22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 16 MAKT 1991 Güzellzmir Izmir'de şehircilik bakımından göze çarpan bu yüksek uygarlık düzeyi, bir rastlantı olmasa gerektir. Nitekim düzgün giysileri, atletik vücutlu yakışıklı erkekleri, endamlı güzel kızları ve kadınları ile göz dolduran tzmir halkı da politika ve dünya görüşü konularında gösterdiği olgun ve çağdaş tutum ve davranışları ile yurdumuzun en önde gelen topluluklarından biri olarak dikkati çekmektedir. Prof. Dr. EKREM AKURGAL îzmir, iki üniversitesi ve çeşitli kültür etkin- likleri üe Türkiye'nin Istanbul ve Ankara'dan sonra en önemli kenti olduğu gibi, birçok ba- kımdan da yurdumuzun en 'Avrupalı' görü- nüşe sahip bir uygarlık merkezidir. Gerçek- ten lzmir, düzgün bir plan dokusu gösterme- si, binalann birbirleriyle uyumlu bir görünüm sergilemeleri, caddeleri ile sokaklarının yaya kaldınmlan dahil düzgün taslarla ya da as- faltla döşeli olmaları, yani tozdan ve çamur- dan korunmuş bulunmaları yönünden Türk- iye'nin en ileri düzeydeki kentidir. Elbette ki Istanbul'da yer yer güzel bina- lar ve Izmir'dekinden çok üstün olan göz alı- cı, değerli mimarlık eserleri vardır. Ancak Is- tanbul'da caddeler ve sokaklar arada bir ba- n uyumsuz yapılarla bir bütün olarak ahmlı ve çekici olmaktan yoksundurlar. Söz gelimi Birinci ve Ikinci Kordon ile Karşıyaka ve Ko nak - Üçkuyular arasında uzunluğu 20 kilo- metreyi bulan kıyılar üzerindeki evlerin ser- giledikleri uyumlu görünüm, Istanbul'un ya da Ankara'nın hiçbir yerinde yoktur. Bunun gibi tstanbul'da ve Ankara'da tamamlanmış, dört bir yanı mamur bir tek meydan yoktur. lstanbul'da Taksim, Karaköy, Eminönü, Be- yazıt; Ankara'da Ulus, Kızılay ve Tandoğan meydanlan henüz tamamlanmadıklan için bir mekân ve biçem (stil) bütünlüğüne ulaşama- mışlardır. Buna karşılık Izmir'deki Atatürk Meydarn Türkiye'nin, etrafı güzel ve birbir- leri üe uyum içinde olan binalarla çevrili bi- ricik meydanıdır. Izmir'de şehircilik bakımından göze çarpan bu yüksek uygarlık düzeyi, bir rastlantı olma- sa gerektir. Nitekim düzgün giysileri, atletik vücutlu yakışıklı erkekleri, endamlı güzel kız- lan ve kadınları ile göz dolduran İzmır halkı da politika ve dünya görüşü konulannda gös- terdiği olgun ve çağdaş tutum ve davranışları ile yurdumuzun en önde gelen topluluklann- dan biri olarak dikkati çekmektedir. Yukanda sözünü ettiğimiz ve îzmir Körfe- zi'ni üç yandan alımlı bir takı gibi süsleyen kıyı yolu da Türkiye'nin en çağdaş ve en mü- kemmel kent yoludur. Küçükyalı'da oturan üç ayrı dostumun evlerine gidip balkonların- dan aşağı baktığım zaman içim açılıyor, ken- dimi Avrupa'da ya da Amerika'da imişim sa- nıyorum. Yer yer 40-60 m. genişliğinde olan bu yolda ağaçb, çiçekli çocuk parklan ve otur- ma yerleri, ayrıca evlerin önünden geçen bir bisiklet yolu, deniz kıyısında da daha alçak düzeyde bir de yaya yolu var. Uygar bir dü- zeni olan bu geniş yolda otomobiller de ra- hatlıkla park edebiliyor. Bu denli düzgün ve- her çeşit gereksinmeyi karşılayan bir yol Tür-- kiye'nin öteki büyük kentlerinin hiçbirinde yoktur. Eski Konak Alanı bugün çok katlı beton yapılarla, deniz kıyısından koparılmış duru- muyla bize üzüntü veriyor. Böyle olmakla be- raber onun hiç olmazsa Konak Alanı ile Kon- servatuvar arasındaki bölümünü, gönülleri esenleten bir kültür alanına dönüştürmek Iz- mirlilerin elindedir. Bilindiği gibi caddenin ba- tı yönünde Ege Üniversitesi'nin yaptırdığı Atatürk Kültür Merkezi adlı yapı, Resim ve Heykel Müzesi, Orduevi kompleksi ile Kon- servatuvar binalan yer almaktadır. Bunlardan ilk andığımız iki yapı ile bir başka kültür mer- kezi olan Orduevi binalan övgüye değer gü- zel mimarlık eserleridirler. Küçük bir yapı olan ve Türk neoklasik stilindeki tiyatro bi- nasının bitişiğinde yer alan bugünkü Konser- vatuvar binası, öğrendiğimize göre Sabancı Vakfı tarafından dokuz katlı anıtsal bir kon- servatuvara dönüştürülecekıir. Alt katında bir otoparkı bulunacak olan bu yapının asma ka- tında, bütün kültür etkinliklerine açık bir kon- ser salonu yer alacaktır. Sabancı Vakfı'nın projesinde, caddenin iki yanını birleştirecek olan tüp biçimlj bir üstgeçit de öngörülmüş- tür. Böylece yolun doğu yönünü batı yönü ile birleştirmek, yani iki tarafında, kültür ve sa- nat yapıları bulunan bir kültür külliyesi du- rumuna getirmek üzere ilk adım atılmış ola- caktır. Karşı yönde, bugün önü minibüs merkez durağı, bir genel tuvalet ve birkaç portatif ba- raka ile kapalı olan Arkeoloji Müzesi, Deniz Komutanlığı'nın binası ve onun hemen biti- şiğindeki Atatürk tl Kütüphanesi sıralanmak- tadır. Konak semtinin bu kesiminde caddenin iki yanında yükselen yapılarla bir kültür kül- liyesi oluşturma olanakları vardır. Çünkü Anakent Belediyesi Başkanı ile Konak Bele- diye Başkanı'nın gazetelerde çıkan bildirile- rinden öğrendiğimize göre minibüs merkez durağı başka yere nakledilecektir. önündeki bu minibüs durağı ve onun arkasındaki genel tuvalet ile belediyenin portatif vergi baraka- ları da kaldırıldığı takdirde, bugün çevresin- deki yoğun ve korkunç trafik yüzünden içine girilemez durumda bulunan Arkeoloji Müzesi de Türk turizmine kazandırılmış olur. Bilin- diği gibi müzenin varyant inişindeki motorlu araçlara ait giriş ve çıkış kapısı yoğun trafik yüzünden büyük tehüke göstermektedir. Ay- rıca müzenin, içinde turist otobüslerinin park edebileceği bir yer de yoktur. Bu nedenle tu- rizm şirketleri lzmir Müzesi'ni programlan- nın dışında tutmaktadırlar. Dediğimiz üzere park bölümü barakalardan ve minibüslerden boşaldığı takdirde, müzeye yapılacak amtsal bir girişle 7-8 otobüsün rahatlıkla park ede- bileceği büyük bir alan ortaya çıkacaktır. Böy- lece hemen girişte sergilenecek güzel mermer heykel, sütun ve lahitlerle de buranın bir müze olduğu göz önüne konmuş olacaktır. Şu an- da âdeta kamufle edilmiş durumda bulunan yapı, lzmirlilerin kentlerini süsleyen, ona Ba- tıh görünüm kazandıracak bir yeni binaya dö- nüşecektir. lzmir üzerine düşüncelerimi yaz- mayı gelecek yazımda sürdüreceğim. PENCERE ARADA BIR Prof. Dr. JALE BAYSAL Kadın Hareketi Uzerine Hayatım boyunca kadınla erkek arasında biyolojik ve fiz- yolojik aynlıklar dışında hiçbir ayırım yapmayı başaramadım. Zihinsel güç düzeyinde de duygusal davranış biçimlerinde de aynlıklar ve benzemezlikler, kadınla erkek arasında de- ğil, bir insanla öteki insan arasında, kişilikler arasında orta- ya çıkıyor diye gördüm. Kadın erkek ayrılığı sorunu ile ilk karşılaşmam ilkokulun birinci sınıfında olmuştur. Sınıf arkadaşlarımdan bir erkek ço- cuğun babası, benim babamla arkadaştı. Bir gün babam şöy- le bir haber getirdi: "Mustafa, babasına demiş ki bizim sını- fın iki birincisi var. Birisi ben, birisi Jale. Ama ne kadar çalış- kan olursa olsun o kızdır, hiçbir zaman Gazi Paşa olamaz. Ama ben erkeğim, ben olabilirim." Cumhuriyetin ilk on yılındaydık. Çocuklar arasında cum- hurbaşkanlığı, devlet adamlığı gibi kavramlar yoktu. Bildiği- miz en büyük rütbe 'Gazi Paşa' rütbesiydi. Habere çok şaşırdım "gerçekten olamaz mıyım?" diye sor- dum. Annem dönemin ilk öğretmenlerindendi. Babamla bir- likte çok heyecanlı Atatürkçülerdendiler. Annemin kadın hak- ları, Medeni Kanun, Atatürk'ün kadınlarımıza sağladığı hak- lar konusunda tam bir inancı bulunuyordu. "Bunlar eskimiş düşünceler" diye beni tesellı etti. Artık dünya değişmişti ve eğer çalışkan olursam, koşullar da elverırse istediğim her şeyi olabilirdim. Sevindim, içimde hiçbir kuşku kalmadı. Baba evinden bir başka otayı daha arumstyorum. Annem iyi bir tartışmacıydı. Babamla her şey üzerine, "çocuklara pal- to mu alınsın, önce ayakkabıları mı yenilensin", "Pollyanna mı iyi romandır, Çalıkuşu mu?", "Kâzım Karabekir'in Kurtu- luş Savaşı'ndaki rolü ne idi?" gibi türlü türlü konularda tartı- şır dururlardı. Günün birinde babamın sabrının tükendiğini ve "Ben erkeğim erkek, bunu anlaman lazırn" dediğini anım- sıyorum. Konu neydi bilmiyorum. Annem işaret parmağını sanki babam, "Ben kaçakçıyım, ben hırsızım" demiş gibi şid- detle uzataraik "İşte, işte bak, ben erkeğim dedin, ben erke- ğim dedin" diye onu suçlamıştı. "Ben erkeğim" ya da her- halde "ben kadınım" diye ortaya çıkmak çok büyük bir ayıp- tı. Böylece daha ilk adımda evimde koşullandınlmış olmalı- yım. Kadınla erkek arasında ayırım yapamıyorum. Büyükannemin Medeni Kanun'dan filan haberi yoktu, ki- şiliği ile kurtarıyordu kendini. Onu hep dedeme, "Siz bilirsi- niz, siz nasıl isterseniz" derken anımsıyorurn. Bazen de "Ha- yır, olmaz" derdi. Öyle güçlü bir "hayır, olmaz"dı ki bu, de- dem askıdan kasketini alır hemen ortadan kaybolurdu. Toplum düzeninin kadına yakıştırdığı rol ve ona çizdiği yazgı ile ancak evlendikten sonra karşılaştım. Ciddi bir karşılaş- maydı bu. Ama "kadın hakları" diye bir kavram aklımdan bi- le geçmedi. Savunmamı ya da deyim yerindeyse savaşımı, temel insan haklarına dayanarak yapıyordum. ''insan eşine ve arkadaşına şöyie davranmalıdır. İnsan böyle yapmalıdır, böyle yapmamalıdır." Böylece savunmamda hiçbir eksiklik duymadan, gidebildiğim yere kadar gittim. 197D'lerden bu yana Türkiye'de güçlü bir kadın hareketi var. Pek çok kadın derneği kuruldu. Bunlardan hiçbirine üye ol- madım, bundan sonra olacağımı da pek sanmıyorum. Doğ- ru olan hakça, insanca olan şeyler için yalnız kadınlarla de- ğil erkeklerle de biıiikte çalışmayı yeğlerim. "Ama Kadın Eser- leri Kütüphanesi ve Bilgi Merkezi kurulcuları arasına girdin" diyorlar. Evet girdim, çünkü inceleme, araştırma, gerçeği or- taya koyabilme. benim için çok önemli kavramlar. Ülkemiz- de hâlâ daha kadın erkek ayırımcılığı güden yasalar varsa bunları bilmemiz, toplumdaki kadın nüfusun iş ve yaşam ko- şullarını görebilmemiz, eşit işe eşit ücret ilkesinin işleyip iş- lemediğinı belırleyebilmemiz, istatistikleri, kadın hareketine ilişkin belgeleri bir araya getirebilmemiz nem erkekler hem kadınlar için gerçekten gerekli. Aynı bağlamda İstanbul Üni- versitesi'nin "Kadın Araştırmaları Merkezi" de yüksek lisans ve doktora çalışmaları başlatabilirse, bilimsel araştırmalar or- taya koyabilirse, yapılması gerekli işler başarılmış olur Kadın değil de insan temeli üzerinde düşünmek, bazı çe- lişkilere düşmekten beni koruyor. Örneğin siyaset yapmaya girişmiş bir kadına, sırf kadındır diye hoşgörü ile bakmak ye- rine, bu insan ne okumuş ne yazmıştır, kendi kendini nasıl tanımlamıştır, nasıl bir insan kişiliği sergiliyor. girişimlerinde yalnızca kendi gücüne mi dayandı, ne tür desteklerden ya- rarlanıyor diye sorgulama olanağı buluyorum. özet olarak iki insan arasındaki en eksiksiz, en doyurucu bırliktelik, eğer başarılabilirse, bir kadınla bir erkek arasın- daki birliktelik olabilir. Kadınlık' durumunu çok vurgulamak, karşı cinste yılgınlık ve korku da doğurabilir, ters yönde bir ayırımcılığa da yol açabilir. Kadın erkek demeden, insana ina- nıyorum. insana güveniyorum. İSTANBUL TABİP ODASI 14 MART SAĞLIK HAFTASI ETKİNLİKLERİ SEMPOZYUM SİYASİ PARTİLERİN SAĞLIĞA BAKIŞI Oturum Başkanı: Dr. Nüvit DURAKER Konuşmacılar: ANAP (Dr. Ali TANRIYAR) SHP (Prof. Dr. Türkân AKYOL) DYP (Prof. Dr. Ahmet KÜÇÜKEL) HEP (Fehmi IŞIKLAR) DSP (Dr. ilhan UĞURTAŞ) RP (Ecz. Mustafa AYDINER) SP (Ferit İLSEVER) SBP (Dr. Gökalp MÜSTECAPLIOĞLU) Tarih: 16 Mart 1991 Cumartesi Yer: Cemal Reşit Rey Salonu (Harbiye) Saat: 13.30 Savaş Suçlam Savaş hukukunun başhca yazıh kaynakları, 1899 ve 1907 tarihli Lahey Sözleşmeleri'yle bu belgeleri tamamlayan 1929 ve 1949 tarihli Cenevre Sözleşmeleri'dir. Böylelikle, bir bölümüyle sözleşmelerden, bir bölümüyle yazısız savaş törelerinden oluşan bir savaş hukuku doğmuştur. Dr. MUZAFFER SENCER Toplumbilimci tkinci Dünya Savaşı sonrasında dünya gündeminin ilk sıralannda yer alan savaş suçları konusu, Körfez Savaşı nedeniyle ne yazık ki yeniden gündeme gelmiştir. 20. yüz- yüın ilk yansında insanlığa eşi görülmedik acılar yaşatan iki dünya savaşı, uluslarara- sı hukukta savaş suçları kavramımn geliş- mesine ve böyle suçlann yargılanarak ceza- landırılması gereğinin insanhk vicdanında yer bulmasına yol açmıştır. Uygarlık tarihi boyunca yaşanan trajik deneyimler sonucu gunümüzde evrensel ola- rak benimsenen bir anlayışla savaş, ancak savunma amacıyla başvurulduğunda yasal sayüabilecek bir eylemdir. Bu anlayışla, bir saJdırı savaşı -tanımı gereği- banşa karşı; ba- rışı güvenceye alan ant ve bağıta karşı bir suç oluşturur. Savaş hukuku Yine savaş uygulaması, jenel olarak in- san haklannın en ağır brçunde çi^nenme- sidir. Savaş, başta yaşam hakkı olmak uze- re her türlü insan hak ve özgürlügünün açı- masızca ve aJabildigine çiğnendiği ve yad- sındığı bir koşuldur. Bu nedenle, savaş ey- lemi, çeşitli bağlam ve biçimlerde insanlığa karşı işlenmiş bir suçtur. Hangi amaç ve gerekçe>le başvurulmuş olursa olsun, savaş, belü kural ve törelere uymayı gerektiren bir eylemdir. Yüzyıllar- ca tüm aamasızlığı ve kural tanımazlığjyla uygulanan savaş, ancak yakın tarihlerde uluslararası kabul gören norm (kural) ve standartlara bağlanabilmiştir. Savaş önce- sinde ve savaş sırasında uyulması gereken kurallan kapsayan savaş hukuku, 20. yüz- yılın Uk yarısının ürünüdür. Savaş hukukunun başhca yazılı kaynak- ları, 1899 ve 1907 tarihli L«h«y Sözieşme- leri'yle bu belgeleri tamamlayan 1929 ve 1949 tarihli Ceoevre Sözleşmelerfdir. Böy- lelikle, bir bölümüyle sözleşmelerden, bir bölümüyle yazısız savaş törelerinden oluşan bir savaş hukuku doğmuştur. Kısa geçmişi içinde yeterince geliştirilmemiş olan bu hu- kuk, genel olarak savaşı, savaş sırasında ül- kelerin karşüıklı ilişkilerini, statülerini, hak ve ödevlerini, savaş araç ve yöntemlerini, sa- vaşta güç kullanmanın sınırını, savaş hasta ve yaralılarıyla savaş tutsaklarına davranış biçimini, işgal yönetimlerinin yetki ve gö- revleriyle sivil halkın hak ve sorumlulukla- rını düzenleyen kurallardan olmuştur. Sa- vaş hukukunun norm ve kurallanna aykın davranışlar da savaş suçudur. Görüldüğü gibi, "savaş suçlan", kapsamlı ve çok büeşenli bir kavramdır. Dar anlam- da savaş suçu, savaş hukuku'nun çiğnenme- sidir. Geniş anlamda, uluslararası hukuka aykırı iki davranış biçimini de içerir. Bun- lar "banşa Larsı suçlar"la "insanlığa karşı suclar"dır. Ikinci Dünya Savaşı'ndan sonra savaş suçlulannı yargılayan Nürnberg mahkeme- lerinin başvurduğu ve BM Genel Kurulu- nun 1950'de benımsediği "ulusiararası hu- kuk ilkeJeri", anılan suçları şöyle tanımla- mıştır: Savaş suçlan, savaş yasa ve gelenekleri- nin ciğnenmc» anlanuna gelen eytemterdir Bir saldın savaşının ya da uluslararası sözleşmelere, antlaşmalara ya da garantile- re aykın bir savaşın planlanması, hazırlan- ması, başlatılması ya da yürütülmesi ban- şa karşı suç oluşturur. İnsaalıga karşı suclana, ilk iki suçla iliş- kili olarak sivil halka karşı işlenen öldür- me, yok etme, köleleştirme, sürgün ve ben- zeri insanhk dışı, eylemlerle siyasal, ırksal ve dinsel gerekçelerle zulüm yapmaktır. BM bağlamında, başlangıçta savaşla iliş- kili olarak tanımlanan "insanlığa karşı suç- lar", giderek savaş durumuyla ilgili olma- yanları da kapsayacak bir genişlik kazan- mıştır. Uluslararası hukuk, savaşa ilişkin suçla- n tanımlayarak yargılama ve cezalandırma yaptınmına bağlamakla birlikte, henüz ay- kınüklan önleme gücünden yoksundur. Bu- nun başlıca nedenleri, anılan hukukun es- ki ve yetersiz olmasıdır. Yazıb belgeler ka- dar törelere dayalı olan bu hukuk, başta ha- va savaşları olmak üzere kimi alanlan -bir anlamda- kapsam dışı bırakırken, özellikle teknolojik gelişmelere baglı savaş yöntem ve araçlanna ayak uyduramamış ve düzenle- diği kurallara aykın eylemleri ciddi yaptı- rımlara bağlayamamıştır. Bu yetersizliğin başhca sonımlusu, devletlerin savaş huku- ku alanındaki gelişmelere karşı genelde il- gisiz kalmalan ve geliştirilen belgeleri be- nimseme konusunda isteksiz davranmala- rıdu-. Sonuç . Bu nedenlerle, savaş hukuku- dünya ka- muoyundan aldığı güçlü desteğe karşm, bir saldın savaşını önlemek şöyle dursun, sa- vaş suçu oluşturan aykırüıklan önlemeyi bi- le başaramamıştır. Bağımsız bir ülkenin "işgal ve ilhak"ını amaçlayan son Körfez Savaşı, başlatan ül- ke için her şeyden önce banşa karşı bir suç niteliğindedir. öte yandan, dünya kamuoyuna yansıdı- ğı kadarıyla, savaş sırasında Irak'ın yaban- cıları rehine alması, Kuveyt'teki sivil halka kötü davranması, savaş tutsaklarına işken- ce uygulaması ve onlan kimi hedeflerin ko- runması için kullanması, düşman saydığı Ul- kelere -uyansız ve hedef gözetmeden- fü2e saldınlannda bulunması vb, koalisyon güç- lerinin yıkım gücü yüksek hava silahlanna başvurması ve sivil hedefleri de bombala- ması, her iki kesimin yol açtığı doğal kay- nak >itimlerinin yanı sıra doğal çevreye uzun dönemli zararlar verecek uygulamalarda bu- lunması vb savaş hukukuna aykın ya da sa- vaş suçu sayılacak eylemlerdir. Körfez bunalımı, aynı zamanda dünya- da egemen olmaya başlayan banş ve güven- lik ortamını bozarak, yumuşama sürecine giren uluslararası ilişkileri zedeleyerek, ge- rüimi yeniden tırmandırarak, yerel olmak- la kalmayıp dünya banşını tehdit edebile- cek bir bunalım yaratarak -ve benzeri sonuçlanyla- insanlığuı güvenliğine karşı iş- lenmiş bir insanhk suçudur. Ancak yine BM'nin savaş suçlarına iliş- kin ilkelerine göre, bütün bu suçlardan so- rumlu olan ve cezalandınlması gereken Lrak halkı değil, -devlet başkanı da olsa- anılan eylemi tasarlayan ve yönetenlerle ve karar süreçlerine isteyerek katılanlardır. Sosyalist Birlilc Partimizin İstanbul İl Yönetimini Hep Bİrlİkte Belirlemeye Üyeler, üye olmak isteyenler, demokratik, çoğulcu, katılımcı bir sosyalist partiyi, özgürleşmiş bir Türkiye'yi omuz omuza, birlikte gerçekleştirmeye gönül vermiş herkesi bekliyoruz. • 17 MART 1991 PAZAR, Saat: 10.00 BEŞİKTAŞ ANIL DÜĞÜN SALONU Köyiçi Cad. No: 21 Kat: 2 Büyük Beşlktaş Çarşısı Tel:1S865 58 INGILIZCEYI 8 ayda konuşun, Siz Amerikalı dostlarımızla tanıştıralım. Tel: 349 59 38 Bız çoktan kabul etmışiz ak gelınlikler içindeki ana vatanımızın koynunda yatmayı... Şan oisun, yaşamda ölümsüzlüğü, ölümde yaşamı yaratmasını bilenlere! İBRAHİM ÇELİK IİBOI AİLESİ ADINA YAŞAR ÇELİK Çağdaş eğitimci, onurlu insan ŞAHlV GÜLAY Dogum: 1958 (3.3.91) Anısı önünde saygı ile eğiliyoruz. Tüm eğitim emekçilerinin başı sağolsun. Not: Acımızı paylaşan tüm dostlarımıza teşekkür ederiz. AİLESİ AYTÜL (BAKIR) AKYOL ile ERTUĞRUL AKYOL evlendiler. 15 Mart 1991 Kadıköy Nüfus cüzdanımı kavbettim. Hükümsüzdür. CUMALİ BAYDAR Ehliyetimi kavbettim. Hükümsüzdür. ÖZLEM UNCU GÖRÜLMÜŞTÜR İlhan Selçuk 6. bası 5000 lira (KDV içinde) Çağdaş Yayınları Türkocağı Cad. 39-41 Cağaloğlu-htanbul Ödemeli gönderilmez. ALTEST Bilgisayarda (PC) Anadolu Liselerine Hazırlık Testleri Mars Yazılım Tel.: 9.491.23491 Ayağa kalkın uşaklar Ayağa kalkın beş milyar Yargılanacaksınız Ben tarihim Ben HALEPÇE'yim. NECATİ SİYAHKAN Ufuk Darlığı Kırk yılda bir de olsa, TRT'de, sinemanın başyapıtlarından birisi izlenebiliyor. Geçenlerde ünlü Sovyet yönetmen Tarka/s- Wnin bir filmini ekranda seyrettim; epey makaslanmış, ama, yine de saatlerce sürdü. Filmin adı: Andrey Rubley. 15'inci yüzyılın başındaki Rusya'da Boyar kavgaları, Tatar saldırıları, kilise bağnazlığı ortamında Andrey Rubley adın- daki ikona ressamının yaşamını anlatan Tarkovski, en ince ayrıntıları bile minyatürleştirip işleyerek bizi beş yüzyıl önce- sine götürüyor; dönemin geriliğini ve yoksulluğunu sergiler- ken akıl durdurucu bir zenginliği sunuyor; ortaçağ yorumu bu; ama, uzayı avuçlarına geçirmiş çağdaş insanın sanat de- hasını duyumsayarak çarpılıyorsunuz. Kimi zaman bir resim, bir desen, bir müzik parçası, bir hey- kel, bir şiir, bir yazı insanı çarpar; güneş çarpması gibidir bu, bir süre kendine gelemezsin, zamanı ve mekânı aşmanın gi- zemli tadına varırsın. Tarkovski nerede yetişti? Sanatçı durup dururken ortaya oıkmaz, çevrenin ürünüdür. Amerika'da, Sovyetler'de, İsveç'te, İtalya'da, Almanya'da ya da başka bir ülkede sinema varsa; okulu, üniversitesi, ho- cası, öğrencisi, izleyicisi, endüstrisi de var demektir. Bilim adamı yetişiyorsa, üniversiteleri, yatırımlan, endüstirisi, tek- nolojisi de gündeme girer. Bugün Sovyetler'de dükkâna gidip balık ya da peynir bu- lamıyorsun; ama, uzayda Sovyet uydulan vızır vızır dolaşı- yor, kozmonotlar bilimsel araştırmalar yapıyorlar, üniversite- lerde bilim üretiliyor. Bolşoy balesini soluğu kesilerek izle- yen kişinin bakkaldan eli boş dönmesi şaşılası bir çelişkidir. Demek ki ekonomide planlama bir yerde tıkandı, piyasanın cangılına dönmek zorunluğu ortaya çıktı. Peki, Sovyetler tüm bilim, sanat, küttür değerleriyle yok mu olacak? • İnsanlığa politikanın dar açısmdan değil de uygariığın de- ğer ölçülerıyle bakmak kişiyi daha sağlıklı bir yaklaşıma ulaş- tırır. Yalnız Rusya için geçerli değidir bu, evrensel kuraldır. Hitler'in yıkıma sürüklediği Almanya'da insanlar Amerikan as- kerlerinin sokaklara attığı sigara izmaritlerini topluyorlardı; ama, kent kitaplıklannda Goethe, Schiller, Hölderlin vardı; Kant, sessiz bekliyordu; toplum, bilim devriminin tezgâhın- dan geçmişti, Alman kısa sürede kendisine geldi, toparian- dı; sonuç ortadadır; Fasbinder'in sineması Tarkovski'nin sa- natıyla yarışabilir. Öyleyse kendi kendimize sormanm sırası gelmiştir: Dün- yaya nasıl bakmalıyız? Ölçütümüz ne olmalı? Yanıt, birkaç değerli sözcükte odaklanır: Ûzgürlük, barış, bilim, sanat, hukuk, vb... İnsan, çağdaşlaşmak savındaysa; çevresine, tarihe, dünyaya bu sözcüklerin prizmasından bak- mak zorundadır; elimizde bir başka pusula ya da terazi yok... Oysa Türkiye'de şimdi bir salgın sözkonusudur: Uygarlık kavramını piyasa ekonomisine indirgemek üzereyiz; ufkumuz "serbest piyasa" kavramıyla başlayıp bitiyor Kuşkusuz dünyayı ABD'nin egemenliğinde "tek pazar"a çe- virmek için büyük bir yatırımın propagandası işliyor; akıl dur- durucu bir medya oluştu; ınsanlığın bütün moral değerleri geriye itiliyor; bir ülkede "piyasa ekonomisi" varsa, o ülke poh- pohlanıyor, yoksa yeriliyor; Türkiye de kendi kendisini bu te- razide tartmaya yöneliyor. Doğu Almanya, Macaristan, Çekoslovakya, Polonya'da ser- best piyasa rüzgârları esiyor; kırk yıldan beri planlı ekono- mide Sovyetler'in baskısı altında yaşamışlar bu ülkeler; ama, şimdi açılırlar, demokrasiyi de benimseyerek kendilerine ge- lirler, Avrupa'yia bütünleşirler; uygardğın öndeki sıralannda zaten benimsenen varlıklarını duyururlar; çünkü, bilim, sa- rrat, KüiHirde belli bir düzeye ulaşmışlardır. • Sovyetler piyasa ekonomisinde geri; ama, orada Andrey Tarkovski var... Bolşoy var... Cebimize ABD'nin buyurduğu piyasa ekonomisini koyarak Rusya'lara ders vermeye kalkışmakla kendimizi gülünç du- ruma düşürmüş olmuyor muyuz? Bizimki kadar piyasa eko- nomisi Suudi Arabistan'da da var, iran'da da. Uygaıiığın ufuklan, kafamızda pıyasamız kadar daraldı mı? Ülkemizin yetiştirdiği değerli bilim adamı Sevgüi Hocamız Hacettepe Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Sn. Prof. Dr. ÖZDEMİR DEMİR'i kaybettiğimizi üzüntü ile öğrenmiş bulunuyoruz. Acımız büyüktür. Kendisine Tann'dan rahmet, ailesine, çalışma arkadaşlanna, öğrencilerine ve Türk tıbbına başsağlığı dileriz. İST. ÜNtV. İST. TIP FAKÜLTESİ ANESTEZİYOLOJİ ANABtLİM DAU Clkemizin yetiştirdiği değerli bilim adamı Sevgili Hocamız Hacettepe Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Sn. Prof. Dr. ÖZDEMİR DEMİR'i kaybettiğimizi üzüntü ile öğrenmiş bulunuyoruz. Acımız büyüktür. Kendisine Tann'dan rahmet, ailesine, çaJışma arkada^larına, öğrencilerine ve Türk tıbbına bassağJığı dileriz. CERRAHPAŞA TIP FAKÜLTESt ANESTEZTİOLOJİ ANABÜJM DALI Ülkemizin yetiştirdiği değerli bilim adamı Sevgili Hocamız Hacettepe Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Sn. Prof. Dr. ÖZDEMİR DEMİR'İ kaybettiğimizi üzüntü ile öğrenmiş bulunuyoruz. Acımız büyüktür. Kendisine Tann'dan rahmet, ailesine, çalışma arkadaşlanna, öğrencilerine ve Türk tıbbına başsağlığı dileriz. TÜRK AIVESTEZÎYOLOJİ VE REANtMASYON DERNEĞ1 Ülkemizin yetiştirdiği değerli bilim adamı Sevgili Hocamız Hacettepe Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Sn. Prof. Dr. ÖZDEMİR DEMİR'İ kaybettiğimizi üzüntü ile öğrenmiş bulunuyoruz. Acımız büyüktür. Kendisine Tann'dan rahmet, ailesine, çalışma arkadaşlanna, öğrencilerine ve Türk tıbbına başsağlığı dileriz. ALGOLOJİ DERNECİ
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle