23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
JMHURÎYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 29 ARALIK 1991 UZAK^AKIN KAY GÖNENSİN \ asakKitaplar »« ** (afaKarışmasıUstüne Türkiye'yi iyi tzleyen iki Batı Avrupa aydını üç ay arayla )ördükleri ülkemizdeki farklan yine de belli bir şaşkınlık- a özetliyorlar: "Her şey ne kadar çabuk değişiyor... " Seçirn öncesi Türkiye'de iki konu öne çıkmıştr. Ekono- mi yani enflasyonla mücadele, demokratikleşme yani hoş- gorü ortamına kavuşma... Demirel bu iki temel beklentiye yanıt veren bir seçim kampanyası yürütüyordu. Örneğin seçime on gün kala Zonguldak meydanında, 'Amerika'da benzin bin lira, Türkiye'de 3.500 lira, bu ayıptır, bu günahtır" diyor ve bü- yük bir alkış alıyordu. 19 aralıkta ise benzin fiyatının 3.490 liradan 4.341 l\raya çıkması büyük bir tepki almadı. Demirel kampanyanın siyasal temalarını da iyice yumu- şatarak, SHP ile akılcı bir koalisyon kurup yumuşak ha- vayı daha da pekiştirdi. Ama üç ay içinde gelinen siyasal gerilim ortamı Demirel'e bile "Kaiam kartştı" dedirtti. Yalnızca Demirel'in değil çok kişinin kaiası kanştı. Re- jimin geleceği üstüne soru işaretleri çok değişik kesim- lerde uç vermeye başladı. Milliyetçi Kürt hareketlerinin de- mokratik ortama sahip çıkmak ve terörü dtşlamak yerine, duyarlı dengeler üstünde yürümeye çalışan rejimi zorla- yacak bir tutumu tercih etmeleri "umutsuz mınldanmalan" her geçen gün arttmyor. Falcı Memiş gibi en kötümserler 1992'nin gündemine yeni bir askeri müdahale olasılığını koymaya başladılar mmmmmmmmmm ^mmmm ^m *m -mm ——**--—^~. İstikrar, bugün hâlâ büyülü sözcük durumundadır. Ve ekonomi hanesi son dönemlerinde sürekli olarak Özal'ın aleyhine çalışan bu "istıkrar"ın, bu kez Güneydoğu ve terör hanesi dalgalanmaya ve Batı'nın "kafasmı kanştırmaya" başlamıştır. bile. Falcı olmayan- lar arasında ise PKK terörünün asıl hedefinin, bu tarz tartışmaları Türki- ye'nin ve Batı'nın gündemine sokmak okJuğunu savunan- lar çıkıyor. Batı'da Kûrt millı- yeiei hareketlerinin, terör olaylarına gös- terilen yaygın tepki- lere karşın belli bir kamuoyu sempatis'ı- ne sahip olduğu gerçeğini kimse görmezden gele- mez. Örgütlü ve ptanlı eytemter Batılı kamuoylarını önemti ölçüde etkı altına almıştır. Türkiye'deki rejim ve demokrasi sorunları bu etkilenme- ye en elverişli ortamı sağlamıştır. Bu havanın dağılması ve Avrupa'daki siyasal çevrelerde soruna daha özenli ba- ktlması biraz zaman alacağa benzemektedir. Salt ABD değil Avrupa siyasal merkezlerinde de Tur- gut Özat'ın bir tarz Gorbaçov gibi degerlendirilmiş olma- sı, Demirel tarafından kolay aşılmış bir engel gibi görüle- bilir. Ama Batı, Türkiye'ye hâlâ tek bir gözlükle bakmaya devam etmekte ve tek kıstasın süzgeciyle değerlendir- mektedir. istikrar, bugün hâlâ büyülü sözcük durumundadır. Ve ekonomi hanesi son dönemlerinde sürekli olarak özal'ın aleyhine çalışan bu "istikrar"ın, bu kez Güneydoğu ve te- rör hanesi dalgalanmaya ve Batı'nın "kafasmı kar.stır- maya" başlamıştır. Dünyanm yüzüne demokrasi damgasının sıkı sıkıya vu- rulduğu bir 1991 yılını terör tartışarak bitirmek, Türkiye için yeni bir tarihsel paradoks olsa gerek. Batılı aydın bakışı- na dönersek, "iyimserlikle kötümserlik arasında bu ka- dar hızlı gidip gelen bir Türkiye hakkında yorum yapma- nın zorlukları" ortada. Yine de uzaktan bakanlar, Türkiye için daha iyimser gelecekler çiziyorlar. Batı'ya bu iyimser- liği Özal aşıladı, ama gerçekleştirmek DYP-SHP iktidarı- nın üstüne kaldı. Öncelikle bu umutsuzluk havasının da- ğılması, yine iktidann "kafası karışmamış" tepelerinden başlamak zorunda. T.C. KAD1KÖY 3. ASLİYE CEZA MAHKEMESİ Esas No: 1991/910 Karar No: 1991/935 C.Sav. No: 1991/7615 — KARAR — Hâkim: Ahmet Yavuz Yıld\nm 15486 C.Savcısı: Doğan Kapı&n 21176 Kİtip: Gulten Kaya. Davacı: K.H. Müşteki: Isıanbul Defterdarlığı'na izafeıen Muhakemat Mü- dürluğü. Vekili- Av. Nalan Oral. İstanbul Muhakemat Müdürlüğü. Sanık: Hayati Aksöz. Osman o|lu Esma'dan olma Karakuzu 1939 D.lu Çankırı Kurşunlu Karakuzu köyıi hane: 54, ciH: 072/02 ve sa- hife: 75'te nüfusa kayıtlı olup halen Kadıköy Kuçukbakkalköy BaJ- lariçi Hazine Sokak No: 28'de ikamet eder. Esnaf, evli beş çocuklu, okuryazar, sabıkasız, Islam, TC tebaalı. Suç: Vergı Usul Kanunu'na Muhalefet. Suç lanhi: 1990 yüı. •» • • Yukanda açık htiviyeti yazılı sanığa isnatlanan suçtan ötüru hak- kında yapılan açık muhakeme sonunda; Sam|ın bakkallık yaptığı, kayıtlı vergı mükellefi olduğu, bir tak- vim yılı ıçınde iki kez ödeme kayıt edıci cihazı kullanmamak sureüy- le fış kesmedi|n bu ^ekilde 213 sayılı yasanın 3482 sa>ıU yasanm 2. maddesi ile eklenen 8. maddesi uyannca vergi kaçakçılığına teşeb- büs suçunu işlemiş bulunduğu iddia, dosyada mevcut tutanaklar ve samğın tevilli ikrarı ile anlaşümış olmakla, sanığın aksine iddia ve savunmaları reddı üe suçun subuta erdiği kamsına vanlmıştır. HÜKÜM. Açıklanan sebeplere binaen; Müsnet suçtan samgın eylemıne uyan 213 sayılı kanunun 360. mad- desi uyannca takdiren ve teşdiden bir ay beş gün hapis cezası ile ce- zalandınlmasına ve bu kadar sure ile tıcaret, sanat ve meslek icrasmdan mahrumiyetine, ayrıca masraf sonradan sanıktan alınmak iizere keyfıyetın günluk gazetelerden binnde ilan edılmesine, sanık hakkında başkaca teşdide ve tahfife yer olmadığına, ancak sanığın ekonomik ve kulturel durumu ve geçmvşteki durumuna nazaran ken- disine verilen cezalann tecili haiinde bir daha suç işlemeyecegi yo- lunda mahkememize yeterli kanaat geçmiş olmakla satuga veriten cezalann 647 sayılı yasarun 6. maddesi uyannca teciline TCK'nın 94. maddesi uyannca gerekli ihtaratın yapümastna (ihtarat yapıldı.) Yargılama giderinin sanıktan tahsılıne, Talebe uygun olarak Yargıtay yolu açık olmak üzere verilen karar sanığın yuziıne karşı C.Savcısı huzuru ile alenen okunup anlatıldı. 4.12.1991 Basm: 47101 T.C. MUCLR SULH CEZA MAHKEMESİ Dos>aNo 1991 104Esas 1991 127 Karar Sanık AbduUah Çubuk. Musıafa oğlu. Şemsı'den olma. 194? do- ğumlu. MucurSolaklı Mahallesi, AksuSok No 56'daoturur Suç: Gıda Maddelen Tuzûğüne Muhalefel. Hukum: Sanığın eylemıne uyan TCK 398. maddeM gereğınce üç ay hapıs \e 3506 sayılı kanunun ve TCKnın 19. maddesı nazara almarak 60.000lira ağır para cezası ile cezaUndırılmasına. sanığa verilen hurn- yeti bağlayıcı ceza 647 sa>ılı kanunun 4 1 maddesi gereğınce günluğu be^ bin lıraddn para>a scvrılıp aynı neviden verilen para cezalarının TCK72.madde u>antıcaıçtimderuirılerek beş vuzon bin lira agırpa- ra cezası ile tec?ıvesme, TCK 402 maddesi uyannca üç ay müddetle cürme vasıta kıldığı meslek-sanatmm licaretının tatıUne 7 gün sûre ile ışyerinin kapatılmasına, kapatma süres ıçınde hükmün ışyerinin görü- nen yerınde asılmasına, karar özetının gazetede ılanına Yarguay yolu açık olmak üzere «ınığın yuzune kar^ı karar vcrıldı Basın 4^:54 Fikir ve inanç hürriyeü, çağdaşlaşmanın "olmazsa olmaz" temel şartıdır. Sadece yazılı mevzuatm değil, zihniyet dünyamızın da içtenlikle bu yüce düşünceye ulaşması aydınlarmuzm, yazarlanmızın bu meseleye çifte standart ve kabile taassubuyla bakmaktan kurtulması, ilkeci yaklaşır hale gelmesi gerekir. NAMIK KEMAL ZEYBEK Eski Kültür Bakam, Başbakanlık Başdanışmanı 1 "Nisan 1989'da Kültür Bakanı olarak gö- reve başladım. Bakan olmadan önce çok iş- lediğim bir konuyu, bakan olarak temel ilke- lerimi açıklarken de ifade ettim: "Bir ülkede fıkir ve kültür hayatvrun gelişmesi için birinci şari, fikir hürriyeünin kâmil manada gerçek- leşmesidîı... Ne kadar antidemokratik hüküm varsa, fikir hürriyeünin önünde engel teşkil eden ne kadar hüküm varsa kaldırılmalıdır". Ortaya koyduğum bu düşünceler doğrultu- sunda, sürekli çaba içinde oldum. Bilgi çafeına ulaşmamn teroeli Bilgi toplumu kavramı üzerinde çokça dur- duğum için, "Toplumun bilgili hale gelmesi Milli E|itim Bakanlıgı'nın işidir, Kültür Ba- kanı neden bu kadar bügiden söz ediyor?" di- yenler oldu. Kastettigira, bilgi toplumudur. Yeni biı çagın başlamış oldu|u ve bunun adı- na da "Bügi Çag»" denmiş olması gerçeğidir. Anlatraaya çabştım ki "Bilgi çagına ulaşma- mn temeli insanımızın âhni muhtevasırun bu- na uygun hale getirilmesidir. Zihni muhteva- yı oluşturan en önemli etken ise 'kiiltür biri- Vdmi'dir." Savundugum ve uygulamama te- mel yaptığım görüs, "milli köklerimizden ya- rarlanmak, onları ça|daş hayata ulaştırmak, insanhğın ortaklaşa cîeğerleriyle bağdaştır- mak, özümsemek ve çağdaşlaşmanın temeli haline getirmek" diye Ozetlenebilir. Bizi ortaya çıkartan nedir? . Eğer Batur Han, Bilge Kağan, Bilgi Ton- yukuk, Satuk Buğra Han, Tuğrul Bey, Çağrı Bey, Alpaslan, Osman Gazi, Fatih, Atatürk yoksa; Hunlar, Göktürkler, Karahanhlar.Sel- çuklular, Timurlular, Osmanlılar yoksa biz de yokuz. Onların varhğjdır bizi ortaya çıkaran. Dede Korkut, Ahmet Yesevi, Yunus Em- re, Mevlâna, Haa Bekıaş-ı Veli, Nasrettin Hoca, Köroğlu, Pir Sultan, Fuzuli, Şeyh Bed- rettin, Farabi, Biruni, îbn-i Sina, Uluğ Bey, Ali Kuşçu, bizim köklerimizdir. Onlarda, in- sanlığın bugün ulaşügı ortaklaşa değerleri; bi- lim zihniyeti, fikir ve inanç hümyeti, insanın yüceliği ve değeri gibi temelleri bulup onalan yeniden işlemek istedim. Sağ, sol, btitün yazarlar bizim tstedim ki Yunuf Emre Sev^ Yılı'yla bü- tün insanlar Yunus Emre'yi tarusın, onun in- sanı ve sevgiyi yücelten hayat görüşünü tanı- sm ve Yunus'u ortaya çıkaran Türk'ün îrfa- nını tanısın, istedim. Bu anlayış içinde çağdaş Türkiye'de yaşa- yan sanat ve fikir adamlanrun tamamım be- nimseyen, destekleyen bir yaklaşım içinde ol- dum. "tslâm medeniyetinin gelişmesinin dehri füozoflara da söz hakkı veren" fıkir hürriyeti esası sayesinde olduğunu söylerken, aynı an- layısın toplumumuzda yaygmlaşmasını amaçladım. Bunun için de "Sağ-sol tüm yazarlar bizim- dir, bunlar bizimdir, heT birimizindir. Onlan sevmeyi paylaşmalıyız, onları sevmekte buluşma!ıyız" dedim. Yasak kitap kavramı Kütüphanelerden yasak kitap kavramını kaldırdım. Daha önce yasaklanan kitaplan serbest bıraktım. 23.9.1989 tarihli bir iç ya- zışma formu ile Milli Kütüphane Başkanı "Sayın Bakanımız Namık Kemal Zeybek'in verdiği şifai emirler doğrultusunda bugünden iübaren 'yasak yayın' söz konusu olmayacak" diye bu gerçeği ifade ediyor . w Talimatımla ve benim adıma, 7 Mart 1990 tarihli bir yazıyla Kütüphaneler Genel Müdür- lufü, Bakanhgımız yayınlanndan yasaklanan- lan, serbest bıraku. O) Gtinışıgma çıkan kitaplar O günkrde gazetelerde 16 çeşit 118 bin ki- tabın serbest bırakıldıgı ve kütüphanelere da- ğıtümaya başlandıgı haberlert yer aldı. Dola- yısıyla bakarüıgım döneminde yasak kavramı, hiç olmazsa Bakanhğa bağh kütüphanelerden kaldırılmış oldu. Ancak daha önce yasaklannuş veya yasak- lanmamış kitaplardan ıslanmış, kirlenmiş ve- ya yırulmış olarüann muhafaza edildigi bir de- ponun varhğj biliniyordu. Bu depoda bulunan kitapların kullanılabi- lir durumda olanlannın günışığına çıkanlması söz konusuysa, o da güzel bir girişimdir. Ama 'yasak kitap' kavramırun kaldınlması, döne- mimde ve tarafımdan gerçekleştirilmiştir. Dolayısıyla bana bu konuda bir suçlama yöneltilmesinin mantıkh ve hakh bir yönü yoktur. Yine ifade ediyomm ki fikir ve inanç hür- riyeti, çağdaşlaşmanın "olmazsa olmaz" te- mel şartıdır. Sadece yazılı mevzuatın değil, zihniyet dünyamızın da içtenlikle bu yüce dü- şünceye ulaşması aydınlarımızın, yazarlanmı- zm bu meseleye çifte standart ve kabile taas- subuyla bakmaktan kurtulması, ilkeci yakla- şır hale gelmesi gerekir. (1) Milli Kütüphane Başkam Altuvay Sernikli'nin Kütüphane Daire Ba^kanlan'na gönderdiğı 23.9.1989 tarihİi yazımn içeriği şöyle: "Sayın Bakaınrmz Namık Kemal Zeybek'e M2ü Kü- tüphane'deki yasak yayırüar konusunda gerekli bilgi- ler yazılı olarak iletilmiştir. Bakanımızın Başkanhk Makanuna verdiği şifai emir- leri dofcnıkusunda bugünden itibaren katalog fışlerinde "Y.K." rumuzu ile belirlenen yasak yayuûann tama- mı ön şart aranmaksızm tüm okuyuculann hizmetine sunulacakur. Bilgilerinizj ve gereğirü rica ederim." (2) Kütüphaneler Genel Müdür Vekili tzzet özgüç'- ün Kaltür Bakanlıgı adına Valüikler Kültür Müdür- lükleri'ne gönderdiği 7.3.1990 tarih ve MAS- DE/616.2-973 sayüı genelgesinin içerifei şöyledir: "Kuruluşundan bugüne kadar Bakanlığımız yayın- lan arasında yer alan kitaplardan bazılannm, degişik dönem ve tarihlerde Bakanlığımıza bajlı kütüphane- lerde okuyucu hizmetinden kaldınlması ile ilgili genel- geler yürürlükten kaldınlnuştır. BUgilerinizi ve Bakanlığımız yayınlannın kütüpha- nelerimizde okuyucu hizmetine sunulması hususunda gerefini rica ederim." PARtS'TEN SELÇUK DEMtREL KALITEYE ÖZENGÖSTERİR $ Sana, en sağlıklı koşullarda üretilîr ve tüketime haztr hale getirilir. # İçindeki tüm maddeler üstün kaiiteli olup özenle seçilir. % Türkiye'de 38 yıldır üstün kalitesiyle daima önder olmuştur. 4^ Sanayimizin en modern kalite kontrol laboratuvarlarından birine sahiptir. Tüketicileri Koruma Oerneği tarafından Altm Markaödülüne iayık görülmüştür. # Sana, Türk Standartları Enstitüsü (TSE) kaiite uygunluk belgesine sahiptir. AHMET CEMAL Tolstoy'unMezanndan AyasotyafyaAnna Seghers, 1942 yıtında yazdığı "Tolstoy'un Dünya Mirası" başlıklı denemesinin sonunda, Nazi ordularının 1941'de, geri çekilmezden önce To/stoy'un üntü yurtluğu Yasnaya Polyana'ya verdikleri zararları anlatır. "Üstün ırk" ın kültürle ilintisiz askerleri, Tolstoy'un o güne kadar üs- tüne tıtrenen eşyalarını yağmalamış, yurtluğun kitaplık bö- lümünü de ateşe vermişlerdir. Geri çekilme zamanı gel- diğinde, yurtluk çevresindeki çarpışmalarda ölen Nazi as- kerleri alelacele Tolstoy'un yurtluğun hemen yanında, kü- çük bir ormanda bulunan adsız mezannın çevresine gö- mülüverir. Ve Anna Seghers, iki adi suçluyla biriikte çar- mıha gerilen Hazreti İsa'ya atıtta bulunarak denemesini şu satırlarla noktalar. "Belki de haydutları İsa'yla biriikte çarmıha gerdirten Pontius Pilatus'tan bu yana, çevresin- de Nazi askerleriyle birtikte yatan Tolstoy'unkinden daha tuhat bir mezar görülmemiştir." Anna Seghers'ten epey önce, 1928 yılında aynı meza- nn etkisinde kalan bir başka yazar, Ststan Zweig ise "Dün- yanm En Güzel Mezan" başlıklı kısa yazısını şu sattriarla brtirir "...Bilmeyen, dikdörtgen biçimindeki bu küçûk tüm- seğin, dünyamızın devlerinden birinin ölümlü bedeninden kalanları banndırdığının ayırdına hiç varmaksızın burada nice yazlar ve kışlar geçirebilir... İnsan bu mezara baktı- „ ğında, hiçbir şeyin buradaki yalınhk kadar anıtsal olama- • yacağının bilincine vanr... Napoteon'un mermer lahdi, G o ethe'nin VVeimar'da, prenslik mezartığındaki tabutu, Sha- kespeare'in Westminster Katedrali'ndeki lahdi, hayır, bun- ların hiçbiri, bir ormanın bir köşesinde, görkemli bir ses- sizliğin ortasında yer aian, yalnızca rüzgânn fısıltılarına kulak veren, ama kendisi hiç konuşmayan bu adsız me-j zar kadar insanı en insan noktasından sarsıcı değildir."* iki ayrı ulustan iki ayrı yazarın aynı mezan düşünce dü- zeyındeki algılayış bi- çimleri ve vardıkları derinlik, evrensel bir kültür kimliğinin gös- tergesidir. Ya da bir insanlık mirasına en soylu düzeyde sahip çıkma biçimidir. Va- tandaşı Brecftt'le Rus yazarı Tolstoy'u aynı coşkuyla sahiplenen Seghers'in ve yine vatandaşı Rilke ile To/stoy'u -ayrıca Romain Rollano"\, Ver- haeren'i ve daha nicelerini- bir dünya vatandaşı anlayışıyla- kendinden sayan Zweıg'ın ışık tuttukları yol, ulusaldan çı- kıp evrensele varabilen ya da -Sabahattin Eyuboğ/u'nun unutulmaz deyişiyle- evrenseli çıkış noktası yapıp en zen-,, gin ulusala varabilen bir evrensel kültür anlayışının ta kerv, disidir. Buna karşılık, Istanbul'a "Konstantiniyye" denmesini mahkeme kapılarına götürürken, dünyanm sayılı anrtla- nndan olan Ayasofya'nın kubbesinin her yanından içeri yağmur sularının akması, mozayiklerinin ise cevreden ge- çenlerin hatıra diye alıp götürebilecekleri yoğunlukta bir yağmur gibi dökülmesi karşısırvda hareketsiz kalabilen bir tutumun gösterdiği yol, ulusçuluk ve ulusalKk yönündeki tüm savlarına karşın, kendi ulusal kimliğini -kendi mira- sının kalemlerine evrensel düzeyde sahip çıkamamasr nedeniyle- ancak yoksullastırmasını başarabilmiş bir top- lumun yoludur. Çünkü böyle bir anıtın İstanbul'un ortalık yerinde çürüyüp gitmesine göz yummak, beş yıldızlı otel- ierin peş peşe yükseldiği, 2000 yılının olimpiyatlanna adaytığın ilan edildigi bir kentte bir Ayasotya'yı umursa- mamak ne bir Doğu-Batı sorunudur ne de başkaca her hangi bir tartışmanın konusudur; ancak bir kürtür barbar lığının canlı anıtıdır. Geçenlerde Stari ekranlannda set gilendiği konumuyla Ayasofya, belki de daha neyin kenc kültür mirasının değerleri arasına girdiğini hâlâ saptay? mamış bir anlayışın yeni bir yüzyılın eşiğinde bulunma Vı numuyla hiç bağdaşmayan kulturel kimliksizliğid'ır. Kimi sütunları şimdiden çarpılmaya başlamış Ayasc ya böyle bırakılııöa eğer, 2000 yılının olimpiyat konukla na belki de Jüstinyen'den bu yana en tuhaf görunümû » gileyecektir... umursamamak ne bir Doğu-Batı sonınudur ne de başkaca herhangl bir tarttşmamn konusudur; ancak bir kültür barbarlığının cantı anıtıdır. Ö iMiiııııım <• ıııı«ı«tın «IK» MÜCADELE^+*r HAKLIYIZ KAZAMACAÛU •Kayıplarm akıbeti açıl lansın! Kayıplara, işkeı ceye ve "ölü ele geçi melere" son verilsin! BASKI, GÖZOAĞt, IŞKENCE DEĞİL, ÖZGÜRLÜK! •KONTRGERİLLA DAĞITILSIN, SUÇL LAR YARGILANSIC
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle