07 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/6 DİZİ-RÖPORTAJ 6 MA YIS 1990 GENCAY ŞAYLAN-ŞENAY KALKAN İLHAN SELÇUKGUNUMUZDE ALEVILIK Geçmişte olduğu gibi bugün de kendilerinigizleyen Ali taraftarları' tahminen 17-20 milyon kişi Aleviler: Azımsanamayacak azınlıkALEVtLER KİMLERDİR? Ozgünbir îslamiyet yorumuGENCAY ŞAYLAN Alevilik, esas olarak Anado- lu'ya özgü bir İslami mezhep sayılabiiir. Aievilik, sozcük ola- rak "Ali laraftan" anlamını ifade etmektedir. Alevilik mez- hebi, Islamiyetteki sivasal kö- kenli ilk buyıik mezhep ayrılı- ğında ûriaya çıkan Şiilikten kaynaklanmış bulunmaktadır. Ancak ozellikle 16. yüzyıldan sonra Aleviliğin, Şiilik öğreti- sinden önemli ölçüde farklılaş- tığı ve Anadolu insanına ozgü bir Îslamiyet yorumu halini al- dığı söylenebilmektedir. 16. yuzyıldaki Osmanlı- Safevi çekişmesi sonucu Ana- dolu Ale\ileri uzerinde baskı- nın başlaması, bu baskı sonu- cu Alevılerin kapalı bir toplum haline gelmeleri Şiilik öğretisin- den uzaklaşmaya yol açmıştır. Ancak Şiilik kokeninden gelmış olma ve Anadolu 'da baskı al- tında tutulma gibi nedenlerle uzun yuzyıllar boyu bir Alevi- Sunni karşıtlığı topluma ege- ğin köken olarak Şii mezhebin- den kaynaklanmakla beraber Anadolu'da farklı ve özgün bir îslamiyet yorumu halini alma- sıdır. örneğin ilahiyat fakülte- si öğretim üyelerinden Prof. Caviı Sunar, Aleviliğin bir ko- lu olan Bektaşilik konusunda şu değerlendinrieyi yapmakta- dır: "Bdttaşilik, ber seyi ilr ve ber seyden önce bir Tûrk tarikatıdır. Düsüncesi, duygıısu, df- li, kullünı, edebiyatı, bülasa ber seyi Tnrktnr ve Tiırkçedir. Bununla beraber İslamfret ile bu- tun Asya dinleri ve fel- sefeleri başta olmak fizere Şamanlıgı, Brah- maniıgı, Btıdistnği, Zer- düştlügii, Hukul ve Te- nasubu, Yahudiligi, Hı- ristiyanlıgı. Teslisi, Hu- rufiligi. Caferiligi, Şiili- ği, Imamiligi, Melamili- gi, Ahiligi, Kmlbaşlıgı. Kalenderiligi, Hayderi- Aleviler kendilerini Sünnilerden ayıran temel özelliğin Islam tarihi ile ilgili yorum olduğunu ileri sürmektedirler. Onlaragöre Peygamber'in ölümünden sonra siyasi hırslar nedeniyle Peygamber'in vasiyeti çiğnenmiş ve Ali'nin hakkı gasp edilmiştir. men olmuştur. Bu karşıthğın ızlerini bugun de gormek müm- kûndür. Kendi içine kapanan ve dedelik kurumu çerçevesin- de tekrar kendini üretmeyi ba- şaran Aleviler, baskı altında bir azınlık olarak surekli olarak toplumsal muhaiefeti temsil et- miş, bu da Alevi topluluğu üze- rindeki baskının daha da yo- ğunlaşmasına yol açmıştır. Aslında Aleviliğin kökenin- de yatan Şnliğin Caferi fıkıhı ile Türkiye'deki Sünni topluma egemen Hanefi fıkıhı arasında önemli farklılık olmadığı ileri sürulebilir. Kuşkusuz ibadete ve inanca yonelik belli farklılık- lar vardır. Örneğin Caferi inan- ca gore Islam toplumunda yö- netim hakkı Peygamber'in so- yundan gelenlere aittir ve bu soy Peygamber'in kızı Fatma ile e\lenen amca çocuğu Ali'- nin evlatları doğrultusunda yü- rumektedir. Namaz ve abdest gibi temel ibadetlerde belli farklılıklar vardır. ezan farklı biçimde okunmakta; örneğin ezana "Eşhedu enne-Aliyyen Veliyullah ve Eşhedu enne - Aliyyen Emiru'l Mu'minin" ibareleri eklenmektedır. Kuşku- suz bu farklılıkların önemi, da- ha çok uzman ilahiyatçıların değerlendireceği bir konudur. ligi ve daha birçok gö- rüs ve duşunüşJeri içeren bir syncretizradir." Goruldügu gibi Anadolu'ya özgun bir mezhep sayılan Ale- vilik, köken olarak Şiilikten çıkmış olmasına karşılık gide- rek ondan önemli ölçüde fark- hlaşmıştır. Bunun en açık gös- tergelerinden biri lran'da Hn- raeyni'nın onderlik ettiği İsla- mi köktenci harekete Anadolu Alevilerinin hiç ılgi gösterme- mesidır. Bir Şii kokteneıhğı oia- rak nitelenebilen tran rejimi, tüm propaganda olanaklannı kullanmasına karşın Türkiye'- deki Alevi topluluğu uzerinde hiçbir etkinük sağlayamarnıştır. Aleviler, kendilerini Sünni- lerden ayıran temel özelliğin Is- lam tarihi ile ilgili yorum oldu- ğunu ileri sürmektedirler. On- lara göre Peygamber'in ölü- münden sonra siyasi hırslar ne- deni ile Peygamber'in vasiyeti çiğnenmiş ve Ali'nin hakkı gas- pedilmistir. Bunun yanında Aleviler, Is- lamiyeıi kendilennin aslına uy- gun olarak akılcı yorumladık- lannı, dini, dogmalar butünu olarak anlamadıklannı belirt- mektedirler. örneğin Ankara'- nın gecekondu mahallelerının birinde muhtarlık yapan, yuk- Alevilik, İslamiyette siyasal kökenli ilk büyük mezhep ayrıldığında ortaya çıkan Şiilikten kaynaklanmıştır. Ancak ozellikle 16. yüzyıldan sonra Şiilikten önemli ölçüde uzaklaşmış ve Anadolu insanına özgü bir öğreti halini almıştır. Ancak genel olarak Hanefilik, öğretinin çıkışı açısından Ale- vilığe belırli noktalarda yakın gozükmektedir. Bilindiği gibi Hanefilik, Sün- niliğin dört temel mezhebinden bıridir ve bu mezhebin kurucu- su 699-769 tarihleri arasında yaşamış bulunan İmam-ı Azam Ebu Hanife'dir. Esas adı NıT- man B. Sabit olan Ebu Hani- fe, Kûfe şehrınde yaşayıp oku- muş ve İslam tarihinin en bu- yük hukukçularından biri ola- rak kabul edilmiştir. Birçok İs- lam tarihçisi, Ebu Hanife'nin gızli olarak 12 imama biat etti- ği olasılığından soz etmektedir. Nitekim Ebu Hanife, ehli bey- te (Ali'nin soyu) bağlılığı ile ta- nınmış bulunmaktadır. Bu ne- denle de önce Emevi yönetimi- ne muhalefet etmiş, onlara kar- şı Peygamber'in amcası Ab- bas'ın soyunu desteklemiş. Da- ha sonra da Abbasi hilafetine karşı hilafetın Ali'nin soyuna ait olduğu gerekçesi ile muha- lefetini sürdurmuştür. Nitekim Abbasi halifesi El-Mansur ta- rafından tutuklatılıp Bağdat'a hapsedilmiş ve hapishanede öl- mustur. Ebu Hanife'nin mev- lası olduğu Bakr B. Vail kabi- lesi, İslam Ansiklopedisi'ne gö- re Alevidır ve 12 Imam taraf- tarıdır. Önemli olan nokta, Alevili- seköğrenimli bir Alevi, sözu edilen akılcılığı şoyle yorumla- maktadır: 'Biz de otümden son- ra yaşamı, cennet ve ce- bennemi kabul ederiz, ama cennete giden bir adaraa dört bakire, se- kiz dul ve yıiz huri veri- lir tiırunden bir inancı kabul edemeyiz. Cennet sadece erkekler icin mi? Sonra bakın cennet ağaçlık, yeşillik bir yer deniyor, cehennem ise sıcak olarak lanırolam- yor. Tam Arap dunyası için bu. Çölde yaşayan insan için sıcak, sıkıntı >aratıyor ve sıcak ile ce- zalandırma eş tululu- yor. Cehennemde buz dağında, kar fırtınasın- da donacaksınjz denmi- yor. Bizler butun bu iş- lere akılcı bakanz, din- sel sembolkrin inandır- ma gereğinden dogdu- ğunu biliriz.' Kuşkusuz onemlı olan husus, Alevi ve Sunni inançları karşı- laştırmak değildır. Akvıiigin, dıni yorumlayış bıçımi ile Sün- niliğin egemen kesimi olan Ha- nefi f:kıhı arasında buyuk zıl- hklar buluıımamakudır. Yarın: Aleviler ve laiklik / j iyanetİşleri Başkanı Yazıcıoğlu y na göreA leviler ile * S Sünnilerarasında önemli birfark bulunmamaktadır. Her iki mezhebe mensup insanlarda aynı Allaha inanmakta, aynı Peygamber'i ve aynı kitahn kabul etmektedir. Bu nedenle DiyanetIşleri içinde, mezhep esasına dayalı biraynşmaya gitmek doğru veanlamlı bir işgörülmemektedir. Türkiye'deyaşayan AlevileregöreDiyanetİşleri Başkanlığiy AÎevüeri yok saymakta veAlevi cemaati uzerinde bir Sünni inançpropagandası yürütmektedir. Bir Alevi işadamına göre DiyanetIşleri'nin 70 bineyaklaşan personeli arasında^ odacı veya çaycı olarak dahi bir tek Alevi bulunmamakta, iş başvurulan aa geri çevrilmektedir. GENCAY ŞAYLAN Türkiye Cumhuriyeti devletinin resmi örgütsel yapısı içinde yer alan Diyanet İşleri BaşkanlıgVmn, esas olarak Sünni inanca sahip Müslümanlara dinsel hizmetler gotürdüğü, bu kamu kuruluşunun Aleviler ya da Alevi inancına sa- hip Müslümanları yok sayıp say- madığı, onlan dışlayıp dışlamadı- ğı yolunda bir soruyu Diyanet İş- leri Başkanı Sayın Profesör Said YazKiogltı şöyle yanıtlamaktadır: "Şunu ifade etmek gerr- kir ki ülkemizde Sünniler ile Aleviler arasında dini mana- da herhangi bir farklılık soz koausu degildir. Bazı ma- balli örf ve inantşlarla tefer- rnata dair meseJeler dışında, bn iki grup arasında terad dini konularda ilgili ciddi berhangi bir göniş ayrdıgi yoklur. Esasen İslam anlayışına göre Kuran-ı Kerim'in son ilahi kitap, Hz. Muham- med'in son peygamber oldu- ğuna ve O'nun insaniığa leb- lig ve lıayalında tatbik etti- ği dini hukumlerin doğru ve gerçek olduğunu kabul eden ve "Muslümanım'' diven berkes. dinin kesin hukum- lerinden birini inkâr gibi din sınınndan çıkma>ı gerekti- ren bir duruma duşmedikçe, haJIa bazı y»nlış inanç ve davranışlan bile olsa, han- gi rnezbebe mensup otursa olsun, kendisine ister Sünni ister Alevi densin, Muslıi- mandır. O haide bu iki gnı- bo pirbirindeo ayn, hatta birbirine karşı iki dini ziım- re olarak değerlendirmek gerçekiere tamamen aykın- dır. Diyanet İşleri Başkanlığı Türkiye'de beiirii bir mezhe- be mensup yurttaşlann dini ihliyaçlarını karşılamak maksadı ile değil, ister Sün- ni ister Alevi oisun, bütün Müslümanlara din hizmeti sunmak iızere kurulmuştur. tslam dininin itikad, ibadet ve ahlak ile ilgili temel esas- lan bellidir. Hangi mezhep- ten olursa olsun, bütün Müslumanlann son ilahi ki- tap olarak tanıdığı Kuran-ı Kerim ortadadır. Kuran hü- kümleri dognıltusuoda top- hıınu din konusunda aydın- lalmak, böylelikle dini ve milli birliğimizi saglamak, kaııunlann Diyanet İşleri Başkanlığı'na verdiği görev- dir." Diyanet İşleri Başkanlığı, Tür- kiye'ye özgu koşullar nederu ile ör- gutlenmış bir kanıu kuruluşudur. Laik bir devletin yapısı içinde, yurttaşlara din hizmeti goturmek uzere bir kamu kuruluşu, kolay- lıkla benzerıne rastlanmayan bir uygulama olarak değerlendinle- bılmektedır. Geneüikle, laik ve de- mokratik toplumlarda din, butu- nu ile sivil topluma bırakılmakta, insanlar inançları ve vicdanları doğrultusunda dinsel ibadetlerinı ve inançlarırun gereğıni kendi kerF" dılerıne yerine getırmektedırler. Ancak ilk kez Musluman bir top- lumda laikliği temel ilkelerden biri olarak kabul eden Turkiye Cum- huriyeti, dini devlet denetimi al- tına almak gereğini duymuş, bu- nun için de Diyanet işleri Başkan- lığı örgutlenmiştir. Bilindiği gibi Türkiye Cumhu- riyeti yurttaşı olan ve azınlık din- lerine inanan Hıristiyan ve Musevi topluluklar, Müslümanlardan farklı olarak dinlerinin gereğini oluşturdukları kendi sivil toplum orgütleri içinde yerine getirmekte- dirler. Hıristiyan ve Musevi yurt- taşlanmızın dinsel özgürlükleri ve orgütleri uluslararası anlasmalarla da guvence altına alınmış bulun- maktadır. Diyanet İşleri Başkanı Sayın Prof. Yazıcıoğlu'na göre Aleviler ile Sünniler arasjnda önemli bir fark bulunmamakta, iki mezhebe mensup olanlar da aynı AUah'a Cem törenleri günümüzde Aleviligi yaşatan geleneklerden biri. Töreo, semahlann dönülmesiyle son buluyor. (Fotoğraf: Fuat Kozluklo) Alevi cemaatinin 'cem* törenlerinde günlükyaşamın ve davranışların doğrusu anlatılıyor 'Hu babalar, bacılar..!ŞENAY KALKAN 'Cem ayinleri' ya da törenleri Aleviler'in ibadetleri. Alevilik cemlerde somutlanıyor, yaşatıl.yor ve genç kuşaklara aktarılıyor. Cemier sadece Tanrı'ya yakarma, af dileme veya bunun gibi bir tek konuyu içermiyor. Cemdeki her bir olay "münevver insan"ı yarat- maya, insanı kötülükten uzak tut- maya, iyi, doğru, dürüst, namus- lu, güzel insana ulaştırmaya yone- lik. Ancak günümüzde cemier gi- derek unutuluyor. Üretim biçimi- nin değişmesiyle yani topraktan uzaklaşıldıkça aileler küçülüyor, zamanlar sınırlaruyor. Kentlere göç eden ailelerin ne evleri ceme uygun, ne de haftada bir cem yap- maya zamanları var. Muharrem Dede anlatıyor: "Ben gündüzleri dükkândayım. Bazen halı almak için günlerce uzaklaşıyorum Istanbul'dan. Ço- cuklar okulda, geceleri ben yor- gun oluyorum. Çocuklar ders ça- bşıyor. Akrabalar, tanışlar, eş do>t ber biri bir baska semtte oturuyor. Bazen aylarca birbirimizi gorme- digimiz oluyor. Evlerimiz küçuk, biz zor sıgıyoruz. Bu koşullarda degil cem yapmak, birbirimizi gormek için bile bir araya zor ge- liyoruz." Peki cem yapılmadan Aievilik nasıl yaşıyor, gençlere nasıl akta- rılıyor? Gençler her ne kadar ce- me katılma olanağı bulamıyorsa da cemlerde her biri bir başka olayla canlandırılan temel kültü- rü, babalarından, annelerinden sozlü olarak ediniyorlar. Bir de derneklerindeki törenlerde 'teaısili" de olsa cemi yaşayabili- yorlar. İstanbul'da Alevilerin üç derne- ği var: Karacaahmet Sultan Der- neği, Şahkulu Sultan Derneği ve Hacı Bektaş-ı Veli Derneği. Mu- harrem Dede'nin katkılanyla Ka- racaahmet Sultan Derneği'nde bi- zim için bir cem düzenleniyor. Bir yandan Muharrem Dede'ye soru- lar yöneltıyor bir yandan da cemi izliyoruz. Cem, genellikle kış aylarında yani tarlada iş olmadığı günlerde yapılırmış. Kış aylarında dede, ta- liplerinin koyüne gider birkaç gün kalır, varsa aileler arasındaki so- runlarda hakem olur, sorunları çözer, dargınlan barıştınr, "miı- sahip kardeş" olacakların töreni- ni yapar ve cemleri yönetirmiş. Cem günü bir gün önceden cem- deki "12 bizmet sahibi"nden biri olan "peyk" (haberci) tarafından köy sakinlerine duyurulurmuş. Bizim cemimizde "peyk" göre- Önce 12 Hizmet Sahiplerı dua- larıru alıyor. Peyk (haberci), post- çu.Gözcü- (cem başlamadan once postu dedenin önüne seren ki- şi)(cem sırasındaki düzeni sağlı- yor, konuşmalan, gülüşmeleri ön- lüyor. Konuşmak isteyen, dışan çıkmak isteyen veya içeri girecek olan gözcuden izin alıyor). Bekçi (tki kişi oluyor. Biri cem evinin kapısında bekliyor, diğeri cem evinde toplandıkları için köyun boş kalan evlerine göz kulak olu- yor. Bekçilerin Osmanlı dönemin- de olası saldırılan haber verme gi- bi bir görevi oJdugu da söylenır.) söyluyor). Sakka (Lokmalar yen- dikten sonra su içmek isteyenlere su dağıtan kişi) ve 12 Hizmet'in bi- rinci kişisi Mürsid yani dede. Cem- leri dedeler yonetiyor. Bizim için duzenlenen cemi Gümüşhane'nin Kırıntı köyunden Sarıbaloğlu Ocağj dedesi İstnail Güner yo- netiyor. Gözcü'nun "Hu babalar, bacı- lar edep erkân" demesiyle cem başlıyor. Ayaklar toplanıyor, eller diz ustüne konularak dedenin an- lattıklan, ettiği duaiar dinfeniyor. dede, doğruluk, iyilik, kardeşlik, hoşgörü, olgunluk, dürüstiük gi- ibadetimizdir ve içimizdeki kötülüklerden anndığtmız, Tanrt'yla bütünleşmeye çalıştığımız anıardır. Cemae herkes birbirinin bacısı, kardeşidir. Aleviler hakkında söylenen bütün o kötü sözler asılsızdır. Gerçek inananlary gerçek Müslümanlar Aleviliğin ne olduğunu biliyorlar, ama cahil hocalartn asılsız yalanları yüzünden iki kardeş kesim birbirine düşman ediliyor? vini telefon haliedıyor. Muharrem dedenin bir gun onceden telefon ettiği kişiler, sabahın erken saat- lerinden itibaren Karacahmet Sul- tan Derneği'ne gelmeye başlıyor- lar. Bir de her pazar gelenler var. Dernek tıklım tıklım oluyor. De- de'lerin oturacağı ve semah yapı- lacak yer biraz daha yüksekçe olan geniş bir salonun sağ tarafın- da kadınlar ya da cemdeki adla- rıyla "analar, bacılar" sol tarafı- na da "babalar" oturuyor. Yaşlı- lar önde, gençler arkada ve ınünı- kun olduğunca "cemal cemale" yani yüzler birbirine dönük otu- ruluyor. Ceme abdest alınıp ziy- nep eşyası takmadan, makyaj yap- madan ve en temiz giysiler giyile- rek geliniyor. Kadınlar cemde bas- larını örtuyor. Ibrikçi ya da tezeker (dededen başlayarak ceme katılanların elle- rine su döküyor. Ellerin yıkanma- sının anlamı ayin öncesi bir tür son abdest). Stipürgeci (Bu hizmet sahibi Selman'ı temsil ediyor. Sel- man Hz. Aii'nin yardımcısı. Hat- ta küçükken onu sırtında taşıdığı söylenir. Görevi cem evini temiz tutmak), Çırağcı (cem evinin ay- dıniatılmasıyla ilgileniyor). Ayak- kabıcı (cem evine gidenlerin kapı- da çıkardığı ayakkabılannı düzen- liyor, kaybolmasını, karışmasını öniüyor). Lokmacı (ceme gdirken herkesin gönlunden ne koparsa getirdiği yiyeceklerin temızlenme- si, pişirilmesi ve herkese eşit ola- rak dağitilmasıyla ilgileniyor). 2a- kir (Saz çalan kişi, cemdeki deyiş- leri Dedenin yanı sıra o çalıyor \e bi konularda Hz. Ali'den, dan, Hüseyin'den örnekler vererek telkinlerde bulunuyor. Sonra Zakir sazını alıyor ve Alevi duşuncesinin taşıyıcılan, ak- tarıcıları olan ozanlann deyişlerini seslendiriyor. Karacaahmet'teki temsili ya da onlann deyişiyle "Koldan Kopma cem-ogretki cem" Gözcü'nun "Se- mahlar saf, günahlar affola" di- yerek başlattığı semahlann donul- mesiyle sona eriyor. Semahları Karacaahmet Sultan Derneği Se- mah ekibi dönüyor. Daha sonra dede dualarla cemi bitiriyor. Bu temsili cemden sonra Yavuz Top'la cemier üzerine söyleşiyo- ruz. Yavu Top cemdeki her olayın günlük hayata ilişkin bir anlam ta- şıdığını, günlük yaşamın nasıl ol- ması gerektîğini anlattığını soy - lüyor: "cemlerin en önemli böliimü Dan Mansur'dur. Yani sorgu su- al böliimü. Dede önce iyi, doğru insanın nasıl olması, nasıl davran- ması gerektigini gecmişten örnek- lerie, deyişlerle anlalır. Katılanlar iyice konsantre olunca da zaten kendiliklerinden eğer bir yanlıslan bir günahlan varsa anlatmaya baş- larlar. Ama bu sadece bir giinah çıkarma, iç rahatlatma değildir. Yaptığı haksızlık maddi olarak karşılanabilecekse karşılaulır. cğer maneviyse haksızlık vaptığı kisi- nin onu affetmesi gerekir ki ceme katılabilsin. Kimi suçlar vardır ki örneğin namusa goz dikme, o tür suçları işleyenler zaten ceme alın- maz, cemaetten de soyutlanırlar. Öteki bolümlere bakıhrsa. örne- ğin cemier paylaşımı. yardımlaş- maya ogretir insanlara. Herkes ce- me gelirken kendi imkânlan ölçü- sünde yfrecek gelirir ve bunu paj- lasır. Sonra cemde bütün kadın- lar bacımız, anamızdır. Kadınlar genelde çok değerlidir bizim için. Kadın - erkek eşilliğini vıllar ön- cesi sağlamıştır Aleviler." Muharrem dede alıyor sozü bu kez: "Gördünüz işte cemimizi" diyor: "Gerçi bu temsili bir cemdi ama gerçek cemlerde de öyle Sünniler arasında söylenen seyler yoktur. Cem bizim ibadetimizdir ve içi- mizdeki kötülüklerden anndığı- mız Tann'yla bütünlesme>« çalıs- tığımız anlardır. Cemde herkes birbirinin bacısı kardeşidir. Ale- viler hakkında söylenen bütün o kötü sozler de asılsızdır. Gerçek inananlar, bilgili kişiler ve gerçek Müslümanlar Aleviliğin ne oldu- ğunu biliyor, ama cahil hocalann asılsız yalanlan yüzünden iki kar- deş kesim birbirine düşman edil- meye çalışılıyor." ınanmakta, Hz. Muhammed'in insanlara gönderılmiş son pey- gamber ve Kuran-ı Kerim'in de son kitap olduğunu kabul efrnek- tedirler. Bu nedenle de Diyanet İş- leri içinde, din hizmetleri götür- mek için mezhep esasına dayalı bir ayrısmaya gitmek doğru ve an- lamlı bir iş olarak görülmemekte- dir. Bu yaklaşımın temeide doğru olduğuna kuşku yoktur. Gerçek- ten Sünniler ve Aleviler de AJlah, O'nun elçisi ve mukaddes kitap ile ilgili olarak aynı inanca sahiptir. Ancak bu durum sadece islami mezhepler için değil diğer bütün "semavi" dinJerdekj mezhep fark- hlıkları için de gecerli gozükmek- tedir. örneğin Katolikler de Pro- testanlar da aynı tannya inanmak- ta, aynı kişiyi peygamber kabul et- mekte ve aynı "mukaddes kitaba" göre inanç ve ibadetlerine yön ver- mektedirler. Ama hiçbir Hıristi- yan toplumda, bu ortaklıklar gftz önüne alınarak Katoliklerle Pro- testanlann aynı dinsei örgütJenme çatısı altında toplanması yoluna gidilmemektedir. Din ve vicdan ozgürlüğü en ön- de geicn temel haklardan biridir ve her insanın istediğj gibi inan- ma, istediği gibi dinini yorumla- ma özgüriüğu vardır. Örneğin Marrin Luther, beş yüz yıl önce bu gerekçe ile ortaya çıkmış, Hıristi- yanlığı Vatikan'dan farklı olarak yorumladığını, her Hıristiyanın dinini istediği gibi yorumlamaya hakkı olduğunu ileri surmüştü. Bu çıkışın sonucu, bilindiği gibi, iki yuz yıla yakın bir zaman dili- mini kapsayan kaniı din savaşla- rıdır. Kuşkusuz Avrupa'da ortaya çıkan din savaslanrun temelinde sosyo-ekonomik değişimin yattı- ğı ileri sürulebilir. Ama din ve inanç alamnda, bu kaniı ve kap- samlı çatışmaiar inanç ve ibadet özgurluğunun tanınması ile so- nuçlanmıs, dinde çoğulculuk an- layışı kökleşip yerleşrniştir. Her insanın dinini ve inancını istediği biçimde yorumlama öz- gurluğü elbet toplumda karşıtlık- lara ve duşmaniıklara neden ol- mamaJıdır. Bu noktada Sayın Prof. Yazıcıoğlu'nun çok haklı bir noktaya değindiği açıktır. Dünya- nın hemen hemen her yerinde in- sanlar din ya da mezhep çatışma- lanndan çok zarar görmuşler, top- lumlar büyük acılar çekmişlerdir. Çağdaş bir toplumda dinsel kar- şıtlık ya da duşmaniıklardan söz etmek, bir grubun "dinin g«regi bndur" diyerek baska bir gruba baskı yapmasıru ya da bir grubun aynı, ortak dini farklı biçimde yo- rumlayanlan "dinden çıkmış" sa- yarak karşısına alması kesinlikle hoş görülecek bir tutum değildir. Din ve inanç, insanla tanrı arasın- da bir bağıntıyı belirlemekte, her insanın bu bağıntıyı istediği bi- çimde kurması gerekmektedir. Bu bakımdan mezhep farkulıkiannın, karşıtlığa ve basküara neden ol- ması çağdaş ve geiismis bir top- lum ile bağdaşması mümkün de- ğildir. Sünnilik ile Alevilik arasında önemli bir fark olmadığını ileri süren Diyanet İşleri Başkanı'na göre kurumun asli görevi dini ve milli birliği sağlamaktır. Ancak milli birliği sağlamak için dinsel birliğin sağlanması ne ölçüde ge- reklidir sorusu, ciddi boyutlu tar- tışmalan gündeme getirmeye aday gozükmektedir. Ulusal birlik ve ulusal toplum esas olarak sosyo- lojik bir oigudur, ulusal birliğin si- yasal yapısı ulusal devlettir. Din ya da inanç ise insanın, daha doğru- su bireyin özgür seçimine dayanan bir temel hak sorunudur. Bu ne- denle ulusal toplum olgusunun te- meline dini aimak, bireyin seçme hak ve özgurlüğü ile kaçınılmaz bir gerilim yaratabilmektedir. Bu nedenle bireylere din hizmeti gö- turmekle görevli Diyanet İşleri Başkanlığı'na siyasal işlev yükle- meye kaikışmak, en azından kap- samlı bir biçimde tartışmaya açık gozükmektedir. Türkiye'de yaşayan Alevilere göre Diyanet İşleri Başkanlığı on- lan yok saymakta ve Alevi cema- at uzerinde bir Sünni inanç pro- pagandası yürütmektedir. Bir Ale- vi işadamına gore "Diyanet İşleri Başkanlığı'mn 70 bini aşkın per- soneli arasında bir tek Alevi bu- . lunmamakta, bir Alevi odacı ya ' da çaycı olarak dahi bu teşkilatta iş bulamamaktadır." Aslında bu goruşun ne olçude doğru ya da yanlış olduğunu tartışmak olduk- ça zor gozükmektedir. Çünkü bu- j günün Türkiyesi'nde kimlerin Ale- , vi olduğu bilinmemekte, başka bir deyişle Aleviler, geçmişte olduğu gibi hâlâ kendilerini gizlemek zo- . runda hıssetmektedirler. Çeşitli ' kaynaklar, bugün için Alevi sayı- sının 17-20 milyon arasında oldu- ğunu kestirmeye dayanarak ileri sürmektedir. Fakat kesin sayının ' ne olduğu bilinmemektedir. Yarın: Bir Alevi dedesi Yarın: tslamda ilk büyiik eatışna
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle