28 Kasım 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 25 HAZİRAN 1990 Yeni Bir Anayasa ve Askerler Anayasal düzeyde de askerleri siyasetin tam da içine yerleştiren anayasa hükümleriyle karşı karşıyayız. Milli Güvenlik Kurulu'nun konumu, Genelkurmay Başkanlığı'nın Başbakanlığa bağlı oluşu, sıkıyönetim komutanlarının Genelkurmay Başkanı'na bağlı olarak görev yapmaları, Yüksek Askeri Şûra kararlarımn ve sıkıyönetim komutanlarının işlemlerinin yargı denetimi dışında bırakılması, askerler için ayrı yargı düzenlerinin kurulması vb. Silahlı Kuvvetler'in rejim içindeki ayncalıklı ve siyasal yaşamı etkileyici konumlarının göstergeleridir. Prof. Dr. ZAFER ÜSKÜL A nadolu Üniversitesi Öğretim Üyesi B " k , onuma \ zaman zaman sıyasal « uc0 . ele **•- ° •' rerek ulaşan asker, siyasal yaşamdan hiç çıkmamış- ne getirilmesi gereken bir kamu hizmetidir. Nitelik olarak, hizmetin öbürlerinden bir farkı bulunmadığı gibi bu hizmeti yerine getirecek bakanlığın da öbür bakanhklardan bir farkı yoktur. Doğal olarak, bu hizmeti yürütmekle görevli kamu ajanları olan "resmi" giysili kamu görevlilerinin, yani memurla- rın da obur bakanlıklarda çalışan kamu görevlilerin- den bir farkı bulunmamaktadır. Ancak Türkiye'nin siyasal yaşamının ozgullüğün- de, "asker" kamu görevlilerinin yeri, "sivil" kamu gorevlilerinden giderek farklılaşmış, neredeyse ay- ncalıklı bir duruma gelmiştir. Bu duruma hep dar- beler sonucunda gelinmiştir. Her darbeden sonra Si- lahlı Kuvvetler, rejim içinde biraz daha ayncalıklfbir yer edinmiş, sivil yönetimden biraz daha bağımsız- laşmış, daha da önemlisi giderek toplumdan da uzak- laşıp içine kapanmıştır. Artık asker, kışlası. ordue- vi, lojmanı, askeri tatil kampı, ordu pazarı... için- de, sivil kesimden kopuk bir yasamı sürdürmektedir. lecekleri bir ortamın yaratılması gerektiğini duşunu- yorum. Demokratik rejimlerde, seçme, seçilme, siyasal partilere üye olma, siyasal partilerde görev alma hak- kının bir yurttaşlık hakkı, bir insan hakkı olduğu tar- tışılmaz. Bu haklardan ülkede yaşayan bir bolüm in- sanın görevleri nedeniyle yoksun bırakılmaları doğru değildir. Demokratik rejimlerde siyasetin aracı siyasal par- tilerdir. Eşit haklara sahip yurttaşların bir bölümü- nün, demokratik rejimin olağan aracı olan siyasal partilerde siyaset yapmasın: engellemeye kimsenin hakkı olmasa gerektir. Üstelik böylesi bir yasakla- ma, yasaklı kişilerin siyaset yapmasını engelleme- mekte, ama siyaseti demokratik rejim içinde olağan olmayan araçlarla yapmaya itmektedir. Silahlı Kuv- vetler içinde, başarılı-başarısız, düşünce aşamasın- da kalmış-eylem aşamasına geçmiş bunca cuntanın kurulması başka nasıl açıklanabilir? Sonuç 1982 Anayasası, sekiz yıldan bu yana tartışılıp eleştirildi. 1982 Anayasası denilen metnin bir anaya- sa değil "anti-anayasa", "ammayasa", "kotuya- zılmış bir askeri talimatname", "bir çelişkiler yumağı" \b. olduğuçok söylendi. Türkiye'nin ge- reksinme duyduğu çağdaş anayasanın, 1982 tnetni- nin değiştirilmesiyle elde edilemeyeceği karutlanyla ortaya konuldu. Yapılması gerekenin, 1982 metni- ni tumuyle ortadan kaldırıp yerine yeni bir anayasa yapmak olduğu konusunda görüş birliğine vanldı. Bu tartışma artık sonuçlandı. Şimdı tartışılan ve tartışılması gereken, yeni ana- yasanın nasıl yapılacağı veiçeriğinin neolacağı. Bu tartışma sürerken, Türkiye'nin siyasal yaşamında her zaman önemli bir rol oynamış olan Silahlı Kuv- vetler'in, kurulacak rejimde alacağı yerin ne olma- sı gerektiği sorunu gözardı edilemeyecek, uzerinde ciddi biçimde tartışılması gereken bir sorun olarak karşımızda bulunuyor. Bu sorunun yanıtını bulmaya çalışırken, Silahlı Kuvvetler'in yaptığı kamu hizmetinin ne olduğunu araştırmak, bu gucun rejim içindeki yerinin belirlen- mesi konusunda ipuçları verecektir. Toplumlann bin yülardan beri gereksinme duydu- ğu hizmetlerin başında asayişin ve guvenliğin sağlan- ması, adaletin dağıtılması ve bu hizmetlerin yerine getirilmesi için vergi toplanması gelıyordu. Modern devletin çatısı altında. toplumagoturülmesi gerek- tiği düşünülen kamu hizmetleri çeşitlendi. Başlangıç- ta çok temel hizmetlerin yerine getirilmesiyle yetini- lebilirken, ulusaldevletin doğması, kapitalist geliş- me sureci, ulaşım gibi, eğitim, sağlık gibi hizmetle- rin kamu hizmeti haline gelmesi sonucunu doğurdu. Kamu hizmetlerinin çeşitlenmesi, öneminin artma- sıyla, devlet örgutlenmesinde, bu hizmetler bakan- lıklar biçiminde orgütlenerek yerine getirilmeye baş- landı. Eğitim hizmetini Eğitim Bakanlığı, kültür hiz- metini Kultür Bakanlığı, devlet gelirlerinin toplan- ması ve harcanması hizmetini Maliye Bakanlığı vb. yürütüyor. Bunun gibi toplumun gereksinme duydu- ğu iç ve dış guvenliğin sağlanması hizmetini de Sa- vunma Bakanlığı üstleniyor. Hükümet sistemi olarak parlamenter rejimi seç- miş ülkelerde, bakanlıkların kurulması, yapısı ve iş- leyişi, neredeyse klasik bir biçim almış durumda. Hizmeti yerine getirecek bir bakanlık örgutü kuru- luyor, bakanhğa hizmeti yerine getirecek kamu gö- revlileri atanıyor, hizmetin gerektirdiği araçlar - pa- ra, mal, vb. - tahsis ediliyor ve kamu hizmeti, siya- sal bir kişiliğı olan bakanın sorumluluğu altında, ya- sama orgamnın yasalarla çizdiği çerçeve içinde ya- sanın verdiği yetkiler kullanılarak yürütülüyor. Çe- şitli bakarüıklar arasındaki eşgüdüm ik bakanlıklan ilgilendiren genel politikalar da Bakanlar Kuru- lu'nda belirleniyor. Silahlı Kuvvetler'in dunımu tşte, ulusal savunma hizmeti de bir genel sağlık hizmeti gibi, bir bayındırlık hizmeti gibi, bir bakan- lığın çatısı altında, bir bakanın sorumluluğunda, as- ker kamu görevlilerince, yasalar çerçevesinde yeri- tır. Darbelerle ve Milli Güvenlik Kurulu kanalıyla doğrudan, sıkıyönetim idaresiyle dolaylı olarak ül- ke yonetiminde hep soz sahibi olan asker, demokra- tik usuller içinde siyasetle ilgilenmeyen -örneğin se- çimlere Silahlı Kuvvetler olarak girmeyen- ama siya- sal iktidarı ne zaman ele geçireceği de belli olmayan bir "siyasal parti" gibidir. Toplumun çeşitli kesim- lerinde "darbe olasıhklan"ndan söz edilebilmesinin, en küçük bir olayda "asker mi geliyor?" sorusunun soruiabilmesinin anlatmak istediği de bu olsa gerek- tir. Eski askerlerin anıları, askerlerin "devlet yöneti- mi"yle ilgilerirün sayısız kanıtlanyla doludur. Anayasal düzeyde de askerleri siyasetin tam da içi- ne yerleştiren anayasa hükümleriyle karşı karşıyayız. Milli Güvenlik Kurulu'nun konumu, Genelkurmay Başkanlığı'nın Başbakanlığa bağlı oluşu, sıkıyöne- tim komutanlarının Genelkurmay Başkanı'na bağ- lı olarak görev yapmaları, Yüksek Askeri Şûra ka- rarlarının ve sıkıyönetim komutanlarının işlemleri- nin yargı denetimi dışında bırakılması, askerler için ayrı yargı düzenlerinin kurulması vb. Silahlı Kuvvet- ler'in rejim içindeki ayncalıklı ve siyasal yaşamı et- kileyici konumlannın göstergeleridir. özetle askerler Türkiye'de siyasetin tam da için- dedirler. Oysa demokrasi açıklık rejimidir. Her şeyin, ka- muoyunun gozleri önünde olup bitmesini gerektirir. Ulusa ait olan egemenliği kullananlann ulusa karşın ulustan gizli uygulamaları kabul edilemez. Siyasetin zaten içinde olan Silahlı Kuvvetler mensuplannın, si- yasetle açıktan, herkesin gözleri önünde ilgilenebi- Türkiye'nin gereksinme duyduğu yeni anayasa, bir kurum olarak Silahlı Kuvvetler'in siyasetle ilgi- lenmesine son vermelidir. Milli Güvenlik Kurumu'na yervermemelidir. (Bu.askerleredanışılmaması ge- rektiği anlamına gelmez; sivil yönetim, savunma ko- nularında her zaman askerlere danışabilir, bunun kurumlarını yaratmak zor değildir). Ulusal savun- ma hizmeti, Ulusal Savunma Bakanlığı'nda, baka- nın sorumluluğunda örgütlenmelidir. Olağan ve ola- ğanüstü durumlarda, askeri yönetimin eylemlerinin ve işlemlerinin denetimine hiçbir kısıtlama ge- tirmemelidir. Askerler için ayn yargı düzeni kurma- malıdır. Kısacası, öbür kamu hizmetlerinin örgütlen- mesinden farklı bir örgütlenme, öbür kamu görev - lilerinden farklı bir kamu görevlisi statüsu yaratma- malıdır. Ama öte yandan, tüm çalışanlar gibi askerlerin de siyasal hakları kısıtlanmamalıdır. Ulkenin yöneti- miyle ilgilenmek askerlerin de hakkıdır. Ancak bu il- gi, sivillerle birlikte, uygun araçlarlasürdürülmeli- dir. Yani sivil devlet memurları da, asker devlet me- murları da öbür yurttaşlar gibi siyasal partilere uye olma haklannı kullanabilmelidirler. Silahlı Kuvvetler mensuplannın zaten var olan si- yasal faaliyetleri, rejimin olağan mekanizmalanmn içine çekilmelidir. Bundan ancak yarar umulabilir. Kışlaya, okula, camiye siyaset girmesin. Ancak bunu sağlamanın yolu, kışlada, okulda, camide gö- rev yapanlan, siyaseti kışlada, okulda, camide yap- mak zorunda kalmaktan kurtanp demokratik reji- min vazgeçilmez öğeleri olan siyasal partilerin içine çekmek değil midir? EVET/HAYIR OKTAYAKBAL •« DuşunceOzguriugu Savaşı mı..."Nerede basın özgürlüğü varsa orada düşünce özgürlüğü de vardır. Çünkü ikisı aynı ağacın iki dalıdır" Emile de Girardin adlı bir Fransız yazarı 19. yüzyılın ortaların- da böyle yazmış. İmparator Napolyon Bonapart da "Düşünce özgürlüğü 19 yüzyılın kazandırdığı bir haktır" demiş... Oüşünceye özgürlük, kişinin bir kenara çekilip kendi kendi- ne, pis pis düşüncelere dalıp gitmesi değildir Nasrettin Hoca 1 nın hindisi de düşünüyor! Herkes bir şeyler düşünüyor, Ama bun- lar gerçek anlamda düşünce değildir. Girardin'in dediği gibi yaz- ma, düşüncesinı açıklama özgürlüğüdür düşünce özgürlüğünü yaratan.. Açıklanmayan, yazıyla sözle başkalarına ulaştırılmayan bir dü- şünce, gerçek anlamda bir düşünce değildir. Ancak özgürce dt- şa vurulursa bir görüş, bir inanış, o zaman düşünce özgürlü- ğünden söz edilebilir. Tarih boyunca en çok savaşılan, uğruna en çok kurban verilen konu budur, düşünce özgürlüğü... Sabahattin Eyuboğlu, düşünce özgürlüğü konusunda der ki: "Özgür düşünce, bütün kalıpları, altından da olsa bütün ka- feslerı, bütün yasakları yıkan düşüncedir. Böylesi düşünce an- cak kulluğun her türlüsünü, Tanrının kulluğunu bile hoş görme- yen bir dünya görüşüne açılmakla olabilir. Böylesi bir dünya gö- rüşüne açılmaksa insanı, yaşayamayı hor görenlerin harcı de- ğildir" Eyuboğlu yazısında Atatürk döneminin Adalet Bakanı Prof. Mahmut Esat Bozkurt'un bu konudaki görüşlerini de aktarmış: "Fikrin en tehlikelisi gızli kalanıdır. Herhangi bir fikri açıkça ortaya koymak ve eleştırmek, eğer muzır ise onu önleyecek ça- relerin başında en başında gelir. Fikirler işkence ile imha edile- mezler. Tek çare herhangi bir fikrin karşısına daha kuvvetli fikir- lerle çıkmaktır. Clemenceau der kı: Cumhuriyetçi ve demokrat doğdum ve öyle öleceğim. Fakat itiraf etmeliyim ki demokrasi- nin haykıran ıstıraplarını Marx'ı okuduktan sonra duyabildim." diyor Bozkurt.. Masamda Türkiye'nin değişik cezaevlerinden gelen mektup- lar var. Bartın Özel Tıp Cezaevin'den Veli Yılmaz, Osman Talu, ÇanakkaJe E Tipı Cezaevin'den Fikret Ulusoy, Mustafa İnç, İr- fan Aşık, Emin Taş. Kâzım Arlı vb. Kimi otuz kimi yüz kimi yedi yüz yıl cezalara çarptırılmış genç gazetecıler . Büyük basın de- nilen gündelik gazetelerimizın pek çoğunun gözünde bu arka- daşlar 'gazetecı' sayılmıyor! Cemiyet üyesi olmadıkları için mi bilmem! Ama sıkıyönetim mahkemeleri hepsini basın suçu işle- dikleri için mahkûm etmiş. Gazeteci olarak mahkûm edilmişler, ama basının bir kanadına göre bu gençler 'gazeteci' değil! Bu mektuplann birinden bir bölüm aktarıyorum: "Bizim yar- gılandığımız 141 ve 142. maddelerden yargılanan Kutlu ve Sar- gın tahliye edildiler. Onlar da 142. maddeyı bir kaç kez ihlal et- mekten yargılanıyorlardı. Onların şansı, bu dönemde yargılan- malarıydı. Bizim şansızlığımız ise askeri mahkemelerde yargı- lanıp hüküm giymiş olmamız." Başka bir gazeteci hükümlü şöy le diyor: "Kutlu ve Sargın'ın 28 ay tutuklu kalmaları kamuoyu vic- danını sızlattıysa, insanlık tarihinin neredeyse mılat sonrası za- mana eş süreyi karşılayan cezalara çarpılmış bizlerin 10 yıllık tutsaklığımızın, bu vicdanlarını herhalde parçalaması gerekir." Genç gazetecilerin bu haklı seslenişlerine aldırış etmemek in- sanlık dışıdır. Bütün suçları -suç sayılırsa- düşüncelerini çıkar- dıkları dergi ve gazeteterde belirtmeleri, ya da yaa müdürü ola- rak bu tür düşünce yazılarını yayımlamış olmalarıdır. Yazar ve şair arkadaşlar bu olayı kınamak amacıyla bir yürü- yüş düzenlediler, vilâyetten gereken izni de aldılar. Buna rağ- men bu yürüyüş yine vilayetçe engelendi. Sanırım bu ayın 29'unda Türkiye Yazarlar Sendikası ve Türkiye Pen Kulüp üye- lerinin de katılacağı bir yürüyüş yapılacak. TYS'nin Yüksekkal- dırım'daki merkezinde yarın Sendika ve Pen Kulüp üyesi arka- daşlar bir araya gelerek konuyu tartışacaklar. Çarşamba günü de TYS Genel Başkanı olarak Pen Kulüp Başkanı Yaşar Kemal'le birlikte düşünce özgürlüğü konusunda bir basın toplantısı ya- pacağız. TYS ve Pen Kulüp üyesi tüm yazarların TYS salonun- da düzenlenen yarın saat 17.00'deki toplantıya gelmelerini bek- liyoruz. Düşünce özgürlüğünü savunmak herkesten önce yazarlann, şairlerin, düşünce adamlarının görevidir. Bu görevin bilinciyle... Çalışma Özgürlüğü ve Ceza Kanunu Devlet, hizmete alacağı kişinin bazı niteliklere sahip olmasını isteyebilir. Fakat devlet idaresi ile hiç ilgisi olmayan bir suç işlemiş olan eski hükümlüyü işe almamak haksızlık değil midir? Prof. Dr. FARUK EREM Anayasamız(md.48) şu hükmügetirmiştir: '' Herkes, dilediği alanda çalışma.. hürriyetine sahiptir". Anayasa çalışmayı hem bir hak ve hem de bir odev saymış, bu hakkın varlık ko- şullarını da (ücret, dinlenme, sosyal güvenlik, işsizliği önleme gibi) açıklamak lüzumunu duy- muştur. Bu anayasal hükme karşın ceza kanu- numuzda yer alan "kamu (amme) hizmetlerin- den yasaklık" ve "meslek ve sanatın icrasının durdurulması" cezaları çalışma özgürlüğü ile çatışma halinde değil midir? Bu "ceza"ları öngörenceza kanunumuzun anayasaya aykın olduğu tartışılmaktadır. Kal- dı ki "insan hakları evrensel bildirisi"nin 23. maddesinde şu hüküm yer almaktadır: "Her- kesin çalışmaya, işini serbestçe seçmeye, adil ve elverişli çalışma şartlanna ve işsizliktcn korun- maya hakkı vardır. Herkesin hiçbir aynm göze- tilmeksizin eşit iş karşılıgında eşit ücrete de hak- kı vardır." Her ne kadar ülkemizde haklann kısıtlanma- sı mümkün ise de bu olanak ancak anayasanın 14. maddesinde gösterilen dunımlar için ge- çerlidir. Kamu hizmetlerinden yasaklanmak Adalet Bakanlığı'nda hazırlanan ceza kanu- nu tasarısı (md. 71) gerekçesinde şöyle denil- mektedir: "Bir suçun işlenmesinde rol oyna- mayan bir meslek ya da sanatın ya da ticaretin bu madde kapsamı dışında kalması ve böylece hükümlünün bütün geçûn olanaklanmn kaldı- nlması suretiyle cezadan beklenen amaçlara ters düşen bir durumun ortaya çıkması engel- lenmiştir". Bu düşünce haklıdır. Cezasını çek- tikten sonra geçim olanaklanmn ortadan kal- dırılmasının sakıncalan sayılamayacak kadar çoktur. Uygar ve demokratik bir ülkede insan- lar açlığa mahkûm edilemez. a) Ceza kanunumuzun 31. maddesine göre "beş seneden fazla ağır hapse mahkûmiyet, müebbeden ve üç seneden beş seneye kadar ağır hapse mahkûmiyet hükmolunan, cezaya mü- savi bir müddetle hidemat-ı ammeden memnu- iyeti müstelzimdir". O halde bu amir hüküm, hükümlülüğün ne- ticesidir, suçun niteliğine bağlı değildir. "Dev- let idaresi" ile hiç ilgisi olmayan bir suçtan hü- kümlülük halinde de uygulanır. Devlet, hizmete alacağı kişinin bazı nitelik- lere sahip olmasını isteyebilir. Fakat devlet ida- resi ile hiç ilgisi olmayan bir suç işlemiş olan es- ki hükümlüyü işe almamak haksızlık değil mi- dir? "Memuriyetten mahrumiyet" yeterli bir cezadır. Makul veizahı kabil bircezadır. Devlet istemediğini meraur olarak kullanmak zorun- da değildir. Fakat ıdare ile hiç ilgisi olmayan suçlar için aynı şey söylenemez. b) lküıci Dünya Savaşı'ndan sonra konu tar- tışıldı. Devlet memuru olabilmek için ön soruş- turma eleştirilmiştir. Hazırlanan bir rapora gö- re (1) demokratik temel düzene bağlıhk bir zo- runluluktur. Fakat şüphe halinde ise memur- luğa alınmamak şüphenin aleyhe kabulü olur ki bu da anayasaya uygun bir davramş değildir. Devletin ilkelerine sadakatı aramak, hatta araş- tırmak doğru mudur? İşe almadan önce "mıi- lakat", bir çeşit "siyasal bahane" sayılabilir! Anayasal zorunluluklan nazara almamak, gizli anlayışlara olanak tarumak, böylece "belli dü- şünce sahipleri"ni devlet kadrolarında topla- mak, tersi düşünenleri dışlamak "demokratik tutum" değildir. Ancak otoriler devlet anlayı- şında idari ön soruşturma haklı görulebilir. So- ruştürma sonucu, şupheli kişilerle akrabalık, arkadaşlık, bazı toplantılara katılmak, önceler- de bazı kişilerle evii olmak gibi haller memur olarak kabuleengelolmamalıdır. Bunlar "me- mur olma hakkı" açısından eşitlik kuralına ay- kırıdır. Muayyen meslek ve sanatın icrasının durdurulması: a) Ceza kanununun 35. maddesi hükümlü- lüğün sonucu olarak şunu öngormektedir: "...Resmi sıfatı veya icrası ait olduğu daireden verilecek ruhsatname ve şahadetname gibi ve- sikaya muhtaç olan bir meslek ve sanatı suiis- timal suretiyle işlenen cürum ve kabahatlere müteallık hükümlermahkûmu, mahkûm oldu- ğu müddete" göre meslek ve sanatın icrasından da mahrum bırakır. b) Yukarıda bahsi geçen rapora göre özel sektör işealmak için -hizmet dışı- bazı özellik- ter ararsa bu, çalışma özgürlüğünü sınırla- maktır. özel hayata saygıya ilişkin anayasal (m.20) kurallar karşısmda işe alınmada, özel hayatm engel sayılması anayasaya aykırı değil midir? İnsan Haklan Anlaşmasf na aykırı olmaz mı? "Düşünce ve kanaatleri sebebi ile kınanmamak'* (m.25) özel sektör için de geçer- lidir. Kaldı ki "anayasa hükümleri.. kuruluş ve kişileri" bağlar (m. 11). Sonuç Anayasamızın "antidemokratik hukumler- den annması" resmi bir çaba haline gelmezse, tam ve eksiksiz bir demokrasi kurmuş olama- yız. Yukarıdaki açıklamalar sadece birer ör- nektir. Bu tür hükümleri ayiklamak konusunda on- celeri başlatılan, fakat sonuç aiınamayan çalış- malara devam etmek artık zorunlu duruma gel- miştir. (I) Le phenomene des mterdıctıon pro/essıonuelles (As- socıatıon imernalionele desjurisles demokrates, Bruel- ler, 1978). ss.S OKURLARA. OKAYGÖNENSÎN Kime Hoşgörü? G ünün konusu, Cumhurbaşkanı Özal'ın "Hodri Meydan" programı. Ancak biz bu olayın yalnızca basını doğrudan ilgilendiren, önemsiz gibi görünen bir bölümüne değineceğiz. Uğur Dûndar Cumhurbaşkanı'na, basınla ilişkilerinin bozulmasına ilişkin bir soru soruyor. Özal yanıtında, eski hoşgörüsünün sürdüğünü anlatıyor ve yalnızca bir tek dava açtığını söylüyor. Önce işin birinci yani: özal ve çevresinin çeşitli basın kuruluşlanna karşı açtığı dava sayısı 42'dir; bu tazminat davalarının 2O"si kişisel şikâyet üstüne açılmıştır ve istenen tazminatların tutan 1.5 milyar lirayı aşmaktadır. Bu davalardan 8'i bizzat Özal tarafından açılmıştır ve istenen tazminat tutarı 500 milyon liranın üstündedir. Ayrıca anımsatılması gereken iki nokta daha var: Birincisi, aralarında lise öğrencilerinin de bulunduğu çok sayıda yurttaş Cumhurbaşkanı'na hakaret suçundan yargılanmaktadır; bilindiği gibi bu davalann açılabilmesi Adalet Bakanlığı'nın iznine bağlıdır ve teamül olarak da Cumhurbaşkanlığı'nın gayriresmi onayı olmadan pek açılmazlar; eski cumhurbaşkanlannın bu tür birçok davayı durdurduğu da bilinmektedir İkinci nokta da "Yakınlarımın basına karşı açtığı davalardan haberim yok" gibi bir savunmayı geçersiz kılmaktadır. Çünkü basına karşı özal ve çevresi tarafından açılmış tüm davalar aynı avukat ve yardımcıları tarafından yürütülmektedir. Diyelim ki Cumhurbaşkanı bu davalan anımsamıyor. O zaman işin ikinci yani, yani gazeteciliğin temel ve basit bir ilkesi gündeme gelmektedir. Önemli ya da önemsiz herhangi bir kişiyle görüşmeye gidecek olan her gazeteci, sorularını oluştururken belli bir hazırlık yapmakla yükümlüdür ya da en azından konuyla iigili birkaç notu elinin altında bulundurmalıdır. Gazetecinin görevi, gerçekleri ortaya çıkarmaktır; bu nedenle hazıriıklı ve bilgili olmak zorundadır. öyle olmadığı, görüşmeyi yönlendirmek yerine karşısındaki kişi tarafından yönlendirildiği zaman da gazetecilik . jargonuyla "çanak soru sormak" gibi ağır bir suçlamayla karşılaşması doğaldır. Gazete arşMeri bugün cumhurbaşkanı olan Turgut Özal'ın gazeteler, gazetecıler ve genel olarak Türk basını hakkında, eleştiri sınırlarını zorlayan ya da aşan sözleriyle doludur. "Basına karşı aynı hoşgörüm sürûyor" sözü de ne yazık ki doğru değildir. Başka bir anımsatma daha: Turgut Özal henüz başbakan da olmadan, askeri yönetim sürerken Tercüman gazetesine verdiği bir demeçte gazetemiz için "Babıâli'nin Pravdası" deyişini kullanmıştı. Tabii ki dava açıldı. özal bu arada başbakan olunca dava uzadı durdu; sonunda geçen yıl Yargıtay da Özal'ın bu sözleri hakaret kastıyla sarf ettiğini onayladı ve Turgut Özal, cumhurbaşkanı olmaya hazırlandığı günlerde mahkûmiyeti kesinleserek gazetemize 500 bin lira ödedi. Bu anımsatma yeterli... ^Ama sonuçta toplum olarak gerçek hoşgörüye çok ihtiyacımız var... İLAN ESKİŞEHİR BİRİNCİ SULH CEZA MAHKEMESİ'NDEN BİLDİRİLMİŞTİR Sanıklar: Mehmet lbrahimoğlu, Ismail, Aysel'den olma 1962 do- ğumlu, Bursa Yıldırım Emirsultan .MahaUesI nüfusuna kayıtlı, ha- len Eskişehir Esnafsarayı Kat 3 No: 341/A'da oturur. Ali Suat Sungur, Abdullah ve Ayşe Kıymet oğlu, 1962 doğumlu, Eskişehir Merkez Akçağlan Mah. nüfusuna kayıtlı, halen Esnafsa- ravı Kat: 3 No: 341 'A'da oturur. Hukum ozetı: Yukarıda kimlikleri yazılı olan sanıklara Pamuk- bank Eskişehir şubesince kendilerine verilen çek karnesini, banka- nın geri istemesine rağmen ıade etmediği ve böylece Çek Kanunu'na aykırı davrandığı anlaşıldığından, Mahkememızin 20.2.1990 tarihli 1990/7-65 numaralı karanyla sa- nıkların 3167 sayılı kanunun 13/1. maddesi gereğınce 60.000'er lira ağır para cezası ile cezalandınlmalarına karar verilmiştir. Bu karar samkların mevcut adreslerine tebliğ edilememiştir. Zabı- ta tahkikatı ile de samkların yeni adresi tespit olunamamıştır. Bu nedenle 7201 sayılı Tebligat Kanunu'nun 28. maddesi uyann- ca huküm özetinin ilanen tebliğine karar verilmiştir. Hüküm, ilan edildiği tarihten yedi gün sonra sanıklara tebliğ edil- miş sayılacaktır. İlan olunur. 20.5.1990 \ Basın: 2786 ÇIKT1 BAYÎLERDE SANSÜRSÜZDÜR emegın * 4131e Başiayan Kararnameter Zinarine Hayır * Birleşik Karşı Koyuş Örgüdenmelı * Diktatörlûğün Karamameter Saldınsı * 1 Mayıs: Devrrna Güçterin Kararlılığmı kıra- mazsınız * 0in Üstüne: Köte • Merhaba Başkaldırı * Sosyalizmle Aydınlanmış 15-16 Hazi- ranlar Gerek -k Beşikoi Mahkemede de Susmadı * 3. Yıl Şenlik- lerimizde Gecs Tutuştu Avrupa Coştu A Kadın Sorununda Müca- dele ve Örgütlenme Perspektifleri Üzerine t«MM Adrttl: Ply.rloli Cıd. Dottkık Yurdu Sok. 1/ 11 Ç.Tay rST. THE COMPANY: MSD MERCK SHARP * DOHME The rapıdly growıng organisation for the sates and maıketıng of the products of the vrortd's largest pharmaceuticals company POSİTIONS: 1. Medical Director 2. Sales Trainer REÇUIREMENTS: 1. Medical Director • A degree in Medıcıne or Pharmacy and preierably addıtional MBA degree • Very good command of Englıstı • Expenence ın the pharmaceutical seclor ıs a maıor advantage • Completıon o( mılıtary service (male candıdates). • Able to travel in turkey and abroad 2. Sales Trainer • Unıversıty degree • Very good command of Englıstı • Capabılity to motıvate and traın people • Experieıxe ın the pharmaceutical sector • Ready to travel ın Turkey and abroad • Completıon of milıtary servıce (male candıdates) Candıdates fulfılling these requırements are kındly requested to send theır C V s wıth a recent photo untıl latest July 9th. 1990 lo the folkmnng address. Merck Sharp & Dohme Büyükdere Cad 205 80650 Levent - btanbul 1989/875 Davacı Ayşe Baysal vekili Av. Nizamettin Ezer ile davalılar Halil BaJkış ve ark. arasın- daki taksim davasının yapılan açık duruşması sonunda: Davalılardan Fetim Cengiz, Hayriye Demirbaş, Turgay Cengiz, Nazan Cengiz, Hatice Altmöz, Ekrem Cengiz ve Mustafa Cengiz'in adlanna çıkartılan tebligata rağmen bulu- CEYHAN SULH HUKUK MAHKEMESİ namayan davahlann adlanna ilanen tebligat yapılmasına karar verilmiştir. Iş bu ilan dava dilekçesi ve davetiye yerine gecmek Uzere adı geçenlere duruşma günün bırakıldığı 16.7.1990 günü saat 9.00'da hazır bulunmalan veya bir vekille kendilerini temsil ettirroeleri hususunda 7201 sayılı kanunun 28.nci maddesi uyannca ilanen tebliğ olunur. 28.5.1990 Basın: 46933 Günûk Htftı Om *bj«*« «• Tudnn I | I M H A+ Mûdûftit Kimliği kaybettım. Hükümsüzdür HIDIR KARASOY Askeri sağlık karnemi kaybettim. Hukumsüzdür. OSMAN ERDİNÇ GENÇ Ehlıyetimi kaybettim. Hukümsuzdur. BAYRAM ARSLAN
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle