25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/6 DİZİ-RÖPORTAJ 24 MAYIS 1990 S U P 111 K A R A M A V mm.Knr.Alb.Eski MBk ÜVPSİ)3 0 Y I L S O N R A 2 7 M A Y I S Erkân Şubesi Müdürlüğü elegeçirilmiş, güvenilir kişilerAnkara'ya atanmaya başlamıştı Ülkenin kaderi,tayin ediliyor— 5 — Köksal'm Erkân Şubesi Mü- dürlüğü 'ne atanmasından sonra Köksal ve Koçaş ileride kumlacak yeni örgütlenmede devreye sokul- ması olası isimler üzerinde çalış- malara başladılar. Bu isimierin pek coğu Ankara dışındaydı. Ata- malarda bir de bölgesel denge var- dı. Bunu nasıl aşacaklardı? Za- manın Miili Savunma Bakanı Et- hem Menderes ciddi bir insandı. Silahlı Kuvvetler'de işlerin daha iyi yürütülmesini istiyordu. Emir subayı Kur. Yrb. Adnan Çelikoğ- lu ise ilk örgütlenmelerde Osman Köksal ve Sezai O'kan'ın çok ya- kın arkadaşı idj. Aroa 9 subay olayından sonra her şey bitmişti, artık aralarında böyle şeyler ko- nuşmuyorlardı. Miili Savunma Bakanı'ıtın işlerin daha iyi yürü- tülmesi için taşıdığı fikirde, bunun uygulamaya sokuimasında en çok danıştığı kişinin emir subayı Ad- nan Çdikoğlu olduğu biliniyordu. Bundan istifade edilerek, "degerli knrmaydır" denilerek "Ankara 1 - da büyiik karargâhlara alınması gereklidir" önerisiyle tayinlerde istenileni yapmak kolaylaşmıştı. Erkân Şubesi ele geçirildikten kısa bir süre sonra Ankara'da ABC okulunda bir buçuk ay sü- reli Nükleer Silah Kursu'na çağ- nldım. Bunun ayarlamanın bir parçası olduğunu anladım. Diyar- bakır'da kıta hizmetindeydim. K>- tada bulunan bir kurmay subay için böyle bir kurs söz konusu de- ğildi. Mayıs başında kursa başla- dım. Koçaş'mayarlaması ile Ad- nan Çelikoğlu, Koçaş ve ben bir pazar günü orduevinde buluştuk. Orduda yapılması gerekli yenilik- fer için "ne yüksek diiştinceler taşıdıgımı" Adnan Çelikoğlu'na göstermek için Koçaş beni konuş- turdu. Çelikoğlu beni ilk kez gö- ruyordu. Bu olumlu izlenımler ve- rilen bir tanıtma oldu. Bundan sonra önerileceğim her yerde, Çe- likoğlu en yakın destekçım olacaktı. Kursta bulunduğum günlerde 1959 yılı mayıs ortalarında bir gün öğleden sonra Koçaş'm evin- de; Koçaş - Köksal, O'kan ve ben bir araya geldik. Köksal ve O'- kan'ı daha önceden tanıyordum. Köksal'ı harp akademisine giriş yıllarımızda 194S'den beri, O'- kan'ı da 2 yıl önce bir kurstan sonra tanıyordum. Bu toplantı 9 subay olayından 1.5 yıl sonra ya- pılan ük örgütsel toplantıdır. Yeni örgütün çalışrna biçimi saptandı. Ana komite 12 kişıden fazla ol- mayacaktı. Örgütlenmenin hücre biçimi görüşüldü. Ankara Garni- zonu'nda tanıdığımız bütun su- baylardan kimlere hangi aşama- da görev verilecekti? Ankara dı- şından kimler Ankara'ya alına- caktı? Güvenlik ve gizlilik konu- larında ılişki kurulacak kişilerin özellikleri hususunda, 9 subay olayı ve daha önceki örgütsel ak- saklıklar, göz önünde bulunduru- larak nasıl hareket edileceği ka- rarlaştırıldı. MudahaJenin hangi koşullann oluşmasında dikkate alınacağı ve yöntem hususları gö- rüşüldü. Ağustosa doğru tayin mekaniz- ması işletildi. Kabibay, Türkeş, Karaman, Aksoyoğlu ve daha başkalannın Ankara'ya ataınalan yapıldı. Bu atamalarla hem Kara Kuvvetleri Komutanı Gürsel'in, hem de MSB Ethem Menderes'in destekleri ile amaca erişiliyordu. Mayıs 1959'da 4 kişi olan cekir- dek kadro, eylül ayında Türkeş, Kabibay, Mustafa Kaplan ve Bay- kal'ın katılımı ile 8 kişi oldu.. Yıl sonuna kadar çeşitli zamanlarda sırasıyla Vehbi Ersü, Rafel Akso- yoğln ve İstanbul'dan Orhan Er- kanlı merkez komiteye alındı. Bu arada kasım ayı içinde Sa- di Koçaş askeri atase olarak Londra'ya gitti. Daha önce ara- mızda yurtdışı görevlere atanacak arkadaşiarın bu görevlere gidebi- leceğini kararlaştırmıştık. Koçaş ile irtibatımız devam ediyordu. Bana Londra'dan yazdığı Ocak ayının orlaiarına doğru Kabibay'ın ayarlaması ile Sami Küçük'u de aramıza aimıştık. Bu suretle merkez komitede 12 kişi olmuştuk (Biri tstanbul'da Erkan- lı ve diğeri Londra'ya giden •Koçaş). Ocak ayı başlarada Orhan Er- kanlı İstanbul'dan çağnlmış, bir toplantıya katılarak çalışma yon- temimizi görmüş ve uyum sağla- mıştı. Bundan sonra Istanbul'da- ki gorev yeri degiştirildi. Zırhlı tu- gayın sahra hizmet taburu komu- meyi geliştirmek, Ankara ile uyu- mu pekiştirmekti. 28-29 nisan olayları ve sıkıyö- netim ilanından sonra çok gergin- leşen siyasal ortamda, müdahale anının geldiği sanılarak varhğın- dan haberdar olduğumuz diğer bir grupla 30 nisanda birleştik. Böylelikle Acuner ve Kuytak da merkez kadroya dahil edildi. Bu tarihten itibaren Ankara'da sıra- sıyla Muzaffer Yurdakuler, Kadir Kaplan, Cemal Madanoğlu, Is- tanbui'da da Murip AtakJı ve Ah- kat herkes emindi ki işin başında bu çok sevilen ve sayüan yetenekli kornutan bulunacaktı. Bu görün- tü yeniden katılacaklara güven ve- riyordu. Bu dunım son an yakla- şırken örgütün birden büyumesi- ne, katılımların hızlanmasına ola- nak sağlayacaktı. Bu ayrılış ile yalmz kilit noktasında bir eleman- dan, yalnız bir liderden değil, fa- kat aynı zamanda onemli sayıla- bilecek bir husustan, general rüt- besinden birinden yoksun kalıyor- duk. Harekât sırasında katılma- ne özgü nitelikler taşıyan bir ko- mutandj. Onunla ast-üst arası bir diyaloğun hiçbir suretle kurula- mayacağım biliyorduk. Bu doğ- rultuda ılişki kurulacak Ankara'- da Genelkurmay 2. Başkanı Org. Cevdet Sunay, Istanbul'da 1. Or- du Komutanı Org. Fahri Özdilek üzerinde çalışmayı planladık. Org. Cevdet Sunay ile ailece iliş- kisi bulunan Kur. Alb. Bekir Ece- vit'e bir arkadaşımız açıldı. Bekir Ecevit, Sunay'ın evinde durumu kendisine iletti. Sunay, "Hı, hı, tı. tstanbul'da Harp Akademile- ri'nde kursta bulunan Orhan Ka- bibay sık sık Ankara'ya geliyor, Istanbul'daki çaiışmalar hakkın- da bilgi veriyor, Ankara'daki ça- Iışmaları öğreniyordu. Bu arada mayıs ortalarında Ankara'ya bir gelişinde Cemal Madanoğlu'nun komiteye girmesini sağladı. 30 nisan öğleden sonra geç bir saatte, Harp Okulu Komutanı Tuğgeneral Sıtkı Ulay'ın, Kara Kuvvetleri Komutanlığı Genel Sekreteri Kuı. Alb. Şinasi Orel'- MBK üyelerinden bir grup 27 Mayıs'tan sonra Çankaya Köskü'ndeCemal Gursel'le birlikte. Ayaktakikr sajdao itibaren: Irfan Solmazer, Mehmet Özguneş, Suphi Gürsoytrak. Cemal Madanoğlu, Sıtkı Uiay, Sdahattin Özgilr,Ahmet Yıidız, Cemal Gürsel, Osman Köksal, Fikret Kuytak, Suphi Karaman, Muzaffer Yordakuler. Otnnuüar arasında Sami Küçük, Mncip Ataklı, Kadri Kaplan ve Haydar Tuoçkanat da var. esi Müdürlüğü'ne Osman Köksal M 1 emal Gürserin yerine getirilen Suat Kuyas sert getirilmişti. Ağustosa doğru tayin mekanizması ^ / yapılı bir komutandı. Onunla ast-üst arası bir işletildi. Kabibay, Türkeş, Karaman, Aksoyoğlu ve daha diyaloğun hiçbir suretle kurulamayacağını biliyorduk. başkalannın atamalan yapıldı. Bu atamalarda hem Kara Kuvvetleri Komutam Gürsel'in hem de Miili Savunma Bakanı Ethem Menderes'in destekleri ile amaca erişiliyordu. Mayıs 1959'da 4 kişi olan çekirdek kadro, eylül ayında Türkeş, Kabibay, Kaplan ve Bu doğrultuda Ankara'da Genelkurmay İkinci Başkanı Cevdet Sunay, İstanbul'da da 1. Ordu Komutam Fahri Özdilek üzerinde çalışmayı planladık. Sunay önerimizi 'hı, hı' diyerek dinlemiş, olumlu olumsuz bir şey söylememiş, oralı olmamıştı. Özdilek konusundaki Baykal'ın katılımı ile 8 kişi oldu. Yıl sonuna doğru Ersü, girişim de olumlu sonuç vermemişti. Özdilek Vanm' Aksoyoğlu ve Erkanlı da merkez komiteye alındı. dememiş, sükûnet tavsiye etmişti. direceğim. Başımıza geçsin, hep birlikte bu ise bir son verdim artık". Ulay'ın çevresine toplanan su- baylar kendisine bu doğrultuda önerilerde bulunuyorlardı. Her şey açıkta konuşuluyordu, sessiz- ce oradan ayrıldım. Gürsel'e du- rumu anJattım. "Generalim, Harp Okulu Ko- mutanı Sıtkı Llaj, Şinasi Orel'in odasında, şu anda kalabalık bir subay topluluğuna beyecanh ve ateşli konuşmalar \apıyor. Harp okulu öğrencilerinin durumunu anlatıyor. Harp okulu bamt fıçı- sına dönmüş. Derhal dunıma d konulması için size gelecek. Çev- resinde toplanan subaylar size gel- mesi için onu leşvik ediyorlar. Göninüşe bakılırsa çok samimi. Fakat belli olmaz, zira kendisinin Ethem Menderes'e çok yakın ol- dugundan soz edilir. Belki de bu sizin eğiliminizi oğrenmek için bir terliptir. Kaldı ki bu tur açıktan ve coşturucu kışkırtmalar bizim gizli hazırlıklarımız ve sessiz ça- lışmalanmızla bağdaşmaz. Bir za- man sonra size gelebilir. İbtiyatlı olmanızı hatırlatmak için size koştum". Gürsel çağınyor Ben Gürsel'in makam odasın- dan çıkarken Sıtkı Ulay kapıda bekliyordu. 10 dakika sonra Gur- sel beni çağırttı. Sıtkı Ulay'a söy- lediklerini açıkladı: 6.2.1960 tarihli mektubunda "sırf irtibab saglamak için yazıyorum" diyordu. Bu sırada, yeni önemli bir atama durumu oldu. Osman Köksal Cumhurbaşkanlığı Muha- fız Alay Komutanlığı'na, bıraktığı Erkân Şubesi'ne de ben atandım. Muhafız Alayı Komutanlığı'na Köksal'ın atanması çok önemli bir olaydı. Haftada bir ya da 2 kez Mustafa Kaplan'ın Maltepe'- deki bekâr evinde yaptığımız giz- li toplantılara artık Osman Kök- sal'ı getirtmiyorduk. (anlığından tank tabur komutan- lığına tayinini yaptık. Bu arada "Harp okuluna Nur- culuk sokulmuş" gıbi uyduruk bir haberi bahane ederek 6 kur- may subayı ek görevlerle harp okulu tabii öğretmenliğine atadık. Bunların arasında Türkeş - O'- kan, Mustafa Kaplan da vardı. Mart ayının ortasında sırası gel- mediği halde Orhan Kabibay Harp Akademileri'nde bir kurs tertipledi. Amaç, Orhan Erkanlı ile birlikte İstanbul'daki örgütJer- met Yıidız merkez komitesı üyesi sayıhyorlardı. Mayıs sonlanna doğru Anka- ra'da Mithat Ceylan ve Cevat Kır- ca da toplantılara katılıyordu. Cemal Gürsel'e izin verildiği ve İzmir'e gittiği duyulduğunda bir- likierde ve örgute dahil subaylar- da bir parûk başlamıştı. İhtilal ha- zırlıklan içinde Cemal Gürsel'in varhğını ve ismini hiçbir yerde kullanmıyorduk. Örgütün üst mensupları arasında ondan "Fa- ik Bey" diye söz ediyorduk. Fa- larmı beklediğimiz birlikler, baj- ta bir generalin bulunmadığını gö- rurlerse olumsuz bir tutum takı- nabilirlerdi. Bunu belirten tutum ve davranışlar da hemen başla- mışu. "Basta kim var?" sorulan sık sık sorulmaya başlandı. Gür- sel'in gitmesıyle planın onemli bir bölümü çökmüştü. Bu boşluğu çabucak doldurmanın çareleri arandı. Cemal Gürsel'in yerine getiri- len 2. Ordu Komutanı Orgeneral Suat Kuyas sert yapılı ve kendisi- hı" diyerek dinlemiş, konusmanın bir daha yinelenmesini istemiş. Sonunda olumlu, olumsuz hiçbir şey söylememiş. Konuyu değiştir- miş. Bunun anlamı oralı olmama- sıydı. Duymamış, görmemiş, bil- memiş konumunda kalmıştı. 6 mayıs günü Muzaffer Yurda- kuler'in İstanbul'da 1. Ordu Ko- mutanı Org. Fahri Özdilek'i ziya- reti olumlu bir sonuç vermemiş- ti. özdilek "vanm" dememişti. Fakat sükûnet tavsiye etmiş ve Yurdakuler'in sırtını sıvazlamış- in odasında, kalabalık bir subay topluluğuna nutuk attığı haberi- ni aldı. Masasında oturan Orel'- in yanında da Sıtkı Ulay oturu- yordu. Odayı dolduran çeşitli rüt- beierde 25-30 subay ayakta Ulay'- ın heyecanlı konuşmasını dinli- yordu. Ulay özetle şöyle diyordu: "Bu adamlar memleketi uçuru- ma sürüklüyor. Derhal bir şevler yapmamız lazım. Harp okulu bir barut fıçısı durumuna geldi. Ço- cuklar tutulmaz haldeler. Her an paüayabilirter. Gürsel'e gidip bü- "Bülun ogrencilerin gözlerin- den öperim. Sakin olunuz. Oisip- linsizlik istemem. Zaman her şe- yi halleder. Gerektiği zaman, üs- tümûze dıisünce görevi yapanz." "Bu sözlerde bir açık var nu?" diyerek sordu. Ben de "Yok" de- dim. Bu haberi biraz sonra Cam- lı Köşk'teki (23 No'lu oda) arka- daşlara aktaıdım. Karar verdik. Sıtkı Ulay ile ilişkiye geçeceğiz. Görev, içimizde onu en yakından tanıyan Sami Küçük'e verildi. 2 mayıs günü Sami Kuçük, Ulay ile görüştü. Ona hazırlıkJarın bir kıs- mını anlattı, hatta başımıza geç- mesini önerdi (O günlerde daha ust rütbede birisini ayarlarken, bu tiir öneriyi bir taktik olarak kul- ianıyorduk). Ulay'ın tepkisi olumluydu: "4 arkada$ını al yann bana ge- lin, hareketin planlarını bazırlayalım" Sami Küçük, ertesi günü 3 ma- yıs öğleden sonra O'kan ve diğer iki arkadaşla birlikte Ulay'a git- meye hazırlanmıştık. Ancak o sa- bah Gürsel'e izin verildiği duyu- lur duyulmaz durum değişti. Bu izinle Ulay'ın devreye girmesi ara- sında ilgi kuruldu. Kuşkularımız arttı. Bunun üzerine Ulay ile ör- gütün diğer üyelerinin ilgi kurma- lan sakıncalı bulundu. Sami Kü- çük artık deşifre olduğu için ran- devuya o yalnız gitti ve de ipe un serdi. Sıtkı Ulay ile 21 mayts harp okulu yürüyüşüne kadac Sami Küçük'ten başka ilişki kuran olmadı. Cemal Gürsel İzmir'e gjtmemiş olsaydı, general riitbesinde hiç kimse ile ilişki kurulmayacaku. 26-27 Mayıs 1960 gecesi harp oku-, lunda toplanan ya da kıtalannın' başında görevli bulunan ihtilalci- lerin arasında Ankara'da 3 gene- ral vardı. Madanoğlu, Ulay ve lr- fan Baştuğ. İstanbul'da ise o ge- ce ise başlarken aralarında hiçbir general yoktu. Van.: 2« Mayıs 19M YttlN ARDENDAN DP İKTİDARI I?TİDARDAN tDAMA MENDERES Yeni iktidar, belirgin tarihe gö- re haziran başlannda "darbe olasılıtı" üe sarsıldı. Oysa 14 Mayıs'tan önce durum başkaydı. foker, seçimden önce "Birtakım askerlerin Bayar'a gidip de 1946 scçualeri tekrariandıgı takdirde darbeye hazır olduklanm bikUr- dikkri devre o devredir. Ordu, — seçimden önce— kelimenin tam anlanuyla kaynıyordu" diyor. Bu, seçimlere "fesat kanşünlması" olasıbğından kaynaklanan bir olaydı. Oysa, DFye iktidar teslim edil- di. Hem de isterse hemen, 15 ma- yısta verilecekti. Darbe kuşkusuz yeni iktidara yönelikti. Herhalde Inönü içinde olacaktı ya da dar- beye "izin »erecekti." Söylentiye göre kimi komutanlar, başta Ge- nelkurmay Başkanı Abdarrab- man Nafiz Gürman, "Seçimlerin sonucnnn iptal ediveırlün mi?" diye sormuşlardı Ismet Paşa'ya. Yıllar sonra tnönü söylentiye gü- ler: "Bir defa böyle bir şey olmadı. Uydurau. ÜsteUk kimin gticii ye- terdi ki ve şayet beıin niyetinı bu yönde olsaydı o noktaya getirir miyâim durumu." Yazmüara göre 5 Haziran 50*de bir albay Menderes'in özel kale- mine geldi. Başbakanın hemen kendisini kabul etmesini "Soyle- yecekJerinin vakit geçirraeye gd- meyecek kadar çok önemli ölduğunn" bildîrdi. Menderes, al- bayı kabul etti. Bir süre geçti Men- deres bütün randevuları iptal et- ti, koridorlar boşaltıldı. Kimi "mutemet" milletvekilleri Basba- kaniığa çağrıldı. Danışmaİar ya- Bayar'laMenderes'inson konuşması Bayar: Olan olduAdnan Bey Menderes: Öyle efendim 1Q * y A yılında Celal Bayar'a € F # \W 'Menderes'i gördünüz mü Harb Okulu'nda' diye sormuştum. 'Bir defasında tuvalete gitmiştim. Muhafızlarım içeri girmiyorlardı. Lavabonun başında birisi elini yüzünü yıkıyordu. Baktım, hayretlegördüm. Adnan Bey'di. O da durdu ve bana baktı. Bir iki kelime ettik. O çıktı, ben kaldım içeride' diye yanıtlamıştı. püdı. Menderes soluğju Köşk'te al- dı. DP'ye gore ordu iktidarı tutu- yordu. Ne var ki son günlerde ki- mi komutanlar, üç ordu müfetti- şi işlerinin başında olacağı yerde, Ankara'da bulunmaktaydı. Söy- lentiye göre albayı "GeneikBr- may'daki genç subaylar" gönder- raişti. 13 Haziran 50*de Menderes, darbe olasılığını açığa vuran bir konuşma yaptı: "Size esefle baber venneüyim ki iktidara gelişimiz benüz bir ayı bulmadıgı halde, bazı zanıri de- gişiklikleri (Hükümet, Genelkur- may Başkanı ile kuvvet komutan- lannı değiştirmişti) mesele ittihaz ederek CHP, orduyu aleyhimize tahrik etmek yoluna sapnuşnr. Bi- zim bütün çauşmalanmız memle- kelimizde demokrasiyi perçinle- meye~ înaluf tur —yöneliktir— CHP, eger basanlı bir çalışmaya gfamek istlyorsa, başlanndaki ik- tidar bastalannı' atmabdır. Bu ik- tidar hastalan, havayı kanşürmak istemektedirler." "1950de bir gön, 14 Mayısı" noktalamanın zamam geldi. O "nokta"nın içinde yüzkrce, bin- lerce olay, gelip geçen insanlar, yazgılar yaşıyor. Aşağıdaki öykü, o noktanın görkemini anlatıyor: Bayar'la, ocak 1970'te 27 Ma- yıs'ı konuştuk, o günleri anlattı. "Adnan Menderes'i gördünüz mü Harp Okulu'nda?" diye sormuş- tum. "Bizi muhafaza albnda tuvale- te göruriiyorlardı" diye başladı: "Bir defasmda, Harp Okulu'nda ikinci gün galiba, tuvalete gittim. Mubafızlanra içeri girmiyorlardı. fçeri girdim. Lavabonun başında birisi dini yüzünü yıkıyordu. Bak- tım, hayretle gördüm. Adnan Bey'di. O da durdu ve bana bak- tı. 'Olan oldn" dedim Menderes'e. 'Şimdi artik metin ve sakin oimak lazım Adnan Bey.' Baktı ve sadece 'Öyle efendim' dedi. O çıktı, ben kaldım içeride. Adnan Beyie son konuşmamız, işte ve bu kadar oldu." 14 Mayıs 1950'de "Ikddardayız" diyen bir Mende- res ve "Ujur" cibiyle Meşrutiyet Caddesi'ndeki gösterişsiz evine gi- den DP lideri Bayar ile 27 Mayıs 1960*ta, iktidara gelişlerinden on yıl 13 gün sonra "Olan oldu" di- yen lidere eli yüzü sular içinde "Öyle efendim" yanıtını veren bir Adnan Menderes! —BİTTI— Park OteVdeki harcamalar üzerinde etkili denetim sağlanamamıştı 'Örtülü ödenek' sıkıntısı— 12 — Yüce EMvan'da Menderes aley- hine getirilmiş davalardan birisi de örtülü ödenek davası idi. Değil bundan mahkûm edilmiş olmak, böyle bir ithamla karşılaşmış ol- mak bile Menderes'i herhalde en çok üzen konu olmuştur. Mende- res varlıklı, paraya kıymet verme- yen bir insandı. Ailesinden kalan çiftliğin üçte ikisini köylülerine dağıttığı söylenir. Kalan üçte bi- rinin idaresi ile de meşgul olacak vakti yoktu. Yine söylendiğine gö- re bu durumda dahi, çiftliğinden geldiği idare edenlerce kendisine söylenen gelir, eğer fazla değilse, en azından örtülü ödenek mikta- rına eşitti. Örtülü ödenek konu- su ile Başbakanlık Müsteşarı Ah- met Salih Konır meşgul olurdu. Kendi özel hesapları hakkında da bir bilgiye sahip olmadım. Bunun- la beraber davranışları ile paraya kıymet vermeyen cömert bir kim- se olan Menderes'in devlet para- sım zimmetine geçirmiş olabilece- ğini düşünmek bile bence en azm- dan zordur. . Çocukluk arkadaşlanndan Rı- fat Kadızade, Menderes'in okul- da iken arkadaşları arasında eli açıklığı ve paraya kıymet verme- mesi ile tanındığım misaller vere- rek anlatırdı. Kadızade'nin anlat- tığına göre okıdda iken hafta son- ları toplu halde bilardo oynama- ya giderlermiş. Oyunu kaybederün paraları ödemesi gerektiği halde, Menderes kazansa da kaybetse de paralan daima o öder, kimseye eli- ni cebine sokturmazmış. Kadızade, Menderes'ten bahse- derken daima A6a derdi. Mende- res çok genç yaşta iken anne ve ba- basım kaybettiğinden daha öğren- ci iken çiftlik ağası imiş. Daha ön- ce de belinmiş olduğum gibi İs- lirdi. Bunlann çoğu Başbakanlık hesabına Park Otel'de kaJırdı. Ay- rıca Menderes, tstanbul'da oldu- ğunda onu görmek için geien mil- letvekilleri ve baska ziyaretçiler aşağıda otelin lobisinde beklerler- di. Bunlann sayıları pek fazla ol- masa da baalannm bekleme sıra- sında yiyip içtiklerinin hesabını odemeden gittiklerim, bu durumla Müsteşar Ahmet Salih Korur'la enderes'in arası son yıllarda pek iyi değildi. Örtülü ödenekten yapılan ve kendi zimmetinde olan masraflann yıllardır birikmiş mahsubunu başbakana bir türlü yaptıramadığından şikâyet ediyordu. Bir gün Menderes'in odasından kızgm bir şekilde çıktı. 'Bundan başımıza bir şey çıkacak' diyordu. tanbul'a gidildiğinde Menderes, Park Otel'de kalırdı. Buradaki masraflar örtülü ödenekten kar- şılamrdı. Bu masraflar üzerinde etkili bir kontrolün kurulamamış olduğu söylenebilir. Menderes, tstanbul'a hem sık sık gelir, hem de bazı gelişlerinde uzun süre kalırdı. Bu durumda Ankara'dan talimat için bakaniar ve yıiksek düzeyde yöneticiler, ba- zen de imza için bürokratlar ge- başa çıkamayan otel idaresinin de tahsil edemediği bu gibi alacakla- rını özel kalemin işgal ettiği oda- lann hesabına yazdığını göreve başladıktan bir süre sonra öğren- dim. Durumu Müsteşar Ahmet Salih Korur'a bir gün actım: "Kardeşim ben bu işle yıllardır başa çıkamadım" cevabını aldım. Müs- teşarla başbakanın arası son yıl- larda pek iyi değildi. Hatta örtü- lü ödenekten yapılan ve kendi zimmetinde olan masraflann yıl- lardır birikmiş mahsubunu da başbakana bir türlü yaptıramadı- ğından şikâyet ediyordu. Bir gün başbakanın odasından kızgın ve sıkıntılı bir şekilde çıktı. "Yahu elimde uzun zamandır birikmiş bavul dolusu fatura var. Ne zaman girsem daha sonra diyor. Bundan başımıza bir iş çıkacak" dedi. Menderes'in mahsubu yapmama- sının nedenini bilmemekle bera- ber, bunun ödenmesinden kay- naklamnadjğı herhalde açıktı. ör- tulu ödenek evrakının sadece mahsup yapıldıktan sonra imha edilebildiğini sonra öğrendim. Zaten başbakanla ilişkileri en azından eski sıcakhğını kaybetmiş olan ve mahsup işini bile hallet- mekte güçlük çeken müsteşann, bazı kişilerin şikâyetine yol açabi- lecek böyle bir kontrolü, istese bile bu koşullarda gerçekleştirebilme- si pek mümkün görünmüyordu. Dolayısiyle en azından, bu otel harcamalarında etkiii bir kontrol eksıkliğınden söz etmek mümkun- dür. Tabiatiyle bu, herhangi bir zimmet suçu anlamına gelmediği gibi, böyle bir kontrol eksikliğinin hiç yaşanmamış veya yaşanmaya- cak bir uygulama olmadığını ve hatta > r aşanacakların yanında pek hafif kaldığı da söylenebilir. Yarın: özenli
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle