partisi iktidara geldiğinde
bundan sağlanacak çıkarlar konusunda ben-
zer umutlar taşıyor. Parti yapısı içinde demin
tartıştığım patronaj ilişkileri ve partiye katı-
lanlann çıkar beklentüerinin bu yapı ile uyuş-
ması sonucu parti içinde klikli bir yapı orta-
ya çıkıyor. Işte bu klikli yapıyla siyasal kül-
türümüzde egemen patronaj ilişkilerini ben
yakından ilintili görüyorum.
Bu, parti içinde ve genelde siyasal süreçte
katılımı oldukça zorlaştıran bir mekanizma
olarak ortaya çıkıyor. Bu noktada şöyle bir
soru sorulabilir diye düşünuyorum: Türkiye'-
nin siyasal gündeminde partilerin yapısı niye
tartışma konusu olmuyor? Partilerin ideolo-
jisi tartışma konusu oluyor, ama yapüarı üze-
rinde hiç durulmuyor. Bütün partüerde klik-
ler arası çatışmalar var ve bu çatışmalar ba-
zen partiyi tahrip edecek hale geliyor, ama
parti yapısı, partüerin işleyişini belirleyen ku-
rallar tartışma gündemine gelmiyor. Burada
ciddi bir soru var gibime geliyor.
UĞUR Sayın Tekeli ben tam olarak anla-
mış değilim, parti yapısından neyi kast edi-
yorsunuz?
TEKELİ Parti yapısı derken programı de-
ğil tüzuğü kast ediyorum. Yani parti içi se-
çim kurallan, çeşitli yönetim kademelerinin
yetkileri, yönetimin denetlenmesi gibi husus-
lan düşunüyorum. Aslında bu soru uzun bir
süredir Türkiye'nin gündeminde var.
Sanıyorum DSP'nin kuruluşunda, Sayın
Ecevit'in arayışlannda geçmişte yaşanan bir
parti yapısı sorununa tepki var ve bu tepki
doğrultusunda bir parti yapısı oluşturma ça-
bası söz konusu. Ama tabii ortaya çıkan çö-
züm sanıyorum gerçek bir çözum olmadı,
parti lideri ile halkı doğrudan doğruya karşı
karşıya getiren ve partinin arada yok olma-
sına yol açan bir uygulama ortaya çıktı. Ta-
bii boyle, partiyi yok eden çözümün gerçek-
te soruna çare getirmediği açık.
Şimdi soru şu: Acaba klikslz bir partinin
oluşmasına yol açacak kurallar nelerdir ve bu
tür kurallara göre işleyen bir partide katılım
daha yüksek olacak mıdır? Bence kliksiz par-
tide daha yüksek katıhm sağlanacaktır ve ak-
lıma ilk gelen şey parti içi seçimlerde nispi
temsili uygulamaktır. Böylece parti içindeki
çeşitli gruplar başka gruplar ile bir arada bu-
lunmaya tahammül etmeyi öğreneceklerdir.
Siyasal partiler iktidara gelmek isteyen insan
kolektiviteleridir, ama bu kolektiviteler de bir
grubun diğerlerini eleme eğilimi parti üzerin-
deki güvenüirliği azaltmaktadır, parti içindeki
katılımı sınırlamaktadır. Diyelim her ilde se-
çim yapılıyor. Bu seçimlere giren farklı grup
ya da klikler tasfıye olma korkusu duymama-
hdır. Halbuki mevcut parti içi seçim duzenin-
de kazanabilmek için ittifaklar yapılıyor ve
genel olarak iki büyük grup halinde seçime
giriliyor. Aradaki çoğu zaman çok az oy far-
kına karşın bir kesim karar mekanizmaları-
na katılmaktan uzak kalıyor. Bu nedenle, salt
ileride elde edilecek çıkarlar için çok ilginç
parti içi koalisyonlar yapuıyor ve böylece klik-
ler kendi varlıklannı sürdürmeye çalışıyorlar.
Halbuki her grup, elenme tehlikesi olmadan
kendi gücü oranında partinin karar mekaniz-
malannda etkili olma şansına sahip olsa bu
tutarsız koaüsyonlar yerine görüş aynhklanna
ya da ideolojik yorum farkhhklanna dayanan
gruplaşmalar ön plana çıkabilecektir, her
gnıp diğerine tahammül etmeyi öğrenebile-
cektir. Benim asıl üzerinde durmak istediğim
nokta Türkiye'nin siyasal gündemine siyasi
partilerin yapısının tartışılmasının girmesidir.
Sağlıkh parti yapılan parti içi demokrasinin
ve katılımın işlediği yapılardir ve bunun na-
sıl sağlanabilece|ini tartışmak gerekmektedir.
NtLÜFER GÖLE Ben bir konuda görüş-
lerinize açıklık getirmenizi isteyeceğim. Bir
parti içinde farklı görilşlerin bir arada olma-
sını ben partiyi zenginleştiren bir unsur ola-
rak görüyorum. Siz buna katıhyor musunuz?
TEKELİ Ben parti içi yapılan tartışırken
iki farklı sözcük kullanmaktan yanayım. Gö-
rüş farkhlığı olan gruplar için kanat sözcü-
ğünü kullanmayı yeğliyorum, yalnız seçim
birlikteliğini ve bir patronaj ağı içinde çıkar
dağıtırrunı örgutleyen gruplara da klik diyo-
rum. Klikler zaman zaman farkhhklanna ide-
olojik kılıflar da takabiliyor, ama bu sürekli
olmuyor ve ideolojik yorumlar hemen deği-
şebildiği gibi parti içi koalisyonlarda da an-
lamlı ölçüt olarak kullanıhTuyor. Tabii parti
içinde farklı görüş ya da yorum savunan grup-
lann olması zengüileştirici bir olgu ve ben ör-
• neğin parti içinde nispi temsili savunurken ya-
pı içindeki farklılaşmanın görüş farkhlığı te-
meline daha rahat oturabileceğirıi düşunüyo-
rum. Böyle bir gelişmeyi sağlayabilmek için
parti yapılannın tartışılması gereğinden söz
ediyorum.
ŞA YLAN Efendim tartışmactlanmızdan ikisi
akademisyen, diğer ikisi politikacı. Sayın
Tekeli parti yapılarından ve patronaj dü-
zeninden söz etti. Acaba diğer akademis-
yen tartışmacımız soruna nasıl yaklaşa-
cak? Bu arada sivil toplum ve katılım ara-
sındaki ilişkileri irdelemek mümkün ola-
bilir mi? Sanıyorum sivil toplum ile katı-
lım arasında mekanik bir ilinti kurmak ya-
ntltıcı olabilir. Insanın aklına hemen Al-
man toplumu geliyor. Sayın Göle siz bu
sorunları nasıl değerlendinyorsunuz?
GÖLE Ben yeni bir temaya atlamadan önce
bazı değinmeler yapmak istiyonım. tlhan Te-
keli çok iyi bir biçimde konuyu yoğunlaştır-
dı, ama sizin formüie ettiğiniz soruda başka
konular da var gibime geliyor. Katıhmdan söz
ediyoruz ve katıhm sadece seçmenlerin siya-
si partilerin faaliyetlerine katılmasından iba-
ret değil. Bu önemli ve kapsamlı bir sorun.
Bu nedenle sorunu iki düzeyde ele almak is-
tiyonım. Bunlardan birincisi engeller ve sa-
nıyorum sizin sorduğunuz soruda da vardı bu
sorun. Türk toplumunda katıhmı önleyen en-
geller nelerdir? Ben bu engelleri parti ve seç-
men ikileminde değil, devlet, siyasi partiler ve
toplum üçgeninde ele almak istiyonım. Böy-
le bir ele ahş, sanıyorum sivil toplum açısın-
dan söz konusu olabilecek engelleri de kap-
sayacaktır. tkinci olarak da katılım kavramın-
dan ne anlıyoruz sorunu üzerinde durmak is-
tiyonım, katıhmın tanımının değişip değişme-
diğini tartışmak gerek diye duşünüyorum.
Eger katılım, sadece kararlara yani iktidar
paylaşunına katıhnanın ötesinde birey-devlet
ve devlet-toplum ihşkileri boyutlannı da kap-
sıyorsa soruna demokratikleşme açısından
yaklaşmak gerekiyor. Ben de sorunu demok-
ratikleşme eksenine oturtmak istiyonım. Şim-
di katılımın önündeki engeller deyince, hepi-
miz biliyoruz, ama hatırlatmakta yarar var,
karşımıza hukuksal kamburlar çıkıyor. Türki-
NDifer Göle Katüım sadece
kararlara yani iktidar paylaşımına
katdmamn ötesinde birey-devlet ve
devlet-toplum ilişkileri boyutlannı da
'kapsıyor'sa soruna
demokratikleşme
açısından yaklaşmak gerekiyor.
ye'nin yakın geçmişinden gelen, 196O'lı yıl-
lardan gelen hukuksal kamburlar var ve bu
kamburlar süsilesi siyaset yapmayı engelliyor.
Bugün sendikalann karşı karşıya bulunduğu
sorunlar ortada, derneklerin siyaset yapma
yasağı, siyasi partilerin ocak-bucak örgutle-
rinin yasaklanmış olması, partilerin kadın ya
da gençlik kolları ile ilgili kısıtlamalar sözü-
nü ettiğim hukuksal kamburlar dizisi ornek-
leri. Bunlardan sürekli olarak söz ediliyor,
eleştiriliyor ama bir şey değişmiyor. Siyasal-
laşmayı sımrlandınrsak düzeni koruruz, top-
lumsal yapı düzene girer var sayılıyor. Hal-
buki görüyonız ki demokrasi kök salmadık-
ça, tam tersine, siyasi partiler ile toplum ara-
sında bir boşluk doğuyor ve her seferinde b
boşluğu ya terör dolduruyor ya da sistem dı-
şına çıkmaya daha fazla niyetli olan marji-
nal, radikal hareketlerin boy vermesi günde-
me geliyor. Yani istenenin tam tersi oluyor.
Toplumda birliği sağlamak için fazla örgüt-
lenilmesin deniyor. Halbuki toplum örgutle-
nip katılamadığı için boşluk doğuyor ve bu
boşluğu merkezkaç güçler dolduruyor. Bu ne-
denle hukuksal kamburlann çok önemli ol-
duğunu düşunüyorum.
ŞAYLAN Saym Göle sanıyorum katılımla
ilgili değinmek istediğiniz ilk boyut bu. Pe-
ki katılım açısından siyasi kültüre nasıl ba-
kıyorsunuz?
GÖLE Siyasal kültür sorununa ilişkin ola-
rak da güncel noktalara değinerek tartışma-
ya girmek istiyonım. Bu noktada öncelikle
ideolojik tabulardan söz etmek gerekir kanı-
sındayım. Islam sorunu, Kürt sorunu tabu-
lardan akla gelen ilk örnekler. Tabii devletin
dirük ve düzeni adına toplumsal yaşama ge-
tirilen kısıtlamalan da bu çerçeve içinde de-
ğerlendirmek gerekiyor. Türk devlet ideolo-
jisinin bir korkusu var, toplumun özerkleş-
mesi bütünlüğümüzü, düzenimizi tehdit eder
sayıhyor. Örneğin toplumun özerkleşmesi her
zaman laikliği tehdit edecek bir gelişme ola-
rak yorumlanıyor. Üniter devlet ile Kürt so-
runu arasında da böyle bir ilişki kuruluyor.
Bunlan açıkça ortaya koymak gerekir diye
düşunüyorum, çünkü katüım sorunu ile çok
yakından ilintili. Bu tekçi ardayışlarla, unut-
mayahm, 1920'lerde laiklik ile demokrasi ara-
sındaki belirli çelişki laikliğin lehine çözül-
müştür. Eğer katılımla ilgili olarak demok-
rasi halkın egemenliği olarak tanımlanıyorsa
halkın katıhmının ne laikhği ne de üniter dev-
leti tehdit etmemesi gerek. Yani böyle bir teh-
dit söz konusu olmayabilir. Ama Türkiye'-
nin toplumsal tarihine baktığımızda devlet ile
toplum arasında sürekli bir tansiyonun, bir
gerilimin var olduğunu görüyoruz. Ben bu-
nun bir çelişki olduğunu ve katılımı engelle-
diğini düşunüyorum. Işin ilginç tarafı bu ide-
olojik tabular sadece devlete ait değil, kamu-
oyunda da bu tür korkulann yaşandığımn aJ-
tını çizmek gerekiyor. Şimdi biraz da siyasi
partiler üzerinde durmak istiyonım. llhan Te-
keli partilerin yapılan ve işleyiş mekanizma-
lan üzerinde yeterince durdu, ben de lider an-
layışma değineceğim. Türk siyasal yaşamın-
da güçlü lider anlayışı her zaman çok hâkim
ve sanılanın aksine ben bunun katıhmı engel-
leyen bir şey olduğunu düşünüyorum. Her za-
man sağ partüerde daha çok "baba" imajı,
sol partilerde de karizmatik ve popülist lider-
ler arayışı egemen olmuştur. Gercekte bu iki
tip lider de kitleleri sürtiklerler, büyülerler
ama aynı zamanda kitleler yerine düşünür ve
karar alırlar. Kitle katıhmını, bu tür lidere
bağlı kitleler ile gerçekleştirmek mümkün de-
ğildir. Bir diğer sorun topluma egemen tekçi
ideolojidir ve bu sadece devlet katında değil
toplum düzeyinde de ağırlıklıdır. Toplumda
başgösteren ideolojik hareketler, kolektif gi-
rişimler birbirleri ile etkileşim sağlayamayan
adacıklar halinde kalmaktadırlar. Böylece
toplumda bir yatay üişkiler ağının oluşması
engellenmektedir. Bu, sadece siyasi partiler-
de değil toplumda da var olan bir özelliktir.
UĞUR Belki ilerideki tartışmalara ışık ge-
tirebilir. Tekçi ideolojiden söz ettiniz, bunu
biraz açabilir misiniz?
GÖLE Tekçi ideolojiden, tek aktör pato-
lojisinden söz etmiştim. Her siyasi hareket
kendi sistemini yaratmak istiyor, demokra-
tik kurallar içinde katıhmı ve etkileşimi süirj-ft
'
dttrmek yerine bir tartışılmaz, eleştirilmez ge^-''
çeklik anlayışı üzerine siyasal tutumlanm
oturtuyor. Işte bu tekçi ideoloji, başka dü-
şüncelerle etkileşime, paylaşıma ya da revaç-
ta olan bir kavramla konsensüse yönelemiyor.
Biz demokrasi anlayışını daha çok çelişki üze-
rine kuruyoruz, ne kadar çelişki yaratabilir-
seniz o kadar demokrat sayüıyorsunuz. Hal-
buki demokrasinin bir diğer ucu da belli bir
mutabakat alanı yaratmaktır. Bizde hep mu-
tabakat, çelişkilerin, farklı düşüncelerin ol-
madığı düzey olarak anlaşumış. Halbuki mu-
tabakat dinamik olmalı, çünkü toplum dina-
mik ve mutabakat bir çoğunluk eğilimi ola-
rak algılanmah. Çoğulcu bir sistemde yaşa-
yabilmek için belli bir mutabakat alanının ya-
ratılması gerekiyor. Onun için tekçi sistem-
den çoğulcu sisteme geçerken sadece resmi
ideoloji düzeyinde değil, toplumsal düzeyde
de bir değişiklik olması gerekiyor. Son ola-
rak da siyasi katılım için belli bir kurumlaş-
manın gereğine değinmek istiyonım. Sil baş-
tancı geleneğin katıhmcıhğı engellediğinin al-
tını çizmek gerek. Çoğulcu bir sisteme gider-
ken kurumsallasmak öncelikle sürekliliği sağ-
lamayı zonınlu kıhyor. Türk toplumunda
1920'lerden ben bir sil baştan geleneği çok hâ-
kimdir. Belki bu, cumhuriyetimizin kurulu-
şu ile ilgili bir şey. Hem askeri darbeler hem
radikal hareketler tarihi, birtakım reformla-
n beyaz kâğıt üzerine yeniden yazmak olarak
anlıyorlar.
ŞA YLAN Bu yargımzı, demin sözünü ettiği-
niz tek hakikatçılık ile bağlamak mümkün
mti?
GÖLE Evet aynen. Bu tekçi ideoloji ile çok
ilintili, sanki çözümleri tek lider ya da tek ide-
oloji yapacak türünden yerleşik bir tutum var.
Sil baştancıhk, geçmiş ile bağlann kopartıl-
masını, her şeyin yeni baştan yapılmasıru ön-
görüyor. Askeri darbelerde bunu çok açık
gördük ve yaşadık. Ancak radikal hareketler,
1980 öncesi sol ve lslami hareket de aynı has-
talığı taşıyor. Eğer sil baştan yapüabilirse top-
lumun sorunlannın çözüleceğine inanıhyor.
Işte kurumsal bir süreklilik bu nedenle çok
önemlidir diye düşünüyorum. Seçim kanunu,
siyasi partiler kanunu gibi düzenleme alanla-
nnın sık sık değişmemesi gerek. Yani önce ku-
rumsal süreklilik sağlanmah diyorum.
Partilerparlamentoda kadınların daha çok temsil edümesini istiyor, ancak SHP bile kontenjan isteğine "evet" diyemiyor
Kadınlara seçimde aymcahk yokANKARA (Cumhuriyet Bü-
rosu) — Erken seçim yaklaşır-
ken kadınlann politikaya katıh-
mı tartışmalan da gündeme ge-
liyor. Parlamentoda kadınların
daha fazla oranlarda temsil edil-
mesi fikri siyasi partilerin hemen
tümü tarafmdan onaylanıyor.
Ancak bu onay, pratikte bu
konuda tedbir almalarını henüz
sağlamıyor. Kadınlann politika-
ya aktif katıhmını sağlamak için
en ileri adımlardan birini atarak
kadınlara il, ilçe yönetimleri ve
parti meclisinde yüzde 25 ora-
mnda kota tanıyan SHP bile
partili kadınlann •seçimlerde
kadınlara kontenjan Umnması'
talebine henüz yeşil ışık yakmış
değil.
SHP Genel Sekreteri Hik-
met Çettn, genel seçimde ka-
dınlara kontenjan tanınması
yönünde tüzüklerinde bir zo-
runluluk bulunmadığını söyle-
di. Kadınların parlamentoya
daha çok sayıda girebilmeleri-
nin kendilerini çok memnun
edeceğini kaydeden Çetin,
"Ama bizde milletvekili aday-
lannın saptanmasında ön se-
çim yöntemi uygulanmaktadır.
Kadın arkadaşlanmız ise ma-
aksef ön seçimde gerekli ba-
şanyı gösterememektedirler"
dedi.
DYP'nin seçim işkrinden
sorumlu Genel Başkan Yar-
dımcısı Hasan Ekinci de ken-
dilerinde kadınlara özel bir
kontenjan uygulaması getiril-
mesinin söz konusu olmadığı-
nı söyledi. "Çünkü biz halkın
partisiyiz" diyen Ekinci, "Ama
kadın ve gençlik konusuna bü-
yük önem veriyoruz. Bu konu-
da bir genel başkan yardımcı-
lıgı bile oluşturduk. Kapunız
bütün kadınlara açıktır" dedi.
Ekinci, kadınlara herhangi bir
şekilde öncelik tanımalarının
prensiplerine aykırı olacağını
da belirtirken kadınlardan
adaylık için büyük talep oldu-
ğunu da vurguladı. Ekinci,
parlamentodaki kadınlann sa-
yısmın artmasına memnun
olacaklannı da ifade etti.
1934'ten bu yana TBMM'de
görev yapan kadın milletvekil-
leri:
Mebrure Gönenç, Hatı Çır-
pan, Türkân Örs - Baştug, Sa-
biha Gökçül, Şckibe W l ,
Huriye Öniz (Baha), Dr. Fat-
ma Memik, Nakiye Elgün, Fa-
kihe Öymen, Benal Nevzad Iş-
tar - Arıman, Ferruh Gübgüb,
Bahriye Bediş Morova - Aydi-
lek, Mihri Pektaş, Meliha
Ulaş, Esma Nayman, Sabiha
Hatice Gö.key, Scnjha Hızal,
Hatice özgener, Belkıs Rauf
Baykan, Şehime Yunus, Hacer
Dicle, Şemsa tşcen, Mergube
Gürieyük, Muammer Develi,
Salise Abanozoğlu, Mebrure
Aksoley, Hasene Dgaz, Tezer
Taşkıran, Dr. Sâada Emin Ka-
atçılar, Zehra Budunç, Lâtife
Bekir Çeyrekbaşı, Dr. Makbu-
Ie Dıblan, Zekiye Malaoglu -
Dıranaz, Nâzlı Tlabar, Halide
Edlp Adıvar, Aüye Coşkun Te-
muçin, Nuriye Pınar, Edibe
Sayar, Übe>de Elli, Piraye Le-
vent, Hilal Ülman, Ayşe Gü-
nel, A. Necla Tekinel, Perihan
Anbunın, Melahat Gedik. Sa-
adet Evren, Neriman Ağaog-
lu, Zarife Koçak, Nilüfer Gür-
soy. Türkân Seçkin, Sevinç
Düşünsel, Nermin Neftçi, Be-
hice Boran - Hatko, Suna Tu-
ral, Zekiye Gülsen. Naime tk-
bal Tokgöz, Mualla Akarca,
Fatma Feriha Öztürk, Ayşe
Aliye Köksal, Fatma Gulhis
Mankut, Şükriye Tok, Çağla-
yan Ege, Sevil Konım, Aysel
Uğural, Neriman Elgin, Gök-
su Kalaycıoğlu, F. Rezan Şa-
hinkaya, Türkân T. Arıkan,
Mihriban Erden, tmren Aykut,
Leyla \eniay Köşeoğlu, Tülay
Öney, Gunseli Özkaya, Işılay
Saygın, Bahriye Üçok, Türkân
Akyol, Birgen Keleş.
Temsilciler Meclisi'nde go-
rev yapan kadın üyeler:
Mebrure Aksoley, Remziye
Batırbaygil, Hermine Agavni
Kalüstyan, A. Şukufe Ekitler.
Danışma Meclisi'nde görev
yapan kadın üyeler:
Imren Aykut, Tülay öney,
Nermin Öztuş, Cavidan Ter-
can, Türe Tunçbay.
1961-1980 yılları arasında
Cumhuriyet Senatosu'nda gö-
rev yapan kadın üyeler:
Özel Şahingiray, Mualla
Akarca, Mebrure Aksoley, N.
Zerrin Tüzün, Hikmet tşmen,
Bahriye Üçok, Solmaz Belül,
Adile Ayda, Nermin Abadan -
Unat, Aysel Baykal.