Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 27 HAZİRAN 1990
"Ekonomrvi
RiUrimP
tyî Ben
Bizce iktisat biliminin sosyal bilimler içerisindeki özgünlüğü, kuramsal
tartışmalardan öteye, kişisel ve toplumsal yaşamla, bir anlamda beceri
ile iç içe bulunmasından kaynaklanır. Çünkü iktisat bilimi ile
uğraşanlar, özellikle politikacı-iktisatçılar, kıt kaynaklar karşısında
sınırsız gereksinimlere yanıt verebilmek için bir tercih, bir seçim
yapmak durumundadırlar.
VURAL ARIKAN Eski Maliye Bakanı
Dünya Ekonomik Forumu geçtiğimiz aylar için-
de ülkemizde yapıldı. Kamu ve özel kesimden pek
çok yerli yabancı işadamlan ile bilim adamlannın ka-
tıldığı toplantıda Sayın ÖzaJ'ın, konuşmasına da yer
verildi. Sayın Özal'ın konuşmasında "ülkemizde
ekonoraiyi en iyi kendisinin bilmekte olduğunu" bir
kez daha konuklara duyurduğunu gazetelerimizde
yer alan haberlerden açık ve seçik anlamaktayız.
Sözlüklerdeki tanımlar
Kişisel bu değerlendirmeyi "Şeyh'in kerameti ken-
dinden menkûl'' diyerek gülüp geçiştirmek elberte ki
olası. Ne var ki değerlendirmeyi yapan, Türkiye dev-
leti ile ulusun temsilcisi durumunda bulunan kişidir.
Üstelik değerlendirme tamamiyle şahsı ile ilgilidir.
Ülkeyi ve ulusu temsil eden kişiler eğer dilleri sürç-
memiş ise kendilerine ait değer hükümlerini içeren
konuşmalardan özenle kaçınmak durumundadırlar.
Aksi takdirde vatandaşlar bir Krallığın ve Padişah-
lığın kulu niteliğini taşımıyorlarsa, değer yargısırun
nedenini ve hatta ölçütünü bilmek istemekte hak sa-
hibi olurlar. Onun içindir ki olayda yarutlanması zo-
runlu iki soru hemen hatıra gelmektedir:
—"Bilgi", "Bilmek", "Bilim Adamlığı", "Bil-
gelik", "Bilmişlik" vebenzerleri nedir, hangi anlamı
taşır? "En iyi ben bilirim" ifadesi, aynı zamanda
öbür kişilerle bir karşılaştırma öğesini içermektedir.
O halde "tyi bilmenin ölçütii" nedir?
Kitaplığımzda bulunan herhangi bir sözlüğü alıp
"B"ilebaşlavanbölümegözatınız. "Bilgi" malû-
mat, vukuf, bilim, marifet; "Bilgili" malûmatlı, vu-
kuflu, alim; "Bilgin" uzmanlık derecesinde bilgi sa-
hibi; "Bilge" çok ve sağlam bilen, aynı zamanda bil-
gisini kendisi ve başkalan için en faydah şekilde kul-
lanabilen; "Bilgiçlik" bilgi taslama, alimlik iddia-
sı; "Bilgisiz" bilgisi olmayan, cahil; "Bilim" evre-
ni ve olayları konu«dinip deney yollan ile ve gerçe-
ğe dayanarak kanunlara yükselmeye çalışan bügi
anlamında belirtüir.
Sözlüklerden aktardığımız kısa tanımlar bilgi ya
da bilmenin önce bilgjyi, sonra bilginin yaşama yan-
sımasını sağlayan beceri içerdiğini göstermektedir.
Tarih boyunca insanoğlu bilgi ve becerinin kazanı-
labilmesi için çeşitli yöntemler aramış, ortaya koya-
rak uygulamış ve uygulamaktadır. Sistematik bUgi
vermeye çalışan eğitim kurumlan ile pratik bilgiler
verme amacını gttden uygulamalar bunun örnekle-
rini oluşturur.
Sayın özal'ın ekonomik bilimle ilgili sistematik bir
eğitim gördüğü söylenemez. Bununla beraber bulun-
duğu resmi görevlerden ötürii hayatta edindiği pra-
tik bilgilerin varhğı da yadsınamaz.
Konu, iktisat biliminde bir başka boyut kazanır.
Bilindiği gibi iktisat bilimi, doğa bilimleri içerisinde
yer aJmamaktadır. Sosyal bilimler arasmda özel bir
yere sahip olduğunda iktısatçılar arasmda tartışma
yoktur. Buna karşın iktisat biliminin sosyal bilimler
içindeki konumu pek çok iktisatçıyı, iktisat bilimi-
nin ne ölçüde bilimsel karakter taşıdığıru tartışma-
ya ve araştırmaya sevketmiştir.
Bizce iktisat biliminin sosyal bilimler içerisindeki
özgünluğü, kuramsal tartışmalardan öteye, kişisel ve
toplumsal yaşamla, bir anlamda beceri ile iç içe bu-
lunmasından kaynaklanır. Çünkü iktisat bilimi ile
uğraşanlar, özellikle politikacı-iktisatçılar, kıt kay-
naklar karşısında sınırsız gereksinimlere yanıt vere-
bilmek için bir tercih, bir seçim yapmak durumun-
dadırlar. Bunun yanı sıra iktisat biliminin tarihsel ge-
lişimi ayrıca göstermektedir ki sistematik eğitim gör-
memelerine karşın bazı pratisyenlerin bilimsel geliş-
meye katkılan olabilmektedir. Gerçekten günümüz-
de bile iktisadi öğretiler tarihinde okutulmakta bu-
lunan "Nüfus kuranu" bir rahibin, "Merkantilist"
ekonomik görüş bir bankerin eseridir.
Görülüyor ki ortaya atılan ilginç değerlendirme
hukmünü haklı kılacak ya da doğrulayacak ne bir ka-
nıt ne de bir ölçüt vardır. Esasen bunlann var olması
da kanımca düşünülemez, çünkü uygulamaya yöoe-
lik ekonomik politikalar bünyelerinde iyinin iyisini,
en iyi sanılanın daha iyisini içerirler. Içeriğin gerçek-
leştirilebilmesi eğer siyasal düzen birden çok siyasal
partileri öngöriıyorsa politika arenasında yer alan si-
yasal partilerin amaçları arasmdadır.
Ve Hasan ÂIi Yücel (1)
Şu durumda sorun, kanıt ve ölçüt olmadığı halde
değerlendirme hükmünün neden ortaya atıldığının
belirlenmesinde düğümlenip kalmaktadır. Bunun
yanıtını ben verecek degilim. Ama sanıyorum ki rah-
metli Hasan Âli YücePin "Edebiyat Tarihinden"
isimli kitabında yer alan gerçek bir öykü, olayı çö-
züme kavuşturacaktır.
"Bir gün Fecri Âticiler, Serveti Fünun'daki oda-
lannda tatlı, fakat hararedi bir münakaşaya dalmış-
lardı. Birden kapı vuruldu ve hemen açıldı. Içeriye
koskoca bir küp yuvarlanır gibi bir adam girdi. Bu
şişko ve iri yuvarlağın üstüne çok ufak düşen başı,
kırmızı fesinin altında o derece ter sızdırmıştı ki,
onun girişiyle beraber bir duman hâlesi de bu gülünç
cüsseyi takip ediyordu. Tokça bir ses:
— Çocuklar, burası Serveti Fünun mu?
— Evet efendim, ne arzu ediyorsunuz?
— Siz Fecri Âti misiniz?
— Evet, buynınuz.
— Ben Raşit Tahsin; Tıp Fakültesi Emraz-ı Asa-
biye Müderrisi!
Raşit Tahsin, bu beklenmeyen ziyaret ve şu anlat-
tığım acaip hal ve kıyafetiyle hayTetlere düşürdüğü
Fecri Âti'cilerin şaşkınlıkları devam ederken geçip
bir koltuğa yerleşti. Hemen cebinden bir tomar kâ-
ğıt çıkardı:
— Çocuklar, ben sizin şiirlerinizi okudum, tetkik
ettim; bunlann şairlerine teşhis koydum. Meselâ şu
şiir (okuyarak) Celal Sâhir Bey'in; bunda "Firar-i
hayal" var. Malûm a, bu bir maraz-ı ruhîdir. Acık
daha ilerledi mi adam çıldınr. (Başka bir şiir okuya-
rak) Bu da Hamdullah Suphi Bey'in. Bunda
hakayik-i eşyaya intibaksızlık var. Çok tehlikeli bir
hastalıktır. Ekseriya nevrozlarda tecelli eder. Sonu
berbatür. tnsan bu hastabğa uğradı mı, mühim fıkir-
ler söylediğini zannederken adamakıllı saçmalar.
O böyle teşhis koymalara devam ederken oda, se-
kiz on gencin taze ve teravetli kahkahalariyle dolup
boşalıyordu. Halbuki bu meşhur akıl hastahkları
profesörü pek ciddî idi:
— Ne yapıyorsunuz çocuklar? Ben size ehemmi-
yetli bir şeyden, hastahklannızdan bahsediyorum;
siz âsâbınızı iradenizle zapta muktedir olamayıp kı-
kır kıkır gülüyorsunuz. Bilin ki, bu da cinnetin baş-
ka bir alâmetidir. Teşhisimde ne kadar isabet var,
bunu bana ispat ediyorsunuz.
Bu keyifli günü Yakup (11 Temmuz 1948) bana
anlatırken o zamanki kahkahalardan sekizini onu-
nu kendini tutamayıp arka arkaya tekrarlıyordu. Fa-
kat ilâve etti:
— Raşit Tahsin hep şiirden ve şairlerden konuştu.
Nesirden ve nasirlerden bahsetmedi. Ve onlara teş-
his koymadı... (adı geçen kitap, sayfa 68-69)
Sonuç
Yaşanmış öyküde görülüyor ki RaşitTahsin,''düz
yazı" yazanlar hakkında herhangi bir taruda bulun-
maz. Günlük yaşamda her gün kendısini arttırarak
hissetiren ekonomik sıkıntılara ilişkin sayısal verileri
kullanamadığı içindir ki, Sayın Özal da Raşit Tah-
sin'inkine benzer bir yol izlemeyi yeğlemiştir. Aksi
takdirde söylenilenlere karşın dolu dolu 10 yılda enf-
lasyonun duşürülernediğini, para arzırun çığ gibi bü-
yüdüğünü, iç ve dış borç yükünün giderek ağırlaştı-
ğım, bütçeaçıklarınıntahminlennötesinegeçtiğini,
gelir dengesinin çok bozulduğunu, iç ve dış itibann
azaldığıru, orta direğin yok olduğunu açıklamak zo-
runda kalırdı.
Bu dönemde sorumluluğun kendilerine ait bu-
lunduğu hatırlanacak olursa, eniyi yolun "tanımlan-
ması güç" değer hukmünü açıklamak olduğu anla-
şılabilir.
(1) Hasan Âli Yücd: Gününıüz genç ku$ağı Yücel'i sanıyorum
ki pek iyi lanıroa?, birim kusa|m lise eğuimi dönemındc lanı-
mak fırsatı bir sans olmuştur Usta bir yazın adamı, jair, ede-
biyatçı olmasından öte, coplumcu, drvrimci bir siyaset adamı-
dır da.
EVET/HAYIR
OKTjffAKBAL
Sendikalaşma Bir Haktır
Türkiye Öğretmenler Sendikası vardı. 12 Mart'ta mahkemele-
re verildi. Yöneticilerı aylarca hapıslerde tutuldu. SonraTöb-Der
kuruldu. Onu da adalete götürdüler. Uzun süren bir serüven. Halit
Çelenk'in Töb-Der Davası' adlı kitabını okursanız konunun ay-
nntılanna girersiniz
Türkiye'de öğretmen her zaman sıkıntı, acı, yoksunluk içinde
çırpınmıştır. Yobazlık, gericilik, çağdtşılık cumhuriyet öğretme-
nini düşman bilmiştir. Yönetime gelen ilkel kafalılar da öğretmen-
leri acılara itmişlerdir. Öğretmen gücünün birlik, dernek, sendi-
ka olarak bir araya getmesi nedense çirkin politikacılan hep ür-
kütmüştür.
Sürgünter, ışten uzaklaştırmalar, tutuklamalar, gözaltına alma-
lar, dövmeler, sövmeler, hepsi öğretmenlere uygulanmıştır. Okur-
larım bilirler bu gazetede yazmaya başladığımdan bu yana şöy-
le yirmi yıldır en çok öğretmen sorunlarına değinmişimdir, öğ-
retmenlerin dertlerine, sıkıntılarına, özlemlerine yer vermişim-
dir.
TÖS kapatıldı. Töb-Der kapatıldı. 12 Eylül'den sonra yürüriü-
ğe konan anayasa ve ona bağlı yasalar aydın gücünün bir ara-
ya gelmesini olanaksızlaştırmaya çalıştı. Gençler dernek kura-
maz, işçiler sendika kuramaz, memurlar, öğretmenler birteşe-
mez. Denecek ki işte sendikalar, işte dernekler, işte birlikler! Ama
hiçbiri güncel konulara değinemiyor. Örnek bizim Türkiye Ya-
zarlar Sendikası'dır. Ülke yönetimi konusunda herhangi bir dav-
ranış, herhangi birtepki sendikanın türiü soruşturmalarla karşı-
laşmasına yol açıyor. 12 Eylül'den sonra Türkiye Yazarlar Sen-
dikası yöneticilerinin sıkıyönetim mahkemelerinde aylarca he-
sap verdikleri anımsanmalıdır. Bugün TYS'nin -ki ülkemiz yazar
ve şairlerinin pek çoğunu kapsıyor- herhangi siyasal bir davra-
nışı savcılıklann inceden inceye araştırmalanna hedef olmakta-
dır.
Sendikalaşma bir haktır. Uygarca bir haktır demek belki da-
ha doğru. Bakıyoruz pek çok Batı ülkesinde hemen her meslek
dalının sendikalan var. Polislerin, subayiann, hekimlerin vb. Oysa
bizim işçi sendikalarımız bile gerçek bir grev yapmak hakkın-
dan yoksundurlar. Bir milyona yakın emekcinin üye olduğu DİSK,
on yıldır yasalar önünde suçlu durumdadır Yargıtay daha dava-
yı sona erdırmemiştir. DİSK'in ve ona bağlı sendikaların malla-
n, binaları, bankadaki paraları devletçe atanan kişilerin yöneti-
mindedir. Hatta binalarının, tesislerin birçoğu başkalanna sunul-
muştur. Bunlann en önemlisi DİSK'in Ankara'da yaptırdığı gök-
delenin Anayasa Mahkemesi'ne verilmiş olmasıdır.
Türk öğretmenleri birkaç yıl önce Eğit-Der'i kurdular. Ne çare
ki bu derneğe öğretmenler üye olamıyordu. Üye olabilmek için
görevde olmamak, yani emekli öğretmen olmak gerekliydi. 12
Eylül yasalarına göre öğretmenler, memurlar derneklere, hele
sendikalara üye olamazlardı. Bu çağın gerçeklerine aykırı dü-
şen durum elbette değişmelıydi. Kuşkusuz değişecekti. İşte şimdi
Eğitim-iş Sendikası'nın kurulması bu değişmenin başlangıcı sa-
yılmalıdır.
"Sendikal haklar insan haklarındandır. Bu kavram, yazılı hu-
kuku aşan bir anlam taşır. İnsan hakları evrenseldir ve yazılı hu-
kukun tanıyıp düzenlediği haklarla sınırlı tutulamaz. Yalnızca var
olanı değil olması gerekeni de kapsar. İnsanlığın ulaştığı belli
bir aşamada 'insan' nıteliğı dolayısıyla tüm insanlara tanınması
gereken hak ve özgürlükler insan haklandır. Dolayısıyla anaya-
saların ve yasaların içermediğı ya da yasakladığı haklar da in-
san hakları kataloğu içinde yer alır."
Prof. Dr. Mesut Gülmez "Abece" dergisindeki yazısında böy-
le diyor: Sendikalaşma hakkı, insan haklarının bir parçasıdır. Ne
anayasa ne de yürüriükteki yasalar bunu önler. Evet, öyledir, ama
öğretmenlerimiz böyle bir girişime atılırken çok güçlü ve inançlı
olmak zorundadırlar Kopmalar, ayrılmalar, ters tutumlar öğret-
men birlikteliğini bozmamalıdır. Ancak o zaman insan hakları-
nın ayrılmaz bir parçası olan sendikalaşma eylemi, her türiü en-
gele karşı gerçekleşebilir.
Eğitim-İş Sendikasına başarılar diler, Türk öğretmenlerinin bir-
liktoiik ve dayanışma gücünün her türtü çağdışı engeli aşacağı-
na duyduğum güveni bir kez daha belirtmek isterim.
1957....
24.6.1982
ALAYBEY
YILMAZ
Sen direnerek en onurlu
ölürnle noktaladın yaşamını.
Dönüp bize bir şeyler söylediginde
"YOL'unuzda ecelinizle ölecek gibi
gözuküyorsunuz" diyeceksin.
İstanbul'dan Arkadaşlan adına
AHMET \1LMAZ
Amansız bir hastalık nedeniyle kaybettiğimiz
değerli mesai arkadaşımız
ALİ ÖZGÜL'ü
ölümünün 1. yıldönümünde sevgi ile anıyoruz
İKTİSAT BANKASI T.A.Ş.
TEFTİŞ KURULU ÜYELERİ
HALİD ZÎYA UŞAKLIGİL
NESL-İ AHÎR
Büyuk roounamız Halid Ziyı Uf^bgil'ın bugune kıdar gazeu ahıieknade kalmif
roaunı ılk kez knapb|ank gün ışı^uu çıktı Bu büyük romam ılçyle okuyıaksıntz.
BafiiKİa bu nxnanı puıumuz dılıyle bısıma Kuırhyan ŞcmaeCtin Rutlu'nun genif bir
tanttnu *r açıkUmalarım da bulacaksuuz
j f tNKILAP KÎTABEVt
NİLGÜN ÜÇKAYA
ÜMİT ŞENEROĞLU
nişanlandık
26.6.1990
PENCERE
KABLO U R E T I M I N E) E
DÜNYA TEKNOLOJİSİ
Azot İçinde
Tamamiyle Kunı Sistem
Erkablo, ileri teknoloji ile do-
natılmış modern tesislerinde, dün-
ya standartlannda Ergûr markalı
enerji kablolan üretir. Denenmiş ve
üstün özellikleri dünyaca kabul
edilmiş CDCC* ile üretilen
XLPE** izolasyon, kablolann ta-
mamiyle nemden arınmış olmasını
sağlar. • PVC ve XLPE izoleli
(çapraz bağlı polietilen) alçak ve orta
gerilim kablolan, • XLPE izoleli
yüksek gerilim kablolan, • Flexible
kablolar, • Data ve sinyalizasyon
kablolan, • Tesisat kablolan, •
Emaye bobin telleri, Erkablo'nun,
üstün teknoloji ile ürettiği ve Ergür
markası taşıyan ünanleridir.
Erkablo, ürettiği orta gerilim
Fikir özgürlüğünden yoksun çok partili rejimin çağdaş demok-
rasi olduğu söylenebilir mi? 1960'larda bu gerçeğin altını çiz-
mek için rejime adlar takılmıstı:
— Filipin demokrasisi...
— Göstermelik demokrasi...
— Cici demokrasi...
1990'a ulaştık, değişmiş bir şey yok, daha doğrusu var; ama
olumsuza doğru bir dönüşüm gerçekleşti; 12 Eylül hukukuyla
demokrasi biraz daha kısıtlandı; özgürlüklere vurulan kelepçe-
lerin vidaları biraz daha sıkıştırıldı. Artık içinde yasadığımız reji-
me "cici demokrasi" de diyemeyiz; çünkü kanla ve işkenceyle
bulandı, kirlendi.
İçişleri Bakanı'nın matbaa kapattığı; valinin konser, toplantı,
yürüyüş yasakladığı; basına sansür uygulandığı; çatık kaşlı bü-
rokratın yargıç rolünde temyizi olmayan cezalar verebilmek yet-
kisiyle donatıldığı rejimin adına "cici demokrasi" denebilir mi?
"Kaka demokrasi" desen yine yetmez; iki eli kanlı bir rejimdir
yasadığımız.
ANAP iktidarı "bürokrasiyle mücadele" edeceğini söyleyerek
iktidara gecti. Peki şimdi bürokratları yargıç yetkileriyle donatıp
demokrasinin canına okuyanlar kimler?
•
Eskiden "cici demokrasi"ye karşı gerçek demokrasinin sava-
şımını verenlere, tutucular cephssinden hemen saldırılar baş-
lardı; hem de nasıl:
— Wos*fova'ya, Moskcva'ya...
— Peki, ama bunun Moskova'yia ne ılgisı var? Ben fikir öz-
güriûğü istiyorum..
— Komünistlere de mi?
— Evet...
— Moskovtfya, Moskcva'ya...
Aradan zaman gecti, takvim yapraklannı kopara kopara 1990'a
ulaştık; 21'inci yüzyıla 10 var; Moskova en özgür kentlerinden
birine dönüştü; Kremlin Meydanı'ndaki demokrasi neredeyse
Londra'nın Trafalgar Meydanı'na taş çıkartacak. Kimin aklına ge-
lirdi ki Rusya'da demokrasi birdenbire Türkiye'deki çok partili re-
jimi sollayacak! Moskova, İstanbul'u da, Ankara'yı daçoktan ge-
ride bıraktı; Kremlin Meydanı'nda eline Çarlık Rusyası'nın bay-
rağını alıp dalgalandıra dalgalandıra gösteri yürüyûşüne geçen
gençlere bile ilişilmiyor da bizde fikir suçundan 30'u aşkın yazı
işleri müdürü toplam 2700 yıl hapis cezasıyla zindanlarda çürü-
yor.
Moskova'da özgürlük var.
Peki şimdi Türkiye'de özgürlük isteyenlere tutucular korosu ba-
ğıracak mı?
— Moskova'ya, Moskcva'ya!..
işadamlarımız Moskova'yı komşu kapısı yaptılar; ama işçileri-
mizin sendikal özgürlüklerine 12 Eylül'ün vurduğu bukağıyı kır-
makta gecikiyoruz. Toplum yapısındaki özgürlük ve demokrasi
potansiyelini hesaba kattığımızda dünyada en geciken ülke kor-
kulur ki biz olacağız.
Tanzimat'tan beri Batılılaşma, demokrasi, insan hakları ve te-
mel özgürlükler sürecini yaşayan toplumun talihsizliği, tepeden
inme 12 Eylül'ün mirasını üstlenen emanetçi partinin iktidara di-
renmesinden başka bir şey de-
ğildır. ANAP iktidarının cumhur-
başkanı da bu dırenişin inatçı
simgesine dönüşmüş hırçın po-
litikacı kimliğiyle her gün televiz-
yonda nutuk atıyor.
*
Türkiyemiz göstermelik de-
mokrasiye layık bir ülke olmadı-
ğını artık kanıtlamalıdır.
Tepeden tırnağa değişikliğin
gereksinmesi, toplumun soluk
alabilmesi için kaçınılmazdır. 12
Eylül'ün bütün mirasını 2O00'e
taşımak isteyen ANAP ortaklığı-
nın demokrasiyi ve özgürlükleri
kısıtlayan ağırlığını toplum sırtın-
dan atacaktır.
Moskova'da özgürlük var... '
Ankara'da yok.
Eskiden böyle bir kıyaslama
Türk Ceza Kanunu'nun 142'nci
ya da 312'nci maddesine girer,
savcılık "komünizmi övme" ge-
rekçesiyle kovuşturmaya girişir-
di. Bakın iş ne kadar değişti;
Moskova'da artık geçerli olan,
proletarya diktasının komünizmi
değil Gorbaçov özgürlüğüdür.
Heeyyy dostlar! Dünya değişi-
yor; Türkiyemiz 12 Eylül'ün deli
gömleğini ne zaman yırtacak?
' "Completery Dry Cunng and Cooüng Systcm"
*• "Cross-Linked Polyethylene"
kablolannda, 2pC kısmi deşarj se-
viyesini tam 5 yıldır sürekli konı-
yarak, hem ülkemizin hem de yap-
tığı başanh ihracatlar ile, SSCB,
Avmpa (İngiltere, Almanya, Fran-
sa), Malta, KKTC ve Ortadoğu
(Irak, Suudi Arabistan) ülkelerinin
enerji sistemlerine kaliteli üriinler
sağlayabilmenin kıvancım yaşa-
maktadır.
AERKABLOS A N A Y İ V E T İ C A R E T A . Ş .
Genel Müdürlük: Büyukdere Cod Polat Işham 87'8
Mecıdıyetöy, 8030C istonbut Te! (l) l 75 34 80 (4 hatl
Tlx: 27719 rgu tr Fox, |1] 172 46 56 Ankara Bölge Müdûrlöğû-
Izmir Cod Yoprok Apt. 24/5, Kızıloy, 06440 Ankaro Tel-
(4) 1 18 30 35, 1 18 90 13 Tlx 42675 erer tr Fax. (4] 118 33 28
Adana Bölgs MOdürlüğü: ZtyoDoşa Bulvan !ş I Apt. 28/1,
C! 130 Adana Tel (71
) 13 49 33 T1x 62610 ekad tr Fax. (71)
1 4 05 26 İzmir B6lge Mğdürtüğü: A'atiA Cad Birsan Işham
40/201,35210, izm.rTeh İ51) 1449 63, 19 54 80Tlx: 52292 ıkbtr
Fox !SI) 19 88 80 D«oiıli Fabrika: P.K. 126, Izmır Karoyolu
Üzeri, 20200 Demzl. Tel: (621) 18 905 (5 hot), 22 385
Tlx- 59513 erka tr Fax; (621) 11 995
TURSEM'İN RCHBCRUâtNC)E
L0NDRA.,C5CH7RD, CAMBRID6B
BOURKEMOUTH,B1UGHTON.
HASTlKGSEX£TERCHESrE
DE
/ADA BUTUN YIL JNûlÜZCE öûRENİU
UTAKSİTTE &
KOIAYUĞl
EDİVOR/
KUBSLAR•GENEL VÎHIZLflNI
•TICAR.İ fN6İLİZC£
• TUR.IZM tN&İLİZCESİ
•BANKACIL1K İNÛİUZCESİ
•5INAV KURSLARI: Cambridge
•Fırst Ccrtificatt, Proficıtncy,
•T0EFL j ARELS (5az\ü)
tursem
İNGİLİZLİSANOKUL1ARI
DANIŞMAMERKEZİ
Cumhuriyet Cad 173/4-B Elmadağ
80230 Istanbul Hılton Otelı Karşrsı
Tel 148 39 77-148 79 43-148 28 49
Fax 132 97 29. Tlx 27498 tusmtr
GENC BAYANLAR
İngilizceyi bızde ve İngiltere'de
BEDAVA OĞRENIN
AU-PAIR'lik bızım ışımizdır.
•Ankara ve Izmır'oe temsılaler arıyoruz -
Şeh 1-nuhtar 37 ~ ^a>,sım-isl 155 61 39
Okul taktiknamemi
kaybettim. Hükümsılzdür.
RESGİN AKGÜS