Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET/6 DİZİ-RÖPORTAJ 24 MAYIS 1990
S U P 111 K A R A M A V
mm.Knr.Alb.Eski MBk ÜVPSİ)3 0 Y I L S O N R A 2 7 M A Y I S
Erkân Şubesi Müdürlüğü elegeçirilmiş, güvenilir kişilerAnkara'ya atanmaya başlamıştı
Ülkenin kaderi,tayin ediliyor— 5 —
Köksal'm Erkân Şubesi Mü-
dürlüğü 'ne atanmasından sonra
Köksal ve Koçaş ileride kumlacak
yeni örgütlenmede devreye sokul-
ması olası isimler üzerinde çalış-
malara başladılar. Bu isimierin
pek coğu Ankara dışındaydı. Ata-
malarda bir de bölgesel denge var-
dı. Bunu nasıl aşacaklardı? Za-
manın Miili Savunma Bakanı Et-
hem Menderes ciddi bir insandı.
Silahlı Kuvvetler'de işlerin daha
iyi yürütülmesini istiyordu. Emir
subayı Kur. Yrb. Adnan Çelikoğ-
lu ise ilk örgütlenmelerde Osman
Köksal ve Sezai O'kan'ın çok ya-
kın arkadaşı idj. Aroa 9 subay
olayından sonra her şey bitmişti,
artık aralarında böyle şeyler ko-
nuşmuyorlardı. Miili Savunma
Bakanı'ıtın işlerin daha iyi yürü-
tülmesi için taşıdığı fikirde, bunun
uygulamaya sokuimasında en çok
danıştığı kişinin emir subayı Ad-
nan Çdikoğlu olduğu biliniyordu.
Bundan istifade edilerek, "degerli
knrmaydır" denilerek "Ankara
1
-
da büyiik karargâhlara alınması
gereklidir" önerisiyle tayinlerde
istenileni yapmak kolaylaşmıştı.
Erkân Şubesi ele geçirildikten
kısa bir süre sonra Ankara'da
ABC okulunda bir buçuk ay sü-
reli Nükleer Silah Kursu'na çağ-
nldım. Bunun ayarlamanın bir
parçası olduğunu anladım. Diyar-
bakır'da kıta hizmetindeydim. K>-
tada bulunan bir kurmay subay
için böyle bir kurs söz konusu de-
ğildi. Mayıs başında kursa başla-
dım. Koçaş'mayarlaması ile Ad-
nan Çelikoğlu, Koçaş ve ben bir
pazar günü orduevinde buluştuk.
Orduda yapılması gerekli yenilik-
fer için "ne yüksek diiştinceler
taşıdıgımı" Adnan Çelikoğlu'na
göstermek için Koçaş beni konuş-
turdu. Çelikoğlu beni ilk kez gö-
ruyordu. Bu olumlu izlenımler ve-
rilen bir tanıtma oldu. Bundan
sonra önerileceğim her yerde, Çe-
likoğlu en yakın destekçım
olacaktı.
Kursta bulunduğum günlerde
1959 yılı mayıs ortalarında bir
gün öğleden sonra Koçaş'm evin-
de; Koçaş - Köksal, O'kan ve ben
bir araya geldik. Köksal ve O'-
kan'ı daha önceden tanıyordum.
Köksal'ı harp akademisine giriş
yıllarımızda 194S'den beri, O'-
kan'ı da 2 yıl önce bir kurstan
sonra tanıyordum. Bu toplantı 9
subay olayından 1.5 yıl sonra ya-
pılan ük örgütsel toplantıdır. Yeni
örgütün çalışrna biçimi saptandı.
Ana komite 12 kişıden fazla ol-
mayacaktı. Örgütlenmenin hücre
biçimi görüşüldü. Ankara Garni-
zonu'nda tanıdığımız bütun su-
baylardan kimlere hangi aşama-
da görev verilecekti? Ankara dı-
şından kimler Ankara'ya alına-
caktı? Güvenlik ve gizlilik konu-
larında ılişki kurulacak kişilerin
özellikleri hususunda, 9 subay
olayı ve daha önceki örgütsel ak-
saklıklar, göz önünde bulunduru-
larak nasıl hareket edileceği ka-
rarlaştırıldı. MudahaJenin hangi
koşullann oluşmasında dikkate
alınacağı ve yöntem hususları gö-
rüşüldü.
Ağustosa doğru tayin mekaniz-
ması işletildi. Kabibay, Türkeş,
Karaman, Aksoyoğlu ve daha
başkalannın Ankara'ya ataınalan
yapıldı. Bu atamalarla hem Kara
Kuvvetleri Komutanı Gürsel'in,
hem de MSB Ethem Menderes'in
destekleri ile amaca erişiliyordu.
Mayıs 1959'da 4 kişi olan cekir-
dek kadro, eylül ayında Türkeş,
Kabibay, Mustafa Kaplan ve Bay-
kal'ın katılımı ile 8 kişi oldu.. Yıl
sonuna kadar çeşitli zamanlarda
sırasıyla Vehbi Ersü, Rafel Akso-
yoğln ve İstanbul'dan Orhan Er-
kanlı merkez komiteye alındı.
Bu arada kasım ayı içinde Sa-
di Koçaş askeri atase olarak
Londra'ya gitti. Daha önce ara-
mızda yurtdışı görevlere atanacak
arkadaşiarın bu görevlere gidebi-
leceğini kararlaştırmıştık. Koçaş
ile irtibatımız devam ediyordu.
Bana Londra'dan yazdığı
Ocak ayının orlaiarına doğru
Kabibay'ın ayarlaması ile Sami
Küçük'u de aramıza aimıştık. Bu
suretle merkez komitede 12 kişi
olmuştuk (Biri tstanbul'da Erkan-
lı ve diğeri Londra'ya giden
•Koçaş).
Ocak ayı başlarada Orhan Er-
kanlı İstanbul'dan çağnlmış, bir
toplantıya katılarak çalışma yon-
temimizi görmüş ve uyum sağla-
mıştı. Bundan sonra Istanbul'da-
ki gorev yeri degiştirildi. Zırhlı tu-
gayın sahra hizmet taburu komu-
meyi geliştirmek, Ankara ile uyu-
mu pekiştirmekti.
28-29 nisan olayları ve sıkıyö-
netim ilanından sonra çok gergin-
leşen siyasal ortamda, müdahale
anının geldiği sanılarak varhğın-
dan haberdar olduğumuz diğer
bir grupla 30 nisanda birleştik.
Böylelikle Acuner ve Kuytak da
merkez kadroya dahil edildi. Bu
tarihten itibaren Ankara'da sıra-
sıyla Muzaffer Yurdakuler, Kadir
Kaplan, Cemal Madanoğlu, Is-
tanbui'da da Murip AtakJı ve Ah-
kat herkes emindi ki işin başında
bu çok sevilen ve sayüan yetenekli
kornutan bulunacaktı. Bu görün-
tü yeniden katılacaklara güven ve-
riyordu. Bu dunım son an yakla-
şırken örgütün birden büyumesi-
ne, katılımların hızlanmasına ola-
nak sağlayacaktı. Bu ayrılış ile
yalmz kilit noktasında bir eleman-
dan, yalnız bir liderden değil, fa-
kat aynı zamanda onemli sayıla-
bilecek bir husustan, general rüt-
besinden birinden yoksun kalıyor-
duk. Harekât sırasında katılma-
ne özgü nitelikler taşıyan bir ko-
mutandj. Onunla ast-üst arası bir
diyaloğun hiçbir suretle kurula-
mayacağım biliyorduk. Bu doğ-
rultuda ılişki kurulacak Ankara'-
da Genelkurmay 2. Başkanı Org.
Cevdet Sunay, Istanbul'da 1. Or-
du Komutanı Org. Fahri Özdilek
üzerinde çalışmayı planladık.
Org. Cevdet Sunay ile ailece iliş-
kisi bulunan Kur. Alb. Bekir Ece-
vit'e bir arkadaşımız açıldı. Bekir
Ecevit, Sunay'ın evinde durumu
kendisine iletti. Sunay, "Hı, hı,
tı. tstanbul'da Harp Akademile-
ri'nde kursta bulunan Orhan Ka-
bibay sık sık Ankara'ya geliyor,
Istanbul'daki çaiışmalar hakkın-
da bilgi veriyor, Ankara'daki ça-
Iışmaları öğreniyordu. Bu arada
mayıs ortalarında Ankara'ya bir
gelişinde Cemal Madanoğlu'nun
komiteye girmesini sağladı.
30 nisan öğleden sonra geç bir
saatte, Harp Okulu Komutanı
Tuğgeneral Sıtkı Ulay'ın, Kara
Kuvvetleri Komutanlığı Genel
Sekreteri Kuı. Alb. Şinasi Orel'-
MBK üyelerinden bir grup 27 Mayıs'tan sonra Çankaya Köskü'ndeCemal Gursel'le birlikte. Ayaktakikr sajdao itibaren: Irfan Solmazer, Mehmet Özguneş, Suphi Gürsoytrak. Cemal Madanoğlu, Sıtkı Uiay,
Sdahattin Özgilr,Ahmet Yıidız, Cemal Gürsel, Osman Köksal, Fikret Kuytak, Suphi Karaman, Muzaffer Yordakuler. Otnnuüar arasında Sami Küçük, Mncip Ataklı, Kadri Kaplan ve Haydar Tuoçkanat da var.
esi Müdürlüğü'ne Osman Köksal M
1
emal Gürserin yerine getirilen Suat Kuyas sert
getirilmişti. Ağustosa doğru tayin mekanizması ^ / yapılı bir komutandı. Onunla ast-üst arası bir
işletildi. Kabibay, Türkeş, Karaman, Aksoyoğlu ve daha diyaloğun hiçbir suretle kurulamayacağını biliyorduk.
başkalannın atamalan yapıldı. Bu atamalarda hem
Kara Kuvvetleri Komutam Gürsel'in hem de Miili
Savunma Bakanı Ethem Menderes'in destekleri ile
amaca erişiliyordu. Mayıs 1959'da 4 kişi olan çekirdek
kadro, eylül ayında Türkeş, Kabibay, Kaplan ve
Bu doğrultuda Ankara'da Genelkurmay İkinci Başkanı
Cevdet Sunay, İstanbul'da da 1. Ordu Komutam Fahri
Özdilek üzerinde çalışmayı planladık. Sunay önerimizi
'hı, hı' diyerek dinlemiş, olumlu olumsuz bir şey
söylememiş, oralı olmamıştı. Özdilek konusundaki
Baykal'ın katılımı ile 8 kişi oldu. Yıl sonuna doğru Ersü, girişim de olumlu sonuç vermemişti. Özdilek Vanm'
Aksoyoğlu ve Erkanlı da merkez komiteye alındı. dememiş, sükûnet tavsiye etmişti.
direceğim. Başımıza geçsin, hep
birlikte bu ise bir son verdim
artık".
Ulay'ın çevresine toplanan su-
baylar kendisine bu doğrultuda
önerilerde bulunuyorlardı. Her
şey açıkta konuşuluyordu, sessiz-
ce oradan ayrıldım. Gürsel'e du-
rumu anJattım.
"Generalim, Harp Okulu Ko-
mutanı Sıtkı Llaj, Şinasi Orel'in
odasında, şu anda kalabalık bir
subay topluluğuna beyecanh ve
ateşli konuşmalar \apıyor. Harp
okulu öğrencilerinin durumunu
anlatıyor. Harp okulu bamt fıçı-
sına dönmüş. Derhal dunıma d
konulması için size gelecek. Çev-
resinde toplanan subaylar size gel-
mesi için onu leşvik ediyorlar.
Göninüşe bakılırsa çok samimi.
Fakat belli olmaz, zira kendisinin
Ethem Menderes'e çok yakın ol-
dugundan soz edilir. Belki de bu
sizin eğiliminizi oğrenmek için bir
terliptir. Kaldı ki bu tur açıktan
ve coşturucu kışkırtmalar bizim
gizli hazırlıklarımız ve sessiz ça-
lışmalanmızla bağdaşmaz. Bir za-
man sonra size gelebilir. İbtiyatlı
olmanızı hatırlatmak için size
koştum".
Gürsel çağınyor
Ben Gürsel'in makam odasın-
dan çıkarken Sıtkı Ulay kapıda
bekliyordu. 10 dakika sonra Gur-
sel beni çağırttı. Sıtkı Ulay'a söy-
lediklerini açıkladı:
6.2.1960 tarihli mektubunda "sırf
irtibab saglamak için yazıyorum"
diyordu. Bu sırada, yeni önemli
bir atama durumu oldu. Osman
Köksal Cumhurbaşkanlığı Muha-
fız Alay Komutanlığı'na, bıraktığı
Erkân Şubesi'ne de ben atandım.
Muhafız Alayı Komutanlığı'na
Köksal'ın atanması çok önemli
bir olaydı. Haftada bir ya da 2
kez Mustafa Kaplan'ın Maltepe'-
deki bekâr evinde yaptığımız giz-
li toplantılara artık Osman Kök-
sal'ı getirtmiyorduk.
(anlığından tank tabur komutan-
lığına tayinini yaptık.
Bu arada "Harp okuluna Nur-
culuk sokulmuş" gıbi uyduruk
bir haberi bahane ederek 6 kur-
may subayı ek görevlerle harp
okulu tabii öğretmenliğine atadık.
Bunların arasında Türkeş - O'-
kan, Mustafa Kaplan da vardı.
Mart ayının ortasında sırası gel-
mediği halde Orhan Kabibay
Harp Akademileri'nde bir kurs
tertipledi. Amaç, Orhan Erkanlı
ile birlikte İstanbul'daki örgütJer-
met Yıidız merkez komitesı üyesi
sayıhyorlardı.
Mayıs sonlanna doğru Anka-
ra'da Mithat Ceylan ve Cevat Kır-
ca da toplantılara katılıyordu.
Cemal Gürsel'e izin verildiği ve
İzmir'e gittiği duyulduğunda bir-
likierde ve örgute dahil subaylar-
da bir parûk başlamıştı. İhtilal ha-
zırlıklan içinde Cemal Gürsel'in
varhğını ve ismini hiçbir yerde
kullanmıyorduk. Örgütün üst
mensupları arasında ondan "Fa-
ik Bey" diye söz ediyorduk. Fa-
larmı beklediğimiz birlikler, baj-
ta bir generalin bulunmadığını gö-
rurlerse olumsuz bir tutum takı-
nabilirlerdi. Bunu belirten tutum
ve davranışlar da hemen başla-
mışu. "Basta kim var?" sorulan
sık sık sorulmaya başlandı. Gür-
sel'in gitmesıyle planın onemli bir
bölümü çökmüştü. Bu boşluğu
çabucak doldurmanın çareleri
arandı.
Cemal Gürsel'in yerine getiri-
len 2. Ordu Komutanı Orgeneral
Suat Kuyas sert yapılı ve kendisi-
hı" diyerek dinlemiş, konusmanın
bir daha yinelenmesini istemiş.
Sonunda olumlu, olumsuz hiçbir
şey söylememiş. Konuyu değiştir-
miş. Bunun anlamı oralı olmama-
sıydı. Duymamış, görmemiş, bil-
memiş konumunda kalmıştı.
6 mayıs günü Muzaffer Yurda-
kuler'in İstanbul'da 1. Ordu Ko-
mutanı Org. Fahri Özdilek'i ziya-
reti olumlu bir sonuç vermemiş-
ti. özdilek "vanm" dememişti.
Fakat sükûnet tavsiye etmiş ve
Yurdakuler'in sırtını sıvazlamış-
in odasında, kalabalık bir subay
topluluğuna nutuk attığı haberi-
ni aldı. Masasında oturan Orel'-
in yanında da Sıtkı Ulay oturu-
yordu. Odayı dolduran çeşitli rüt-
beierde 25-30 subay ayakta Ulay'-
ın heyecanlı konuşmasını dinli-
yordu. Ulay özetle şöyle diyordu:
"Bu adamlar memleketi uçuru-
ma sürüklüyor. Derhal bir şevler
yapmamız lazım. Harp okulu bir
barut fıçısı durumuna geldi. Ço-
cuklar tutulmaz haldeler. Her an
paüayabilirter. Gürsel'e gidip bü-
"Bülun ogrencilerin gözlerin-
den öperim. Sakin olunuz. Oisip-
linsizlik istemem. Zaman her şe-
yi halleder. Gerektiği zaman, üs-
tümûze dıisünce görevi yapanz."
"Bu sözlerde bir açık var nu?"
diyerek sordu. Ben de "Yok" de-
dim. Bu haberi biraz sonra Cam-
lı Köşk'teki (23 No'lu oda) arka-
daşlara aktaıdım. Karar verdik.
Sıtkı Ulay ile ilişkiye geçeceğiz.
Görev, içimizde onu en yakından
tanıyan Sami Küçük'e verildi. 2
mayıs günü Sami Kuçük, Ulay ile
görüştü. Ona hazırlıkJarın bir kıs-
mını anlattı, hatta başımıza geç-
mesini önerdi (O günlerde daha
ust rütbede birisini ayarlarken, bu
tiir öneriyi bir taktik olarak kul-
ianıyorduk). Ulay'ın tepkisi
olumluydu:
"4 arkada$ını al yann bana ge-
lin, hareketin planlarını
bazırlayalım"
Sami Küçük, ertesi günü 3 ma-
yıs öğleden sonra O'kan ve diğer
iki arkadaşla birlikte Ulay'a git-
meye hazırlanmıştık. Ancak o sa-
bah Gürsel'e izin verildiği duyu-
lur duyulmaz durum değişti. Bu
izinle Ulay'ın devreye girmesi ara-
sında ilgi kuruldu. Kuşkularımız
arttı. Bunun üzerine Ulay ile ör-
gütün diğer üyelerinin ilgi kurma-
lan sakıncalı bulundu. Sami Kü-
çük artık deşifre olduğu için ran-
devuya o yalnız gitti ve de ipe un
serdi. Sıtkı Ulay ile 21 mayts harp
okulu yürüyüşüne kadac Sami
Küçük'ten başka ilişki kuran
olmadı.
Cemal Gürsel İzmir'e gjtmemiş
olsaydı, general riitbesinde hiç
kimse ile ilişki kurulmayacaku.
26-27 Mayıs 1960 gecesi harp oku-,
lunda toplanan ya da kıtalannın'
başında görevli bulunan ihtilalci-
lerin arasında Ankara'da 3 gene-
ral vardı. Madanoğlu, Ulay ve lr-
fan Baştuğ. İstanbul'da ise o ge-
ce ise başlarken aralarında hiçbir
general yoktu.
Van.: 2« Mayıs 19M
YttlN ARDENDAN DP İKTİDARI I?TİDARDAN tDAMA MENDERES
Yeni iktidar, belirgin tarihe gö-
re haziran başlannda "darbe
olasılıtı" üe sarsıldı. Oysa 14
Mayıs'tan önce durum başkaydı.
foker, seçimden önce "Birtakım
askerlerin Bayar'a gidip de 1946
scçualeri tekrariandıgı takdirde
darbeye hazır olduklanm bikUr-
dikkri devre o devredir. Ordu, —
seçimden önce— kelimenin tam
anlanuyla kaynıyordu" diyor. Bu,
seçimlere "fesat kanşünlması"
olasıbğından kaynaklanan bir
olaydı.
Oysa, DFye iktidar teslim edil-
di. Hem de isterse hemen, 15 ma-
yısta verilecekti. Darbe kuşkusuz
yeni iktidara yönelikti. Herhalde
Inönü içinde olacaktı ya da dar-
beye "izin »erecekti." Söylentiye
göre kimi komutanlar, başta Ge-
nelkurmay Başkanı Abdarrab-
man Nafiz Gürman, "Seçimlerin
sonucnnn iptal ediveırlün mi?"
diye sormuşlardı Ismet Paşa'ya.
Yıllar sonra tnönü söylentiye gü-
ler:
"Bir defa böyle bir şey olmadı.
Uydurau. ÜsteUk kimin gticii ye-
terdi ki ve şayet beıin niyetinı bu
yönde olsaydı o noktaya getirir
miyâim durumu."
Yazmüara göre 5 Haziran 50*de
bir albay Menderes'in özel kale-
mine geldi. Başbakanın hemen
kendisini kabul etmesini "Soyle-
yecekJerinin vakit geçirraeye gd-
meyecek kadar çok önemli
ölduğunn" bildîrdi. Menderes, al-
bayı kabul etti. Bir süre geçti Men-
deres bütün randevuları iptal et-
ti, koridorlar boşaltıldı. Kimi
"mutemet" milletvekilleri Basba-
kaniığa çağrıldı. Danışmaİar ya-
Bayar'laMenderes'inson konuşması
Bayar: Olan
olduAdnan Bey
Menderes: Öyle
efendim
1Q * y A yılında Celal Bayar'a
€ F # \W 'Menderes'i gördünüz
mü Harb Okulu'nda' diye sormuştum.
'Bir defasında tuvalete gitmiştim.
Muhafızlarım içeri girmiyorlardı.
Lavabonun başında birisi elini yüzünü
yıkıyordu. Baktım, hayretlegördüm.
Adnan Bey'di. O da durdu ve bana baktı.
Bir iki kelime ettik. O çıktı, ben kaldım
içeride' diye yanıtlamıştı.
püdı. Menderes soluğju Köşk'te al-
dı. DP'ye gore ordu iktidarı tutu-
yordu. Ne var ki son günlerde ki-
mi komutanlar, üç ordu müfetti-
şi işlerinin başında olacağı yerde,
Ankara'da bulunmaktaydı. Söy-
lentiye göre albayı "GeneikBr-
may'daki genç subaylar" gönder-
raişti.
13 Haziran 50*de Menderes,
darbe olasılığını açığa vuran bir
konuşma yaptı:
"Size esefle baber venneüyim ki
iktidara gelişimiz benüz bir ayı
bulmadıgı halde, bazı zanıri de-
gişiklikleri (Hükümet, Genelkur-
may Başkanı ile kuvvet komutan-
lannı değiştirmişti) mesele ittihaz
ederek CHP, orduyu aleyhimize
tahrik etmek yoluna sapnuşnr. Bi-
zim bütün çauşmalanmız memle-
kelimizde demokrasiyi perçinle-
meye~ înaluf tur —yöneliktir—
CHP, eger basanlı bir çalışmaya
gfamek istlyorsa, başlanndaki ik-
tidar bastalannı' atmabdır. Bu ik-
tidar hastalan, havayı kanşürmak
istemektedirler."
"1950de bir gön, 14 Mayısı"
noktalamanın zamam geldi. O
"nokta"nın içinde yüzkrce, bin-
lerce olay, gelip geçen insanlar,
yazgılar yaşıyor.
Aşağıdaki öykü, o noktanın
görkemini anlatıyor:
Bayar'la, ocak 1970'te 27 Ma-
yıs'ı konuştuk, o günleri anlattı.
"Adnan Menderes'i gördünüz mü
Harp Okulu'nda?" diye sormuş-
tum.
"Bizi muhafaza albnda tuvale-
te göruriiyorlardı" diye başladı:
"Bir defasmda, Harp Okulu'nda
ikinci gün galiba, tuvalete gittim.
Mubafızlanra içeri girmiyorlardı.
fçeri girdim. Lavabonun başında
birisi dini yüzünü yıkıyordu. Bak-
tım, hayretle gördüm. Adnan
Bey'di. O da durdu ve bana bak-
tı.
'Olan oldn" dedim Menderes'e.
'Şimdi artik metin ve sakin oimak
lazım Adnan Bey.'
Baktı ve sadece 'Öyle efendim'
dedi. O çıktı, ben kaldım içeride.
Adnan Beyie son konuşmamız,
işte ve bu kadar oldu."
14 Mayıs 1950'de
"Ikddardayız" diyen bir Mende-
res ve "Ujur" cibiyle Meşrutiyet
Caddesi'ndeki gösterişsiz evine gi-
den DP lideri Bayar ile 27 Mayıs
1960*ta, iktidara gelişlerinden on
yıl 13 gün sonra "Olan oldu" di-
yen lidere eli yüzü sular içinde
"Öyle efendim" yanıtını veren bir
Adnan Menderes!
—BİTTI—
Park OteVdeki harcamalar üzerinde etkili denetim sağlanamamıştı
'Örtülü ödenek' sıkıntısı— 12 —
Yüce EMvan'da Menderes aley-
hine getirilmiş davalardan birisi de
örtülü ödenek davası idi. Değil
bundan mahkûm edilmiş olmak,
böyle bir ithamla karşılaşmış ol-
mak bile Menderes'i herhalde en
çok üzen konu olmuştur. Mende-
res varlıklı, paraya kıymet verme-
yen bir insandı. Ailesinden kalan
çiftliğin üçte ikisini köylülerine
dağıttığı söylenir. Kalan üçte bi-
rinin idaresi ile de meşgul olacak
vakti yoktu. Yine söylendiğine gö-
re bu durumda dahi, çiftliğinden
geldiği idare edenlerce kendisine
söylenen gelir, eğer fazla değilse,
en azından örtülü ödenek mikta-
rına eşitti. Örtülü ödenek konu-
su ile Başbakanlık Müsteşarı Ah-
met Salih Konır meşgul olurdu.
Kendi özel hesapları hakkında da
bir bilgiye sahip olmadım. Bunun-
la beraber davranışları ile paraya
kıymet vermeyen cömert bir kim-
se olan Menderes'in devlet para-
sım zimmetine geçirmiş olabilece-
ğini düşünmek bile bence en azm-
dan zordur. .
Çocukluk arkadaşlanndan Rı-
fat Kadızade, Menderes'in okul-
da iken arkadaşları arasında eli
açıklığı ve paraya kıymet verme-
mesi ile tanındığım misaller vere-
rek anlatırdı. Kadızade'nin anlat-
tığına göre okıdda iken hafta son-
ları toplu halde bilardo oynama-
ya giderlermiş. Oyunu kaybederün
paraları ödemesi gerektiği halde,
Menderes kazansa da kaybetse de
paralan daima o öder, kimseye eli-
ni cebine sokturmazmış.
Kadızade, Menderes'ten bahse-
derken daima A6a derdi. Mende-
res çok genç yaşta iken anne ve ba-
basım kaybettiğinden daha öğren-
ci iken çiftlik ağası imiş. Daha ön-
ce de belinmiş olduğum gibi İs-
lirdi. Bunlann çoğu Başbakanlık
hesabına Park Otel'de kaJırdı. Ay-
rıca Menderes, tstanbul'da oldu-
ğunda onu görmek için geien mil-
letvekilleri ve baska ziyaretçiler
aşağıda otelin lobisinde beklerler-
di. Bunlann sayıları pek fazla ol-
masa da baalannm bekleme sıra-
sında yiyip içtiklerinin hesabını
odemeden gittiklerim, bu durumla
Müsteşar Ahmet Salih Korur'la
enderes'in arası son yıllarda pek
iyi değildi. Örtülü ödenekten yapılan
ve kendi zimmetinde olan masraflann
yıllardır birikmiş mahsubunu
başbakana bir türlü yaptıramadığından
şikâyet ediyordu. Bir gün Menderes'in
odasından kızgm bir şekilde çıktı.
'Bundan başımıza bir şey çıkacak'
diyordu.
tanbul'a gidildiğinde Menderes,
Park Otel'de kalırdı. Buradaki
masraflar örtülü ödenekten kar-
şılamrdı. Bu masraflar üzerinde
etkili bir kontrolün kurulamamış
olduğu söylenebilir.
Menderes, tstanbul'a hem sık
sık gelir, hem de bazı gelişlerinde
uzun süre kalırdı. Bu durumda
Ankara'dan talimat için bakaniar
ve yıiksek düzeyde yöneticiler, ba-
zen de imza için bürokratlar ge-
başa çıkamayan otel idaresinin de
tahsil edemediği bu gibi alacakla-
rını özel kalemin işgal ettiği oda-
lann hesabına yazdığını göreve
başladıktan bir süre sonra öğren-
dim.
Durumu Müsteşar Ahmet Salih
Korur'a bir gün actım: "Kardeşim
ben bu işle yıllardır başa
çıkamadım" cevabını aldım. Müs-
teşarla başbakanın arası son yıl-
larda pek iyi değildi. Hatta örtü-
lü ödenekten yapılan ve kendi
zimmetinde olan masraflann yıl-
lardır birikmiş mahsubunu da
başbakana bir türlü yaptıramadı-
ğından şikâyet ediyordu. Bir gün
başbakanın odasından kızgın ve
sıkıntılı bir şekilde çıktı. "Yahu
elimde uzun zamandır birikmiş
bavul dolusu fatura var. Ne zaman
girsem daha sonra diyor. Bundan
başımıza bir iş çıkacak" dedi.
Menderes'in mahsubu yapmama-
sının nedenini bilmemekle bera-
ber, bunun ödenmesinden kay-
naklamnadjğı herhalde açıktı. ör-
tulu ödenek evrakının sadece
mahsup yapıldıktan sonra imha
edilebildiğini sonra öğrendim.
Zaten başbakanla ilişkileri en
azından eski sıcakhğını kaybetmiş
olan ve mahsup işini bile hallet-
mekte güçlük çeken müsteşann,
bazı kişilerin şikâyetine yol açabi-
lecek böyle bir kontrolü, istese bile
bu koşullarda gerçekleştirebilme-
si pek mümkün görünmüyordu.
Dolayısiyle en azından, bu otel
harcamalarında etkiii bir kontrol
eksıkliğınden söz etmek mümkun-
dür. Tabiatiyle bu, herhangi bir
zimmet suçu anlamına gelmediği
gibi, böyle bir kontrol eksikliğinin
hiç yaşanmamış veya yaşanmaya-
cak bir uygulama olmadığını ve
hatta >
r
aşanacakların yanında pek
hafif kaldığı da söylenebilir.
Yarın: özenli