Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 30 HAZİRAN 1991
III. "RLri Profesörler
Yanılttı!.."
HIFZIVELDET VELÎDEDEOĞLU
nun yanına oturdu, sigara ıçtiler ve birkaç ke-
lime konuştular. Benim konuştuklarım zaten
daha önce arkadaşlarla vanlan görüş bırliği-
ni yansıtıyordu. Kısa bir sohbetten sonra ote-
le döndük. Yolda Sıddık Sami Onar, "Eğer
ikaz etmeseydik, idam sehpasına bile
gidebilirlerdi'1
dedi. Doğruydu bu. Sonraki ta-
rihlerde Milli Birlik Komitesi uyelerinden (Ma-
danoğlu harıç) kimılerimn bazı politikacıla-
ra: "Biz bu işı kısa kesecektik, profesörler biz-
leri yanılttı" demeleri, herhalde gözaltına alı-
nıp da sonra serbest bırakılan DP mılletvekil-
lerinin yeniden gözaltına aJınmaJan üzerine
söylenmiş olsa gerek.
Nitekim Temsikiler Meclisi üyesi bulundu-
ğum sırada, demiryolu işi için Çorum'dan An-
kara'ya gelen yedi kışilik bir hemşeri grubu-
nun ricası üzerıne o sırada Bayındırlık Baka-
. , . „ „ „ . , , . . nı olan Millı Birlik Konutesı uyelerinden Sıt-
Madanoglu: Bu adamlann hepsı suçlu de-
Yauyt okumaya başlamadan önce lûtfen
dip notunu okuyunuz.
Sıddık Sami Onar, Hüseyin Nail Kubah,
Ragıp Sanca ve ben, bir subayuı eşliğinde Ge-
neral tlhami Barut'un evine gittik. Ev sahibı
ve konuğu Madanoğlu, bizleri incelıkle kar-
şıladılar. Oturduk. Cemal Madanoğlu: "Gü-
venlik nedenıyle bu gece llhamı'nin evindeyım.
Ihtilal bu; ihtilalı yapanlar her zaman tedbır-
li olmalıdırlar" dedi. Haklıydı. Kısa bir ko-
nuşmadan sonra, Madanoğlu: "Söyleyin ba-
kalım, hangi işi görüşmek istiyorsunuz" dıye
sordu.
Sıddık Sami Onar: "Paşam, Demokrat Par-
tı milletvekiUerinin hepsi gözaltına ahnmış,
sonra da bir kısmı bırakılmış. Bunun esasını
anlamak ve görüşümüzü anlatmak için sLri ra-
hatsız ettık" dedi.
ğil, bazılan suçlu Mesela Menderes, sizin An-
kara'ya geldiğuuz saatte henüz gözaltına alın-
mamıştı. Eskişehir'den Konya'ya kaçarken Kü-
tahya yakınlannda yakalandı. Onun gibi asıl
mesul kişilen bırakmadık" dedi.
Ben söz alıp: "Milletvekillerini hangi ölçü-
ye göre gözaltına aldınız, sonradan hangi öl-
çüye göre salıverdiniz, bunun hukuki mesne-
dıni (dayanağını) bilmek isteriz, Paşam" de-
yince, Madanoğlu: "Hukukısi Füan yok, bu
bir ıhtılaldir. Demokrat Parti'nin tutumuna
kendı partileri içınde muhalif olan Sıtkı Yır-
cah gibi bir ikı DP'li milletvekilini çağırdık,
onların şahıthklerme başvurarak suçlu görü-
nenleri alıkoyduk, ötekileri salıverdik, mesele
bundan ıbaret" dıye yanıt verdı.
"Aman Paşam!" dedim "yarın öbür gün
Mechs toplamr ve sizlere 'bu müdahaleyi han-
gi yetkiye dayanarak yaptınız, yasama doku-
nulmazlığı bulunan milletvekillerini gözaltı-
na aldınız!' diye sorgu açarsa ne cevap verir-
sıniz? 'Bu, bir ihtilaldir' dediniz, evet, ama ba-
kalım onlar ihtilalin meşruluğunu kabul ede-
cekler mi? Ağır sorumluluk altındasınız. Tlı-
tukladığınız cumhurbaşkanı, başbakan ve mil-
letvekilleri ancak yüksek yargı karan ıle bıra-
kılabilırler, siz şahsi olarak bırakamazsınız.
Sonra suçlanıp mahkemeye verüebilirsiniz!'
Bunun üzerıne Madanoğlu, koituktan kal-
kıp halının üzerıne bağdaş kurarak oturdu.
"Şunu bir daha tekrarlar mısın?" dedi. Yeni-
den anlattım. "Ben bunu düşünmemıştim,
haklısımz, teşekkür ederim" dedi. Birara Prof.
Ragıp Sanca da yennden kalkıp Madanoğlu-
kı Ulay'ı ziyaretimiz sırasında, benı ılkten ta-
nımayan Ulay, hemşerilerime: "Yassıada mah-
kemeleri işlerı uzadı. Biz işi kısadan hallede-
cektik, profesörler bizi yanılttı!" demişti. Ben
hemen, "Aman Paşam, biz siılen koruduk,
mahkemelerin uzaması bizim yüzümüzden
değıl" deyince beni tanıyıp özür dilemıştı. Bu
konuşmaya tanık olan Çorumlu hemşerılenm-
den rahmetlı thsan Leblebıci dışında hepsı çok
şükür hayattadır.
Şımdi biraz genye dönelım. Ankara'da 28
Mayıs 1960 günü sabahı erkenden Sıddık Sa-
mi Onar, Ragıp Sanca'nın oteldekı odasına gi-
derek eski harflerle kaleme almış olduğu bir
raporu ona vermiş. Bu rapor uzerınde Sarı-
ca'nın ileri sürdüğü bazı önerilen Onar uygun
bulmuş, Sanca, Onar'ın onayı ile bu önerıle-
ri, müsvetteye kendı elyazısıyla eklemiş. Bu
müsvette şimdi rahmetli Prof. Tank Zafer Tb-
naya'run belgeliğindedir (arşivinde). Sıddık
Sami Onar'ın telefonu üzerine o sabah oda-
sına gittim. Muammer Raşit Seviğ dışındaki
arkadaşlar da birer bırer geldiler. Ord. Prof.
Muammer Raşit Sevığ yaşb ve rahatsızdı. Bu
nedenle daha ilk gün komisyon üyeliğinden
Milli Birlik Komitesi'nce affedilmıştı. Onar
bizlere: "Bu ihtilalin hukuki bakımdan meş-
nıiyetini tevsik edecek bir rapora ihtiyaç var.
Ben, böyle bir rapor kaleme aldım. Eğer mü-
nasip görürseniz yazdınp ımzalayahm" dedi.
Rapor okundu. Aynı görüşte olduğumuz için
sekiz nusha olarak daktılo ettırıldi. Hepimiz
ünzalayıp birer nüshasım aldık, bir nüshası da
Org. Cemal Gürsel'e gönderildi. Bildirinin
radyoda halka okunmasım, Milli Birlik Ko-
mitesi ıstemış. Bunun üzerine ben Tarık Za-
fer Ibnaya'ya, "Bu bildirinin Komite'ce rad-
yodan yann akşam halka okunması istenmiş,
oysa anlatımı çok ağdalı. Bunu biraz sadeleş-
tirsek, halk da anlasa" deyince, Tunaya "Çok
iyi olur, ama Sıddık Hoca'yı kırmayalım, n-
zasını alıp öyle yapalım" dedi. Onar, bu öne-
rimızi olumlu karşıladı. Tank Zafer Tunaya ıle
benim odama gıdıp bildirinin dılinı az çok sa-
deleştrrdik, uzun tümceleri kısa kısa tümce-
lere ayırdık, bitince bunu Prof. Onar'a götu-
rüp okuduk; beğendi, "Bunu da radyodan siz
okuyun" dedi. tlk metin 28 mayıs akşamı rad-
yodan okunmuştu. O akşam Cumhuriyet
Halk Partisi ileri gelenlerinden Prof. Turhan
Feyzıoğlu ve Turan Guneş, Ankara Palas'ta bi-
zim yanımızdaydılar. Bıldiriyi hiç de hoş kar-
şılamadıklan yuzlerinın ıfadesinden anlaşıu-
yordu. Herhalde 27 Mayıs devrimım halk ıle
bırlikte gerçekleştıren Silahlı Kuvvetlerin siya-
sal iktıdan hemen Cumhuriyet Halk Partisı1
ne devredeceklerıni umuyorlardı.
Yine hepimizın ımzaladığı yenı metni erte-
si akşam Mılli Birlik Komitesi üyelennden bi-
riyle Radyo Evi'ne gidip okudum. Işte daha
sonra 27 Mayıs karşıtlannca f etn' diye ad-
landınlan, tam metnını 26 mayıs tarihli yazım-
da yayımladığım bildirinin hazırlanışı böyle
oldu.
Bugünkü yazıda şu kuçuk aynntılan not et-
mek ügınç oİacaktır samyorum: Bunlardan bi-
risi Istanbul Üniversıtesi'nde bir Anayasa Ko-
mısyonu kurulurken onun üyelennın nasıl se-
çildiği konusudur. Bunu merak edip duruyor-
dum. Temsiiciler Meclisi Anayasa ön tasarı-
sının Millı Birlik Komıtesi'ne venlmesmden
sonra en sık görüştüğum komıte uyesı Sayın
Korgeneral Cemal Madanoğlu idı.
Benı en az on beş günde bir Çankaya'dakı
lojmanında çaya çağırırdı. Sayın eşi Ulvıye
Hanımefendı'nın hazırladığı çay sofrasında,
türlü konular üzerinde baş başa söyleşide bu-
lunurduk. Madanoğlu bana birkaç kez:
"Hocam, sizinle sohbet etmekten rahatlık
duyuyorum, hukuk ve anayasa konulannda
söylediklerinizı çok iyi anhyorum" diyerek
dostluk gösterisinde bulunmuştu. Yine böyle
bir söyleşi gunünde: "Paşam!" dedim, "Istan-
bul Üniversıtesi'nde kurmuş olduğunuz Ana-
yasa Bilim Komisyonu'nu, Milli Birlik Komi-
tesi hangi esaslara göre seçti?" Bu soru karşı-
sında güldü: "27 Mayıs'tan 15 gün kadar ön-
ce Yargıtay uyelerinden Nedim Bey adında bir
zatın evine davetliydim. Başkalan da vardı.
Konuşurken Nedim Bey, Demokrat Parti'nin
gidişine karşı tavır alan profesörlerden söz
açtı ve sizlerin adlannı söyledı. Ben, yaveri-
me yavaşça bu adlan 'not et' deyip Nedim
Bey'e yemden sordum; dediklerini tekrarladı,
sonra başka konuşmalara geçildi. Ayrüınca
adların yazıb olduğu pusulayı (ceketımn ust
cebini göstererek) buraya koydum. Ihtilal
olunca birkaç arkadaşa gösterip uygun bul-
duklannı anlayınca sizlen Ankara'ya çağırdık.
Milli Birlık Komitesi karan fılan yok" yanıtı-
m verdi; sonra ekledi: "Aslında sizlerin geçici
kabineyı kurmanız düşunuldu, ama askerı bir
ıdarede profesörlenn uysal davranmayacaklan
ve bu ıdare ıle uyum sağlayamayacakları go-
rüşü hâkım oldu, böylece yenı anayasa ön ta-
sansım hazırlama görevi sizlere venldı!'
Ben, "Çok iyi olmuş, bu- kabine kurup ül-
keyi muvakkaten de olsa, yönetmek, bir poli-
tika işidir. Bızlerin, fiili polıtika tecrübemız
yoktur. Şahsen ben böyle bir kabinede üye ol-
mayı asla kabul etmezdim" dedim.
Bu göruşme bana çok daha önceleri Milli
Bırlık Komitesi uyelerinden Sayın Albay Sa-
mi Küçük'un başbakanhk kondorunda rast-
laştığımızda: "Sizler başka görev için çağırıl-
mıştınız, ama sonradan ış değişti" biçimindeki
sözlerinin anlamını aydınlığa kavuşturdu.
Yine bır başka gunku soyleşimızde: "Paşam"
dedim, "Ankara'da bir söylenti dolaşıyor, Ce-
mal Gursel için 'Necip', sizın içm de 'Nasır'
diyorlar. Guya siz yakında Cemal Gursel'i baş-
bakanhktan alıp başa geçmek peşindeymişsı-
ruz. Ben, sızin davanıza demokrası için baş-
koydum, eğer böyle bır myetiniz varsa (pen-
cereden görünen uzaktaki büyuk bahçe kapı-
sım ışaret ederek) beni önce şu kapıya astınn,
ondan sonra böyle bir harekete girişin" dedim.
Kahkaha ıle guldu, tok sesı ile: "Bunu söyle-
yen b.. yemış. Biz bir an önce Temsiiciler Mec-
lısı'nde ve Millı Birlik Komitesi'nde Anayasa
görüşmeleri bıtsin, ikısmden oluşan Kurucu
Meclis anayasayı kabul etsin, emaneti mıllete
verelim, işimizın başına gidelim diye bekliyo-
ruz. Ortalığı kanştırmak ıstiyorlar" dedi.
Bilindiğı gibi 27 Mayıs 1960'tan dört yıl ka-
dar önce Mısır'da Kral Faruk, General Necip
ve Albay Nasır öncüluğunde gerçekleşen bir
askeri darbe ile devrüip, yurt dışına çıkanlmış,
askerlerin yönetime el koymasından bir süre
sonra da Albay Nasır, General Necip'ı evınde
göz hapsine aldınp kendısi iktidara geçmıştı.
Not: 27 Mayıs dizisinin uçüncü ve dördün-
cü yazılarına romen sayısıyla III konulması
bır yanlışhğa yol açtı; şöyle ki: Bugun çıkan
yazı 9 hazıranda çıkacak, o yazı da bugun ya-
yımlanacaktı. Hatanın aynmına varan bırçok
okurum telefonla: "Hocam! arada boşluk
kaldı" diyerek benı uyardı. Bunu ben de he-
men gördüm, ama ış işten geçmışti. Hata dız-
gıde değil bendedır Buna göre 9 hazıranda çı-
kan yazı OI değıl, FV sayısını taşıyacaktır. Sa-
yın okurlarımdan özür dilerken ilgılerını hıç
esırgemeyen uyancı okurlarıma da teşekkür-
lerimi sunanm. H.V.V.
PENCERE
Ivikli...
AKBAL
Haziranda Bir Sabah...
Yaprak kıpırdamıyor Guneş tepede Bahçe yanıyor Asma-
nın, begonvılın golgesjndeyım Erkenden kalktım Hazıran sa-
bahını yaşıyorum Mılyonlarcası gıbı bır gun başladı başla-
yacak. Çayımı ıctım Gazeteler geldı Dış dunyadan haber-
ler. Petro, üenın'ı alt etmış. Gurkan, SHP'ye dönüyormuş Sos-
yalıst Enternasyonal başanlı geçmış. ANAP'ta başkanlık ya-
rışı. Tersane ışçılerı yurümuşler
Altın Göl' fılminı ızJedım geçen akşam. Benzersız bir gü-
zellık, bır şıir. Hangi kıtap, hangi roman, oykü, resım verebı-
lır o şıın' Henrı Fbnda, Kathenne Hepburn, Jane Fonda. Ya-
şamanın ve ölmenın guzellığı Insanlar arasındakı duygu bü-
tünleşmesı Var olmanın anlamı Uyku bastırdıkca gıttım so-
ğuk suyla yuzumü yıkadım. Sonuna dek dayanmalıyım Bu
eşsız guzellığı kaçırmamalıyım Ölum öncesınde bır yaşlı
adam Kışı yaşamaktan btkar mı? Sanmam. Ama canakıy-
malara ne demelı'' Camus, canakıymanın tek çıkar yol ol-
duğunu mu söyler?
Karşımda şeftalı ağacı Sayısız an kıpraşıyor dalları ara-
sında. An değıl dıyor bır dost, sınekmış Kocaman bırer uçak.
Sokmazlarmış ınsanı, ısınrlarmış Şeftalı ağacı bağrına ba-
sıyor hepsını Kendinden bır şeyler verıyor. Doğada bıreycı-
lık yok Herkes herşeyden payını alıyor
Çocukluğumun erık ağacını anımsıyorum Bozdoğan Ke-
men'nın bıttığı yerdeydı bahçemız Kuyu çıkrığtnın ınce se-
sinı duyar gıbıyım. Uç erık ağacı vardı, bır de dut Babam
ue arkadaşları dut ağacının altında akşam sofrasını kurartardı.
Phılıps radyonun hoparlöru pencereden sarkıtılır, ağacın da-
lına bağlanırdı. En çok Yesarı Asım'ın şarkıları mı çalınırdı?
'Hısarlı kız', Aşkım Yenıköysahılı deryasını sardı' gıbı
Gece uykum kaçınca, özelhkle yalnızlık saatlerımde
1930'lara dönerım 30'lar bır masal dunyası gıbı gelır. "Ba-
bam, annem, evımız" der Zıya Osman 'Bahçem,
çıtlembiklenm'der Sonra 'Sızler ruya mıydınız"
7
Sızler yaşa-
dınız rnû' dıye sorar kendı kendıne ..
Başımı kaldırıyorum Arılar uçuyor Bır kez ensemden sok-
muştu bır an Nerde? 1957 seçımlerı gezısınde geldiğım Bur-
dur'da, parkta Bır anda şışıvermıştı ensem. O gun bu gün
korkarım arıdan En lyısı ağaç altından uzaklaşmak, arıları
kendi cumbüşlerınde yalnız bırakmak
Yaşam budur ışte Arılar, ağaçlar, uzaktan gelen çocuk ses-
len, radyodan duyulan bır hazın hava "Yalnızlık paylaşılmaz,
paylaşılsa yalnızlık olmaz" dıye yazmıştı Ozdemır Asaf. Öy-
le anlar olur ki dunyadan koparsınız Kendı ıç derınlığınıze
ınersınız Bır başka evrendır orası Bınlerce anının zamanla
renk, bıçım, anlam değıştırdığı bır bılınçaltı denızı Kendı-
nızı de tanıyamazsınız o yozlaşmış anı kınntılan arastnda. Bu,
ben mıyım' Ben mıydım? Bunca yanılgrya nasıl duştüm? Bun-
ca yanlışı nasıl yaptım? diyen 'ıkıncı siz' çıkar karşınıza .
"Yalnızlık Bana Yasak" dıye boşuna yazmadım' Hemen
bırınsan, biruğraş, bırdışdünya ıleıletışım. Yalnızlıkta, kı-
şının ıçınden başka 'siz'ler doğar Hepsı de, sizı suçlayan 'sız
:
ler. Neden hep üzücu olaylar, olgular, anlardır bılınçaltının
üst yerlennde durar,, bır türlü yıtip gıtmeyen . Oysa güzel,
mutlu anlar, anılar da yar Onlar ınsanın yanına yaklaşmaz
ya da yaklaştınlmaz Ölüm, uzaktan uzaktan seslenır gıbı-
dır, Necatıgıl'ce Sızı bır yakaladı mı bırakmaz bır türlu Kaç-
mak kalabalıklara. seslere, ıçkılere...
llkyaz ya gelır ya gelmez Yaz ıse ha var ha yok Mevsım-
ler karıştı Yeryüzu değıştı Ama surüp gıden guzel şeyler de
var Şıır gıbı . Şiır eskımıyor Şaırler olmüyor Bırı kopsa da
dunyadan, yerını bır başkası alıyor. Sanki bınlerce yıldır bır
tek şaır gelmış!
Işte 16. yüzyılda yaşamış Japon şaıri Onitsura, ıçımızden
bırı, belkı ben ya da siz, bakıp yapraklara, zamanın geçışıne
kendı kendımıze söylenmışız:
"Bır yaprak daha düştü.
Hep böyle yuruyor yaşam
Gecıyor ılle
Ne yapsam ."
Necatıgıl'ın dostluğuna, sıcak seslenışıne sığınırım yalnız
anlarımda Bır avuntu verır Bır boşvermışlık..
"Gıttıkçe kararan bu dunyadan
Canım siz de bu şekılde gıdınız "
ısıC
c
150
100
50
2-4 sanıye
Süper Pastörizasyon (UHT)
15-20 sanıye
Pastörizasyon
sure
Erzıncan ülkemızın en renklı yörelerınden bıridır; destan-
ları, öykülen, manileri dillerde dolaşır
Erzıncan'm karpuzu
Ata vurdum mahmuzu
Annesı çeyız ıster
Gel de satma öküzü
Çıktım eşık arası
Buldum atlas parası
Tez buldum tez ütürdüm
Nedır bunun çaresı
4 Eylül 1990'da bu köşede yayımlanan yazıda Erzincanlı
Akbulut'a bır uyan vardı.
Erzıncan'm ünlü destanında Ivikli Kâzırrfm başına gelen-
lerı Sayın Akbulut sorup oğrensın'.
•
On ay öncekı uyarımıza Erzincanlı Yıldırım Akbulut kulak
asmadı; Ivikli Kâzım'ın öyküsünü öğrenmedı, şımdı çok pış-
man, ama ış ışten geçtı. Her neyse Ivikli Kâzım'ın dıllere des-
tan öyküsünü ben anlatayım'
Ivik, Erzıncan'da Refahıye'nın bır köyüdür. Ivik ile Sokuva
köyü arasında anlaşmazlık konusu bır tarla varmış. Bu tarla-
yı da Ivikli Kâzım adında bınsı sürermiş. Ivikli, sıcakkanlı bir
delikanlı olduğundan, Sokuva köyiülerıyle arkadaşlık kurar,
sohbet eder, bır arada yer ıçer, içtıklerı su ayrı gıtmezmış.
Kâzım, Sokuva köyunden ahbaplarını pek severmış. yere
göğe koyamazmış. ne de olsa bızım Ivikli mert adam, aklı
kurnazlığa, hıleye, gıllıgışa çalışmıyor Eh, biraz da saf dıye-
lım, sevdığinı tam sevıyor, tuttuğunu tam tutuyor Kendı kö-
yünden görmuş geçırmış, aklı başında, feleğın çembennden
geçmış hemşerılerı Ivikli Kâzım'ı uyarmaya çalışmışlar
— Ulan Kâzım1
. Bu Sokuvalıların ne yapacakları bellı ol-
maz! Kendını kapıp koyverme, boş bulunma!. Bır bakarsın
kazığı atıvenrler.
Ivikli'nın umurunda mı'. Dinlemıyor, herkesı kendısi gıbı
sanıyor.
Gel zaman gıt zaman bir gün Kâzım tariayı surerken So-
kuvalılar bozulup kavga çıkarırlar, bızımkinı bır iyi döverler
Ivıklı'yı benzetenlenn en önunde bulunanlar, Kâzım'ın çokgü-
vendığı ve bağrına bastığı kışıler değıl mı! Kahramanımız
sılahını çeker, sağa sola bam bum ateş ettıkten sonra Erzın-
can'm tarıhıne ışlenen şu destanı söyler:
Ben atıma bınemedım
Şu dünyada gûlemedım
Evvellen dostu ıdım
Duşmanımı bıiemedım
Çızmeyı çektim dızime
Kamayı soktum betime
Bır acı çaşur yüzünden
Idamı aldım gözüme
Ya ışte böyle
1
Erzincanlı dıyor kr "Evvellen dostu ıdım,
duşmanımı bıiemedım." Akbulut da Ivikli Kâzım gıbı sonra-
dan aydı, şımdı Ozal ıçın ne dıyor:
— Terzısiyle, türzüsüyle üstûme geldi' "
•
ANAP'ta yaşanan başba-
kanhk olayı. yalnız Akbulut ola-
yı değıldır, olamaz
1
Çünku Yıl-
dırım Bey bu sahneye tek ba-
şına çıkmadı, Ozal olmasa, Ak-
bulut olur muydu
9
Tek kışılık
bır oyun değıldır bu, ışbırlığıy-
le duzenlendı
Eğer Akbulut bugun Çanka-
ya'ya veryansın edıyorsa, racor»
bozuldu dıyedır
Kefenın bırınde Yıldırım Bey
oturuyorsa, karşı kefede Sayın
Özal yer alıyor Ikısı arasında
bır anlaşma vardı, dayanışma
soz konusuydu, karşılıklı kışısel
guven üzerıne kurulmuş, ana-
yasayı dışlamış, kanun manun
dınlememış bır ortaklığın polı-
tıkasında devletı cekıp çevırı-
yorlardı Doğrusu Akbuİut'un
doğasına bu anlaşma denk du-
şuyor, gerçekcı gıbı gorunuyor-
du
Frenk ne demış
— Soyle bana arkadaşını, sa-
na kım olduğunu soyleyeyım
1
.
Akbuİut'un açıklamaların-
dan anlasılıyor kı Ozal, Erzın-
canlıyı atlattı Pekı Yıldırım Bey,
nasıl bır Erzincanlı ımıs kı vak-
tıyle uyarılmasına karşın Ivıkh
1
yı okumadı''
İçtiğiniz veya içirdiğiniz
süt'ü tanıyor musunuz?
Sut un temel bır besın olduğunu bılırız Ama
unuttuğumuz onemlı noktalar var
• Hava ıle temasda sut'e mıkro-organızmalar
karışır ve sut bozulmaya başlar • Inekten
sağılan sut, sağlıksız koşullarda ve açıkta
satıldığında ınsan sağlığı ıçın tehlıkelıdır
• Sokak sutçusu nun sut'u evde
kaynatıldığında, ınsan sağlığına zararlı maddeler
olmeyebılır ve sut un besın değerı azalır
• Isı ve ışık sut'un bozulmasını kolaylaştırır
Sut'u tum zararlı bakterılerden arındırıp, doğal
besın değerını fazla etkılemeden tuketıcıye
sunmak ıçın genelde, ıkı ışlemden bırı yapılır
Bu \w sutlen çındekı proten ve vıtamınlert
oldurrremek ıçın kaynatmadan ıçebıdrsınız
Istersenız hafîf ısıtın Kutuyu açt ktan sonra sut u
buzdolabına koyun ve brkaç gu
n
içınde çın
Sut hava ıle temasa geçtığınde
havadakı bakterıler nedenıyle bozu jr
Pastörizasyon. 72°C lık ısıda 15-20 sanıye
tutulan sut, soğutularak şışe veya karton
kutulara konur Bu tur süt 2-3 gun dayanır
Süper Pastörizasyon (UHT). 140°C lık ısıya
getırılıp hemen soğutulan sut, hiç bir katkı
maddesi konmadan, uzun omurlu olmasını
sağlayacak olan Tetra Pak kutularına konur
Bu saf süt, kutu açılmadan tum besın
değerıyle bırlikte en az 4 ay dayanır
Siz - hangi süt'ü içiyor veya içiriyorsunuz?
Kalitesi, tadı ve tüm besin değeri ile.
Saf Süt. Katkısız Süt.
Süper Pastörize ve Uzun Ömürlü.
Tetra Pak kutularında.
TP02
SATILIK
1988 model 37 000 km
Ford 2000 GLS
42.000 000 TL
Tel.: 512 05 05 / 485 - 486
TEŞEKKÜR
Doğumun doğal, kolay ve güzel bir olay
olduğunu bize yaşatan
Prof. Dr. SELÇUK EREZ'e
teşekkür ederiz.
Ayşe - Ahmet Durul
FATİH 2. ASLİYE CEZA
MAHKEMESİ
Esas No 990 536
Karar No I991'3IO
Hâkım Fendun Celayıroğlu 14862
\ z U Md Recep Paker
Vergı Usul K Muh suçundan sanıklar olüp Şehremını, \ ezır Cad
4I^Badresındenalburı.uluk Vdpan Malatya. Arapgır, Berenge Mah
H 82"de nuf k bulunan Necdel Çelık ve ^>han Çelık haklarında 213
savılı kanunun 360 maddesı uvarınca 2 av hapıs \e 2 av meslek tıca-
retten menlerıne ve ışbu lezalannın 647 s k 6 maddesi uvann^a tecı-
lıne \e ış bu kararın htanbul da Viunıeşır bır gazetede ılanına karar
venlmıştır 18 6 1991
Basın 2965 S
SURUCU
KURSU
T A K S İ T L E
Devraler:
HaftaŞonu 29 Hazıran
Hafta Içı 1 Temmuz
Sabah • Akşam
KADIKÖY (Sâ$mkjç8$m« Cama yan)
349 18 24-349 18 25
336 02 06-336 02 79
İLAN
ŞEREFLİKOÇHİSAR
ASLİYE 2. HUKUK
HÂKİMLİĞİ
Esas No 1991/75
Karar No 1991/101
Konkordatonun tasdıkını ıste-
yen Yaşar Unver veküı tarafın-
dan ıkame edılen davada
Şereflıkoçhısar Asbye Hukuk
(Tıcaret Mahkemesı sıfatıyla)
Mahkemesı'nden Şereflıkoçhısar
Kalı Mahallesı Beypmar Sok.
No
-
4'te ıkamet eden ve Murat u-
caretle ıştıgal eden Yaşar Unver1
ın konkordato talebınde bulun-
duğu \e dosyası hazırlandığın-
dan davacı Ya^ar Ünver'm kon-
kordatonun 7.5 1991 tanhlı ay-
nı savılı karan ıle konkordato-
sunun tasdıkıne karar venlraış-
tır, ılan olunur
Basın. 29349
İNGİLİZCE'yi
8 AYDA konusun
Sızı Amerıkalı
dostlarımızla
tanıstıralım
349 59 38
Kıramı paylaşacak
arkadaş arıyorum
587 24 60
Nufus ve evlenme cüzdanımı
kaybettım Hükümsüzdür
AYFER ER