Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 16 MAKT 1991
Güzellzmir
Izmir'de şehircilik bakımından göze çarpan bu yüksek uygarlık
düzeyi, bir rastlantı olmasa gerektir. Nitekim düzgün giysileri, atletik
vücutlu yakışıklı erkekleri, endamlı güzel kızları ve kadınları ile göz
dolduran tzmir halkı da politika ve dünya görüşü konularında
gösterdiği olgun ve çağdaş tutum ve davranışları ile yurdumuzun en
önde gelen topluluklarından biri olarak dikkati çekmektedir.
Prof. Dr. EKREM AKURGAL
îzmir, iki üniversitesi ve çeşitli kültür etkin-
likleri üe Türkiye'nin Istanbul ve Ankara'dan
sonra en önemli kenti olduğu gibi, birçok ba-
kımdan da yurdumuzun en 'Avrupalı' görü-
nüşe sahip bir uygarlık merkezidir. Gerçek-
ten lzmir, düzgün bir plan dokusu gösterme-
si, binalann birbirleriyle uyumlu bir görünüm
sergilemeleri, caddeleri ile sokaklarının yaya
kaldınmlan dahil düzgün taslarla ya da as-
faltla döşeli olmaları, yani tozdan ve çamur-
dan korunmuş bulunmaları yönünden Türk-
iye'nin en ileri düzeydeki kentidir.
Elbette ki Istanbul'da yer yer güzel bina-
lar ve Izmir'dekinden çok üstün olan göz alı-
cı, değerli mimarlık eserleri vardır. Ancak Is-
tanbul'da caddeler ve sokaklar arada bir ba-
n uyumsuz yapılarla bir bütün olarak ahmlı
ve çekici olmaktan yoksundurlar. Söz gelimi
Birinci ve Ikinci Kordon ile Karşıyaka ve Ko
nak - Üçkuyular arasında uzunluğu 20 kilo-
metreyi bulan kıyılar üzerindeki evlerin ser-
giledikleri uyumlu görünüm, Istanbul'un ya
da Ankara'nın hiçbir yerinde yoktur. Bunun
gibi tstanbul'da ve Ankara'da tamamlanmış,
dört bir yanı mamur bir tek meydan yoktur.
lstanbul'da Taksim, Karaköy, Eminönü, Be-
yazıt; Ankara'da Ulus, Kızılay ve Tandoğan
meydanlan henüz tamamlanmadıklan için bir
mekân ve biçem (stil) bütünlüğüne ulaşama-
mışlardır. Buna karşılık Izmir'deki Atatürk
Meydarn Türkiye'nin, etrafı güzel ve birbir-
leri üe uyum içinde olan binalarla çevrili bi-
ricik meydanıdır.
Izmir'de şehircilik bakımından göze çarpan
bu yüksek uygarlık düzeyi, bir rastlantı olma-
sa gerektir. Nitekim düzgün giysileri, atletik
vücutlu yakışıklı erkekleri, endamlı güzel kız-
lan ve kadınları ile göz dolduran İzmır halkı
da politika ve dünya görüşü konulannda gös-
terdiği olgun ve çağdaş tutum ve davranışları
ile yurdumuzun en önde gelen topluluklann-
dan biri olarak dikkati çekmektedir.
Yukanda sözünü ettiğimiz ve îzmir Körfe-
zi'ni üç yandan alımlı bir takı gibi süsleyen
kıyı yolu da Türkiye'nin en çağdaş ve en mü-
kemmel kent yoludur. Küçükyalı'da oturan
üç ayrı dostumun evlerine gidip balkonların-
dan aşağı baktığım zaman içim açılıyor, ken-
dimi Avrupa'da ya da Amerika'da imişim sa-
nıyorum. Yer yer 40-60 m. genişliğinde olan
bu yolda ağaçb, çiçekli çocuk parklan ve otur-
ma yerleri, ayrıca evlerin önünden geçen bir
bisiklet yolu, deniz kıyısında da daha alçak
düzeyde bir de yaya yolu var. Uygar bir dü-
zeni olan bu geniş yolda otomobiller de ra-
hatlıkla park edebiliyor. Bu denli düzgün ve-
her çeşit gereksinmeyi karşılayan bir yol Tür--
kiye'nin öteki büyük kentlerinin hiçbirinde
yoktur.
Eski Konak Alanı bugün çok katlı beton
yapılarla, deniz kıyısından koparılmış duru-
muyla bize üzüntü veriyor. Böyle olmakla be-
raber onun hiç olmazsa Konak Alanı ile Kon-
servatuvar arasındaki bölümünü, gönülleri
esenleten bir kültür alanına dönüştürmek Iz-
mirlilerin elindedir. Bilindiği gibi caddenin ba-
tı yönünde Ege Üniversitesi'nin yaptırdığı
Atatürk Kültür Merkezi adlı yapı, Resim ve
Heykel Müzesi, Orduevi kompleksi ile Kon-
servatuvar binalan yer almaktadır. Bunlardan
ilk andığımız iki yapı ile bir başka kültür mer-
kezi olan Orduevi binalan övgüye değer gü-
zel mimarlık eserleridirler. Küçük bir yapı
olan ve Türk neoklasik stilindeki tiyatro bi-
nasının bitişiğinde yer alan bugünkü Konser-
vatuvar binası, öğrendiğimize göre Sabancı
Vakfı tarafından dokuz katlı anıtsal bir kon-
servatuvara dönüştürülecekıir. Alt katında bir
otoparkı bulunacak olan bu yapının asma ka-
tında, bütün kültür etkinliklerine açık bir kon-
ser salonu yer alacaktır. Sabancı Vakfı'nın
projesinde, caddenin iki yanını birleştirecek
olan tüp biçimlj bir üstgeçit de öngörülmüş-
tür. Böylece yolun doğu yönünü batı yönü ile
birleştirmek, yani iki tarafında, kültür ve sa-
nat yapıları bulunan bir kültür külliyesi du-
rumuna getirmek üzere ilk adım atılmış ola-
caktır.
Karşı yönde, bugün önü minibüs merkez
durağı, bir genel tuvalet ve birkaç portatif ba-
raka ile kapalı olan Arkeoloji Müzesi, Deniz
Komutanlığı'nın binası ve onun hemen biti-
şiğindeki Atatürk tl Kütüphanesi sıralanmak-
tadır. Konak semtinin bu kesiminde caddenin
iki yanında yükselen yapılarla bir kültür kül-
liyesi oluşturma olanakları vardır. Çünkü
Anakent Belediyesi Başkanı ile Konak Bele-
diye Başkanı'nın gazetelerde çıkan bildirile-
rinden öğrendiğimize göre minibüs merkez
durağı başka yere nakledilecektir. önündeki
bu minibüs durağı ve onun arkasındaki genel
tuvalet ile belediyenin portatif vergi baraka-
ları da kaldırıldığı takdirde, bugün çevresin-
deki yoğun ve korkunç trafik yüzünden içine
girilemez durumda bulunan Arkeoloji Müzesi
de Türk turizmine kazandırılmış olur. Bilin-
diği gibi müzenin varyant inişindeki motorlu
araçlara ait giriş ve çıkış kapısı yoğun trafik
yüzünden büyük tehüke göstermektedir. Ay-
rıca müzenin, içinde turist otobüslerinin park
edebileceği bir yer de yoktur. Bu nedenle tu-
rizm şirketleri lzmir Müzesi'ni programlan-
nın dışında tutmaktadırlar. Dediğimiz üzere
park bölümü barakalardan ve minibüslerden
boşaldığı takdirde, müzeye yapılacak amtsal
bir girişle 7-8 otobüsün rahatlıkla park ede-
bileceği büyük bir alan ortaya çıkacaktır. Böy-
lece hemen girişte sergilenecek güzel mermer
heykel, sütun ve lahitlerle de buranın bir müze
olduğu göz önüne konmuş olacaktır. Şu an-
da âdeta kamufle edilmiş durumda bulunan
yapı, lzmirlilerin kentlerini süsleyen, ona Ba-
tıh görünüm kazandıracak bir yeni binaya dö-
nüşecektir. lzmir üzerine düşüncelerimi yaz-
mayı gelecek yazımda sürdüreceğim.
PENCERE
ARADA BIR
Prof. Dr. JALE BAYSAL
Kadın Hareketi Uzerine
Hayatım boyunca kadınla erkek arasında biyolojik ve fiz-
yolojik aynlıklar dışında hiçbir ayırım yapmayı başaramadım.
Zihinsel güç düzeyinde de duygusal davranış biçimlerinde
de aynlıklar ve benzemezlikler, kadınla erkek arasında de-
ğil, bir insanla öteki insan arasında, kişilikler arasında orta-
ya çıkıyor diye gördüm.
Kadın erkek ayrılığı sorunu ile ilk karşılaşmam ilkokulun
birinci sınıfında olmuştur. Sınıf arkadaşlarımdan bir erkek ço-
cuğun babası, benim babamla arkadaştı. Bir gün babam şöy-
le bir haber getirdi: "Mustafa, babasına demiş ki bizim sını-
fın iki birincisi var. Birisi ben, birisi Jale. Ama ne kadar çalış-
kan olursa olsun o kızdır, hiçbir zaman Gazi Paşa olamaz.
Ama ben erkeğim, ben olabilirim."
Cumhuriyetin ilk on yılındaydık. Çocuklar arasında cum-
hurbaşkanlığı, devlet adamlığı gibi kavramlar yoktu. Bildiği-
miz en büyük rütbe 'Gazi Paşa' rütbesiydi.
Habere çok şaşırdım "gerçekten olamaz mıyım?" diye sor-
dum. Annem dönemin ilk öğretmenlerindendi. Babamla bir-
likte çok heyecanlı Atatürkçülerdendiler. Annemin kadın hak-
ları, Medeni Kanun, Atatürk'ün kadınlarımıza sağladığı hak-
lar konusunda tam bir inancı bulunuyordu. "Bunlar eskimiş
düşünceler" diye beni tesellı etti. Artık dünya değişmişti ve
eğer çalışkan olursam, koşullar da elverırse istediğim her şeyi
olabilirdim. Sevindim, içimde hiçbir kuşku kalmadı.
Baba evinden bir başka otayı daha arumstyorum. Annem
iyi bir tartışmacıydı. Babamla her şey üzerine, "çocuklara pal-
to mu alınsın, önce ayakkabıları mı yenilensin", "Pollyanna
mı iyi romandır, Çalıkuşu mu?", "Kâzım Karabekir'in Kurtu-
luş Savaşı'ndaki rolü ne idi?" gibi türlü türlü konularda tartı-
şır dururlardı. Günün birinde babamın sabrının tükendiğini
ve "Ben erkeğim erkek, bunu anlaman lazırn" dediğini anım-
sıyorum. Konu neydi bilmiyorum. Annem işaret parmağını
sanki babam, "Ben kaçakçıyım, ben hırsızım" demiş gibi şid-
detle uzataraik "İşte, işte bak, ben erkeğim dedin, ben erke-
ğim dedin" diye onu suçlamıştı. "Ben erkeğim" ya da her-
halde "ben kadınım" diye ortaya çıkmak çok büyük bir ayıp-
tı. Böylece daha ilk adımda evimde koşullandınlmış olmalı-
yım. Kadınla erkek arasında ayırım yapamıyorum.
Büyükannemin Medeni Kanun'dan filan haberi yoktu, ki-
şiliği ile kurtarıyordu kendini. Onu hep dedeme, "Siz bilirsi-
niz, siz nasıl isterseniz" derken anımsıyorurn. Bazen de "Ha-
yır, olmaz" derdi. Öyle güçlü bir "hayır, olmaz"dı ki bu, de-
dem askıdan kasketini alır hemen ortadan kaybolurdu.
Toplum düzeninin kadına yakıştırdığı rol ve ona çizdiği yazgı
ile ancak evlendikten sonra karşılaştım. Ciddi bir karşılaş-
maydı bu. Ama "kadın hakları" diye bir kavram aklımdan bi-
le geçmedi. Savunmamı ya da deyim yerindeyse savaşımı,
temel insan haklarına dayanarak yapıyordum. ''insan eşine
ve arkadaşına şöyie davranmalıdır. İnsan böyle yapmalıdır,
böyle yapmamalıdır." Böylece savunmamda hiçbir eksiklik
duymadan, gidebildiğim yere kadar gittim.
197D'lerden bu yana Türkiye'de güçlü bir kadın hareketi var.
Pek çok kadın derneği kuruldu. Bunlardan hiçbirine üye ol-
madım, bundan sonra olacağımı da pek sanmıyorum. Doğ-
ru olan hakça, insanca olan şeyler için yalnız kadınlarla de-
ğil erkeklerle de biıiikte çalışmayı yeğlerim. "Ama Kadın Eser-
leri Kütüphanesi ve Bilgi Merkezi kurulcuları arasına girdin"
diyorlar. Evet girdim, çünkü inceleme, araştırma, gerçeği or-
taya koyabilme. benim için çok önemli kavramlar. Ülkemiz-
de hâlâ daha kadın erkek ayırımcılığı güden yasalar varsa
bunları bilmemiz, toplumdaki kadın nüfusun iş ve yaşam ko-
şullarını görebilmemiz, eşit işe eşit ücret ilkesinin işleyip iş-
lemediğinı belırleyebilmemiz, istatistikleri, kadın hareketine
ilişkin belgeleri bir araya getirebilmemiz nem erkekler hem
kadınlar için gerçekten gerekli. Aynı bağlamda İstanbul Üni-
versitesi'nin "Kadın Araştırmaları Merkezi" de yüksek lisans
ve doktora çalışmaları başlatabilirse, bilimsel araştırmalar or-
taya koyabilirse, yapılması gerekli işler başarılmış olur
Kadın değil de insan temeli üzerinde düşünmek, bazı çe-
lişkilere düşmekten beni koruyor. Örneğin siyaset yapmaya
girişmiş bir kadına, sırf kadındır diye hoşgörü ile bakmak ye-
rine, bu insan ne okumuş ne yazmıştır, kendi kendini nasıl
tanımlamıştır, nasıl bir insan kişiliği sergiliyor. girişimlerinde
yalnızca kendi gücüne mi dayandı, ne tür desteklerden ya-
rarlanıyor diye sorgulama olanağı buluyorum.
özet olarak iki insan arasındaki en eksiksiz, en doyurucu
bırliktelik, eğer başarılabilirse, bir kadınla bir erkek arasın-
daki birliktelik olabilir. Kadınlık' durumunu çok vurgulamak,
karşı cinste yılgınlık ve korku da doğurabilir, ters yönde bir
ayırımcılığa da yol açabilir. Kadın erkek demeden, insana ina-
nıyorum. insana güveniyorum.
İSTANBUL TABİP ODASI
14 MART SAĞLIK HAFTASI
ETKİNLİKLERİ
SEMPOZYUM
SİYASİ PARTİLERİN SAĞLIĞA BAKIŞI
Oturum Başkanı: Dr. Nüvit DURAKER
Konuşmacılar: ANAP (Dr. Ali TANRIYAR)
SHP (Prof. Dr. Türkân AKYOL)
DYP (Prof. Dr. Ahmet KÜÇÜKEL)
HEP (Fehmi IŞIKLAR)
DSP (Dr. ilhan UĞURTAŞ)
RP (Ecz. Mustafa AYDINER)
SP (Ferit İLSEVER)
SBP (Dr. Gökalp MÜSTECAPLIOĞLU)
Tarih: 16 Mart 1991 Cumartesi
Yer: Cemal Reşit Rey Salonu (Harbiye)
Saat: 13.30
Savaş Suçlam
Savaş hukukunun başhca yazıh kaynakları, 1899 ve 1907
tarihli Lahey Sözleşmeleri'yle bu belgeleri tamamlayan 1929
ve 1949 tarihli Cenevre Sözleşmeleri'dir. Böylelikle, bir
bölümüyle sözleşmelerden, bir bölümüyle yazısız savaş
törelerinden oluşan bir savaş hukuku doğmuştur.
Dr. MUZAFFER SENCER Toplumbilimci
tkinci Dünya Savaşı sonrasında dünya
gündeminin ilk sıralannda yer alan savaş
suçları konusu, Körfez Savaşı nedeniyle ne
yazık ki yeniden gündeme gelmiştir. 20. yüz-
yüın ilk yansında insanlığa eşi görülmedik
acılar yaşatan iki dünya savaşı, uluslarara-
sı hukukta savaş suçları kavramımn geliş-
mesine ve böyle suçlann yargılanarak ceza-
landırılması gereğinin insanhk vicdanında
yer bulmasına yol açmıştır.
Uygarlık tarihi boyunca yaşanan trajik
deneyimler sonucu gunümüzde evrensel ola-
rak benimsenen bir anlayışla savaş, ancak
savunma amacıyla başvurulduğunda yasal
sayüabilecek bir eylemdir. Bu anlayışla, bir
saJdırı savaşı -tanımı gereği- banşa karşı; ba-
rışı güvenceye alan ant ve bağıta karşı bir
suç oluşturur.
Savaş hukuku
Yine savaş uygulaması, jenel olarak in-
san haklannın en ağır brçunde çi^nenme-
sidir. Savaş, başta yaşam hakkı olmak uze-
re her türlü insan hak ve özgürlügünün açı-
masızca ve aJabildigine çiğnendiği ve yad-
sındığı bir koşuldur. Bu nedenle, savaş ey-
lemi, çeşitli bağlam ve biçimlerde insanlığa
karşı işlenmiş bir suçtur.
Hangi amaç ve gerekçe>le başvurulmuş
olursa olsun, savaş, belü kural ve törelere
uymayı gerektiren bir eylemdir. Yüzyıllar-
ca tüm aamasızlığı ve kural tanımazlığjyla
uygulanan savaş, ancak yakın tarihlerde
uluslararası kabul gören norm (kural) ve
standartlara bağlanabilmiştir. Savaş önce-
sinde ve savaş sırasında uyulması gereken
kurallan kapsayan savaş hukuku, 20. yüz-
yılın Uk yarısının ürünüdür.
Savaş hukukunun başhca yazılı kaynak-
ları, 1899 ve 1907 tarihli L«h«y Sözieşme-
leri'yle bu belgeleri tamamlayan 1929 ve
1949 tarihli Ceoevre Sözleşmelerfdir. Böy-
lelikle, bir bölümüyle sözleşmelerden, bir
bölümüyle yazısız savaş törelerinden oluşan
bir savaş hukuku doğmuştur. Kısa geçmişi
içinde yeterince geliştirilmemiş olan bu hu-
kuk, genel olarak savaşı, savaş sırasında ül-
kelerin karşüıklı ilişkilerini, statülerini, hak
ve ödevlerini, savaş araç ve yöntemlerini, sa-
vaşta güç kullanmanın sınırını, savaş hasta
ve yaralılarıyla savaş tutsaklarına davranış
biçimini, işgal yönetimlerinin yetki ve gö-
revleriyle sivil halkın hak ve sorumlulukla-
rını düzenleyen kurallardan olmuştur. Sa-
vaş hukukunun norm ve kurallanna aykın
davranışlar da savaş suçudur.
Görüldüğü gibi, "savaş suçlan", kapsamlı
ve çok büeşenli bir kavramdır. Dar anlam-
da savaş suçu, savaş hukuku'nun çiğnenme-
sidir. Geniş anlamda, uluslararası hukuka
aykırı iki davranış biçimini de içerir. Bun-
lar "banşa Larsı suçlar"la "insanlığa karşı
suclar"dır.
Ikinci Dünya Savaşı'ndan sonra savaş
suçlulannı yargılayan Nürnberg mahkeme-
lerinin başvurduğu ve BM Genel Kurulu-
nun 1950'de benımsediği "ulusiararası hu-
kuk ilkeJeri", anılan suçları şöyle tanımla-
mıştır:
Savaş suçlan, savaş yasa ve gelenekleri-
nin ciğnenmc» anlanuna gelen eytemterdir
Bir saldın savaşının ya da uluslararası
sözleşmelere, antlaşmalara ya da garantile-
re aykın bir savaşın planlanması, hazırlan-
ması, başlatılması ya da yürütülmesi ban-
şa karşı suç oluşturur.
İnsaalıga karşı suclana, ilk iki suçla iliş-
kili olarak sivil halka karşı işlenen öldür-
me, yok etme, köleleştirme, sürgün ve ben-
zeri insanhk dışı, eylemlerle siyasal, ırksal
ve dinsel gerekçelerle zulüm yapmaktır.
BM bağlamında, başlangıçta savaşla iliş-
kili olarak tanımlanan "insanlığa karşı suç-
lar", giderek savaş durumuyla ilgili olma-
yanları da kapsayacak bir genişlik kazan-
mıştır.
Uluslararası hukuk, savaşa ilişkin suçla-
n tanımlayarak yargılama ve cezalandırma
yaptınmına bağlamakla birlikte, henüz ay-
kınüklan önleme gücünden yoksundur. Bu-
nun başlıca nedenleri, anılan hukukun es-
ki ve yetersiz olmasıdır. Yazıb belgeler ka-
dar törelere dayalı olan bu hukuk, başta ha-
va savaşları olmak üzere kimi alanlan -bir
anlamda- kapsam dışı bırakırken, özellikle
teknolojik gelişmelere baglı savaş yöntem ve
araçlanna ayak uyduramamış ve düzenle-
diği kurallara aykın eylemleri ciddi yaptı-
rımlara bağlayamamıştır. Bu yetersizliğin
başhca sonımlusu, devletlerin savaş huku-
ku alanındaki gelişmelere karşı genelde il-
gisiz kalmalan ve geliştirilen belgeleri be-
nimseme konusunda isteksiz davranmala-
rıdu-.
Sonuç .
Bu nedenlerle, savaş hukuku- dünya ka-
muoyundan aldığı güçlü desteğe karşm, bir
saldın savaşını önlemek şöyle dursun, sa-
vaş suçu oluşturan aykırüıklan önlemeyi bi-
le başaramamıştır.
Bağımsız bir ülkenin "işgal ve ilhak"ını
amaçlayan son Körfez Savaşı, başlatan ül-
ke için her şeyden önce banşa karşı bir suç
niteliğindedir.
öte yandan, dünya kamuoyuna yansıdı-
ğı kadarıyla, savaş sırasında Irak'ın yaban-
cıları rehine alması, Kuveyt'teki sivil halka
kötü davranması, savaş tutsaklarına işken-
ce uygulaması ve onlan kimi hedeflerin ko-
runması için kullanması, düşman saydığı Ul-
kelere -uyansız ve hedef gözetmeden- fü2e
saldınlannda bulunması vb, koalisyon güç-
lerinin yıkım gücü yüksek hava silahlanna
başvurması ve sivil hedefleri de bombala-
ması, her iki kesimin yol açtığı doğal kay-
nak >itimlerinin yanı sıra doğal çevreye uzun
dönemli zararlar verecek uygulamalarda bu-
lunması vb savaş hukukuna aykın ya da sa-
vaş suçu sayılacak eylemlerdir.
Körfez bunalımı, aynı zamanda dünya-
da egemen olmaya başlayan banş ve güven-
lik ortamını bozarak, yumuşama sürecine
giren uluslararası ilişkileri zedeleyerek, ge-
rüimi yeniden tırmandırarak, yerel olmak-
la kalmayıp dünya banşını tehdit edebile-
cek bir bunalım yaratarak -ve benzeri
sonuçlanyla- insanlığuı güvenliğine karşı iş-
lenmiş bir insanhk suçudur.
Ancak yine BM'nin savaş suçlarına iliş-
kin ilkelerine göre, bütün bu suçlardan so-
rumlu olan ve cezalandınlması gereken Lrak
halkı değil, -devlet başkanı da olsa- anılan
eylemi tasarlayan ve yönetenlerle ve karar
süreçlerine isteyerek katılanlardır.
Sosyalist Birlilc
Partimizin
İstanbul İl
Yönetimini Hep
Bİrlİkte
Belirlemeye
Üyeler, üye olmak isteyenler,
demokratik, çoğulcu,
katılımcı bir sosyalist partiyi,
özgürleşmiş bir Türkiye'yi omuz
omuza, birlikte
gerçekleştirmeye gönül
vermiş herkesi bekliyoruz.
•
17 MART 1991 PAZAR, Saat: 10.00
BEŞİKTAŞ ANIL DÜĞÜN SALONU
Köyiçi Cad. No: 21 Kat: 2 Büyük Beşlktaş Çarşısı
Tel:1S865 58
INGILIZCEYI
8 ayda konuşun,
Siz Amerikalı dostlarımızla tanıştıralım.
Tel: 349 59 38
Bız
çoktan kabul etmışiz
ak gelınlikler içindeki
ana vatanımızın
koynunda yatmayı...
Şan oisun,
yaşamda ölümsüzlüğü,
ölümde yaşamı
yaratmasını bilenlere!
İBRAHİM ÇELİK
IİBOI
AİLESİ ADINA
YAŞAR ÇELİK
Çağdaş eğitimci,
onurlu insan
ŞAHlV GÜLAY
Dogum: 1958 (3.3.91)
Anısı önünde
saygı ile eğiliyoruz.
Tüm eğitim emekçilerinin
başı sağolsun.
Not: Acımızı paylaşan tüm
dostlarımıza teşekkür ederiz.
AİLESİ
AYTÜL (BAKIR) AKYOL
ile
ERTUĞRUL AKYOL
evlendiler.
15 Mart 1991 Kadıköy
Nüfus cüzdanımı
kavbettim. Hükümsüzdür.
CUMALİ BAYDAR
Ehliyetimi kavbettim.
Hükümsüzdür.
ÖZLEM UNCU
GÖRÜLMÜŞTÜR
İlhan Selçuk
6. bası 5000 lira (KDV içinde)
Çağdaş Yayınları Türkocağı
Cad. 39-41 Cağaloğlu-htanbul
Ödemeli gönderilmez.
ALTEST
Bilgisayarda (PC) Anadolu
Liselerine Hazırlık Testleri
Mars Yazılım
Tel.: 9.491.23491
Ayağa kalkın uşaklar
Ayağa kalkın beş milyar
Yargılanacaksınız
Ben tarihim
Ben HALEPÇE'yim.
NECATİ SİYAHKAN
Ufuk Darlığı
Kırk yılda bir de olsa, TRT'de, sinemanın başyapıtlarından
birisi izlenebiliyor. Geçenlerde ünlü Sovyet yönetmen Tarka/s-
Wnin bir filmini ekranda seyrettim; epey makaslanmış, ama,
yine de saatlerce sürdü.
Filmin adı: Andrey Rubley.
15'inci yüzyılın başındaki Rusya'da Boyar kavgaları, Tatar
saldırıları, kilise bağnazlığı ortamında Andrey Rubley adın-
daki ikona ressamının yaşamını anlatan Tarkovski, en ince
ayrıntıları bile minyatürleştirip işleyerek bizi beş yüzyıl önce-
sine götürüyor; dönemin geriliğini ve yoksulluğunu sergiler-
ken akıl durdurucu bir zenginliği sunuyor; ortaçağ yorumu
bu; ama, uzayı avuçlarına geçirmiş çağdaş insanın sanat de-
hasını duyumsayarak çarpılıyorsunuz.
Kimi zaman bir resim, bir desen, bir müzik parçası, bir hey-
kel, bir şiir, bir yazı insanı çarpar; güneş çarpması gibidir bu,
bir süre kendine gelemezsin, zamanı ve mekânı aşmanın gi-
zemli tadına varırsın.
Tarkovski nerede yetişti?
Sanatçı durup dururken ortaya oıkmaz, çevrenin ürünüdür.
Amerika'da, Sovyetler'de, İsveç'te, İtalya'da, Almanya'da ya
da başka bir ülkede sinema varsa; okulu, üniversitesi, ho-
cası, öğrencisi, izleyicisi, endüstrisi de var demektir. Bilim
adamı yetişiyorsa, üniversiteleri, yatırımlan, endüstirisi, tek-
nolojisi de gündeme girer.
Bugün Sovyetler'de dükkâna gidip balık ya da peynir bu-
lamıyorsun; ama, uzayda Sovyet uydulan vızır vızır dolaşı-
yor, kozmonotlar bilimsel araştırmalar yapıyorlar, üniversite-
lerde bilim üretiliyor. Bolşoy balesini soluğu kesilerek izle-
yen kişinin bakkaldan eli boş dönmesi şaşılası bir çelişkidir.
Demek ki ekonomide planlama bir yerde tıkandı, piyasanın
cangılına dönmek zorunluğu ortaya çıktı.
Peki, Sovyetler tüm bilim, sanat, küttür değerleriyle yok mu
olacak?
•
İnsanlığa politikanın dar açısmdan değil de uygariığın de-
ğer ölçülerıyle bakmak kişiyi daha sağlıklı bir yaklaşıma ulaş-
tırır. Yalnız Rusya için geçerli değidir bu, evrensel kuraldır.
Hitler'in yıkıma sürüklediği Almanya'da insanlar Amerikan as-
kerlerinin sokaklara attığı sigara izmaritlerini topluyorlardı;
ama, kent kitaplıklannda Goethe, Schiller, Hölderlin vardı;
Kant, sessiz bekliyordu; toplum, bilim devriminin tezgâhın-
dan geçmişti, Alman kısa sürede kendisine geldi, toparian-
dı; sonuç ortadadır; Fasbinder'in sineması Tarkovski'nin sa-
natıyla yarışabilir.
Öyleyse kendi kendimize sormanm sırası gelmiştir: Dün-
yaya nasıl bakmalıyız?
Ölçütümüz ne olmalı?
Yanıt, birkaç değerli sözcükte odaklanır: Ûzgürlük, barış,
bilim, sanat, hukuk, vb... İnsan, çağdaşlaşmak savındaysa;
çevresine, tarihe, dünyaya bu sözcüklerin prizmasından bak-
mak zorundadır; elimizde bir başka pusula ya da terazi yok...
Oysa Türkiye'de şimdi bir salgın sözkonusudur: Uygarlık
kavramını piyasa ekonomisine indirgemek üzereyiz; ufkumuz
"serbest piyasa" kavramıyla başlayıp bitiyor
Kuşkusuz dünyayı ABD'nin egemenliğinde "tek pazar"a çe-
virmek için büyük bir yatırımın propagandası işliyor; akıl dur-
durucu bir medya oluştu; ınsanlığın bütün moral değerleri
geriye itiliyor; bir ülkede "piyasa ekonomisi" varsa, o ülke poh-
pohlanıyor, yoksa yeriliyor; Türkiye de kendi kendisini bu te-
razide tartmaya yöneliyor.
Doğu Almanya, Macaristan, Çekoslovakya, Polonya'da ser-
best piyasa rüzgârları esiyor; kırk yıldan beri planlı ekono-
mide Sovyetler'in baskısı altında yaşamışlar bu ülkeler; ama,
şimdi açılırlar, demokrasiyi de benimseyerek kendilerine ge-
lirler, Avrupa'yia bütünleşirler; uygardğın öndeki sıralannda
zaten benimsenen varlıklarını duyururlar; çünkü, bilim, sa-
rrat, KüiHirde belli bir düzeye ulaşmışlardır.
•
Sovyetler piyasa ekonomisinde geri; ama, orada Andrey
Tarkovski var...
Bolşoy var...
Cebimize ABD'nin buyurduğu piyasa ekonomisini koyarak
Rusya'lara ders vermeye kalkışmakla kendimizi gülünç du-
ruma düşürmüş olmuyor muyuz? Bizimki kadar piyasa eko-
nomisi Suudi Arabistan'da da var, iran'da da.
Uygaıiığın ufuklan, kafamızda pıyasamız kadar daraldı mı?
Ülkemizin yetiştirdiği değerli bilim adamı Sevgüi Hocamız
Hacettepe Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi
Sn. Prof. Dr.
ÖZDEMİR DEMİR'i
kaybettiğimizi üzüntü ile öğrenmiş bulunuyoruz. Acımız
büyüktür. Kendisine Tann'dan rahmet, ailesine, çalışma
arkadaşlanna, öğrencilerine ve Türk tıbbına başsağlığı dileriz.
İST. ÜNtV. İST. TIP FAKÜLTESİ
ANESTEZİYOLOJİ ANABtLİM DAU
Clkemizin yetiştirdiği değerli bilim adamı Sevgili Hocamız
Hacettepe Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi
Sn. Prof. Dr.
ÖZDEMİR DEMİR'i
kaybettiğimizi üzüntü ile öğrenmiş bulunuyoruz. Acımız
büyüktür. Kendisine Tann'dan rahmet, ailesine, çaJışma
arkada^larına, öğrencilerine ve Türk tıbbına bassağJığı dileriz.
CERRAHPAŞA TIP FAKÜLTESt
ANESTEZTİOLOJİ ANABÜJM DALI
Ülkemizin yetiştirdiği değerli bilim adamı Sevgili Hocamız
Hacettepe Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi
Sn. Prof. Dr.
ÖZDEMİR DEMİR'İ
kaybettiğimizi üzüntü ile öğrenmiş bulunuyoruz. Acımız
büyüktür. Kendisine Tann'dan rahmet, ailesine, çalışma
arkadaşlanna, öğrencilerine ve Türk tıbbına başsağlığı dileriz.
TÜRK AIVESTEZÎYOLOJİ VE REANtMASYON
DERNEĞ1
Ülkemizin yetiştirdiği değerli bilim adamı Sevgili Hocamız
Hacettepe Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi
Sn. Prof. Dr.
ÖZDEMİR DEMİR'İ
kaybettiğimizi üzüntü ile öğrenmiş bulunuyoruz. Acımız
büyüktür. Kendisine Tann'dan rahmet, ailesine, çalışma
arkadaşlanna, öğrencilerine ve Türk tıbbına başsağlığı dileriz.
ALGOLOJİ DERNECİ