Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURtYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 2 ARALIK 1991
CUMHURIYETTEN
OKURLARA
OKAY GÖNENSİN
Çocuktan Al Haberi...
H amida 14 yaşında, Melike ise 15... Resim dersinde
ilginç bir kolaj yapmışlar, gazetelerde çıkan ne
kadar iç karartıcı başlık varsa yapıştırmışlar, üstüne
kırmızı boyalar sürmüşler... Bu iyice iç karartıcı tabloyu
yapmaktan amaçları çok basit: Gazetecilere; tecavüz,
savaş, cinayet habenerini basmayı durdurmaları
gerektiğini göstermek. Çünkü böyle haberter insanların
bütün yaşamlannda dehşet izleri bırakıyor. Hamida ile
Melike bu ilk amaçlannın ardından biraz daha gerçekçi
oluyorlar: "Böyle haberleri hemen durdurmaları
gerektiğini söylemek istemiyoruz, ama giderek daha
az koyabilirler, özellikle de böyle haberler
uydurmazlar... Bunu yurttaşların iyiliği için istiyoruz.
Gazeteci beyler lütfen bu istegimizi kötü anlamayın..."
İnsanı yücelten duygularm zedelenmemesi, özellikle de
çocukların bu etkilerden korunması için türfü çabalar
gösterildi, ama dünyanın pek az yerinde başarılı
olduğu söylenebilir. Gazetelerdeki ya da belli tarz
gazeteciliğin çok satış için insanların en ilkel
duygularına seslenmeyi seçmesi, insanların onurunu
yaralayan yayınlar yapabilmesi Oscar Wilde'ın da
tepkisini çekmiş ve "Eskiden işkence kullanılıyordu.
Şimdi gazeteler kullanılıyor. Kuşkusuz bu da bir
ilerleme" demesine yol açmıştı.
•
Bu köşede zaman zaman gazeteciliğin temel ilkelerini
saptamaya çalışan metinleri yayımlıyoruz. Bunlar
kuşkusuz öncelikle her ülkenin kendi koşulları ya da
sorunlanndan kaynaklanıyor. Bazı ilkeler her özgün
duruma göre fazla vurgulanabiliyor ya da kimi metinde
hiç yer almryor. Amerikan basınında köşe yazarlığı
sistemi farklı uygulanıyor. Bu yazarlar "editorial
board"u oluşturuyor ve gazetenin görüşünü imzasız
olarak ya da kendi imzalarıyla kendi görûşlerini
yazıyohar. Bu tür çalışan gazeteciler de ABD'de kendi
örgütlerini kurmuşlar ve bu "Köşe Yazarları Ulusal
Konferansı" 1975'te kendi çalışmalarının temel ilkelerini
belirlemiş. Amerikalı köşe yazarlannın bir açıdan
özeleştirilerini de içeren bu metin ilginç uyarılar da
getiriyor
"Köşe yazarlığı, para kazanmanın bir yolu olmaktan
daha öte bir şeydir. Bu, kamu çıkan ve kamu
hizmetine kendini adamış bir meslektir. Bu mesleği
icra edenlerin başlıca görevi demokrasinin sağlıklı
işleyebilmesi için gerekli olan doğru yargılara
varılabilmesini sağlayacak bilgileri ve yönelimleri
vermektir. Bu nedenle de köşe yazarları kendi
namusiarı ve mesleklerinin namusu adına aşağıdaki
maddelere uymak zorundadırlar:
4 Köşe yazarı, gerçekleri tümüyle ve dürüstlükle
• • ortaya koymalıdır. Bir köşe yazısını yarı-doğrulara
göre kurmak dürüst bir davranış degildir. Yazar,
okuyucusunu hiçbir zaman kasıtlı olarak yanlış
yönlendirmemeli, bir durumu başka türlü
göstermemeli, ya da bir insanı olduğundan başka
türlü tanıtmamalıdır. Bunun sonucunda yapılan
yanlışlar da derhal düzeltilmelidir.
O Köşe yazarı, verilerden hareket ederek haklı
^•sonuçlara varmalıdır. Bu sonuçlar kanıtların
ağırlığı ve kamu yararı kavramı üzerine oturtulmalıdır.
Köşe yazarı, kendi etkisini kullanarak hiçbir
' zaman kişisel çıkarlar peşinde koşmamalıdır.
Namusuna gölge düşürebilecek ya da gölge
düşürdüğü izlenimi verebilecek armağanlar, bedava
yolculuklar ya da benzeri şeyleri kabul etmemelidir.
Köşe yazarı, kendi mesleğiyle çelişkiye düşecek
durumlara girmekten sakınmalıdır. Bu bağlamda mali
bağlantısı olmamalı, ikinci bir iş, bir kamu görevi ya
da siyasi ya da başka bir örgütle bağlantı kurmamaya
dikkat etmelidir. Doğru zamanlamayla, yapılacak bir
açıklama kuşkuları en azına indirebilir.
Editörler, çalıştıkları kuruluşların bu standartlara
uyması için çaba göstermelidir. Yazar, köşe
yazarlığının inandırıcılığını daha da sağlamlaştırmak
için temsil ettiği kuruluşun, gerçek ya da görünürde
çelişkili bir duruma düşmesini engellemeye
çalışmalıdır.
A Köşe yazarı, başka görüşlere daha fazla yer
^•verildiği takdirde kamunun anayasal ilkeleri daha
da destekleyeceğini bilmelidir. Bu nedenle, farklı
görüşlere de yer verilmeli, bu görüşler ayniyle yer
almalıdır. Bir mektupta, yazıda, karikatürde ya da köşe
yazısında eleştiri konusu olan yerler varsa bu
eleştirilere yanıt verilmeli, editörler de çalıştıkları
kuruluşun bu standarda uymasında ısrar etmelidir.
Köşe yazarı, kendi yargılarını ve bir konuda
vardığı sonuçları düzenli aralıklarla gözden
geçirmelidir. Yazar, yeni bilgi edinmek ya da vardığı
sonucu değiştirmek konusunda kararsızlık
göstermemelidir. Köşe yazarının görüş değişiklikleri
somutlaştığı ve iyice sağlamlaştığı zaman okuyucu
bilgilendirilmelidir.
C Köşe yazarı, doğru temellere oturtulmuş inançlara
v
"sahip olma yürekliliği gösterebilmelidir. Yazar,
kendi vicdanına ters düşecek hiçbir şeyi yazmamalıdır.
Köşe yazılarından oluşan sayfaların pek çoğu birden
azla kişi tarafından hazırlanır. Doğru ve sağlıklı
tolektif yargılara, doğru ve sağlıklı bireysel yargılardan
pla çıkarak varılabılir. Bazı kişisel görüşlere de saygı
gösterilmelidir.
y Köşe yazarı, her zaman gizlilik istemlerine saygı
'•göstermelidir. Bu saygı sadece ve sadece
«amunun bilgi alma gereksinimi doğrultusunda
gösterilebilir.
O Köşe yazarı, dışarda hazırlanıp da kuruluşa mal
'•edilmek istenen köşe yazılarına karşı çıkmalıdır.
3u tür yazılann kaynağını göstermemek meslek
rfilakına aykırıdır. Özellikle de bu tür yazılar, özel bir
okar kuruluşu tarafından hazırlanmışsa kınanmalıdır.
A Köşe yazarı, özellikle meslek içinden geldiğinde
'"basının eleştirilmesini yüreklendirmeli ve bu ilkeler
emel bildirgesinde belirlenen ilkelere uyulmasını
izendirmelidir."
ILAN
T.C BURSA ASLİYE 4. HUKUK
MAHKEMESİ
Sayı: 1991/401 Esas
1991/563 Karar
Türkiye Elektrik Kururau Genel Müdürlüğü tarafından davalı Şük-.
rû Dumıaz aleyhine açılan irtifak hakkı tesisi istemi davasının yapı-
lan açık duruşması sonunda verilen karar gereğince;
Mahkemenıizin 18.9.1991 gün ve 1991/401-563 sayıh kararı Ue Ni-
lüfer Tapusunun Görükle köyü 18 cilt, 1748 sahife, 1752 parselde ka-
yıüı bulunan taşınmazdaki 390 M2'lik şerit dahilindeki kesimin tapuda
irtifak hakkırun davacı adına tapuya şerh ve tesciline karar verilmiş
olmakla, işbu kararın yayımlandığı tarihten itibaren 15 gün sonra ke-
sinleşmiş olacağı davalı Şükrü Durmaz'a ilam tebliği yerine geçmek
ûzere ilan olunur.
Basın: 45189
Kıbrısta 1 apüması Gereken
ABD, Balkanlar'dan Ortadoğu'ya, oradan Orta Asya'ya kadar uzanan
geniş bir alanda prestiji hızla yükselen yakın dostu Türkiye'yi karşısına
almak istemez. Kıbns'ta çağın eğilimlerine ters düşen anti-demokratik bir
sıkı federasyonda da diretmek istemeyebileceği gibi..
Dr. NURHAN ÎNCE Gazi Üniversitesi
Kıbns'ta bugün yapılması gereken, bir an
önce toplumlar arası gönişmelere yeniden
dönmektir. Bir süreden beri (mayıs 1991) Kıb-
ns sorununun çözümünün BM ve ABD öncü-
lüğünde "dörtlü konferans' girişimlerine
bırakılmış olması, yeni bir şey getırmemiş; bu
arada çok değerli zaman yitirilmiştir. Bunun
yerine toplumlar arası görüşmeler yeniden
başlatılmış olsaydı yeni uluslararası banş
konjonktüründe, Kıbns'ta istenilen bir fede-
ral birliğe doğru az da olsa bir yol alınabilirdi.
Kıbns sorununa bir çözümü uluslararası
konferanslarla empoze etmeye çahşrnak doğ-
ru bir yaklaşım olamaz. Çözüm için ilk adım,
bir arada yaşayacak taraflarca atılmalı ya da
bir uzlaşı ortamı sağlanmış olmahdır. Ancak
ondan sonradır ki dörtlü ya da herhangi bir
uluslararası konferansın olumlu katkısı olabi-
lir.
Bir karşılaştırma
Ortadoğu Banş Konferansı ile yapılacak bir
karşılaştırma, konuyu daha da aydınlatacak-
tır. O konferans, şimdiye kadar hiçbir biçimde
bir araya gelip yüz yüze konuşamamış tarafla-
n ikili görüşmelere yöneltmek amacıyla top-
lanmıştı. Oysa kesintilerle de olsa, Kıbns'ta
doğrudan toplumlar arası görûşmeler yapıla-
felmekteydi. Burada önemli olan, bir dörtlü
onferans toplamak yerine doğrudan ikili gö-
rüşmeleri carîlandırmaya çahşmaktır.
Türkiye ve KKTC neden şimdiye kadar bir
dörtlü konferansın toplanmasını istemedi?
Çünkü bir çözüm için en küçük bir uzlaşma
belirtisi yoktu. Tepeden inme gelecek bir çö-
zümde de en çok kaybedecek Türk toplumu
olacaktı. Güvenlik Konseyi'nin 11 Ekim 1991
tarih ve 716 sayıh son karannda konferansın
toplanamaması halinde doğrudan müdahale
edeceğini belirtmiş olması, Türk tarafına karşı
verilmiş bir ültimatom ya da şantaj niteliğin-
dedir.
Konsey karan, tümüyle dörtlü konferansın
toplanamamasından Denktaş'ı sorumlu tutan
De Cuellar raponına dayandınlmıştır. Rapo-
ra göre Vasiliu Kıbns Cumhuriyeti'nin meşru
başkanı, Denktaş ise hiçbir şey degildir. Kon-
sey karannda, tıpkı raporda olduğu gibi fede-
ral bir çözüm geldikten sonra Denktaş'ın
sözünü ettiği, Türklerin egemenlik haklannın
sürmesi, gereğinde federasyondan aynlabilme
haklannın saklı kalması söz konusu degildir.
Karar, aynca Konsey'in Türkiye'ye karşı yap-
tınmlar içeren 1975 ve 1977 kararlanna (Türk
ordusunun en kısa zamanda Kıbns'tan çekil-
mesi vb.) gönderme yapmaktadır. Bu durum-
da Kıbns'ta federal bir çözümün taraflann
siyasal eşitliği üzerine kurulacağmdan söz
edilmesi ve "toplumlar arası görûşmeler yo-
luyla çözüm"ü içeren 649 sayıh karara gönder-
me yapılması göstermelik bir davranıştır.
Türk toplumuna hiçbir şüvence getirmeyen,
onu basıt bir azınlığa indırgeyen bir tablo or-
taya çıkmaktadır.
Kıbns'ta dörtlü konferansın toplanmasını
en çok isteyen ABD'dir; De Cuellar'ı harekete
geçiren de, şimdi Konsey karannı uygulatmak
için Türkiye ve Kıbns'ı yakın takibe alan da
odur.
ABD, Kıbns'ta Türklerin egemenlik hakla-
nnı kullandırmamakta kararlıdır. Bunu
sözcülerinin ağzından açıkça belirtiyor. Alt-
tan alta Denktaş'ı yıpratma kampanyasını
başlatmıştır bile. Asil Nadir olayında Ingil-
tere'nin de buna (Kıbns Merkez Bankasf nın
İngiliz bankalanndaki hesaplarına el koyarak
KKTC diye bir devleti hiçbir zaman tanımadı-
ğını yüksek sesle ilan ederek) katıldığı görülü-
yor.
Bu olayın iç yansımalan da var. Denktaş
içeriden de yıpratılmakta. Parlamento dışı ka-
lan muhalefet partileri, onu, Kıbns'ın öz
çıkarlannı Asil Nadir uğruna tehlikeye at-
makla suçlarken bir an önce erken, adil genel
seçimlere gidilmesini istiyor. Istedikleri Kıb-
ns'a demokrasinin tam olarak yerleşmesidir,
DYP-SHP koalisyonu ~ ~
ne yapacak?
DYP-SHP Koalisyonu, Türkiye ve
KKTC'yi dörtlü konferans formülü ile içine
düştükleri diplomatik çıkmazdan nasıl kurta-
racak? Bu konuda yeni hükümetin fazla bir
serbestisi olmasa bile yine de yapabilecekleri
var. Örneğin konferansın toplanmasından ön
ce Türk ve Rum toplumlan arasında doğru-
dan görüşmelerle uzlaşma koşullannın
oluşturulmasının beklenmesini, uluslararası
çabalann o yönde yoğunlaştınlmasını isteye-
bihr. Bu olmazsa, konferans gündeminde
yalnızca iki tarafın karşılıklı görüşme masası-
na oturtulması konusunu içermesini; bunda
da dış güçlerin etkilerinin sınırlı tutulmasını
talep edebihr.
Hükümet programında KKTC halkının
haklannın korunacağı, Kıbns'ta en adil çözü-
mün iki toplumun siyasal eşitliğine dayalı bir
federasyondan geçtiği inancı yazılıdır. Bunun-
la verilmek istenen mesaj, Türk hükümetinin
Kıbns'ta taraflardan birinin öbürüne (başka
bir deyişle Rumlann Türklere) üstünlük sağ-
lamayacağı gevşek bir federasyondan yana
olduğudur
Burada Özal tarafından ortaya atılan dörtlü
konferansın dayandığı varsayımlar da artık
feçersiz sayılıp bir tarafa bırakılmalıdır: "Ver
urtul", "Uluslararası ilişkilerde banş döne-
mine geçilirken çözümden kaçan taraf ohna",.
"Bush'la dostluk her konuda olduğu gibi Kıb-
ns'ta da bir çözümü kolaylaştınr" vb. Kıbns
Türk toplumunu yalnızlığa iten, ABD'nin
"böl ve yönet" politikalanna, Kıbns'a dilediği
çözümü getinne kararlıhğına momentum ka-
zandıran bu ABD yanlısı varsayımlar değil
miydi?
Baskılar
Özetle yeni hükümetin Kıbns sorununun çö-
zümünde toplumlar arası doğrudan görüşme-
leri öne alması, süregelen BM ve ABD
baskılanna karşı sağlıklı bir diplomatik çıkış
olacaktır. Bu, Kıbns'ın yalnızlığma son verip
Türkiye-Kıbns dayamşmasma yeni bir canlı-
hk getirecektir. Bu, ABD'ye de Kıbns yaklaşı-
mını belki yeniden gözden geçirme olanağı
tanıyacak. Türk tutumuna daha anlayışla
yaklaşmasını sağlayabilecektir. ABD, Bal-
kanlar'dan Ortadoğu'ya, oradan Orta Asya'-
ya kadar uzanan geniş bir alanda prestiji hızla
yükselen yakın dostu Türkiye'yi karşısına al-
mak istemez. Kıbns'ta çağın eğilimlerine ters
düşen anti-demokratik bir sıkı federasyonda
da diretmek istemeyebileceği gibi..
Konunun en can ahcı noktası, Türkiye-
KKTC dayanışmasıdır. Bunun da en etkin bi-
çimde yürütülmesi ancak KKTC'de erken,
adil genel seçimlere gidilmesi ve iç demokratik
bütünlüğün sağlanmasıyla olacaktır.
PARİSTEN SELÇUK DEMİREL
, - : / " , > . - . ' ! •
9 Shakespeare ve Moravia
Biz her konuda olduğu gibi demokratik bir ortamda özgür
tartışma, diyalog ve uzlaşma yoluyla her soruna çare bulunacağı
kanısındayız.
Yemin olayının ardındaki temel soruna da kalıcı sağlıklı çözüm
yolunu, konuya çağdaş yaklaşımlar ve akılcı uygulamalar
gösterecektir.
Prof.Dr.BÜLENT
Fakühesi
Ü. SiyasalBilgiler
min bulunmaktaydı. (2)
1924 Teşkilat-ı Esasiye RanıuuTnun
milletvekillerinin ve cumhurbaşkanının
yeminiyle ilgili maddelennde (3) göreve
başlarken yapılan yemin "Vallahi" söz-
özellikle Batı'Avrupa"da"başlayan laik- cüğüyle bitiyordu. Daha sonra, 1928
leşme akımlanyla birlikte, özü itibanyla, yılında gerçekleşen anayasa değişıkhğiy-
. . . ... | e rnilletvekillerinin ve cumhurbaşkanı-
En eski çağlardan günümüze kadar bü-
tün toplumlarda yemin kurumunun var
olduğunu görüyoruz. Başlangıçta daha
çok dinsel, kutsal bir anlam taşıyan ye-
min kavramı, 18. yüzyıldan itibaren.
söylediler ve yemine ilaveler yapülar.
Meclis'in büyük çoğunluğunun tepkisi ve
protestosu üzerine daha sonra bu millet-
vekilleri kürsüye gelerek sözlerini geri
aldıklannı belirttiler ve usule uygun şe-
kilde yeniden ant içtiler. Doğrusu da
buydu. Çünkü bu milletvekilleri beğen-
medikleri ve karşı çıktıklan anayasa
sayesinde oraya gelmişlerdi. Yeni statü ve
sıfatlannı bu anayasa ve ona dayanan
hukuk düzenine borçlu idiler.
Özgür bir ülkede kuşkusuz yerjeşik dü-
zenin bazı yönleri eleştirilebilir, ama
bunun yolu. kanımızca, anayasa dışına
çıkarak, anayaşaya aykın biçimde ant iç-
ş
din-dışı, dinle ilgisi olmayan bir nitelik
kazanmaya başlamıştır. Fakat ister dini
yeminde ister laik yeminde olsun yeminin
özü, bir şeyin yapılacağına veya yapılma-
yacagına dair kesin söz vermedir. (1)
Yüzyıllar boyunca yemin konusu, bir-
çok ünlü düşünüre, şair ve yazara, res-
şam ve heykeltıraşa ilham kaynağı oldu.
Âşıklann ebedi, ateşli sadakat yernini şi-
irlere, romanlara ve şarkılara silinmez
damgasını vurdu. Shakespeare, "Fırtı-
na" adlı eserinde yemin hakkında şöyle
demişti: "Hiç bir yemin duygulann ve
tutkulann ateşine dayanamaz". Arnavut
yemini olan "besa"ya gelince, Arnavut
toplumunda eski bir geleneği simgeleyen
besa, aralannda kan davası olan hasım
taraflar arasında banşm korunacağına
dair anlaşmadır.
Tarih boyuncayemin
nın göreve başlarken ettikleri yemin laik
bir formüle bağlandı. "Vallahi" sözü ye-
rine, "namusum üzerine söz veririm"
ıbaresi kabul edildi. 1961 Anayasası da,
ilke olarak laik yemini benimsemiş ve ye-
mini bu dogrultuda formüle etmişti. 1982
Anayasası'nın 81. ve 103. maddelennde
milletvekillerinin ve cumhurbaşkanının
yeminleri laik bir anlayış içinde düzen-
îenmiştir. Buna göre, yemin metninde
"namusum ve şerefim üzerine ant içe-
rim" ifadesi yer almaktadır. (4)
Gtinttmüzde yemin uygulamalan
Günümüzde Hıristiyanlık dûnyasmda
olsun Islam dûnyasmda olsun. dini ye-
min fonnülünü kabul edip uygulayan
bazı devletler bulunmaktadır. Örneğin.
ABD Başkanı göreve başlarken ettiği ye-
minde dini bir ifade kullanmaktadır.
Müslüman ve Arap ülkelerinin birço-
ğunda. tran, Suudi Arabistan, Mısır, vs.
oe hâlâ dini yemin formülü geçerlidir.
Batı'da olsun Doğu"da olsun, yemin sa-
dece devlet başkanlannın, halk temsilci-
lerinin ve yüksek yargıçlarla yüksek
dereceli memurlann göreve başlarken et-
tikleri yeminden ibaret olmayıp bunun
dışında mahkemelerde tanıklar doğruyu
söyleyeceklerine dair. yasalara göre ye-
min etmektedirler. Bazı ülkelerde din ve
vicdan özg^irlügü ilkesi açısmdan, zorun-
Tarihin bilinen en eski uluslararası an-
laşması olan Kadeş Anlaşmasında Hitit
Krahyla Mısır Firavunu papirüslere yaz-
dıklan banş metnine, bu antlaşmaya iki
tarafın da uyacağını, uymadıklan takdir-
de tannlann bütün gazabının uymayan
tarafın üstüne olacağını eklemişlerdi.
Bilindiği ûzere tslamiyetten önce Türk-
ler Orta Asya'da, doğadaki varlıklara
tapıyor ve bunlar adına yemin ediyorlar-
dı. Örneğin kutsal'nehir, kutsal dağ vs
adına ant içiliyordu. Animizm, yani ata- lu dini yemin sakıncalarını ortadan kal-
lara tapma dinine sahip olan boylarda ise dırmak için, uygulamada tanıklara biri
atalann ruhuna yemin veriliyordu. Eski dini, biri de laik glmak üzere_iki seçenek
Yunan'da da tannlar ve yan tannlar adı-
na yemin edılirdı. Fakat en büyük yemin,
kuşkusuz en büyük tann olan Zeus adına
idi. Büyük dinierin (Musevilik, Hıristi-
yanlık, Islamlık) ortaya çıkmasıyla bir-
likte, yemin tek tann (Yehova, tsa
'MesUT, AUah adına yapümaya başlandı.
Osmanlı Imparatorluğu'nda yemin ta-
mamen dini bir nitelik taşıyordu. Nite-
kim 1808 yılında padisah ve ayan
arasında yapılan Scned-i Ittifak bir dini
yeminle son buluyordu. Aynı şekilde
1839 Tanzimat Fermanı'nın (Gülhane
Hatt-ı Hümayunu) sonunda dini bir ye-
sunulmaktadır. Öte yandan Türkiye'nin
de taraf olduğu Avrupa lnsan Haklan
Komisyonunda ve Divanında üyeler gö-
reve başlarken isterlerse dini yemin
formülünü, isterlerse laik yemin şeklini
seçmektedirler.
Moravia ve non-konformistler
Hatırlanacağı üzere, geçenlerde TBMM"'-
deki milletvekillerinin ant içme tö-
reni sırasında bir olay çıktı. Doğulu ıkı
sayın milletvekili ant içme sırasında ana-
yasada öngörülen yemin formülünün
dışına çıkarak fazladan farklı bazı sözler
to Moravia'nın belirttiği gibi. konformist
davranışlar kadar. non-konformist (yani
kural dışı, kurala aykın) davranışlar da
insan doğasının bir özelliği olabilir. Fa-
kat hiç unutmamamız gereken temel
nokta bizce şudur: Türkiye Cumhuri-
yeti'nde herkes çeşitli konularda özgürce,
değişik fıkirler söyleyebilmeli, yazılar ya-
zabilrneli, yayın yapabilmelidir.Bu gö-
rüşlerini sahneye. sinemaya aktarabilme-
hdir.
Yalnız karşıt, aykın görüşlüler de top-
lupda geçerlı yasa ve normlara uydukla-
n takdirde kamuoyundan büyük tepki
görmeyeceklerini hatırlamalıdırlar.
Antik Yunan'dan günümüze kadar ya-
şayan demokrasinin özü de bizce budur.
Biz her konuda olduğu gibi demokra-
tik bir ortamda özgür tartışma, diyalog
ve uzlaşma yoluyla her soruna çare bulu-
nacağı kanısındayız. Yemin olayının
ardındaki temel sonına da kalıcı sağlıklı
çözüm yolunu. konuya çağdaş yaklaşım-
lar ve akılcı uygulamalar gösterecektir.
(1) Yemin Arapça kökenli blr sözcüktür. Sağ,
sağ el, sağ taraf anlamına gelmektedır. Yemin
karşılığı olarak Batı dillerinde de değişik sözcük-
ler kullanılmaktadır.
Arapçada yemin kelimesinden başka, onunla
eşanlamda kiıllanılan bir de "kasem" sözcüğü
vardır. Yemin ettirme manasında hukuki bir te-
rim olarak da Osmanlı Kanun-u Esasisi'nin 46.
maddesinde ve bizım 1924 Teşkilat-ı Esasiye Ka-
nunu'muzun ilk metninde' 'Uhlif' sözcüğü kiılla-
nılıyordu (m. 16). Bundan başka Arapçada bir de
"ahid" sözcüğüne rastlanmaktadır. Halk arasın-
da "yemin ettim" yerine, bazen "ahdettim",
yemin ettim denilmekte, kimi halk kesimlerinde
de "yemin-billah etme" sözüne rastlanmaktadır.
Bu da yemini pekiştirmek için yapılmaktadır.
Farsçada yemin karşılığı pevman kelimesi kulla-
nılmaktadır. Bu tenm bazen yalnız başma bazen
de Arapçada and sözcüğüyle birleştirilerek ahd-ü
peyman bıçıminde ortaya çıkmıştır.
(2) "Hemen Rabbimiz Teala Hazretlen cüm-
lemizi muvaffak buyursun ve bu kavanini mües-
sesesinin hilafina hareket edenler Allah-ı Teala
Hazretlerinin lanetine mazhar olsunlar ve ilele-
bed felah bulmasınlar, amin"
(3) Sırasıyla m. 16 (milletvekilleri için). m. 38
(CumhurbaşkanJ için) yemin formülü.
(4) Her iki maddede yemin formülü özü itiba-
nyla aynı olmakla beraber; Cumhurbaşkanının
ant içmesinde milletvekili andından fazla olarak,
tarih huzunıoda ... ant içerim ibaresi eklenmekte-
dır.
UĞUR CANKOÇAK
TBMM'de Güneydoğu
Göpfişmesi
Başbakan Sayın Demirel, Güneydoğu olaylannın TBMM'de
görüşüleceğini söyledi. Üstelik alışılageldiği gibi "gizli otu-
rum"la değil. Dahası, bu açık görüşmenin tümünün TV'den
canlı olarak yayımlanıp halkın bilgisine sunulacağını da ekle-
di.
Türkiye'de bugüne dek görülmemiş demokratik tavrı için
Sayın Demirel'i yürekten kutlanm.
Aslında Sayın Demirel, yaklaşık bir yıldır her gün hepimizi
şaşırtmayı adeta âdet haline getirdi. Gökten yeryüzüne -üste-
lik Türkiye'ye- düşüvermiş bir demokrasi meleği sanki.
Bılınmedık, yeni biri olsa kitleler ardından demokrasi pey-
gamberi diye akıp gidecek. Ama 1964'ten bugüne politikanın
içinde ve tam altı kez başbakanlık yapmış biri. Eski Süleyman
Demirel, belleklere o kadar kazılmış olmalı ki "örgütlü vatan-
daş", "konuşan Türkiye" isteyen, "karakolları şeffaf yapaca-
ğım" diyen Demirel, bir türlü ünlü 226'yı sandıktan çıkartp
tek başına iktidar olamadı. Ama şaşırtmayı sürdürüp bu kez
SHP ile ortaklık kurdu. Ortaklığın kuruluş süreci de, ortaklı-
ğın protokolü de, hükümetin programı da Sayın Demirel'in
inanılmaz demokratlığının yeni kanıtları oldu. Miting meydan-
larındaki sözleri "dün dündür"de kalmadı, hükümet progra-
mına geçti. Dahası başbakan olduktan sonra öğretmenlerin
karşısına geçip "Sendika kurun" dedi. "Türkiye'de işkence
vardır" dedi. Eskişehir Cezaevi Bakanlar Kurulu kararıyla
kapatıldı. - ^ — ^ .
dunyanm $ j m d j
Güneydoğu sorunlan
TBMM'de görüşülecek.
Sayın Demirel, bakanlar ve
iktidar milletvekilleri asil
sınavlannı o zaman
verecekler. Çünkü
Meclis'te Kürt
milletvekilleri var.
Güneydoğu sorunları
konusunda gerçekleri
onlann ağzından
dinlemeye tüm Türkiye
hazır olmalıdır.
p
Bir
en yetenekli aktörü
olsa 50 milyonun önün-
de bu kadar uzun süre
rol kesemez.
Nitekim, Sayın Demi-
rel de 26 Kasım 1991
salı akşamı TV'de "işte
Hayatınız" programın-
da kendisinin değiştiği-
ni çok açık olarak
anlattı.
Ne güzel...
Bu olumlu değişim
iyi, güzel de TBMM'nin
yemin töreninde Sayın
Demirel'i TV ekranla-
nndan izlemiştik. Hatip
Dicle ve Leyla Zana'yı
masaları yumruklaya-
rak protesto edenlerin
b S D l
p
başında Sayın Demirel ^ ^ ^ — — ^ ^ ~
de vardı. Ünlü imam-cemaat hikâyelerinde olduğu gibi iki
genç ve yeni DYP milletvekili de kürsüye hücum etmişlerdi.
Şimdi Güneydoğu sorunlan TBMM'de görüşülecek. Sayın
Demirel, bakanlar ve iktidar milletvekilleri asil sınavlannı o
zaman verecekler. Çünkü Meclis'te Kürt milletvekilleri var.
Güneydoğu sorunlan konusunda gerçekleri onların ağzından
dinlemeye tüm Türkiye hazır olmalıdır.
Gerçekler acıdır
Büyük olasılıkla inanılması çok güç eziyetler, işkenceler
anlatılacak. İşkence görenler, eziyetleri çekenler gerçekleri
açık açık anlatabilirler. TBMM'nin kendine özgü nazik üslu-
buyla konuşmayabilirler. Bu anlatım biçimi bazılarını rahatsız
edebilir.
Ama unutulmasın ki işkence görmek, kocası, oğlu, kardeşi
öldürülmüş olmak da rahatsız edicidir. Tutuklu olduğu cezae-
vinde çenesine kadar lağıma gömülmek de rahatsız edicidir.
Konuşan Kürt milletvekıllerinden biri de Leyla Zana olabi-
lir. Yine masalar yumruklanıp kürsüye yûrünecek, genç
milletvekilinin sözü kesilecek mi?
Değiştiğini söyleyen, bizim de değiştiğini gözlediğimiz
Demirel, ciddiyetle gerçekleri birinci ağızdan öğrenmek niye-
tiyle Leyla Zana'yı dinleyecek mi? Dinlemesini öneririm.
Çünkü Leyla Zana ilkgençliğinin tam on bir yılını Diyarbakır
zındanının kapısında geçirmiştir. Horlanmaları, aşağılanma-
ları, işkencelerı yaşamış biridir. Her türlü zulme karşı diren-
miş biridir. Direnişiyle Kürtlerin umudu olmuş biridir. TBMM
kürsüsücıden Türklerin ve Kürtlerin gerçek kardeşliğini iste-
miş biridir.
Leyla Zana zulüm üniversitesinden mezundur. Onun diplo-
masının pahası yoktur. TBMM'de olması 19. dönem milletve-
killeri için aslında bir şanstır. Dikkatle dinlenmesi gerektir.
Güneydoğu sorunlarmın TBMM'de açık görüşü|mesi ve bu
görüşmelerin TV'den canlı yayınıTürkiye'dekidemokrasininı
gelişmesi bakımından son derece önemlidir.
Bu görüşme sırasında kimin ne kadar değiştiği, kimin ne
kadar demokrat olduğu, kimin acı gerçeklerden kactığı ya
da gerçekler ne kadar acı olursa olsun sorunlan çözmek için
çaba gösterdiği ortaya çıkacak. Ve asil önemlisi, kimlerin
gerçekten Türk- Kürt kardeşliğinden, yurttaşların eşitliğinden
yana olduğu ortaya çıkacak, göreceğiz.
UĞUR CANKOÇAK Yayıncı, eski Sosyalist
Devrim Partisi'nin genel sekreteri.
T.C BURSA ASLtYE TtCARET
MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI
Sayı: 1991/1227
Bursa Davutkadı Mahl. T. Mehmetali Cd. Cami Yani No: 55 sayı-
lı yerde TAM GİYİM adı altında giyim ticareti yapan KEMAL TAM-
GAÇ'ın 3. İcra tetkik mercii hâkimliğinir 991/308 sayılı dosyasına
konkordatonun mehli talebinde bulunmuş, konkordatonun onaylan-
ması mahkememizden talep edilmiştir.
H.U.M.K. 507 ve müteakip maddelerine göre yargılama basit yar-
gılama usulüne göre yapılacağı duruşmalara katılmak isteyen ve da-
vaya karşı itiraz edenlerin haklarını savunmaya dayanak yapacaklan
tüm belgeleri en geç duruşma günü olan 25.12.1991 günlü S: 15.00"den
ev-vel mahkememize vermeleri veya gönderrneleri aksi takdirde HUMK
509 ve 510 maddelerine göre duruşmanın yokluklarında devam edi-
lip karar verileceği hususu ilanen tebliğ olunur. 25.11.1991
Basın: 45186