23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
1 HAZİRAN 1990 * * * * HABERLERİN DEVAMI CUMHURÎYET/19 Devletin 'Baskıcı' Değil, 'Yardımcı' Eli... (Baştarafı 1. Sayfada) sizleşiyor. Bakamıyor, başını öbür yana çeviriyor SHP lideri: "Ankara'ya dönünce bir g&nelge çıkarta- lım örgüte. Şu kurban kesme işine son vere- lim benim gezilerde." Bir partilı, "Ama efendimgelenekler..." de- yince, şu yanıtı alıyor İnönü'den: "Tabii gelenekler ama, her gelenek de sü- rüp gidecek değil ya. Hep gelenek gelenek deseydik padişahlık kalırdı; demokrasi diye bir şey olmazdı o zaman..." O kanlı görüntü haklı olarak rahatsız edi- yordu Erdal İnönü'yü. SHP lideri, bir siyaset adamı olarak, ülke- mizde alışılmışın dışında, farklı bir üslubun insanı. Bağırıp çağırmadan, telaş ve heye- cana kapılmaksızın yürütmek istiyor siyasal mücadeleyi. Bunun için de bazen yadırga- nıyor Türk politika sahnesinde. Konuşmalannda, davranışlarında, ince bir mizah anlayışını hiç eksik etmiyor. Ara sıra kullandığı "Yaşa!" sözcüğünün, ince birala- yın mı, yoksa içtenlikli bir duygunun mu ürü- nü olduğuna dikkat etmek gerekiyor. Zira Sayın inönü. günlük deyişle hafiften kafa bul- mayı sevmiyor değil. Şap şup öpüşmekten, omuza alınmaktan, çantasını taşıtmaktan hoşlanmıyor SHP lide- ri. Onun için de, beyaz keten kasketini ba- şına geçirip kalabalıkların içine girince, bir itiş kakıştır yaşanıyor. Ceketini başkasına tuttunmak da istemiyor SHP lideri. Otobüsten çıkmak ûzere ayağa kalkmış- tı. Bir partili, saygılı biçimde ceketini tuttu. Sordu İnönü: "Sen mi giyeceksin?" Şaşırdı karşısındaki: "Efendim, giymeniz için..." "O zaman sen giy!" dedi gülerek ve ce- ketini partilinin elinden alarak otobüsten in- di İnönü. Bir okulun önünden geçiyoruz. SHP'nin Hasan Dedesi anonsa başlıyor. "Öğretmen İnönü, öğrencileri selamlıyor; öğretmenleri selamlıyor." Ve ekliyor: "Notu bol tutmalarını istiyor." Otobüsün önünde oturan İnönü, dönüp uyarıyor: "Nota karışma!" Akşam vakti, Malatya'dan Yeşilyurt'a ge- liyor. Dahaönce bu ılçenin adı "IsmetPaşa" imiş; Menderes döneminde değiştirilmiş. Elinde mikrofon, buna değinmek istiyor Ha- san Dede. Erdal İnönü müdahale ediyor: "Şimdi İsmet Paşa'yı falan fazla kanştırma, belediyeyi ziyaret edeceğiz." Sıkıldığı zaman fizik denklemleri çozmeyı seviyor İnönü. Birgün, MeclisGenel Kurulu'ndayinece- binden küçük defterini çıkarmış, fizik denk- lemleri çözüyor. Milletvekilleri meraklanıyor, soruyorlar inönü'nün yanında oturan Grup Başkan Vekili Prof. Onur Kumbaracıbaşı'na: "Hocam ne yapıyor?" "Partinin denklemini çıkarmış, çözüyor. Ayağınızı denk alın, hepinizin yeri var denk- lemde..." Kolay değil siyaset yapmak. Sabahın kö- ründen gece yarılarına dek, toz toprak için- de dolaşmak, konuşmak, nutuk çekmek, dert dinlemek... Böylesi bir tempoya daya- nabilmek için insanın kendisiyle ve çevresiy- le iletişimine inceden inceye bir alay öğesi kazandırması, herhalde gerilimi azaltmanın bir yoludur. Erdal İnönü buna başvuruyor sık sık. Geçen gün, Adıyaman'ın Kömyr kasaba- sında uzun ve yorucu bir günün son mitin- gini yapmış, elinde beyaz kasketi otobüsün ön tarafındaki yerine oturuyordu. "Nasılsı- nız?" deyince, tepkisi şöyle oldu gülerek: "En son, gördünüz, kadınların bulunduğu dama çıkardılar. Orada bir çocuk, halime ao- mış olmalı ki, 'Ulan bırakın adamı artık, yor- mayın daha fazla' dedi." Artık herkes biliyor; Erdal İnönü'nün kit- leleri coşturan, dalgalandıran bir hitabet ye- teneği yok. Ancak bu demek değil ki kitle- lerle sıcak bir iletişim kuramıyor. Büyük bir içtenlikle hitap etmesini biliyor topluluklara. Onu dinleyenlerde sempati uyandınyor, gûvenilir insan izJenimi yaratıyor. Güleryüzlü havasıyla, sohbet edercesine, ta- ne tane konuşmasını, kalabalıkların ilgiyle dinlediği söylenebilir. • Kahramanmaraş'ın Pazarcık ilçesinden ge- çiyoruz. İnönü, ön pencereden yarı beiine kadar sarkmış, tokalaşıyor otobüsün çevre- sinde koşuşturanlarta. Bir genç asılıyor SHP liderinin koluna; çe- kerken bağırıyor bir an: "ihanet ettiniz bizlere, ihanet!" • Kürt kökenli 7 milletvekilinin SHP'den ih- raç edilmesine dönük bir protesto... Bu olay, SHP'yi buralarda olumsuz etki- lemiş, izleri görülüyor. inönü de bunu görü- yor. Bir geri dönüşün, bir affın arayışı için- de olduğu izlenimini edindik. Bunun gibi, 413 sayılı karamame de ANAP'lı çevreler tarafından buralarda, yer yer SHP'ye karşı kullanılıyor: Özal'ın Çan- kaya Zirvesi'ne katılarak "Sansür ve sûrgün kararnamesi"ne "onay" verdikleri öne sü- rülerek... Özal'la zirvede buluşmanın bir faturası daha... SHP lideri bunun da farkında. Sohbetimiz sırasında da Almanya'da bile 413'e SHP'nin destek verdiği propagandasının yapıldığını anlattı. Onun için Sayın İnönü, bu gezisi sırasın- da yaptığı konuşmalarda demokrasi ve insan haklarını özellikle vurğuladı. Adıyaman'da- ki coşkulu, canlı kalabalığa karşı şöyle dedi: "Âna dilini konuşmak en doğal haklarıdır insanların. Demokrasi varsa, böyle bir yasak olamaz... 141, 142, 163... Ve daha başkala- rı... Demokrasi varsa hepsi kaldınlmalı. Za- rarlı düşünce de otabilir, onunla mücadele ederiz. Ama öyle düşünüyor diye kimseyi hapse atmayız. Demokrasi budur. Güneydo- ğu'da silahiı hareketler var, biliyorvz. Demok- rasiyle bu işin üstesinden geliriz; yeter ki va- tandaş devleti yanında bulsun..." Sürgüne ve sansüre karşı çıktığını sürekli vurğuladı inönü. 413'ten bugüne henüz sürgün olmamıştı; ancak bu konuda tehditler vardı... işsizlik, pahalılık. sağlık ve eğitim hizmet- lerinin olağanustü geriliği... Yoksulluk o denli çarptcı ki gezip dolaştıkça insanın içinde bü- yük bir tepki tomurcuklanıyor. SHP lideri dün sabah şöyle dedi: "Başıboş bir piyasa ekonomisiyle Doğu'- yu kalkındıramayız. Devlet 'baskıcı' elini de- ğil, 'yardımcı' elini uzatarak, bu işe öncülük etmelidir." Haklı! CUNEYT ARCAYUREK yazıyor (Boftarafi 1. Sayfada) Yüzlerce, binlerce kez yazılıp söylense güncelliği değişmeyen gerçek yine sinir bozuyor, kimi olayları yine bilmezfikten gelerek karşınıza çıkıyor. Kısa süre önce yarım saatlik TV haber bültenini kimlerin ka- çar dakika 'işgal ettiği' rakamlar- la ortaya konuldu. Baş sırayı, Türkiye'nın baş sorunu TO ile SÖ alryordu. Hatta Demirel, "Ekranın Çankaya beyi ile açılıp Çankaya hanımıyla" kapandığını açık se- çik söyledi. Baykal, TRT'ye sert eleştiriler yöneltti. Ne kadar çarçur dernek ve yö- netim kurulu varsa, yukarının ha- zırladığı programa göre hatta gö- reve başladığının hemen ertesi ziyarete nıyeti olmayanların gel- mesinı sağlayacak gizlı çağrılaria Çankaya'ya tırmandı. TV'ye yu- kardan aracılarla verilen buyruk- la her gece dakikalar boyu TO ile SÖ'den görüntüler izlendi. TÖ daha sonra ikinci aşama uygulamaya geçti. Bu kez ekono mi ve Türkiye'nin siyasal yaşamı üzerinde konuşmaiar yapmaya* başladı. Yeni uygulamada SÖ de yerini aldı. Çocuk, kadın, su gibi sorunlarda 'bilimsel' görüşlerini TV'den aktarmaya girişti. TV ha- berlerindeki fuzuli işgal' duraca- ğına sürdü. Üstüne üstlük bir de TÖ ile Sö'nün olağanustü yetenekleri- ni kamuoyuna sergileyen prog- ramlar TV ikinci kanalından ya- yımlanmaya başlandı. Her gün yaklaşık yirmi dakika TÖ ile başladı. SÖ ile sona erdı haber bültenlerı. Muhalefet par- tilerine, politıkaya sıra geldimi bı- linmeyen aracılarla TÖ'den TRT'ye haberter salındı. Ülkenın cıddi sorunlannı konuşan lider- lerin demeçleri kuşa çevrildi. Bütün bunlar halkın gözü önünde olup bıterken TÖ şimdi çıkmış ortaya, "haber bültenle- rinde gerçek haberciliğin yapıl- madığından" sade bir vatandaş gibi yakınıyor. Kamuoyu vicda- nındaki sabırtaşını çatlatacak ir- delemeler yapıyor. Demirel'in söylediği gibi Çankaya'dan son- ra TRT işgal edilmemiş, yarım saatlik bültenlerin yirmi dakika- sı Çankaya'nın günlük, ilgi çek- meyen görüntülerine ayrılmamış gibi, buyrukla habercilık yapan- lar suçlanıyor. Çalışan kesime sözümüz yok. Fakat TRT yoneticileri aldıkları buyruklarla hareket ederken bir de suçlandıklarını görüyorlar şimdi. Tabii, bu tür muameleye hak kazandıklan' için seslerini çı- karamıyorlar. TÖ, sadece TRTden yakınmı- yor. Aynca TRT'nin kötü üslubu- nu kullanarak oğlumuz Ahmet Özal'ın özel ilişkisi olan Magic Box uydu yayınlarının herftrsat- ta reklamını yine yapıyor. Önüne kim gelirse mesleğine uygun ir- delemelerle Magic Box'ın TRT'ye yeğtenmesinı sağlayacak öğeleri şırınga ediyor. Konumu gereği devlet kurumunu koruya- cak insan, devlet kurumuna karşı vaziyet alıyor. Eski deyimle 'suret-i haktan görünerek' sanki halkımızın da- ha iyi programları TRT becerik- sizliğiyle izleyemediğıni söyleye- rek Magic Box'ın dört kanaldan yayınını sürekli anlatıyor, duyuru- yor, halkın gözünü oğlumuz Ah- met Özal'ın özel ilişkili olduğu özel şirkete çeviriyor. Bir gün Magic Box, öteki gün ABD patenth spor ayakkabı rek- lamcısı ünlü zenci basketçi ile Çankaya'da görüşme. Bütün bunlar, TV'nin haber ve spor bül- tenlerinde yayımlanıyor. 1990'dan önce Erdal İnönü, zamanın Cumhurbaşkant Ev- ren'e TRT'nin yanlı yayınlarından yakındığında, "TRT'nin herkesi memnun etmesı olanaksız" ya- nıtını almıştı. Evren'in koltuğunu dolduran TÖ ise Magic Box'ı öve- rek diledıği gibi kullandığı TRT'yi suçluyor. TRT'nin talihsizliği Çankaya'da oturanlarla başlıyor ve bir türlü sona ermiyor. Bütün bunlar bilinmiyormuş gibi TÖ, 'haber bültenlerinden' yakınıyor. Kırk bir kerre maşallah! ARADABİR(Baştarafı 2. Sayfada) laik yurttaşlann vergileriyfe kurulup işletilen devlet ve belediye kadrolarına yerleştirdik. Ne var ki yine de olmadı. Baktık dinsel açlık giderilemiyor. Bir karambolden yarartanarak, olayı anayasa boyutunda kotarmayı düşündük ve de başardık. Kimi aymazların hâlâ "laik Türkiye Cumhuriyeti Anayasası" diye çırpınıp durdukları 1982 Anayasa- sı'nın kuyruğuna "zorunlu din ve ahlak kültürü" hükmünü bağ- layıverdik. Böylece "devrim yasalan"nın da, "Atatürk ilke ve in- kılaplan"nın da; bugün olur olmaz yerlerde yok Atatürk devri- mi, yok laik Türk devleti diye çırpınıp duran kimi aydınların da altlarını oyuverdik. Ne yapsalar boşuna artık. istenen, "eğitim birtiği" değil miydi? Alın size eğitim biıiiği! Anayasaya geçirilen "zorunlu din ve ahlak kültürü" hükmüyle, kimi çevrelerin özle- dikleri eğitim birliği, şeriat üzre sağlanmıştır artık! Evet, acı ama gerçek bu: Şeriatçı eğitim birliği gerçekleşti. Ta 1946'larda tutusturulan İslamcı-şeriatçı ateşin dumanı bütün bir ülkeyi karartmaya, kirletmeye ve kokutmaya yeter boyutlara var- mıştır bugün. 400'lere yaklaşan imam hatip okulu, 30'lara va- ran yüksek din okulları ve buralarda okuyan yarım milyona ya- kın insan din öğrenimi görüntüsü altında, İslamcı öğretiyle şeri- ata hazırianıyor: Laik Türkiye Cumhuriyeti'ni şeriat düzenine dö- nüştürmenin yollannı öğreniyor. İslamcı / şeriatçı örgütlenme satt bununla da kalmıyor kuşkusuz. Devletin resmi sayılarına göre 3400, gerçekte ise sayıları on binlere yaklaşan "Kur'an kursla- rı"nda neler öğretiliyor sanıyorsunuz? Yine devletin resmi ağız- larına göre bu kurslara giden 10-14 yaşlarındaki kız - erkek 200 bine yakın insana herhalde: "Kuran-ı Kerim, Atatürk'ü sevin ve O'nun gösterdiği ışıklı yoldan aynlmayın, laik devlet ilkelerine bağlı kalın, demokrasiden aynlmayın diyor çocuklar, siz de bu- nu iyi belleyin..." diye öğretmiyorlardır. Ya, her yıl yüz binlerce insanın, milyarları Arap topraklarına dökerek hac ve umre ziyareti yapmalarına ne dersiniz? Kimin alınteri, kimlerin göz nurudur, Arap çöllerine saçılan milyarlar? Kimse, ben kazandım, ben harcıyorum diyemez. Çünkü ülke- mizde hiçbir namuslu kazanç, Arap çöllerine bu denli gözüka- palı ve bilinçsizce, umursamasızca dökûlecek değin bol ve sı- nırsız değildir. Eğitimi İslamcı çizgisinde bırleştırerek ülkeyi şe- riatçı bir düzene doğru hızla itelemeye çalışanların arkasında belki ki haram paralar, haksız ve kötü yollardan elde ettikleri ver- gilerden kaçırdıkları paralar var; belki de petrodoiarlar var. İçe- ride imam hatip mekteplerine, onlara bağlı yurtlara milyarlann aktığını hep gorüp duyuyoruz. 7 Nisan 1990 günü Atatürkçü Dü- şünce Derneği'nin düzenlediği açtkoturumda Prof. Dr. Cahit Talas söyledi, girişin paralı olduğu bir anayasa semineri için düzenle- nen biletlerin tümü, toplantıyı sabote etmek ve istenmeyenlerin katılmasını önlemek için, Diyanet vakfı'nca satın alındı dedi. Ne- reden geliyor bu değirmenin suyu? Birkaç yıldan beri ramazan ayı "içinde" dinsel yayınlar fuan" açılıyor. Gidip görüyorum. 1988de 57, 1989da 69 olan dinsel yayınevi sayısı bu yıl 76'ya çıkmış. Diyanet Takvimi, Diyanet Gazetesi, Diyanet Dergisi ve Diyanet Çocuk'un yanında özel kişi ve kurumlarca çıkarılan da- ha 50'ye yakın gazete ve süreli yayın. Ülkemizde okur sayısı belli. Para vererek bir yayına sürdürümcü olabileceklerin de herhan- gi bir konuda para verip kitap alabileceklerin de sayısı sınırlı. Öyleyse sayıları ve tirajlarıyla ülke nüfusunun alım ve tüketim gücünü aşan bu yaytnlar, nasıl çıkar, nasıl yaşarleır; "hedryesi" 10 bin, 15 bin lira olan kitapları kimler alır, kim okur, şöyle bir düşünün. G Ö Z U E M UĞUR MUMCU (Baştarafı 1. Sayfada) nışmanların aylıklarına yapılan zamlara gidiyor. Açıklamada fiyat artışlarından yakınılıyor. Bu fiyat artışları- nın sorumlusu kim? Özal'ın kendısı! Bu enflasyonda Çankaya Köşkü'nün ödenekleri arttırılma- yacak da kimin ödeneği arttırılacak? işçilerin mı? Memurlann mı? Emeklilerin mi? Sonra efendim, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Yamak Paşa'nın eli sıkıdır; devletin bir kuruşunu kaptırmaz; tasarruf- masarruf, Paşa bir emir verir, hepsi hizaya girer! Boru mu? Koskoca Yamak Paşa bu... Hem Yamak Paşa, 65'inden sonra bankacılığa merak sala- rak İş Bankası Yönetim Kurulu'na getirilmemiş mıydi? Bazı ge- nerallerimizin şu arabesk liberal ekonomiye ne kadar da ça- buk ayak uydurduklarını Yamak Paşa örneğinde görüyoruz. Yaşasın Yamak Paşalar! Paşa'nın geliri de tıkırı da yerinde, temettü. şu, bu... Artık Allah ne verdiyse gül gibi geçinip gidiyor. Koskoca Yamak Paşa, Köşk'ü evirip çevirmiyorsa, gerçek- ten bu para yetmıyor demektir. Ne dersiniz Köşk'ün Evren Paşa'dan kalan mali konular da- nışmanı Küçükahmetler'den Hüsnü Paşa? • * * Özal'ın başbakanlığı günlerinde Başbakanlık'a iki özel uçak alınmıştı. Bıri GAP, biri ANA. 'İkinci uçak alınıyor 1 haberinı verdığimiz zaman ANAP'lılar bile inanmamışlardı: — Bir uçak varken Sayın Başbakan niçin ikinci özel uçağı al- sın? Özal'ın cumhurbaskanı olacağı ikinci uçağı almasından bel- liydi. Bir özel uçağı yeni başbakan kullanacak, birini de cum- hurbaskanı olarak kendisi. Uçaklar. Başbakanlık makamına alındığına göre cumhurbas- kanı, başbakanın uçağını kullanmış olmuyor mu? Oluyor. . Sayın Büyükelçi Kaya Toperi'den bu konuda bir açıklama ri- ca etsek; tabii bunlar 'devlet sırrı' değilse! Bir ricamız daha olacak... Eski Cumhurbaskanı Evren zamanında Köşk'e aralannda es- ki Milli Savunma Bakanı Ercan Vuralhan'ın da bulunduğu sa- tınalma komısyonunun 15 Şubat 1985 gün ve 47 sayılı kararı ile ortakları seks oteli işleten "Schuca şirketi' aracılığı ile H.S. Fahrzeugbau Gbbh Şirketi'nden satın alınan ve 24 Mart 1986 tarıhinde hizmete giren 2 adet 'Mercedes SEL zırhlı araç ne gibi sorunlar yaratmıştı? Bu konu 'Devletin emniyetine veya dahili beynelmilel siyası menfaatierine taalluk' etmiyorsa Büyükelçi Toperi'den bu iki zırhlı araç konusunda bilgi rica edebilir miyiz? * * • Anayasa Mahkemesi'nin vakıf üniversiteleri ile ilgili iptal ka- rarı ne anlama geliyor? Ne anlama gelecek? "Doğramacı'nın doğranması" anlamı- na geliyor! "Bu karar Bilkenfı bağlamaz" diyor. Peki niçin bağlamazmış? Anayasa Mahkemesi kararları ge- riye yürürmezya... Kaıar ışte bu nedenle Bilkenfı bağlamazmış. Bu gibi kararların gerekçelerini görmeden yorum yapmak ya- nıltıcı olur ama hiç olmazsa bu aşamada genel ılkeyı vurgu- layalım: Anayasa Mahkemesi, bir yıl süre vererek TBMM'ye "bu sü- re içinde anayasaya uygun yasa çıkar" diyor. Bu süre içinde Bilkent'in "üniversite statüsü" devam eder, bu süre içinde Bil- kent'i bitirenler "üniversite mezunu" sayılırlar. "Geriye yürümezlik" ve bu ilkeye dayalı "kazanılmış haklar" Bilkent'in tüzel kışiliği için değil, şu anda öğrenci olanlar için geçerli gü- vencedir. PENCERE(Boftorafı 2. Sayfada) çeklesebilseydi; bugün Pakıstan'dan Endonezya'ya ve Güney Ko- re'ye kadar bütün ülkeler Batılı sayılırdı. Biz İkinci Dünya Savaşı'nda Kongolu bir zencinin Hitler'e ba- kışındaki bilinçsizlikle dünya olaylannı izliyoruz. Nazi diktatörü Cermen ırkı dışındaki beyazlara, beyazların siyaha baktığı gibi bakıyordu... Afrika'daki siyah, İkinci Dünya Savaşı sürecinde bunun bilin- cinde miydi?.. İ İ İ İ İ İSİGORTA BİRİKİMİNİZİ ENFLASYONDAN KORUYUN DOVIZE ENDEKSLİ HAYAT SİGORTA DÖNEMİ BAŞLIYOR. Hayat Sigofla bir Iktsat Bankası kuruiuşudur Genel Müdûrtük: BüyCkdere Cad 165 Esentepe 8C504 Istsnbul Tel: 1749749-1747094 Fax:174 71 54 Ankpra Bölge, Tel. 118 88 81 Izmlr Bölge, Tel. 251 758 Türkiye'de "ışi yalnızca hayat sıgortası" olan öncü bir kuruluş var, Hayat Sıgorta A.Ş. Türk sıgortacılığında herzaman yenilıklerıyle tanınan, Universal Hayat Sıgortasını, Super Çocuk Sigortasını getıren ve Grup Hayat Sigortasına yeni boyutlar kazandıran, Hayat Sıgorta1 Hayat Sigorta şimdi "DÖVİZE ENDEKSLİ HAYAT SİGORTALARI DONEMİ'ni başlatıyor. Bundan sonra enflasyon, hayatınızın ve geleceğinizın bırıkımme değer kaybettiremeyecek. Sigortalı, sıradan polıçelenn tahmıni bınkim ve temınatlarına mahkum olmayacak. DÖVİZE ENDEKSÜ UNİVERSAL HAYAT SİGORTASI Sızın ısteklerınızle belı.rlenen esnek sigorta. Geleceginızi belırleme hakkı sızin. İstediğiniz prım, istedığınız temınat, istedığınız toplu para veya emeklilık geliri. DÖVİZE ENDEKSLİ GRUP HAYAT SIGORTASI İşyerinizde dılediğiniz sayıda personelınizı tek poliçede sıgorta kapsamına alan ekonomık, duşuk primh sıgorta. Sosyal güvence ve ış huzuru sağlayan Hayat Sıgortası. ... VE İLK KEZ DÖVİZE ENDEKSLİ SÜPER ÇOCUK SİGORTASI Geleceğine buyük önem verdiginiz sevgıli çocuklarınıza dılediğiniz çapta bir geleceği hazırlama ımkanı. Diğerleri gibi bu da yıne dövıze endeksli. Dilerseniz Mark'a, dilerseniz Dolar'a endeksli olabılen bu sigorta ile gelecekteki teminatınızı veya gelırımzı o gunkü dövız karşiıığı TL olarak alırsınız. Aşağıdakı telefonlardan hemen bizi arayın. Ayrıntılı bilgi alın Vakit kaybetmeden -DÖVİZE ENDEKSLİ HAYAT SİGORTASI ile asla değer kaybetmeyecek gerçek bir guvenceye kavuşun. HAYAT SİGORTA A.Ş.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle