Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET/10 PAZAR YAZILARI 15 TEMMUZ 1990
Moskova'dan
Lenin'i övmeye mi,
Lenin'i gömmeye mi?Gorbaçov, demokrasi ve yenilenme
konusundaki çizgisini 'Lenin'in ilkelerine
dönüş' olarak açıklıyor. Ama îsmailova
Parkı'ndaki Lenin 'kitsch'leri, toplumun,
Lenin'in adıyla başlayan ve 'ist'le biten
döneminin sonuna geldiğini çağrıştırmakta.
KEREM ÇALIŞKAN
MOSKOVA — Kremlin Kong-
re Sarayı'nda bir delege '1917
Ekim Devrimi'nden kalan sesiy-
le, salona bir paragraf okuyor.
Konu, cumhuriyet parti şeflerinin
yeni kunılacak Politbüro'ya alın-
ması. Okunan paragraf Lenin'-
den Komünist Parti'de milliyetle-
rin eşitliği üzerine
"enternasyonal" bir bölüm. De-
legeler daha çok heyecanlı ses to-
ounu alloşüyorlar. Karar kabul
Cîorbaçov, Komünist Parti-
si'nin 28. Kongresi'nde parti içi
demokrasi ve yenilenme konula-
nnda en kritik tanışmaları "Le-
•in'i* Ukelcrine dönmekle" açık-
hyor. Hatta ekonomık reformlar,
Lenin'in unlü NEP (Yeni Ekono-
mi Politika) politikasının bir tür
gecikmiş devamı olarak sunulu-
yor. öte yandan Gorbaçov'un sık
sık tekrarladığı ve perestroyka Ue
bugünkü dönüşurau açıklayan bir
formülu var: "Yapılanlar W17
DrtTİmi kadar önemlklir..."
Lenin bütün olup bitenleri Kı-
zıl Meydan'ın tam ortasındaki
mozolesinden izliyor. Sabah er-
kenden uzun kuyruklar oluşturan
insanlar o siyah kırmızı dekorlu,
biraz ürpertici atmosferde, Le-
nin'in mumyasırun önunden geçi-
yorlar. Mumya eskisi gibi mi,
yoksa bazı parçalar plastik mi,
kimyasal yenilenme yapıhyor mu
gibi tartışmalar var. Çoğu spekü-
lasyon niteligjnde ancak kalaba-
lık bir uzmanlar ekibinin, mum-
ya>ı "sagiıklı" bir şekilde koru-
makla görevli olduklan biliniyor.
Lenin Sovyet toplumunun 70 yıl-
lık döneminin en önemli simgesi
gibi. Hemen her köşede rastlana-
bilecek heykel ve büstlerinin ya-
ru sıra gazete bayiinden, raetro gj-
rişindeki pop kültür satışlanna
kadar her yerde Lenin rozetleri ve
çeşitli Lenin "kitsch"leri görmek
mümkün.
Sovyet toplumu Lenin'in mirası
ile açık bir hesaplaşmaya henüz
hazır değü. Lenin belki de toplu-
mun ve Gorbaçov reformlannın
korunan "son tabu"su. öyle ki
New York'tan
Hormonlanın
yaşlanmayın
Sonunda gençlik menbaı, 'însan Büyüme
Hormonu' (HGH) adıyla, geçen hafta ABD'de
keşfedildi. Hormonu bulan uzman
araştırmacılar yayımladıkları makalede
'gençleşmenin' mümkün olabileceğini ilan
ettiler, ama şimdilik sadece yaşh erkekler için.
eleştiriyi Stalin yerine Lenin'den
başlatan tarihçi Yuri Afaaasyev
uğradığı ağır politik aforoz sonu-
cu köşeye çekilmek zorunda ka-
labiliyor. Oysa Afanasyev yalnız-
ca, Lenin'in vasiyetinde Lening-
rad'a annesinin yanına gömühnek
istediğinı hatırlatarak, mumyanın
Kızıl Meydan'dan kaldınlıp gö-
mülerek "rahat ettirilmesini" is-
temişti...
Kızıl Meydan'da durup, yüzu-
nüzu Lenin Mozolesi'ne dönerse-
niz, sağda görduğünüz kırmızı aşı
boyası rengindeki tuğlalardan
örülü dev bina Lenin MUzesi'dir.
Binarun tertemiz girişinde dev bir
düşünen Lenin heykeh vardır. Sa-
lorilar kronolojik olarak birbiri-
ni izler. Bulunabilen her şeyi, ko-
runup raüzeye alınmıştır Lenin'-
in. Çocukluk resimleri, kardeşle-
ri ve akrabalanndan tutun da,
kongrede sağa sola gönderdiğı ku-
çük el pusulalanna kadar.
Bir salonda Lenin'in sürgünde
kullandığı peruk, paltosu, ayak-
kabılan ve ünlü kasketi durur;
başka bir salonda oturduğu ve oy-
nadıŞı satranç takımı. Her odada
istenirse 4 dilden odadaki tarih-
sel eşya hakkında bilgi almabılir.
'Iskra'nın ilk sayılan, militan bir
yeraltı gazetesinin gerginliğini
yansıtır hâlâ. 1917-18 ve sonrasın-
da yapılmış, Lenin yanlısı ve kar-
şıtı bazı gazetelerde yer alan ka-
rikatürler, geçip gitmiş kavgala-
nn buruk tebessumünü oturtur
dudağımza.
Tabii Ismailova Parkı'nda sa-
tılan "politik matruşka" (Rus be-
beği) içinden en son çıkan mini
mini Lenin heykelciği yer almaz
Lenin Müzesi'nde. Elinde içki şi-
şesiyle sefil bir proleterin karşısın-
da duran Lenin tablosu da bu
TAŞ SATIŞITİ RKLERDE—Berlin duvannın yıkılmasından sonra duvar parcalan tarihi kahnu' olarak sablıyor. Satışlan neredeyse sadece Türkler gerçekleştiriyor.
Bertm'den
'Duvar satışları iyi abi'
Parkı'ndaki Lenin "kitsch'Meri,
toplumun, Lenin'in adıyla başla-
yan ve 'ist'le biten dönemin sonu-
na geldiğini çağnştırmaktadır.
Eğer bir sabah erkenden Lenin
Mozolesi önünde bekleyen insan-
lara ve turistlere Lenin'i sorarsa-
nız, "gömülmeden önce onu son
defa gönneye geldik" yanıtını ve-
renlerin sayısı az olmayacaktır...
HANDAN ŞENKÖKEN Brandenburg kapısıyla, Reichtag binası arasmda sabahın ilk
BERUN-Gunesiipmip.nl şaatlerinden başlayarak tezgâhlar kuruluyor. Bayraklar,
bir temmuz sabanı. Rengârenk kalpaklar, şapkalar, rozetler, ığneler vetaşlar. Berlm
. S S S u ' duvannın ufak parçaları büyük rağbet görüyor. Bu parçalan
'"""" "~" ' '"""'" hemen hemen sadeceTürklersatıyor. Karslı, Erzurumlu,
Diyarbakırlı yurttaşlar, duvar satışını tekellerine almışlar.
omuzlannda çeşıth bıçünler-
^ ço-
şeyle yürüyor. Bir pikniğe gider-
cesine coşkulu, sevinçli. Ara sıra
yükselen seslere, bozulan sıraya
yanlarında yurüyen dört bayan
öğretmen müdahale ediyor. Yu-
muşak ve güleryüzlü.
Tarihi Brandenburg kapısına
yaklaşınca Doğu Alman askerle-
rine ait şapkalann, kalpaklann,
Lenin rozetlerinin, iğnelerinin,
paralann sergilendiği tezgâhlann
aynmına vanyorlar. Merakla tez-
gâhlara yöneldiklerinde herbiri
minicik torbalara konmuş renkli
tasiara sanhyorlar artık yalnızca
kartpostallarda göritlebilen, şimdi
ise ancak dikkatle ba'.ıldığında
sadece koyu asfalt çizgiyle fark
edilebilen, "utanç duvan", "se-
vinç duvarT'na dönüştüğünde,
yıllann birikimiyle çekiçlerle, kaz-
malarla yıkılan beton yığınının
ufacık parçalarına.
28 yıldır 'geçlt vermeyen', 160
kilometre uzunluğunda, 4 rnetre
yüksekliğindeki batı tarafı renk-
li, grafitili, doğu tarafı gri olan
Berlin Duvarı, "dii;
gercekleşince" herkesin ilgi gös-
Roma'dan
Güney, futbolda off-side'a düşüyor
ŞEBNEM ATİYAS
NEW YORK — Kimileri haya-
tın bütün amacını "öKun" olarak
tanımladılar. Kimileriyse "y«şa-
nak ölbme direnmekür" dediler.
Yaşamayı bir amaç edinenler, ku-
şaklar boyu dOnyanın bir yerin-
de akan o meşhur çeşmeyi bulma-
ya çabaladılar: Gençlik mcnbaı-
nı. Yuz, yUzelli yıl yaşayanlann
hikâyeleri haberlere konu oldu.
Yaşama sırları keşfedilmeye çalı-
şıldiı. Yaslanma, yaşlanmanın geri
döndurulemeyen süreci, kimileri-
ni "zarafetle yaslanma" felsefe-
sine itti.
Bol lafa ve felseye aldınş etme-
yenler, retin-a kremlerine dadandı
ya da dayanılmaz acılan göze alıp
nesterin altına yattı. Kısacası rut-
mayan adalelerin güçlendirilmesi,
buruşuklann gerdirilmesi, sarkık-
lann toplanması çabası, modenı-
leşme evresinin belirgin bir özel-
liği durumuna geldi.
Sonunda gençlik menbaı, "tn-
san Bnyüme Hormonu" (HGH)
adıyla, geçen hafta, VVisconsin ve
Milwaukee'de keşfedildi. Wiscon-
sin Tıp Koleji ve Milwaukee Tıp
Merkezi araştırmacılan, New
England Journal of Medicine'de
yayınladıkları bir makalede
"gençleşmenin" mümkün olabi-
leceğini ilan ettiler, ama şimdilik
sadece yaşh erkekler için. Kadın-
larda hormonun ne etki yapaca-
ğı henüz bilinmiyor.
tnsan büyüme hormonu
(HGH) yaşh erkeklerde derinin sı-
kılaşması, adalelerin toparlanma-
sı ve vücuttaki aşın yağların azal-
masına yol açıyor. Yirmi yıla ka-
dar gençleşme sağlıyor. Yapılan
açıklamalarda "tedavioin henüz
yaşamı uzatugı yolunda bir delil
ohnadıgı, ancak yaşlılık donemi-
•in çok daha zinde ve hareketü
geçirilmesini sagladığı" belirtildi.
Yapılan deneylere göre HGH,
vucudun bileşiminde bir değişik-
lik yaratarak yaslanma belirtile-
rini ortadan kaldınyor. Genç bi-
rinin vucudunun yüzde 80' i ada-
leler, organlar ve kemiklerden
oluşuyor. Yüzde 20' si ise yağlar
ve deriden. Ancak 30 yaşından
sonra adalelerde körelme başh-
yor, deri inceliyor, vücudun ada-
le, organ, kemik bileşiminde yağ
yüzdesi artmaya başhyor. Bu yüz-
de, her on yılda ortalama yüzde
5 artarak yaslanma sürecini etki- * . ı - ı - A •< . . . . ı w ., »«
îiyor. Yetmiş yaşmda ortalama Ingılızlenn yaşam tarzı, Avrupalılara gore bıraz degışık. Bunun en göze
vticut büeşiminde yağiar ve kas- çarpan örneği kuşkusuz otoların sağçlan direksiyonlu ve trafiğin soldan
îar yan yanya duruma geüyor. olması. Ama bu da İngilizlerin kendi geleneklerine ne kadar bağlı
k % Ü £ ^ S 5 S 2 S ; olduğunun bir kamtı. Ortaçağ yıllarında fayton sürücülerinin kamçıları,
Uyordu. îki tıp merkezinin yaptı- soldan geçen yayaları rahatsız ettiği için faytonların soldan sürülmesi,
ğı deneyier, artık en azından bu dolayısıyla sürücülerinin de sağa oturması yöntemi geliştirilmiş.
sürecin HGH yani vücut büyüme
23.00'e kadar açık olan geleneksel pub'larda gele-
Iki rakip takımın oyuncusu olarak karşı karşıya
gelen Maradona ve Schillaci arasında birçok
Ortak yan var. İkisi de ezik bir geçmişi taşıyorlar,
ikisi de 'güneyliliğin' iki türlüsünü sergiliyorlar.
MARADONA VE SCHİLLACİ — İkisi de.'Guneyli1
. Birisi asi digeri minnettar.
NtLGÜN CERRAHOĞLU
ROMA — Sclüllaci'nin gol
krallığı ve Maradona'nın gözyaş-
lan içinde sona eren "Kapa '90"
dikkatlerin bu iki as futbolcu uze-
rınde toplanmasma yol açtı. Bir
ay öncesine dek varlığından kim-
senin haberi ohnadıgı Sicüyalı es-
ki lastik tamlrcisi Toto Schillaci,
bodur boyuna rağmen birkaç haf-
ta içinde kadınların kalbine taht
kurdu ve ülkenin en büyük seks
simgeleri arasına katıldı.
Schillaci'nin yıldızı yukseUrken,
yıllann tartışılmaz futbol kralı Di-
ego Armando Maradona, Dünya
Kupası'ndan gözyaşlan içinde ay-
rıldı. ttalyan Cumhurbaşkanı
Francesco Cossiga boynuna ikin-
cilik madalyasını takarken bile
gözyaşlarını frenlemeye gerek
görmeyen Maradona, var olma-
yan bir penaltıyla Kupa'yı yitir-
meyi kabul etmiyor ve Dünya Ku-
pası'mn da "giicu" tetnsil ettiği-
ni, "güce karşı futbol oynanama-
yacağını" söylüyordu.
Schillaci ve Maradona bu ku-
pada futbolculuklan kadar ben-
zer bir ezik geçmişi sırtlannda ta-
şımakla ilgi çektiler. Daha doğru-
su 'güneyliliğin' iki türlüsünü ser-
gilediler. Kaderin iki rakip takı-
mın oyuncusu olarak karşı karşı-
ya getirdiği bu iki futbolcu arasın-
da çok ortak yan vardı. Schilla-
ci, ttalya'nın; Arjantinli Marado-
na da dünyanın güneyinden gelı-
yordu. Zaferin doruğuna erişme-
lerine rağmen hiç unutulmayan ya
da kendilerine daima hatırlatılan
bu guneyülik Schillaci'yi minnet-
tar, Maradona'yı da asi yapmış-
tı. örneğin Schillaci odaya Futbol
Federasyonu Başkam Antoaio
Matarrese girdiğinde tüm takım
arkadaşları otururken ayağa kal-
kıp, yerini veriyordu.
Buenos Aires'in fakir banliyö-
lerinden gelen Maradona ise dai-
ma meydan okumayı yeğledi. Na-
poli'de oynanan Italya-Arjantin
maçında amigolan kendi tarafına
çekmek için, "İtalya'ya tezahörat
yapma>ın" dedi veekledi, "İlal-
ja sizi şimdi hatıriıyor. Yıün 364
gunü unutuyor." Arkadan uzeri-
ne çullanan Italyan gazetecilerine
savunmasmı şöyle surdurdü: "Ne
yani sövlediğirn valan raı? Ben oy-
nadığım Napoli lakımıyla Milano
ya da Verona'ya gittigimde bizi
'ttalya'ya hoşgeldıniz', >a da
'Gelmeden önce yıkandınız mı?'
veya 'Hitler daha yapacak çok
işin var.' yazılı pankartlarla kar-
şılıyoriar. Ya da yanardagı kaste-
derek, 'Vezuv bu işi sen hallet' ya-
zan yazılan tribiinlere asıyorlar.
Siz şimdi soylediğime yalansa ya-
lan deyin."
Sicilyah Schillaci de Maradona
gibi sokak üniversitesinde yetis-
miş. Bir marangoz olan babası or-
taokulu bitirir bitirmez Toto'nun
elinden tutmuş ve Paiermo'nun
"PiraBdello" sokagındakı lastik
tamircisine götürmüş. Patrona
14-15 yaşlanndaki Toto'yu teslim
ederken de, "Daha çocuk. İyi
maamele edin lütfen" diye tem-
bihlemeyi de unutmamış. 1981 yı-
lında tamirciden ayda 500.000 li-
ra alan Toto, 17 yaşında gene
benzeri bir ücrete Messina takı-
mında oynamaya başlamış. Sicil-
ya'da güçlü olan aile baskıandan,
adanın öbür ucuna giderek ken-
dini kurtaran Schillaci, ilk aşkın-
da annesinin vetosuyla karşılaş-
mış. Messina'da bir kızla birlikte
yaşamaya başlayan Toto, annesi-
nin "böyle bir gelin kabnl
etmeyeceğini" söyiemesi uzerine
ilk aşkını terk etmiş. Şimdiki ka-
nsı Rita ile evlenmek için de genç-
ler bizim Anadolu usulü kaçmak
zorunda kalmışlar. Nikâh, leke-
lenen namusu temizlemek için kı-
yılmış.
Evlenene dek, ttalyan erkekle-
rinin çoğu gibi, annesinin etkisi
altında olan Schillaci'nin gözü
şimdi de karısı Rita'dan başkası-
nı görmüyor. Dünya Kupası sıra-
sında doğan kıayla, çocuklara ba-
yüan ülkesinin tüm sempatisini
toplayan "şampiyon"un, yeni do-
ğan çocuğunu görmek için kamp-
tan apar topar helikopterle ayn-
hrken, "Bu alet bavada nasü
dunıyor" diye sorması hâlâ hatır-
lanıyor.
Evet bir rüzgâr gibi gelip geçen
"Kupa '90"dan Italya'ya bir şam-
piyon kahyor. Ama Toto ile bir-
likte yıllardır çözülemeyen
"güney" sorunu bir kez daha be-
yinlerde soru işaretleri açıyor.
Londm'dan
İngiltere'de gelenek enflasyonu
hormonunun düzeyi ile oynana-
rak etkilenmesinin mümkün oldu-
ğunu gösterdi.
Araştırmacılar bu sonuçlara
rağmen, hormonun bütün yaşlı-
larda kullarulması önerisinde bu-
lunmak için erken olduğunu be-
lirttiler. Hormonun aşın dozda
kullanılması durumunda şeker,
romatizma, tansiyon, kalp yeter-
sizliğine yoi açma tehlikesinden
söz ettiler.
Basın, haberi verirken daha çok
hormonun aşın kullanılması ha-
linde yol açacağı zararların ve
yüksek fıyatuun üzerinde durmayı
yeğledi. Yaşh köşe yazarlanndan
Russd Baker'a göre basının bu
tutumu "iyi haberlerle başetme-
yi bir türio ögrenenıemesİDdea"
kaynaklamyor.
STELYO BERBERAKİS
LONDRA — lngiltere'nin başkenti Londra, "y«z
giiıılerİBİ" yaşıyor. Isının 25 dereceye ulaştığı bu-
günlerde Londralılar kentin çeşitli yerlerindeki dev
yeşil parklara atıyorlar kendilerini. İnsanlar güne-
şin taduu, ancak yılın birkaç ayında, o da yağmur-
dan dolayı kesintili olarak çıkarabiliyor.
tngüizler, geleneklerine çok bağlı. Nezaketlerinin
yam sıra insan haklanna da büyük önem veriyor
tngüizler. Aynı köpeklere gösterilen sevgi ve saygı
gibi... Avrupa'da, diğer ülkelerde pek görülemeye-
cek dereceye varan bu sevgi ve saygı çerçevesinde,
köpekler sahipleri eşliğinde istedikleri topte taşıma
aracına rahatça bindirilebiliyor. Her aracın içinde
görülen "şoföriin dikkatini dagıtmayın, keadisiyle
koaaşmayın" uyansının altında çocuklar ve köpek-
ler için geçerli bazı şartlar sıralanmış. örneğin "Ço-
cuk ve köpekler ücrele tabi degildir, ama lütfea on-
lara sahip çıkıa" gibi maddeler var.
tngilizler içkiye düşkün bir millet. Gece saat
neksel lager biralar iciliyor. Zaman kısıtlaması ol-
duğu için lager biralannı ardı ardına içen tngilizle-
rin çahşan sınıfı, doğal olarak zamanından önce sar-
hoş olup "knfelik hale" geliyor. Genel olarak
"pahalı" olan restaurant ve gece kulüplerinin ka-
panma saatleri ise daha esnek...
Gece yansından sonra ancak sarhoşlara rastla-
nabilen Londra'nın Covent Garden ya da Piccadilly
Cux;us gibi "turistik'* olarak mütalaa edilen yerle-
rinde, tngilizlerden çok yabancılar dolaşıyor. Gece
yansından sonra Piccadilly Meydanı hayat doluyor.
Gençlerden oluşan bir orkestra rock muzik çahyor,
etraflannda toplananlar ise dans ediyor. Bunlan iz-
leyenlerin arasında az önce 150 lngiliz pound'luk
bir konserden, 4.5 pound'luk bir sinemadan ya da
en ucuz bir pub'tan çıkmış olan kişiler var. Muzik,
tngilizlerin ya da Londra'da yaşayan yabancılann
adeta icine işlemiş. Son günlerde Londra'da en çok
dinlenen sanatçı ise, ünlü opera sanatçısı Luciano
Pavarotti'den başkası değil. Pavarotü'nin son çıkar-
dığı plak hemen her Londralının evine girmiş bu-
lunuyor.
Londra'da ünlü 'nnderground' yani, yeraltı met-
rosu var. Yerin yedi kat dibine kadar ulaşan 18 ayn
metro hattında 284 istasyon bulunuyor. Londra'mn
bir ucundan diğer bir ucuna hiç aksamadan compu-
ter sistemiyle çalışan metrbya büyük rağbet göste-
riliyor... Çunkü yer üstündeki çift kath otobüsler,
her ne kadar halen popüler ise de Londra'da son
yıllarda gözlenen aşırı yoğun trafik yüzünden pek
tercih edilmiyor. Öyle ki uluslararası ticaret yapan
şirketler, Ingiltere hükümetini bu konuda uyanyor.
Bir an önce bu soruna bir çözüm getirilmezse şir-
ketlerini, Avrupa'nın diğer başkentlerine taşıyabi-
leceklerinden söz ediyorlar. Zaten bu nedenle Jngi-
üzler "Tünel Chanel" olarak tanımlanan Manş de-
nizindeki denizaltı geçidini bir an önce tamamla-
mak amacıyla faaliyetlerini yoğunlaştınyor.
Londra'nın ünlü yeraltı metrosunun da sorunla-
n yok değil. Londra polisinin verdiği son rapora gö-
re, metrolarda ve özellikle gece geç saatlerde ırza
tecavüz vakaları oldukça artmış bulunuyor. Gece
yansına kadar çalışan metrolarda saat 21.00'den
sonra yolcu sayısı seyrekleşiyor. Ama sarhoş sayısı
artıyor. Bayanlann korkulu rüyası haline gelen met-
rolann, bu "tefaükeli" olaraktanımlanan geç saatle-
rinde herkes birbirinden "kuşkulanıyor".. Bu insan-
ların arasında biri aniden kusacak olsa dahi, gör-
mezlikten geliniyor... Sabah saatlerinde ise papyon-
lu, kostümlü, bastonlu ve bıytk uçlan yukanya doğ-
ru kıvrılmış 'lord" görünümlülerin yani sıra, punk
giyimhleri de yan yana görmek mümkün. Kafala-
nnın büyük bir bolümünü usturaya vurdurmuş, an-
cak Mohikanlar gibi yahıız tepesindeki saçlan uza-
tıp, rengârenk boyamış olan punk'lar, diğer bir de-
yişle "issizliğin ve sosyal yaşam taranın bir aynası"
olarak görülüyor. Ama bu tipler, papyonlu ya da
kravatlı beyleri rahatsız etmiyor. Çünku ingilte-
re'de yanındakini rahatsız etmedikçe insanlann öz-
gürlüğü sonsuz. Aynı, her üç kişiden birinin "renkli"
yani zenci, Hintli gibi olmasının son derece normal
karşılanması "sarkınnlık" yapmanın ise buyük suç
olarak kabul edilmesi gibi.
İngilizlerin yaşam tarzı, Avnıpalılara göre biraz
daha değişik. Bunun en göze çarpan örneği kuşku-
suz otoların sağdan direksiyonlu ve yolların soldan
olması. Ama bu da İngilizlerin kendi gelenekleri-
ne ne denli bağlı olduğunun bir kamtı. Ortaçağ yıl-
larında fayton sürücülerinin kamçıları, soldan ge-
çen yayalan rahatsız ettiği için, faytonların :• dan
sürülmesi, dolayısıyla sürücülerinin de saga utur-
ması yöntemi geliştirilmiş. Bu arada Ingiltere'deki
geleneksel taksiler var. Ama taksi sürücüleri yam-
na müşteri oturtmaz. Bunun da bir geçmişi var. Yine
Ortaçağ'da fayton sürücüleri yanıbaşlarında atla-
rının samanlanm bulundurdukları için yanlanna
yolcu oturtmazmış. Şimdilerde saman kalmamış
ama gelenek devam ediyor.
terdiği ufacık 'bedlyeiik eşya'la-
ra dönuşüyor. Berlin duvannı
gösteren kartpostallann birinde,
açılan minicik bir ddikten muz-
kendine güvenen, daha çok V
gözlerinde sevinç ve umut panl-
dayan bir çocuğun fotoğrafı yer
alıyor. Çocuklar geçmişin trajik
anılanna karışarak yok olan du-
vann ufacık parçalannı, 9 Kasun
1989'u görüntüleyen kartpostalla-
n satın alıyorlar. Minicik ellerini
uzatarak, paralanm dikkatle sa-
yıp, ufak torbalan özenle çanta-
lanna yerleştiriyorlar. Gerçekte,
özgürlüklerinin ve gelecek umut-
lannın tarihsd bir kamtına sahip
oluyorlar. Yepyeni bir yaşamın ilk
kuşağı olma özelliğini taşıyorlar
'tek Almanya'da.
Bir yıl sonra 200. yüdönümü-
nü kutlayacak olan farihi Bran-
denburg kapısı onanmda. Doğu
Almanya'dan Batı Almanya'ya
yürüyerek geçen çocuklar gibi, ar-
tık herkes rahathkla, dilediğince
geçryor her iki Berhn'e. Adnn başj
nöbetçüer, kuleler, tel örgüler,
köpekler, özgürlük uğnına ya-
şamlanm yitirenler belki yıllarca
romanlara, öykülere, filmlere ko-
nu olacak. Ama bu acı ve hüzün-
İU amlann izlerine rastlamak olaa
değü. On binlerce kişinin üzerin-
de şampanyalar patlattığı, dans
ettiği, ellerinde bayraklarla
'özgüriüğü' haykırdıklan, önün-
de konserier verdiği Berlin Duvan
gibi, sınır geçiş kapüan da yok ar-
tık.
Brandenburg kapısıyla, Reich-
tag binası arasında sabahın ilk s
atlerinden başlayarak tezgâh
kuruluyor. Bayraklar, kalpaklar,
şapkalar, rozetler, iğneler ve taş-
lar... Berlin duvannın ufaak par-
çalan büyuk rağbet göruyor. Tez-
gâhlara yanaştığımızda taşlan he-
men hemen sadece Turklerin sat-
tığını fark ediyoruz. Karslı, Er-
zurumlu, Diyarbakırlı yurttaşlar,
neredeyse taşlann satışmı tekelle-
rine akmşlar. Büyük ve küçük
torbalarda satışa sunulan taşlann
ederi 3 ile 6 mark arasında deği-
Siyor.
28 yaşındaki Musa Tebani iki
yıldır Almanya'da yaşıyor. 1
Ocak 1990'da taş satmaya başla-
mış. 'Duvann yıkılmasım' dört
gözle beklemiş. Satıştan hoşnut
kalınca, bütün ailesini geürerek,
birlikte çalışmaya başlamışlar.
Kazanandan memnun görünü-
yor, "iyi para getiriyor, Allah be-
reket versin" diyor. Neden sade-
ce Turklerin 'taş sattığmı' sordu-
ğumuzda, "Bu işin cezası var, ilk
önce 30 mark, ikincide 169 mark
verdik" diye yanıthyor. Bunun ne
kadar süreceğini merak ediyoruz,
"Elimizde çok taş var. Biz ceza
vermeye razıyız. Polis sürgün
edinceye kadar satacağız" karşı-
Uğıru veriyor.
Taşlann çok canlı, renkli ve
pariak olduğu dikkatimizi çeki-
yor. Bir başka genç, "banlar ye-
ni boya" diyor. tçimize, 'gerçek-
ten Beriin Duvan'na mı ait' kuş-
kusu düştüğünde, Alman polisi
'orijiııal taflar' diyerek garanti ve-
riyor. Erzurumlu bir yurttaş da,
sattıklannın gerçekten Berlin du-
varmın taşlan olduğuna yemin
ediyor.
Berlin'in ünlü Kurfüsten-damn
bulvarında restauranüann, cafe-
lerin önünde tek tuk de olsa bu tür
tezgâhlara rasthyoruz. Konuştu-
ğumuz bir Alman televizyon ya-
pımcısı, ince alaylı ve esprüi bir
dille Almanya için bundan soru
olabilecekleri, yaşanacaklan ken-
di düşüncesine göre anlatıyor. Ko-
nut, işsizlik sorunu, başkent ne-
resi olacak, Almanya'nın adı...
Artık askerlerin ve gizli servis gö-
revlilerinin bile birbirleriyle şaşır-
tıcı sıcak dostluklar kurduklann-
dan söz ediyor ve her şeyin nor-
male dönüşmesinin on yılı alaca-
ğını vurguluyor.
Berlin artık 'yana batı, yana
dogu, arası Türkiye olan müthiş
bir kent' değil. Her yeru gün, de-
ğişimlere açık.