Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURÎYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 14 OCAK 1991
Dentokratik Yaşam,
Çağdaş L ııi versito...
Rektörünü ya da dekanını gördüğünde yüz metre öteden ayağa kalkıp
önünü iliklemek bir saygının değil, garip bir teslimiyetin, bir
sömürünün ifadesidir. Bilim toplumunda bu davranış biçiminin geçerli
olmasının bilimsel ilerlemeye hiçbir yarar sağlamadığı ortadadır.
Prof. Dr. ŞARMAN GENÇAY İTÜ Nükleer Enerji Enstitüsü
Okurlar çok iyi anımsarlar, bir zamanlar üni-
versitelere rektör atanması konusunda hükümet
yetkilerinden söz edilirken, Batı üJkelerinde rek-
törlerin hükümet tarafından atandığı söylenmiş
ve bu ülkelerden biri olarak Kanada'mn adı özel-
likle geçmişti.
Bugün bu konuyu açmaktan amacım, o gün-
kü yanlış yorumların, o gün olduğu gibi bugün
de bizi yanlış kararlara götürmesini engellemek
isteğinin yanında, konunun üniversitede demok-
rasi ve hükümete verilen yetkinin dış ülkelerde
ne şekilde kullanıldığı hakkında bize bilgi ve
dersler verebilecek olmasıdır.
öncelikle son derece demokratik olan Batı üni-
versitelerinde rektör seçimlerini Kanada örneğin-
de inceleyelim. Seçimlerdeki önemli adırnlar ge-
nellikle aşağıdaki gibidir:
• Başvuru için süre verilir ve her öğretim üye-
si başvurabilir.
• Başvurular üniversitenin seçtiği bir kurul ta-
rafından değerlendirilir ve genellikle beş aday se-
çilir.
• Adaylar fikirlerini, yapmak istediklerini,
amaçladıklan hedeflerini açıkça üniversite ele-
manlanna anlanrlar ve bunlan savunurlar.
• Adları ilan edilen adaylar hakkında; fakül-
teler, enstitüler, öğretim üyeleri birliği, öğrenci
birliği, üniversite memurlan birliği düşünceleri-
ni bildirir ve birer adayı desteklerler. Destekle-
necek kişinin seçiminde kuruluşlararası işbirliği
yapılır.
• Üç adayın adı öncelik sırası ile saptanır.
• Atama yetkisi bulunan hükümet normal ko-
şullarda daima ilk sıradaki kişinin rektör olarak
atanmasını karara bağlar.
Ataması yapılan kişinin üniversitenin belirtti-
ği birinci ad olmaması gibi bir durumun ortaya
çıktığı galiba hiç görülmemiştir. Şimdi eğri otu-
rup doğru konuşahm: Bu seçim ne kadar demok-
ratik ise bizde rektörlerin seçimi de o kadar an-
tidemokratiktir. Batıda rektörleri hükümet seçer
diyerek bu modeli öneren ve özellikle örnek al-
dığımız Kanada'da böyle olduğunu söyleyenler
öğretim üyeleridir.
Aksaklık nerededir? Benzer olduğu söylenen
örnekler arasındaki uçurum, farklı ülkelerde na-
sıl olup da oluşmaktadır? Zannederim bu soru-
ların yanıtlarının incelenmesi bize bir şeyler ka-
zandırabilir, bizi art fikirli girişimlerin tuzağın-
dan koruyabilir.
Yetki kullanmada incelik
Batı iiniversitelerinde görülen en önemli fark-
lardan biri yetkililerin yetkilerini, kendi istekle-
rini gerçekleştirmekten önce demokratik davra-
ruşı yeğleyerek kullanmaJandır. "Yetki benim, is-
tediğimi yaparım" anlayışına yer yoktur. Yetki
ancak sağduyu eşliğinde vardır ve sağduyu de-
mokratik davranmayı gerektirmektedir. Bu ne-
denledir ki rektör seçiminde yukandaki aşama-
lar vardır. Aynı nedenle hükümetin sıralamada
adı birinci sıradaki kişiyi atamasından başka bir
atama gercekleşmez. Belki bunalım durumları
akla gelmeyen karışıklık dönemleri için bu yetki
kullanılabilir ve bu durumlar için vardır. Nor-
mal koşullarda üniversitenin demokratik bir süz-
geçten geçirerek seçtiği adayın atanmaması söz
konusu değildir. Çünkü demokrat bir toplum ol-
manın erdemi bunun tersini engeller. Dahası yet-
kililerdeki demokratik davranma endişesi bunun
tersini engeller.
Nedeni basit, ama sağlaması zor. O üniversi-
telerde yaşam biçimi demokratiktir. Zaten işin
püf noktası da galiba buradadır. Demokratik ya-
saların ötesinde yaşam biçiminin demokratik ol-
masındadır. Kamuoyu güçlüdür, yetkililerde yet-
kilerini kullanırken demokratik davranma endi-
şesi vardır. Yazıü yasalar ve yönetmelikler, yaşam
biçimi zaten demokratik olan bir toplumun dü-
zenini sağlar. Üniversite örneğinde, rektörü âta-
ma yetkisi ancak demokratik davranma zorun-
luluğu ile birlikte vardır.
Demokratik üniversite yasası, bizim üniversi-
telerimizde gelişmenin sağianması, bilimsel ba-
şarıların artması, Türkiye'nin iki binli yıllarda
çağdaş bilime katkıda bulunur duruma gelmesi
ve öğrencilerin daha iyi yetiştirilmesi için gerek-
li koşullardan biri olmakla birlikte yeterli değil-
dir. Bu konu, bir başka yaada incelenecektir. An-
cak demokrasinin olmadığı yerde hiçbir gelişme-
nin olamayacağı bugün kesindir. Yukanda an-
latmaya çalıştıklanmın çerçevesinde demokratik
üniversite kurmak, hem kendi koşullarımız dik-
kate ahnarak demokratik üniversiteyi yaratacak
bir yasa hazırlamak hem de üniversitelerimizde
demokratik yaşam biçimini yerleştirmekle ola-
sıdır. Örneğin her seferinde demokratik olduğu
söylenen yasalarla yönetilen üniversite uzun yıl-
lar geçirmiş olmama karşın belli kişilerin dışın-
da ne bana ne de pek çok arkadaşıma, birim'i-
mize müdür atanırken bir tek kez danışılmamış
ve bu konuda düşüncemiz sorulmamıştır. Batı-
nın demokratik üniversitelerinin hiçbirinde hiç-
bir öğretim üyesi böylesine bir hakarete uğramaz.
Türk halkı, bilmediği birtakım kavramları
Atatürk ve onun öncülüğünde yüksek düzeyde-
ki yöneticiler ve aydınlardan öğrenmiştir. Örne-
ğin cumhuriyet, demokrasi, laiklik gibi... Bugün
cumhuriyetin ilanından neredeyse yetmiş yıl son-
ra ülkenin en aydın kesimini barındıran üniver-
sitelerdeki aydınlar, burada yaşam biçiminin de-
mokratik kılınması gereğini kimden öğrenmeyi
beklemektedirler. Rektörünü ya da dekanını gör-
düğünde yüz metre öteden ayağa kalkıp önünü
iliklemek bir saygının değil, garip bir teslimiye-
tin, bir sömürünün ifadesidir.
Bir cagdaş bilim toplumunda genel anlamı ile
amir-memur ilişkisi yoktur. Sadece idari işlerin,
genellikle angarya sayılan ve yapmak zorunda
olanı bilimsel çalışmalardan uzaklaştıran bu tür
işlerin yapılması için özveride bulunmak ve bel-
li bir zaman sonra bu işi bir başkasına bırakmak
söz konusudur. Bilim toplumunda yönetici, emir
veren öğretim üyelerini ayağına çağıran, küçük
birimlerde bile yanına önceden alınan randevu-
lar ile girilen, lambri kaplı odalarda asık yüzle
otunıp emir yağdıran kişiler değildir. Doktora-
sını yapmış her eleman bu toplumun eşit davra-
nılan bir üyesidir. Bilime katkıda bulunan nite-
likli, uluslararası çalışmalar saygınlık toplar, bu
çalışmalarla kişi toplulukta yükselir (*), akade-
mik unvanlarını alır, proje yürütücüsü ve birim
başkanı olmaya hak kazanır. Bilim toplumunda
yönetici olmak akademik bir öncelik sağlamaz.
Sonuç
Batı üniversitelerinde bulunan demokratik ya-
şam biçiminin bizde bulunmamasımn kaynak-
larını düşündükçe gerilere, yeniden doğuş dev-
rine (Rönesans) gitmeden yapamıyorum. Bizim
toplumumuz bu dönemi yaşamamıştır. Tarihi-
mizde bir yeniden doğuş dönemi yoktur. Bu ek-
siklik bizde ezikliği, bireyin değerini bilememe-
yi kalıcı kılmış; demokrasi, cumhuriyet, temel
hak ve özgürlükleri bir gereksinme olarak du-
yumsayamayıp bunlann başımızdaki büyükler
tarafından bize tanıtılması sonucunu doğurmuş-
tur. Artık bu çağda bu eksikliğin giderilmesi an-
cak yaşam biçimini demokratik kılmakla olası-
dır. lnancım, ana konumuz olan benzer üniver-
site yasalarının farklı sonuçlar vermesinin nede-
ninin üniversitelerimizde yaşam biçiminin de-
mokratik olmamasından kaynaklandığı şeklin-
dedir. Bu yaşam biçiminin benimsendiği çağdaş
demokratik ülkelerin üniversitelerinde hiç kim-
senin gücü, rektörünü seçemeyen üniversite ve de-
kanını seçemeyen fakülte yaratmaya yetmez.
(*) TÜBtTAK yeni Başkanı Sayın Prof. Keraal Gürüı'ün 'Ci-
taııon lndex'e giren çalışmaiar yapmış bilim adamlarına gö-
rev ve yeiki vermede gösterdiji özeni, takdir ve saygı ile karşı-
ladıgımı belirtmeyi yerine getirilmesi zevkli bir borç addede-
OKURLARA.
OKAYGÖNENSİN
EVET/HAYIR
OKTMAKBAL
Yann Savaş mı?..
Kıyametin kopmasına 24 saat kaldi. Yarın Körfez'de sa-
vaş başlayacak. Son umutlar, kibrit alevi gibi söndü. Ne ABD
ne Irak geri atım atıyor! iki taraf da ille savaşmak istiyor. Ne
Bush ne Saddam geriliyor! O zaman ister istemez Körfez'-
de bir cehennem yaşanacak. On binlerce ölü, bir o kadar
yaralı... Bu iş bir kıyım savaşına dönerse -ki öyle olacağa
benzer- kentlerde, kasabaiarda yaşayanlar da türlü acılar
içinde ölecekler. Acımasızlık, hoşgörüsüzlük, anlayış kıtlığı,
savaş nedir bilmemek ya da her şeyde kendini haklı görmek
tutkusu yirminci yüzyılın son yıllarında dünyaya gerçek bir
karabasan yaşatacak...
Kimileri hep umut içinde: 'Savaş olamaz! Er geç Saddam
Kuveyt'ten çekilir. Son anına kadar direniyor, ama 15 oçak-
tan bir gün önce Kuveyt'i bırakır
1
diye düşünüyorlar. Öyle
mi olacak dersiniz? Güzel bir umut bu. Ama yarım milyon
asker Suudi Arabistan'a yığılmış, Irak bir milyon kişiyi silah
altına almış, Körfez savaş gemileriyle dopdolu, bir anda gök-
yüzünü karartacak kadar uçak tetikte bekliyor, füzeler kar-
gllıklıateşlemeyehazırlanmış. Bu durumda 'hayırsavaşola-
rriâz/olmayacak' demek kolay değil!
Bir şeyler olacak. Kötü şeyler olacak! Bizim birtakım ya-
kartanmız Vâr, savaş olursa Türkiye'nin kazançlı çıkacağını
yazıp duruyorlar. Bay Mukbil Özyörük'e göre Irak Hava Kuv-
vetleri savaşın daha ilk günü, hem de öğleye kadar yok edi-
lirmiş! Savaş bir iki günde bitermiş. Bay Cengiz Çandar da
günlerdir Körfez savaşında Türkiye'nin önde yer almasının
yararlannı anlatıyor. Daha başkalan da var... Türkiye'yi Irak'a
karşı savaşa sokmak, ABD'nin yanında yer almasını sağla-
mak isteyenlerin en başında jîay Turgut Özal'ı görüyoruz.
Başbakan Akbulut ise ne diyeceğini şaşırmış durumda, ge-
veleyip duruyor. Bu arada Türkiye yavaş yavaş, derken hız-
lı hızlı kopacak bir kıyamette yer almaya gider gibi!..
Telefonda bir arkadaşla konuşuyorum. Hiç savaş olur mu?
diyor. Bush'un arkasında Amerikan halkı yok. Evet, yok! Bay
Özal'ın arkasında da Türk halkı yok. Bunlara karşın Türki-
ye'de savaş önlemleri alındı. Yabancı askerler, uçaklar sı-
nırlarımızda toplandı. İpler koptu kopacak kadar gergin. Kar-
şılıklı bekleşen milyonlarca asker. Bir anda Ortadoğu kar-
makarışık bir hal alabilır. Kimler suçlanacak sonunda? Kim-
ler cezalandırılacak? Saddam mı, Bush mu? Gerçekten bir
iki günde Irak yerle bir edilir mi? Daha önce böyle hesaplar
yapanları çok gördük, ama hiç biri sonuç alamadı. işte Viet-
nam, işte Âfganistan! ABD, korkunç gücüne karşın yenildi
orada... Sovyetler de Afganistan'daki başkaldınyı ezemeden
çekti askerini. Irak'ın da iki üç günde teslim bayrağını çeke-
ceğini sanmak güç.
Ya biz?.. Bize ne oluyor? Dillerde dolaşan bir konu var,
o da 'bize saldırırlarsa savaşırız' sözüdür. Bu çok tehlikeli
bir sözdür. Bir ülkeye uydurma saldırılann düzenlenmesi çok
kolaydır. Nazi Almanyası da Polonya askeri kılığına soktu-
ğu askerleriyle bir sınır çatışması çıkarmış, sonra da 'Polon-
yalılar saldırıya geçti' diye Polonya'yı ele geçirmişti. Şimdi,
bir uçak sınırlarımızdaki bir iki fcöyü bombalarsa, bu iş de
Irak'ın üstüne atılırsa işte size savaş nedeni!
SHP lideri İnönü bu konuda açık konuşuyor:
"Ben de savaş çıkacağına inanmıyorum. Türkiye'nin bu-
rada işi ne? Sayın Özal da, Sayın Akbulut da 'biz savaşa
girmeyiz' demiyorlar, 'Bize saldırırlarsa savaşırız" diyorlar.
Demek ki bizi savaşa sokmak isteyenler bir tertip yapabilir-
ler. Dostluk başka, harpte ölmek başka. Kimse dostu için
savaşta ölmez. Ben bunapusuda teorisi diyorum. Yani 'kom-
şumuz silahlanıyor' gidip ezelim'. Sayın Ozal'ın izlediği po-
litika emperyalist bir politikadır."
Aklı başında her Türk yurttaşı Sayın inönü gibi düşünmek-
tedir. Başka türlü düşünmek ulus yararına, akla, gerçeklere
ters düşmektir. Bu ülkede kimse Kuveyt için, daha doğrusu
ABD için, daha doğrusu Bush için ölmek istemiyor. 15 oca-
ğa 24 saat kala Türk halkı kesinlikle 'hayır' diyor savaş se-
rüvenine...
"NAZIM HİKMET
89 YAŞENDA"
TÜRKİYE YAZARLAR SENDİKASI
(Ustalara Saygı Etkinlikleri)
Sunan: CANDAN SABUNCU
Konuşmacılar: TYS Genel Başkanı
OKTAY AKBAL
SAMİYE YALTIRIM
CEVDET KUDRET
AYDIN AYBAY
ŞÜKRAN KURDAKUL
DEMİRTAŞ CEYHUN
SHP Gen. Sekr. Yard.
MEHMET MOĞULTAY
Katılanlar: GENCO ERKAL
SELDA BAGCAN
İSA ÇELİK
Beyoğlu Karaca Tiyatrosu 14.1.199i (bugün) Saat 18 00
Davetiyeler: T. Yazarlar Senciikası (Galip Dede Cad. 48- 5 Tünel)
Cumhuriyet Kitap Kulubıı
Akademi Kitabevi, Yazarlar Evi, Gençlik Kitabevi
Savaş, Amerikan Westerni DeğO!
Dr. DURSUN KIRBAŞ ht. Tabip Odası Yön. Kur. Üyesi
Dört buçuk aydır dünyada ve ülkemizde
savaş rüzgârları esiyor.
Soğuk savaş biçiminde süren gerilim, sı-
cak bir savaşın eşiğine geldi. Artık geri say-
ma başladı. Savaşın en sıcak yaşanması ola-
sı ülkelerden birisi olan ülkemizde ise insan-
lar büyük bir aymazlık içerisinde. Kimse sa-
vaş istemiyor ama bir çoğu da hazırlanan
senaryoyu TV'de izlenen bir "Savaş oyunu"
gibi hafıf bir "merak"la uzaktan izliyor. Sa-
vaşın kaç gün süreceği, hangi cephelerde sa-
vaş olacağı, kimin kime saldıracağı konu-
sunda tahminler yürütülüyor.
Ben kişisel olarak bu tablo karşısında
dehşete düşmekten kendimi alamıyorum.
Yarı belgesel, belgesel bir çok savaş filmi
seyrettim. Cepheye gidenlerin propaganda
ile şişirilen kronik "savaş coşkusu"nun on-
lan uğurlayanlarda tüm bir tedirginliğe dö-
nüştüğünü izlemişimdir. Cephe gerisinin
cepheden kalır yanı yoktur. Cephede kur-
şun, bomba, kimyasal silah vs. ile milyon-
larca irrsan hayatlarını kaybederken cephe
gerisinde de yine milyonlarca insan kıtlık,
açlık, sefalet, bulaşıcı hastalıklardan haya-
tını kaybetmektedir. :
Oysa bugün bize savaş güzel seyirlikli bir
Amerikan westerni gibi sunulmaktadır.
Kovboy tabancalannı kuşanmış, atını mah-
muzlamıştır. Şapkasını hafıf yana yatırmış
tebessüm ederek, kendinden emin bir şekil-
de kötü adam Saddam'ın elinden güzel kız
Kuveyt'li petrolü kurtarmak için dört nala
ıssız çölde ilerlemektedir. Hepimiz filmin
havasma girdiğimiz için kötü adamın kay-
betmesini, kovboyun kazanmasını istiyoruz.
Kovboyla her gün "muhabere" içinde olan-
lar da kitleleri bu yönde etkilemeye çalışı-
yorlar. Gerçek, yani savaş gerçeği hiç de bu
kadar yalın değildir.
Biyolojik-kimyasal silahlar
İşte bugün gelinen noktada toplumsal te-
dirginlik hayatın bütün alanlarında kendi-
ni hissettirmektedir. Savaşta amaç, yok et-
mektir. Savaşın mantığı budur. Bu mantık
yok etme araçlarının denetlenmesini de güç-
leştirmektedir. Savaş sırasında, birçok ulus-
lararası anlaşma bulunmasma karşın taraf-
lar, binaları yok etmeden insanları, canlı-
lan yok eden, kimyasal/biyolojik savaş yol-
lanna başvurmuşlardır. Bilim-kurgu film-
lerini aratmayan bu tür sahneleri savaşan ül-
keler yakın geçmişte yaşadılar. "Vanmış, ze-
hirlenmiş çocuklar, kadınlar, yaşlılar,
hastalar milyonlarca sivil insan bu tür si-
lahların topluca hedefi olmuşlardır. Yine
nükleer savaşın yarattığı korkunç trajediyi
insanlık henüz unutmadı. Halen atom bom-
basının ve nükleer artıklarının izlerini taşı-
yan Hiroşimalılar bu korkunç saldınyı la-
netle anmaktadırlar. Özetle şunu söylemek
mümkün: Savaşın mantığı içerisinde toplu
katliama neden olan silahlan denetlemek
mümkün olamamaktadır.
Saldırganlık köriikleniyor
TRT bizlere 10 Ocak 1991 akşam haber
bülteninde "bir konu" başlığı altında bir sa-
vaş propaganda filmi seyrettirdi. Filme gö-
re her şey ayarlanmış vaziyette. Her şey yo-
lunda. Hedef belli. Savaş çocuk oyuncağı
gibi bir şey! Kompütürlere herşey yüklen-
miş durumda. Düğmeye basınca hedef yok
olacaktır. Savaş sanki bir atari oyunu. Şu-
nu kesin olarak kafamıza sokmalıyız ki sa-
vaş önceden programlanamaz. Savaş oyun
değildir. Eğer doğrudan bir vatan savunma-
sı yoksa, savaşa gönüllü bulmak zordur. İşte
N. Torumtay, işte N. öztorun, ordunun bir-
kaç ay öncesine kadar en üst düzey yetkili-
si, bu insanlar savaşa hayır diyorlar. Peki
savaşı isteyen kim? Koltuğunu kurtarmayı
bu karmaşaya bağlamış birkaç hayalperest,
birkaç savaş vurguncusu, birkaç macerape-
rest. Geniş halk yığınlan ise cılız bir "sava-
şa hayır" sesi çıkanyor.
Sonuç
Ben bir hekim olarak insan sağlığına ana
rahmine düştüğü andan itibaren ırk, din, dil
farkı gözelmeden saygılı olacağına yemin et-
miş bir insan (hekim) olarak bu ülke bir kan
gölü haline gelmesin, insanlar ölmesin di-
yorum. Başka ülkeler de kan gölü haline
gelmesin, insanlar barış içinde yaşasın.
Anında Savaş...
D ünyanın dört köşesinde herkes bu soruyu birbirine
sormaya devam ediyor.
Ama bir de şöy/e diyenler var: Aslında savaş çoktan
çıktı.
2 ağustos gününden bu yana ekranlarda, evlerimizin
içinde, gözlerimizin önünde sürüp duruyor. Bunun
ötesinde bir savaşa her iki taraf da ne gerek duyacak.
TV ekranı Saddam Hüseyin'in temel savaş alanıydı;
buradan bütün Arap dünyasına iki önemli mesajını 6
aydır vermeye devam ediyor: İslamı, seslendiği kitlenin
ortak ideolojisi olarak kendi çevresinde birleşme
yolunda rahat ve etkin bir biçimde kullanıyor; TVde,
düşünde peygamberi gördüğünü anlatmaya kadar
gidiyor.
Ikincisi, Araplara Nasır'dan beri ilk kez onurlu bir
başkaldırı ortamı yarattığı için övünüyor. Televizyon
ekranlarında aylardır süren bu savaş, Fransız sosyolog
Jean Baudrillard'a 'medyaların rehinesi' olduğunu
düşündürtüyor.
Şöyle bir mantık yürütüyor Fransız düşünür: 'Medyalar
bizi savaşa inandırdı, daha önce Romanya'da devrim
olduğuna inandırmışlardı; hepimiz ekranların
karşısında savaşın stratejik rehineleriyiz, sürekli olarak
görsel bombardıman altındayız; savaş bizim
önümüzde sürüp gidiyor; bu ortamda gerçek silahların
kullanıldığı eski tarz bir savaş olasılığı tümüyle
ortadan kalkıyor..."
Baudhllard, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra korkuyla
beklenen Üçüncü Dünya Savaşı'nın, Soğuk Savaş'ın
uzun yıllarının içine dağılarak tamamlandığını, yeni
savaşın alanının da kendiliğinden televizyon ekranı
olduğunu savunuyor. Dolayısıyla sonuç iyimserdir, bu
savaş 'ölü bir savaş'f/r...
Bu 'ölü savaş'/n görüntülerini evlerimizin içine taşımak
için büyük televizyon kuruluşları olağanüstü hazırlık
yaptılar. CBS Televizyonu'nun ünlü sunucusu Dan
Rather"ın deyişiyle 'VVashington'daki Potomac
Nehri'nden Dicle'ye kadar savaş davulları çalıyor'.. 6u
davulların seslerinin bu kadar yayılmasını sağlayan '4
büyükler', yani CNN, NBC, CBS ve ABC kuruluşlarının
her biri olası savaş alanına 100'er kişilik gruplar
gönderdi; Pentagon'un sansür girişimlerinden
kurtulmak için Suudi Arabistan ile ABD arasında 700
telefon hattı kiralandı. Amerikalı sansür subaylarının
hoşlanmayacağı görüntüleri, bu hatları kullanarak
iletmeye çalışacaklar, bu da yeterli olmazsa Suudi
Arabistan'ın güvenlikli bir köşesine özel bir parabolik
anten kurmak için de çalışıyorlar. Uydularda kanallar
bölüşüldü... Aylık 80 bin dolar üzerinden hat kiralan
ödendi.
Şimdi sırada...
Anında görüntü...
'Ölü savaş'...
İştahınızLEce'ye Saklayın!
R e z e r v a s v o n : 1 6 8 6 6 6 0 , 1 6 8 6 6 6 1
UNTEK'91 SAFEKS
1. ULUSLARARASI UNLU MAMÜLLER TEKNOLOJİSİ TİCARİ FUARI
EKMEKÇİLİK SEMPOZYUMU PROGRAMI
17 • 19 OCAK 1991 FM KÜLTÜR MERKEZf - MECİDİYEKÖY • ISTANBUL
17. OCAK.
1330
14*»
1430
15i»
1530
16»
1630
17:00
18. OCAK.
1430
15:00
1530
16:00
1630
17:00
19. OCAK.
SUNUŞ
SAIM KURUL AFEKS A. Ş. YONETİM KUFtULU BAŞKANI
AÇ4UŞ KONUŞMASt
BAŞKAN
PROF. DR. ERDAL SAYGIN EGE ClNtV. MÛH. FAK. GIOA MÛH. BLM. 3ŞK. IZMİR
• EKMEKÇİLİKTE STANOART ÜRETİMİNİN ÖNEMİ
ARIÇTAN TONÛK
T.S.E / ARAŞTIRMA VE PLANLAMA DAİRE BAŞKANI
• EKMEKLİK UNUN KALtTESINl ETKİLEYEN FAKTÛRLER
DOÇ. DR. RECA! ERCAN ANK. ÜNİV. ZİR. FAK.
TARIM ÛRN. TEK. BLM. OĞR. ÛY. ANKARA
• EKMEKÇİLİKTE MAYAIMIN 0NEMİ
DOÇ. DR. OSMAN CABI PAK HOLDING GENEL KOORDİNATORÛ ISTANBUL
• HAMUR FERMANTASYONU VE KONTROLÜ
NURtYE ORER BESLENME VE GIDA BİLİMLERIUZMANI ANKAFtA
TARTtŞMA
KAPAMŞ
BAŞKAN
PROF. DR. REFET SEÇKİN ANKARA ÜNİVERSITESİZİRAAT FAKULTESI
GIDA BİLİM! VE TEKNOLOJİSİ BOLÜMÜ ÛĞRETİM ÛYESİ ANKARA
• EKMEKÇİLİKTE KALİTE KONTROLÛNÛN ÛNEMİ
PROF. DR. S. SEZGİN ÛNAL EGE ÜNİV. MÛH. FAK.GIDA MÜH. BLM. ÖĞR. ÛY. IZMİR
• EKMEK HATALARI. NEDENLERI, ÛNLEME ÇARELERİ
PROF. DR. HAZIM OZKAVA ANKARA ÛNVERSrTESl ZIRAAT FAKÛLTESİ
TARIM ÛRÜNLERİ TEKNOLOJİSİ BÛLÜI ,0 ÖĞRETİM ÛYESİ ANKARA
• EKMEKÇİLİKTE KATKI MADDESI OLARAK ENZİMLER.
OKSrTLEYlCl MADDELER VE EMÛLGATORLERİN İŞLEVLERİ
DOÇ. DR. YUSUF SÜMBÜL TÜBITAK MARMARA ARAŞTIRMA MERKEZI /
BESLENME VE GIOA TEKNOLOJİSİ BÖLÛMÛ GESZE - KOCAELİ
BİLİMSEL ETKİNLİKLER GENEL KOORDİNATÛRÜ
• FIRINLARDA KATKI KULLANIMINA İLİŞKİN SORUNLAR
ATEŞ TOPÇUOGLU ASLI FIRIN
TART1ŞMA
KAPANIŞ
•UNLU MAMÜLLER TEKNOLOJİSİ İLE İLGİLİYENİLİKLER PANELI"
BAŞKAN
PROF. DR. S. SEZGİN ÜNAL EGE ÜNİV.MÛH.FAK.GIDA MÜH.BLM.ÖĞR.ÜY. IZMİR
1430
15:00
1530
PANELJSTLER
DR. ING. STEPHAN REIMELT 1600
REIMELT-GERMANY
GUALTIEROMOGLIANI 16:30
G. P. A.ORLANDIS. P.A.
D. VVYNJONES 17:00
MONO EÛUIPMENT LTD. 1730
MARCO FIUPPINI
ING. POLIN4C. S. P.A.
AKE MJÖRNDAL
FALLING NUMBER AB SVVEEDEN
TARTIŞMA
KAPANIŞ
ZONGULDAK GREVCILERIYLE DAYANIŞMA
Bizler haftalardan beri devam eden, insanca yaşam için daha iyi bir düzeyde ücret ve da-
ha güvenli çalışma şartları istemlerinizi içeren haklı direnişinizi duyduk. Özal rejimine korku
veren direnişinizin ve Ankara'ya yürüyüşünüzün, rejim tarafından çeşitli yöntemlerle engel-
leneceğıni bizler de düşünüyorduk.
İsviçreli sendikacılar olarak bizler:
Türkiye'deki rejimin devamı için her türlü desteğini veren İsviçre hükümetini de protesto
ediyoruz. Bundan dolayı İsviçre'de bilinçli bir muhalefet gelişmektedir. İsviçre hükümeti bu
tavrına son vermelidir. Bu tavır halkların özgürlük mücadelesini engelleyen bir tavırdır.
Can Dostiar,
Haklı mücadelenizin devamı için bizlerden her türlü dayanışmayı göreceksiniz.
TUTUŞTURDUĞUNUZ BU DİRENİŞ ATEŞİ SÖNMEYECEK
Heinz Thommen, Matbaa ve Kâğıt İşçileri Sendikası (GDP) Genel Sekreteri
Roland Kreuzer, Matbaa ve Kâğıt İşçileri Sendikası Zürih (GDP) Başkanı
İbrahim Özdemir, Matbaa ve Kâğıt İşçileri Sendikası Zürih (GDP) Yönetim Kurulu üyesi
Mehmet Akyol, Kimya, Tekstil ve Kâğıt İşçileri Sendikası (GTCP) Genel Sekreteri
Verena Bürcher, Kimya, Tekstil ve Kâğıt İşçileri Sendikası (GTCP) Yazı İşleri Müdürü
Hans Schâppi Kimya, Tekstil ve Kâğıt İşçileri Sendikası (GTCP) Başkanı
Regula Mühlebach, Gazeteciler Sendikası (SJU) Genel Sekreteri
Andi Rieger, Devlet Memurlan Sendikası Zürih (VPOD) Genel Sekreteri
Guolf Juvalta. Devlet Memurlan Sendikası Zürih (VPOD) Başkanı
Edith Zumbühl, Devlet Memurlan Sendikası (VPOD) Genel Sekreteri
Hans Baumann, İnşaat ve Ağaç İşçileri Sendikası (GBH) Genel Sekreteri
Olivier Foex. İnşaat ve Ağaç İşleri Sendikası Zürih (GBH) Genel Sekreteri
Urs Sekinger. 3. Dunyadaki Özgürlük Hareketleriyle Dayanışma Komitesi Koordinatörü
VEFAT
Değerli varlığımız
Prof.Dr.
AHMET KADIOĞLU,
13 Ocak 1991 günü yefat etmiştir. Cenazesi 15 Ocak 1991 Salı
günü saat 10.30'da İstanbul Tıp Fakültesi 14 Mart Amfisi'nde
yapılacak törene müteakip aynı gün Fatih Camii'nde kıhnacak
öğle namazından sonra Zincirlikuyu Mezarlığı'nda toprağa
verilecektir.
Eşi: KIYMET KADIOĞLU,
Çocukları: ALEV, ATEŞ KADIOĞLU,
ŞULE KADIOĞLU ER,
Kardeşleri: YAVUZ, YILMAZ, DİLAVER KADIOĞLU.
SÜHEYLA VANLIOĞLU
Damadı: TURGAY ER
Geünleri: ESİN, PINAR KADIOĞLU
Torunlan: DAMLA ER, ALP KADIOĞLU
HALIME TABANLI (KORKUT)
ile
DURSUN TABANLI
Evlendiler
13 OCAK 1991 ZONGULDAK
KÂĞITHANE BELEDİYE
BAŞKAMJĞI'NDAN
1- Kâğıthane Belediyesi Memur Personelini taşıma servisi
10 (on) güzergah üzerinden 300.000.000.— TL. muhammen
bedelle kapalı zarf usulü ile ihalesi yapılacaktır.
2- Konu ile ilgili şartname 100.000.— TL. bedelle Kâğıt-
hane Belediyesi Hesap İşleri Müdürlüğü'ne yatırılarak mak-
buz karşılığı Personel Müdürlüğü'nden temin edilecektir.
3- İhaleye katılacak firmalar teklif mektuplannı en geç
24.1.1991 günü saat 17.00'ye kadar ilgili Müdürlüğe verip iha-
leye katılmak için yeterlilik belgesi alacaklardır.
4- Ihale 25.1.1991 Cuma günü saat 14.00'te Belediyemiz
Meclis salonunda yapılacaktır.
MAHMUT ÖZDEMİR
KÂĞITHANE BELEDİYE BAŞKANI
ARANIYOR
Çok temiz 90 Flash
Tel: 512 05 05/436
İNGİÜZCE'Yİ
İNGİLTERE'DE
ÖĞRENİN!
TURSEMin rehberliğinde
LONDRA. OXFORD. CAMBRIDGE.
BOURNEMOUTH. BRIGHTON.
HASTINGS. EXETER.ECHESTER'de
seçkin dil okullannda yaz-kış ya da
bütün yıl Ingilizce öğrenin.
Kurs, Konaklama.
Yemekler dahil
haftalık
134 £'dan
itibaren.
• Genel ve Hızlandınlmış Kurslar
• Tıcari İngilizce
• Turizm İngilizcesi
• Bankacılık İngilizcesi
tursem
İNGİUZLJSANOKULİARI
DANIŞMA MERKEZI
Cumhuriyet Cad, 173/4-6 ELMADAĞ-
80230 İstanbul Hılton Otelı Kars®
Tel 1483977-1487943-1482849
Fax 132 9729 Tlx: 27498 tusmtr