17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 31 EKİM 1991 "Güzel Sanatlar"ı Iisede Okumak Batı'da oldukça yaygın olan bu uygulama, nasıl olduysa bizde de denenme alanı bulmuş, klasik lise saplantısının zincirlerini kırarak... VEDATGÜNYOL Anadolu Güzel Sanatlar Liseleri! Yanlış oku- madınız. Adıyla sanıyla GÜZEL SANAT- LAR Liseleri! Kurulalı üç yıl olmuş. Sayılan da altıya ulaşmış. On beş gün öncesine kadar, böylesi güzel kurumların varlığından -ayıptır söylemesı- haberim yoktu. Bir güzel çağn ile, liselerin kuruculan ve bir avuç bilinçli öğrenci- si cıktı karşıma, Bostancı'nın içerlek bir köşe- sinde. Batı'da oldukça yaygm olan bu uygulama, nasıl olduysa bizde de denenme alanı bulmuş, klasik lise saplantısının zincirlerini kırarak... Genel kültürün (içinde felsefeye yer verilme- yen o ucube genel kültürün, sözümona kültü- rün ağır bastığı) liselerimizin yanı başında, gü- zel sanatlara açık liselerin, bugün için sözde kalsa bile, varlığı yabana atılmaz bir yeniliktir bence. Cumhuriyet gazeteşinin 18'Ağustos 1991 ta- rihli pazar eki DERGİ'de Figen Atalay'ın "Li- seyi 'Güzel Sanatlar'da Okumak" adlı röportaj ağırlıkh yazısını daha yenı gördüm. Bu güzel yazıyı okuduktan sonra, sayın F. Atalay'ın yazısına koyduğu başlığı. affını dileyip tersyüz ederek "Güzel Sanatlan Lisede Okumak" bi- çimine soktum. Çünkü, amaç lisede güzel sa- natlan okumak değil. güzel sanatlan lisede okumaktı. üniversite eğıtimine bir hazırlık olarak... Şimdi bir sorun çıkıyor ortaya: Bu liseleri bitirenler, üniversitelerin çeşitli dallanndaki sanat eğitimine mı adayacaklar kendilerini, yoksa klasik eğitirn liselerindeki öğrenciler gi- bi, sınavla üniversitelerin şu bu dallanna mı yazılacaklar? Anadolu Güzel Sanatlar Liseleri Sanat Danışmanı Prof. özer Sezgin, bu konu- da şöyle bir açıkbk getiriyor, 'resim ve müzik eğitimının çok kücük yaşlarda verilmesi ve bu alanda kabiliyetli gençlere fırsat tanınması ge- rektiğini' söyledikten sonra şunlan ekliyor: "Bufiseler,güzel sanatlar fakultelerinın resim ve müzik bölümlerinin altyapısını oluşturu- yor. Bu okullara giren öğrenciler, aynı zaman- da lngilizce öğrenim görüyorlar ve resimle mü- ziğin yanı sıra başka konularda da ders alıyor- lar. Anadolu Güzel Sanatlar Liseleri mezun- ları isterlerse resim ve müzik eğitimine devam edebilecekleri gibi, üniversiteye giriş sinavına katılarak sanatın dışında bir alanda da meslek sahibi olabilirler. Bu liselerin yaygınlaşmasını. hiç olmazsa üniversite bulunan bir ilde açıl- masını istiyoruz." Katılmadığım görüş tşte burada Sezgin, katılmadığım düşün- celer ileri sürüyor ve belirli amacı olan bu lise- leri, imam hatip okullan düzeyine indirerek. üniversitelerin herhangi birdalındaeğitimleri- ni sürdürebileceklerini söyleyerek, bu liselerin kuruluş amaçlanndan saptınlmasına yeşil ışık yakıyor. Şimdi soruyorum size, bu liselerin amacı, müzikten anlayan bir vali, resim yapmasını bi- len ve seven bir avukat yetiştirmek mi, yoksa üniversitelerin belirli sanat dallanna. cekir- dekten yetiştirilmeye aday taptaze öğrenciler mi sağlamaktır? Anadolu Güzel Sanatlar Liselerinde Çağ- daş Plastik Sanatlar Eğitim Raporu'nu sunan (Temmuz 1991) Doç. Dr. Tevfik Karakaya şöyle diyor: "Anadolu Güzel Sanatlar liselerimizde ya- pacağımız eğitim ancak yüksek öğretim ku- rumlanmızda verilebilen sanat eğitiminin ta- banını oluşturacak düzeyde araştırma amaçlı (bütünü ile plastik sanatlann temel kavram ve uygulama tekniklerinin öğretilmesine yönelik bır etkinlik süreci içinde gerçekleştirilmesi ge- reken hazırlık) eğitim olgusudur." Sayın Tevfik Karakaya aynca şunlan ekli- yor şözlerine: "Üniver.site öncesi verilmesi gereken bu te- mel hazırlık eğitimin gereğı, okullarımızın varlık nedenidir... Kolaya, ucuza. ahşılmışa kaçan ve bilinenin tekranndan öteye gitmeye- ceğini herkesin bildiği metot ve programlarla ve standart öğrenci tipinı hedefleyen yönetim anlayışı ile geleceğin sanat eğitimi sorumlulu- ğunu üstlenemeyeceğimizi saygı ile arz ede- rim." tş bununla da bitmiyor. Bir de. en önemlisi, bu liselerde, sanattan pek anlamayan yönetim kadrosunun, öğrencileri düşman belleyip di- siplin adına hethütlü ceberrutluğa soyunma- landır. Sanat, kendi içinde taşıdığı disiplin dışında. dar kafalı yöneticilenn yasaklı disipli- nine kendini teslim edemez. Yıl 1965 olmalı. Taksim Atatürk Lisesi'nde öğretmenim. O günlerde gençler saç bırakma sevdasına kapılmışlardı. Erkek öğrencilerin saçlannı sereserpe bırakmalan bir moda hali- nı almıştı. Uzun saç öyle de yakışıyordu ki kimi gençlere, sormayın... Ama okul disiplini bir canavar gibı çıkıyordu karşılanna. Unut- muyorum, bir gün okulun koridorundan ge- çerken, müdür yardımcısı bır bayan bana ses- lendi odasından. "Hocam bir da'kika gelir mi- siniz buraya?" diye. Odasına girdim. İçende, saçlannı alabildiği- ne bırakmış bir öğrenci duruyordu. Çocuğa saçlannı kesmesinı öğütlüyor, ama dirençle karşılaşınca ne yapacağını bilemiyordu. Mü- dür yardımcısı beni odasına bir hakem olarak çağınyordu. Ne yapabilirdim? Delikanlı, o uzun saçlanyla bir Yunan tannsı kadar güzel- di ve saçlan ona son derece yakışmıştı. O an aklımı toparlayıp şöyle bır karara vardım ve delikanlıya (ki benırh öğrencim değildı) şöyle dedim: "Oğlum, bu saçlar sana çok yakışmış. Ama okulun disiplini bunu istemiyor. Sen şimdi git, bu güzelım saçlarla bir fotoğrafını çektir, sonra saçlannı kestırıp buraya gel." Delikanlı dediğimi yaptı ve beni mutlu etti, yolunmuş tavuk örneği saçlanyla... Dar kafalı yöneticilerin, dar sınırlı disiplin- leri böyledir işte. Şimdi şu disiplin canavan adına yozlaştınlmak üzere olan Güzel Sanat- lar Okulları'nda, okul aile birliği ve velıler top- luluğu, okul yönetiminin sakatlığına kafa tu- tarak seslerini şöyle dile getiriyorfar: 16 Eylül 1991 tarihli Veliler Bildirisi'nin ki- mi bölümlerini birlikte okuyalım: "Okulun güzel sanatlar felsefesine uygun eğitimden uzaklaştığı kanısındayız. Bu konuda daha ak- tif, daha heyecanlı ve ileriye yönelik adımlar atılması gerekirken, tersine bir uygulama ile çocuklanmızın kazanılmış haklannın dahi (yatılı olma hakkı) gözardı edildiğini üzüntü ile izliyoruz. Okullanmızın kuruluş amacın- dan aşama aşama uzaklaşılmakta olduğunu görûyoruz." Birçok öğrencinin yatılılığına son verilmesi, kültür dersleri dışında tüm zamanlannı sanat eğitimine ayınnalarının engellendiği. özellıkle de 'psikolojik zor'a dayalı katı bir disiplinle kişiüklerinin ezildiği, velilerin başlıca kaygısı- dır. Aynca özgür ve baskısız bir eğitim ortamı sağlayacak olan okulun sanat danışmanlan- nın etkinliklerinin kısıtlanması onanlmaz bir yürek ağnsı olarak sürüp gitmektedir. Yerinde bir istek Yıne aynı tanhli (16 Eylül 91) Okul Aile Birliği'nin yayımladıgı bildiri. öğrencilerin bır bölümünün yatılılıktan çıkanlmasından, kişi- liklerinin ve yaratıcılıklannın gözardı edilme- sinden yakındıktan sonra sözlerini şöyle nok- talıyor: "Son olarak diyoruz ki, bizler bu oku- la (Erenköy'deki okula) çocuklanmızı ön- celikle sanat eğitimi yapacaklarına ınandığı- mıziçinverdik. Klasik bir genel lise eğitimi yapılacaksa. bunca zorluğa neden katlanacağımızı bilmek istiyoruz." Şimdi bır düşünelim: Güzel Sanatlar Lise- leri'nin kuruluşundaki iyi niyetin, uygulama- sındakı dar görüşün çarpışması karşısında aklın egemenliğine gönül bağlanırsa. bu lisele- rin doğrudan doğruya üniversiteye bağlanma- sı gerektiği sonucuna vanlırdıyorum, haddim olmayarak. Başka çözüm göremiyorum. Ba- ğışlayın! EVET/HAYIR OKTAY AKBAL Eski Tas Eski Hamam! Erbakan'ın Kutsal ittıfak'ı TBMM'de 60 kişiyi aşan bir grup oluşturdu. Seçım savaşımı boyunca Refah liderinin -ki aynı zamanda Mılli Nızam, Millı Selamet Partilerinin de lıderıdir- yıllardırnakaratbıçımindedılegetirdığı isteklerinı, özlemleri- ni dinledık. Bır arpa payı ılerlememiş! Hep aynı yerde, hep aynı durakta beklıyori Neyi mi? Şerıatçı bır düzenin bu ülkede yerleşmesinı.. Gerçi tek başına 6O'lı sayılara ulaşmış değıl. Ittifak'ın güçlü öteki kanadı Bay Türkeş'in MÇP'sidir. Bay Türkeş de hepini- zin bildiği gibı CKMP'nın, daha sonra da MHP'nin lideridir. Kutsal Ittifak'ın içinde yer alan yirmiden çok milletvekıli MÇP üyesidir Bir de Islahatçılar var. Bunları hesaptan düşersek Erbakan'ın elinde ancak otuz - otuz beş milletvekili kalır. Bu da az sayı değil elbet! 2000'li yıllara doğru yürüyoruz, ama Er- bakan takımı bızi 1000lı yıllara doğru geri götürüyor. Daha doğrusu götürmeye kalkışıyor. Türkiye Cumhurıyeti'nin 68. yılını kutladık. Sağduyu, bu uzun zamanın ardından Erbakan gibi düşüncelerı katılaşmış, çağdışında kalmış kişilerin seçmenden oy almamasını gerek- (Arkaa 17. Sayfada) Bilim alarm veriyor Bizlere ne olacak? Umut var mı? Bilgi İçin: Evrensel Yaşam 9/12 P.K. 5643 8700 Würzburg ALMANYA Op. Dr. ALÎİHSAN TOMRUK Aramızdan ayrılışının üçüncü yılında yine seninle beraberiz. AİLESİ VE ARKADAŞLARI BOND ÜNİVERSİTESİ AVUSTRALYA'DA ÜNİVERSİTE İNGİÜZCE + FOUNDATION + ÜNİVERSİTE 21. YUZYIL ÜNİVERSİTESİ * "BAŞARINIZBAŞARIMIZDIR ISTANBUL BAâDATCAO NO S32/6 BOSTANCl Tel (113624096(1)3623959 ANKAFM BlUUfi 6OK NO 23/1 KAVAKUO6RE T«i (*) 126 76 02 (4)126 76 03 ACELE SATILIK DAİRE Bakırköy incirli Cad. İhsan Kalmaz Sok. No: 4/A D-1 2 oda 1 salon-salomanje, kaloriferli, hidroforlu, 75 m 2 , bodrum daire son fiyat 60 milyon. Tel: 561 27 70 SATILIK DÖKKÂNLAR Cerrahpaşa ana caddeye çift cepheli altlı üstlü dükkânlar. Tel: 588 56 92 PENCERE Duyuru!.. Bir gazetenin temelde iki geliri var: Satış geliri, reklam geliri. Bir süre önce ünlü Le Monde fiyatını artırdı, gerekçesı- ni deaçıkladı: Le Monde gelirinin yüzde55'ini satıştan, yüzde 45'ini reklamdan sağlar. Körfez Savaşı nedeniyle doğan eko- nomik bunalım yüzünden reklam gelirleri düştü; gazetemizin fiyatına zam yapmak zorunda kaldık, okurlann anlayışla kar- şılayacağını umuyoruz. Bır gazete harcamalarını reklam gelirleri üzerine yaymak- tan kaçınmalı. İki sakıncası var. Birincisi: Ekonomik bunalım süreçlerinde reklam geliri düşerse gazete zorlanır. ikincisi: Reklam gelirlerine bağlanan gazetenin bağımsızlığı azalır; sermaye gruplarını eleştirmek işlevi yeterınce yenne getırile- mez. Cumhuriyet'in ikinci sayfasına kimi gün renklı reklam yığı- lır, gazeteye gelir sağlanıyor diye sevinirim; kimi zaman da bizim sayfada "devrimci" kesimin duyuruları yer alır. Savcı- lık bunlarda suç var mı, yok mu diye büyüteci eline alıp inceler, gazetenin başı derde girer; ama, reklamı veren "dev- rimci"ye göre hava hoş!... Cumhuriyet, savcıya, yargıca hesap versin, bizımkine vız gelir. Dün yıne bizim sayfada 275demokratın imzaladığı bir duyu- ru vardı: "Ismail Beşikçi özgur olmalı". "Bizler düşünceyi açıklamayı suç kabul etmiyoruz. Düşün- celerini yazmaktan dolayı aydın, yazar ve bilim adamı olan Ismail Beşikçi'nin tutuklanmasını antidemokratik ve insan haklannın ihlali olarak değerlendiriyor ve hemen salıveril- mesini istiyoruz." Sanırım 1990ların Türkıyesi'nde böyle düşünenler 275 kişi değildir. Artık Anadolu'da milyonlarca kişi "gerçek demok- rasi"nin ne olduğunu bılıyor. Gerçek demokrası nedir? Yadane değildir? Fikir özgürlüğünden yoksun "çok partili rejim" gerçek de- mokrasi değildir. İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Türkiye çok partili rejime yöneldı; ama. Batı demokrasilerınde varolan fikir özgürlüğü- ne uzak kaldı. Başyazarımız Nadır Nadi buna "bıçımsel demokrası" adını vermişti. Sorun kırk yıldır gündemde: Çag- daş -ya da gerçek- demokrasiye Türkiye'nin kapılarını bir türlü açamadık. Pekı, biz neden gerçek demokrasıyi kuramıyoruz? Çünkü bu, uygarlık yolunda bir gelişmişlik düzeyidir; geli- şen Türkiye daha o düzeye varamadı. Insanlar sabah evde kahvaltı ederken cezaevınde yatan fikir adamını düşunmü- yorlar; günlük dağdağa içinde kavrulup gidiyoruz; çoğu kışı etliye sütlüye karışmaktan korkuyor; çoğu kişi hamamböceği gibi ruhunun karanlığına kıvrılıyor; çoğu kışinın böyle ışler- den haberı bile yok; çoğu gazete ıvır zıvır, dedikodu, baldır baca.k uzerıne yayın yapıyor, yeni moda bır blucin ya da bir kadın poposunun fotoğrafı, kamuoyunu cezaevindeki fikir adamından daha çok ilgilendıriyor; televizyon bu tür haberle- ri halka duyurmuyor... 20. yüzyılın ortasında başlayan çok partili rejim 21. yüzyıla yaklaşırken demokrasiye dönüşemedi. Bizim sayfada dün çıkan duyuruyu çoğaltmalı, bütün ülkeye yaymalı... Otomobil, buzdolabı. çamaşır makinesi, temızleme tozu reklamı değil bu; özgürlük duyurusu, televızyonda yayımla- namaz, boyalı basında çıkamaz, ancak Cumhurıyet'te okura ulaşabilir. 1991'de ülkemizin en ivedi sorunu demokrasidir. Çok parti- li rejimi gerçek demokrası ye dönüştürmek zamanı geldi de geçti; 21. yüzyıla başımız öne eğik girmeyelim. O P E L V E C T R A FRANSA, ÎTALYA, İSPANYA T Ü R K İ Y E ' D E U R E T İ L D İ OPEL VECTRA. Bir başka otomobil değil. Bambaşka bir dünyadır. Opel Vectra. Almanya'da doğdu. Türkiye'de üretiliyor... Dünyanm en zor beğenen sürücülerinin isteklerini karşılamak için. Çünkü burada, Türkiye'de üretilen Vectra Avrupa ülkelerine Türkiye'den ihraç ediliyor. Opel bayinize gelin, bu uluslararası başarıyı keşfedin: Güç, dizayn, kalite ve konfor... Tüm bu üstünlükler GM'in yurtçapmdaki yedek parça ve servis ağıyla ulaşıyor size. Opel bayinize gelin, bu uluslararası başarıyı görün.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle