02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/12 PAZAR KONUĞU 15 TEMMUZ 1990 TelAviv Üniversitesi Rektörü ve Ortadoğu UzmanıProf. Ithamar Rabinovich: Türkiye'ye güneydentehdit yokSoğuk savaşın sona ermesinin yansımaları, dünyanın birçok bölgesinde olduğu gibi Ortadoğu'da da hissediliyor. Ortadoğu, Batı - Doğu çekişmesinin 'önemli bir arenası' olma özelliğini gittikçe kaybediyor. Ancak bu gelişmeye rağmen, bölgedeki gerginlik kendisine has nedenlerden dolayı sürüyor. Türkiye bu gelişmelerin hemen yanında, İsrail ise ortasında. Tel Aviv Üniversitesi Rektörü Ithamar Rabinovich, Dış Politika Enstitüsü'nün konuğu olarak bir süre Önce Türkiye'ye gelmiş, 'Ortadoğu'da süper devletlerin değişen rolü' konusunda bir konferans vermişti. Diplomatik muhabirlerimizden Semih İdiz, Ithamar Rabinovich ile Ortadoğu'daki durum, Türkiye'nin bölgedeki konumu ve Türk - israil ilişkileri üzerine konuştu. SÖYLEŞİ SEMİH İDİZ ~~~ I Doğu-Batı ilişkilerindeki çarpıcı değişimin, Ortadoğu üzerindeki etkilerinden söz edebilir misiniz? Batı'nın soğuk savaşı fîilen kazanması, 2. Dünya Savaşı 'ndan bu yana Ortadoğu politi- kasına hâkim olan ana faktörlerden birini kal- dırdı. Bunun neticesinde Sovyetler Birliği Israil'e yanaşmaya başladı ve bölgedeki en ya- km dostu olan Suriye ile ilişkileri bir ölçüde soğudu. Böylece yeni bir Arap-lsrail savaşı ola- sıbğı azaldı. Çünkü 1980'lerde bir Arap-lsrail savaşı akla geldiğinde dikkatler Suriye ve ts- rail üzerinde odaklaşıyordu. Öte yandan so- ğuk savaşın sona ermesi, Afganistan ve Namibya gibi bölgesel sonınlann çözümüne yolu açarken Arap-İsrail veya Filistin-îsrail ih- tilafının çözümüne katkıda bulunamamıştır. Bunun nedeni de bu ihtilafın bölgeye özgü fak- törlerden kaynaklanmasıdır. Bu ihtilaf geçmiş- te soğuk savaştan önemli ölçüde etkileniyordu. Ama hiçbir zaman soğuk savaşın bir yan ürü- nü değildi. Doğu-Batı ilişkilerindeki iyileşme aynı zamanda Ortadoğu'nun stratejik önemi- ni azalttı. Geçmişte Batı'mn bölgeye önem ver- mesinin temel nedenlerinden biri, soğuk savaş çerçevesindeki rolüydü. Bütün bu gelişmeler aslında Israil'in lehine olmuştur. Her şeyden önce Araplar, 50'li yıüardan beri Israil'e karşı otomatik destek veren Sovyetler Birliği'nin bu desteğine artık sahip değiller. Arapları daha önce otomatik olarak destekle- yen Doğu Avrupa ülkelerinin politikalarmda da köklü değişiklik oldu. Bu ülkeler eski poli- tikalan ile aralarına bir mesafe koydular. Hep- sinin şimdi israil ile diplomatik ilişkileri var. Bu arada Doğu Avrupa'da olanlar, otoriter hükümetleri devirmek açısından Arap ülkele- rindeki muhalefet hareketleri üzerinde cesaret- lendirici rol de oynayabilir. Bu henüz pratiğe geçmiş değil. Ancak Doğu Avrupa'da olanla- nn yansımaları Arap dünyasında da hissedil- di. ^KK^MSovyetler-Suriye ilişkilerinin belli ölçüde soğumasından söz ettiniz. Bunu biraz açar mısınız? Suriye'nin genel konumundan da söz eder misiniz? 9 ntifada'yı artık sürekli bir olgu olarak görmek gerekiyor. Bu da İsrail, İsrail toplumu ve İsrail politik sistemi üzerinde sürekli bir baskı unsuru oluşturacaktır. İsrail - Filistin sorunu, bundan böyle bu olgudan sürekli etkilenecektir. Sovyetler-Suriye ilişkilerindeki düşüş, Suriye'- nin zayıflamasında etkin oldu. Mısır'ın 1972'de Moskova'dan kopmasmdan sonra Su- riye, Sovyetler Biriiği'nin bölgedeki başlıca müttefıki konumuna geldi. Suriye'nin Sovyet- ler Birliği 'ne yaslanması ise 60'lı yıllara daya- nır. Ancak bu ilişkiler hiçbir zaman çok sıcak ve çok dostane olmanuştır. Her zaman karşı- hkh hesaplara ve çıkarlara dayanan soğuk fonksiyonel ilişkilerdi. Uluslararası düzeydeki değişikliklere rağmen Sovyetler Birliği Suriye ile ilişkilerinin sürmesini istiyor. Çünkü ken- disini hâlâ Ortadoğu'da çıkarları olan bir sü- per güç olarak görüyor. Ancak bu ilişkilerüı getirdiği bazı riskleri üstleraneye artık razı de- ğil. ABD ile bölgede çaüşma istemediği için. Böyle bir olaya yol açabilecek bir Suriye-lsrail savaşına kesinlikle karşı. Suriye'yi desteklemek durumunda kalabileceği böyle bir savaşın, ABD'ye yönelik politikasını altüst edeceğini bi- liyor. Bu nedenle Suriye'deki mevcudiyetini korurken "kırmızı çizgi"yi geçmemek için bir denge sağlamak zorunda. Böylece Suriye'ye si- lah sistemleri vermeye devam ediyor. Ama Su- riye'nin İsrail ile askeri eşitlik sağlama çabalarını desteklemediğini açıkça söylüyor. Stratejik pariteye karşı olduğunu, savunma açısından yeterliliği desteklediğini bildiriyor. Örtülü olarak da bir Suriye-İsrail savaşı du- rumunda Suriye lehinde araya girme olasıhğı- nın geçmişe oranla azaldığını bildiriyor. Bu da bölge açısından çok önemli bir gelişme. Tabii, Suriye'yi zayıflatan başka gelişmeler de var. Bunlardan biri, Irak'ın dikkatini farklı yöne çeken Körfez savaşının sona ermesi. İkincisi ise Suriye'nin enerjisini tüketen Lübnan soru- nudur. ' MKttMSöylediklerinizden Sovyetler Birliği ve ABD'nin bölgedeki mevcudiyetlerini sürdürmekle, savaş olasılığını azalttıklan sonucu çıkıyor. Esas soru bu zaten. Sovyetler Birliği bölge- deki dostlannı gerçekten kontTOİ edebilir mi? ABD 70'li yıllarda Arap-lsrail barışım sağla- yabilecek tek süper güç pozisyonundaydı. Çün- kü 1970'li yılların ortasında Israil, Mısır ve Suriye ile eşzamanlı bir diyalog süreci geliştir- di. Sonuç olarak da 70'li yılların ara anlasma- lan ve 1979'daki Israil-Mısır banşı ortaya çıktı. Ancak ABD bu kazançlann bir bölümünü 80'lerde yitirdi. Bir Îsrail-Ürdün, bir İsrail- Filistin banşını ise sağlayamadı. öte yandan 1983'te varılan Lübnan-İsrail anlaşmasının ilham verici bir örnek olduğu söylenemez. Sorunuza dönecek olursak; yanı- tı eVettir. Ama esas soru, bir müzakere süre- cinde Sovyetler Biriiği'nin etkinliğini kullanarak Suriye'nin tavizlerde bulunma- sını sağlayıp sağlamayacağıdır. Veya Suriye gerçekten savaş istiyorsa bunu engelleyip en- gelleyemeyeceğidir. Fakat süper gülerin bölge- de bulunmalan, bulunmamalanndan iyidir. Çünkü böylece dünyanın istikrarsız bir bölge- sine belli bir rejim getirilmiş oluyor. HHBBATör/ez Savaşt'nda ilanedilen ateşkesten sonra Irak'ın tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz? 70'li yılların sonundaki duruma bir dönüş görüyorum. O sırada Saddam Hüseyin Arap liderliğine yönelik bir kampanyanın ortasın- daydı. Çok ihtiraslı bir adamdır. Aynı zaman- da Irak'ın nüfus ve kaynaklar açısından elverişli bir dengeye sahip olduğuna inanıyor. Mısır'ın çok büyük bir nüfusu var, ama İcay- naklan yok. Libya'nın ise kaynakları var, ama nüfusu yok. Irak bu açıdan mutlu bir konum- da. Büyük bir ordu oluşturmak için yeterli nü- fusa sahip. Belli bir yaşam standardını tutturmak, aynı zamanda askeri açıdan büyü- mek için de yeterli kaynaklara sahip. Buna da- PAZAR KONUĞU I T H A M A R RABİNOVİCHProf. Dr. Ithamar Rabinovich 1942 yıhnda Kudüs'te doğdu. 1964 yıhnda tbrani Üniversitesi'nden (Hebrew University) mezun olduktan sonra Tel Avıv Üniversitesi'nde yüksek lisans yaptı. Doktora tezini ise 1971 yıhnda Los Angeles'takı Kalifomiya Üniversitesi'nde (UCLAJ verdi. Bu arada 1963-69 yıilan arasında israil ordusunda çeşitli görevlerde bulunan Rabinovich, 1972 yıhnda Tel Aviv Üniversitesi'nde Ortadoğu Tarihi üzerine ders vermeye başladı. 1974 yıhnda ise aynı üniversitede bulunan ve Ortadoğu konusunda ülkenin en büyük araştırma merkezı olan Shiloah merkezinde çalışmaya başladı. Bir süre sonra da Dayan Merkezi adını alan bu araştırma merkezinin direktörluğüne getirildi. Tel Aviv Üniversitesi'nin senatosu tarafından bırkaç hafta önce rektör seçilen Prof. Dr. Rabinovich, Peres hükümeti sırasında bir ara fVashington Büyükelçiliği'ne aday gösterildı. yon arasında değişen Yahudinin israil nüfu- suna eklenecek olmasıdır. İkincisi ise gelenlerin tsrail'in elinde tuttuğu topraklarda iskân edil- mesi konusudur. Birçok Israilliye göre bu ikin- cisi, yerinde ve mantıklı bir karardır. Ancak benim gibi birçok îsrailli de buna karşıdır. Fa- kat buna karşı olmamıza rağmen, Araplann İsrail'in kendisine yapılan göçe karşı çıkma- lannı anlayamıyoruz. Her şeyden önce bu, ege- men bir ülkenin iç işlerine karışmaktır. Göçmen kabul etmek, her egemen ülkenin hakkıdır. Bu konuda yapılan itirazlar bize İs- rail'in mevcudiyetinin halen kabul edilmediğini göstermeye yanyor. İsrail'in nüfusuna bir mil- yon kişi eklemekle uzun vadeli yaşamım ga- ranti etmeye çahşıyormuşuz gibi bir hava yaratılıyor. Kaldı ki bunu yapıyor olsak bile bunun nesi var. Kısacası, Araplann bu konu- daki açıklamalan bizi rahatsız ediyor. ^^^HBSöz işgal altındaki topraklardan açılmışken intifada hakkındaki görüşleriniz nedir? Kendisi büyük zulümlere maruz kalmış bir millet adına bu topraklarda güvenlik güçlerince yapılan bazı şeyler Israillilerde ahlaki kaygılar yaratıyor mu? Ahlaki kaygı duyanlar tabii ki var. Aslında İsrail toplumunun bu topraklar konusunda 'Şahinler' ve 'Güvercinler'e bölünmesi 1967 yı- lına kadar dayanır. Şu anda Şahinler etkin du- rumda. Ama uzun vadede Guvercinlerin haklı çıkacağına inamyorum. Kanımca intifada Arap-lsrail ve Arap-Filistin ilişkilerinde çok önemli bir gelişme olmuştur. Daha önce tsra- il'in bu topraklan 21 yıl süreyle zorluk çekme- den ve düşük maliyetlerle yönettiği özel bir durum vardı. İntifada bu durumu sona erdir- di. İntifada çerçevesinde görülen şiddetin azal- ma eğilimine girdiğine inamyorum. Ama tamamen ortadan kalkacağım sanmıyorum. Yani, intifadayı artık sürekli bir olgu olarak görmek gerekiyor. Bu da tsrail, İsrail toplu- mu ve İsrail politik sistemi üzerinde sürekli bir baskı unsuru oluşturacaktır. Israil-Filistin so- runu bundan böyle bu olgudan etkilenecektir. Aslında İsrail intifada ile yaşayabilir. Bu ka- nıtlanmıştır. Ama bunun bir maliyeti var. ts- rail toplumunun bu maliyeti ödemek istediğini sanmıyorum. Bu nedenle intifada, çözüm için dışarıdan yönelen baskılara bir de iç baskılan ekledi. Öte yandan, çözüm için 1989'da orta- ya atılan seçim planınm doğru plan olduğuna inamyorum. Bu planın çıkmaz sokağa girmiş olmasından üzüntü duyuyorum. İsrail ile diplomatik ilişkilerini 1981 'den bu yana büyükelçilik değil elçilik düzeyinde yürütüyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz? İsrail ile ilişkiler açısından bakacak olursak bence bocalamak en kötü politika. Çünkü bo- calamak veya bocalıyormuş gibi görünmek baskıyı davet eder. Kararlı bir adım attığınız- da başta bazı tepkiler olabilir. Ancak zama- nmda ortalık yatışır. Mısır'ın Israil ile normal diplomatik ilişkileri bulunduğu bir sırada Türkiye'nin de benzeri ilişkileri olabileceğini düşünüyorum. Tüm Arap dünyası Mısır'ın bu ilişkisini artık kabul ediyor. Mısır'ın politika- sına karşı direnen son kale olan Suriye bile ge- çen aralık ayında bunu kabul etti. •••KTürAr/ye ve İsrail farklı nedenlerden dolayı olsa da ABD için stratejik önem taşıyan iki ülke. Soğuk savaş sona erdiğine göre bu durum değişecek mi? Gerek Türkiye gerekse îsrail'in ABD ile iliş- kileri iki ana faktör üzerine kurulu bulunuyor. Stratejik önem ve paylaşılan demokratik de- ğerler. Eskiden bölgede üç parlamenter de- mokrasiden söz edilirdi. Türkiye, Lübnan ve İsrail. Lübnan artık işleyen bir parlamenter de- mokrasi değil. Oysa Türkiye ve Israil'de bu yö- netim biçimi sürüyor. İki ülkenin ortak yam da bu. Bu arada bölgenin stratejik değerinin azalması ile Türk-Amerikan v£ tsrail- Amerikan ilişkilerinin şekli de değişiyor. Her iki ülke ABD ile özel ilişkilerini sürdürmek is- tiyorlarsa demokratik değerlerin önemini vur- gulamaları gerekecek. Çünkü Amerikalılar yeni dönemde dış politikalarının temelinde hangi ilkelerin yatması gerektiğini kendilerine soruyorlar. Terorizmle mücadele kendi başı- na dış politika için cazip bir temel oluşturama- yacağına göre, demokrasinin dünya çapında geliştirilmesi ilkesi ön plana çıkıyor. Öte yandan, soğuk savaş sona ermiş/ olabi- lir, ama yeni döneme geçiş bir gecede gerçek- leşmeyecek. Bu arada Ortadoğu ve Sovyetler Biriiği'nin güneyindeki istikrarsızlık sürüyor. Bu nedenle ABD için güvenilir bölgesel müt- tefiklerin bulunması halen önemli bir konu. ABD ile diyaloglarında, Türkiye ve tsrail'in bölgesel ittifak kavramını yeniden tanımlaya- rak güvenilir bölgesel müttefiklerin önemini vurgulamak isteyeceklerini samyorum. s.oğuk savaş sona ermiş olabilir, ama yeni döneme geçiş bir gecede gerçekleşmeyecek. Bu arada Ortadoğu ve Sovyetler'in güneyindeki istikrarsızlık sürüyor. Bu nedenle ABD için güvenilir bölgesel müttefiklerin bulunması halen önemli bir konu. Tel Aviv Üniwrsilesi Rektörü Ithamar Rabinovich, su konusunun ilerde Ortadoğu'nnn en önemli sornnu haline geleceğini so>luyor. (Fotoğraf: Banş Bil) yanarak 1970'li yıllarda Arap liderliğine oynuyordu. Ancak yanlış savaşa girme kararı, bu kam- panyayl rayından çıkardı. Bundan sonra 10 yıl- lık süreyle nötralize oldu. Bu süre içinde destek sağlamak için Batı'yı, muhafazakâr Arap ül- kelerini ve hatta dolaylı olarak İsrail'i bile gö- zetti. Ancak sonunda ağustos 1988'de ateşkes ilan edildi. Irak bu savaştan bir dereceye ka- dar galip çıktı. Bağdat'ın, savaşın tekrar baş- laması olasılığı ile meşgul olacağı yönündeki beklentiler ise doğru çıkmadı. Humeyni'nin ölümüyle bir geçiş dönemine giren tran, Irak'ı tehdit edecek durumda değil. Böylece Irak ola- S üper güçlerin bölgede bulunmalan, bulunmamalanndan iyidir. Çünkü böylece dünyanın istikrarsız bir bölgesi Ortadoğu'ya belli bir rejim getirilmiş oluyor. İki süper gücün çarpışma rotasında bulunmadıkları bir dönemde bunun yararları açık. naklarım yeniden büyük emellerinin hizmeti- ne tahsis etmeye başladı. Bu çerçevede Arap-lsrail ihtilafında yüksek bir profile sa- hip olmayı liderlik emellerinin önemli bir un- suru olarak görüyor. Sonuçta iki unsur ön plana çıkmış bulunu- yor. Birincisi bazı Arap ülkelerinin Irak teh- didini hissetmeye başlamalan; ikincisi ise Irak'm, en azından kâğıt üzerinde, Arap-lsrail ihtilafında askeri opsiyonu yeniden gündeme getirmiş olması. Radikal Araplar açısından ce- saretlendirici olan bu ikinci unsurun, tekrar gündeme gelmesi Arap-lsrail ilişkileri açısın- dan iyi olmadı. Irak'ın tehdidini hissetmeye başlayan Arap ülkelerden söz ettiniz. Bu ülkelerin başında Suriye'nin geidiği açık. Irak ve Suriye derin görüş ayrılıklannı aşabilecek durumdalar mı? Saddam Hüseyin ile Hafız Esad'ın karşılıklı olarak duyduklan kışisel düşmanhk; Baas Par- tisi'nin bu iki kanadı arasındaki köklü reka- bet; Fırat'ın paylaşımı sorunu; Suriye'nin Körfez Savaşı'ndaki rolünden kaynaklanan Garaz ve Kürt sorunu dahil olmak üzere mev- cut karmaşık etkenleri göz önünde bulundur- duğumuzda, bu görüş ayrılıklarının kolay aşılabileceğini hiç zannetmiyorum. MEK^MSovyetler Biriiği'nin göç etmek ısteyen Yahudilere kapüannı açması ile ABD'nin bu göçmenlere kapılannı kapaması aynı döneme rastladı. Buna bakarak Ortadoğu 'nun demografik yapısını değiştirmeye yönelik bir komplodan söz edenler var. Amerika'daki Yahudi lobisinin de bunda parmağı var deniyor. Sovyetler Biriiği'nin kapılannı açmasıyla ABD'nin kapılannı kapaması bir tesadüftür. ABD'deki Yahudilerin büyük bölümü Sovyet Yahudilerinin Amerika'ya gelmesini istiyor. Çünkü Amerika'daki Yahudilerin sayısı, asi- milasyon ve dinlerarası evlilikler gibi neden- lerden azalıyor. Bu, Amerika'daki Yahudiler ile İsrail arasında son yirmi yıldır suren önemli tartışmalardan biri. Yani, Sovyet Yahudileri Israil'e mi Amerika'ya mı kanalize edilsin tar- tışması. Kısacası, Amerika'nın kapılannı ka- panuş olması Yahudi lobisi ile ilgili değil, kendi göç politikası ile ilgili. Aynı şekilde Sovyetler Biriiği'nin kapılannı açmasım da doğru çerçe- vede değerlendirmek gerekir. Bu ülkede, her kesûn ve toplum için geçerli olan göç serbesti- si getirildi. Sovyet Yahudileri bundan yarar- lanarak çıkıyorlar. Şimdi bu göçü Ortadoğu çerçevesinde değer- lendirirseniz iki farklı konu çıkıyor ortaya. Bunlardan birincisi, sayıları 500 bin ile bir mil- W^MTürkiye'ye dönecek olursak, Ortadoğu çerçevesinde Türkiye'yi nasıl bir ülke olarak görüyorsunuz? özü itibanyla tslam olan Türkiye, Ortadoğu' da geniş etkileri olan ve Israli açısmdan da çok büyük önem taşıyan bir ülke. Ne de olsa Isra- il'i tamyan ilk Müslüman ülke. Buna karşıhk olarak tsrail 1949'da en kıdemli diplomatla- nndan birini buraya ilk temsilcisi olarak gön- dermişti. Türkiye, o günden bu yana tsrail'in dış politikasında önemli bir yer tutmaya de- vam etmiştir. Çünkü Ortadoğu'da yer alan bir Müslüman Ulke olmasına karşın, açıkça Batı'- Mısır'ın İsrail ile normal diplomatik ilişkileri bulunduğu bir sırada, Türkiye'nin de benzeri ilişkileri olabileceğini düşünüyorum. Tüm Arap dünyası Mısır'ın bu ilişkisini kabul ediyor. Buna karşı çıkan Suriye bile geçen aralık ayında bunu kabul etti. ya ve Avrupa'ya yonelmiş bulunuyor. Çarpı- cı bir modernizasyon sürecinden geçmiş olması nedeniyle de Ortadoğu'da ağırlığınıhissettire- bilecek ve belki daha önemlisi, diğer Müslü- man ülkelere model olabilecek bir ülke konumunda bulunuyor. W^^tmArap-tsrail ihtilafı çerçevesinde Ankara'nın attığı veya atamadığı bazı adımlar var ki Türkiye'yi bocalıyormuş gibi gösteriyor. örneğin bağımsız Filistin devletini tanıdı, ama FKÖ temsitciliğine büyükelçilik statüsü vermedi. öte yandan 'u sorununa birkaç kez değindiniz. Arapların olası tepkisi karşısında Türkiye İsrail 'e su satmayacağını en yetkili ağızdan açıklamak zorunda kaldı. öte yandan gelecekte bölgedeki savaşların su yüzünden çıkacağı yolunda spekülasyon yapılıy'or. Bu konudaki görüşleriniz nedir? Önce sunu söyleyelim. israil'in Türkiye'den su satın almasına yönelik bir proje vardı. Bunun ne GAP ne Fırat ne de Türkiye ve Arap ülkeleri arasında su konusunda yaşanan sorun- larla bir ilgisi vardı. Ama esas sorunuza gelin- ce, kanımca su konusu geçmişte olduğu gibi gelecekte de bölgede büyük ihtilaflara neden olabilecek ciddi bir sorundur. Arap dünyası- na bakarsak, Suriye ve Irak arasında Fırat yü- zünden ihtilaf var. Bu sorun incelendiğinde, Suriye'nin Fırat yüzünden Türkiye'ye karşı kullandığı argümanlann temeli sarsüıyor. Çün- kü Suriye kaynak ülke olarak Irak'a karşı ken- disi için sakh tuttuğu haklan Türkiye'ye tanımak istemiyor. öte yandan, Suriye ve Ür- dün arasında Yarmuk sorunu var. Aynı şekil- de Mısır ile Etiyopya arasında Nil sorunu var. İsrail ile Ürdün arasında da Ürdün Nehri so- runu var. Burası genelde suyun yetersiz oldu- ğu bir bölge. Önümüzdeki 50 yıl içinde gerçekleşecek nüfus patlaması göz önünde tu- tulduğunda su ile ilgili baskılann daha da ar- tacağı varsayılabilir. Yani, su konusu ileride Ortadoğu'nun en önemli sorunlanndan biri olacak. MK^MTürk-Arap ilişkileri konusundaki görüşleriniz nedir? Bu arada sizce Suriye ve Irak, Türkiye için gerçekten tehdit oluşturuyorlar mı? Katolikliğe dayalı bir dış politika gelistiri- lemeyeceği gibi, tslamiyete dayalı bir dış poli- tikanın da geliştirilebileceğine inanmıyorum. O kadar geniş bir temel ki sonuçta politika açı- sından hiçbir anlamı yok. Hatta, aym şekilde bir Arap politikası geÜştirmek de mümkün de- ğil. Arap Biriiği'nin 20'den fazla üyesi var ve hepsine yönelik tek bir politika geçerli olamaz. Örneğin Irak ve Suriye için farklı politika- lar gerekiyor. Bu sadece Türkiye için değil her- kes için öyle. öte yandan, Türkiye'nin Arap dünyasından bir tehdit ile karşı karşıya oldu- ğunu sanmıyorum. Tabii bunun nedeni Tür- kiye'nin güçlü görünmesinden kaynaklamyor. Evet, Suriye'nin tskenderun üzerinde bazı id- dialan ve benzeri diğer sorunlarvar. Ancak ak- h başında olan hiçbir Suriyelinin Iskenderun'u almak için Türkiye ile savaşa gitmeyi düşüne- bileceğini sanmıyorum. Çünkü böyle bir giri- şimin olabilirliliği (fızibilitesi) yok. Teorik spekülasyonda bulunmak istiyorsanız Suriye ve Irak'tan Türkiye'ye yönelik bir tehditten söz edebilirsiniz. Ama mevcut ortamda böyle bir şeyi hayal bile etmek güç.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle