18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 16 HAZİRAN 1991 Atatürk Filmi Üzerine HIFZI VELDET VELİDEDEOĞLU Okurlanradan özür dileyerek 27 Mayıs di- zisine bu hafta için ara verip, Atatürk filmi konusundaki düşiincelerimi ben de açıklamak istiyorum. Atatürk filminin çekiminin bir süre için er- telendiğini haber aldım, umarım doğrudur. Pek sevindim. Atatürk filmi yalnız senaryo işi değil, aynı zamanda ve daha önemli olarak, Atatürk'ü temsil edecek sanatçı işidir. Büyük Önder'in kimliğini, kişiliğini kendi içinde coşku ile duy- mayan sanatçı, ne denli yetenekli oİursa olsun, O'nu beyazperdede canlandıramaz. Bu coşkuyu duymasının birinci koşulu inançtır, yani O'nun gerçekleştirdiği büyük devrime yürekten inanmaktır. Ikinci koşulu ise bilgidir, tanımadır. O büyük insanı gereği gi- bi tanımak için O'na inanan, O'nu seven sa- natçının, en azından Lord Kinross'un Atatürk Uzerine yazılmış ilnlü kitabını, Mazhar Mii- fit'in anılarını, Ruşen Eşref ve Yakup Kadri- nin Atatürk hakkında yayımlanmış yazıları- nı, Şevket Süreyya Aydemir'in 'Tek Adam'ını, Falih Rıfkı'run 'Çankaya'sını, satırlann altını çize çize okuması, eğer bunları daha önce oku- muşsa yeniden ve dikkatle gözden geçirmesi gerekir. Aynca Atatürk döneminde çekilmiş olan fılmlerde ve fotoğraflarda O'nun mimik- lerini, tavır ve davranışlannı, bakışlarını dik- katle incelemek ve özümsemek lazımdır. Bütün bunlardan daha önemlisi, bu sanat çının, Atatürk'ün büyük Söylev'ini okuyup, o dönemin Uzüntü, coşku ve sevincini Atatürk ile birlikte yaşaması gereklidir. Şunu da ekle- mek isterim: Cumhuriyetin kuruluşundan son- raki ilk on yılda Cumhurbaşkanı Gazi Mus- tafa Kemal Atatürk'ün her yıl TBMM'yi açar- ken yapmış olduğu konuşmaları, Meclis Tu- tanak dergilerinden okumalıdır: Atatürk'ün gerçekleştirdiği devrimin bilincine böyle vara- cakür. Alçakgönüllülüğü bir yana bırakıp şu- nu önennek isterim: Atatürk rolünü üstlene- cek sanatçımız bana telefon etmek lutfunda bulunsa, Atatürk'ten öztürkçeye çevirmiş olduğum Söylev'in bir nüshasını büyük bir se- vinçle o sanatçıya sunmaktan mutlu olur ve onur duyarım; üstelik bunu görev sayacağırru burada belirtmek isterim. • • • Şimdi filmin konularına göre öncelik sıra- sma gelmek istiyorum. Inanmış Atatürkçü, dost insan Selma Sel- çuker, geçen yıl 10 Kasım'da 'Atatürk'ün Gözyaşları' konusunda bir röportaj yayımla- dı; seve seve okudum. Büyük devrimcinin duy- gusal yanını yansıtıyordu. Bizim gazetede bu kez verilen geniş habere göre Sayın Halit Refiğ, Atatürk'ün özel aile yaşamını sinemaya aktarıyormuş. Selma Sel- çuker'in yazısını ne denli severek okudumsa, Halit Refiğ'in bu sinema uygulamasına o denli üzüldüm. Herkesin özel yaşamında kusurlan olduğu gibi insan olarak, Atatürk'ün de var- dır elbet. Bir yazımda belirtmiştim, Hz. Pey- gamber bile ölümünden önce yöresindekilere "Ben de sizler gibi bir insanım" diyerek ken- disinde de insanlara özgü kusurların buluna- bileceğini dolaylı yoldan ima etmiştir. Çünkü "Ben de bir insanım" dememiş, "Sizler gibi bir insanım" sözünü kullanmıştı. Yanındaki- lerin hepsi kusursuz insan mıydı? Atatürk'ün her akşam içki içmesi ve bu yüz- den yöresindekilere zaman zaman sert davran- ması bir kusur olarak belirlenebilir. En yakın arkadaşlarına karşı vefasız davranması da bir insanlık kusuru olarak görülebilir. Ne var ki Türkiye'nin kurtuluşunu sağlayan ve yazgısı- nı değiştiren bütün kararlanru, gençliğinden beri süregelen birkaç kadeh rakı içtikten son- ra değil, muhakemesi tam yerindeyken vermiş, kurtuluşu ve devrimleri öyle başarmıştır. O1 nun içki sofrasında toplananlar - yazanlardan öğrendiğimize göre - hep seçkin, özekinli (kül- türlü) kimselerdi. Bu nedenle o toplantılarda insanlarm sıradan ilişki ve serüvenleri değil hep politika, tarih, dil, edebiyat, sanat, eko- nomi gibi bilim ve özekin konulan konuşu- lurdu. Büyük Onder, konuşmalardan hem öğ- retici hem öğrenici olarak yararlamrdı. Merak ediyorum, Atatürk'ü 'insan olarak' sergüeyecek bu içkili sofra toplantıları, film- de nasıl ve kimlerle canlandırılacak? O konuş- malarm konulanmn aynntıları saptanmiş mı- dır? Eğer saptanmamışsa sofra nasıl yansı- tüacak? Eğer bu sofra, gerçek niteliğiyle de- ğil de sıradan bir 'içki âlemi' olarak yansıtı- lırsa, bu, Atatürk'ü küçültmek olmaz mı? Atatürk'ün büyük askerlik dehası vardı, po- litika dehası vardı, uzağı görme sezgisi vardı, askerlikte erlerine, devrimcilikte halkına ger- çek hedefi gösterme ve kendini sevdirme ye- teneği vardı. Türkiye Cumhuriyeti'nin ancak çağdaş bir toplumla sonsuza dek yaşayabile- ceğine inanmış ve buna halkı inandırmıştı. O1 nun ölüm günlerini anımsayanlar yakından bi- lirler, o günlerde din, mezhep, ırk aynmı ol- maksızın bütün Türkiye halkı gözyaşı dökü- yordu. Bu, yapay bir gösteri değil yürekten ge- len bir bağlılığın göstergesiydi. O gözyaşları sanki gözden değil doğrudan doğruya yürek- lerden akıyordu. Sayın Halit Refiğ'in sinema uyarlaması Ata- türk'ün 'insan olarak' kişisel ve duygusal ya- şamını anlatacakmış. Gönül isterdi ki daha önce askersel, siyasal, devrimci ve özekinsel yaşamını canlandıracak birkaç film yapılsın, ondan sonra 'insansal yaşam'a geçilsin. Türk halkına her şeyden önce O'nun kurtancüıgı ve cağdaşlığı belüiilmeli ve öğretilmelidir. Bugün yükseköğrenim sıralarındaki başörtülü kızla- rımız ve onlan destekleyen yükseköğrenim gençleri, kadınların ikinci sınıf kul, ikinci sı- nıf yurttaş olmasını isteyen militanlar dunı- muna gelmişlerse, yıllar yıh Atatürkçülüğün ve Türkiye'de gerçekleştirilen devrimin taşıdığı önemin onlara öğretilmemiş olmasmdandır. Laik devlet ilkesi bu yüzden tehlike uçuru- munun kıyısma gelmiştir, getirilmiştir. Günü- müz iktidarınm bel bağladığı ABD ve Avru- pa devletlerinin büyük isteği ve hedefi de za- ten budur. Işte böyle bir ortamda, Atatürk'ün kurdu- ğu laik cumhuriyeti yıkmayı henüz başarama- yanlar, Atatürk'ün şahsım karalayıp kamuo- yunda çürütmeye, O'nun ilkelerini bu yoldan yıkmaya çabalamaktadırlar. Şeriatçılann ama- cı da budur. Atatürk fihnleri için on senaryo yazılmış. Bunlar arasında Atatürk devrimleri, Atatürk1 ün Türkiye Cumhuriyeti'ni nasıl kurduğu da yer ahyor; gazete haberlerinden öğrendik bun- ları. Bu on senaryo arasında Atatürk'ün evli- liğini konu alan Halit Refiğ'in senaryosuna öncelik tanınması, Atatürk'e karşı büyük hak- sızlık, saygısızlık ve nankörlüktür. Tarihte ye- rini almış, ülkenin tarihini yeniden yaratmış, çağdaş bir cumhuriyet kurmuş ulu bir dev- rimcinin yaşamı kitlelere ulaştınlacaksa, ilk adım, onun kansıyla olan geçimsizliğini, ba- şarısız evliliğini, içkiciliğini sergileyerek atıl- maz; bunda o büyük adamı anlatmak amacı- nın yatmadığı gün gibi ortadadır. Devletin des- teğiyle gerçekleştirilecek bu projede önceliğin Atatürk'ün evliliğini, karısıyla tartışmalarını temel alan bir filme verilmesi Atatürk'ün gü- nümüz iktidan tarafmdan ne denli hafife alın- dığmın göstergesi değil de nedir? Hele büyük önderin özel yaşamında geniş yeri olan geleneksel akşam sofralan yerine, ko- rumacılan ile yaptığı içki âlemini yansıtmak büsbütün yanlıştır. Gazetelerde adlan söyle- nen korumacılardan Salih Bozok, Cevat Ab- bas Gürer, Atatürk'ün Rumeli'deki askeri gö- revinden beri tanıdığı dostlarıydı. Bunlardan Salih Bozok, Atatürk'ün ölümüne dayanama- yıp bir yıl geçmeden kendi arzusuyla O'nun ardından gitti. Cevat Abbas da çok yaşama- dı. Kılıç Ali ise Ulusal Kurtuluş Savaşı sıra- sında Güney Cephesi'nde Fransızlara karşı sa- vaşım verdiği halde, Atatürk'ün ölümünden sonra varlık içinde rahat, uzunca bir ömür ge- çirdi; Atatürk'ün gerçekleştirdiği büyük dev- rimin Demokrat Parti iktidarı döneminde yıp- ratılması karşısında hiç ses çıkarmayıp rahat ve varlıkh yaşamını sürdürdü. Bunlann Ata- türk'e olan yakınhkları kültür yönünden de- ğil, yalmzca dostluk yönündendi. Şimdi Ata- türk'ü beyazperdede onlarla birlikte, belki de mesafe koymadan, yapılan konuşmalarla yan- sıtmak "Atatürk'ün insan tarafını göstereceğiz" diyerek O'nu küçültmeye yelten- mekten başka nasıl yorumlanabüir? Kısacası, Atatürk'ün yaşamını yansıtacak filmler dizisine O'nun aile kavgası ve içkicili- ği ile başlamak, aymazlık değilse, hainliktir. EVET/HAY1R OKT^YAKBAL Kadınları Damdan İndirmek Muhafazakâr partinin erkek başbakan adayını TV'de seyreden Norveçli altı yaşındakı çocuk teyzesine sormuş: 'Erkekler başbakan olabilir mi?' Norveç'te Başbakan Gro Harle Brundland, bir kadın. Norveç Parlamentosu'nun 63 üyesinin 33'ü kadın. Kabinede 10 erkek, 9 kadın bakan var. İstanbul'da toplanan Dünya Sosyalist Partiler Toplantısı, ünlü adıyla 'Sosyalist Enternasyonal'in kadın kolu üyeleri ilginç açık- lamalar yaptılar. Ülkelerinde politikaya katılan kadınların sayısı, kadınlara tanınan kotalar konusunda... İsrail Sosyalist Partısi'nde kadınlara ayrılan kota yüzde 25-30. İsveç'te yüzde 40. Senegal'de yüzde 10-15, Finlandiya'da parla- mentonun 200 üyesınden 77'sı kadın, Şili'de yüzde 20... 1957 secimlerinden önce Kars ve Erzurum'a gitmiştim CHP frjrtjt'BaftKMfofrmet Vıönü ile... Basınla yaptığı bir toplantıda, fâfr-Secimtefinde CHP adayları arasında kadınların yeterli sa> fHİB>yer aiıp atmayecağını sormuştum. İnönü bu soruya büyük igi gösterdi. verdiği yanıt aşağı yukarı şuydu: "Kadınlar politi- kaya gırmeye çekınıyorlar. Erkekler onlara engel oluyor. Kadın- lar erkeklerle savaşamıyorlar. Oysa kadınlar politikada hak etti- ği yeri almalıdır." Geçen gün SHP Genel Başka- nı Erdal inönü de kadınların po- litikaya ilgi gösterdiklerini. ama politikayla yakından ilgilenmek- ten çekindiklenni, hatta korktuk- larını söyledi: "Bakıyorum nere- ye gitsek kadınlar bizi ilgiyle izii- yor, dinliyor. Damlara çıkıp bakı- yorlar. Dama çıkmak çok tehlike- lidir, ama korkmuyorlar. Politika- ya girmeye gelince, korkuyorlar." SHP'nin programında 'kadın sorunları bakanlığı 1 var. iktidara geldiğinde kurulacak bir bakan- lık bu. SHP bununla yetinmedi. Parti ilçe ve il kurullarında, parti meclisinde kadınlara yüzde 25 oranda bir kota tanıdı. Ne var ki bu yüzde 25'lik kota yalnız yöne- tim kadrolarını kapsıyor. Oysa il, belediye ve pariamento seçimle- rinde de bu kotanın uygulanma- sı gerekmez mi? Bugüne dek Türkiye'de erkek- lerdi politikada etkili olanlar. Par- lamentodaki kadın sayısı her za- man çok yetersiz oldu. Bugün SHP'nin ancak iki kadın milletve- kili var. 450 sandalyeli bir Mec- lis'te SHP'den 2, iktidar partisin- den de bir o kadar Yüzde beş oran bile değil. Ülke nüfusunun yarısını kadınlar oluşturduğuna göre bu oranın artması, gerçek demokrasinin oluşmasında önemli bir etken olacaktır. İsveçli Bakan ve Sosyalist En- temasyonal Kadın Kolları Başka- nı Anita Gradin söyle diyor: "Tüm dünyada kadınlar hak ettikleri yeri bulacaklardır. Dün- yada kadınların politık gücü var- dır ve bunu en iyi şekılde sergi- liyor. Türkiye'de SHP dışında ka- dınların politik gücü, anlatılanla- ra göre pek iyi görünmüyor. Ge- lecek zamanda hem sayı olarak hem de güç olarak kadınlar Türk- iye'de her alanda etkin olacaklar- dır." Pakistan, Hindistan, Filipinler, israil, İngiltere, Norveç kadın başbakanlarla yönetildi. Şimdi de Fransa'da bir kadın, başba- kanlığa atandı. Bütün bu kadın politıkacılar belirli bir siyasal eği- timden, deneyimden geçerek o yerlere geldiler. Atatürk dönemin- de kadın milletvekılleri sayıca çoktu. Ama onlar liderin atama- sıyla Meclis'e girebilmışlerdi. Oy- sa şimdi politikaya atılan kadın- ların daha güç, daha çetin sava- şımlar vermeleri kaçınılmazdır. SHP'nin yüzde 25'lik kadın ko- tasının yalnız parti yönetim kad- rolannda değil, parlamento, ıl ge- nel ve belediye seçimlerinde de uygulanması siyasal yaşantımı- za taze bir güç katacaktır. Türk kadınları şimdilik dam üstünden ızliyorlar siyasal olayları! Büyük ilgi duyuyorlar yurt sorunlanna. Onları. tehlikeleri göze alarak çıktıkları damdan yere indirmek, ülkeyi yönetme sorumluluğuna ortak etmek sosyal demokrasinin bir gereği sayılmamalı mı? QMİJCÂDELE HAKÜYIZ KAZAMACAÖIZ 1 * Bugün yüz binlerce işçi işten atılıyor. Işçiler emeklerinın karşılığını alamazlarken emperyalist tekellerin ve onların uzantılarının kasalan trilyonlarla doluyor. insanca yaşa- mak, emeğinin karşılığını almak tüm emekçilerin hakkı- dır. Bunun ıçın de birleşmek ve mücadele etmek genekı- yor. Bugün üretenler işçiler ve emekçilerdir. 0 halde üre- tenler aynı zarnanda, yonetenler de olmahdır * 1984 Haziran Ölüm Orucu direnişi bugün binlenn baskı- lara boyun eğmeme ve hak arama mücadelesinde esin kaynağı oldu Gelenek yenı insanlann ellennde buyüyor. | 22. SAYIMIZ ÇIKTI | Kİnüik kartımı, mavi kartımı, banka kartımı ve ehliyetimi kaybettim. Hükümsüzdür. SAYNUR GÜZELÇE TEŞEKKÜR AHTV1KI) ARtF'in ölümü dolayısıyla yurtiçinden, yurtdışından, cezaevlerinden telefon, telgraf, mektupla ya da şahsen gelerek ve gazete aracılığıyla başsağhğı dileyen, çiçek gönderen, Türk Eğitim Vakfı'na bağışta bulunan bütün akraba ve dostlara, son yolculuğunda onu çiçeklerle, alkışlarla uğurlayan okurlarına, kızlarına ye oğullarıaa \-urektea l ; feşekkîir edetiz. '•' • • • • ^v ^ ,* h . ' ' * ' t - * V •• EŞİ ve OĞLU PENCERE ...80 Yaşında Mutluluk"Her zaman müziği sevdim. Birazpiyano çalanm. Tüm hayath mı düşmanı nasıl yeneceğimi düşünerek geçirdim. Başka bir şey üzerinde düşûnecek vaktim olmadı. Bir keresinde cephede on bir gün boyunca hiç uyumadım. Zihnimi dinlendirmek için müzik dinleme ihtiyaanı hissettim. Bir gün de cephedeki bir zaferden sonra at sırtnda karargâha dönerken bir melodi duydum. Onu dinlemek için durdum. Ses bir dağanın evinden geliyordu. Içeri girdim ve gitar çalan bir adam buldvm. Ondan benim için çal- masını rica ettim. Kendi piyanomun başına oturduğumda notala- n düşünürüm, ellerimin hareketini izlerim. Kafamda başka bir dü- şûnce yer almaz. Müzik en zor hayab bile kolay yaşanır hale geti- General Giap söylüyor bunları; Vietnam Savaşı'nın efsanevi komutanı, tarih öğretmeni.. Seksen yaşında bugün. Sygma Ajansı'nın muhabirine duru bir gönülle müziğe yakla- şımını anlatan General No Vguyen Giap, yüzyılımızın tarihini ya- zanlardan biridir; artık köşesinde izliyor dünyadaki gelişmeleri; ne düşünüyor? • Vietnam Savaşı. yaşadığımız yüzyılın belirleyici olaylarından biridir. Vietnam, dünyanın büyük emperyalistlerini dize getirdi. önce Fransa'yı 1954'te Dien Bien Phu'dayenilgıye uğrattı; son- ra köylülerden oluşan gerilla ordusuyla Amerika'ya karşı büyük bir utku kazandı. Ho Chi Minh ile General Giap'ın adları Viet- nam ulusal bağımsızlık savaşıyla birlikte sosyalizmin tarihine de yazıldı. Ne var ki bugün sosyalizmin doruğundaki Gorbaçov, beyaz havlusunu atmış, teslim bayrağını çekmiş.. Giap ne düşünüyor: — Tarihsel bakış açısından incelendiğinde bu yüzyılın temel dönüşüm anlarına savaşlar damgasını vurmuştur. Birinci Dünya Savaşı, sonra 1917 Rus devrimi ve Sovyetier'in doğuşu, müttefik- lerin zaferiyle biten İkinci Dünya Savaşı ve sosyalist ûlkelerin or- taya çıkışı. Buna koşut olarak kapitalist düzende dönüşümler mey dana geldi ve ABD bir numaralı dünya gücü oldu. Tevazu göster- meden Vietnam savaşının üçüncü önemli olay olduğunu söyte- yebilirim. Son olarak dördüncü büyûk olaydan söz edebllirim: Bi- limsel devrim, uluslararası mali kapitalızmin olağanüstü gelişme ve sûper güçlerin ortaya çıkışı. Bununla ilişkili olarak sosyalist sis temde, özellikle Doğu Avrupa'da kriz yaşanıyor. Ama bu tatsrz pa noramaya rağmen insanlar belirli bir özgürtük idealinin ardından koşmayı sürdûrüyorlar. (...) Sorun her yerde ve hep aynı: Mutlu- luk!.. Mücadele daıma onun çevresinde sürecek. Savaş sürerke banş mücadelesi, silahsızlanma görüşmeleri sürdürûiürkBn da- ha sofistike silahlar için yanşma. Biz bütünsel bir altüst oluş dö- neminde yaşıyoruz, ama felsefi olarak tarih önümüze uygariığın çözemeyeceği bir sorun koymaz. Ben iyimserim. Daha iyi bir ha- yat yaşayacağıma, gerçek banşa, gerçek demokrasiye, bireyin ta mamen özgürieşeceği bir topluma kavuşacağımıza inanıyorum. Vani kuşaklar için bir seyler yapmak zorundayız. Ama bunun için gerek toplum gerekse bireysel hayaümızda bir dizi çarpısma için den geçmemiz gerek. Bu ilginç bir yüzyıl ve ben kendi adtma sos- yalizme inanmayı sürdürüyonım." (Tempo, 2 Haziran 1991). Vietnam, ulusal kurtuluş savaşını emperyalizme karşı basa- rıyla gerçekleştirmiş bütün mazlum ûlkelerin savaş ertesindeki sorunlarını bugün yaşıyor; askerlerin geri çekilmesi, toplumun yeni yöneticılerin eline geçmesi, ekonominin işlerliğe kavuşma- sı, barış içinde gelişmenin rayına oturması kolay değil; kimi za- man düş kırıklıklanna yol açan bir süreçtir. O bir ayrı konu.. Ancak Giap, savaşın ve barışın bir bütün olduğunu bilen mutlu insanlardan biri.. Seksen yaşında ne diyor: '— Ben iyimserim. Daha iyi bir hayat yaşayacağıma, gerçek banşa, gerçek demokrasiye, bireyın tamamen özgürieşeceği bir topluma kavuşacağımıza inanıyorum." Nasıl? '— Bunun için gerek toplum, gerekse bireysel hayatımızda bir dizi çarpısma içinden geçmek gerek.." Doganın, toplumun, insan ruhunun bütünlüğünde kavuşulan denge bize mutluluğumuzu sağlayabilir; bu eşsiz bütünlükte kav- - ranabilir evrenin gizemi... Gerçekte 1991 Giap yılı değil.. ^ . • ^ v , . Schwarzkopf yılı.. •?"*•**• "• 55 Sî Amerika 'Vietnam sendromu"ou Irak'ta teâavi etmeyi başar- dı; ama seksen yaşındaki Giap'ın yüzyılımıza bakışı daha sağ- hklı değil mi? Devletimize, ülkemize ve fıalkımıza fıizmetimizin 41. yılını kutluyoruz. Daima Türk inşaat müteafıhitliğini geliştirmek ve yüceltmek amacıyla çalıştık. Türk inşaat sektörünü, uluslararası düzeyde temsil eden kuruluşlardan biri olarak onur duyuyoruz. Hizmetlerimizi birlikte gerçekleştirdiğimiz müesseselere ve tüm çalışma arkadaşlarımıza sevgi ile saygı ile teşekkürlerimizi sunarız. İNŞAAT VETİCARET A Ş
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle