Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 29NİSAN1991
'Boşluklar'lı Cumhuriyet!
Bu dönem, ulusal istenç üzerine dayalı "Parlamenter
Yapılaşma"mıza görülmemiş boşluklar getirmiştir. Her ne kadar
yapılar yerlerindedirler; biçim olarak işlemektedirler, ama amaçlanna-
doğalarına göre işledikleri söylenemez.Onun içindirki'boşluklar'vardır.
Prof. BAHRİ SAVCI
Türkiye, siyasal gelişim tarihinin çok ilginç
bir evresini yaşıyor. Türkiye, bu gelişim so-
nucu eriştiği demokrasisini şimdilerde, mili-
tarizasyonculuğun sivil örneğiııi uygulayanla-
rın eline teslim ettiği bir dönemi yaşıyor. îşte
bu dönem, ulusal istenç üzerine dayalı "Par-
lamenter Yapılaşma"mıza görülmemiş boş-
luklar getirmiştir. Her ne kadar yapılar, yer-
lerindedirler; biçim olarak, işlemektedirler,
ama amaçlanna-doğalanna göre işledikleri
söylenemez. Onun içindir ki "boşluklar" var-
dır diyoruz. Görelim:
Herhangi bir parlamenter sistemde, Mecli-
sin yeri nedir?
Böyle bir sistemde Meclis, önce "hukuku
'deme1
yeri"dir. Siyasal-sosyal, -ekonomik-
kültürel seçenekleri arayıp, "politika"lara dö-
nüştürme, onun görevidir. Meclis hükümetle-
re, bu politikalar doğrultusunda "veçhe" ve-
rir. Uygulamalarda bu veçheden sapılıp sapıl-
madığıru gözetler. Sapmalı gördüğü anda da
hükümetleri, sorumlu kılar. Parlamentonun
yeri ve işlevi budur işte!
Parlamenter sistemde bir Meclis, bu işlevi-
ni ihmal ederse; ve daha da kötüsü işlevini, hü-
kümet kanalıyla bir yetkisizin ipoteği altına
koyarsa, ortaya bir Meclis boşluğu çıkar. Bu
boşluğun içinde ulusal egemenliğin Meclise ait
yetkisinin hükümet kanalıyla o yetkisize "de-
vir ve ferağ"ını görürüz.
Herhangi bir parlamenter sistem, "kabine-
hükümet"in her eylemi, denetime bağlı kal-
mak üzere, dinamik etkinliğine, siyasal etki-
sine dayanır.
Bu kabine-hükümet de kimsenin değil, an-
cak Başbakan'ın yönetiminde ve yönlendiime-
sindedir. Ve böylece o, türdeş-dayanışmalı-
birleşik ve zincirleme sorumluluk ile birbirle-
rine bağlı bakanlardan kurulu, tek bir (uni-
que) uzviyettir. Parlamentarizmde bütün po-
litikalan, saptama-yürütme işlevi, görevi, yet-
kisi, (yani ulusal egemenliğin "yürütme yet-
kisi) onundur. Bunu Meclisten aldığı "veçhe"-
nin dışında, hiçbir makamdan buyruk ve di-
rektif almadan yerine getirir. Bu arada ülke-
deki bütün dinamiklerin, bütün halk örgütle-
rinin eğüim-özlem ve beklentilerini, bir kon-
sensüs demokrasisinin araç ve yöntemleriyle
ahr ve onlan özümser de. Cumhurbaşkanı-
nın bilgisinden, deneyiminden de yararlan-
mak, bu "konsensüs demokrasisi"nin içinde-
dir. Ama yinelemekten vazgeçmeyelim:
Bir konsensüs demokrasisinin parlamenta-
rizm biçiminde, bütün bunlar, kabine-
hükümete, buyruk ve direktif değildirler. Sis-
temde kabine-hükümet, Meclisle işbirliğinde-
dir. Onun verdiği veçhe altındadır. Onun so-
rumlu küma yaptınmı (müeyyidesi) altında-
dır. Fakat Meclis dahil, partisi dahil, kamu
hizmetlerini kurmada-yönetmede-
değiştirmede-kaldırmada, kendi yürütme is-
tencinin takdirleri dışında, kimsenin
buyruğunda-direktifi ve ipoteği alünda değil-
dir.
Durum bu iken, bir hükümet, kendisinın
serbest istencini, partisinin gayri resmi patro-
nunun, anayasa dışı istencinin ipoteği altına
koyarsa; kendisini, "yönetici iktidar" olma
yetkisinden-gücünden-yeteneğinden soyup,
kendisini o patronun "icra ajam" ohna tut-
saklığına bağlarsa, "hükümet boşluğu" yolu
açılmış demektir; parlamenter kabine-hükü-
meti boşluğu!
Demokraside, özellikle parlamenter demok-
raside, hukuku deme, "siyasal yeğleme" ve
"politika üretme" haklan-yetkileri, hukuk açı-
smdan Meclisindir, kabine-hükümetinindir.
Fakat demokrasinin siyasal pratiğinde, ulusal
egemenliğin bu iki yetki alanı, partinin işlevi
haline gelmiştir. Artık hem yasama, hem yü-
rütme, Meclisi ve hükümeti, kendi manyetiği
altına almış olan, yönetici partinin işlevine dö-
nüşmüştür.
Bu, müthiş bir olgudur. Ve parti, böylece
müthiş bir "fenoma" olmuştur.
Çağdaş demokrasi, bu olguyu yumuşat-
mak, bu fenomayı hukuklaştırmak için, ana-
yasal önlemler almıştır. Bize göre bu önlem-
lerin şu kuramsal koşulları vardır:
1- Siyasal Partinin "yönetici istenci", ülke-
nin tarihsel gelişim yönünü yitirmemelidir.
Türkiye için bu yön, çok açıktır: Bilime da-
yalı laik toplum olma, onun içinde de bütün
kurumlan, bütün şemalan, bütün süreçleri ile
laik devlet olma; onun içinde de bir laik yö-
netici istenç ohna. Bu, yasamayı ve yürütme-
yi, kendi manyetiği altına almış olan, yöneti-
ci partinin mutlaka laik olması demektir.
2- Siyasal partinin yönetici istencinin yasa-
ma ve yürütme alanlarındaki bütün "karar"
larını, konsensüs demokrasisinin gereği ola-
rak bütün öteki dinamiklerin beklenti ve öz-
lemlerini de özümseyerek oluşturması...
3- Siyasal partinin yönetici istencinin arka-
sında, mutlaka halkm bulunması...
tşte, "hükümet etme"de bu koşulların biri
bile yoksa, (ortada bir "resmi iktidar" elbet
de olabilir) ama gerçekte bir yönetici parti boş-
luğu da var demektir!
Bugün, Türkiye'de, eskil (arkaik) değerlere
dayalı felsefesiyle, laik toplum-laik devlet-laik
yönetim-laik tutumlu parti gereklerini,
muhafazacı-gelenekçi-maneviyatçılık savlı
"tekçi" kişiliğin arkasına koyan bir iktidar
vardır. Üstelik, Mecliste, %34 oyla %64 san-
dalye elde etme haksızlığı sürerken, bu ikti-
dar, %79 ile, halk desteğini, önemli (conside-
rable) bir ölçüde yitirmiştir de, yönetici parti
boşluğu, açık!
Herhangi bir parlamenter sistemin mo-
nark'ı ya da cumhurbaşkanı, sistem gereği, so-
rumsuzdur, bunun sonucu olarak, yetkisiz'dir;
çünkü, siyasal alanda, görüşleriyle, birbirle-
rinden aynmlaşan (differ eden) ve sürekli ola-
rak iktidar savaşımı yapan dinamikler arasın-
da, demokrasinin salt gereği olan konsensü-
sü bulmaya hizmet edebilmesi için de yan-
sız'dır.
Ama, bizim '82'nin, (1982 Anayasası'nın)
bu makama, bir sürü eylemde bulunma ola-
nağı tanıdığını görürsünüz. Neden? '82, çağ-
daş yönetimin bir zorunluluğu olan, "Yürüt-
menin Kuvvetlendirilmesi (Le renforcement du
Pouvoir Executif)"i, yanhş anlamıştır da, on-
dan '82 dinamik bir yürütmeye yasal araç ve
gereçler sağlama yolunu saptırmıştır. Hükü-
meti kuvvetlendirme kapısından girmiş, dev-
let başkanını, bir sürü, gereksiz ve bir demok-
rasi için zararh eylemlerde bulunma olanak-
lan ile donatmıştır. Böylece, ortaya, Evren Pa-
şa'nm, 'kuvvetli devlet başkam' yaratma has-
tahğımn izleri çıkmıştu".
Evet, Evren Paşa, toplumun bütün değer-
lerini, bir "buyruk" ile değiştirebilecek; dev-
letin bütün kurum ve mekanizmalarını, bir
işaretle kendi gösterdiği yönde, yeniden olu-
şup, kendi gösterdiği içerikteki buyruklan ye-
rine getirme ajanhğına indirgeyecek bir üstün
güce sahip olmayı düşlüyordu. Anarşi ve te-
rörün, böyle bir üstün -yetkili- kendisi, dene-
timsiz, fakat, her şeyi denetleyebilen-otoriter
bir devlet başkanrnın egemenliği ile antlana-
bileceğine inanıyordu, parlamentoyu ve yar-
gıyı dahi, manyopile edebilecek, bir veli-bir va-
si devlet başkam...
Evren, '82'de bunu yapamadı. Ama, '82'ye,
demokrasiyi enfekte eden, üç dizi ve bir sürü
"fuzuli" yetki hükümleri koydu.
Bunlar, devlet başkanına yetkilerdir. Ama,
dikkat, aman dikkat, bunlar Evren Paşa'nın,
Turgut Beyin yasama-yürütme-yargı organla-
rım "ikame ederek", ulusal egemenliğin
"resen" kullamlması yetkileri değildir. Bun-
lar, demokratik yönetimi enfekte edici karak-
terdedirler; ama, ulusal egemenliğin, cumhur-
başkanlarınca kullarulması yetkileri değü-
dirler.
Gel gör ki, Turgut Bey, öyle sayıyor. Bu yan-
hş sam kapısından girerek de, kendisini, gene
kendisinin fetvası ile "devletin sahibi" kıhyor.
Anayasa ve yemini gereği olması gereken yan-
sızhğı es geçerek, önce, partinin patronluğu-
nu bırakmıyor; o kanal ile de, hükümeti-meclis
grubunu, kendi sahipliğinin ajam kıhyor;
Meclisi, demokratik parlamentarizmin parla-
mentoluğundan soyutluyor.
Parlamentarizmin iktidar partisinin-
hükümetinin -Meclisteki iktidar grubunun- o
kanal ile, bizzat parlamentonun kendisinm,
Anayasa dışı ve yeminine hanis olarak, böyle
bir bireysel sultaya bağlandığı yerde, parla-
mentarizmin devlet başkanhğmda da bir boş-
luk var demektir.
Beğenmediğimiz şu '82 bile, ulusal egemen-
lik ilkesinin parlamento-hükümet-yargı kanal-
larıyla gerçekleşmesi yöntemini korumuştur.
'82'de bile, siyasal-yönetimsel yapılar, parla-
mentarizmin temel yapılıhğını sürdürürler.
Fakat, gene, gel gör ki, bir parti ve bir zat,
eylemsel olarak, Meclisi-Hükümeti-bizzat ik-
tidar partisini-devlet başkanhğını, öyle
"forma" dışı kılmışlardır ki, Anayasa buyru-
ğu, demokratik doktrin gereği olan parlamen-
ter rejim, anayasadaki ve doktrindeki yerin-
den kaymıştır.
Bu arada, bir de, muhalefet boşluğu olup
olmadığını işlemek gerekmez mi? Gerekir: Si-
yasal rejimdeki boşluklann, muhalefeti de et-
kilediği bir gerçektir. O yüzdendir ki, iki yıl-
dır, aslında, bir fıskelik canı kaldığını, bütün
kamuoyu araştırmalarımn saptadığı bir ikti-
darı, seçime götüremediler.
Ama hiç olmazsa, Körfez Bunahmında,
Türkiye'nin bir savaşa itihnesini önlemislerdir.
EVET/HAYIR
OKTMAKBAL
Masal Olmayanı
Yaratmak...
"İnsanlığa yararlı bir ülküye, manevi bir ihtirasa asla hiz-
met etmeyip ömür boyunca hep ve sadece ölümlü kişilerin
gözüne girmekle yetinmiş olmanın suçunu, çok geç, ama kat
kat faiziyle ödemek"...
Stefan Zweig ünlü Fransız Polis Bakanı Fouche'den böyle
söz eder. İhtılalcı, kralcı, imparatorluk yanlısı olarak değişen
iktidarlara, özellikle o iktidarlann başındakilere hizmet etmiş,
sürekli polislik yapmış biridir Fouche. Okumamış olan var-
sa, Burhan Arpad'ın çevirisinden bu ilginç kitabı okumalan-
nı öğütlerim. Fouche'nin kişiliğinde, çağımızın, günümüzün,
ülkemizin ünlü nice insanını bulacaklardır.
Dostum Tevfik Çavdar'ın "Müntehib-i Saniden Seçmene"
(V Yayınları) adlı kitabını bir türlü okuyamamıştım. Her za-
man basvurulacak belgesel bir çalışma. "Müntehib-i sani"
nedir? Genç okurlarımın içinde bilmeyenler olabilir, "ikinci
seçmen" demektir. Tek parti döneminde, 1946'ya kadar mil-
letvekili ve yerel seçimler iki dereceli bir seçımle gerçekle-
şirdi. Önce seçmen gider ikinci seçmenlere oy verirdi. CHP
ikinci seçmenleri açıklardı. Çoğunlukla bu ikinci seçmenle-
rin sayısı değışmezdi. Yani siz partinin düzenlediği ikinci seç-
men listesine çaresiz oy verirdinız. Başka liste yoktu. Liste-
de de seçilecek kadar aday vardı. İkinci seçmenler de kendi
aralarında toptenır, milletvekillerini seçerlerdi. Milletvekili
adayları da zaten seçilecek milletvekili sayısı kadardı! Yani
al gülüm ver gülüm! Parti listesine giren, nasıl olsa seçile-
ceğini önceden bilirdi. Şimdi liste başına oturan adayın mil-
letvekili seçileceğini kesinlikle bilmesi gibü...
Tevfik Çavdar, kitabında Türkiye'de yapılan genel seçim-
leri bir bir inceliyor, konu 1946 seçimlerine geldiğinde şöyle
yazıyor:
"1946 seçiminin Türk demokrasi tarihinde çok ayrı bir ye-
ri vardır. Bir kere bu seçım seçmenlerin ilk kez doğrudan doğ-
ruya kendi temsilcilerini, yani milletvekillerini sectikleri ilk-
seçimdir. İkinci seçmenlik tarihe karışmıştır."
Cumhurbaşkanı Ismet İnönü, 10 Mayıs 1946'da toplanan
CHP kurultayında şöyle diyordu:
"Sizleri Türk halk iradesinin yeni bir aşamasına karar ver-
meniz için çağırdım: Tek dereceli seçim. Seçimin tek dere-
celi olması kadar önemli nokta, vatandaşın serbest seçim
yaptığına ve verdiği oyların gizli kalacağına ve korunacağı-
na inanmış bulunmasıdır". 1946 seçimi çoğulcu parlamen-
ter döneme ilk adım oldu. Sonuçlan çok tartışıldı, açık oy,
gizli sayım yöntemi pek çok düzensizliklere neden oldu. Bu
yüzden 46 seçimlerinin üstüne gölge düşürüldü. Demokrat
Parti, 1950'ye kadar bu konuyu gündemde tuttu. Ne var ki
DP o seçımde iktidarı elde edecek kadar aday göstermemişti.
1950 seçimlerinı Demokrat Parti iktidarı büyük bir çoğun-
lukla aJdı. Gerçi iki partinin oylan arasında o kadar büyük fark
yoktu, ama çoğunluk sistemi DP'ye büyük kazartç sağlamıştı.
"Gizli oy, açık sayım" yöntemi DP'ye yarar sağlamıştı. Bu yön-
tem, daha sonraki bütün seçimlerde uygulanacak, böylece
seçim oyunları oldukça azalacaktı. Halk, yönetime katılmak
jstencini göstermişti. Türk tarihinde ilk kez seçim yoluyla bir
iktidar değişiyordu. Ne yazık ki 1950'de yaşanan seçimle ik-
tidardan indirme olanağı bir daha yaşanamadı! 1960'ta ol-
sun, 198O'de olsun işbaşındaki iktidarlar seçim yoluyla yö-
netime el koyma biçımde işbaşından uzaklaştınlmışlardır.
1950'deki olay bir daha yaşanmamıştır.
Tevfik Çavdar'ın kitabını bugünlerde okumakta yarar var.
Yeni bir genel seçime gider gibiyız. Bakalım ANAP iktidarını
seçmenin oylarıyla değiştirebilecek miyiz? Yoksa başka bir
tepeden inme eylemi mi gerekecek?
Çavdar; 1908,1919, 1946, 1950 ve)1957 seçirnlerini ayrın-
tılarıyla anlattıktan sonra şu soruyu soruyor: "İrade-i sani-
den irade-i millete mi?" Kitabının sonunda da şöyle diyor:
"Egemenler köşeyi dönmeyi tek çözüm olarak sunuyorlar.
Seçeneksiziz diyerek yalan üstüne yalan söylüyortar. Herkesi
başkalannın yaşam alanına saldırtmakla uğraşıyorlar. Umut-
suzluğun, bezgınliğin kaynağı ınsanın kendi yarınına sahip
olamamasıdır. Açıkça ifade edelim ki yığınların karar süreç-
lertne katılımının sağlanmadığı toplumlarda bezginlık, yılgınlık
tam bir inaçsızlığa dönüşüyor. 1960'tan sonraki otuz yıl Türki-
ye'yi sarstı. Bu depremı, bu kısır döngüyü aşmanın tek yolu
masal olmayanı yaratabilmektir. Herkese, özellikle aydınlara
ve politikacılara bunu yaratma sorumluluğu düşüyoc"
MUKADDER BOZKAYA
ile
İDRİS ADİL
Evlendiler.
27.4.1991
• : Artık Macintosh LC %24 indirimli
Eğitime Macintosh katkısı!
*,
"* ^ ^ B , : I i I I I I I I I I I I 1 I \ \ -\
V I / i i I I J J i 1 1 1 1 1 1 I -
^ / t I f ! 1 1 L J J 1 \ \-\
Macintosh LC
\pple aılesının moduler Macintosh nxxiellen içinde en genç uriınu
Macintosh LC'nın pesın satışı $2815'ten vapılacakiır Turk ürası brşılığ.
satıs anındakı ,\menkan Dolan'nın gunlük kuru ûzerinden belırienecektır
Macıntcsh LC 2 40 ın bu elvenik fiyatına 12" renkli ekran. klavye, mouse
MS Word 4 0 ve HyperCaıd 2.0 programlan dahildır
Macintosh LC" bilgisayarlan biz öğrenciler için şimdi özel
bir indirimle satılıyor. Sadece öğrendler için değil, ögretim
üyekri ve okullar için de geçerli bu indirim...
Macintosh LC, Apple ailesinin en genç üyelerinden biri...
Hem Macintosh, hem renkli bir sistem... Hem de \?A indirimli..
İsteyenler Yapı Kredi Ferdi Kredi'sinden de
yararlanabiliyor.
Yalnız bu olanak belli bir süre ve sayıyla sınırlı.
Kampanya dönemi 1 Mayıs - 31 Haziran 1991 arasında. Çabuk
davranmak gerek... Acele edin, sİ2 de
Madntosh'unuza hemen kavuşun...
Daha fazla bilgi için en yakın
Apple Yetkili Satıcısı'na uğrayın.
Maantosh'la günü yakalayın..
"Gucunuzü ZIHTC ula^tınr*
A p p k CompUter Turknt 'lethh Dısınbutoru
B I U f i O M Bılgısayar ve Ozel Eğıtım Hizmetlen A Ş Abdı Ipekçı Cad Alnn SokAhmet Kara İşharu No.2 Nışantaşı 802»} Isıanbul Tel.13215 06 (6hat)
Yetkili Appk Center'lar Adana Bıtak Tel ls 21 <\M\, Ankara: Macrom Tel 14100 î>56, İstanbut Cağdaş Tel 152 38 8VK7 Metro, Tel 51182 ti (5 haıı Paykom, Tel 3 f 3" 04,33" 34 88
346 "3 Ul İnnir. Fekom Tel 22 (H 24 Appk Yetkill Satıalarc Adaoa: Loeus Tel 14 53 00, P 53 95 Ankara: Yesa Tel 133 87 22,131 7122,13126 »5, Bufsa: Ozar, Tel 20 26 79, n « y
.\nadolu Tei 28^H Enuram: Bıldas, Tel W * Eskişehin Donık Tel ilo 10 203 24 İsUnbul: Elma, Tel 143 42 43-46. Kok Tel 16616 46.1740577 Matns Tel 385 80 93.385 "M 86; \TM.
Tel r i T S W202,BJgmut Tel İ41Uİ+» İ4İ7289.13295M. faystriEıban Te! 2i680 23244, Mega Tel l""0l 1^04, Kooya:Mskeı Tel 126'51 TrabzoftDatamac.Tel 16 V
Yetkili Sektörel Çöaim Satıalan: kanbot Deha, Te! 528 35 38 Meıtaba. Tel 1"4 19 84; Metro, Tel- 51182 4041: Tabaş, Tel 512 24 08-09 15133 25-26
CTJMHURtYEFTE/V
OKURLARA...
OKAYGÖNENSİN
Yine Anti-Terör Yasası
\Afor1d Media, Fransız Liberation gazetesinin
¥¥ öncülüğünde 14 ûlkeden 14 etkiii gazetenin
katılımıyla gerçekleşmiş bir ortak yayıncılık kuruluşu.
Katılan gazeteler şunlar: Fransa'dan Liberatıon, Norveçfon
Beriingske Tidende, Smyetler Bırliği'nden Moskow News,
Hollanda'dan Der Standard, isviçre'den Tages Anzeiger,
Belçika'dan LB Soir, italya'dan La Stampa, Brezilya'dan
Folha de S. Paulo, İngiftere'den The Guardian,
Almanya'dan Die Tageszeitung, ispanya'dan El Pais,
Arjantin'den La Naion, israil'den Maariv, Yunanistan'dan To
Vıma.. Bu gruba Türkiye'den de Cumhuriyefln katılması
önerildi ve ortak bir çalışma başladı. Birtikte ve bir ana
konu çevresinde oluşturulan ortak yayını kimi gazeteler
ayrıca dergi biçiminde satışa sunuyor, kimileri de ek
olarak dağrtıyor. Cumhuriyefin katılımıyla gerçekleşecek
olan yeni yayının ana konusu "Göç..." Dün, Ankara
temsilcimiz Ahmet Tan ile birlikte bu yayında yer almak
üzere Cumhurbaşkanı Turgut Özal ile bir görüşme yaptık.
Sayın Özal'ın Kûrt sorunu çevresinde yoğunlaşan sorulara
verdiği yanıtlar bu ortak yayınla birlikte ülkemizde de
yayırnlanacak. Bu görüşme sırasında Cumhurbaşkanı'na
Anti-Terör Yasası'ndaki basınla ilgili maddelere ilişkin
olarak gazetecilerin kaygısını özetle ilettik. Cumhurbaşkanı
ise basının bu maddelerden çekinmesine gerek
olmadığını, çünkü büyük para cezalanyla terör örgütlerinin
propagandasını yapmaya çalışacak yayın organlarının
hedef alındığını söyledi. Cumhurbaşkanı'nın bu
yaklaşımının basın çevrelerindeki kaygıyı ne ölçüde
giderebileceğini bilemiyoruz.
Nitekim konu Uluslararası Basın Enstitüsü'nün geçen
hafta Japonyatda yapılan genel kurulunda da gündeme
geldi ve IPI, basın özgürlüğü açısından Türkiye'de
yaşanan bazı olumlu gelişmelerin yanında bu maddelerie
getirilen kısıtlamaya dikkati çekti.
Nokta dergisi de son sayısında Anti-Terör Yasası'nın
basına ilişkin maddeleri hakkında gazete sorumlulannın
görüşlerine başvurdu. Biz konuyla ilgili olarak daha önce
belirttiğimiz görüşümüzü yineledik ve bu tarz kısıtlamaların
tam tersine sonuçlar yarattığını söyledik. Konuya ilişkin
olarak görüş belirten diğer gazetecilerin ve ANAP'lı Faik
Tarımcıoğlu'nun sözlerini aşağıya aldık; tümünü art arda
okuyunca parlamentonun soruna hemen el atmasının
zorunluluğu yine ortaya çıktyor.
Milliyet Gazetesi Yazı işleri Müdürü Eren Güvener:
"Bilinmeyen müphem kavramlar koymuşlar. Bu durum bizi
iyice perisan ediyor tabii. Çok aceleye getirilmiş ve ne
yapmak ıstediği belli olmayan bir yasa bu. Basınla ilgili
maddelerde hem para hem hapis cezaları arttınlmış.
Basın, düşünce özgûrlüğünün
en geniş anlamıyla
taıtşıldığı, ifade edildiği bir
platform. Hem düşünce
özgürlüğünü kısıtlayan
maddeleri kaldırdık deyip
arkasından basına bindirmek
çelişkili bir durum. Öngörülen
cezaları bir gazetecinin
ödemesi mümkün değil. Bu
yasayla yazı işleri müdürieri
elektrikli sandalyeye
oturtuluyorf'
Sabah Gazetesi Genel Yayın
Danışmanı Teoman Orberk: .
"Yasa, basına olumsuzluklar
getirmektedir. Bir
hukukçunun incelemesinde
yarar görüyorum."
Günaydın Gazetesi Yazı
İşleri Müdürü Abdullah
Aksak: "Anti-Terör Yasası,
herkesin elini kolunu
bağlayacak şekilde, Tecil
Yasası'yia birleştirilerek
Meclis'ten geçirilmiştir. Bu
kumazca yaklaşım sonucu
maalesef birçok
anti-demokratik hüküm de
yasada yer almıştır. Muğlak
ifadelerle dolu ve cezaların
kişıselliğine aykırı olarak
gazete ve dergi sorumlu
müdûrteri için de para cezası
getirilmiştir. Diğer kısıtlayıcı
yasalar yetmezmiş gibi basın
özgürlüğüne tuz biber eken
böyle bir yasa ile insanın
kendisini özgür hissetmesi
düşünülemez bile."
Zaman Gazetesi Yayın
Koordinatörü Halit Esendir:
"Bastnı ilgilendiren suçlar
için verilecek cezalar gayet
ağırdır Terör suçu sayılan
hususlann gayet kapalı ve
muğlak olması, birçok kişi ve
kuruluşu, özellikle basını
manevi baskı altında
bırakmaktadır. Müneccim
değilsiniz ki bir kişinin teröre
hedef olup olmayacağını
önceden bilesiniz. 6.
maddenin bu konuda kasten
terör hedefi olsun diye yayın
yapanları hedef alması
gerekirken bütün basının
yayın hakkını sınırlayan
nitelikte bir yasa
hazırianmıştır!'
Milli Gazete Yazı işleri
Müdürü Ekrem Kızıltaş:
"ANAP iktidannın oldukça
aceleye getirerek hazıhadığı
belli olan Terörte Mücadele
V&sas/, şimdillk anlaşıldığı
kadanyla bazı küçük
oluşumlann yapabileceğl
propagandalara tedbir olarak
çok rahatlıkla, ciddi manada
haber verme işlevini yerine
getirecek gazete ve dergilerin
aleyhine kullanılabilecek
maddeleri getirmiştir. Yazı
işleri müdürü olarak kendimi
çok kısıtlanmış hissediyorum.
Yasa beni hapse girmekle,
hayal edemeyeceğim
rakamlarla cezayla karşı
karşıya kalmakla tehdit
ediyor."
ANAP Bitlis Milletvekili ve
Adalet Komisyonu Üyesi Faik
Tarımcıoğlu: "Basına getirilen
hükümlerin tamamını
inceledim ve sonuçta şu
karara vardım: Kaş yapılmaya
çalışılırken göz çıkanlmış. Ne
kadar yasak koyarsak
meseleyi içinden çıkılamaz
hale getirirsiniz."