Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET/6 DİZİ-RÖPORTAJ 26MAYIS 1990
S V P H İ K A R A \f A A
(Em.Knr.Aİh.Eski MBK üyesi)3 0 Y I L S O N R A 2 7 M A Y I S
Sorumluluk ve örgütlenrne zinciri, emir-komuta zincirinin önüne geçecekti
'Bubir ihtilâldir,Yzb.,Bnb.yok'— 7 —
Sıkıyönetim karargâhından ay-
nlırken Kurmay Bnb.Recep Er-
gun ve Kur. Bnb. Remzi Kalaycı-
oğlu kapıda beni yolcu ediyorlar-
dı. Recep Ergun'u bıraktım. O ge-
ce nöbetçi olduğunu öğrendiğim
Remzi Kalaycıoğlu'nun elini sı-
karken kulağına fısıldadım: "Bu
gcce bazır ol, her şey tamam." Ilk
kez duyuyordu. trkildi. "Sabi
mi?" dedı. "Evet, beni bekte" de-
dira. O sırada mahkemedeki du-
ruşma bitmiş, tutuksuz yargılan-
mak üzere hapis subaylar salıve-
rilmişti. Tahliye edilen Kur. Yb.
Hayrertin Hanagası'nı arabama
almış evine götürüyordum. tsmet
İnönii'nün, yayımlanması tahki-
kat komisyonunca yasaklanmış
konuşmalannı dağıtmaktan 15
gün önce gözaltına alınmıştı. Yol-
da düşünüyordum. Bu hızlı arka-
daşımı yaıumda Harb Okulu'na
götüreyim, yoksa evine mi? Eşi de
günlerdir ıstırap içindeydi. Evine
bırakmaya karar verdim.
Kmiay-Sıhhıye arasında dolaş-
maya başladım. Randevu verdi-
ğım noktada bana bağlı ekip baş-
ları ile konuşuyor, durumu bildi-
riyor, görevlerini verip aynhyor-
dum. Mehmet Sözmen'den ayrı-
lırken "Ihsan Kabadayı'ya da ha-
ber vereyim mi?" diye sordu.
"Onunla birlikte sabah 03.30'da
Kurtuluş Meydam'nda buiunun.
Merkez koraitesi üyesi Vzb.Rjfat
BaykaJ'ın emrine girin" diyerek
görevlerini verdinı. Biraz sonra
Orduevi yanında Atatürk heyke-
linin karşısındaki parkın kenann-
da beni bekleyen Bnb.Zeki Tufek-
çioğlu ile buluştum. 10 kişilik eki-
binderı 2 subayı da birlikte getir-
mişti. Deniz Binbaşısı Cezmi Hi-
vel ve lstihkâm Yuzbaşısı Namık
Kemal. Bu subaylan ilk kez go-
rüyordum. örgüüenme ilkelerimi-
ze göre onlar da beni ilk olarak
tanıyacaklardı. Sevinçli idiler.
Tatlı bir heyacan içinde beni hay-
ranhkfa süzûyorlardı. Onlara şu
görevi verdim.
"10 kişilik ekibinizle biriikte 2
saat içinde, en gec 21.00'de Abi-
dinpaşa Köşkü'nde Personel
Okulu Hizmet Bölügu'ne katıla-
caksınız. Bölügun 300 mevcudu
vardır. Bolük Komutanı Yüzbaşı
Rıfat Baykal ihlilalin merkez ko-
milesi üyesidir. Onun emrine gi-
receksaniz. Bu bir ibrüaldir. Yzb.,
27*
MBK üyeleri (önde oıuranlar) yemin töreninde. Kürsüde Giirsei. Sol taraf ta Kurucu Meclis liyeleri, en solda laönii. Sağ taraf ta diğer subaylar.Tarih: 24 Haziran 1960
Mayıs
sabahı, Yiizbaşı
Rıfat Baykal'ın
komutasına girecek
10 kişilik ekip
içerisinde bir de
binbaşı
bulunuyordu.
Yiizbaşı Baykal,
"En kıdemliniz
kimdir?" diye
sormuş ve Binbaşı
Tüfekçioğlu'na
hitaben, "Şu
andan itibaren
emrindeyim"
demiştir. Fakat
Tüfekçioğlu,
"Hayır, hepimiz
senin emrindeyiz."
diye karşılık
vermiştir. 27
Mayıs'a katılan
genç subayların
özveri ve inanç
dolu ortamını
yansıtan bu
tabloyu unutmak
imkânsızdır.
Bnb. yok. İşin içinde kim daha
çok sorumlu ise onun emrine gi-
rilecek." Gorevi aldüar, coşku ile
aynldılar.
Bnb. Zeki Tüfekçioğlu ekibinin
ihtilal örgütüne girişinin öykusü
Uginçtir. Tüfekçioğlu, 1939 Harb
Okulu çıkışhdır. KKK evrakında
görevlidir. Evi konservatuvar ci-
varındadır. O tarihte GMC aske-
ri kamyonundan bozma bozuk
düzen bir otobüs Cebeci - Dört-
yol'dan Bakanlıklar'a servis yap-
maktadır. Binbaşı ve daha yüksek
rütbedeki subaylan sabah akşam
taşımaktadır. Herkes rütbesine
göre önde-arkada oturmaktadır.
Zeki Tüfekçioğlu en arkadadır.
Ben ortaJardayım. Otobüsteki
karşılaşmaların dışında birbirimi-
zi tanımıyoruz. Mayıs ayının ilk
günlerinden birinde sabahleyin
görev yerimize gelirken bakanlık
binasında otobusten indik. Tüfek-
çioğlu yanıma sokularak "Yarba-
yım, sizinle bir şey konuşmak
isliyorum" dedi. Bınanın arkası-
na doğru yürürken konuşmaya
başladı:
— Biz bir gnıp snbay, bir ekip
oluşturduk. Başımız yok. Anyo-
nız bulamıyoruz. Bize baş olun,
bu yönetimi devirelim.
Şoke oldum. Yanıtladun.
— Konuşmaruzdan hiçbir şey
anlamadım. Ben kimim? Bu de-
diğinizle ne ilgim var?
— Siz Y'arbay Suphi Karaman'-
smız. Erkân şubesi müduru. Oto-
büste herkes bağıra bağıra her şeyi
konuşuyor. Siz susuyorsunuz.
Dalgm görünüyorsunuz. Fakat
herkesi derinden izliyorsunuz.
— Bundan ne çıkar?
— Hayır. Sizia gözferiniz çak-
mak çakmak yanıyor. Başımıza
geçin bizi örgülleyin çok şey ya-
parız.
— Konuştuklarınızdan gerçek-
ten hiçbir şey anlamıyorum.
Akşam otobuse binmeden ön-
ce "tekrar buluşalım konuşalım"
diyerek ayrıldım.
Bu konuşmalanmız sabah ak-
şam herkesten uzak köşelerde 2
gun sürdü. Ben de Tüfekçioğlu
hakkında gerekli arastıraıayı yap-
tım. Olumlu sonuca vardım. 3.
günü sabahı onu gizii bir köşeye
çektim, durumu anlattım:
"Ben çok daha buyük bir ör-
gütün üyesiyim. Bu örgBtün mer-
kez komitesi üyesiyim. Başınuz-
da çok daha biiyuk rutbeli bir ko-
mutan var. Sen ekibinle bana bag-
landın. Örgut hakkında bana bir
şey sormayacaksın. Beni kimseye
söylemeyeceksin. Sabah akşam
otobüslen inip binerken yine ko-
nuşacağız. Önemli acil durumlar-
da odama gefcceksin."
Bnb.Zeki Tüfekçioğlu ekibi, 10
kişiydi. Yukanda isimlerini verdi-
ğim bu 2 kişiden başka sonradan
arkadaşlarım olan harita subay-
lan Yzb.Vasfı AsaJ, Yzb. Necip
Işılman da bu gruba dahildi. Ze-
ki Tüfekçioğlu'ndan aynldıktan
sonra Orduevi'ne uğradım. Ben
içeri girerken çıkmakta olan Kur-
may Bnb. Selâbattin Kahraman'-
la karşılaştım. Sınıf arkadaşım
olan Kahraman, Konya'da kıta
hizmetindeydi. Cemal Gürsei'in
aynhşından sonra KKK'ya getiri-
len Org.Suat Knyas, Konya'dan
teşkil ettiği mürettep, güçlü bir ta-
•burun başında onu da Ankara'-
ya getirmişti. Ataşemiliter sınavını
kazanmıştı. Şam'a gitmek istedi-
İ K T İ D A R D A N
:
I D A M A M E N D E R E S
Menderes'in muhaliflerine ve özellikle tnönü'ye karşı tepkisi zaman zaman korkutucu boyutlara ulaşabiliyordu
'Ben o ihtiyarı mahvedeceğîm'— 14 —
Menderes, duygusal bir adam-
dı. Özellikle son zamanlarda sinir-
lerinin pek kuvvetli olmadığı da
görülüyordu. Çabuk sinirleniyor-
du. Bunu tahrik eden, kendisinin
memleketı ihya etmek için verdi-
ği mücadelenin muhalefet ve onu
desıekleyen basın tarafından kös-
teklendiği yörtündeki inancı idi.
Yakın çevresi de, ya aynı seye inan-
dıklanndan, veya başbakanla ters
düşmeyi uygun bulmadıklanndan
bu inancın pekişmesine yardımcı
oluyorlardı.
Bu durumda Menderes'in mu-
haliflerine karşı duyguları, zaman
zaman korkutucu boyutlara ula-
şabiliyordu.. Muhalefetten ağır bir
saldırıya uğradığı bir günde lsmel
tnönii'yü kastederek, "Ben o ih-
tiyan mahvedeceğim" diye bağır-
dığım hatırlıyorum. Buna muka-
bil aynı Menderes, İnönü'nun an-
nesi vefat ettiginde, başsağlığı me-
sajını oturup kendisi yazmış, Müs-
teşar Ahmet Salih Korur'u cena-
ze merasiminde kendisini temsilen
bulunması için Istanbul'a gönder-
mişti. Ben karakteri itibari ile
Menderes'in aamasız bir insan ol-
duğunu zannetmiyorum.
Aksine birçok vesile ile hassas
ve merhamet sahibi bir kimse ol-
duğunu gösteren davranışlarına
şahit oldum. 1959 yıtında, 30
Ağustos Zafer Bayramı dolayısıy-
la yapılan geçit resmine katılan jet
uçaklanndan ikisi çarpışmış ve
uçaklar orman çiftliği civarına
duşmüşlerdi. Menderes, lçişleri
Bakanı Namık Gedik'le beraber,
kaza yerine gitmiş, anlatıldığına
göre şehit olan pilotlann parçalan-
mış vücutlarını kazadan hemen
sonra görmüştü. Başbakanlığayû-
ziı sapsarı ve içten bir üzüntu ile
dondüğünü ve uzun süre kendine
gelemediğini hatırlıyorum.
Muhaliflerinden hastalanmış
olanlarla çok yakından ilgilendi-
ğini, hatta baalarınm yurtdışında
tedavileri için yardımcı olduğunu
ve sağlık durumlanndaki gelişme-
leri telefonla takip ettirdiğini de
biliyorum. Kızıp bağırıp çağırdı-
ğında da, genelJikle bunun o an-
lık bir kızgınlığın ifadesi olmak-
tan pek öteye gitmediği de belli
olurdu. Zaten kimseyi karşısına
alıp bağırıp çağırmak âdeti de
yok'u. Kızmaları daha sonra içi-
ni boşaltmak kabilinden olurdu.
Bazen mesela bir bakana kızar,
yüzü tutmadığı için ona bir şey
söyleyemez, ama ben yanına gır-
diğimde ondan uzun uzun bana
şikâyet ederdi.
Davranışlarından Menderes'in
iyi bir aileden geldiği ve çok iyi bir
terbiye aldığı aşikâr şekilde belli
idi. Hem giyinişi hem davranışla-
rı ile zarif idi. Devlet adamı veka-
rına yaraşmayan bir davranışına
hiç tesaduf etmedim. Görevim do-
layısıyla hep yanında olduğum
halde, İstanbul ve yurtdışında
otelde kaldığımız süreler de dahil,
yanına her girişimde kendisini da-
ima ceketli ve kravatlı görmüşüm-
dür. Değil gömlek ve açık yaka ile
dolaşmak, kendisini spor ceketle
bile dolaşır gören olmamıştır. Se-
yahatlerde, maiyet polisinin çan-
tasında daima yedek bir takma
gömlek yakası bulunurdu. Us-
tünü değişecek zaman bulama-
dığında kimsenin karşısına tozlu,
topraklı çıkmamak için, hiç değil-
se gömlek y'akasını değiştirirdi. En
kızgın anlannda bile etrafındaki-
lere muamelesinde terbiye hudut-
larını aşmazdı.
Menderes, siyasi hayatında Js-
met tnönü ile çok çekişmiştir. Bu
mucadelede siyasi rekabetin kaçı-
nılmaz icaplarının epeyi ötesine
gittiği zamanlar da olmuştur.
Menderes'in, lnönu ile geçmişten
gelen bir alıp veremediği olmadı-
ğı için bu davranışları ben şahsen
hep yadırgadım. Bunda, bir ölçü-
de, Menderes'in eleştirilere aşırı
hassasiyeti ile bu eleştirilerin ba-
zen dozunun fazla olmasının pa-
yı olabilir ise de Bayar ile Inönü
arasında çok eskiden beri sürege-
len rekabet ve hatta husumetin de
devam etmekte olması ve bu iliş-
kilerin ister istemez İnönü- Men-
deres ilişkilerini de etkilemiş ol-
masımn herhalde bir rolü ol-
muştur.
Aşırı övgünün zaran
kimse olarak nitelendirirlerdi.
Zannederim bu, bir ölçüde doğ-
rudur. Karakteri itibariyle hassas
bir insan olduğu için, tepkilerin-
de o andaki haleti ruhiyesinin et-
ki payı normalden fazla olurdu.
Menderes'in davranışlarını etkile-
yen bir başka husus da uzun yıl-
lar iktidarda kalmanın tonuc'u
olarak, kendi yetenek ve gücünün
değerlendirmesinde objektifliği-
nin biraz yıpranmış olmasıdır.
Bunda, toplum olarak, husu-
ve dehayı keşfetmeye başlar. Böyle
bir duyguya kapılmamak için mu-
kavemet eden liderler vardır. Fa-
kat, özellikle uzun süre iktidardan
sonra, bu çevrenin, şu veya bu öl-
çüde, etkisinde kalmayacak lider,
eğer var ise, herhalde çok nadir-
dir. 27 Mayıs'tan sonra, Milli Bir-
lik Komitesi üyesi genç yüzbaşıla-
ra, bakışlannda Atatürk'ün bakış-
larını gördüğünü söyleyen tarun-
mış kişileri bizim kuşak hatırlar.
Ben Menderes'in 27 Mayıs'tan
yonu gerçekleştirmek için ihtiyaç
bulunan imkânlar arasında den-
ge yoktu. Işte bu nedenle memJe-
keti ihya etmek ideali bu iktidar
döneminde, ülke ekonomisi için
yararlı birçok eser yapılmış olma-
sına rağmen, gene de füliyatta ar-
zu edilen olçude mesafe kazana-
mamıştır.
27 Mayıs'tan önceki dönemde
olayların her geçen gün biraz da-
ha ciddi, nitelik kazanarak devam
etmesi, alınan tüm karar ve tertip-
abancı
diplomatlar
Menderes'i
'unpredictable',
yani tepkileri
önceden
kestirilemeyen bir
kimse olarak
nitelendirirdi.
Zannederim bu,
bir ölçüde
doğrudur. Karakter
itibarıyla hassas
bir insan olduğu
için tepkilerinde o
andaki haleti
ruhiyesinin etki
payı normalden
fazla olurdu.
Hükümet başkanı ile muhalefet
arasında bir mücadele demokra-
silerde hem kaçınılmaz, hem de
tabiidir. Önemli olan, bu mücade-
lenin, demokrasinin gelenekierine
uygun sınırlar içinde tutulabilme-
sidir. Normal durumlarda bu sı-
nır aşıldığında, yansız olan devlet
başkanına, bu ilişkileri normal
boyutlarına döndürmek ıçin bir
göre\ duşmektedir. Bence, Inönü
ile Bayar arasında, o donemde,
geçmiş hesaplann çözülmeden hâ-
lâ devam ediyor olması, devlet
başkanının bunun tam aksine bir
rol oynaması sonucunu vermiştir.
Bu da herhalde siyasi tarihimiz
için bir talihsizlik olmuştur.
Yabancı diplomatlar Mende-
res'i, "Unpredictable" yani tepki-
leri önceden kestirilemeyen bir
mette olduğu gibi, muhabbette de
gösterdiğimiz ölçüsuzlüğün de pa-
yı vardır. Bazı kimseler, gerçekten
hiçbir menfaat duşüncesinin etkisi
olmadan lideri içtenlikle severler.
Ancak sevgilerini mübalağah şe-
kilde gösterirler. Mesela, bir yur-
tiçi gezi sırasında hiç de dengesiz
görünümü vermeyen bir babanın
süslediği çocuğunu elinde bıçak
Menderes için kurban etmeye
kalktığına tanık olmuştum.
Diğer taraftan, genellikle her li-
derin çevresine sızmakta mahir
olan kimseler de, lideri, menfaat
hesaplarına dayalı övgüleri ile, her
turlü değerlendirmesinde hataya
yöneltmek için ne lazımsa yapar-
lar. Bunun sonucu, lider kendin-
de, eskiden fark etmediği yetenek
kısa bir süre önceki yurt gezileri-
ne katıldım. O karışık dönemde
bile her gittiği yerde, Menderes,
büyuk kalabalıklar ve coşkun sev-
gi gösterileri ile karşılandı. Bir
kimsenin kendini değerlendirirken
böyle şeylerden etkilenmemesi
mümkun değildir.
Menderes birçok yeteneğe sahip
idi. Zeki ve hafızası kuvvetli idi.
Vatanperverdi. Ulkeyi tanırdı. İyi
hatipti. tnandığı davayı yürütmek
için yeterli inanç, irade ve heyeca-
nı vardı. Yalnız kendi dışında gö-
revli gördüğü misyon için ne ken-
disinde, ne de bunu yürutecek
devlet kadrolannda, o dönemde,
yeterli tecrübe ve bilgi vardı. Baş-
ka bir deyimle gerçekleştirmek is-
tenilen misyonun çapı ile bu mis-
lerin, tersine olayları daha fazla
tırmandırması, Menderes'te bir
nevi şok yarattı. Çok kısa süre
içinde, kendinden emin, tasarruf-
larında kararlı bir Menderes yeri-
ne, şaşırmış, mütereddit, olayların
karşısında adeta ezilrniş bir Men-
deres ortaya çıktı.
Oysa, olayiarın ilk başladığı sı-
ralarda Menderes daha kararlı ve
soğukkanlı idi. Bilindiği gibi, 27
Mayıs öncesi, daha evvel alınmış
bir karar gereği İstanbul'da NA-
TO Bakanlar Konseyi Toplantısı
yapılacaktı. Olaylar başladıktan
sonra, NATO ülkelerinde bu top-
lantınm istanbul'da, bu koşullar-
da yapılmasının belki Türkiye için
sıkıntı yaratabileceği endişesi
belirdi.
Bu gibi toplantılann organizas-
yonu kolay olmadığı ve zaman ge-
rektirdiği göz önünde tutularak
eğer toplantımn başka bir ülkeye
kaydırılması söz konusu olacak-
sa, bunun bir an önce kararlaştı-
rılması icap ediyordu. Bunun için,
NATO Gene! Sekreteri Paul Hen-
ri Spaak, konuyu hükümet ile gö-
rüşmek üzere, Türkiye'ye geldi.
Başbakan ile de görüşmek istedi.
Fakat başbakan zaman ayırama-
dığı için, genel sekreterle görüş-
mek üzere beni gönderdi.
Spaak ile, kalmakta olduğu Hil-
ton Oteli'nde görüştüm. Bana,
olayların dikkatle izlenildiğini,
eğer toplantımn, bu koşullarda is-
tanbul'da yapılması Türk hükü-
meti için bir sıkıntı yaratacaksa,
bunun başka bir yerde yapılması
için yeterli zaman bulunduğu, eğer
Türk hükümeti toplantımn başka
bir yerde yapılmasını isterse, güç-
lukler herkesçe bilindiği için böyle
bir talebin, bütün üye ulkelerce
anlayışla karşıianacağından şüp-
hesi olmadığını söyledi. Spaak'ın
neden geldiği daha önce bilindiği
için, Menderes bu durumda ne
söyleyeceğim hususunda talimat
vermiş idi.
Kendisine, başbakanın gosteri-
len anlayışı takdir ile karşıladığı-
nj, ancak, Türkiye'nin sosyal, po-
litik, ekonomik ve sınai gelişimi-
ni aynı zamanda yaptığım, bu du-
rumun, çeşitli alanlardaki gelişim-
lerıni zamana yayarak adeta sıra
ile yapmış Avrupa ülkelerindekin-
den farklı olduğunu ve hepsini ay-
nı zamanda yapmak durumunun,
kaçınılmaz birtakım sancıları ol-
masının tabii bulunduğunu dü-
şündüğünü naklettikten sonra,
Başbakanın toplantımn daha ön-
ce kararlaştırıldığı gibi Türkiye'-
de yapılmasını istediğini ifade et-
tim. Başbakanın NATO'nun top-
lantı yerinin değiştirilmesi husu-
sunda yaptığı zemin yoklamasına
tepkisini verirken hiç tereddüt et-
memişti.
O sıralarda Menderes eski so-
ğukkanlılığım muhafaza ediyor ve
olaylar karşısında bir panik ema-
resi göstermiyordu. "Bunda ayıp
bir şey yok, biz gelişen bir ülke-
yiz, böyle sıkıntılanmız olacak"
diyordu. Ancak olayların gittikçe
merdivenleşmesi, Menderes'e bu
soğukkanlı tutumunu kaybettirdi.
27 Mayıs'tan önceki günlerde, ne
yapılması hususunda sarih bir fi-
kir veya karar sahibi olduğunu
zannetmiyorum. Inanarak veya
inanmayarak, Bayar'ın saptadığı
malum sert tutumun arkasından
adeta surüklendi.
Iktidarının son dönemlerinde
Menderes, iyi niyet sahibi, vatan-
perver, fakat, her aianda bir şey-
İer yapması ve bunları kısa za-
manda gerçekleştirmesi için sabır-
sızlanan ve ataletten, hızla dina-
mizme dönüşmek gereğinin büin-
cine varmış bir ülkede, kendi ateş-
lediği bu hareketli yeniden uyanı-
şın getirdiği sorunlann altında ezi-
len bir devlet adamının dramını
yaşamıştır.
Çeşitli müessese ve kavramların
gelişme temposunun, kalkınma
ihtirasınm gerisinde seyrettiği ül-
kelerde siyasetin dönen çarkları
maalesef daha acımasız oluyor.
Bu acımasızlık ise, sorunlan çöz-
mek yerine aksine bunlara yenile-
rini ilave ediyor. Menderes'in hiç
hatasız ve kusursuz olduğunu id-
dia etmek mumkün değildir. Böy-
le bir donemde, ulkeyi on sene hiç-
bir kusur ve hata yapmadan ida-
re etmek zaten mümkün değildir.
Belki bu hata ve kusurların bu ko-
şullarda da yapılmamasının müm-
kun olduğu soylenebilir. Ancak,
hiçbir hata veya kusuru onun uğ-
radığı akıbeti haklı gösteremez.
Menderes'in dramı, şahsının sınır-
larını aşan bir dramdır. Siyasi ta-
rihimizde böyle bir sahife bulun-
mamış olmasını arzu edenlerin sa-
yısı herhalde az değildir ve gele-
cek nesillerde edecekJerin sayısı da
herhalde az olmayacaktır.
İçine kapanıktı
Menderes, politik hayatmdaki
bütün ataklığına rağmen, aslında
içine kapanık, hatta mahçup bir
tabiata sahipti. Gününü genellik-
le başbakanlıkta veya imar saha-
larında dolaşarak geçirirdi. Baş-
bakanlıktan akşam geç vakit çı-
kardı. Giderken de, çoğu zaman
yanına lçişleri Bakanı Namık Ge-
dik \eya yakın çevresindeki ma-
lum milletvekillerinden bazılarını
alır, eve yemeğe götünirdü.
Orada da konu yine politika
olurdu. Tiyatro, sinema veya bir
eğlence yerine gittiğine tanık ol-
madım. lş dışındaki hayatı renk-
sizdi. Yabancı dil bümesine rağ-
men, dış yayınlan takip etmezdi.
Türkçe yayınları da okumaya pek
fazla zaman ayırdığını zannetmi-
yorum. Yabancı dil bilgisinden ya-
rarlanıp dış yayınJar aracıiığı ile
dünyada olup bitenleri takip etse
veya buna zaman bulabilse idi,
mevcut yeteneklerine bir de daha
geniş dünya görüşu ilave ede-
bilirdi.
Yarın: Eskişehir
gezisi ve ...
ğini biliyordum. Bir hafta kadar
önce Acuner kancayı atmış bize
katılması sağlanmıştı. Kuvvetle el
sıkıştık.
— Bu gece haar mısın?
— Hazırım.
— Benden bir istegin var mı?
— Şam'a tayin olmak istediği-
mi unutma.
— Meret etme. Bo istegia yeri-
ne geiecektir.
Dedim ve ayrıldım.
Gerçekten de 27 Mayıs'tan kı-
sa bir süre sonra Selahattin Kah-
raman Şam'a askeri ataşe olarak
gitti.
Saat 20.00'ye yaklaşıyordu.
Eve dönmeden yapacağım bir iş
kalmıştı: Abidinpaşa Köşkü'nde
Personel Okulu'na uğrayıp, Yüz-
başı Rıfat Baykal'ı görmek. Onun
yapacağı harekâta ilişkin planda,
kendi kendime önemli bir değişik-
lik yapmıştım. Bunu haber vere-
cektim. Baykal'ın 300 kişilik hiz-
met bölüğünde kendisinden baş-
ka subay yoktu. Genel planlama-
da o gece onun emrine Harb Oku-
lu'nun son sırufını oluşturan teğ-
menlerden 20 subay gönderi-
lecekti. 26 mayıs öğleden son-
ra kafamı çok uğraştıran ko-
nulardan biri de bu idi. Bu bana
tutarsız geldi. Harb Okulu öğren-
cisinin emir-komuta alışkanlığı az
ve eratla ilişki kurma deneyi ye-
tersiz göründü. Kaldı ki sıkıyöne-
timin gece sokağa çıkma yasağı
nedeniyle, sokaklarda trafıği art-
tırmamak da gerekiyordu. Bu ne-
denle 10 kişilik Bnb.Zeki TUfek-
çioğlu ekibini Yzb.Rıfat Baykal'-
ın emrine gönderiyordum.
Akşam güneşinin son ışıkları
Abidinpaşa Köşkü'nü parüdatır-
ken, ben binanın arkasında taş
merdivenlerin yanındaydım.
Yzb.Baykal'ı çağırttım, Okul ko-
muıanının, Org.Erdelhün'ün ku-
ru sıkı ültimatomunu okul perso-
neline anlattığı toplantıdan çıkıp
geldi. Kuşkusuz benim bu saatte
burada olacağımı beklemiyordu.
Telaşla "Ne var?" dedi. •
27 Mayıs ihtilalinin çekirdek
kadrosunda ilk 8 arasında bulu-
nan kurmay olmayan tek subay ve
en gencimiz olan tatlı bir subay-
dı Rıfat Baykal. Alpaslan Törk-
eş gibi ihtilal girişimınde çok hız-
lıydı. Tereddutlerde, duraksama-
larda, geri çekilmede çok sinirle-
nir. Herkese demediğini bırak-
mazdı. O anda kendisine bir şa-
ka yapayıra dedim:
"Aman Rifat. ihtilal geri bını-
kıldı. Sana bildireyim diye get-
dim. Haberin olsun" der demez,
adeta çıldırdı. Kendisini merdi-
venlerin üzerine attı. Hepimize
bütün kurmaylara hakaretler yağ-
dırdı. Hemen durumu düzelttim.
Gerçeği anlattım.
"Harb Okulu ögrencisi teg-
menler gelmeyccekler. Bana bağlı
Bnb. Zeki Tüfekçioğlu 10 kişüik
bir ekiple 1 saat sonra buraya ge-
lecekler. Parolayı biliyorlar. Se-
nin emrine girecekler. İçierinde
bir de bahriye binbaşısı var."
Bu ekip tam kadrosuyla, deni-
len saatte Personel Okulu'nda ha-
zır bulunmuştu. Yüzbaşı Baykal
genel durumu ve sorunlu olduk-
ları bölgede yapılacak işleri anlat-
tıktan sonra:
"En kıdemliniz kimdir" diye
sormuş, en kıdemli Bnb. Zeki Tü-
fekçioğlu'na hitaben:
"Şu andan itibarea emriade-
yim. Planlamayı birlikte yapa-
lım" demiştir.
Fakat Bnb.Tüfekçioğlu:
"Hayır. Hepimiz senin emrin-
deyiz. Yarbay Kanunan bize böy-
le emretü
-
"diye yanıt vermiştir.
27 Mayıs'a katılan genç subay-;
lann özveri ve inanç dolu ortarnı-'
nı yansıtan bu tabloyu unutmak
olanaksızdır.
Dz.Bnb.Cezmi Hivd elinde ta-
bancası, bir takım kuvvetindeki
kara ordusu erlerinin başında, o
sabah Ankara sokaklarında aldı-
ğı görevlerin birinden diğerine
koşturdu.
En sonunda eve döndüm. Hırs-
la içeri girdim. "Bu gece nöbete
çagınyorlar, yarbay oldnk hal!
nöbet" diyerek daha çok kızgın-
ük gösterdim. Annem ve eşim hiç-
bir şey bilmiyorlardı. Hiddetli gö-
runUşümün nedeni, bana bir şey'
sormamaları içindi.
Evimiz Demirlibahçe'de, ilko-
kulun biraz ilerisindeydi. 500 met-
re yürünerek ana caddeye çıkıh-
yordu. Biraz sonra hızla giden bir
askeri cip yanımdan geçiyordu.
Durdurdum. İçerisinde 35-40 yaş-
larında bir muhabere astsubay
başçavuş vardı. Arabanın arka ta-
rafına geçerek beni öne oturttu.
Heyecanlıydı, acele ediyordu. Ül-
kenin içinde bulunduğu durum
hakkında bana hızlı bir nutuk at-
tı! "Şöyle yapmak lazım, böyJe
yapmak lazım degil mi yarbayım"
diyordu. Hafıf gülerek ve "ta, hı,
hı" diyerek dinliyordum. Bdliy-
di ki başçavuş da durumu biliyor
aldığı göreve gidiyordu. Hiç ko-
nuşmadım. Nutuk Kızılay'a ka-
dar surdü. Gideceğim yeri belli et-
memek için burada indim. Biraz
geç kalıyordum, bir taksiye atla-
yarak "Tank Oknlu'na" dedim.
Tank Okulu, Harb Okulu'nun
birkaç yuz metre ilerisindeydi:
Harb Okulu'na 50-100 metre ka-
la eüeri silahlı süngülü Harb Oku-
lu öğrencileri yolumuzu kestiler.
Taksiden indim, onu geri çevir-
dim. Parolayı vererek engeii geç-
tim. Saat 21'e 5 kala Harb Oku-
lu'ndaydım.
Yarın: Zor saatlcr