26 Nisan 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 1 HAZİRAN 1990 Eski Köprü Ne Olacak? MELİH CEVDET ANDAY Yapunı suren yeni Galata Köprüsü bitıikten son- ra, eski köprunün ne olacağı, nerede kullanılaca- ğı, dahası kullanılıp kullanılmayacağı konusunda turlü söylentiler dolaşıyordu. Istanbul Buyükşehir Belediye Başkanlığı, pazartesi gunu bir panel dü- zenlemişti bu konuda, ben de konuşmacı olarak çağnlı idim, bütun gün sürdü konuşmalar; mimar, mühendis, profesörler, uzmanlar, eski köprünun dunımuna ilişkin göruşlerini belirttiler, çeşitli öne- riler çıktı ortaya. Elbet bir sonuca vanlamadı, çün- kü toplantının böyle bir amacı yoktu. Nitekim son- da değerlendirme konuşmasını yapan, tTÜ Mimar- hk Fakültesi öğretün Üyesi ve tstanbul Buyükşe- hir Belediyesi Başkanlık Danışmanı Prof. Dr. Ah- met Keskin, kararın "siyasal makamlarca" veri- leceğini söyleyerek bunu doğruladı. Bu kararın ne yönde olabileceğine ilişkin bir bilgimiz yok; ancak Istanbul Buyükşehir Belediye Başkanı Sözen, "Kül- tttr Bakanlığı'nın eski köprunun tarihi kimliğinin korunması için her turlü çözume gereken mali des- teği vereceğini" belirttiğine göre en azından, bu köprunün koruma altına alınacağını duşünebiliriz. Eski bir köprü muzede korunamayacağına göre, demek ona yeru bir görev verilecektir, başka bir de- yişle, eski Galata Köprüsu gene köprü olarak ya- şamını sürdürecektir, başka yere kurulacaktır. Burada şu soru dikilıyor karşımıza elbette: Eski köpru çalışabilir durumda mıdır? Pazartesi günkü toplantıda konuşulanlardan an- ladığıma göre, evet, çalışabilir durumdadır. öyleyse yeni bir köprüye gerekseme duyulması nedendir? Buna verilecek, "Çünkü artık yetersizdi" yanıtı doğru bulunabilir elbet, trafîk sıkışıkhğı, nüfus ar- tışı buna neden olarak gösterilebilir. Ama o gün, bu neden uzerinde hiç durulmadı; ona Istanbul'- un ayrılnıaz bir parçası, özlenecek bir kültür yapı- tı diyenler oldu. Yalnızca bu gibi sevgi gösterileri ile mi geçti es- ki köprunün adı? Hayır, uzmanlar, onun dubala- n yuzünden Haliç suları ile Marmara Denizi ara- sında alışveriş kurulamadığıru da çok güzel belirt- tiler. Bu dubalar su akınunı kesiyor, durduruyor- muş. lşte eski köprüye yeni görevler biçme öneri- leri ile bu bilgiler çatışıyordu. Eğer eski köprü du- baları ile birlikte Haliç'te başka bir yere götüru- lürse, bugünkü olumsuz rolü suregitmeyecek mi? Evet, beni o günkü toplantıda en çok şaşırtan olay buydu. Eski köprüye övguler düzenler oldu, onu yitirmeyelim diyenler çıktı. Bundan duygulan- raamak olanaksızdı. Eski Galata Köprüsü'nün geleceği konusunda böyle bir toplantı düzenlediği için tstanbul Buyük- şehir Belediye BaşkanlığTnı kutlamak isterim. Top- lumumuzda, kultür varlıklarımızın korunması bi- lincinı güçlendirecek bir olaydır bu. Ama, işte bu yuzden, eski Galata Köprüsü'nün kültürel değeri- ni saptamak başta gelen ödevlerden biri gibi göru- nüyor. Eğer bu köprüyü büsbütün ortadan kaldı- rırsak, yarınki insanlarımız, geçmişlerini, demek bugünü araştırırken, bu yuzden bize lanet okuya- caklar mıdır? Öyle ise bugunden, korumaya alma- mız gereken yapıtların saptanması için kullamla- cak ölçütler uzerinde anlaşmaya varmamız gerekir. Oysa böyle bir anlaşma hiç de kolay görünmüyor. Eski Haliç yalılan ne oldu? Direklerarası neden yok edilmışti? Ahmet Rasim ne güzel anlatır; yaşlılığın- da göresi gelmiş de gitmiş oraya, ama bulamamış Direklerarası'nı. Oysa bu ad, kultiirümüzde yaşa- mını sürdurmektedir. lmdi, eski Galata Köprusü'nü, bir eski yapıt ola- rak rnı değerlendıreceğiz? Nedir eski yapıt? Butün eski yapıtları koruma altına almaya kal- karsak, kentimizi gelişme sürecinden alıkoymuş oluruz. Bir tstanbul âşıklısı olan Yahya Kemal, ken- tin sevdiği köşe bucağını anlattığı bir yazısında, de- ğişmenin onüne geçilemeyeceğini soyler. Kaçıml- mazlığın üzüntu ile karışılf bir anlatımıdır bu. Pa- ris'in geçirdiği buyuk değişiklik dolayısıyla Baude- laire'in yazdığı hazin şiiri de unutmayalım. Tarihsel bir olaya tarukhk etmiş ya da teknik açı- dan döneminin temsilcisi olan, sonra belli bir ça- ğm estetiğini gösteren yapıtlar elbette eski yapıt kav- ramı içine girer. Ama bu tarihsel, teknik ve estetik ölçütleri kullanmak hiç de kolay değildir. Bunlan topluca "kültürel değer" kavramı içinde toplaya- biliriz. Buraya gelindiğinde başka bir guçlük çıkar kar- şımıza: Kultur nedir? Bunun kadar anlaşmazlıklara neden olmuş başka bir kavram guç gösterilebilir. Ben kültürün en sade ve en doyurucu tanımını hep antropolojide bulmuşumdur. Çağımızın en büyuk antropologlanndan bin olan Bronislavv Malinovski, "tnsan ve Kültur" adlı ki- tabında (V Yayınları Çev.: Fatih Gümuş) şoyle di- yor: "Kültür, açıkçası aletlerden ve tuketim mallann- dan, çeşitli toplumsal gruplaşmalar için yapılan anayasal belgelerden, insana özgu düşün ve bece- rilerden, ınanç ve torelerden oluşan bir toplamdır. Bız ister çok basit ya da ilkel bir kulturü ya da son derece karmaşık ve gelişmiş bir kultürü irdeleye- lim, kısmen maddi, kısmen insana ozgu, kısmen de manevi olan kocaman bir aygıtla karşılaşınz." Şu sozlere de bir göz atalım: "tnsanlar bir hayvan türüdür. Bireylerin yaşam- da kalabılmeleri, ırkın varhğını sürdürebümeleri ve organizmalann her birinin çalışır durumda bulu- nabilmeleri için ınsanlar yerine getirilmesi zorun- lu olan doğal koşullara bağlıdır. Insan, ürünleri- nin bütün gereçleriyle ve onlan üretip değerlendir- me yeteneği ile ikinci bir çevre yaratır." Malinowski, bu konuyu "ateş yakmak" olayı ile açıklama yolunu tutar: îki taşı ya da tahtayı birbi- rine surterek kıvılcım çıkaran ilkel insan, buna şaş- makla kaJmamış, vontemini ve gereçlerini başka- sına yaymağa da girişmiştir. Bilginin böylece yer- leşmesınin en sağlam yolu, kuşaktan kuşağa geç- mesinde gosterir kendıni. Yoksa insan toplumu, hayvan toplumuna dönerdı ya da düpeduz yok olurdu. Neden buralara kadar geldik? Malinowski'nin şu sonuca vardığını görmek için: "Açıkçası, külturel gelenek bir kuşaktan sonra- kine aktarılmalıdır." Demek "kultur"un başlıca özelliğini bulmuş ol- duk. Öyle ise kültur varlıklarımızı gelecek kuşaklara aktaracağız. Hem kendı yarattıklanmızı hem bize geçmişten aktanlmış olanları. Bunun bilincine var- mış olan toplum ne mutludur! Ben, yazık ki, top- lumumuzun bugünü ve dünu için böyle bir duygu- yu tatma erıncıne kavuşmuş değilim. Ha... Eski Galata Koprüsü'nü, bir kültür varlı- ğı olarak gelecek kuşaklara bırakma konusu... Asıl konumuz o değil miydi? Ama bunu saptamak için o köprunün tarihsel, teknik, estetik, kısaca kültürel değerini doğru ola- rak biçmek gerekir. Neyi alıkoyacağımızı başka tür- lu kararlaştıramayız. Eski Galata Köprüsü'nün birdenbire gözdemiz oluvermesıni anlayamadım. ARADABIR ALİ DÜNDAR Emekli öğretmen "Eğitim Biriiği" Sağlandı? Artık kimse kuşkuya düşmesin, eğitim birliğini kimseye çak- tırmadan sağladık. "Türkiye içındeki bütün bılim ve öğretim ku- rumları eğitim bakanlığına bağlanır." demiyor muydu, anayasa ile güvenceye aldığımız 1924 tarihli ve 430 sayılı devrim yasa- sı? lşte biz de öyle yaptık; bütün dincı-islamcı-şeriatçı kurum ve kuruluşlan, laik Türkiye Cumhuriyeti'nin Mitti Eğitim Bakanlığı bûnyesinde birteştirdik. Bunu nasıl yaptık, anlatayım: Önce, is- teyenin istedıği dinde bılgilenebilmesi için, laik devletin ilkokul- larına isteğe bağlı bir "din bilgisi" kılçığı attık. Baktık az geldi. Üstelik bir de Köy Enstıtüleri gibi, olaylara ve ülkenin eğitim- öğretim sorununa salt laik bir yaklaşımia bakan kurumlar var. Düşündük: Köy Enstitüleri'ni kaldırır, onların yerine, aydın din adamları yetıştirmeleri için imam hatıp mekteplerini koyarsak, bir taşla iki kuş vurmuş oluruz. Hem bize şaşı gelen Köy Ensti- tüleri'nden kurtulmuş oluruz, hem de aydın din adamları (!) ye- tiştirerek, ölülerimizi yerde bırakmamış oluruz. Böyle duşundük, böyle de yaptık; fakat evdeki pazar çarşıya uymadı. Meğer devletin çoğu memur kadrolan bomboşmuş. Ba- kanlıklar, beledıyeler, emniyet ve özellıkle de öğretmen kadrola- rı, bu yetiştırdiğtmiz onca aydın din adamını birden yutuverdi. Baktık elimızde ölü yıkayacak. namaz kıldıracak imam yok. Ba- ri din derslerini yayalım dedik. Ortaokul ve lıselerin, meslek okul- larının belli sınıflarına isteğe bağlı din derslerini getirdik. Hemen her ilde bir yüksek İslam enstıtûsü, her ünıversitede bir ilahiyat faküttesi açmak durumunda kaldık Bu kurumları bol öğretim ele- manı, bol araç gereç ve bol paralaıia donattık. Oradan yetisen- lere devlet katında iş garantisı sağladık. Yüz binlerce lise çıkışlı çocuğumuz; yüz binlerce fakülte-yüksekokul çıkışlı gencimiz okuyacak okul, çalışacak iş bulamazken, imam-hatiplisini, yük- sek Islamlısını, ilahiyatlısını -bir tekini bile açıkta bırakmaksızın- (Arkası 19. Savfada) Merak, Bîlînı ve Türkiye... _ • • sel bir bırıkım ve atmoster ışıdır. BURAK A T A M T U R K /. Ü. Ikt. Fak. Araştirma GörevlİSİ Çağdaş bilimın, t.ö VI yüzyüda Yunanlı- tnsan-doğaüişkisinindü^i.doğadakibi- de atom bombas, yiyen Japonya'mn sanayi " ^ ^ S ^ S ^ ^ S S ^ lmmeyenien çözmek ıçın göstmlen bılımsel devlen arasma yerleşmes.ne kadar olan gehş- onuIfden s i s r t e m l i b i r b a h a n Y u n a n çabalar ve üreüm mıktan grtn göstergelerle be- m e ıe re, hep ınsan.n doğaya karşı merakının, ^ l e r j , ^ v e m ^ t l k s a l düşünceye bü- h r ' e m r - . . . . . . . . . . •• K büımlebütunleşrnesı neden olmuştur. vük önem vermişlerdir. Bu arada, tslam dün- tnsan-ınsan ıhşkıs.nın düzçyı «e en başta Turk.ye'de özellıkle k.rsal kes.m.mmn ço- • d a ^ ^ Y u n a f l d u _ toplumsal yaşayabümek ölçutü (krıten) ile öl- cukları sanat (zanaat) öğrenme nedenıyle, 1 ^ i r a rtkis ait,nL eelismis. t.S XIII vüz çülür. lnsan-doğa Uişkisinin geüşemediği top- okullanndan alınıp ustalann yanlanna veri- S £ S 2 m A r a £ K k İ m y a K lumlarda insan-insan Uişkisinin de gelişmesi- lerek genç kafalar.n kitap ve bUimle üişkileri S S S ^ d ^ f i K K S k  ΠS ) ne olanak yoktur. kesilmektedir. Bunda tabii ki, kırsal kesimle rV,?alüa " g ^ n d e / , u™ Ş ~ T ^ ^ ^ f P Türkiye olarak üretimdeki yetersizliğimiz, uzunca yıllar ilgilenilmemesinin ve olanakla- ^! h m ı ' JY 3 1 '" t n i ^ ı l ^ S v bilim dtayasma katlada bir Afrika ulkesi olan nn o taraflara da kaydınlmamasımn payı bü- h k h ^ ' d l ğ ' w İİ' S ^ r f r ^ « Av Nijeıya'nıngerisindeyeralmanuz.insan-doğa yüktür. Kırsal kesimin metropollere gelen v e b l ^ S S ' " » 1 r ^ K ^ k ? « % ' ilişkisinde nerede olduğumuzu, traf.k kazala- uzant.s.mn, kısa yoldan zengin olma hayalle- £ ^ n ^ ™ ^ J ^ J S * ^ ™ ?" rında en başta gelen ülkeler arasında bulun- ri taşıyan kafalannda ise kiuba ve bilime a- J duşunurlerle Ortaçağ bıhmını etkılemış- mamız, farkb düşünceleri bir arada banndı- ten yeı yoktuı. Onun içindir ki teknoloji ve ramayışımız ise insan-insan iliskilerinde nerede bilime haar olmayan kafalann, teknoloji Görülduğü gibi bilimin yeşerebilmesi, tanh- olduğumuzu göstermektedir. ürünlerini kullanmaya çalışmaları acı biçim- sel olarak oluşan yaratıcı düşünce birikimine Toplum olarak kitaba ve bilime burun kı- de sonuçlanmaktadır. Bunu anlamak için tra- ve dinamik düşunce yapısına bağlıdır. Dina- vırarak yaşamaktayız, bilimsel meraklarâ ve fikteki arabalann gidişine bakmak ve gelişmiş mik duşünce yapısı için ise toplumun dinamik düşüncelere yönelik hiçbir prim yok ulkemiz- öbür ülkelerle kaza oranlarını karşılaştırmak geleneğe sahıp olması gerekmektedir. Ancak de. "Kasalarımızı en kısa yoldan nasıl yetecektir. Bu toplumsal olgunun altında belki böyle bir atmosfer içinde bilim gelişebilir. doldurunız" sonısu Türkiye'de en revaçta ola- de bilimsel meraka ve teknolojiye yabancılık- Türkiye'de ne yazık ki böyle bir dinamik dü- mşimdi!.. Insanın doğa ile savaşında bilinme- tan kaynaklanan, makine gerginliği (stresi) şünce ve bilim geleneği oluşamadığı içindir ki yenlere yönelik meraklar alaya kıkırdaşmalar- yatmaktadır. dunya bilimine katkıda, 43. sırada yer almak- la karşılanır oldu. Türkiye'de meraklar, genel- Bilimsel dUnyamıza göz attığımızda ise ilk tayız. de öbür insanların özel yaşantılanna yönelik olarak sanayi devriminin, neden Osmanlı Sonuç olarak kitaba, bilime ilgisiz kalan, düzeyde, yani cam önleri ve kapı gözetleme- tmparatorlugu'nda olmadığı sorusunun kafa- meraklan sadece özel yaşantılara yönelik top- lerinde yoğunlaşmakta. Kütüphaneli bir odada mızı kurcalar nitelikte olduğunu görüyoruz. lumlarda, yaşam daha da zorlaşır. Türkiye ola- masa başında meraklarımızı gidermek bize Cumhuriyet döneminden günumüze kadarkı rak eğitime ulusal gelirden daha fazla pay ayı- zor, uzak ve dolayısıyla anlamsız geliyor bilimsel çabalarında, Batı ve Amerika'nın ya- rarak önemli bir beyin değiştirgesi yapmak zo- nedense. mnda yetersiz kaldığı gözlenmektedir. Türki- rundayız. Tersi durumda dünyadaki gehşme- Meraklan bu dar çerçeve içinde oluşan top- ye"nin bugün, dünya bilimine katkıda, Nijer- ler karşısında şark kurnazlığımız daha büyük lumlarda üretimi arttırabilmek de zorlaşıyor. ya'dan da geride yer almasının sosyolojik ne- yenilgiler alacaktır. Çünkü üretim aslında başlıbaşına, insanın do- denletini, Osmanlı tmparatorluğu'na dek uza- . Bkz Armağan tbrahım-Bilimsel Yöntem-Dokuz ğaya karşı merak güdüsunden kaynaklanmak- nan tarihsel perspektif içinde ele alınması ge- Eylul Üniversıtesı Guzel Sanatlar Fakültesi Yaym- tadır. Batı'daki sanayi devriminden, geçmişin- rektiğine inanmaktayız. Çünkü bilim, tarih- lan Sy: S. PENCERE "Dünya Doruğu" ve Etekleri Birinci ve İkinci Dünya savaşları, dunyanın en uygar kıtasın- da, Avrupa'da çtktı. Rastlantı mı? Hayır.. Adı üstünde: 'Paylaşım savaşları!.: Batı uygarlığı yeryüzü bo- yutunda emperyalizme ve sömürüye dayandığından; en kanlı, en çaplı, en gaddar savaşın Avrupa'da yaşanması rastgele sa- yılamaz. Eğer bir başka kıtada savaş patlasa, Batı'nın eli yine kavganın içinde olurdu, ama o harp 'bölgesel' sayılırdı. Ancak bir 'Dünya Savaşı' Amerıka'dakı Kızılderiliyi ya da siyahı, Asya1 daki sarıyı, Afrıka'daki zenciyi ve Arabı. "asker" diye cepheye sü- rebılır; üstelik o asker niçın dövüştüğünü de bilmez; çünkü met- ropollerin mantığına baglanmıştır. * Osmanlı İmparatorluğu, Birinci Dünya Savaşı'na Enver Paşa: nın bilinciyle katıldı; ve 'Paylaşım Savaşı'na körkütük dalan Os- manlı İmparatorluğu paylaşıldı. Babıâli 1915'te harbe girmiştir; iki yıl dayanabilseydi, 1917'de Bolşevıklerin Çarlığı altûst ettıklerini görebilecekti. Birinci Dün- ya Savaşında 'Batı' çatladı. Yeni Türkiye bu çatlaktan yararla- narak kurulmuştur. Mustafa Kemal'in 1920'dekı durum değerlendırmesı gerçek- lere dayanıyordu; 1923 devrımı, sırtını 1917'ye dayayarak başa- rıya ulaştı; Anadolu'nun paylaşım belgesi olan Sevr Antlaşma- sı'nı yırtan Gazi, bağımsız cumhuriyeti kurdu. İkinci Dünya Savaşı'nda Türkıye'nin harbin dışında kalabilmesi ilgınçtir. Ama harbin dışında kalan Türkiye'nin düşman işgalinden kur- tarılmış ülkeler gibi Amerika'ya yamanması, uzerinde daha da düşünülecek bir olaydır. 1950'den sonra Türkiye, Batılılaşma ye- rine Amerikanlaşmayı, Avrupa yerine Atlantik'ı, bağımsızlık ye- rine uydulaşmayı yeğledı; katıldığımız 'blok' içinde kişiliğimizi vurgulayacakken kimliğimızi yitirdik. * 21'inci yüzyıla 10 kala 'Soğuk Savaş' aşıldı, bloklar arasında buzlar erıdi; yalnız iki Almanya değil, iki Avrupa arasında duvar yıkıldı; zaten o duvar, uygarlığın değil, politikanın ördüğü bir engeldi. Avrupa bütünleşiyor... Tekleşiyor... Peki, nedir bu oluşumun anlamı? Batı'da barış sürecinde bir bütünleşmenin gerçekleşmesı Batı dışında sayılanlara neler ha- zırlıyor? Bush - Gorbaçov buluşması Dünya Doruğu' diye anılıyor. Ne- ler konuşacaklar? Stratejik silah indirımt!. İki Almanya'nın bir- leşmesi!.. Birleşmiş Almanya'nın NATO'ya ya da Varşova Paktı: na göre vîrı? Batılı yorum yapıyor: Dorukta (zırvede) Bush güç- lü, Gorbaçov zayıf. Sovyet liderinın başı ıçeri dönük sorunlarla dertte!.. Ama Gorbaçov'un üzerine çok gıdemez Bush; çünkü Sovyetler'de yenıden bir altüst oluş Batı'nın da ışine gelmez... Çok güzel.. Ancak bütün bunlar Batı'nın kendi içindeki sorunlarıdır. Dün- ya dediğimiz yeryüzü yuvarlağı yalnız 'Batı' mıdır? Anadolu'da yaşayan insan kendine göre bir 'durum tartışması' yapamaz mı? 1920'de Türkiye'de yaşayanlar bugünkunden daha mı donanımlı ve daha mı yetkındıler kı Batı'nın dedikleri dışında kendi ulusal çıkarlarını düşünebıldiler ve yazgılarını kendi akıllarıyla yaza- bildiler? Bız, hep Batı'nın dediğını papağan gibi yınelemekle bir şey- ler söyledığimizı mı sanıyoruz? • İki Avrupa bırleştikçe, Türkıye'nin bu bütünleşmenin dışına sü- rülmesi mi bekleniyor? Ülkemizde olan bitenlere bakılırsa, birileri Anadolu'yu Avru- pa dışlasın diye özel caba gösteriyor sanırsınız. Çünkü yalnız ekonomık liberalızmle ya da serbest piyasayla Batılılaşma ger- (Arkası 19. Sayfada) Kumaşı tyıyse elbisenin duruşu bir başka oluyor... • • Iyı Bir Elbisenin Sırrı Kumasında Gizlidir K u m a ş ı A l t ı n y ı l d ı z o l a n e l b i s e l e r , A l t ı n y ı l d ı z e l i k e t i y l e s u n u l u r . T u m s e ç k i n g i y ı m e v l e r i n d e . .
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle