18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
21 MART 1991 • • • • ÇAY DEMLEMEDE YENİ TEKNÎK— Merkezi Londrada bulunan Çay Konseyi'nin başka- nı Illtyd Lewis, veni sisfem bir çaydanlığın denemesini yapıyor. .\ew York'taki Metropolitan Müzesi'nde sergilentneye başlanan yeni sistem çaydanlığın içinde bir filtre ve bir emme basma mekanizması bulunuyor. (Fotograf: Reuter) Matematiğe bilgisayar desteği WASHINGTON (UBA) — Pek çok öğrenci için en sıkıcı ve zor derslerden biri olarak bili- nen matematik artık sevimli ola- cak. Amerika'da eğitim kurum- larının yeni öğretim teknikleri geliştirerek matematiği öğrenci- ler için zevkli ve sevilen bir ders haline getirdiği belirlendi. Öğrenciler bilgisayarda prog- ram yardımıyla problemlerin nasıl çözüleceğini bir oyun ha- vası içerisinde kendileri araştı- np bularak öğreniyorlar. Yapı- lan araştırmalarda bu yontem- le eğitim gören öğrencilerin sı- nır ortalamasının 85'e kadar çıktığı tespit edildi. CUMHURİYET/17 EL SALVADORLU GERİLLALAR— Başkent San Salvadorun 25 km kuzeyinde bir solcu gerilia, SovyeJ yapısı SAM-14 füzesi ile görülüyor. Gerillalar, 75.000 kişinin hayatına mal olan içsavaşı bitirmek için 11 aydır sürdürülen barış göruşmelerinin hızlandınlmasını istediler. (Fo- toğraf: Reuter) Olen anneleri ile8gün yaşadılar SIDNEY (AA) — Evde ölen annelerinin hasta olduğunu zan- neden yedi ve dokuz yaşlarında- ki iki kızkardeşin, sekiz gün bo- yunca bisküviyle idare ettiği ve hiçbir şey olmamış gibi okula gittiği bildirildi. Avustralya gazeteleri, kızkar- deşlerin okula gitmeden önce her sabah annelerine, "hoşça- kal" dediklerini ve başucuna bir fincan çay bıraktıklannı yazdı- lar. Polis sözcüsü, çocukların bu sekiz günlük süre içinde sadece bisküvi yediklerini veyıkanma- yıp, üstlerini değiştirmedikleri- ni söyledi. HABERLERİN DEVAMI (Baştarafı 1. Sayfada) radikal değişikliğin ilk resmi ışarelı ya da ilk adımıdır. Körfez savaşı sırasında Incirlik Üssü'nün, ABD savaş uçaklarına açılması da bir yerde geleneksel politikadan sapma olarak nitele- nebilir. Ancak, bunun BM Güvenlik Konse- yi kararlarına da dayandırılan geçici niteliği yüzünden, asıl köklü değişimin şimdi başla- dığı söylenebilir. Neden? Türkiye, ABD ile yapılacak olan ikili anlaş- mayla VVashington'un Ortadoğu'ya yönelik politikası çerçevesinde ve onun askeri plan- ları içinde rol almayı kabul etmiş oluyor. Oysa bugüne dek Türkiye, askeri açıdan kendisini yalnız NATO yükümlülükleriyle sı- nırlamış ve NATO'nun görev ve sorumluluk alanı dışında herhangi bir taahhüdde bulun- maktan özenle kaçınmıştı. Incıriik, Muş, Bat- man gibi üslerin kullanımı için NATO amaç- ları çerçeve olarak çekilmiş, Ortadoğu'yu he- def alan Amerikan niyetlerine her zaman so- ğuk bakılmıştı. Böylece Türkiye, Araplar arası sorunlara karışmaktan ya da taraf olmaktan uzak kal- mayı yeğlemiş, tüm Arap ülkelenyle ikilı iliş- kilerini geliştirmek için çaba göstermişti. Kuşkusuz Türkiye böylesi bir politikayı iz- lerken, ne Arap dünyasmdaki sorunlara ka- yıtsız kalmıştı, ne de her zaman taraflara aynı uzaklıkta durmuştu. Kimi yer ve zamanda, nüanslı bir çizgi izlemiş ve terazinin kefele- rine farklı ağıriıklar koymuştu. Örneğin, Iran'la Irak arasında sekiz yıl sü- ren savaş boyunca Türkiye, a/cf/Harafsızlık politikasını başarılı biçimde sürdürmüş ve bundan azamı ekonomik çıkar da sağlamışti. Bir başka deyişle. Türkiye'nin geleneksel Ortadoğu ya da Arap politikası tek boyutlu, yalınkat bir politika değildi. Çok yönlü, de- ğişik dengeleri gözeten, incelikleri olan ve daha da önemlisi Arap dünyasına ilişkin de- neyimlere dayanan bir politikaydı bu. Şimdi Türkiye bu dış politika modeline ve- da ediyor. Bu değişikliğin altındaki imza, Cumhur- başkanı Ozal'ındır. Ânayasal açıdan Sayın Cumhurbaşkanı'- nın bu alandaki yetkisizliğinin, sorumsuzlu- ğunun altını çizerek, konunun bu yanını şim- dilik geçıyoruz. Bugünlük vurgulamak istediğimiz nokta şu: Türkiye, NATO'nun dışında, ABD ile baş başa, onun Ortadoğu'ya yönelik askeri dü- zenlemelerinin içinde rol üstlendiğınde, dış polıtıkadakı manevra alanını iyice daraltacak- tır. VVashington'un bölgeye dönük askeri ta- şeronluğunu üstlenmesi, bugün ne kadar bölünmüş gürünürse görünsün, Arap dün- yasında Ankara'nın işini güçleştirecektir. Bütün bunların karşılığında ABD'den um- duğunu bulabilecek mi Sayın Özal? Yeterli askeri yardım, dış kredi ve kaynak akışı, Avrupa Topluluğu'ndan kaynakianabi- lecek taahhütler... Ve ANAP'ın seçime güç- lenerek gidebilmesi... Bu konularda beklentilerini gerçekleştire- bilmek için, yalnız Ortadoğu'yla ilgili değil, belki Kıbrıs ve Kürt sorunlarında da yumu- şak, VVashington'un benimseyeceğı aaımla- ra hazırlanıyor olabılır Cumhurbaşkanı Özal. Kimbilir?.. Daha fazlasını yazmak için Camp David buluşmasını beklemek gerekiyor. THY'nin zararı bir Airbııs Özal'dan DemireFe dava(Baporafı 1. Sayfada) terönın ta kendisidir"denildı. "Her zaman söyledik, emsal davalarda yazdık, asıl olan kişi- ler olmayıp, devletin yiice ma- kamlarıdır" denilen dilekçede özetle şu göruşlere yer verildi: "Bugün yerdiğiniz makamlar- da hasbelkader. bir ihtimal gö- rev alacak olursanız, bu millel 'Ey makam sahibi sen bir za- manlar ne demiştin. bu sarf et- tiğin sozlerie nasıl oluyor da yii- zümuze bakabilivorsun?' deme- yecek midir? Müvekkilimin bir zamanlar başbakanlığını yaptı- ğı iktidar, geçmişin hesabını sor- mayıp, ülkede kardeşliğin, bir- lik ve bütiınlugün tesisini ana il- ke kabul eyle>ip. yıllarca hak ei- tiği muassır medeniyeti, bu iil- ke halkına kazandırmayı şiar edinmiş ise hata raı eylemiştir? Hizmetin karşılığı, dünyanın hiçbir iilkesinde küfür, hakaret ve şahsiyeli rencide olamaz. 'Bu dur' derseniz insana, en cahil bi- le doner ve giiler." Eleştirinin de bir sınınnın bu- lunduğu belirtilen dilekçede "Tenkit, mantıklı, bilinçli ve an- lamlı olmahdır. En üst düze>de fikir özgürlüğünün varlığı için birtakım düşünceleri gündeme getiren insanlara karşı bu şekli ile mukabele etmenin karşılığı özgürlüğü, özgür düşünceyi kat- letme olmamalıdır. Gerekirse sayın davalının bu konulara iliş- kin geçmişteki beyan ve düşün- celerini mahkeme safhasında di- le getirebiliriz. Artık Tiirk top- lumunun kimin, ne olduğunu, ne düşündüğünü, hangi amaç- la hareket ettiğini öğrenme za- manı gelmiş ve geçmektedir" denildi. "Milletid bazı mukaddesleri- ni Çankaya koltuğu için parça- lamaya kâlkarsamz zehir zıkkım olsun, Türkiye'nin birliği zorla kurulmamıştır, rızaya dayanır" denilen dilekçede, dava konusu sözlerin amacının "Çankaya koltuğu ve iktidar hırsı" olduğu da öne sürülerek, şöyle denildi: "Bu hırs ki maalesef daha ile- ri götürüliirse işte o zaman mil- leti parçalar. Davalının sözleri- nin tek biri doğrudur, o da ül- kenin birliği birtakım insanlara batıyor. Hakikaten batmakta- dır. Ama acaba kime ve ne ne- denle? Müvekkilim hiçbir za- man davakolik degildir. Anaya- sa başta olmak iizere tüm yasa- lara saygınlığı söz konusudur. Madem ki yasalar birtakım hak- lar bahşetmiştir, bunun hak ara- ma mercii de yiice Tiirk yargısı- dır. Her zaman oldugu gibi va- tandaşlanna hak arama özgür- lüğünde yol gösterici olmakta- dır. Ve kendini bilmez. agzından çıkanı kulağı işitmeyen kişilere de dur diyebilme medeni çesa- reti ile hareket etmektedir. Üzü- ciidiir, düşündüriıcüdür. esef ve- ricidir. Bu sözleri söyleyen kişi toplumun liderlerinden olup, ör- nek olma zorunlulugu vardır." Dilekçenin sonuç bölümünde de istenilen tazminat miktarının gerçekte çekilen acıyı, uğranılan zararı gereği kadar ve yeterince karşılamasının düşünülmeyece- ği de belirtilerek "Ancak bir yar- gı kararı ile alınması ve huku- kun öngördüğü işlemi yerine ge- tirmesi, müvekkilimin kıvanç duyacağı özlü bir sonuç olacak- tır. Onurun, şerefin ve kişiliğin yiice düzeyi, yiice yargının kara- rı ile doğrulanacak, bunlara yö- nelik saldınlar önlenilip durdu- rulacaktır. tşte müvekkilim için onem taşıyan budur" denildi. Dilekçede, söz konusu tazmi- nat, kişilik haklanna ağır saldı- rıda bulunulduğu gerekçesiyle, Borçlar Kanunu'nun 49. madde- si uyarınca istendi. Cumhurbaşkanlığı Sözcülü- ğü'nden yapılan açıklamada da ad verilmeksizin Demirel'e yanıt verilerek, "Sayın Cumhurbaşka- nı, Türkiye'nin bölünmez bü- tünlüğünün her şeyin üzerinde olduğunu çeşitli vesilelerle beyan etmişler ve bölünmez Türk mil- letinin bir parçası olan bazı va- tandaşlanmızın kendi mahalli dillerinin kanunla yasak edilme- sinin ülkemizin birlik ve bütün- lüğünün pekiştirilmesi amacına ters düştuğünu ifade etmiştir" denildi. Açıklamada, "cumhur- başkanbğı makammı hedef alan gerçek dışı beyan ve suçlamala- rın hayret ve üzüntü ile karşılandığı" da belirtilerek "Cumhurbaşkanı, söz konusu parti liderinin aklı selimle bag- daşmayan hırsının esiri, her tür- lü nezaket, sorumluluk ve kanu- ni kuralları hiçe sayan hakare- tamiz beyanlan hakkında gerek- li hükmu sağdu\usuna güvendi- ği Türk milletine bıraktıgını be- lirtmiştir" de denildi. Dolar el yakıyor (Baftarafı 1. Sayfada) nnı reddetmesi hızla değer ka- zanan doları frenledi. Diın öğle saatlerinde doların Alman Mar- kı karşısındaki değeri 1.6485'e kadar düştü. Uzmanlar, bu du- şüşte Irak'taki gelişmelerin ve petrol kuyularının yeniden ate- şe verilmesinin de payı bulundu- ğunu belirtiyorlar. Doların dışarıdaki yangını iç piyasaya da ransıdı. Dolar Mer- kez Bankası kurunda ve Dövız Interbank'ında serbest piyasa- nın önünde seyrediyor. Serbest döviz piyasasında. para buluna- madığı için doların talebinin ke- sildiği ve Merkez Bankası kuru- nun altında kaldığı kaydedildi. Dün serbest piyasada dolar 105 lira değer kazanarak 3740 li- radan işlem gördü. Dolardaki artış öteki döviz cinslerini etki- ledi ve bunun sonucunda mark 65 lira artış kaydederek 2205 li- radan 2270 liraya yükseldi. Öte- ki döviz cinslerinde de önemlı bir değişiklik olmadı. Doların değer artışına paralel olarak aitın fiyatlannda da yük- selme meydana geldi. Cumhuri- yet Altını 278 bin liradan 10 bin 500 liralık artışla 288 bin 500, 24 ayar külçe altın da 42 bin lira- dan yüzde 3.3 artışla 43 bin 500 liraya çıktı. Özal'dan en büyük dava Cumhurbaşkanı Özal, bu- güne kadar çoğunluğu gazete- ci ve milletvekilleri hakkında olmak uzere 50'yi aşkın tazmi- nat ve ceza davası açtı. Özal- ın en çok mahkemelik olduğu politikacı DYPGenel Başkan Yardımcısı Hüsamettin Cin- doruk oldu. Cindoruk, ÖzaPa hakaret ettiği gerekçesiyle ce- za aldı. Aynca DYP'li Esat Kı- ratlıoğlu ile HEP'li Mahmut Alınak da Özal'a hakaret et- tikleri gerekçesi ile tazminat ödemeye mahkûm oldular, tazminat miktarı bu milletve- killerinin maaşlarından icra yoluylatahsil edildi. Özal, re- kor tazminat miktarını ise ga- zeteci yazar Emin Çölaşan hakkında açtığı davada aldı. Çölasan ve Tekin Yayınevi "Turgut Nereden Koşuyor" kitabı ile Özal'a hakaret ettik- leri gerekçesiyle, faiziyle bir- likte yaklaşık 200 milyon lira tazminat ödemeye mahkûm oldular. Halen Özal tarafın- j dançoksayıdagazetehakkın- I daaçılantazminatvecezada- | vaları sûrüyor. j TAHMINLER FİKRETDAĞL1OĞU 1. KOŞU: F: Osmancık (4), P: Heybetli (3), S: Boğaziçi (2). 2. KOŞU: F: Dragon 1 (1), P: Hammtay (3), S: Pussy Cat (6). 3. KOŞU: F: Şahin 116(4), P: Gulay 3 (7), PP: Balkız (6), S: Bozkurt (2). 4. KOŞU: F: Burak 12 (4), P: Bursagüzeli (1), PP: Turbatur (2), S: Boray (3). 5. KOŞU: F: Kavçinbey (4), P: Dalhan (6), S: Gültorun (5). 6. KOŞU: F: Renan (4), P: Mu- hittin (8), PP: Irresistıble (5), S: Cad'ora (1). 7. KOŞU: F: Cloe (2), P: Talih- kuşu (1), PP: Mevsim (7), S: Bambi (3). (Baftarafı 1. Sayfada) vayolu arasında yaptığı araştır- mada "Tehlike, gecikme ve kö- tü işletmecilik" ölçütlerine gö- re THY'yi "en kötü havayolu" ilan etmişti. Gerçekten üç-beş yıl öncesine kadar THY'nin yaban- cılar arasındaki adı; uçak hava- lanmadan önce "inşallah", in- dikten sonra "maşallab havayollan" idi. Yüzeyde sür- mekte olan bazı aksakhklara karşın son yıllarda "nazar degmesin" herhangi bir uçak kazası olmadığı için Avrupa'da "en önemli gelişme gösteren" havayolları konumuna ulaşmıştı Avrupa'daki çaıişınasını bil- miyorum. Buna karşılık THY'nin Brüksel bağlantılı New York uçuşlannda "Körfez buna- lımı"na kadar Amerika'da "yok" sattığını biliyorum. Haf- tada iki uçuşla başlayan THY'nin New York seferleri da- ha sonra dörde kadar çıkmış ve önümüzdeki baharda beş uçuşa hazırlanıyordu. THY, Körfez bunalımından önce haftada 7 gunlük uçuşu bile tam kapasite ile dolduracak müşteriyi sağla- yacak tanıtımı yapmıştı. Ancak elinde yeterli uçak yoktu. Denebilir ki THY, New York piyasasında kendisine müşteri bulmakla kalmamış, Turizm Ba- kanlığı'nın yapamadığını da ya- parak Türkiye'ye turist akımını sağlamıştır. THY uçuşa başla- madan önce Amerika pazarın- da Atina ile İstanbul arasında- ki bilet farkı 400 dolardı. THY, New York'a akıllı bir fiyat poli- tikasıyla girip bu farkı 50 dola- ra düşürünce bu iki komşu baş- kent arasındaki rekabet Türki- ye lehine dönmüştü. Önceleri Yunanistan'a uçup, ada valileri izin verdikçe Türki- ye kıyılarına geçen Amerikan turistleri, THY'nin hizmete gir- mesiyle bu kez Türkiye'ye uçup, Anadolu'dan Yunan adalarına geçmeye başlamışlardı. THY, New York seferini açın- ca Amerika'dan Türkiye'ye uçak ücretleri düşmekle kalmamış, PAN-AM'ın yanı sıra TWA da haftada dört kez olmak uzere günle İstanbul seferlerine başla- mıştı. Bu iki Amerikan şirketi- nin ardından Avrupalı uçak şir- ketleri de rekabet için New York'tan sadece Istanbul'a değil Ankara, İzmir, Dalaman ve An- talya'ya kadar uzanan uçuşlar da düzenlemek zorunda kalmış- lardı. Türkiye'ye gelmeye alışkın olmayan paralı Amerikab turist- lerin sayısında birdenbire yüz- de 24 oranındaki bir artışta THY'nin rolü büyüktü. Turizm Bakanlığı'nın kısır ve amaçsız tanıtma programından daha çok kesenin ağzını açan THY akıl- lıca ve etkin tanıtımla başarılı olmuştu. Ancak ne olduysa oldu, Sad- dam hazretlerinin 2 ağustosta Kuveyt'i işgali üzerine THY'nin yepyeni uçakları apronlara ya da hangarlara çekildi. Bu olumsuz gelişme PAN-AM ve TVVA'nın Türkiye uçuşlarınm Avrupa ha- vayollannın İstanbul'dan sonra- sına uzanan tüm hatlarının ta- rifelerden çıkarılmasına yol aç- tı. THY'de bu gerilemenin nede- ni açıktı. THY'nin giderlerinin yüzde 20'sini akaryakıt oluştu- ruyordu. İç hatta Körfez buna- lımına kadar litresi 673 lira olan uçak benzini 2 ağustostan son- ra yuzde 85 artışla 1243 liraya çıkmıştı. Dış hatta akaryakıtın yüku galonda 56 sentten ytızde 106'lık artışla 116 sente çıkmış- tı. Akaryakıtın THY için enflas- yonla birlikte getirdiği yük 150-200 milyar lira arasında de- ğişiyordu. THY Genel Müdurü Cem Kozlu'nun anlatımına göre "si- gorta harcamalan bütçe içinde ikiye" katlanmıştı. 1990'da 10 milyar liralık sigorta yukü 20 milyar liraya yükselmişti. 1991'de savaş bir yıl sürmüş ol- saydı sigorta faturası THY için (azalan iş hacmi ve uçuş sayısı- na karşın) 30 milyar lira olacak- tı. Bereket savaş erken bitmiş, si- gorta şirketleri primleri indir- mişti, ama bu ana kadar 5-10 milyar liralık ek yük ortaya çı- karmıştı. Savaştan sonra bir "Airbus" yolcu uçağına Cidde Havaala- nı'na bir seferlik uçuş için 48 bin, Dubai'ye 52.500 dolarlık bir savaş primi istenmeye başlan- mıştı. Daha önce bu rakamların yarısıydı. Sadece sigorta primi- nin yolcu başına yüku 250-300 dolar artış demekti. THY'nin öteki kayıplan ise değişik kalemleri içeriyordu. Irak ve Kuveyt'ten 2 milyon do- lar alacağını tahsil edememekle kalmıyor, bu kentlere ve aynca 10 ocaktan itibaren Tel Aviv, Şam, Amman, Kahire, Cidde, Riyad ve Dubai'ye uçamamanın kaybına da katlanıyordu. Onadoğu üzerinden geçen Japonya seferinin uçuş hattının değişip mesafenin uzaması ma- liyeti antırmakla kalmıyor, müş- terisizlik de THY'nin belini bü- küyordu. Uçak alım ve parça ikmali, motor parçası vb için yılda 150 milyon dolar borç ödeme duru- munda olan THY dış borç öde- melerinde darboğazla karşılaşı- yordu. Giderleri katlanarak artan THY'nin gelirlerinin de parlak olduğu söylenemezdi. Sadece 1990 yıhnda THY, bilgisayar re- zervasyonuna girmiş ve sonra ip- tal görmüş 52 bin koltuktan 45 milyar liralık gelir kaybına uğ- ruyordu. 1990 yılında gelmesi beklendi- ği halde gelmeyen yolculardan doğan kayıp ise 32 milyar lira olarak tahmin ediliyor. Könez'in THY'ye yüklediği fatura ise 55 milyon dolara yak- laşmaktaydı. Gıcır gıcır bir "Airbus" uçağının fiyatı ise 63 milyon dolardı. Bir başka deyişle Saddam, hemen hemen THY'nin bir "Airbus"ım "Scud" lamıştı. 1990'da Avrupa'da en hızlı ar- tış gösteren havayolu THY'nin kaybi enflasyonla birlikte 250 milyar liraydı. 1991'in ilk üç ayında kaybı ile bu rakam 350-400 milyar liraya yükseliyor olmalıydı. Dış borç vadelerinin sıkıştır- dığı THY, şu anda toplusözleş- mesini de yenilemek durumun- da... THY, elindeki uçakları sa- tamayacağına, işçilerini çıkara- mayacağına göre öteki "Körfez- zedeler" gibi devletten önemli yardım bekliyor demekti. THY'nin hisselerinin halka açıl- ması konusunda TV reklamla- rının yoğunlaştığı bir sırada içi- ne duşülen bu mali bunalımdan kurtulmak için 700 milyar lira- lık sermayesindeki Odenmemiş 300 milyarı ödese bile bu THY'nin bunalımdan çıkması- na yetmiyor. İİk verilere göre devlet 50 mil- yar liralık bir yardımı devreye sokmuş, 100 milyar liralık ikin- ci bir dilim için de hazırlanıyor- muş. Şurası muhakkak ki THY, işçi çıkarmadan günün ekono- mik koşullarına uygun bir top- lusözleşmeyi imzalayıp, kapattı- ğı hatlarda yeniden uçmaya baş- layacak. Ancak Kozlu'nun deyişiyle: "Dik bir yokuştan tam gazla çı- kan bir arabanın surücüsünün iradesi dışında aniden durdurul- masından sonra araba yeniden harekete geçirilebilir. Ancak ara- cın daha önceki hızına ulaşma- sı oldukça zaman alacaktır." Körfez bunalımından DDY'nin etkilenmesi hiç kuşku- suz THY kadar olmadı. Alışıla- gelmiş KİT uygulamaları çerçe- vesinde DDY yolcu ve yük taşı- ma ücretlerine geleneksel zam- larını yaptı. Ancak bu savaş, DDY'nin Türkiye'nin savunmasmda temel ulaşım şebekelerinden biri oldu- ğunu bir kez daha kanıtladı. Türk Silahh Kuvvetleri'nin GM- neydoğu Bölgesi'ne intikaiinde seri, dakik, ucuz ve en güvenilir taşımacılığı titizlikle yuklenip yerine getirdi. Körfez bunalımı ve savaşın- dan en çok etkilenen uluslarara- sı taşımacılık sektöründeki araç sahipleri, 70 bin kişilik personeli ile bunlara E-24 yolu boyunca gece-gunduz hizmet veren ben- zinciler, tamirhaneler, otel ve lo- kantalar, hatta hatta genelevler önemli maddi kayıplara uğradı- lar. Günde 3 bin ağır aracın geç- tiği bu yol "hayalet yolu" oldu. 3 eylülde Uluslararası Nakli- yeciler Derneği (UND), Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarlığı'na verdiği bir raporda, karayolu ta- şımacılığı ile petrol trnkerciliğin- de 1990 direkt kaybını 300 mil- yon dolar olarak tahmin etti. Buna karşılık Ortadoğu'ya gi- den yabancı taşımacıların Tür- kiye üzerinde harcamalarının kaybından uğranan zarar ise 50-100 milyon dolar olarak ön- görüldü. Dışişleri Bakanlığı 1990 için aynı rakamı kabul ederken DPT bu kaybı 250-300 milyon dolar olarak hesapladı. 1991 yılında savaşın devam etmesi ve Irak- Kuveyt taşımacılığının başlama- ması halinde her ay başına 60-70 milyon dolarlık döviz kaybından söz ediliyor. Dernek Başkanı Saffet Uiu- soy, "Sektörümüzün sadece Irak ve Kuveyt'te iş yapmamasının günlük kaybı 1 milyon doların üstündedir" diyor. Körfez bunalımından sonra 4 bin kamyon, 1500 treyler, 8 bin tankerin işsiz kaldığı hükümete bildirildi. Alınan çeşitli önlem- lerle İran ile 30 milyon dolarlık ve altı ay süreli bir anlaşma im- zalandı. Bu çerçevede işsiz kalan 3 bin tankere, 2 bin kamyona iş sağlandı. Türkiye Esnaf ve Sanatkârlan Konfederasyonu ise E-24 kara- yolunun geçtiği Mersin, Adana, Gaziantep, Şanlıurfa, Mardin il- leri ile çevredeki Batman, Şır- nak, Diyarbakır, Adıyaman ve Hatay illerini kapsayan ve yak- laşık 250 bin kişiyi temsil eden 378 kişi üzerinde bir anket dü- zenledi. Aylık gelire göre bunalım son- rasındaki gelirlerde yüzde 64.5 oranında azalma saptandı. An- keti yanıtlayanlardan aynca yüz- de 68'inin durumlarmın çok kö- tüye gittiği, yuzde 15'inin başka iş arama zorunda kaldığı, yüz- de 7.5 kadarının da iflasın eşi- ğinde olduğu belirlendi. Anket, aylık cironun bunalım öncesin- de yaklaşık 1.5 milyar lira iken sonrasında yarım milyar liraya düştüğünü de ortaya çıkardı. Yarın: Bankalar paniği güç önledi GOZLEM UGUR MUMCU (Baştarafı 1. Sayfada) Bu tabakanın üst sırtı sert, alt kısmı da yumusak olurmuş. İşte bu karın üstünde yürüyünce 'kırt-kürt' diye sesler çı- karmış; bu yüzden sıkışmış kara 'kürt' denirmiş... Kürt bu- radan kaynaklanırmış; aynca, yüksek yaylalarda ve karlı böl- gelerde yaşayan Türklere de 'Kürdak' denirmiş! Bir kısım öğretim üyesince yayımlanan bir kitaba göre de 'Kürt' sözcüğü Kazakçada kalın kar yığını' demekmiş... 'Kürtük'de 'yeniyağmış kar'aniamma gelirmış... ŞorTürk- çesinde Kürt sözcüğü 'çığ', Kazan Tatarcasında 'kar yığını,' Uygurcada da 'körtük' sözcüğü 'kar denizi' karşılığı kulla- nılırmış. Bu gibi yorumlardan sonra devlet "Kürtyoktur. Onlardağ Türklehdir" yargısını resmi görüş haline getirmiştir. Bugünkü açmazlara biraz da bu yasakçı devlet anlayışı ile gelinmiş değil midir? ^ Yurtdışında çok sayıda Kürt örgütü var. Bunların en tanınmışı Mesut Barzani liderliğindeki 1943 yılında Azerbaycan Cumhurbaşkanı Bakırof'un desteği ile kurulan Kürdistan Demokrat Partısi'ö\r. Bu partinm Ameri- ka ve Avrupa'da temsilcileri var. Son günlerde adı sık geçen Celal Talabani de KDP'nin eski yöneticilerindendir. Baba Barzani ile Talabani'nin uyuş- mazlıklara düştükleri, Talabani'nin bu yüzden ayrı bir parti kurduğu biliniyor. Partinin adı Kürdistan Yurtseverler Bırli- ği'öir. Kısa adıyla 'Komale' olarak bilınen Kürdistan Devrimci Emekçileri', 'Peykar' ve 'Rızgari Ordusu' gibi kuruluşlar da Kuzey Irak ve Iran'da örgütlenmişlerdır. Suriye'de 'Kürdis- tan Demokrat Partisi' ile 'Kürt Sosyalist Partisi', İran'da 'İran Kürdistan Sosyalist Partisi', Irak'ta da 'Kürdistan Devrimci Halk Partisi' ve 'Kürdistan Sosyalist Partisi' bilinen örgütler- dir. 1978 yılında Türkiye'de kurulan ve Suriye'de üstlenen 'Kür- distan İşçi Partisi' kısa adıyla PKK olarak biliniyor. PKK'nın lideri, Ankara Tapu-Kadastro Lisesi mezunu, SBFöğrenci- si Abdullah Öcalan. PKK'nın kısa adıyla ARGK olarak bilinen 'Kürdistan Halk Kurtuluş Ordusu' ve kısa adı ERNK olan 'Kürdistan Ulusal Kurtuluş Cephesi' adlı silahlı örgütleri bulunuyor. PKK Almanya'da 'Berxwedan' ve 'Serxwebun' adlı yayın organları çıkarıyor 'Kürdistan Ulusal Kurtuluşçulan'. 'Kürdistan Oncü İşçi Par- tisi', 'Tekoşin] 'Rızgari' ve 'Ala Rizgari' adı duyulan Kürt ör- gütleridir. 'Kawa', buörgütün bölünmesıyie 'RedKawa', 'Red Kavva'run bölünmesi ile de 'Kürdistan Devriminin Kızıl Peşmergeleri' ve 'Kürdistan Kızıl Partizanlar Örgüf\eri kurul- muştur. 'Türkiye Kürdistanı Sosyalist Partisi' de Almanya'da örgüt- lenmiştir. Kürt kökenli eski TİP üyelerınce oluşturulan bu parti, 'Komkar' adlı bir yan kuruluşa sahiptir. Komkaf, bu örgütün kısa adıdır; örgütün tam adı 'Federal Almanya Kür- distan İşçi Dernekleri Federasyonu'dur. Komkar PKK'yı nasıl tanımlıyor? Bu soruyu 'Türkiye Kürdistanı Sosyalist PartisTmn Alman- ya'daki yayın organına bakarak yanıtlayalım: — Güdümlü cinayet örgütü... (...). Apocular, yurtseverlik kılıfı altında işledikleri bu iğrenç eylemlerle ulusal kurtuluş mücadelesine leke sürüyoıiar... (Rıza Azadi, Temmuz 1987). 'Komkar' tarafından 1987 yılı mayıs ayında Almanya'da ya- yımlanan "Halkımızın yiğit evladı Ali Hoca PKK'lı ajan pro- vokatörlerce katledildi" başlıklı bıldıride de şöyle suçlanıyor- du: — PKK... Daha kuruluşunda düşman parmağı bulunan ve onun tarafından yönlendirilen bir örgüttür... (...) Apocu çe- te... Cinayet şebekesi PKK... Hasta ruhlu PKK... Marksistlik savıyla ortaya çıkan bu Kürt örgütleri, bugun 'kapitalizmin ağababası' Amerika'nın, Ortadoğu siyasetinde dama taşları gibi kullanılıyorlar. islam dini de Marksistlık- Leninistlik gibi ideolojilere sarılan bu Kürt örgütlerinin yeni propaganda malzemesi oluyor. Adını koyalım: bu bir Kürt milliyetçiliği' olayıdır. Ne Mark- sistliktir, ne Leninistliktir. Aralarında bu kadar görüş aynlığı bulunan bunca Kürt örgütü ABD'nin yaktığı yeşil ışıktan sonra bütün uyuşmaz- lıkları unutup nasıl da bir araya geldiler? 'Kırt-kürt nazariyeleri' bir gülünç yanılgıdır. Bunun gibi 'ABD destekli Kürt milliyetçiliği'ne devrimci etiketler yapış- tırmak da bir dramatik yanılgıdır. Gerçeği görelim: Sevres Antlaşması'nın Kürt devleti kurdurmayı amaçla- yan 62 ve 64. maddeleri 71 yıl sonra bugün işletiliyor. ABD güdümünde bölgede bir Kürt devleti kuruluyor. Olay bu... Adana'da olaylı Nevruz kutlaması (Baştarafı 1. Sayfada) lerek ateşe verilen Adana Emni- yet Müdürlüğü'ne ait 01 A 0106, 01 FT 372, 01 FU 492 plakalı otomobillerle 01 A 0265 plaka- lı çevik kuvvet minibüsü tümüy- le yandı. Bu arada özel plakalı bir araçla PTT kulübesi de tah- rip oldu. Olayda polisin açtığı ateş so- nucu yaralanan Bahri Azbaş. Şerif Kıpçak, Sabit Ağırman. Garip Akmeşe ve Faysal Fidan devlet ve Balçalı hastanelerine kaldınldılar. Tümü kurşunla ya- ralanan beş kişiden dordünün ameliyat edildiği ve durumları- nın iyiye gittiği bildirildi. Gostericilerin dağılmasının ardından polis ve jandarma, Bahçelievler Mahallesi"ni kor- don altına aldı. Bu arada çevik kuvvet görevlilerinin eilerindeki sopalarla bazı yurttaşları döve- rek gözaltına aİdıklan göruldü. Olayları görüntulemek isteyen bazı gazeteciler de güvenlik güç- lerince tartaklandı. Adana Valisı Recep Birsin Özen dun duzenlediği basın top- lantısında, olay sırasında goste- ricilerin bulunduğu gruptan po- lise ateş açıldığını söyledi. Özen, olaylar konusunda şu bilgiyi verdi: "Bahçelievler Caddesi'nde toplanan gnıp eilerindeki 'Biji Nevroz" pankartı ile 1982 yılın- da ölen Mazlum Doğan adlı PKK raensubunun resmiyle bir- likte kent merkezine doğru yü- riimeye başlamışlar. Bu sırada kendilerine yürüyüşün kanun- suz olduğu yolunda güvenlik güçlerince uyarılarda bulunul- muştur. Ön saflarda bulunan eli taşlı çocuklarla arkadaki sopa- lı grup aniden güvenlik güçleri- ne saldırmıştır. Olay yerinin. araçların manevra yapabilmesi için uygun olmaması nedeniyle araçlar grubun arasında kalmış- tır. Emniyet müdürlüğüne ait dört araç devrilerek >akılmıştır. Bu arada güvenlik güçlerince kendi mal ve can güvenliklerinin korunması için havaya ateş açıl- mış, bu arada da topluluktan polislerin uzerine iki ayrı yerden silahla ateş edilmiştir. Olay ye- rinden bir otomobille kaçmak isteyen Halkın Emek Partisi İl Başkanı Kemal Okutan ile aynı yönetimde bulunan Ahmet Ka- ratekin, Mehmet Ali Çakı, Ni- hat Türkmenoğlu. Tacettin Ba- kır'ın da aralarında bulunduğu 80 kişi gözaltına alındı." Adana'nm çeşitli semtlerinde gece boyunca Nevruz ateşleri yakıldı. İzmir'de 24 gözaltı Kadifekale'de Nevruz Bayra- mı nedeniyle gösteri düzenlemek isteyen bir grup, polisle taşlı so- palı çatıştı. Olaylarda 24 kişi gözaltına ahnırken 1 kişi de ya- ralandı. Saat 15.00 sıralarında Kadife- kale'de toplanan bir grup, Kürt- çe ve Türkçe sloganlar atarak gösteri düzenlemek istedi. Yürü- yüşe geçmek isteyen gruba olay yerine gelen polis engel olmak istedi. Bu arada karşılıklı olarak atılan taşlardan bir bayan başın- dan yaralandı. Göstericiler da- ğıtılırken bazı kişiler gözaltına alındı. Aynı semtte gece de Nevrut gösterileri duzenlendi. Kaleiçi'n- de ateş yakan kadınlı çocuklu bir grup yeşil-kırmızı-siyah renkli bayraklarla halay çektiler ve slogan attılar. Olay yerine ge- len Emniyet Müdüru Şükrü Ye- timoğlu, göstericilerden dağıl- malarını istedi. Bu arada bazı kişiler polise taş attı. Daha sonra göstericiler, Kürtçe sloganlar atarak dağıldılar. Yetimoğlu, gün boyu süren olaylarla ilgili 4'u kadın 24 kişinin gözaltına alındığını söyledi. Ote yandan Karabağlar sem- tinde hurda belediye otobüsleri- nin bulunduğu garajda bir pat- lama meydana geldi. Çıkan yan- gın sonucunda hurda bir otobüs yandı. Bir polis aracı da hasar gördu. İstanbul'da İstanbul'da da üç banka şube- sine molotof kokteyli atıldı. Dün 20.30 sıralarında Karaköy Bankalar Caddesi'ndeki Inter- bank ve Akbank şubeleri ile İş Bankası Kanarya şubesine atılan molotoflar camların kırılmasına neden oldu. Yine aynı saatlerde Haznedar, Yeldeğirmeni ve Fın- dıkzade'de yapılan korsan gös- terilerde 8 kişinin gözaltına alın- dığı öğrenildi. Kanarya'daki pat- lamanın sorumluluğunu ERNK örgütü ustlendi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle