11 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 22 ŞUBAT 19i Deprem MELİH CEVDET ANDAY Adamın anılannda okumuştum; bir kızıide- rili köyüne yerleşmiş, incelemelerde bulunan Av- rupaü bir antropoiogun oradaki evi bir akarsu- yun yahsında imiş. Bir gun yerlinin biri gelmiş, bilimere, — Siz bu evi bırakıp tepede bir yere yerleşin, demiş. "Neden?" diye sonılunca da, — Yakında su taşkını olacak, diye eklemiş. Antropolog, bilisiz bir yerlinin önerisine al- dırmamış önce, fakat komşularmın pıüyı pırtı- yı toplayıp yukanlara çıktıklarını göriince, ça- resiz uymuş onlara. Gerçekten de, bir iki giin sonra akarsu taşmaz mı! Öyle ki, kıyıdaki evle- rin tümünü su basmış. Taşlûndan sonra bulmu< o yerliyi antropolog, taşkın olacağını nerden bil- diğini sormuş; adam, — Yılanlar yavrularmı yuvadan alıp ağaçla- rın tepelerine çıkarıyorlardı da ondan anladım, demiş. Hayvanların kimi tektonik olayları önceden sezdikJerine ilişkin, buna benzer bir çok olay var- dır. Demek doğa kendi içinde haberleşiyor, ama insanoğlu bu iletişimin dışında kalmaktadır. Ne- den? Bizi yabancı mı sayıyor doğa? Belki de. Çiinkii uygarhk bizi ondan uzaklaştırdı. Geçen haftaki depremin uyandırdığı korku, buna benzer şeyler düşündürdü bana. Kendi ken- dime gülumsedim. Insanoğlunun gücünü övü- nerek buyutenler, bizim doğaya egemen olduğu- muzu soylerler ya, hangi egemenlik, nasıl bir ege- menlik! Yer sarsılmaya başlayınca ne yapacağı- mızı şaşırıyoruz, korkudan dilimiz tutuluyor. Böyle bir anda evden bir şey kurtarmayı akıl eden, bakıyorsunuz ki, süpürgeyi alıp kapı Önü- ne çıkmjş. Yoksa depremde kurtarılacak şeyleri hep gözönünde mi tutmalı? Bu önlem yangın için sözkonusudur da, deprem için düşünülmez. Çünkü deprem büyük bir hızla olup biter, so- ğukkanlı düşünebilinek için bize vakit bırakmaz. Bakın, geçen haftaki deprem iki iiç saniye siir- müş, bana bir dakika gibi geldi. Kandilli Rasat- hane Müdurü Prof. Muammer Dizer, arkada- Şimız Leyla Tavşanoğlu'ya, "Beş saniye sürseydi îstanbul'u yıkardı" diyor. Öyleyse bir dakika tam bir felâket olurdu. Peki, bana neden bir da- kika gibi geldi? Bunu anlayamıyorum. "Deprem", Türkçe "depremek"ten yapılmış bir sözcük, kıpırdamakla eşanlamlı. Demek yer- kabuğu biraz kıpırdarsa bizim yaşamımız tehli- keye giriyor. Ne entipuften bir yaşamdır bu! O gün deprem durduğunda, yoksa insanoğlu yer- yüziine erken mi geldi diye düşünmekten ken- dimi alamadım. Öyle ya, bekleseydik, yeryüzü iyice otursaydı daha iyi olmaz mıydı? Acelemiz neydi? Gazetemizde geçen pazar günu çıkan konuş- malannda, Prof. Dizer de, sismoloji bölümü şefi Dr. Balamir Üçer de, bu konuda gelecek için umut verici sözler söylüyorlardı. Gelecekte dep- remi önceden bilebileeekmişiz. Dileyelim dedik- ieri gibi olsun. Ama bugünkü durum bütün dün- yada korku verici niteliğini sürdürüyor. Eski uygarlıklann yıkılması nedenleri arasın- da, tarihçiler, başlıca savaşlan, depremleri ve sal- gın hastalıJdan sayarlar. Sayın Dizer, "Peki, saJı günü meydana gelen depremi önceden belirleye- biidiniz mi?" sorusuna şu yanıtı veriyor: "O ta- mamen başka bir konu. Herkesin söylediği: Dep- rem olduktan sonra kayıt etmenin ne anlanu var? Bu çok yanhş bir soru olacak. Çunkü biz o böl- genin depremselliğini ya da o bölgenin fiziki özel- liklerini bilebilirsek, depremleri önceden tahmin dediğimiz bu konuya yaklaşabiliriz"; sonra da ekliyor: "Adapazarı depreminden sonra Iznik bölgesinde uzun zamandır 1968 yılından beri ga- liba deprem olmıjyor. Oysa biz biliyoruz ki, Iz- nik bölgesinde şehirler ortadan kalkmış. Orada bir deprem olması doğal ama ne zaman? Bunu bugün için söyleyebilmemiz bizim için mümkün değii. Böyle bir ortamda jeofiziğin birçok da- lında inceleme yapmak, oranm, o bölgenin fizi- ği hakkında biJgi almak bizi beiki de depremle- rin önceden tahmini konusuna yaklaştıracaktır." Demek uzmanlann söyledikleri de bizi, kısa yoldan rahata erdirecek gibi değil. Sevdiğim İz- nik'in tarihte başından geçen felâketlere yeniden banrhkiı bulunmağa gönJüm raa olmuyor. Ansildopediden aüyorum: "Tarihte derin izler bırakan depremlerin en çok sayıda insan kaybına yol açan depremler ol- duğu kabul edilir. Meselâ 526'da Akdeniz kıyı- Iarında meydana gelen bir depremde 120.000 - 200.000 kişi ölmüştür. 1692 Sicilya depremi 60.000; 1797 Quito depremleri de 40.000'er ki- şinin öiümüne yol açmıştır..." Arkası da var. Turkiye'deki önemli depremlerin sıralanma- sı da şöyle: (M.S. I. yy.dan sonraki depremler biliniyor ancak). tznür (668), Erzincan (1458), Istanbul (1509), İzmir (1688), Çeşme (1883), Er- zincan (1939), Fethiye (1957), Varto (1966), Ge- diz, Kütahya (1970). Deprem karşısındaki en önemli yaklastmımız, bunun bir doğasal olay olduğu gerçefinde bir- leşmektir. Şunu demek istiyorum: Deprem'in tannsal bir ceza olduğu inanışından vazgeçme- liyiz. Milü Selamet Panisi Başkanı, doğudaki bir deprem yerini ziyaretinde halka, "Ne gunahlar işlediniz ki, Ailah size bu cezayı gönderdi" di- yebilmiştir ve şaştığım şey, halkımız da bu söz- leri kuzu kuzu dinlemiştir. Duşünün, adamın ço- luğu çocuğu ölmüş, evi yıkılmış, hayvanlan yok olmuş, siyaset adamı suçu ona yüklüyor. Söy- leyen de, Teknik Üniversiteyi birincilikle bitir- diğini ikide bir övünerek anlatan sözümona bir aydın. Bu anlayışta olanlar, insaalarımızı dep- reme teslim etmekle kalmıyor, depremin nede- ni olarak da onları görüyorlar. Dünyadaki dep- rem bölgelerinde yaşayan insanlan günahkâr, deprem yüzü görmeyen bölgelerdeki insanlan Tannnın sevgih kullan saymak hangi dinsel an- layışa sığar? Bu aldatmacadan beklenen sonuç nedir? Bana bunu kim açıklayabilir? Peki, bu bilgisizce, küstahça tutum h?Ikımızı neden kızdırmıyor? Halkımız da o inanışta da ondan. Demek ço- ğunlukla, suçlu insaniar olduğumuz inanışında- yız. Hıristiyan anlayışı: Suçlu doğmuşuz. Milas'a bağlı Oren köyü, yıüardan beri yaz ge- çirmek için gittiğim bir köydur, çok severim; hem köyu, hem insanlannı. Geçen yaz Ören, sü- rekli deprem içinde yaşadı. Biz de oradaydık. Köylüler korkudan evlerini bırakıp yataklannı bahçelere çıkardılar. Fakat hiçbirinde umutsuz- luk yoktu. İşlerini güçlerini sürdürüyorlardı. Ay- nlırken veda ettiğim yaşlı bir kahveci dostum, — Artık yerleşin burda, dedi bana. Sevdiniz burayı biliyorum. Neden dönüyorsunuz? Ben de şakaya vurarak, — Ama bak, her gün deprem oluyor burda, dedim. Yaşlı dostum elini göğe doğru kaldırdı, — Yo.... dedi, biz ona kanşamayız. Allahın bileceği iş o. Şimdi soruyorum: Kimi politikacılanmızın bu anlayış uyarmca konuşup eylemeleri halkçıhk saymamız doğru olur mu? Şunu da söyleyeyim; o zaman politikacıya ne gerek kalır! ARADABIR VECİHİTİMUROCLU Oil ve Sanat "Dıli. ışaretlere indırgediniz mi, düşünemezsiniz." Kûr- şat Tirnuroğlu. Ülkemde, şiirin büyülü dili, sazın gönül iniltisi, her türlü dünya işine yeğ tutulur. Sözü, sazla birleştiren gönül erine, ermiş gözüyle bakılır. Söz, hiçbir kutsal inanç dizgesinde, tan- sık (mucize) sayılmamıştır. Kuran'ı tansık sayan inanç Ana- dolu insanına özgüdür. Anadolulu, Kuran'ı yüzünden okumuş, ama "kelamı"nı Tann'nın Muhammet'e verdiği tansık saydı- ğından, mushaf'ı evinin başkoşesine asmıştır. Sözler gülü- şür, sayısız dillerden süzülmüş sesler gezişir Anadolu insa- nının yüzünde. Yine de gerçeği yansıtmakta yanmağızdır be- nim insanım. Bu, düşünceye uzaklığı anlatır. Söze bunca ya- kın olan bir halkın, düşünceye bunca uzak oimasını anlamak, çok yorucu bir toplumbilırnsel araştırmayı gerektirir. Doğulu ınsan, gerçeği yalanlarla süslemeyi sever Gerçe- ği yalanla süslemeye kalktmız mı, sözü imlere indirger, an- lamın özünü çiğner, düşüncenin sınırlannı belirsizleştirirsi- niz. Osmanlıca, bütün bunları yapmaya en yatkın dildir. Hal- kı, belirsizliklerle oyalamayı uygun bulan egemen sınıflar, bu yüzden Osmanlıcı ve Osmanlıcacıdır. Halkları oyalamanın tek yolu, onlann dillerinden ayrı bir dil kullanmak, onları şaşırt- maktır. Yığınlar, sözün gizeminden ürkmelidir. O zaman söz, gerçekten tansıklaşır. Sözü bu duruma düşürdünüz mü, dü- şüncenin yolunu sislersiniz. Bu yüzden, Kürşat, bir sanat ya- pıtını göstergebilimie eleştırenleri, tarihselden kaçmakla suç- İardı. Şafağın açmasını istemeyenJer, seher imgeJeri üretirler. Geçenlerde, genç bir şarkıcı, TV'de, "Sesin rengi var mı- (Arkaa 14. Safyada) BAŞSAGLIĞI Aziz dostumuz, arkadaşımız NURETTİN KOÇAK'ın sevgili eşi ZEYNEP ve EKİN'in muhterem anneleri YÜKSEL KOÇAK Hanımefendi'nin vefatı dolayısıyla derin bir üzüntü içindeyiz. Merhumeye Yüce Tanrı'dan mağfiret, kederli ailesine başsağlığı dileriz. ÖZDEN-HALİT NARİN VE AİLESİ NARİN ŞİRKETLER GRUBU PENCERE ANAP Nereye?.. Cumhurbaşkanı Özal'ın eşi Semra Özal, ANAP İstanbı İl Başkanlığı'na adaylığını koydu. Ve ANAP çatladı. Bir yanda liberaller olduğu söyleniyor, öte yanda muhafe zakârlar bulunuyor. ANAP'ın içinde bir kavga başladı; Cunr hurbaşkanı çatışmaya katıldı. Ne oluyor? * 12 Eylül'den önce siyasal topografyamızı dört parti oluş turuyordu: CHP (Cumhuriyet Halk Partisi) AP (Adalet Partisi) MSP (Milli Selamet Partisi) MHP (Milliyetçi Hareket Partisi) Generaller cuntası, siyasal partileri kapattı, ülkenin siya- sal topoğrafyasını yeniden oluşturmak istedi. Kurulan güdüm- lü partilerle gözetim altında bir seçim yapılacaktı. Program uygulandı, ANAP, siyasal iktidar emanetıni askeri yönetim- den devir aldı. ANAP 12 Eylül'ün emanetçisidir. Peki, nasıl bir partidir? Dünya görüşü nedir? Yelpazenin neresinde yeri vardır? Kurucularının söylediklerine göre "ANAP dört eğilimi birleştirmış bir partidir", daha başka de- yişle kapatılan CHP, AR MSP ve MHP'nin simgelediği siya- sal akımlar, ANAP'ın çatısı altında buluşmuşlardır. İlk yıllannda, ANAP için bu gözlem doğru sayılabilirdi. 12 Eylül faşizminin şemsiyesi altında palazlanmak isteyen ne kadar çıkarcı varsa, eski partilerini bir yana bırakıp ANAP'ın örgüt çatısı altında şirketieşmişlerdi. ANAP bir merkez partisi görünümündeydi. Zamanla durum değişti. • 1983'ten sonra çok partili rejim yavaş yavaş ete kemtğe bü- rünmeye başlayınca, toplumun doğal siyasal yapısı da yeni- den canlanma yoiuna girdi. AP'nin mirasçısı DYP, CHP'nin- mirasçısı SHP ve DSP, MSP'nın mirasçısı RP, MHP'nin mi- rasçısı MÇP, eski yandaşlarını topartadılar. Siyasal topograf- yada seçmenin yüzde 80'i iktidar partisinin karşısma geçti. ANAP'ın yapısında, adına liberaller denen kanatla, muhafa- zakârlar denen kesim kaldı. Kurucu lider Turgut Özal da "fır- satbu fırsaf diye partisinin başından aynlıp cumhurbaşkan- lığıpa tırmanınca, ANAP büsbütün boşluğa düştü. Özal, partinin başına, güvendiğı Akbulut'u koymuştu, ama yetmiyordu. Çünkü ANAP'ı çekip çevirebilecek bir lider Özal'a ters dü- şebilirdi; kişiliği zayıf bir politikacıyı elinin altında bulundur- mak Özal'ın işine geliyordu, ama bu oyun yoğun tepkilere y#J açıyor, ANAP'a yapay bir parti görüntüsü veriyordu. Ne yapmalıydı? Semra Özal, bu aşamada ortaya atılıyor; belli ki istanbul İl Başkanlığı'yla yetinmeyecektir. • ANAP; zayıflamış, kan kaybına uğramış, halk çoğunluğu- nun güvenini yitirmiş bir partidir; dört eğilimden partide arta kalan ikisi de bir arada yaşayamıyor, öteden beri sürtüşüyor- du; Özal'ın yerini Akbulut alınca iş hızlandı. Semra Özal'ın 'sözde liberal' görüntüsüyle partinin yöne- timine soyunması ANAP'ın inış sürecini durdurabilir mi? Diyorlar ki: —ANAR parti değilşirkettir Çatıştıklanna bakmayrn, birgün- de anlaşabilirler. Doğrudur. Ancak partideki kanatlar anlaşsalar da ANAP'a oy veren seçmen kesiminde Semra Özal'a dönük değer yargılarının değişmesi beklenebilir mi? Muhafazakâr müşteri. kendisine (Arküsı 14. Sayfada) GARANTİ BİLANÇOSU: AKTIF=AKTIVITE GARANTİ BAMCASI'NIA B i l a n ç o Ana K a l e m l e r i 1 9 9 0 Y I U liUrsılaş&rmalı) 3 1 . 1 2 . 1 9 9 0 - 3 1 . 1 2 . 1 9 8 9 (MifyarTL) AKTİF KASAVEBANKALAR VtEN'KULDEĞERLER .MEVDUAT MUNZAM KARSUJKLARI KREDİLER TAKİPTEKJ ALACAKLAR {NET) İŞTİRA&ER VE KURulUŞLAR (VET1 SABmOY.WriER(NET) PASİF MEVDUAT KULLAMLANKREDILER ÖZK^YN.\KL\R MEKKUL KIYMETIŞLEMHACMI JrûyonTL) DIŞlŞLEMH\CMİ{Milyar$) 1990 1.392,9 662,4 524,8 2.815,4 - 228,1 318,7 4.209,9 861,8 482,3 18,4 OZET 1989 911.5 433,0 446.8 1.664,7 4,4 196,0 184,9 3.019,0 318,0 284,5 8.8 4.2 BİLANÇOSU Ö z e t K â r - Z a r a r (KarşılastırmaM 3 1 . 1 2 . 1 9 9 0 - FAİZGEÜRLER1 FAİZGIDERLERİ NETFAİZGEÜRİ FAİZDIŞİGEL2RLER FAİZDIŞIGİDERLER Ü\RŞ1UKİAR NCTDÖSEMKAM 3 1 . 1 2 . 1990 1.229,7 -729,1 500,6 325,2 -571,2 - 52,4 202,2 9 8 9 (MflyarTL) 1989 753,9 -690,7 63,2 338,3 -321,6 - 9,0 70,9 Aktif: "Bir işletmenin sahip bulunduğu ve işletme için değer taşıyan maddi ve gayri maddi varhklar. "* Aktivite: "Etkinîik, çalışma, iş yapma gücü, canlılık. "<-•* Garanti '90 Bilançûsu'ntın 6 trilyonu aşan aktif toplami; bankacılıkta yaygınlaşan, genişleyen, büyüyen "aktivite"nin açık göstergesi... Hizmette verimliliği ve kaliteyi en üst düzeye ulaştırmak için, *Bankaalık Ansiklopedisi * *Meydan Larousse koşulların dinamiğine uygun kararlar almanın ve başarıyla uygulamanın doğal sonucu. Bir bankanın "aktif'ini büyüten, "aktivite"sini yükselten, onun "Garanti"li özellikleridir. Güven, yüksek verim, özenli ve tatmin edici hizmet anlayışıdır. Bir bankayla çalışırken bu "Garanti"li özellikierle henüz tanışmadıysanız, bekliyoruz. B A N K A C I L I K T A GARANH
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle