28 Mart 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
25 HAZİRAN 1990 CUMHURİYET/21 HAVA DURUMU TURKIYE'OE BUGUN Meteon**<Genel MüdûriüJKJ'nden aknan talgıye göre yunjun kuzeytaü kesimlen parçalı ûulutlu Marmara'nın doğusu ıle Batı Karadeniz kıyılan sa- Oanak yaftslı fifeta yerter az bukıtkı ve a c * geçacak. HAA StCMOÛ: Değı$- mapcek. RÜZGAR: Kuzey «tabyön- lenJen hafif ara ara orta kuvvette ese- Mk. Oennterinfele rûzgâr Karadenız Marmara ve Ege'de yttdız ve karayel Atafen&de gûn tansı ve lodostan 2-4 yer yer 5. Ege apkJannda 6 kuvveân- de saatte 4-16 yer yer 21 Ege açıkla- nnda 27 demz m i hızta esecek. De- niz mutadl dHgHıalKak. Dalga yûk- Ufti 95-1, y«r yar 1 5 Ege açıkla- nnda 2 metre dolayinda t>ulunacaK Van Gdlü'nde hava Az bu- luttu ve açık geçecek Rûzgâr kuzey ve batı yönlerden hafif ara sıra orta kuvvetfe esecek, göl kûçük dalgalı oiacak oörüş uzakfc- j)ı 10 Km. dolayında bufcınacak. Adana /VJapazar Adyanun Afyon AJn Ankara Antakya Antalya Anvm AyHın Bakkesr Bıleak Bmgöl Bıths Bakı Busa ÇvaMale Çorum Dmzti A 36° 19° Dıyart)*r Y 31° 17» Edme A 36° 24° Eıznan A 30° 13° Erzurom A 27° 12° Eslaşel* A 32°15°Gaaamep A 31°22°G«estm A 33° 21° Gûmuştane A A 28°U°Hakk4n A A 38°22°lspam A B 34° 15° istanM Y B 30° 15° bnw A A 31° 18° tare A A 29° 13° Kasamonu B B 29° 12° Kaysen A B 32° 15° KırUardı B B 32° 20° Kor*a A A 31° 12° Kûöüya A A 35°23°Mdatya A 3«°22°Mansa 33° tt° ICItaaş 29°M°Mefsn 27° D°Mu0a 5M 37° 25° NİOde 24°W°0nlu 30°«°Samsjn 31°tt°SiKt 29°19°S«ıop 38°21°Sivas 26° 7°TekxxU0 30° 12° Irateın 29°10°iınce« 30°W°U$ak 32°«°Va/ı 32°15°Yazoat 33° 18° ZonguUak A 37° 22° A 36°21° A 30° 22° A 38° 22° A 30° 14° A 31" 13° A 25° 18° A 26° 16° A 25° 19° A 36°2B° A 26° 17° A 26° 11° A 28° 19° A 25° 17° A 31° 17° A 32° 15° A 26° 12° A 30° 11° Y 29° 18° ı butuOu J klurt A-apk B-buluaij G4Jne0 K-tarlı S-ssi BUIMACA SOLDAN SAĞA: 1/ Arşiv. 2/Bir göz rengi... Gelin olacak kıza erkeğin verdiği para ya da arraağan. 3/ Matem... Sıkıntı venne, uzme. 4/ Bir tür erkek deve... Ola- nak. 5/ Namaz çağrı- sı... Lityum elementi- nin simgesi. 6/ Boru- dan kol almakta kul- lanılan bağlantı par- çası... Iri ve tombul kucak çocuğu. 7/ tpucu... Yahya Ketnal Beyatlı'nın hece ölçü- süyle yazdığı tek şiiri. 8/ Voleybol ve teniste servis atışı sırasında topun fi- leye değmesi... Tann. 9/ Eskiden kul- lanılan bir çeşit devrik yakalı kiırk. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Bilim kurumlanniD çalışmalan ile ilgili yazı ve haberlerin yayımlandığı dergi. 2/ tskambil oyunlannda kâğıt atma sırası... Yoğurt, pekmez gibi ko- yu şeyleri suyla inceltmek. 3/ Uzaya göndcrilen ilk canlı olan köpek türü... Cet. 4/ Bir meyve. 5/ Ucu yanık odun... Beyoğlu semtine eskiden verilen ad. 6/ Bir nota... Madencilikle ilgili bir kuruluşumuzun kı- sa yazıhşı... En kısa zaman süresi. 7/ Yabanü incir ağacına ve bu ağaçlarda döllenmeyi sağlayan sineğe verilen ad... Otel, tiyatro gi- bi yerlerde girişe yakın geniş yer. 8/ Gelincik çiçeği. 9/ Bir alay işa- reti... Renyum elementinin simgesi. 60 YIL ONCE Cumhuhyet Rontken mütehassısı 25 HAZİRAN 1930 Bir kısım doktorlarm muayenehanelennde rontken ve saire gibi ihtisas şubesine ait tesisat bulundurdukları ve bu tesisata bizzat çahştıkları Vahyi Bey isminde bir kimyaker tarafından iddia edilmıştir. Dr. Neş'et Osman Bey, dün bu hususta demiştir ki: "— Ortada ihtisas kanunu diye bir kanun mevcuttur. Ve bu kanun ihtisas şubelerini tasrih etmiştir. Bunun haricinde iş yapmağa imkân yokturî' Dr. Fahrettin Kerim Bey de demiştir ki: '— İhtisas kanunu doktorlarm ihtisaslarını tayin etmiştir. Rontken rnütehassısı olmıyan diğer bir şubenin mütehassısı kendi muayenehanesinde rontken bulundurabilir ve kendine ait işe ya muayenehanesinde bulunduracağı bir rnütehassıs marifetile ve yahut kendisi bakar. BugUn bu gibi muayenehanelerde kullanılabilecek pratik makineler vardır. Yalnız bu mütehassıs rontken mütehassısı olmadığı için başka doktorlann göndereceği hastalara rontken yapamaz. Buna ihtisas kanunu mânidir. Avrupa'da bazı tanınmış profesörler muayenehanelennde rontken cihazı bulunduruyortar. Meselâ bir hastayı evvelâ muayene ettikten sonra bir de rontkenle tetkik ediyor. Ancak bu doktoruu halledemediği noktalarda gene mütehassısa müracaat etmesi lâzınıdır!' 30 YIL ONCE Cumhuriyet MBK yemin etti 25 HAZİRAN 1960 Milli Birtik Komitesi üyeleri bugün B.M.M. salonunda törenle yemin etmişlerdir. Bakanlar, Devlet erkânı. C.H.P. Tenel Başkanı tsmet tnönü, C.K. A.P. Genel Başkanı Osman lölükbası ve parti ileri gelenlerinin, .ordiplomatiğ^n, basın mensuplannın | ve kalabalık bir dâvetli kitlesinin bulunduğu törene saat 18 de Devlet ve Hükümet Başkanı Orgeneral Cemal Gürsel'in bir konuşmasiyle başlanmıştır. Devlet Başkanı'nın konuşmasını mütaakıp yemin'e başlandı. Ve ilk yemini Orgeneral Cemal Gürsel yaptı. Geçici Anayasanın 2. maddesinde yer alan and şöyledir: "Bir karşılık beklemeden, ahlâk, adalet, hukuk ve insan hakJarı prensiplerinden ve vicdanî kanaatlerimden başka bir sınırla bağlı olmaksızın kendimi Türk milletine adadım. Vatanın ve milletin mutluluğuna ve milletin eğemenliğine aykırı bir ülkü gütmiyeceğim. Demokratik Cumhuriyeti yeni Anayasa'ya göre düzenlemek ve iktidarı yeni Meclis'e devretmek ülküsüne bağlılıktan aynlmıyacağım. Bunun için şerefırn, namusum ve bütün mukaddesatım üzerine andiçerim!' Orgeneral Cemal Gürsel'den sonra alfabe sırasiyle Milli Birlik Komitesinin diğer üyeleri aynı andı içtiler ve uzun ozun alkışlandılar. And töreninde Milli Birlik Komitesi üyeleri şu sırayı takip ettiler: Gürsel Cemal, Acuner Ekrem, Akkoyunlu Fazıl, Aksoyoğlu Refet, Ataklı Mucip, Baştuğ Irfan, Baykal Rıfat, Çelebi Emanullah, Er Ahmet, Erkanlı Orhan, Ersü Vehbi, Esin Numan, Gürsoytrak Suphi, Kabibay Orhan, Kaplan Kadri, Kaplan Mustafa, Karaman Suphi, Karan Muzaffer, Karavelioglu Kâmil, Köksal Osman, Köseoğlu MUnir, Kuytak Fikret, Küçük Sami, Madanoğlu Cemal, O'kan Sezai, Özdağ Muzaffer, özdilek Fahri, Özguneş Mehmet, Özgür Salâhattin, Özkaya Şükran, Solmazer Irfan, Soyuyüce Şefik, Taşer Dündar, Tunçkanat Haydar, Türkeş Alparslan, Ulay Sıtlu. Yıldız Ahmet, Yurdakuler Muzaffer. Tören dolayısiyle B.M.M. binasının dışında da kesif bir vatandaş kitlesi birikmişti ve vatandaşlar Devlet Başkanı, Millî Birlik Komitesi üyeleri ve Bakanlar Meclis binasını terkederken çılgınca alkışlıyorlar, içten gelen sevgi tezahüratında bulunuyorlardı. GEÇEN YIL BUGUN CumhuriYet Ulusal tepki 25 HAZİRAN 1989 Bulgaristan'ın ülkesindeki Türk azınhğa uyguladığı baskılar ve "zorunlu göç" uygulaması, dün üç partinin Taksim Alanı'nda düzenledıği "Bulgaristan'ı Telin Mitingi"yle protesto edildi. öğle saatlerinden itibaren ellerinde Bulgaristan'ı ve Todor Jivkov'u protesto eden pankartlar, afışler taşıyarak Taksim Alanı'nı dolduran on binlerce kişi, çeşitli sloganlar attılar ve Jivkov'un resimlerini, kuklalarını ve Bulgaristan bayrağını yaktılar. Miting sürerken alandan aynlan üçer dörder bin kişilik gruplar Harbiye, Şişli - Mecidiyeköy yönüne doğru ilerleyerek "AJlah Allah" sesleri arasında ve tekbir getirerek Bulgaristan'ı protesto ettiler. Helsinkı j Lenıngrad J Moskova Ankara a Tebriz /•Sam Kahıre •'-><-" DUNYA'DA BUGUN Amman Alma B«d* Barratona Basd Bcjgrad Btrün Bonn BriUsd Budapeşe C ı n m Ceayır Odde FraMırt Sme Kakn Kopenhag KUn Y 19° A 38° A 32° A 39° A 27° B 18" A 30° Y 20° B 20° Y 19° A 26° B 22° A 32° A 41» A 42° D 20° A 35° Y 20° A 36° Y 20° B 20° A 36° Lnvngnd LondfS Madnd Mlano MontrtaJ Moskma Mûnh NeoVtork Osto Pans Prag Rıyad Roma Srtya Şan Tel * m Tunus Uarşon Vıyana Wash Zûrlı Y 32° Y 20° A 30° A 29° Y «f Y 20° B 18° Y 24° Y 18° Y 19° Y 19° A 43° A 27° A 31° A 38° A 28° A 36° Y 20° A 27° B 22° A 30° B 18° TARTISMA Sakıp Bey'e duyurolıır! PET; doğada 20.000 yılda yok olmaz, en kötü ortam olan deniz dibmde bile 450 yıl zararlı özelliğini taşır, yakıldığmda zehirli gazlar yayar, bazı türevlerinin kanserojen etkisi nedeniyle, ambalaj olarak kullanıldığı gıda sanayiinde insan sağlığının can düşmanıdır. Diyorsunuz ki "Fabrikalannttzda iiretllen saihkh PET şişderin, doğoya hiçbir zarar ver- memesine ra|men_." Bir kez üretilen PET, doğada, 20.000 yılda yok olmaz, en kötü ortam olan deniz dibinde bile 4S0 yıl zararlı özelliğini taşır, yakıldığın- da zehirli gazlar yayar, bazı türevlerinin kan- serojen etkisi nedeniyle, ambalaj olarak kul- lanıldığı gıda sanayiinde insan sağlığırun can düşmanıdır, üretiminde, petrol gibi sınırlı bir kaynak tüketilmektedir, yine üretiminde - örneğin, cam şise üretimine kıyasla- 5 kat fazla enerji tüketilmektedir, tarım-balıkçılık ve tu- rizm, katledUmektedir. Yine diyorsunuz ki: "PET şisenin knllanı- nu, bütün dun>adaki gelişmelere paralel ola- rak iilkemizde de yaygııdaşmaktadır." öyle mi? Bakahm öyle mi: 1- Avrapa'da PET şişe üreten fınnalara, çev- reye verdikleri zarar nedeniyle vergi ytıkleme- si yapılmaktadır. Bu vergi, PET üretimi ma- liyet tutannı, cam üretimi maliyet tutanyla eşitlediği için caydırıcı bir yöntemdir. 2- Avrupa'da üretici fırmalar, % 6 nisasu katımıyla, plastiğe parçalanabilirlik özelligi ge- tirerek yeniden kullanımını sağlıyorlar. Ancak bu yöntem de plastiğin zararlı özelliğini gide- rememektedir. 3- Bu felaketten kurtulma yolundaki dün- ya ülkeleri, tesislerini; Meksika, Iübmuı, Tiirkiye gibi ülkelere satmaya başlamışlardır. Şimdi gelelim çöp konusuna. Evet, ulkemiz bazı çıkarlar uğruna çöplük yapılmaktadır. Siz bunu da iyi bilirsiniz. 1978'de kişi başına düşen çöp 720 gr. iken 1989'da kişi başına düşen çöp 1.200 gr. ol- muştur. 1978'de kişi başına düşen çöp hacmi 3 It. iken 1989'da kişi başına düşen çöp hacmi 7 lt. olmuştur. 11 yılda ağırlık olarak artış oraru, *h 66 11 yılda hacim olarak artış oraru, V» 133 Bu çöp hacim yüzdesi artışuu da en çok pet- lerinize borçluyuz. YeşiUer Partisi'mleo GÜNEŞ ERSOY Sayın Ercüment Yavuzalp^e Yanıt Emekli Sayın Büyükelçi o dönemde cereyan eden olayları biraz daha dikkatli bir zihin süzgecinden geçirdiği takdirde, Eskişehir'de rahmetli Menderes'ten terfisini talep ettiğini iddia ettiği o generalin "tuğ" değil "tümgeneral" olduğunu anımsaması gerekecektir. Gazetenizde yayımlanan Em. Büyüketct Er- cüment Yavuzalp'ın hatıralannı içeren dizi ma- kalede babamla ilgili hayal mahsulü iddialarda bulunulmuştur. Bundan tam 30 yıl önce ve- fat eden bir kişinin bu gibi polemiklere çekil- mesi karşısında onun evladı olarak size bu açıklamayı göndermeyi kendime bir görev ad- dettim. Emekli Sayın Büyükelçi o dönemde cereyan eden olaylan biraz daha dikkatli bir zihin süz- gecinden geçirdiği takdirde, Eskişehir'de rah- metli Menderes'ten terfisini talep ettiiğini id- dia ettiği o generalin "tuğ" değil "tUmgeneral" olduğunu anımsaması gerekecektir. O dönem- de Eskişehir'in en üst düzeyde komutanı olan babam fsmail Hakkı Önel terfi olması için hiç- bir dönemde ne rahmetii Menderes'in ne de başka bir şahsın ilgi ve himmetine muhtaç ol- mamıştır. O güne kadar geldiği tüm makam- lara bılgj ve liyakatı ile gelraiştir. Aynı dönem- de Harp Oknlu'ndan mezun olduğu silah ar- kadaşlarının çoğu ondan daha aşağı rütbeier- deydi ya da emekli olmuşlardı. 27 Mayıs'ın Harbiyelilerinin babama Menderes'le birlik- te geldiği Ankara'da layık gördükleri davra- nış apoletlerine saldırmak olmuştur. Böyle bir davranış karşısında her şerefli askerin yapa- cağı tek hareket olan istifa yolunu seçmiştir. Orduda 50 yıl hizmet ettikten (bu hizmetine Yunanlılarla harp ettiği yıllar da dahildir. ts- tiklal Madalyası hamilidir) sonra karşılaştığı son budur. Emekli oluşundan 1 yıl sonra arabasıyla yaptıgı bir kaza sonucu annem ve ablamla bir- İikte hayatını kaybetmiştir, aynı arabada bu satırların sahibi de bulunuyordu. Allah'ın bir lütfu sonucu agır yaralı olarak kurtuldum. Sayın Em. Büyükelçi o dönemi yaşayan her insan gibi yaşadıklarını gazetelerde neşrede- bilir, ama şimdi hayatta olmayan ve doğal ola- rak hiçbir tekzip imkânı bulunmayan kişileri konu ederken hafızasını daha dikka:li çalış- tırmasını beklemek o kişilerin birinci derece yakınlarının şüphesiz en vazgeçilmez hakla- rıdır. DOĞAN ÖNEL W.Gennan) Yağmalanan Tarîhîmîz^ Vîdrîlen Geçmiş Anadolu gibi üst üste yaratılmış pekçok uygarlığın izleriyle dolu bir ülkeden, son birkaç yılda adeta mirasyedi coşkunluğu ile tüketilen kültür mirası ve tahripçilikler hiçbir ülkede rastlanmayan bir ölçüye ulaşmıştır. Ülkemizin öteden beri tanık olduğu kültü- rel soygunların en acımasız ömekleri şu ge- çen birkaç yıl içinde yasandı. Ve ne yazık ki üzticü boyutlara ulaşan tarih talancılığı artık günümüzde bir "facia"ya dönüşmüştür. Çağlar boyunca Anadolu topraklan üstün- de yaratılan kültür değerlerini kaybetme kor- kusu ise giderek toplumun bazı kesimlerinde duyumsaruyor. Son yülarda Coımhuriyet'te yer alan ve özgen Acar arkadaşımızın uğraşlanyla açıklanan yağmacılık olayları ise Anadolu- nun yasadığı korkunç kültürel erozyonu açık secik olarak gözler önüne seriyor. Doğrudan doğruya kamu kesiminin dikka- tini çeken Karun hazinesi, Elmalı defınesi olaylan ve son olarak da Kıbrıs'tan kaçınlan mozaiklerin yarattığı şaşkınlık, bütün dünya- nın, gözlerini Anadolu'ya çevirmesme neden ohnuştur. Çevre sonmlarının arttığı, termik santral- ların tarihsel ve doğal çevreyi bozduğu günü- müzde esasen seksenli yıllann sonlanna doğ- ru açılan barajların yok ettiği antik kentler, üzerinde durulması gerekli, belki de en önemli konulardan biridir. Üzülerek söylemek gere- kir ki kıyı yağmacüığı ile atbaşı giden ören yeri talancılığı artık akıl aunaz, denetlenemez bo- yutlara ulaşmış durumdadır. Dün olduğu gi- bi bugün de yurdumuz eski eser kaçakçıları- nın cirit attıgı bir yer konumunda. Köylere ka- dar ulaşan kaçakçüık şebekeleri, anıtlan soy- durtmakta, tümülüsleri açtırtmakta ve yüzler- ce yülık kültür kahtımız (mirasımız) ilgisiz ve acımasız ellerde yok edilmektedir. Sorun, Anadolu geçmişinin, henüz doğru dürüst incelenememiş kültürlerinin silinmesi sorunudur. Dogu ve Güneydoğu Anadolu bir yana, gü- nümüzde Ege ve Akdeniz bölgemizde yoğun- laşan bu talancılığm iç Egedeki görünümü de hayli hızh bir ürmamş içindedir. Uşak ve Bur- dur gibi illerde yasanan soygunculuk olayları hızla büyüyen bir "iş" haline gelmiştir. O ka- dar ki yaşanan enflasyonun geniş halk kesi- mini etkiledigi günümüzde yoksul köylülerin bu tür yağmalara itilmesi ve kullarulması da üzüntü verici bir başka gerçek... Korunmasız eskil (antik) kentlerde sürüp giden bu talan- cılığın neleri alıp götürdüğünü düşünmek bi- le kaygı vericidir Anadolu'nun geçmişine ta- nık olanlar için... Anadolu, zengin kültür karmaşasma ve renkli çeşitliliğine karşın ne yazık ki son bir- kaç yılda yağmadan, hem de felaket denecek bir yağmadan çıkmışçasına görüntüler sunu- yor insanhğa... Kültürel değerlerimizin ve anıtlanmızın bü- tün dünyada topladığı haklı ilgi, yine seksen- li yıllann sonunda bütün müzayedecilerle, mü- zecileri ve koleksiyonculan Türkiye'ye çekti. Ve bundan sonra kültür kalıtı talancılığının "facia" boyutlarına ulaşan durumu, soygun- culara hedef olan yörelerde hayret verici bir bitirilme ve eritilme çılgınlığını da kendiligin- den yaratmış oldu. lşte Anadolu gibi üst üste yaratılmış pek- çok uygarlığın izleriyle dolu bir ülkeden, son birkaç yılda adeta mirasyedi coşkunluğu ile tüketilen kültür mirası ve tahripçilikler hiçbir ülkede rastlanmayan bir ölçüye ulaşmıştır. Sanat eseri hırsızlanmn, şebekelerin cirit at- tığı eskil yerleşmelere yakın yerlerde köylünün işi gücü bırakıp ellerine geçirdikleri metal de- dektörlerle nekropollerikazmaladıklan ve bul- duklan eserleri doymak bilmeyen bu piyasa- ya aracılarla sürdüklerini artık uzmanlar da kabul etmektedirler. Ancak gariptir ki ilgili- lerin duyarsızlıkları da aynı ölçüde artmak- tadırr Kıbns'tan 1979 yıhnda kaçınlıp da Ameri- ka'ya 20 milyon dolara satümak istenen dört mozaik ile ilk kez ilgilenen ve bunlan Cum- huriyet'te açıklayan özgen Acar'ın araştırma- larına ve yazdıklanna bir polisiye olay (!) gözü ile bakan ve o açıdan algılayan ilgililerin ses- sizliğine ne demeli? Seksenli yıllann öğretti- ği ve yaşattığı gerçek şu olmuştur: Duyarsız- lık. Ve yine bugün yaşanan gerçek, yazık ki geçmisimizin araştınlmadan silinip gitmesi so- runu. Kaası ve araştınlması yapılamadan var olan kültürlerin yok edilmesinden daha üzün- tü verici şey ne olabilir ki? Bu sözünü ettiğimiz gerçeklerin en canlı ör- nekleri baraj yapımı sırasında yasanmıştır ve yaşanmaktadır da! Ülkemizde yapımı planla- nan 140 barajdan ancak 6 tanesinde arkeolo- jik araştırma yapıldığını, konunun uzmanla- n belirtiyor. Peki, baraj suları altında kalan kültür değerlerimizin ne olduğunu merak eden yok mu? Ister baraj yapımı nedeniyle dozerlerle kat- ledilen eski kent kalıntılan olsun, isterse yok edilen pek çok öbür örnekler olsun, bütün bu yok etme girişimlerinde kamu kuruluşlarımn da paylanm aldıklan bilinen bir gerçek. Bugün binlerce yülık kültür kalıtımızın top- rak üstünde kalan örneklerinin çok kötü ko- rundukları, toprak aJUnda kalanlannsa kıyı yağmacılığı + insaatlaşma ve su kanalı dö- şeme, yol açma gibi nedenlerle göz göre gö- re eritilişini bilim adamları da kabul ediyorlar. Böylece birçok kültür kalıtı kim vurduya git- mektedir. Esasen işin daha da kötü yönü dev- lete ait kuruluşlann katılmasıyla yaygınlaşan tarihsel alan yağmacüığıdır. KarayoUannın yol yapımı sırasında ortaya çıkarıp kaşla göz arasında dümdüz ettiği tü- mülüsler ile DSl'nin nekropol (mezarhk) alan- lannı yok etmesi artık olaylann "facia" bo- yutuna çıkışını doğruluyor. Ve acı gerçekler durmadan yinelenip gidiyor. Bugün Anadolu'nun zengin kültürel harita- sı ile arutlarıru ve ören yerini tam olarak kap- sayan bir sayımı (dökümü = envanteri) bÛe yok. Kültür ve doğa varlıklarını koruma baş- kanhğının 3252 adet olarak saptadığı höyük, tumülüs ve SİT alanlannın, sanüanın da üs- tünde olduğunu uzmanlar belirtiyorlar. Issız dağ başlarında, yıllar yılı tescili yapıl- madan nasılsa ayakta kalmış ve ancak son yü- larda farkına varüıp sayılan ören yerlerimizin peşi sıra bereketli Anadolu toprağının gizleri içinde açılıp da keşfedilecekleri zamaru bek- leyen, unutulmuş daha nice eski kent yıkıntı- sı vardır. Bunu anlamak için Ramsay ve Kie- pert atlaslan insana çok şey anlatır gibidir. Ve her şeye karşın Anadolu, gizlerini önemle ko- rumaya çalışmaktadır. Bugün kim ne derse desin, toprak üstündeki aıutlarımızı doğru dürüst koruma konusun- da daha çağdaş ve daha duyarlıkh yaklaşım- lara gereksinim var. Ulusal ilgisizliğimiz kar- şısında yok olup giden, definecilerin elinde eri- tilmeye terk ettiğimiz yüzlerce, binlerce am- tm durumu da yazık ki belli değüdir. Ürkü- tücü, tasalandıncı yön ise, gelecek on yü içinde neler olup olmayacağı korkusudur. Yağma- lanan kültür mirasıraızın ardından Anadolu 1 nun çoraklasmış görünümü bugün ancak ko- nu Ue ilgilenen uzmanlann, rnüzecilerin, ar- keolog ve sanat tarihçüerinin ilgisini çekmekte olan bir gerçek değildir. Daha da önemlisi, Türkiye'ye meraklı, kültürümüze ügi duyan binlerce yabancırun bu kortular karşısında şaş- kınlığıdır. EROL ÖZKAN Sanat Taribçisi Fotoğraf Yazarını Anymrl Hiçbir şey bir anda keşfedilmeyeceğine göre çağm sanatı fotoğrafı fark edecek kamu ve özel kuruluşlan, şahıslan, koleksiyonculan ve yayıncüan, zaman içinde harekete geçirecek olan fotoğraf yazıları değil midir? Ülkemizde fotoğraf sanatuun hak ettiği ilgiyi görmediğini ve Bab ülkelerinde fotoğrafa veri- len değerin diğer sanat dallarından farklı olma- dığmı söyleyen, eli kalem tutan usta kadrolan- mız bu duyarsızbğm yaratılmasında kendi pay- lannın da olabileceğini hiç düşündüler mi aca- ba? Bir fotoğraf müzesinin hâlâ kurulamamış ol- ması, sanat fotoğraflarının koleksiyonlara gire- meyisi, dahası yayguı olarak fotoğrafın satın alı- nıp duvarlara asıJmayışı kamuoyunun bilgi ek- sikliğinden kaynaklanmıyor mu? Peki, bilgi da- ha çok okumakla elde edildiğine göre bu konu- da yeterli yayın var mı? Yok! Gazetelerde veya dergüerde fotoğraf etkinlikleri (sergi-gösteri- ulusal ve uluslararası öduUer vs.) hakkında gö- rüş ve eleştiri getiren yazılar yayımlanıyor mu? Ne yazık ki yok denecek kadar. Nedeni, bir elin parmaklannı geçrneyecek sayıdaki fotoğraf ya- zarlanmızın ilgisizliğinde yatıyor. Oysa sergi açıhşlannda, dost sohbetlerinde, söyleşilerde yakınanlann başında da yine onlar geliyor! Ağlamak yerine neden oturup yazmazlar? Ne- den tartışma ortamı yaratmazlar? Fotoğraf ya- zaruun gökten zembille ineceği sanılıyorsa, soy- leyecek sözüm yok. Hiçbir şey bir anda keşfedilmeyeceğine göre ça- ğm sanatı fotoğrafı fark edecek kamu ve özel ku- ruluşlan, şahıslan, koleksiyonculan ve yayıncı- lan, zaman içinde harekete geçirecek olan fotoğ- raf yazılan değü midir? Yoğun cabalar, uzun uğraşlar, maddi ve ma- nevi özveriler sonucu ortaya çıkanlan yapıtlar ser- güendiktcn sonra görevlerini tamamlamış mı ohı- yorlar? Bu sorunun yanıtı hayır olmah... Ağır ama bilinçli adımlarla fotoğraf dünyası- na girmeye başlayan gençlerin yolunu açmak ve sanat adına verdikleri uğraşın boşuna olmadığı- nı görmeleri için yeterli nedenlerin başında fo- toğrafın konuşulması, yazüması ve tartısüması ge- liyor... Fotoğraf yapan, fotoğraf okutan, fotoğraf dü- şttnen ve fotoğrafı araştıran yetkin kadrolann özeleştirilerini de yaparak artık kalemlerine sa- nlmalarını beklemekle fotoğrafa gönül verenler olarak acaba çok şey mi istemiş oluyonız!.. ARAMİS KALAY Fototnfçı F Doğan 16O78 1. Hamur kağıda çok OTO K 50 Tl_ Copy 28-160 66 52 temiz OP Ortabahçe N<x6OBeq Cad. K A D K Ö Y ÖCİNCt SULH HUKUK HÂKİMLİĞİNDEN 1985/346 v«say«« KadıkOy Yusuf KâmU Paşa Sokak, Onlar Apt. D. 9 No: 10 ayıh yerde ika- met eden Oznur Şener ve Şajlunbakkal Bihm Sokak, Bilim Apt. No: 17, D. 2'de ikamet eden MUnevver Şener Şarman, her ikisi birükte eski vaıi Sevim Şener'in vefatı nedeniyle Mehmet Sami Şener'e vasi tayin edilmiftir. Keyfîyct ilan ohınur. POUTIKA VE OTESI MEHMED KEMAL Geçen Günlere Doğru... Hasan Âli Yûcet, bir dönemin en ünlü bakanlarından biriydi. Dolu bakan vardı, ama Hasan Âli Yücel gibi değil. Sadece yap- tığı işlerte değil, tutum ve davranışları ile başında yer alırdı. Par- tisinden ve siyaset arkadaşlarından onca ilerideydi ki, bir gûn partisi ve arkadaşları onu yerinde kodular, kendileri gerin gerin gitmeye başladılar. Hasan Âli Yücel'in ırkçı ve Turancılarla ka- pışması hâlâ unutulmamıştır. Hasan Âli, Can Yücel'in babası- dır, ama bunca kitabın da sahibidir. Hasan Âli için sesi gûzel derjerdi, duyardık. Çok güzel Kuran, mevlit okur, şarkılar söyiermiş. İki de şarkısı var, radyolarda oku- nur durur. Biri şöyle başlar "Sen bezmimize geldiğin akşam neler olmaz." Bir dedikodu, inönü'nün annesine mevlit okumuş da ondan ötürü bakan yapmışlar. Doğrusunu kendinden öğrenelim: "Soz sırası gelmişken aklı başında sandığım bazılannın ba- na kadar sormalarına konu olan bu olayı da açıklayayım. Güya ben, İnönü'nün validesine mevlit okuduğum için bakan olmu- şum! Bunu soran bir zata şöyle cevap vermiştim. Peki, öyle ol- sun, mevlit okuyup bakan olmuşum. Ben de size sorayım. Niye bir hatim indirip başbakan olmamışım? Tabii cevap aptalca bir sırrtma" Bir de Atatürk'le srfır oyküsü vardır Bir gezide Atatürk yanın- dakilere, "Srfır nedir?" diye sormuş, kimse yanıt verememiş. Bu sırada, srfır nedir sorusuna Hasan Âli Yücel, "Sizin yanınızda benim." diyesi olmuş. O dönemde AtatünVün yanında srfır ol- maya kim can atmıyordu ki! Hasan Âli Yücel tek başına ırkçı ve Turancılara karşı iyi bir sa- vaş verdi, yılmadı, yorulmadı. Bu savaşta, çevresinde görünür- de çok kişi yoktu. Milli Eğitim müfettişliğınden başlamış, genel müdürlük, milletvekilliğı, bakanlığa değin uzanmıştı. Birdenbi- re kendini yapayalnız buldu. Geçim derdi, yaşama savaşı dağ gibi karşısına dikelmişti Nasıl kalkacaktı altından, bir dayanağı da yoktu. Turancılan, ırkçılan, gericileri yenmişti, ama geçim sı- kıntısını da yenmek gerekiyordu. Bir gün Akşam gazetesi Baş- yazarı Necmettin Sadak'a rastlıyor. Necmettin Sadak, bağlı ol- duğu partinin so) kanadında görünürdû. Sağ kanattaki derebe- yi kalıntısı tipleri, laisizm düşmanlanm sevmezdi. Onlara karşıydı, hatta sosyalistti denebilir. Hasan Âli Yücel'e komünist diye sal- dınldığı günlerde Necmettin Sadak, "Gel senmle bir dergi çıkaralım. Adına devtetçi fSan değil, doğ- rudan doğruya sosyalist diyelim." Dergiyi çıkarmıyorlar, ama Hasan Âli Yücel, İş Bankası'nın küt- tür danışmanı oluyor O yıllarda kültür adına yayımladığı yerti ve yabancı kitaplar bugün kitaplığımızın değerleridir. Şimdi bıyografısine bakıyorum da genç diyebiteceğimiz bir yaş- ta, 65'inde ölmüş (1987-1961). Belki 1960 yılı 27 Mayısı'nı gördü- ğünde kıvanmıştır. Çocukluk anılarını yazmış, bunca iş arasında buna vakit bu- labilmış. Dedelerinden baslayarak kimin nesi, kimin fesi oldu- ğunu hatırladığı oranda bir bir yazmış. Can Yücel'i yormak is- tememiş. ibnül Emin Mahmut Kemal'in anılarında okumuştum. Tanış- dıklarında, "Posta nazırının torunu değil misin?" diye soruyor- du. Şimdi 'Geçtiğim Günlerden' adlı kitabında (İletişim Yayınla- n) bu nazırlık iyice belli oluyor. Bakanltktan düştükten sonra Curn- huriyet'te, Dünya'da, Vfeni İstanbul'da yazılarını, soytesilerini okur- dum. Bir yandan da krtapları çıkardı. Nasıl vakit buluyor da bun- ları yazıyor diye şaşardım. Bundaki gızi dostum, oğlu Can Yû- cel'den öğrenelim: "... Ancak 1950'den sonra sabahlığını grydi, terliklerini geçir- di ayağına, büyük bir haksızlığa uğradığının acısını içine göme- rek. Boş oturmadı, yazılar yazdı, topiantılara katıldı, yaptığı işle- rin doğruluğunu saptayıcı eylemlere girişti. Yine aklı geniş dün- yadaydı, kitlelerle el ele yaşamaktaydı. Ben onun asıl arkadaşlı- gını 50'den sonraki menkup devresinde okurdum diyebılirim." Âli Yücel, her yüzyılda zor yetişen aydınlardan biridir. CAUSANLARIN SOMILARI/SORUNLARI YILMAZ ŞİPAL u Zarardan Kim Sorumlu?" SORU: 3201 sayılı yasaya göre 1987 yıhnda emekli olmam gerekirken 4S0 günliık yanlış hesaplama vuzünden mab- kemelik oldum ve açtığım davayı kazandıın. 1 lemmuz 1989 tarihinde emekli oldum. 198 bin 520 lira aylık bağlandı. A>nı j-asadan yararteıup benden daha az döviz odeyip emekli olan arkadaşlaria aylıklanmız arasında ak}himde 50-60 bin lira fark var. Ayugımı he- saplayan uzmana durumu anlattıgımda, yurda kesin dö- nüs yaptokun sonra asgari ücretle 320 gün çauşmam bulunduğunu, ayrıca 1987 yıhnda yatırnuş oldutum 2340 doların kunınun o gün 830 TL olduğunu, davayı kazandıktan sonra yadrdığım 450 dolann ise 2.130 TL üzerinden hesaplandıgım ve farkın bu dolar karu yi- zündeo oluştuğunu söyledi. tlk başvurumdan emekli olduğum gine kadar geçen siire 2 yıl ve bu süre zarfında aylık almış degilim. Eger emeklilik ayhğı besabında dolann kunı da etken olu- yorsa, yapüan yanlışlıgın ceremesini neden ben çekcyun. Bana yanlış bilgi verilmesi sonucu ağradıgım zarardan kim sorumlu? R-T. YANIT:3201 sayılı yasaya göre "Sosyal güvenlik kuruluşlannca döviz ile değerlendirüecek sürelerin her bir günü için tahakkuk et- tirüecek prim, kesenek ve karşılık borcu tutarı bir dolardır. Uygulamada borcun yatınldığı günkü dolann Türk Lirası ola- rak karşıhğı esas alınmaktadır. Türk Lirası'aın her geçen gün de- ğer yitirmesi sonucu dolann değer kazanması, yurtdışı borçlanmalannda, bağlanacak yashhk aylıklannda eşitsizliklere ne- den olmaktadır. Bugün son 5 yılın primlerini her gün için 1 dolar karşıhğı 2.650 TL'den ödeyen, kuşkusuz bir yü önce borçlananla- ra göre daha kazançlı çıkacak ve daha fazla yaşlüık aybğı almaya hak kazanacaktır. Yanlış bilgi verilmesi sonucu zarara uğrayan sigortalımn, bu za- rarını kim karşüayacaktır? Bu sorunun yanıtını, Yargıtay Onuncu Hukuk Dairesi'nin 22.4.1985 tarih, 1985/2211 esas ve 1985/2581 kararına bırakalım. * "(..) Davacı, yaşlüık aylığına hak kazanma konusunda kuru- mun gerekli bilgileri sağhklı bir biçimde verme yükümlülüğünü yerine getirmeyerek yanhş bildirimde bulunması sonucu, bu ceva- ba güvenerek yaşlüık aylığı bağlanacağı inancıyla işinden ayrüma- sından dolayı uğramış olduğu zarann giderilmesini istemiştir. (...) Kurumun haksız eylemi sonucu davacımn mal varlığında husule gelen zarann davacıya bağlanması gereken yaşlüık aylığı olduğu açıktır. Başka bir anlatımla, kurumun cevabı yamltıcı nitelikte ol- masaydı, davacınm mal varlığında gelecekte ortaya çıkacak çoğal- manın, yaşlüık aylığı tutarı kadar olacağı kuşkusuzdur. Böylece zarann ve tazminatın belirlenmesinde, davaaya olağan olarak bağ- lanması gereken yaşlüık aylığına ilişkin kazanç miktanrun göz önünde tutulraası gerektiği ortadadır. (...)" * Kaynak: 1) Yargıtay Kararlan dergisi temmuz 1985, sayfa 1003. 2) Yasa Hukuk dergisi ağustos 1985, sayfa 1137. REYHANLI tCRA DAİRESİ Dosya No: 1989/342 Menkul teslimine veya gayri menkul tahliye ve teslimine dair İCRA EMRİ 1- Alacaklımn ve varsa vekilinin adı, soyadı ve ikametgfihı: Mali- ye Hazinesi - Reyhanlı vekili Hatay iK Muhakemat MüdürlOğü Hz. Av. Abdülkadir Güllü - Antakya. 2- Borçlunun ve varsa kanuni temsilcisinin adı, soyadı ve ikamet- gâhı: Rüştü özbilen, Remzdye, Sait, Turhan, Burhan, Hasan, Kon- cagül özbilen. Hamda Köyü - Reyhanh. 3- llamı veren mahkeme ve ilamuı tarih ve numarası: Reyhanh As. H. Mah.'nm 2.6.1988 gun ve 980/171 E, 1988/208 karar sayüı ilamı. 4- Talebin neden ibaret olduğu: Reyhanh Uçesinin Hamda köyün- de kain 52 parsel sayüı gayri menkulün 37.625 m"lik kısnumn tahli- ye ve teslimi. Yukanda yazıh 7 günlü işbu icra etnrinin tebliği tarihinden itiba- ren yedi gün içinde (tahliye) ve teslim etmeniz, bu müddct içinde (tah- liye) ve teslim etmezseniz tetkik merciinden veya ait olduğu mahkemeden yahut Yargıtay'dan icranın geri bırakılmasına dair bir karar getirmezseniz tc.lf. K.'run 24 ve 26. maddeleri gereğince ilam hükmünün zorla icra olunacağı, (teslimine hükmolunan mal yedinizde bulunmazsa ilamda yazıb değerinin alınacağı bu değer ödenmediği takdirde, ayrıca icra emri tebliğine hacet kalmaksızın haciz yolu Ue icra olunacağı) ihtar olunur. (lc. lf. K. 24, 26) 13/10/1989 Basın: 26970
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle