13 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURtYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 2 ARALIK 1991 CUMHURIYETTEN OKURLARA OKAY GÖNENSİN Çocuktan Al Haberi... H amida 14 yaşında, Melike ise 15... Resim dersinde ilginç bir kolaj yapmışlar, gazetelerde çıkan ne kadar iç karartıcı başlık varsa yapıştırmışlar, üstüne kırmızı boyalar sürmüşler... Bu iyice iç karartıcı tabloyu yapmaktan amaçları çok basit: Gazetecilere; tecavüz, savaş, cinayet habenerini basmayı durdurmaları gerektiğini göstermek. Çünkü böyle haberter insanların bütün yaşamlannda dehşet izleri bırakıyor. Hamida ile Melike bu ilk amaçlannın ardından biraz daha gerçekçi oluyorlar: "Böyle haberleri hemen durdurmaları gerektiğini söylemek istemiyoruz, ama giderek daha az koyabilirler, özellikle de böyle haberler uydurmazlar... Bunu yurttaşların iyiliği için istiyoruz. Gazeteci beyler lütfen bu istegimizi kötü anlamayın..." İnsanı yücelten duygularm zedelenmemesi, özellikle de çocukların bu etkilerden korunması için türfü çabalar gösterildi, ama dünyanın pek az yerinde başarılı olduğu söylenebilir. Gazetelerdeki ya da belli tarz gazeteciliğin çok satış için insanların en ilkel duygularına seslenmeyi seçmesi, insanların onurunu yaralayan yayınlar yapabilmesi Oscar Wilde'ın da tepkisini çekmiş ve "Eskiden işkence kullanılıyordu. Şimdi gazeteler kullanılıyor. Kuşkusuz bu da bir ilerleme" demesine yol açmıştı. • Bu köşede zaman zaman gazeteciliğin temel ilkelerini saptamaya çalışan metinleri yayımlıyoruz. Bunlar kuşkusuz öncelikle her ülkenin kendi koşulları ya da sorunlanndan kaynaklanıyor. Bazı ilkeler her özgün duruma göre fazla vurgulanabiliyor ya da kimi metinde hiç yer almryor. Amerikan basınında köşe yazarlığı sistemi farklı uygulanıyor. Bu yazarlar "editorial board"u oluşturuyor ve gazetenin görüşünü imzasız olarak ya da kendi imzalarıyla kendi görûşlerini yazıyohar. Bu tür çalışan gazeteciler de ABD'de kendi örgütlerini kurmuşlar ve bu "Köşe Yazarları Ulusal Konferansı" 1975'te kendi çalışmalarının temel ilkelerini belirlemiş. Amerikalı köşe yazarlannın bir açıdan özeleştirilerini de içeren bu metin ilginç uyarılar da getiriyor "Köşe yazarlığı, para kazanmanın bir yolu olmaktan daha öte bir şeydir. Bu, kamu çıkan ve kamu hizmetine kendini adamış bir meslektir. Bu mesleği icra edenlerin başlıca görevi demokrasinin sağlıklı işleyebilmesi için gerekli olan doğru yargılara varılabilmesini sağlayacak bilgileri ve yönelimleri vermektir. Bu nedenle de köşe yazarları kendi namusiarı ve mesleklerinin namusu adına aşağıdaki maddelere uymak zorundadırlar: 4 Köşe yazarı, gerçekleri tümüyle ve dürüstlükle • • ortaya koymalıdır. Bir köşe yazısını yarı-doğrulara göre kurmak dürüst bir davranış degildir. Yazar, okuyucusunu hiçbir zaman kasıtlı olarak yanlış yönlendirmemeli, bir durumu başka türlü göstermemeli, ya da bir insanı olduğundan başka türlü tanıtmamalıdır. Bunun sonucunda yapılan yanlışlar da derhal düzeltilmelidir. O Köşe yazarı, verilerden hareket ederek haklı ^•sonuçlara varmalıdır. Bu sonuçlar kanıtların ağırlığı ve kamu yararı kavramı üzerine oturtulmalıdır. Köşe yazarı, kendi etkisini kullanarak hiçbir ' zaman kişisel çıkarlar peşinde koşmamalıdır. Namusuna gölge düşürebilecek ya da gölge düşürdüğü izlenimi verebilecek armağanlar, bedava yolculuklar ya da benzeri şeyleri kabul etmemelidir. Köşe yazarı, kendi mesleğiyle çelişkiye düşecek durumlara girmekten sakınmalıdır. Bu bağlamda mali bağlantısı olmamalı, ikinci bir iş, bir kamu görevi ya da siyasi ya da başka bir örgütle bağlantı kurmamaya dikkat etmelidir. Doğru zamanlamayla, yapılacak bir açıklama kuşkuları en azına indirebilir. Editörler, çalıştıkları kuruluşların bu standartlara uyması için çaba göstermelidir. Yazar, köşe yazarlığının inandırıcılığını daha da sağlamlaştırmak için temsil ettiği kuruluşun, gerçek ya da görünürde çelişkili bir duruma düşmesini engellemeye çalışmalıdır. A Köşe yazarı, başka görüşlere daha fazla yer ^•verildiği takdirde kamunun anayasal ilkeleri daha da destekleyeceğini bilmelidir. Bu nedenle, farklı görüşlere de yer verilmeli, bu görüşler ayniyle yer almalıdır. Bir mektupta, yazıda, karikatürde ya da köşe yazısında eleştiri konusu olan yerler varsa bu eleştirilere yanıt verilmeli, editörler de çalıştıkları kuruluşun bu standarda uymasında ısrar etmelidir. Köşe yazarı, kendi yargılarını ve bir konuda vardığı sonuçları düzenli aralıklarla gözden geçirmelidir. Yazar, yeni bilgi edinmek ya da vardığı sonucu değiştirmek konusunda kararsızlık göstermemelidir. Köşe yazarının görüş değişiklikleri somutlaştığı ve iyice sağlamlaştığı zaman okuyucu bilgilendirilmelidir. C Köşe yazarı, doğru temellere oturtulmuş inançlara v "sahip olma yürekliliği gösterebilmelidir. Yazar, kendi vicdanına ters düşecek hiçbir şeyi yazmamalıdır. Köşe yazılarından oluşan sayfaların pek çoğu birden azla kişi tarafından hazırlanır. Doğru ve sağlıklı tolektif yargılara, doğru ve sağlıklı bireysel yargılardan pla çıkarak varılabılir. Bazı kişisel görüşlere de saygı gösterilmelidir. y Köşe yazarı, her zaman gizlilik istemlerine saygı '•göstermelidir. Bu saygı sadece ve sadece «amunun bilgi alma gereksinimi doğrultusunda gösterilebilir. O Köşe yazarı, dışarda hazırlanıp da kuruluşa mal '•edilmek istenen köşe yazılarına karşı çıkmalıdır. 3u tür yazılann kaynağını göstermemek meslek rfilakına aykırıdır. Özellikle de bu tür yazılar, özel bir okar kuruluşu tarafından hazırlanmışsa kınanmalıdır. A Köşe yazarı, özellikle meslek içinden geldiğinde '"basının eleştirilmesini yüreklendirmeli ve bu ilkeler emel bildirgesinde belirlenen ilkelere uyulmasını izendirmelidir." ILAN T.C BURSA ASLİYE 4. HUKUK MAHKEMESİ Sayı: 1991/401 Esas 1991/563 Karar Türkiye Elektrik Kururau Genel Müdürlüğü tarafından davalı Şük-. rû Dumıaz aleyhine açılan irtifak hakkı tesisi istemi davasının yapı- lan açık duruşması sonunda verilen karar gereğince; Mahkemenıizin 18.9.1991 gün ve 1991/401-563 sayıh kararı Ue Ni- lüfer Tapusunun Görükle köyü 18 cilt, 1748 sahife, 1752 parselde ka- yıüı bulunan taşınmazdaki 390 M2'lik şerit dahilindeki kesimin tapuda irtifak hakkırun davacı adına tapuya şerh ve tesciline karar verilmiş olmakla, işbu kararın yayımlandığı tarihten itibaren 15 gün sonra ke- sinleşmiş olacağı davalı Şükrü Durmaz'a ilam tebliği yerine geçmek ûzere ilan olunur. Basın: 45189 Kıbrısta 1 apüması Gereken ABD, Balkanlar'dan Ortadoğu'ya, oradan Orta Asya'ya kadar uzanan geniş bir alanda prestiji hızla yükselen yakın dostu Türkiye'yi karşısına almak istemez. Kıbns'ta çağın eğilimlerine ters düşen anti-demokratik bir sıkı federasyonda da diretmek istemeyebileceği gibi.. Dr. NURHAN ÎNCE Gazi Üniversitesi Kıbns'ta bugün yapılması gereken, bir an önce toplumlar arası gönişmelere yeniden dönmektir. Bir süreden beri (mayıs 1991) Kıb- ns sorununun çözümünün BM ve ABD öncü- lüğünde "dörtlü konferans' girişimlerine bırakılmış olması, yeni bir şey getırmemiş; bu arada çok değerli zaman yitirilmiştir. Bunun yerine toplumlar arası görüşmeler yeniden başlatılmış olsaydı yeni uluslararası banş konjonktüründe, Kıbns'ta istenilen bir fede- ral birliğe doğru az da olsa bir yol alınabilirdi. Kıbns sorununa bir çözümü uluslararası konferanslarla empoze etmeye çahşrnak doğ- ru bir yaklaşım olamaz. Çözüm için ilk adım, bir arada yaşayacak taraflarca atılmalı ya da bir uzlaşı ortamı sağlanmış olmahdır. Ancak ondan sonradır ki dörtlü ya da herhangi bir uluslararası konferansın olumlu katkısı olabi- lir. Bir karşılaştırma Ortadoğu Banş Konferansı ile yapılacak bir karşılaştırma, konuyu daha da aydınlatacak- tır. O konferans, şimdiye kadar hiçbir biçimde bir araya gelip yüz yüze konuşamamış tarafla- n ikili görüşmelere yöneltmek amacıyla top- lanmıştı. Oysa kesintilerle de olsa, Kıbns'ta doğrudan toplumlar arası görûşmeler yapıla- felmekteydi. Burada önemli olan, bir dörtlü onferans toplamak yerine doğrudan ikili gö- rüşmeleri carîlandırmaya çahşmaktır. Türkiye ve KKTC neden şimdiye kadar bir dörtlü konferansın toplanmasını istemedi? Çünkü bir çözüm için en küçük bir uzlaşma belirtisi yoktu. Tepeden inme gelecek bir çö- zümde de en çok kaybedecek Türk toplumu olacaktı. Güvenlik Konseyi'nin 11 Ekim 1991 tarih ve 716 sayıh son karannda konferansın toplanamaması halinde doğrudan müdahale edeceğini belirtmiş olması, Türk tarafına karşı verilmiş bir ültimatom ya da şantaj niteliğin- dedir. Konsey karan, tümüyle dörtlü konferansın toplanamamasından Denktaş'ı sorumlu tutan De Cuellar raponına dayandınlmıştır. Rapo- ra göre Vasiliu Kıbns Cumhuriyeti'nin meşru başkanı, Denktaş ise hiçbir şey degildir. Kon- sey karannda, tıpkı raporda olduğu gibi fede- ral bir çözüm geldikten sonra Denktaş'ın sözünü ettiği, Türklerin egemenlik haklannın sürmesi, gereğinde federasyondan aynlabilme haklannın saklı kalması söz konusu degildir. Karar, aynca Konsey'in Türkiye'ye karşı yap- tınmlar içeren 1975 ve 1977 kararlanna (Türk ordusunun en kısa zamanda Kıbns'tan çekil- mesi vb.) gönderme yapmaktadır. Bu durum- da Kıbns'ta federal bir çözümün taraflann siyasal eşitliği üzerine kurulacağmdan söz edilmesi ve "toplumlar arası görûşmeler yo- luyla çözüm"ü içeren 649 sayıh karara gönder- me yapılması göstermelik bir davranıştır. Türk toplumuna hiçbir şüvence getirmeyen, onu basıt bir azınlığa indırgeyen bir tablo or- taya çıkmaktadır. Kıbns'ta dörtlü konferansın toplanmasını en çok isteyen ABD'dir; De Cuellar'ı harekete geçiren de, şimdi Konsey karannı uygulatmak için Türkiye ve Kıbns'ı yakın takibe alan da odur. ABD, Kıbns'ta Türklerin egemenlik hakla- nnı kullandırmamakta kararlıdır. Bunu sözcülerinin ağzından açıkça belirtiyor. Alt- tan alta Denktaş'ı yıpratma kampanyasını başlatmıştır bile. Asil Nadir olayında Ingil- tere'nin de buna (Kıbns Merkez Bankasf nın İngiliz bankalanndaki hesaplarına el koyarak KKTC diye bir devleti hiçbir zaman tanımadı- ğını yüksek sesle ilan ederek) katıldığı görülü- yor. Bu olayın iç yansımalan da var. Denktaş içeriden de yıpratılmakta. Parlamento dışı ka- lan muhalefet partileri, onu, Kıbns'ın öz çıkarlannı Asil Nadir uğruna tehlikeye at- makla suçlarken bir an önce erken, adil genel seçimlere gidilmesini istiyor. Istedikleri Kıb- ns'a demokrasinin tam olarak yerleşmesidir, DYP-SHP koalisyonu ~ ~ ne yapacak? DYP-SHP Koalisyonu, Türkiye ve KKTC'yi dörtlü konferans formülü ile içine düştükleri diplomatik çıkmazdan nasıl kurta- racak? Bu konuda yeni hükümetin fazla bir serbestisi olmasa bile yine de yapabilecekleri var. Örneğin konferansın toplanmasından ön ce Türk ve Rum toplumlan arasında doğru- dan görüşmelerle uzlaşma koşullannın oluşturulmasının beklenmesini, uluslararası çabalann o yönde yoğunlaştınlmasını isteye- bihr. Bu olmazsa, konferans gündeminde yalnızca iki tarafın karşılıklı görüşme masası- na oturtulması konusunu içermesini; bunda da dış güçlerin etkilerinin sınırlı tutulmasını talep edebihr. Hükümet programında KKTC halkının haklannın korunacağı, Kıbns'ta en adil çözü- mün iki toplumun siyasal eşitliğine dayalı bir federasyondan geçtiği inancı yazılıdır. Bunun- la verilmek istenen mesaj, Türk hükümetinin Kıbns'ta taraflardan birinin öbürüne (başka bir deyişle Rumlann Türklere) üstünlük sağ- lamayacağı gevşek bir federasyondan yana olduğudur Burada Özal tarafından ortaya atılan dörtlü konferansın dayandığı varsayımlar da artık feçersiz sayılıp bir tarafa bırakılmalıdır: "Ver urtul", "Uluslararası ilişkilerde banş döne- mine geçilirken çözümden kaçan taraf ohna",. "Bush'la dostluk her konuda olduğu gibi Kıb- ns'ta da bir çözümü kolaylaştınr" vb. Kıbns Türk toplumunu yalnızlığa iten, ABD'nin "böl ve yönet" politikalanna, Kıbns'a dilediği çözümü getinne kararlıhğına momentum ka- zandıran bu ABD yanlısı varsayımlar değil miydi? Baskılar Özetle yeni hükümetin Kıbns sorununun çö- zümünde toplumlar arası doğrudan görüşme- leri öne alması, süregelen BM ve ABD baskılanna karşı sağlıklı bir diplomatik çıkış olacaktır. Bu, Kıbns'ın yalnızlığma son verip Türkiye-Kıbns dayamşmasma yeni bir canlı- hk getirecektir. Bu, ABD'ye de Kıbns yaklaşı- mını belki yeniden gözden geçirme olanağı tanıyacak. Türk tutumuna daha anlayışla yaklaşmasını sağlayabilecektir. ABD, Bal- kanlar'dan Ortadoğu'ya, oradan Orta Asya'- ya kadar uzanan geniş bir alanda prestiji hızla yükselen yakın dostu Türkiye'yi karşısına al- mak istemez. Kıbns'ta çağın eğilimlerine ters düşen anti-demokratik bir sıkı federasyonda da diretmek istemeyebileceği gibi.. Konunun en can ahcı noktası, Türkiye- KKTC dayanışmasıdır. Bunun da en etkin bi- çimde yürütülmesi ancak KKTC'de erken, adil genel seçimlere gidilmesi ve iç demokratik bütünlüğün sağlanmasıyla olacaktır. PARİSTEN SELÇUK DEMİREL , - : / " , > . - . ' ! • 9 Shakespeare ve Moravia Biz her konuda olduğu gibi demokratik bir ortamda özgür tartışma, diyalog ve uzlaşma yoluyla her soruna çare bulunacağı kanısındayız. Yemin olayının ardındaki temel soruna da kalıcı sağlıklı çözüm yolunu, konuya çağdaş yaklaşımlar ve akılcı uygulamalar gösterecektir. Prof.Dr.BÜLENT Fakühesi Ü. SiyasalBilgiler min bulunmaktaydı. (2) 1924 Teşkilat-ı Esasiye RanıuuTnun milletvekillerinin ve cumhurbaşkanının yeminiyle ilgili maddelennde (3) göreve başlarken yapılan yemin "Vallahi" söz- özellikle Batı'Avrupa"da"başlayan laik- cüğüyle bitiyordu. Daha sonra, 1928 leşme akımlanyla birlikte, özü itibanyla, yılında gerçekleşen anayasa değişıkhğiy- . . . ... | e rnilletvekillerinin ve cumhurbaşkanı- En eski çağlardan günümüze kadar bü- tün toplumlarda yemin kurumunun var olduğunu görüyoruz. Başlangıçta daha çok dinsel, kutsal bir anlam taşıyan ye- min kavramı, 18. yüzyıldan itibaren. söylediler ve yemine ilaveler yapülar. Meclis'in büyük çoğunluğunun tepkisi ve protestosu üzerine daha sonra bu millet- vekilleri kürsüye gelerek sözlerini geri aldıklannı belirttiler ve usule uygun şe- kilde yeniden ant içtiler. Doğrusu da buydu. Çünkü bu milletvekilleri beğen- medikleri ve karşı çıktıklan anayasa sayesinde oraya gelmişlerdi. Yeni statü ve sıfatlannı bu anayasa ve ona dayanan hukuk düzenine borçlu idiler. Özgür bir ülkede kuşkusuz yerjeşik dü- zenin bazı yönleri eleştirilebilir, ama bunun yolu. kanımızca, anayasa dışına çıkarak, anayaşaya aykın biçimde ant iç- ş din-dışı, dinle ilgisi olmayan bir nitelik kazanmaya başlamıştır. Fakat ister dini yeminde ister laik yeminde olsun yeminin özü, bir şeyin yapılacağına veya yapılma- yacagına dair kesin söz vermedir. (1) Yüzyıllar boyunca yemin konusu, bir- çok ünlü düşünüre, şair ve yazara, res- şam ve heykeltıraşa ilham kaynağı oldu. Âşıklann ebedi, ateşli sadakat yernini şi- irlere, romanlara ve şarkılara silinmez damgasını vurdu. Shakespeare, "Fırtı- na" adlı eserinde yemin hakkında şöyle demişti: "Hiç bir yemin duygulann ve tutkulann ateşine dayanamaz". Arnavut yemini olan "besa"ya gelince, Arnavut toplumunda eski bir geleneği simgeleyen besa, aralannda kan davası olan hasım taraflar arasında banşm korunacağına dair anlaşmadır. Tarih boyuncayemin nın göreve başlarken ettikleri yemin laik bir formüle bağlandı. "Vallahi" sözü ye- rine, "namusum üzerine söz veririm" ıbaresi kabul edildi. 1961 Anayasası da, ilke olarak laik yemini benimsemiş ve ye- mini bu dogrultuda formüle etmişti. 1982 Anayasası'nın 81. ve 103. maddelennde milletvekillerinin ve cumhurbaşkanının yeminleri laik bir anlayış içinde düzen- îenmiştir. Buna göre, yemin metninde "namusum ve şerefim üzerine ant içe- rim" ifadesi yer almaktadır. (4) Gtinttmüzde yemin uygulamalan Günümüzde Hıristiyanlık dûnyasmda olsun Islam dûnyasmda olsun. dini ye- min fonnülünü kabul edip uygulayan bazı devletler bulunmaktadır. Örneğin. ABD Başkanı göreve başlarken ettiği ye- minde dini bir ifade kullanmaktadır. Müslüman ve Arap ülkelerinin birço- ğunda. tran, Suudi Arabistan, Mısır, vs. oe hâlâ dini yemin formülü geçerlidir. Batı'da olsun Doğu"da olsun, yemin sa- dece devlet başkanlannın, halk temsilci- lerinin ve yüksek yargıçlarla yüksek dereceli memurlann göreve başlarken et- tikleri yeminden ibaret olmayıp bunun dışında mahkemelerde tanıklar doğruyu söyleyeceklerine dair. yasalara göre ye- min etmektedirler. Bazı ülkelerde din ve vicdan özg^irlügü ilkesi açısmdan, zorun- Tarihin bilinen en eski uluslararası an- laşması olan Kadeş Anlaşmasında Hitit Krahyla Mısır Firavunu papirüslere yaz- dıklan banş metnine, bu antlaşmaya iki tarafın da uyacağını, uymadıklan takdir- de tannlann bütün gazabının uymayan tarafın üstüne olacağını eklemişlerdi. Bilindiği ûzere tslamiyetten önce Türk- ler Orta Asya'da, doğadaki varlıklara tapıyor ve bunlar adına yemin ediyorlar- dı. Örneğin kutsal'nehir, kutsal dağ vs adına ant içiliyordu. Animizm, yani ata- lu dini yemin sakıncalarını ortadan kal- lara tapma dinine sahip olan boylarda ise dırmak için, uygulamada tanıklara biri atalann ruhuna yemin veriliyordu. Eski dini, biri de laik glmak üzere_iki seçenek Yunan'da da tannlar ve yan tannlar adı- na yemin edılirdı. Fakat en büyük yemin, kuşkusuz en büyük tann olan Zeus adına idi. Büyük dinierin (Musevilik, Hıristi- yanlık, Islamlık) ortaya çıkmasıyla bir- likte, yemin tek tann (Yehova, tsa 'MesUT, AUah adına yapümaya başlandı. Osmanlı Imparatorluğu'nda yemin ta- mamen dini bir nitelik taşıyordu. Nite- kim 1808 yılında padisah ve ayan arasında yapılan Scned-i Ittifak bir dini yeminle son buluyordu. Aynı şekilde 1839 Tanzimat Fermanı'nın (Gülhane Hatt-ı Hümayunu) sonunda dini bir ye- sunulmaktadır. Öte yandan Türkiye'nin de taraf olduğu Avrupa lnsan Haklan Komisyonunda ve Divanında üyeler gö- reve başlarken isterlerse dini yemin formülünü, isterlerse laik yemin şeklini seçmektedirler. Moravia ve non-konformistler Hatırlanacağı üzere, geçenlerde TBMM"'- deki milletvekillerinin ant içme tö- reni sırasında bir olay çıktı. Doğulu ıkı sayın milletvekili ant içme sırasında ana- yasada öngörülen yemin formülünün dışına çıkarak fazladan farklı bazı sözler to Moravia'nın belirttiği gibi. konformist davranışlar kadar. non-konformist (yani kural dışı, kurala aykın) davranışlar da insan doğasının bir özelliği olabilir. Fa- kat hiç unutmamamız gereken temel nokta bizce şudur: Türkiye Cumhuri- yeti'nde herkes çeşitli konularda özgürce, değişik fıkirler söyleyebilmeli, yazılar ya- zabilrneli, yayın yapabilmelidir.Bu gö- rüşlerini sahneye. sinemaya aktarabilme- hdir. Yalnız karşıt, aykın görüşlüler de top- lupda geçerlı yasa ve normlara uydukla- n takdirde kamuoyundan büyük tepki görmeyeceklerini hatırlamalıdırlar. Antik Yunan'dan günümüze kadar ya- şayan demokrasinin özü de bizce budur. Biz her konuda olduğu gibi demokra- tik bir ortamda özgür tartışma, diyalog ve uzlaşma yoluyla her soruna çare bulu- nacağı kanısındayız. Yemin olayının ardındaki temel sonına da kalıcı sağlıklı çözüm yolunu. konuya çağdaş yaklaşım- lar ve akılcı uygulamalar gösterecektir. (1) Yemin Arapça kökenli blr sözcüktür. Sağ, sağ el, sağ taraf anlamına gelmektedır. Yemin karşılığı olarak Batı dillerinde de değişik sözcük- ler kullanılmaktadır. Arapçada yemin kelimesinden başka, onunla eşanlamda kiıllanılan bir de "kasem" sözcüğü vardır. Yemin ettirme manasında hukuki bir te- rim olarak da Osmanlı Kanun-u Esasisi'nin 46. maddesinde ve bizım 1924 Teşkilat-ı Esasiye Ka- nunu'muzun ilk metninde' 'Uhlif' sözcüğü kiılla- nılıyordu (m. 16). Bundan başka Arapçada bir de "ahid" sözcüğüne rastlanmaktadır. Halk arasın- da "yemin ettim" yerine, bazen "ahdettim", yemin ettim denilmekte, kimi halk kesimlerinde de "yemin-billah etme" sözüne rastlanmaktadır. Bu da yemini pekiştirmek için yapılmaktadır. Farsçada yemin karşılığı pevman kelimesi kulla- nılmaktadır. Bu tenm bazen yalnız başma bazen de Arapçada and sözcüğüyle birleştirilerek ahd-ü peyman bıçıminde ortaya çıkmıştır. (2) "Hemen Rabbimiz Teala Hazretlen cüm- lemizi muvaffak buyursun ve bu kavanini mües- sesesinin hilafina hareket edenler Allah-ı Teala Hazretlerinin lanetine mazhar olsunlar ve ilele- bed felah bulmasınlar, amin" (3) Sırasıyla m. 16 (milletvekilleri için). m. 38 (CumhurbaşkanJ için) yemin formülü. (4) Her iki maddede yemin formülü özü itiba- nyla aynı olmakla beraber; Cumhurbaşkanının ant içmesinde milletvekili andından fazla olarak, tarih huzunıoda ... ant içerim ibaresi eklenmekte- dır. UĞUR CANKOÇAK TBMM'de Güneydoğu Göpfişmesi Başbakan Sayın Demirel, Güneydoğu olaylannın TBMM'de görüşüleceğini söyledi. Üstelik alışılageldiği gibi "gizli otu- rum"la değil. Dahası, bu açık görüşmenin tümünün TV'den canlı olarak yayımlanıp halkın bilgisine sunulacağını da ekle- di. Türkiye'de bugüne dek görülmemiş demokratik tavrı için Sayın Demirel'i yürekten kutlanm. Aslında Sayın Demirel, yaklaşık bir yıldır her gün hepimizi şaşırtmayı adeta âdet haline getirdi. Gökten yeryüzüne -üste- lik Türkiye'ye- düşüvermiş bir demokrasi meleği sanki. Bılınmedık, yeni biri olsa kitleler ardından demokrasi pey- gamberi diye akıp gidecek. Ama 1964'ten bugüne politikanın içinde ve tam altı kez başbakanlık yapmış biri. Eski Süleyman Demirel, belleklere o kadar kazılmış olmalı ki "örgütlü vatan- daş", "konuşan Türkiye" isteyen, "karakolları şeffaf yapaca- ğım" diyen Demirel, bir türlü ünlü 226'yı sandıktan çıkartp tek başına iktidar olamadı. Ama şaşırtmayı sürdürüp bu kez SHP ile ortaklık kurdu. Ortaklığın kuruluş süreci de, ortaklı- ğın protokolü de, hükümetin programı da Sayın Demirel'in inanılmaz demokratlığının yeni kanıtları oldu. Miting meydan- larındaki sözleri "dün dündür"de kalmadı, hükümet progra- mına geçti. Dahası başbakan olduktan sonra öğretmenlerin karşısına geçip "Sendika kurun" dedi. "Türkiye'de işkence vardır" dedi. Eskişehir Cezaevi Bakanlar Kurulu kararıyla kapatıldı. - ^ — ^ . dunyanm $ j m d j Güneydoğu sorunlan TBMM'de görüşülecek. Sayın Demirel, bakanlar ve iktidar milletvekilleri asil sınavlannı o zaman verecekler. Çünkü Meclis'te Kürt milletvekilleri var. Güneydoğu sorunları konusunda gerçekleri onlann ağzından dinlemeye tüm Türkiye hazır olmalıdır. p Bir en yetenekli aktörü olsa 50 milyonun önün- de bu kadar uzun süre rol kesemez. Nitekim, Sayın Demi- rel de 26 Kasım 1991 salı akşamı TV'de "işte Hayatınız" programın- da kendisinin değiştiği- ni çok açık olarak anlattı. Ne güzel... Bu olumlu değişim iyi, güzel de TBMM'nin yemin töreninde Sayın Demirel'i TV ekranla- nndan izlemiştik. Hatip Dicle ve Leyla Zana'yı masaları yumruklaya- rak protesto edenlerin b S D l p başında Sayın Demirel ^ ^ ^ — — ^ ^ ~ de vardı. Ünlü imam-cemaat hikâyelerinde olduğu gibi iki genç ve yeni DYP milletvekili de kürsüye hücum etmişlerdi. Şimdi Güneydoğu sorunlan TBMM'de görüşülecek. Sayın Demirel, bakanlar ve iktidar milletvekilleri asil sınavlannı o zaman verecekler. Çünkü Meclis'te Kürt milletvekilleri var. Güneydoğu sorunlan konusunda gerçekleri onların ağzından dinlemeye tüm Türkiye hazır olmalıdır. Gerçekler acıdır Büyük olasılıkla inanılması çok güç eziyetler, işkenceler anlatılacak. İşkence görenler, eziyetleri çekenler gerçekleri açık açık anlatabilirler. TBMM'nin kendine özgü nazik üslu- buyla konuşmayabilirler. Bu anlatım biçimi bazılarını rahatsız edebilir. Ama unutulmasın ki işkence görmek, kocası, oğlu, kardeşi öldürülmüş olmak da rahatsız edicidir. Tutuklu olduğu cezae- vinde çenesine kadar lağıma gömülmek de rahatsız edicidir. Konuşan Kürt milletvekıllerinden biri de Leyla Zana olabi- lir. Yine masalar yumruklanıp kürsüye yûrünecek, genç milletvekilinin sözü kesilecek mi? Değiştiğini söyleyen, bizim de değiştiğini gözlediğimiz Demirel, ciddiyetle gerçekleri birinci ağızdan öğrenmek niye- tiyle Leyla Zana'yı dinleyecek mi? Dinlemesini öneririm. Çünkü Leyla Zana ilkgençliğinin tam on bir yılını Diyarbakır zındanının kapısında geçirmiştir. Horlanmaları, aşağılanma- ları, işkencelerı yaşamış biridir. Her türlü zulme karşı diren- miş biridir. Direnişiyle Kürtlerin umudu olmuş biridir. TBMM kürsüsücıden Türklerin ve Kürtlerin gerçek kardeşliğini iste- miş biridir. Leyla Zana zulüm üniversitesinden mezundur. Onun diplo- masının pahası yoktur. TBMM'de olması 19. dönem milletve- killeri için aslında bir şanstır. Dikkatle dinlenmesi gerektir. Güneydoğu sorunlarmın TBMM'de açık görüşü|mesi ve bu görüşmelerin TV'den canlı yayınıTürkiye'dekidemokrasininı gelişmesi bakımından son derece önemlidir. Bu görüşme sırasında kimin ne kadar değiştiği, kimin ne kadar demokrat olduğu, kimin acı gerçeklerden kactığı ya da gerçekler ne kadar acı olursa olsun sorunlan çözmek için çaba gösterdiği ortaya çıkacak. Ve asil önemlisi, kimlerin gerçekten Türk- Kürt kardeşliğinden, yurttaşların eşitliğinden yana olduğu ortaya çıkacak, göreceğiz. UĞUR CANKOÇAK Yayıncı, eski Sosyalist Devrim Partisi'nin genel sekreteri. T.C BURSA ASLtYE TtCARET MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI Sayı: 1991/1227 Bursa Davutkadı Mahl. T. Mehmetali Cd. Cami Yani No: 55 sayı- lı yerde TAM GİYİM adı altında giyim ticareti yapan KEMAL TAM- GAÇ'ın 3. İcra tetkik mercii hâkimliğinir 991/308 sayılı dosyasına konkordatonun mehli talebinde bulunmuş, konkordatonun onaylan- ması mahkememizden talep edilmiştir. H.U.M.K. 507 ve müteakip maddelerine göre yargılama basit yar- gılama usulüne göre yapılacağı duruşmalara katılmak isteyen ve da- vaya karşı itiraz edenlerin haklarını savunmaya dayanak yapacaklan tüm belgeleri en geç duruşma günü olan 25.12.1991 günlü S: 15.00"den ev-vel mahkememize vermeleri veya gönderrneleri aksi takdirde HUMK 509 ve 510 maddelerine göre duruşmanın yokluklarında devam edi- lip karar verileceği hususu ilanen tebliğ olunur. 25.11.1991 Basın: 45186
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle