22 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
29 MART 1991 HABERLER CUMHURİYET/3 tstanbul'un en önemli meydanı, 65yıldır kimliğini bulamadı Beyazıt,meydanını arıyorŞehrin tarihindeki önemli olaylara sahne olan Beyazıt Meydanı, 1926 yılından beri yerel yönetimlerin 'ilgisini' üzerinde topladı. Yaz-boz tahtasına dönen meydan, şu sıralar yeni bir projeyle karşı karşıya. REMZİ GÖKDAĞ Cumhuriyet döneminde her belediye yönetimi tarafından ya- pdan imar değişikliklerinden pa- yına düşeni alan Beyazıt Meyda- nı 65 yıldır kimliğini bulamadı. 1926 yılında dönemin Istanbul Valisi Haydar Bey'in meydan or- tasına bir havuz yaptırmasıyla başlayan düzenleme çalışmala- n irüi ufaklı değişikliklerle bu- güne dek sürdü. Yaz-boz tahta- sına dönen Beyazıt Meydanı için son olarak Büşükşehir Belediye- si de yeni bir proje geliştirdi. Son dönemde artan seyyar sa- tıcılan meydandan çıkaramayan Eminönü Belediyesi'nin bir bö- lümünü otopark olarak kullan- masıyla tarihine yabancılaştın- lan Beyazıt Meydanı, zamanla bir uçtan diğerine güçlükle gidi- lebilen, kentin bütün kaosunu yansıtan bir görünüm aldı. Çev- resindeki yoğun alışveriş mer- kezleri nedeniyle fonksiyon kar- maşası yaşayan meydanda yaya hareketi önemli ölçüde kı- sıtlandı. istanbulBüyükşehir Belediye- si'nce meydanda yaklaşık 40 bin metrekarelik alanda yapılan dü- zenleme çalışmaları önümüzde- ki günlerde tamamlanacak. Ya- pılan çalışmalarla mevcut döşe- me dokusu korunarak onarıldı. Meydana hazır büfeler, küçük satış birimleri, sıralı satış birim- leri, sabit oturma elemanları ve çiçek havuzları yerleştirildi, Or- du Caddesi kenarında otopark olarak kullanılan alan yayalann kullanımına açıldı. Önemli tarihi olaylara sahne olan meydan, cumhuriyet döne- minin ilk yıllannda yolları dıi- zeltilip ortasına iki fıskiyeli ha- vuz yerleştirilmesiyle önemli dü- zenleme çalışmalarına sahne ol- du. 194O'lı yıllarda meydandaki baraka ve dükkanlar yıkılarak alanı genişletme çalışmaları ya- pıldı. 1950'lerde Beyaat Meyda- nı tarihinin en büyük değişimi- ne sahne oldu. 1957'de kentin çeşitli semtlerinde büyük yıkım- lar yaşanırken Beyazıt Meydanı da payına düşeni aldı. Meydan- da yeni yollar açıhrken bu yol- lar meydan seviyesinin ahına alındı ve meydandaki ağaçlann bir bölümü kesildi. 1926'da meydana inşa edilen oval havuz da 1957 yıkımlannda yok edil- di. Bazı tarihçiler ve bilim adamlan bu çalışmalarla mey- danda tarih katliamı yaşandığı- nı ve alanın bütün özelliklerini yitirdiğini söylüyorlardıa Beyazıt Meydanı'nda büyük değişimlerin yaşandığı 50'li yıl- lann sonlarında araştırmacı ve tarihçi Reşat Ekrem Koçu, yapı- lan düzenlemeleri meydanın yo- kedilmesi için büyük bahane olarak tanımlıyor, çalısmaları kent görünümünde "Halep Çıbanı" izi yaratacağını söylü- yordu. Koçu, çalışmaları "mey- danda yapıiabilecek gösterileri Menderes yönetiminin engeHemesi" olarak nitelendi- riyordu. Beyazıt'ta doğan mimar ve şe- hirci Haydar Karabey de hiçbir yöneticinin, kentin yüzyıllar bo- yu tanık olduğu tarihsel süreci sindirerek oluşmuş dokusunu değiştirmeye hakkı olmadığını. meydanın yerel yöneticiler tara- fından sömürüldüğünü söylü- yor. İstanbıü'un çeşitli semtle- rindeki yıkımların hızla sürüp gittiği 1958'de greyderlerin, Bi- zans sarayına ait mermer sütun- ları önüne katarak Aksaray'a doğnı yokuş aşağı sürüklediği- ne tanık olan mimar Haydar Karabey meydanla ilgili bir anı- sını şöyle anlatıyor: "Beyazıt'taki evimizin bir bahçevanı vardı. Aynı zamanda Beyazıt Meydanı'ndan sorumlu Park Bahçeler Müdürlüğü'nde çalışan alelade bir bahçevan. Ça- pa, kazma, kiirek, hortumuyla bahçemize gelen bu adam bir giin yok oldu. tntihar etmiş. Eliyle, emegiyle yıllarca yeüşti- rip baktığı Beyazıl Parkı'nın ağaçlannın istimlakler sırasında dozerlerle >ok edilmesine daya- namayıp kezzap içerek intihar etmiş. Bir lanetlenme olsa gerek ki Beyazıt Meydanı o gün bugün toparlanamadı." Beyazıt Meydanı iflh yapılan sotf TJrrtje, «torparkfrı kaldınlarak, taHBi •Çmaraltı Çay Bahçesi'nfn yenide» kurulmasını öngoriiyor. (Fotogtafi Erdogan Köseoğlu) 1957'de Sedat Hakkı Eldem- in projesini değiştirerek uygula- yan belediye 1960 yılında mimar Turgut Cansever'in projesini ka- bul etti. 27 Mayıs 1960 tarihin- de yönetime gelen Milli Birlik Komitesi de projenin uygulan- masını istedi. Uygulama çalış- maları devam ederken 7 Mart 1961'de Belediye Meclisi'de uzun süren görüşmelerden sonra na- zım plan hanrlandıktan sonra Beyazıt Meydanı'nın düzenlen- mesinin doğru olacağı görüşü ağırlık kazandı. 1963 yılında Turgut Cansever'in hazırladığı proje değiştirildi ve kendisi gö- revden alınarak çalışmaları Be- lediye Planlama Müdürü Erdo- gan Celasun yürüttü. Yaklaşık 30 yıl sonra Beyazıt Meydanı düzenleme çahşmala- rının miman Turgut Cansever, kendi projesinin tamamının uy- guianmadığını belirtti. Projenin ana çizgilerinin uygulanmasına karşın bazı eksiklikkrin olduğu- nu belirten Turgut Cansever, en çok eleştiri aldığı basamak sis- temi konusunda şunlan şöyledi: "Böylesine büyük vt eşsiz ta- rihi yapılarla çeviili bir raeydan- da eğim olmamalıydı. Üniversite kapısı ile Ordu Caddesi arasın- da 9.5 metrelik bir eğim vardı. Bu egim 3 katlı bir apartmana eşittir. Önemli olan halkın mey- dandaki sanat eserleriyte bütün- leşebilmesidir. Setler yaparak buradaki mimari yapdan yücelt- tik. Onların meydanla uyumu- nu sağladık" diye konuştu. Geçen 30 yıl içinde yönetime gelen belediye başkanları mey- danla ilgilenmeye devam ettiler. Son olarak Nurettin Sözen de meydanın özelliğini yitirmek üzere olduğunu belirterek oto- parkı kaldınp tarihi çınaraltı çay bahçesini yeniden canlandırma- yı düşünüyor. Sonuç olarak 65 yıldır üzerin- de çalışılan Beyazıt Meydanı, ye- rel yöneticilerin uğraştığı bir yer haline geldi. Kimilerine göre kentleşme, kimilerine göre köy- leşme olarak değerlendirilen Is- tanbul'un gelişimi Beyazıt Mey- danı'na da yansıdı. Meydanda ağaçları yetiştiren bahçevan ile greyderleri sokan yönetici, dü- zenleme çalışmalarına emeği ge- çen mimarlar, toplumsal deği- şim için can veren öğrenciler, kuş yemi satıcısı, kendini pazar- layan turist kadın manzaraları ile Beyazit Meydanı kentin tari- hi geiışimındeki canlıhğını koruyor. • Haziranda'Dünya TürklerT haftasıANKARA (Cumhuriyet Bü- rosu)— Sovyet cumhuriyetleri başta olmak üzere Türkiye, Bal- kan ve Karadeniz ülkeleriyle kültürel etkinlikler düzen- leyecek. Bu çerçevede ilk etkinlik, Ta- taristan Cumhuriyeti ile gerçek- leştirilecek olan karşılıklı "Tatar" ve "Türk haftalan" ola- cak. Nisan ayı içinde yapılacak hafta süresince Ankara'da Tatar fdmleri, folklor gösterileri yapı- lacak. Tataristan'ın başkentinde Türk kültürü tanıtılacak. önümüzdeki günlerde Kültür Bakanlığı 3 büyük festivalin or- ganizasyonunu üstlenecek. Bun- lardan ilki 22-31 mayıs tarihle- rinde Ankara'da yapılacak olan "Balkan Ülkeleri 1. Sanat Şöle- ni." Kültür Bakanlığı bu amaç- la tüm Balkan ülkelerine çağrı- da bulundu. Balkan ülkeleri şö- leninde fotoğraf ve resim sergi- lerinin yanı sıra, halk oyunları film gösterileri ile müzisyenler yer alacak. Bakanlık, haziran ayında dü- zenleyeceği bir festivalle de "dünya iizerindeld Türkkri" bir araya getirmeye çahşacak, Türk- lerin bulunduğu ülkelerin katı- Ekim ayında düzenlenmesi planlanan "1. Karadeniz Ülke- leri Festivali"ne ilişkin çalışma- lar da sürüyor. Cumhurbaşkanı Turgut Özal'la birlikte Sovyetler Birli- ği'ne giden Kültür Bakanı Na- mık Kemal Zeybek, Ukrayna Cumhuriyeti'ne kültürel işbirli- üzerinde karşılıklı görüş birliği- yetleri arasında karşıüklı hafta ne vanldı. Ukrayna cumhuriye- ve günler düzenlenmesi, ti yetkilileri, götürülen işbirliği • Filmlere pazar bulunması metnine, bazı ek maddeler koy- ve ortak film yapımı konusun- du. Müzik, dans, opera, bale, ti- da sinemacıları teşvik etmek, yatro, edebiyat plastik sanatlar • Arkeoloji, müzecilik alanla- ve sinema alanlannda işbirliği nnda 10'ar günlük sürelerle uz- lacağı festival 5-15 haziran tarih- ğin arttınlması için bir "iyi ni- leri arasında Ankara'da yapıla- yet mektubu" götürdü. cak. Bu mektupta yeralan ilkeler öngören metinde şu öneriler yer alıyor: • Opera, bale, tiyatro alanla- nnda sanatçı değişimi, • Ukrayna ve Türk cumhuri- man değişiminde bulunulması, • Ukrayna,"Uluslararası Çocuk Resimleri Sergisi"ne ve Ulusla- rarası Çocuk Kitapları Sergisi L ne katılacak. Cumhuriyet kitap kulübü T A K S İ T L E KÎTAP V E R İ Y O R DILEYEN HERKESE (*) 8 AY VADELI SEÇKIN, rsgALTiN ARLAR KİTAP YAZARLAR I'IMIM YAPITLAR KITAPLAR CEM YAYINEVI ONUR YAYINLARI YAYINLARI YAYINLARI REMZİ KITABEVI BILGI YAYINBVİ CAN YAYINLARI TOROS YAYINLARI 400 seçme kitap Elden teslim (') Sadccc İsUnbul İI sınırlan içinde. Bir telefon yeterlı TELEFON : 512 05 05 / 516 T E Ş E K K Ü R Ameliyatımı büyük bir dikkat ve başanyla gerçekleştirerek sağlığımı koruyan Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Cerrahi Bölümü Başkanı Prof.Dr. Şadan ERASIAN Doç.Dr. Semih AYDINTUĞ Dr. Selim TEMEL Dr. Şefik ATABEKOĞLU Dr. Mahmut KESENCÎ'ye ANESTE2İ UZMANLARI Prof.Dr. Melik TOLUNAY Doç.Dr. Feyhan ÖKTEM Uzman Dr. Necati ÇANAKÇI Dr. Ayşe Fidan GENÇ'e YOĞUN BAKIM HEKİMLERİ Doç.Dr. Cihan BUMÎN Dr. Hünkâr KUTLU Dr. Seral ÇAĞMEN Dr. Ayhan ATTAR Dr. Hakan GEMALMAZ'a ANKARA ÜNİVERSİTESİ REKTÖRÜ Necdet SERİN'e Dekan Prof.Dr. Hayati EKMEN Dekan Yardımcısı Prof.Dr. Emin TEKELÎ Dekan Yardımcısı Prof.Dr. Sevinç UYSAL Prof.Dr. Turhan AKYOL Prof.Dr. Özden UZUNALİMOĞLU'na Hemşire Aynur SAYGI Hastabakıcı Yakup ÖZDEMİR ile ameliyathane, yoğun bakım servio personelinin tümüne, yakın ve candan ilgilermden dolayı teşekkür ederim. Erdal İNÖNÜ SHP Genel Başkanı DUNYADA BUGUN AUSBRMEN Aldanma ve AldatmaGarip bir toplumuz. Söylenceye bayılıyoruz. Yoksunluk ve yoksulluktan öylesine bıkmışız ki, aldanmaya son derecede eğilimli bir hale gelmişiz. Hani neredeyse aldanmaktan ke- yif alıyoruz, aldanmada teselli buluyoruz. Bu durumda da kur- nazlar çıkar yolu, toplumu aldatıp boynuna yuları takarak yö- netmekte bulmuşlar. Aldanma-aldatma sarmalma dolanmış olan toplum da ka- pılmış gidiyor bahtının rüzgârına. İnsan olaylara bakınca, kendine sormadan edemiyor: "Acaba bunca aldatmacanın topluma egemen olması, top- lumun aldanmaya çok eğilimli olmasından mı doğuyor? Yok- sa, aldatmaca yönteminin yıllarca uygulanması sonunda mı toplum aldanma tutkusu çarpıklığına düşüyor?" Be'ki de doğru yanıt, sorulardan birine ya da öbürüne "evet" demenin ötesindedaha karmaşık bir olguda yatıyor Şu "Umuda Yolculuk" filminin kazandığı Oscar'ın Türki- ye'de yarattığı havaya bakın. Oscar Ödülü'nü sanki biz kazanmışız gibi toplumsal bir çılgınlık jçine girdik. Aldanmaya öylesine eğilimliyiz ki, bü- yük çoğunluğumuz olayın gerçek yanını inceleme gereğini bile duymuyor. İsterseniz Oscar Ödülü'nden başlayalım. "Umuda Yolcu- luk"un senaristlerinden biri olan Feride Çiçekoğlu'nun da (Fe- ride Çiçekoğlu, Xavier Köller'in filmi ticari ya da Amerikan- vari bir biçemle yapmak istediğini görünce, kendi görüşün- den ödün vermeye yanaşmadığı için senaryodan ya adının çıkarılmasını ya da rejisör ile ortaklaşa yazılmasını isteyecek kadar ilkeli bir kişi) belirttiği gibi "Amerikan filmlerinin hızlı temposunu yakalayan filmler her zaman için Oscar ödülleri- nin favorisidir". Başka birdeyişle Oscar, sanatsal yönünden çok ticari yönü ağır basan bir ödüldür. Süper prodüksiyon olmasının ötesinde hiçbir sanatsal değeri olmayan Ben Hur- un kazandığı ödül de bunun kanıtıdır. Her neyse, bir an için işin bu yönünü bir yana bırakalım. Ama unutmamamız ge- reken bir gerçek var. Oscar'ı bir İsviçre filmi kazanmıştır. Fil- min konusu ise yaşanmış bir olaydan alınmıştır ki, bunun da ne Türkiye ne de İsviçre açısından onur verici bir yanı vardır. Film, yoksulluk. olanaksızlık yüzünden her tehlıkeyı göze ala- rak İsviçre'ye kaçak olarak girmeye çalışan ve küçük oğulla- rı dağda donan, sonra da cenaze ile birlikte ülkelerine geri gönderilen bir Türk ailesinin dramını anlatıyor. Türkiye açısından bakılınca öykü, ınsanların ölümü'bile göze aiarak, yaşamlarım başka bir ülkede sürdürme çaba- larını anlatıyor ki, hiç de fazla onur verici, yüceltici bir yanı yok. İsviçre açısından bakılınca, toplumun güvenliğinin nasıl bir benciliik üzerine oturtulduğu ve insanlıktan uzak olduğu vur- gulanıyor. Şimdi bu İsviçre yapımı filmin Oscar almasının bizim için ulusal bir sevince dönüşmesini nasıl açıklayabiliriz? Öykünün kahramanlarının Türkler olması yeterli bir açık- lama değil. Eğer öyle olmuş olsaydı, "Kurtlarla Dans" da Kı- zılderililerın bayram etmesine neden olurdu. Ya da Kızılde- rililer 'Little Big Man'in kazandığı başanyı bir ulusal övünce dönüştürürlerdi. Veya Boat People denen Vietnam'dan ka- çanların hazin öykülerini anlatan filmler, Vietnamlılar için bir övünç vesilesi olurdu. Oyuncuların büyük bölümünün Türk olması da doğal, çün- kü öykü Türklerin macerasını konu ediniyor. Eğer oyuncularımızın, eli yüzü düzgün bir filmde rol ala- bilmiş olmaları ve bu işin içinden yüz akıyla sıynlmalarına seviniyorsak, bu da doğrusunu isterseniz ağır bir aşağılık kompleksinden başka birşey değildir. ve olayın ardında çok acı bir gerçek yatmaktadır. Şimdi uyanıp, bağrımıza bastığımız bu oyuncular Nur Sü- rer, Yaman Okay, Erdinç Akbaş iie küçük Emin Sivas ve set işçisi, gerçek bir sinema emekçisi, işine bağlılığı, alçakgö- nüllülüğü, ciddiyeti ve kişiliğ/yle en ufak bir işte bile saygın- lık kazanılabileceğınin somut kanıtı olan Necmettin Çobanog- lu ilk kez kamera karşısına çıkmış kişiier değiller. Bunların hemen hepsi kendilerini daha önce kanıtlamış, başarı kazan- mış oyuncular. Nur Sürer'in, Yaman Okay'ın başka uluslara- rası başarıları da var. Öbür oyuncular da başka başarılı film- lerde de rol almışlar. Feride Çiçekoğlu da kendini daha ön- ce yaptıklarıyla kanıtlamış, ilkeii, ciddi bir kişi. Toplum acaba neden daha önce onlara sahip çıkmadı? "Acaba Yaman Okay şu anda neden sanat yaşamını Al- manya'da sürdürmek zorunlutuğunu duyuyor?" sorusunu ne- den kimse kendi kendine sormuyor? "Böylesine zengin malzememiz, böylesine bol ve acılı ya- şamöykümüz, böylesine değerlı sinema elemanlanmız oldu- ğu halde neden acaba bunların hepsini karıp helvayı yapan Isviçreliler oluyor?" sorusunu kimse soruyor mu? Kaç kişi, eskiye oranla çok daha düzeyli olan filmlerimi- zin, ikinci sınıf Amerikan filmlerinin bulduğu olanaklardan yoksun kalıp bir salon bile bulamadığı için bizim seyircimize ulaşamadıgının ayırdında? Kaç kişi, bir Amerikan değil, Avrupa filminin hangi olanak- larla, buna karşılık bir Türk filminin hangi olanaklarla çevril- diğini biliyor? Italyan sinema eleştirmeni Rossi, Atıf Yılmaz'ın 1987 yılın- da çok tutulan bir filminin bütçesini öğrendiği zaman gülmüş ve "Bu, bizim orta bir oyuncu için odediğimiz paradır" de- mişti. Bütün bunları çözmeden, sinema üzerindeki basktyı kal- dırmadan, olanakları sağlamadan, filmlere salon açmadan, Türklerin acı ve utanç verici öyküsünü konu alan bir İsviçre filminin kazandığı Oscar ile övünmeye kalkmak gerçek bir çarpıklık. Hele hele, bu Oscar'da Özal'ın Amerika gezisinin etkisi ol- duğunu soylemek, akla değil teğet, otuz kilometre uzaklık- tan bile geçmemiş olmak demektir. Bırakalım bir yana Özal'ın ABD'den ciddi olarak istedik- lerini elde edememiş olmasını, bırakalım Güneş Taner'in "Bu parayı vermezseniz seçim zora girer" yollu utanç verici söz- lerini. sinema konusuna dönelim. Bilindiği gibi, Türkiye'de sinema salonlarını bağlamış olan Amerikan şirketlerine karşı kendi ulusal sinemamızı koruya- bilmek için TBMM'ye gönderilen öneride, bu salonlarda Türk filmlerine %25 oranında kota ayrılması öngörülmektedir. Türkiye'ye Oscar kazandırdığı söylenen Özal'ın gerçekten gücü var ise ABD'nin, altında Clara Hills'in imzası bulunan raporundan doğan protestoyu aşmasını dileriz. Üstelik bu konu, Camp David görüşmesinde gündeme de gelmiştir. Türkiye'ye tekstilde kota uygulamakta beis görme- yen, olsa olsa bu kotayı bir ölçüde, o da yetersiz ölçüde art- tırmaya yanaşan ABD, aynı Türkiye'nin Hollyvvood filmleri kar- şısında kendi sinemasını korumaya yönelik %25'lik kotasını liberalizme uymaz diyerek engelleyebilmektedir. Ve bu çıkışlar karşısında çıt bile çıkarmayan ya da çıkara- mayan Özal'ın etkili kişiliği, bir İsviçre filmine Türkleri ko- nu ettiği ve Türk oyuncuları oynattığı için Oscar'ı kazandıra- bilmektedir. Güldürmeyın allahaşkına! Toplum bu aldanma tutkusu ve aldatmaca sarmalını yara- madığı sürece hiçbir yere varamayacak gibi görünüyor. Kendimize gelelim ne olur! KlSA KISA • Haceltepe Üniversitesi ile Yunanistan'ın Patras Üniversitesi tarafından ortaklaşa düzenlenen, "Türk - Yunan Doğum Öncesi Izleme Sempozyumu" Kuşadası Fantasia Otel'de diin akşam başladı. Sempozyumun açılışında konusan Sağlık Bakanı Şıvgın, Türkiye'de bebek ölumlerinin azaltılması gerektiğini belirterek, bakanlık olarak geçen vıl imzalanan "'Çocuk Hakları Sozleşmesi" gereğınce, 5-6 aydan bu yana "anne ve ;ocukları yaşatma programlan" üzerinde durduklarını oildirdi. • Ankara-Kayaş'ta bir ozel oıomobılın çarptığı Zübeyde Akangul'un olumunden sonra halk, Ankara-Samsun kara\olunu trafiğe kapattı. Halkın 3 saat trafığe kapattığı karayoluna gelen emniyet guçleri toplııluğu dağıtmaya çalıştı. Vatandaşlar olay yerine valinin gelmesinı istediler. Vali Yardımcısı Yah>a Gür eylem bölgesine gelerek halkı yatıştırdı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle