Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
25NİSAN1991**** HABERLERİN DEVAMI CUMHURÎYET/19
Seçim Kaçağı Kim?
(Baştarafı 1. Sayfada)
hangi bir ağırlığı söz konusu olamaz. Seçim-
den yana olup olmamaları sonucu değişti-
recek değildir. Onun için SHP ile DYP'yi he-
def alan sandık kaçakları gibi suçlamalar yer-
sizdir. Çünkü ANAP isterse Meclis'i toplar
ve yarım günde erken seçim kararını verir.
Kaldı ki bugün muhalefet partileri bir an
önce erken seçime gidilmesinden yanadır-
lar. SHP'yle DYP'nin lider ve yönetim kad-
roları, iktidar partisine yönelik erken seçim
çağnlarına bugüne dek hiç ara vermemiştir.
Bunun bir anlamı şudur: Bir erken seçim
oylamasında ANAP grubunun verebileceği
fire, muhalefet oylarıyla kolayca kapatılabi-
lir.
O zaman seçim kaçağı kim?
Bu durumda, sandıktan uzak duran parti-
nin ANAP oiduğu görüşü daha inandırıcı
gözüküyor.
Anayasal açıdan bu konuda taraf olmama-
sı gereken Cumhurbaşkanı Özal'a gelince...
İktidar partisine çalışmaya devam ediyor.
Kamuoyunda yaratmak isiediği görüntü şöy-
le-
— Muhalefet minderden kaçıyor!
Televizyonla birlikte bir kısım basının marv
şetlerini de kullanarak bazen istediği hava-
yı da oluşturabiliyor.
Geçen gün yine artık kanıksadığımız çağ-
rısını yaptı ve anayasayı değiştirip seçime
gitmek için muhalefete bilmem kaçıncı kez
hodri meydan dedi.
DYP lideri Demirel de bu çağrıyı her se-
ferinde oiduğu gibi yine karşılıksız bırakma-
dı. "Önce seçim tarihini belirleyelim, sonra
anayasayı değiştirtip hemen sandığa
gidelim" dedi. Dünkü açıklaması şöyleydi:
"Anayasanın seçmen yaşını tayin eden
maddesinin 18 olarak düzeltilmesine, seçil-
me yaşının 25 yapılmasına, cumhurbaşkanı-
nı halkın seçmesine, milletvekili sayısının
600'e çıkanlmasına evet. Eylülde seçime de
evet. Bunu da bir geçici madde ile teklife ek-
leyelim. 15 eylül, 22 eylül ya da 29 eylülde
seçimi yapalım. Cumhurbaşkanı da aynı gün
seçilsin. Işte, ben Isparta Milletvekili Süley-
man Demirel ve 59 arkadaşımın imzasıyla si-
ze tetdif, buyrun işleminizi yapın. Biz size mart
dedik, nisan dedik, haziran dedik dmadı. Siz
eylül diyorsanız ona da tamam, buyrun, se-
çimi yapalım."
Şimdi seçim kaçağı kim?
SHP lideri İnönü de anayasal pazarlıkta ol-
mamakla birlikte, "güle oynaya seçime
vanz" dediğine göre, sandıktan kim kaçıyor?
Bu sorunun yanıtını ANAP Genel Başka-
nı ve Başbakan Akbulut dün verdi:
"Seçim, zamanında (1992'de)yapılacak."
Bütün bu olan bitenin adı, eski deyişle
abesle iştigaldir.
Türkiye'nin kuşkusuz anayasa değişikliğt-
ne de erken seçime de ihtiyacı var. Ama hep-
sinden önce devlet yönetiminde ciddiyete o
kadar ihtiyacımız var ki...
Özal: THY kapanır(Baştarafı 1. Sayfada)
Avrupa'da uzun bir grev hatır-
lamıyorum. Avrupa'da çok kı-
sa süre oturuyor, anlaşıyorlar.
Aralannda yüzde 500-1000 gibi
farklar yok. Biz bu işitı yöneti-
minde yine Şarklıyız. Bu konu-
da da Batılı gibi düşünmemiz la-
zım."
Serbest ekonomik sistemde
herkesin rekabet etmesi gerek-
tiğini belirten Özal, sendikala-
ra tavsiyelerde bulunarak sözle-
rini şöyle sürdürdü:
"Ben doğnıları söylemekie
mükellefim. Voksa, verin işçi
hakkını, işverene ucuz kredi, iş-
çinin her istediğini, sonra enf-
lasyon niye düşmüyor diye şikâ-
yet etmeyin. Sendikalara tavsi-
yemiz, biraz daha akıllı olunuz.
Hesap kitapla, meseleleri diya-
logla halletmek lazım. Biz iste-
dik vermezse devlet verir, ver-
sin zihniyetinin bir sonu yok-
lfeltsin: Gorbaçov geriye dönemez
(Baştarafı 1. Sayfada)
ler. SSCB'de esen aynhk rüzgâr-
ları da muhafazakârların ekme-
ğine yağ sürüyor. Ülke şu anda,
bir geriye dönüşü yaşıyor. Gor-
baçov'un şu andaki en önemli
sorunu bu. Eğer Gorbaçov, ge-
riye dönmek konusunda ısrarlı
ve kararh bir tutum izler ve bun-
da ısrar ederse ben giimelidir
diyorum.
— Siz neler öneriyorsunuz?
YELTSİN — Bizim istediği-
miz, yapmak istediklerimiz or-
tadadır. Biz, SSCB'nin açık ve
sivil bir toplum olmasını, de-
mokratik ilkelerin süratle yerleş-
tirilmesini istiyoruz. Bunun için
uğraş veriyoruz. Her şeyiyle Batı
ülkelerindeki gibi bir demokra-
si anlayışının yerleştirilmesini ve
ekonomide serbest girişimin ön
plana çıkanlmasını istiyoruz. Bi-
liyorsunuz, şu anda SSCB bir
kıtlık yaşıyor. Bunun önüne geç-
mek için büyük bir potansiyel
var, ancak bu potansiyel kulla-
nılamıyor. Neden? Bu, yönetim-
min hatası değU de nedir? Bunun
düzeltilmesini istediğimiz zaman
suçlu olarak gösteriliyoruz. Ya-
ni özetle, SSCB'nin düzeni de-
ğiştirilmelidir diyoruz. Evet bu
düzen değişmelidir. Bunun na-
sıl olacağı da karşıbklı görüşme-
ler, tartısmalar, arayışlarla beürir.
Bu konuda. merkezi vönetimin
atılımları dikkate değer. Rusya
Federasyonu olarak Tiirkiye ile
işbirliğine büyük önem veriyo-
ruz. Karadeniz Ekonomik Işbir-
liği, kayda değer bir öneri. Ger-
çekleştirilmesi gerektiğine inanı-
yorum. Bizi bu darboğazdan
kurtarabilecek formüllere her
zaman kapımız açık. Yetküileri-
miz, her yerden veriler topluyor.
Ne yapabiliriz, krizi nasıl aşabi-
liriz bunları hesaplıyoruz. Tür-
kiye'nin de bizim için örnek teş-
kil edecek uygulamalara sahip
oiduğu bir gerçek. Neden işbir-
liği yapmayahm. Ben, Sayın
Özal'la yaptığımız görüşmeden
çok memnun kaldım, kendisini
çok zeki ve iyi donatılıruş bir be-
yin olarak görüyorum.
— Sayın Gorbaçov, hem mu-
hafazakârlann hem de sizin
temsil ettiğiniz reformcuların
ateşi altında. Onun yerinde ol-
mak ister miydiniz?
Y ELTSİN — Ben şu anda bu-
lunduğum yere büyük zorluklar-
la geldim. Politbüro ve Rusya
Komünist Partisi yöneticiliği gö-
revinden el çektirildim. Mücade-
leyi bırakmadım. Sürekli olarak
mücadele ettim. Doğru bildiğim
şeyleri sürekli olarak söyledim.
Benim verdiğim mücadeleye
benzer bir mücadele, şu anki
SSCB liderlik kadrosunda yok.
Sayın Gorbaçov. parti aygıtı sa-
PORTRE BORİS YELTStN
Muhafazakârlann boy hedefi
Boris Nikoleyeviç Yeltsin
193 i yıhnda Sverdlovsk'ta
doğdu. Çocukluğu kendi
deyişiyle "çok kötö
koşullarda" bu bölgede
geçti. Urallar
Politeknik'ten inşaat
mühendisi olarak mezun
oldu. SSCB'nin çeşitli
bölgelerinde inşaat
mühendisi olarak görev
yaptı.
1970'li yıUann başında
Komünist Partisi üyesi
oldu. Sverdlovsk Komünist
Partisi il komitesinde inşaat
bölüm başkanı olarak
çalıstı. Sonra, Brejnev'in
isteğiyle parti birinci
sekreterliği görevine
getirildi. 1985 yütnda
Moskova Kent Komitesi
Başkanhğı görevine
getirildi.
Merkez Komite Sekreterliği
ve Politbüro aday üyeliği
görevine 1986 yılında
Gorbaçov'un isteği
doğnıltusunda seçildi. 1987
yümda bu görevlerinden el
çektirildi. 1989 yılında
Halk Temsilcileri
Kongresi'ne seçildi. Aynı
yıl Rusya Federasyonu'nda
yapılan Yüksek Sovyet
seçimlerini kazandı ve 1990
yılında Rusya Federasyonu
Yüksek Sovyet Başkanhğı
görevini üstlendi.
Yeltsin, özellikle
Moskova'da buiunduğu
dönemierde, reformcu
çıkişlan ile büyük puan
topladı. Halkın arasına
indi. Kent Komitesi
Başkanlığı görevinden
karaborsacılara ve
Moskova'ya gelmek isteyen
"lirnitçiklere" (Taşralı)
savaş açtı.
Rusya Federasyonu Yüksek
Sovyet Başkanlığı sırasında
Gorbaçov 'u uygulamalan
nedeniyle sürekli olarak
eleştirdi. Muhafazakârlann
boy hedefi oldu. özellikle,
bir yıl öncesinin
muhafazakâr lideri tgor
Ligacev'le hiçbir zaman
anlaşamadı. Rusya
Federasyonu'nun
Moskova'dan ayn bir
program yiirüteceğini
açıkladı.
ne kadar istekli oiduğu sorusu
önemlidir. Biz bunu istiyoruz ve
böylece merkezi yönetimin gü-
cünün yayılması gereğini düşü-
nüyoruz.
—Sayın Gorbaçov da ülkede
düzenin degiştirilmesinden yana
olduğunu ve bunun mutlaka ya-
pılması gerektiğini, ayrıca piya-
sa ekonomisine geçilmesi gerek-
tiğini söylüyor.
YELTSİN — Evet. Ancak bu
niyetin olup olmadığı sorgulan-
dığında, ortaya olumsuz bir tab-
lo çıkıyor. Şu anda Sovyet hal-
kının yasadığı yönetirne karşı bir
inançsızlıktır. Perestroyka poli-
tikası, açıklık getireceği yerde
merkezi yönetimin gücünü per-
çinlemeye yaramıştır. Halka kar-
şı güç kullanılma yoluna gidil-
miş, fiyatlar arttırılmış, bütün
fatura Sovyet halkına çıkanlmış-
tır. Söylenenierle yapılanlar ara-
sındaki fark nedeniyle Gorba-
çov'u eleştiriyoruz. Krizin aşıl-
ması için her zaman işbirliğine
hazınz, ancak eleştirilerimiz her
an devam edecektir.
— Biraz daha açacak olursak,
bildigiıûz gibi Türkiye'de serbest
piyasaya geçiş için bir program
uygulandı. Siz bunu incelediniz
mi ve kendi ülkeniz için kulla-
nılacak noktalar tespit ettiniz
mi?
YELTSİN — Türkiye'nin
bizim için iyi bir örnek olduğu-
nu söyleyebilirim, ancak her ül-
kenin kendi şartlarına uygun
politikalar geliştirmesinden ya-
nayım. Cumhurbaşkanı Özal'ın
yesinde buiunduğu yerdedir.
Çok zor bir görevi olduğunu bi-
liyorum. Muhafazakârlarla şu
an için çeşitli sorunları oiduğu
bir gerçek. Ancak yine de onlar-
la dirsek temasında bulunmak-
tan kaçınmıyor.
— Siz, Gorbaçov olsaydınız
ne yapardınız?
YELTStN — Niyetimi açık
açık ortaya koyardım. İnsanla-
ra ne yapıldığını, yani perestroy-
kanın gerektirdiği şeyleri söyler-
dim. Sovyet insanı fedakârlık-
lardan kaçmaz. Ancak yeter. Bu
insanlar açıklık istiyor, serbest-
lik istiyor. Bunu doyurmak la-
zım. Halkın, yönetime olan gü-
venini sağlamak lazım. Dinin
yeniden gözden geçirilmesi gere-
kiyor. Kültürün uyanışına ihti-
yaç var. Serbest piyasanın bir an
önce uygulamaya konulması ve
yönetimindeki gerici unsurların
temizlenmesi gerekiyor. Bütün
bunlar yapılması gerekenler.
— Rusya Federasyonu'nda
devlet başkam seçilip, daha son-
ra Gorbaçov'un yerine gelmek
istediğiniz soyleniyor..
YELTSİN — Bu tür şeyler sü-
rekli olarak söylenir. Benim sa-
hoş olduğum. toplantılara geç
kaldığım, hatta hatta dengeleri
pek gözetmediğim sürekli olarak
yazıldı çizildi. Bunlar beni üzdü,
ancak hiçbirinin en küçük bir
gerçekliği yoktu. Bu tür söylen-
tiler, fısıltı gazetelerinde yazılıp
çizilenler benim, halkın gözün-
de itibar kaybedeceğim hesapla-
narak ortaya konuldu. Ne oldu?
Sovyet insanına sürekli olarak
doğruları söylemekten bir gün
olsun bile vazgeçmedim. Bunu
yaptım ve halkın güvenini sağ-
İadım. Buna inanıyorum. Rus-
ya Federasyonu De\
r
let Başkam
1
nın halkın doğrudan oylarıyla
seçilmesini istiyorum. Ancak şu-
nu kesinlikle söylemeliyim ki
bunu Sayın Gorbaçov'un yerini
almak için değil, halkın katılı-
muu, liderlerini seçmelerini sağ-
lamak için istiyorum. Kimse,
ilerisi için bu tür hesaplar yap-
mamalı.
— Şimdi siz Sayın Yeltsin,
kendinizi bir komünist olarak
görüyor musunuz? Bu sistemin
içinden çıkmış biri olarak.
YELTStN — Hayır, kesinlikle
hayır. Ben komünist değilim.
Anlaşıldığı, geçmişi hatırlattığı
biçimiyle değilim. Ben demok-
rat bir insanım. Demokrasinin
yerleşmesi ve halkın gerçekten
iktidara gelmesini istiyorum. Bu
ülkede uygulanan komünizm
bunu sağlayamadı. Içinde iyi
olan şeyler yok mu? Var. Ben,
bunların bazılarının korunması-
nı istiyorum, ancak kendimi hiç-
bir zaman öğrendiğimiz biçimiy-
le bir komünist olarak görmü-
yorum. Ben demokrasiyi savu-
nuyorum. Halkın istediğini söy-
leyebildiği, baskı rejiminin güç-
lü olmadığı bir düzeni savunu-
yorum. Bunun adı komünizm
değildir.
—SSCB'nin birlik içerisinde
kalmasını istiyor musunuz, yok -
sa Rusya Federasyonu'nu ayrı
bir ülke olarak düşünür
miisiinüz?
YELTStN — Evet, bu ülkenin
birlik içerisinde kalmasından ya-
nayım. Eğer açıklığı başarırsak,
insanlann gereksinimlerini sağ-
layıp onların fikirlerine düşün-
celerine önem verirsek, çok bü-
yük bir potansiyel olarak varlı-
ğımızı sürdürürüz. Ancak geri-
ye dönüşü çağrıştıran her şey bi-
zi karanlığa götürecektir. Ben,
bu ülkenin parçalanmasının
kimseye bir yarar getirmeyeceği-
ne, aksine sorunları arttıracağı-
na inanıyorum. Birlik, ancak
özgür ve demokratik ülkelerin
birliği. Böyle olması gerekiyor
ve böyle olacak. Başka çözüm
yolu yok.
Bismil Beledîye
Başkam öldürüldü
BİSMİL
(Cumhuriyet)
— Diyarba-
kır'a bağlı Bis-
mil ilçesinin
DYP'li Beledi-
ye Başkam
Alaattin Ata,
belediye temiz- DYP'li Başkan
lik işçisi Ali AİMttin Ato (46)
Sönmez tarafından henüz bilin-
meyen nedenle tabançayla öldü-
rüldü.
Belediyede temizlik işçisi ola-
rak çalışan AU Sönmez (56) dün
sabah 09.45 sıralarında Beledi-
ye Başkam Alaattin Ata'nın (46)
makam odasına girerek henüz
bilinmeyen nedenle tabancasını
peşpeşe ateşledi. Saldırı sırasın-
da vücudunun çeşitli yerlerine
beş kurşun isabet eden Beledi-
ye Başkam Alaattin Ata, Diyar-
bakır lıp 1-afc.uııeM ttasıaııcM
1
ne kaldırılmak istenirken yolda
can verdi.
Olay sırasında saldırgan Ali
Sönmez'i engellemek isteyen Sa-
it Kurtulmuş. Hasan Koşaraslan
ile Sait Çiçek adlı belediye çalı-
şanlan da ağır biçimde yaralan-
dılar.
Saldırgan Ali Sönmez, olay-
dan sonra kaçarak izini kaybet-
tirdi.
Bismil'in DYP'li Belediye
Başkanı Alaattin Ata'nın, eski
Başkan DYP'li Abdurrahman
Aslan'ın İçişleri Bakanlığı'nca
görevden alınmasından sonra
atama yoluyla göreve getirildiği
bildirildi.
tur." Özal konuşmasının son
bölümünde ise Zonguldak'ta
grev sonrası yapılan anlaşma
nedeniyle her yıl Türk insanının
cebinden 1.5 trilyon lira para
gittiğini hatırlatarak şöyle ko-
nuşlu:
"Halbuki kömür dışarıdan
alındığında maliyeti 600 milyar
liraya geliyor. Bu nasıl gider,
ama basınımız oturup 'Işçiye
hakkını verin' diyor. Sonu ne
olacak bu işin hiç düşünmüyo-
ruz. Büyük teşebbüsler kurulsa.
gazeteler daha fazla reklam al-
maz mı Bu kötü teşebbüsler oi-
duğu siirece, gazetelere reklam
verebilirler mi? Bunlar birbiri-
ne bağlıdır. Ama işi tenkit et-
mek fevkalade kolaydır, bana
kimse bu lafları söyletmeye ma-
ni olamaz. Her zaman söylerim,
bir tek Allah'tan korkanm. Mu-
halefet arkamdan şimdi konu-
şur. Ben hakikatleri doğruları
söylemekie mükellefim." Özal,
yaklaşık 40 dakika süren konuş-
masında son olarak da THY
grevine değinerek şu açıklama-
da bulundu:
"THY'de önümüzdeki gün-
lerde anlaşma olmazsa, bu ha-
vayolu kapanır. Yanlış yola gi-
dilmemesi lazım. Her şey duz-
giin giderse. herkesin menfaati-
ne olur. Herkes hesabını çok iyi
bilir. Sendika, işlerini özellikle
böyle yapraası lazım. Bu işler
palavrayla olmaz. Batılı sendi-
kalar gibi pazarlığın nasıl yapıl-
dığını bilmek lazım. Zongul-
dak'ta imzalanan sözleşme so-
nucu, bu müessesede bir sene-
ye kalmaz büyük problemler çı-
kacaktır. Bu şekilde sürerse, 3-4
seneye kalmaz tekrar eski nok-
taya geliriz. Kanunsa kanun,
oturulup konuşulacaksa biç gü-
rültü patırdı yapmadan bu me-
seleleri akıllı bağlamak lazım."
İŞÇtYE BİLGİ — Hava-tş yöneticileri dün THY ile görüşmeye gitmeden önce Bakırköy'deki
binanın önünde toplanan 3 bini aşkın grevciye bilgi verdiler. (Fotoğraf: Deniz Topaloğlu)
Hava-tş: Görüşmeye müdahale
tş-Sendika Servisi — THY ve
HAVAŞ'ta 10 bin 500 işçinin
sürdürdüğü grevin 24. gününde
de taraflar uyuşmazlığa çözüm
bulmak için görüşmeleri sürdü-
rürken Cumhurbaşkanı Tur-
gut Özal'ın "Anlaşma olmazsa
THY'yi kapatınz" yolundaki
açıklaması "soğuk duş" etkisi
yaptı. Hava-İş Sendikası yöne-
ticileri özal'ın açıklamasını
"toplu pazarlık hakkına
nriMahate" -olarak'" deferten-»*
dirdiler.
öte yandan tarafların önceki
gün yaptıkları 5 saatlik toplan-
tıda parasal ve idari konularda-
ki uyuşmazlıkları tek tek ele al-
dıkları ve karşılıklı değerlendir-
melerini ilettikleri bildirildi.
THY yetkilileri ile Hava-İş yö-
neticileri dün de THY Genel
Müdürlüğü'nde bir araya gele-
rek görüşmeleri sürdürdüler.
Hava-İş yöneticileri görüşme-
ye gitmeden önce de Bakırköy
1
deki sendika binası önünde top-
lanan 3 bini aşkın grevciye ge-
lişmeler hakkında bilgi verdiler.
Grevcilerin sık sık "Açlıktan
ölmeyiz biz bu yoldan dönme-
yiz", "En büyük Hava-lş ", "Ka-
natları kırdık, geri dönüş yok"
sloganlarını attığı toplantıda
SHP Genel Sekreter Yardımcısı
Cevdet Selvi, Istanbul İl Başka-
mUıtalhirflkt^ Agrç-tş Sen-
dikası Genel Başkam Güral Er-
çakır da birer konuşma yaptılar.
Hava-İş Sendikası Genel Baş-
kan Yardımcısı Nabi Delice
THY'nin bugüne kadar 150 mil-
yar zarar ettiğini açıkladığı-
na değinerek "Bizim istediğimiz
ücretlerin işverene bir aylık ma-
liyeti 80 milyar liradır. Bunu ver-
sinler, sözleşmeyi bu gün bitire-
lim. Dün (önceki gün) görüşme
masasına oturduk. Biz grevden
sonra teklifimizi iki kez gözden
geçirdik. en son noktaya geldik.
Bu noktada eğer işveren ciddi ve
samimi ise bu gün (dün) yapıla-
cak görüşmede adım atmahdır."
Hava-İş Genel Başkam Atilay
Ayçin de katı tutum izlemesine
ilişkin suçlamaları yamtladı. Ay-
çin "Ben sizin isteklerinizde di-
rettiğim için katıyım. Bizim üs-
tümüzde devletin, işverenin bas-
kıları var. Madem demokrasi
vm dijort»" dedi>. •- •-• •"
THY Genel Müdürlüğü'nde
yaklaşık 6 saat süren dünkü gö-
rüşmelerde de teknik konuların
ele alındığı ve görüşmelerin sür-
dürülmesinin kararlaştırıldığı
belirtildi. Bu nedenle, taraflar
bugün saat 11.00'de yeniden bir
araya gelmeyi kararlaştırdılar.
İki gündür devam eden görüş-
melerde, ücret konusunda he-
nüz bir ilerleme sağlanamadığı
öğrenildi.
Kürder Saddam'la anlaştı
(Baştarafı I. Sayfada)
1970 tarihli Kürtlere özerklık ve-
ren anlaşmayı uygulamadığını
belirten Talabani, "Bu toplan-
tılar, bana, 11 Mart 1970 anlaş-
masınııı uygulanması konusun-
da hiçbir önemli güçlük olma-
yacagı inancını verdi" dedi.
AFP'ye göre Talabani, sözle-
rine şöyle devam etti:
"Biz birkaç kez yönetimi de-
virmeye kalkıştık. Başanya ula-
şamadık. Yönetim de birkaç
kez bizi ezmeye çalıştı. Onlar da
başanya ulaşamadılar. Şimdi
yapabileceğimiz tek şey, görüş-
mektir."
Gazetecilerin
(Baştarafı 1. Sayfada)
Enstitüsü (IPI) 40. Genel Kurul
toplantısında olumlu yankı
yarattı.
Japonya'nın Kyoto kentinde
yapılan genel kurula sunduğu
yıllık raporunda IPI Direktörü
Peter Galliner, "Türkiye'den gü-
zel bir haber" diye nitelediği ge-
lişmeleri şöyle anlattı:
"Bu yıl içinde dünyada basın
özgürlüğünün durumuyla ilgili
raporumda da göreceğiniz gibi
dünyanın pek çok yerindeki ba-
sın özgüıiüğü ihlallerini protesto
ettik. Ancak size Türkiye'den ye-
ni aldıgım çok güzel bir haberi
de vermek istiyorum. Bu ülke-
de hapisteki tiim gazetecilerin
serbest bırakıldıklarım ve temel
özgüriükler ve demokratik hak-
ları kısıtlayan bazı yasaların ip-
tal edildiğini memnunlukla öğ-
rendik. Ancak Türkiye'de hâlâ
demokratik hak ve özgüriükler
açısından üstünde durulması ge-
reken gelişmeler var. Örneğin,
yeni çıkan Anti-Terör Yasası te-
rorizmi esnek bir biçimde ta-
nımlıyor. Bu yiizden yasa. terör
olaylannın izlenmesini sınıriaya-
rak basın özgürlüğünü kısıtlayı-
cı durumlar yaratabilir. Bu ko-
nularda kaygılarımızı ifade et-
mekle birlikte, olumlu haberle-
rin bu kaygılarımızı gölgelediği-
ni belirtmek isleriz. Ayrıca tum
meslektaşlarımızın hapisten çık-
mış olmalarını memnunlukla
karşılıyoruz".
Kyoto'da dün sona eren üç
günlük IPI Genel Kurul toplan-
tısında kabul edilen karar tasa-
rısında da Türkiye'de gazeteci-
lerin serbest bırakılmasından
olumlu dille söz edildi.
Talabani, "Irak'ta demokra-
tikleşme, Kürtlerin ulusal hak-
ları için en büyük garantiyi oluş-
turacaktır. Biz Irak'ta demok-
rasi istiyoruz. Aynlıkçı bir ha-
reket değil. Bağımsızlık istemi-
yoruz" şeklinde konuştu.
Talabani, Irak'ın kuzeyinde
Türkiye sının yakınlarında Kürt
sığınmacılar için kamplar kuran
ABD ve müttefik ülke askerleri
konusunda bir soruya verdiği
cevapta, Irak yönetimi ile nihai
anlaşma imzalandıktan sonra
Irak'taki tüm yabancı güçlerin
ülkeden çekilmesi gerektiğini
söyledi.
Talabani, "BM güçlerini ter-
cih ederdik. ama şimdiye kadar
BM gücü gelmedi, bunun için
sığınmacıları koruyacak başka
güçlerin vaıiığına karşı değiliz.
Halkımıza yardıma gelen herke-
se teşekkür ederim" dedi.
Irak yönetimi ile Kerkük so-
rununu gelecek görüşmelerde
ele alacaklarını belirten Talaba-
ni, "Kerkük, Irak kentidir.
Irak'ın parçalanması için çalış-
mıyoruz" şeklinde konuştu.
Anlaşma sağlanır sağlanmaz
değişiklik yapılacak Irak hükü-
metinde Kürtlerin de yer alma-
sını beklediğini kaydeden Tala-
bani, Irak ile Suriye arasında iyi
ilişkileri tercih ettiğini kaydetti.
Tepkiler
AP'nin bildirdiğine göre an-
laşma haberi, Kürt gruplan ara-
sında farklı tepkilere yol açtı.
Süleymaniye yakınlarındaki
dağlarda bulunan 12 kişilik bir
Kürt grubu, haberi dans ederek
ve şarkılar söyleyerek kutlar-
ken, bir başka grup Kürt dire-
nişçi de Saddam'ın zayıfken söz
verdiği konularda güçlenince
sözüne sadık kalmadığını hatır-
latarak, Saddam'a güvenileme-
yeceğini vurguladılar.
Ingiltere'de de direnişçiler
adına konuşan bir sözcü, görüş-
lerini aldığı bazı kişilerin anlaş-
madan dolayı "kızgın"
olduklarını söyledi.
Kürt özerklîği
(Baştarafı 1. Sayfada)
içinde aldığı ve Kürtlere özerk-
lik hakkı tanıyan kararından
sonra, Türkiye'nin de üye oidu-
ğu Avrupa Konseyi'nin Parla-
menterler Asamblesi aynı yön-
de bir karar alnnaya yanaşmadı.
Avrupa Parlamemosu'nun bu
kararı Türk Dışişleri'nin şiddetli
tepkisine yol açmıştı.
Yunanlı Parlamenter ve eski
bakan Teodoros Pangalos,
asamblenin bu tutumunu "ge-
riye doğru atılmış bir adım"
olarak niteledi. Avrupa Konse-
yi, bir mültecilere yardım mer-
kezi kurulmasının da kabul et-
ti. SHP Milletvekili İsmail Cem
ve ANAP Milletvekili Ercan
Vuralhan Batılıları kendi özlem-
leri doğrultusunda harita çizme
eğiliminden vazgeçmeye çağırdı-
lar.
SHP Milletvekili İsmail Cem,
Avrupa Konseyi'nce benimsen-
diği takdirde. "Kendi kaderini
tayin hakkı"nın sadece Kürtle-
re değil, dünyanın farklı bölge-
lerindeki tüm azınlıklara tanın-
ması gerektiğine işaret etti.
Cem'in, Siyasi İşler Komisyonu
üyelerinden, karar vermeden
önce bunun doğuracağı sonuç-
ları düşünmelerini istediği öğre-
nildi. Müdahaleler sonucunda
"kendi kaderini tayin hakkı"
ifadesi belgeden çıkarıldı.
Buna karşılık, Avrupa Kon-
seyi'nin Parlamenterler Asamb-
lesi'nin dünkü oturumunda be-
nimsenen Kürtlerle ilgili değişik
karar tasanlarından yalnızca,
"Kürt kimliğinin muhafaza ve
savunması için uluslararası ga-
rantiler içeren yeni formüller
araştırılması" ifadesi yer aldı.
Iraklı Kürtlerin yaşadığı trajedi-
nin büyüklüğünün, "insani bo-
yutta oiduğu kadar siyasi boyut-
ta da ele alınması gerektirdiği"
de kaydedildi.
Türkiye, Avrupa Konseyi'nin
"Sosyal Kalkınma Fonu"ndan
Iraklı Kürt sığınmacılar için pa-
rasal yardtm istemeye davet edi-
lirken bugün toplanacak olan
Avrupa Konseyi'nin karar orga-
nı "Bakanlar Komitesi" aynı
yönde karar almaya çağırılıyor.
Bakanlar Komitesi'nin, Avrupa
Konseyi üyesi olarak Türkiye'-
nin "Sosyal Kalkınma Fonu'-
'ndan yardım alabilmesi için ge-
rekeni yapması isteniyor.
GOZLEM
UGUR MUMCU
(Baştarafı 1. Sayfada)
aynı görevi sürdüren Yalabık, bu tutumu nedeniyle yaban-
cı şirketlerin kara listelerine alındı.
Yalabık, 1974 yılında 1. Ecevrt hükümeti tarafından Ener-
ji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Mûsteşarlığı'na getirildi.
Altmışlı yıllarda boraks madenleri konusunda yabancı şir-
ketlerle Türk devleti arasında bir "meydan muharebes'ı" ya-
şanmıştı. Yalabık, bu savaşın en ön saflarında dövüşen yurt-
sever bürokratların başında yer almıştı.
O yıllarda ulusal petrol davası, Türkiye Petrolleri Anonim
Ortaklığı Genel Müdürü İhsan Topaloğlu, ulusal maden da-
vası da Etibank Genel Müdürü Tahsin Yalabık tarafından
savunulmuştu.
Yabancı petrol ve maden şirketlerinin birer boy hedefi ha-
line gelen Topaloğlu ve Yalabık, tek başına ordu gibi sa-
şan hukuk şövalyesi Prof. Muammer Aksoy tarafından sa-
vunuluyordu.
Tahsin Yalabık, erdemli, onurlu, ilerici, namuslu, yurtse-
ver bürokratların simgelerinden biriydi.
Tıpkı eski TEK Genel Müdürü Mehmet Erdemir gibi.. tıpkı
eski Ticaret Bakanlığı Müsteşan Mashar Özkol gibi.. ve tıpkı
eski Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı Müsteşan Prof. Dr.
Nusret Fişek gibi...
Şimdi bu "kalpaksız Kuvayi Milliyeciler" artık birer sessiz
mezar taşıdır.
Bu insanlann anıları önünde, gelin, saygıyla eğilelim.
Bu yurtsever bürokratların ne Rolex saatleri oldu ne Ege
kıyılarında yatları ne de İsviçre bankalarında paraları..
Yalabıklar, Atatürk'ün cumhuriyeti kendilerıne emanet et-
tiği yıllardaki inançlı gençlerdi. Bunlar, bu inançla yurdun,
toprağına, taşına ve insanına sahip çıkarak görevlerini yap-
maya çalıştılar.
Bu yüzden çokuluslu sermayenin amansız top ateşleri-
ne tutuldular, yerli işbirlikçilerin hain pusularına düşürüldü-
ler, bu çapraz ateşlere ve bu karanlık pusulara karşı yaşam-
ları boyunca bütün güçleriyle savaştılar.
Yenildiler, ama diz çökmediler. Yenildiler, ama teslim ol-
madılar. Yenildiler, ama saf değiştirmediler... Yenildiler, ama
satılmadılar!
Bu onurlu, bu dürüst, bu ilerici ve yurtsever bürokratlar,
Nâzım'ın "Kavgadan önce Kartal'da bahçıvandı, kavgadan
sonra Kartal'da bahçıvan" dizelerindeki örnekleri, özverili
yaşamları ile bu devlete ve bu topluma sundular.
Işbitiriciliğin, yılgınlığın, teslimiyetçiliğin, yeni mandacı-
lığın, rüşvetin ve yolsuzluğun kol gezdiği bir dünyada Yala-
bık gibi bürokratlar, altından yapılmış birer onur ve erdem
heykeli gibi yüreklerimizde ve belleklerimizde yer ediyorlar.
• • •
IMF'nin Türk ekonomisi ile ilgili sinyalleri hiç de iç açıcı
değil.
Arkadaşımız Gencay Şaylan'ın dünkü haberi, IMF lcra
Komitesi'ne sunulan uzmanlar raporu ile yeni bir "stand-
by" anlaşmasının gündemde olduğunu duyuruyor.
"Stand-by" ödeme güçlüğü içine düşen devletler ile IMF
arasında imzalanan anlaşma demektir. Borç isteyen dev-
let, IMF'ye bir "niyet mektubu" vererek izleyeceği ekono-
mik siyaseti ve uygulayacağı "istikrar programım" ve ala-
cağı önlernleri bikJirir. Bu siyaset, program ve önlemler, IMF
tarafından uygun görülürse, açılacak krediler bir takvime
bağlanır. Stand-by kredileri; emisyon hacmi, iç ve dış borç
ve kamu harcamaları gibi ölçütlere dayanılarak verilir. ön-
lemler de genellıkle "toplam talebi ve harcamaları kısma"
gibi kararlarda toplanır.
ANAP'lı yıllar, i<~ ve dış borçlanmaların doruk noktalara
sıçradığı yıllardır. 1979 yılında "iç borçlann gayrisafi milli ha-
sıla"ya oranı yüzde 14.7 iken, bu oran 1989'da yüzde 26'ya
çıkmıştır.
* 1979 yıhndaki 11604 milyar dolarlık borç, 1989 yılında yüz-
de 200 oranında artarak 41 mityar dolara ulaşmıştır. Bu borç-
lanmalara yol açan dış kredilerin çok az kısmı sabit sermaye
yatınmlan" için kullanılmıstır.
Bu siyaset, iç ve dış borçlanmalarla Türk ekonomisini,
Osmanlı İmparatorluğu'nun son günlerindeki borçlanma si-
yasetini ve "Düyunu Umumiye" yönetimlerini anımsatacak
boyutlara ulaşmıştır.
Sürekli enflasyon ve devalüasyon, emek gelirlerini törpü-
leyip sermaye gelirlerini gün gectikçe arttırıyor. Olkemizde
"ekonomilerin militarizasyonu" yöntemi ile yerieştirilen bu
model, sivil kurumları birer dekor olarak kullanıp, emek pi-
yasası üzerindeki yasak düzenini sürdürüyor; sermaye pi-
yasası adına da devlet eliyle güdümlü bir ekonomi uygu-
lanıyor.
IMF raporu, ekonomide bir güç dönemin başlayacağını
haber veriyor...
BAŞKENTTEN AHMET1AN
Anayasa Valsi
Nüfus hüviyet cüzdammı
kaybettim. Hükümsüzdür.
İBRAHİM YILDIZ
AN KARA — Anayasa deği-
şikliği tartışmalannın amacı ne?
Taraflar birbirlerine pehlivan
kıspeti giydirip Mavi Tuna Val-
si mi yaplırmak istiyor?
Yoksa herkes karşısındakini
anayasa değişikligi bahanesiyle
hava değişikligine mi muhtaç
hale getirmek istiyor?
Kimin hangi maddeyi, neden,
nasıl ve hangi hesapla değiştir-
mek peşinde olduğunu anlat-
mak, bu konudaki ince
hesapları aktarmak, kimin allı-
nı, kimin hangi oy hesabı ile
oyacağını kâğıda dökmek
mumkün.
Ama bu, Türkiye'nin demok-
ratik, uygar bir devlet yapısına
kavuşmasını sağlayacak tartış-
malara bir ışık düşürmeyecek.
Nasıl düşürsün ki?
Dün TBMM tarihinde ilk kez
bir anayasa değişikligi sempoz-
yumu düzenlendi.
DYP adına konuşan Genel
Başkan Yardımcısı Yaşar Topçu
"Miyadı dolmuş bu Medis'te
anayasa değişikliğinin yapılabi-
leceği kanısında değiliz" dedi.
Ama iki saat geçmeden DYP
adına Sütevman Demirel ve ar-
kadaşlarının anayasa değişikli-
gi onerisi Meclis'te açıklandı.
Ya Topçu'nun sözleri doğru
değil ya da Demirel'in değişik-
lik onerisi başka hesaplara
dayalı.
Değişiklik metnine bakınca
bu hesap hemen anlaşılıyor.
Cumhurbaşkanının nitelikleri
ve tarafsızlığım düzenleyen 101.
maddenin kaldınlarak yerine 5
kat daha uzun bir madde öne-
riliyor. Halen 69 sözcükten olu-
şan 101. madde tam 370 sözcüğe
çıkanlıyor. DYP halkın seçece-
ği cumhurbaşkanının ideal ol-
ması için her onlemi düşünmuş.
Bir "Özal prensi"nin veya Japon
pasaportu taşıyan birisinin Çan-
kaya'ya çıkmasını engellemek-
ten, borsada hisse senedi
oynamasına dek akla gelebile-
cek tüm yasaklar sıralanmış.
DYP'nin anayasa değişikliği-
nin asıl hedefi cumhurbaşkanı-
nı değiştirmek üzere 29 eylülde
erken seçim yaptırmak.
Şimdi bu hedef çok saygıde-
ğer. Ama bu hedefe vanlacak di-
ye bugünkü parlamenter siyasal
yapı temelden degiştiriliyor.
Demirel bu işi yaparken görii-
nürde haklı olan "Ozal'dan kur-
tulalım da sonrasına bakanz"
mantığı ile davranıyor.
Ama bu mantık, Turkiye'yi
düze çıkarmak yerine yeniden
bugünkünden daha derin engel-
lere sürükleyebilecek riskler
taşıyor.
Anayasa değişikligi gibi kök-
lü bir siyasal ve toplumsal işle-
min uzlaşma ile gerçekleştiril-
mesi gerek.
Anayasa tartışmalarının oda-
ğını "Cumhurbaşkanını kim
seçsin" konusu oluşturuyor. Bu
konuda ise DYP bir muhalefet
partisi olarak ana muhalefet
partisi SHP ile değil iktidar par-
tisi ile "uzlaşma" içinde gö-
rünüyor.
Bn uzlaşmanın altında tarih-
sel bir gerçeğin kaymağını yeme
heyecanı yatıyor.
O "tarihsel gerçek", Türkiye^
de sağ oylann su içinde yüzde 60
oiduğu hesabıdır. Çankaya ya-
nşının ilk aşamasında burun
farkı ileride olan aday yüzde
60'ın üstüne yatacaktır. ANAP
ve Özal ile en dişe diş mücade-
leyi SHP'den çok, DYP'nin ya-
pıyor olması (veya görünmesi)
bu yüzde 60'a el koymanın da-
yanılmaz cazibesidir.
Mücadele ANAP ile DYP
arasında değil, Özal ile Demirel
arasındadır.
Çünkü Özal'ın da Demirel'in
de öngördüğü "yeni anayasa"-
da siyasal partiler "Cumhurbaş-
kanı adayı belirleyen siyasal
dernekler" haline gelecektir.
Bugünkü anayasanın tüm en-
gellerine karşın başkan gibi dav-
ranmayı partisinin kişiligini
gölgelemeyi başaran bir Cum-
hurbaşkanının, DYP'nin dün
imzaya açtığı anayasa değişikli-
gi onerisi ile "secilmiş padişah-
lıgı"nı ilan etmesi kaçınılmazdır.
Çünkü DYP bu önerisinde
anayasayı bir siyasal sistem ola-
rak görmüyor. "Ustanın, haddi-
ni çok aşan çıraktan hesap
sorma beratı" olarak görüyor.
On yılda bir namlu marifetiy-
le anayasa değiştirme dönemi
yerini, "hodri meydanlaşma" ile
anayasa degişlirmeye bırâkmış
görünüyor.