25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
24 MAYIS 1990 HABERLER CUMHURÎYET/15 Hande: Suçlamalar senaryoANKARA (Curahuriyel Büro- su) — Cumhurbaşkanı Turgut Özal ile ABD Başkanı Bash ara- sındaki göruşmenin tutanaklanm ANAP milletvekili Hasan Celal Güzel'e verdiği one suriılen Dışiş- leri Bakanlığı Pasifik Dairesi es- ki memurlarından Hande Şevkat Mumcu, "Korkn ve baskı üriinü ifadelerimi kabul etmiyonım, ben suç işlemedim" dedi. Dışişjeri Ba- kanlığı Müsteşan Tugay Ozçeri'- nin manevi baskı altında ifadesi- ni aldığını, ardından bu ifadeleri baskı ve işkence tehdidi altında emniyet ve DGM Savcılığı'nda kabul etmek zorunda bırakıldığım savunan Munıcu, emniyetteki sor- gusuna yabancı kişilerin de katıl- dığını, aynca bu sorgusunda ken- disine içinde ne olduğunu bileme- diği bol miktarda çay ve sigara içi- rildiğini de öne sürdü. Söz konu- su görüşme tutanaklanm GüzeP- den alarak açıkladığı öne sürülen Güneş Gazetesi Ankara Temsilcisi Uluç Giirkan da haberleştirdiği göruşmenin içeriğinin, Cumhur- başkanı Özal tarafından daha on- ce büyük ölçüde açıklandığını söyledi. Bu yayın ile devletin gü- venliği ve çıkarlannın tehlikeye atılmadığını, aksine bu konular- da yarar sağlandığını da savunan Gurkan, "ıddianamedeki senar- yo kesinlikle dogru degil" dedi. DGM Savcisı Osman Turhan'ın, haber kaynağırun Gürkan'dan so- rulmasına ilişkin istemini redde- den mahkeme heyeti, gelecek du- ruşmada Müsteşar Özçeri'nin din- lenmesine karar verdi. Ankara DGM önünde, duruş- ma öncesi geniş güvenlik önlem- leri alınması dikkat çekti. Duruş- maya, saat O9.35'te iki yakını ile birlike gelen Hande Mumcu'nun fotoğraflarının çekilmesi sırasın- da bır izdiham yaşandı. Mumcu ve yakınlan, gazetecilerin oluştur- duğu "insan duvan"nın arasın- dan güçlükle ilerleyerek DGM'ye girdiler. Duruşmaya aynca, TBMM Adalet Komisyonu Baş- kanı Alpaslan Pehlivanu ile bir- likte aralannda Gökhan Maraş, Mahmut Karabulul, Mahmut Or- hon, Mehmet Çevik, Şevki Gö- ğüsger, Şakir Şeker, Talat Zengin, Eyüp Aşık, Ali Sami Akkaş, Se- yil Ahmet Dalkıran, Baki Albay- rak ve Burfcan Kara'nın da bulun- duğu çok sayıda ANAP'lı millet- vekili, ANAP'tan istifa ederek Dalan'm kurduğu DMP'ye geçen Dogancan Akyiirek, Güzel'in avukatı Prof. Dr. Yahya Zabo- noglu ve çok sayıda dinleyici de izledi. Vehbi Benli'nin başkanlık yap- tığı mahkeme heyetinde Siileyman Erkan da yer alırken ilk duruşma- ya katılan üye Hâkim Albay Ünal Özpmar'ın yerine bu kez Hâkim Yarbay Çetin Akkaya'nın kattldı- ğı göziendi. DGM Başsavcısı Nus- rct Demiral ile iddianameyi kale- tne alan Binbaşı Ülktt Coşkun'un bu kez de katılmadıkları duruş- maya savcı olarak Osman Ttırhan girdi. Duruşmaya ayrıca, Mum- cu'nun avukatı Prof. Dr. Uğur Alacakaptan ile Güneş Gazetesi ve Gürkan'ın avukatlan Prof. Dr. Çetin Özek ve Doç. Dr. Hasan Bı- yıklı da katıldılar. Yargılama yapuacak Ankara'da Mahkeme heyeti saat 10.00'da başlayan duruşmada önce, avu- katların "yetki itirazlan"nı so- nuçlandırdı. Oybirliği ile alınan karar uyannca "gaK" olduğu öne sürülen belgelerin elde edilmesiyle oluşan suçun Ankara'da işlendi- ğini belirten mahkeme heyeti, bu nedenle yargılamanın Ankara DGM'de yapılmasını öngördü. Heyet, Istanbul 2 No'lu DGM'de gazetenın Sorumlu Yazüşleri Mü- dürü Ale\ Er'in yargılandığı da- vanın Ankara'daki dava dosyası ile birleştirilip birleştirilmeyeceği konusunun ise yargılamanın ile- rikı aşamalarında ele alanmasına karar verdi. Daha sonra yargıla- maya geçildi. tddianameyi kısaca özetleyen Başkan Vehbi Benli, ar- dından Mumcu'nun sorgusuna geçti. Duruşmada, iddianamede ve ifade tutanaklarında geniş yer verilen "özel" ilişkilerin hiç gündeme gelmemesi de dikkat çekti. İfadem, baskı ve korku ürünii Sözlerine ilk olarak "Tiim id- diaları reddediyorum..Çunkü id- dialann tiımü gerçek dışı. Bu bel- geleri kimseye vermiş değilim. Id- dianamedeki riim suçlamalan red- dediyorum. Ben herhangi bir suç işlemedim" diye başlayan Mum- cu, mahkemeye de sunduğu yazı- lı 10 sayfalık sorgu metnini şoyle özetledi: "Ben DGM Savcılığı'ndan ön- ce Müsteşar Özçeri'nin manevi baskısı altında bırakıldım. Savcı- lığa geldigimde o baskı sürüyor- du. Ankara Emnijet Müdurfüğü'n- de ise gözlerim bağlı olarak ve bir polis memurundan ögrendi- ğim bilgiye göre dışarıdan kişile- rin de aralannda bulunduğu çok sayıda kişi tarafından gece saat 23.30'dan sabah saat 05.00'e ka- lar sorgulandım. Beni, bu sor- ;um sırasında işkence ile tehdit et- tiler. Bu yönterain kendilerine ait •>\r metot olduğunu, gerektiğinde bunu iızerimde de uygulavacakla- •ını. direnmemin hiç aniamının rimadığını söylediler. Ben bu söz- erden çok korktum, ürktiim. ^iinkü, gazetelerden çok sayıda şkence olaylanna ilişkin haberler ıkumuştum. Sorgumda ayrıca atlarından şiipbeye düştüğüm ok sayıda çay ve sigara içirdiler >ana. Zaten iıberim vardı, bu ne- ienle midem bulandı, ağrıdı, ter- eme başladı. Bunun üzerine sor- »uya bir siire ara verdiler, sonra HANDE DGM'DE — Ankara DGM'de dün devam eden mahkemede, heyet, Uluç Giirkan ve Hande Mumcu'nun avukatlan Çetin Özek, Hasan Bıyıklı ve L'ğur Alacakaptan'ın 'göre\sizlik karan verilerek, davanın tstanbul'da görülmesi' istemini reddetti. yine aynı şekilde çay ve sigara eş- liğinde devam ettiler." Mumcu sorgusunda, Güzel ile ilgili olarak kendilerince sorulan soruları tasdik ettirdiklerini belir- terek, "Sayın Güzel ile benim aramda bir ilişki oldugu konusu ve bunun aynntılan ile özel haya- tımla ilgili olarak bana birçok so- ru yöneltildi. Anlattığım şekilde gelişen sorgumdan oturü büyük bir uzünluye ve korkuya kapıl- dırn, bu ortamdan kurtulabilmek için ne sorulursa kabul etmek zo- runda kaldım" diyen Mumcu, şöyle devam etti: "Bu sorgudan bir gün sonra Emniyet Müdürlügü'ne gelen sav- cılar tarafından sorguya çekildim. Sorgumun başında da iddia edi- len suçla bir ilgimin bulunmadı- ğını söyledim. Ancak savcılar, kendilerinin de ifade alma yon- temlerinin bulunduğunu söyledi- ler. Ardından da Tugay Özçeri ta- rafından ahndıgı Ueri sürülen bazi açıklamaları bana okudular. Bu sorgum sırasında ben korktum ve paniğe kapıldım. Bir gece önce bana zoria kabul ettirikn senar- yoyu savcılıkta verdigim ifadem sırasında da kabul etmek zorun- da kaldım." Yer gösterme tutanaklanna da değinen Mumcu, Güzel'in iki bü- rosuna, bir yakınının atama işle- mi için ricada bulunmak amacıy- la gittiğinden ötürü yerlerini bil- diğini, Tunus Caddesi'ndeki bu- royu ise evlerinin orada bulunma- sı nedeniyle bildiğini, ayrıca bu büroda uzun süre Güzel'in büyük bir posterinin asılı olduğunu kay- detti. Bu buronun her Ankaralı tarafından bilindiğini de savunan Mumcu, şöyle dedi: "Sayın Güzel, bizim aile dos- lumuzdur. Ben gözaltına alındı- ğımda, yurtdışında bulunan ba- bam, annemi arayarak bana yar- dımcı olması için Sayın Giizel'i aramasını rica etmiştir. Sayın Gü- zel, bu gönışmeden bir gün son- ra eşiyle birlikte annemi teselli et- mek için evimize gelmiştir. Neti- ce itibanyla Ankara Emniyet Mü- dürlüğü'nde ve savcılıkta alınan ifadelerim dogru değildir, zor ve baskı üriinüdur, kabul etmiyo- nım." Sorgu yargıa önune çıkmadan önce, DGM Başsavcısı Nusret De- miral'ın kendisiyle görüşerek, "Kızım hâkim önünde de aynı be- yanlan lekrar elmediğin takdirde seni bırakmayalım" dediğini kay- deden Mumcu, "Bunun ne demek olduğunu ben çok açık biçimde anladım. Hâkim huzuruna çıktı- ğımda evvelce verdigim ifadeleri o mizansen içinde tekrarlamak zorunda kaldım. Hâkim onunde verdigim ifadelerim saraimi ve dogru değildir. 1 yıldır Almanya'- da bulunan babamın yurda don- me günuydü. Bir an evvel ifade vermekten kurtulma durumunda idim. Bu ifadelerimi verdiğimde bana hukuki yardımda bulunabi- lecek herhangi bir hukukçu da ya- nımda yoktu. Yeniden emniyete donerek aynı durumlara düşmek- ten korkayordum" dedi. Tutanaklan Güzel'den almadım Uluç Gurkan da sorgusunda, tutanakları Hasan Celal Güzel'- den almadığını belirterek. "Bana, savcılık sorgum yapıldığında, da- va konnsu olajlara ilişkin sorular sorulmadı. Da>a dosyası, basına sızdıktan sonra soruşturma bir kapsam kazandı. Bu iddialar, ke- faletle serbest bırakılmama kar- şın, savcılıkça yeniden tutuklan- mam için gerekçe gösterilirken, bunlara ilişkin bana herhangi bir şey sorulmaması çok önemli" dedi. Savcı Osman Turhan söz ala- rak, Gürkan'dan haber kaynağı- nın sorulmasını istedi. Ancak mahkeme heyeti, Gürkan'ın 7 sayfalık yazılı sorgu metninde ko- nuya ilişkin açıklamalarda bulun- duğunu belirterek, bu istemi red- detti. Bunun uzerine salondaki milletvekillerinin "Bravo" diye- rek tepkilerini gösterdikleri duyul- du. Haberleştirdiği görüşmede gizli kalması gereken herhangi bir yönün kalmadığını, bu görüşme içeriğinin önemli ölçüde Cumhur- başkanı Özal tarafından çeşitli yerlerde aynntılı bir biçimde açık- landığını da kaydeden Gurkan, Özal'm bu görüşmede Kıbrıs ve Ermeni sorunu konularında ödünler verdiğinin öne sünildüğü- nü, Mesut Yılmaz'ın Dışişleri Ba- kanlıgı'ndan o tarihlerde istifa et- mesinin de bu iddialan körükle- diğini bildirdi. Kendisinin ise bir gazeteci olarak görevini yaparak, konuyu tarafsız ve doğru bir bi- çimde kamuoyuna yansıttığını kaydeden Gurkan, "Comhurbaş- kanı Özal, bu konudaki iddialar karşısında benim haberime bakıl- masını istiyor. Bunu, haberimin doğruluğunun bir referansı kabul ediyonım. Bu iddia ve spekülas- yonlann ne boyutlara varacağı düşunuldüğunde, benim haberim, devletin güvenlik ve çıkarları açı- sından zarar degil, yarar sağlamışlır" dedi. Özal-Bush görüşmesine, ABD tarafının 8, Türk tarafının da 5 kişi ile katıldığını, bunun bir ikili görüşme olarak nitelenemeyeceği- ni belirten Gürkan, ayrıca özal'- ın ABD gezisini gazetecilere "Bir iş, çalışma gezisi" diye tanımla- dıguu da anımsatarakı göruşme- nin bu nedenle resmi bir niteliği- nin de bulunmadığını savundu. Gürkan, bu nedenlerle devletin gü\enliği ve çıkarlan için gizli kal- ması gereken bir belgeyi "istih- sal" edip, açıklamış gibi bir ko- numda olduğunu kabul edemeye- ceğini de bildirdi. "tddianame se- naryosu kesinlikle dogru degil" diyen Gürkan, "Görüşmeye ka- tılan çok sayıda kişi ve bu göriiş- meden haberdar olanlar vardı. Ben bunlarla görüşerek görüşme- ye ilişkin bilgileri elde ettim. Ar- dından bu metin bana lelefona okundu, goriişmeye ilişkin iddia- tknn doğru olmadıgının belirtil- mesi için. Orijinal metinle benim ANAP MİLLETVEKİLLERİ — Hasan Celal Güzel'i TBMM'ye gelişinde karşüayan bwı ANAP milletvekilleri, davadaki gelişme nedeniyle kendisine 'geçmiş olsun' dileğinde bulundular. GüzeFe 'geçmiş olsun' Duruşma sonunaa TBMM'ye gelen Hasan Celal Güzel'e çok sayıda milletvekili 'geçmiş olsun' dileğinde bulundu. Veysel Atasoy, Hande Mumcu'nun soruşturmasında hazır bulunan emniyet görevlileri ile Adalet, İçişleri ve Dışişleri bakanlıkları müsteşarları için suç duyurusunda bulunulmasmı önerdi. ANKARA (Cumhuriyel Büro- su) — Hande Mumcu'nun dün DGM'de, polisteki ifadesini red- detmesinin ardından TBMM'ye gelen Hasan Celal Güzel, çok sa- yıda ANAP milletvekili tarafın- dan sevinç gösterisi ile karşılandı. Güzel, "zor günlerinde kendisine destek olan" arkadaşlanna teşek- kur etti ve bugun bir basın toplan- tısı yapacagını bildirdi. TBMM'ye dün saat 16.00"da ge- len Güzel, doğru ANAP kulisine girdi. Çok sayıda miUetvekili Gu- zel'i öperek "geçmiş olsun" dile- ğinde bulundular. Veysel Atasoy, Hande Mumcu'nun soruşturma- sında hazır bulunan emniyet gö- revlileri ile Adalet, İçişleri ve Dı- şişleri bakanlıklannın müsteşarla- rı için suç duyurusunda bulunul- masmı önerdi. Atasoy'un bu öne- risi Guzel yanlısı milletvekillerin- ce de desteklendi. Güzel, kalaba- lık bir grup milletvekili ile kuliste otururken, Mesut Yılraaz yanlısı bazı bakanlar ve milletvekillerinin Guzel ve arkadaşlarından uzak durmayı yeğledikleri goruldü. ANAP genel başkan adaylann- dan Ekrem Pakdemirli, Cumhu- riyet muhabirinin sorusu üzerine "Ben ilk başta bu konuda yaptı- ğım açıklamada, 'Doğru olduğu- nu zannetmiyorum' demiştim" karşılığını vermekle yetindi. Bakanlann tepkileri İçişleri Bakanı Abdülkadir Ak- sn, gazetecilerin Hande Mumcu 1 nun ifadelerinin emniyet müdür- luğunde işkence tehdidiyle alındı-' ğını söylediğini belirtmeleri üze- rine, "Her zaman oldugu gibi ge- rekli sonışturmayı yapacagız" de- di. Adalet Bakanı Oltan Sungurlu ise sorulara yanıt vermemeyi yeğ- ledi. Sungurlu, "Guzel yanlısı bazı milletvekilleri komploda sizin de payınız olduğunu iddia ediyorlar. Ne dersiniz" biçimindeki soruya, "Hele yazın da bir görelim" kar- şılığını verdi. Duruşma sonrası Cumhuriyet- in sorularını yanıtlayan ANAP'lı Gökhan Maraş, "Bu işin tama- •nen bir tezgâh olduğu, bir senar- yo olarak düzenlendiği, maalesef Dışişleri Bakanlığı Müsteşan ve emniyetten de bazı kişilerin bu işin içinde olduğu ortaya çıktı. Türk bukuku açısından da ben bunu bir yüz karası olarak değerlendiriyo- rum" dedi. Olayı "Güzel'in önü- nü kesmek için düzenlenmiş bir senaryo" olarak değerleudiren Maraş, Dışişleri Bakanlığı Müste- şan Özçeri, Adalet Bakanlığı Müsteşan Arif Yüksel ile DGM Başsavcısı Nusret Demiral ve Ül- kü Coşkun'un bu senaryo içinde olduklannı, burüarın görevden alınmalarını isteyeceklerini söyle- di. Maraş, "Bu konu için Meclis araştırraası açılması ve olayın sa- nıklannın cezalandınlması gere- kir" diye konuştu. Alpaslan Pehlivanlı da dunkü duruşmayı "Hasan Celal Güzel açısından dava bitmişlir" diye de- |erlendirirken Prof. Dr. Çetin Özek de "Hande Hanım'ın ifade- si, davanın başsavcılığın ne kadar zorlaması ve bir el koyma yönte- mi ile açıldığını gösteriyor. Dava olmayacak bir şeyin sırf siyasi çe- kişmeler nedeniyle dava haline ge- tirildiği kanısındayım. O bugün (dün) ortaya çıktı" dedi. haberim arasında anlatım farkı var, baa bölümler de yer almıyor. Bu da olaylarla bir ilişkim olma- dığını gösteriyor" dedi. Sorgulardan sonra mahkeme heyeti, resmi bir gezi için Çekos- lovakya'da bulunduğu belirtilen Dışişleri Bakanlığı Müsteşan Tu- gay Özçeri'nin dinlenmesi için du- ruşmayı 22 hazirana eneledi. Hande Mumcu, dünkü duruş- ma sonrasında da DGM'nin tu- tuklulann sokulduğu yan kapısın- dan çıkarak, yakınlarının kullan- dığı otomobile bindi. Mumcu, da- ha sonra evine gitti. Hande gazetecilerle Hande Mumcu, duruşmadan sonra geldiği amcası Avukat Meh- met Mumcu'nun Cinnah Cadde- si 74-2 numaradaki evinden saat 17.40 sıralannda Mebmet Mum- cu ile birlikte dışın çıkarak kapı- da bekleyen gazetecilere kısa bir açıklamada bulundu. Hande Mumcu şunları söyledi: "Mahkemede ifademi verdim. Söyienmesi gereken her şeyi söy- ledim. Ekleyecek hiçbir şeyim yok. Zaten, devam eden dava hakkın- da konuşmak doğru degil. Hepi- nizin ilgisine çok teşekkür ediyo- rum. Ama hem ben, hem de ai- lem, hareket özgürlügümüze ka- vuşmak istiyoruz. Sayın basımmı- zın bize bu imkânı sağlayacağına inanıyorum." Bir gazetecinin, Hande Mum- cu'ya yönelttiği, "Bundan sonra ne yapmayı düşüBÜyorsunuz" şek- lindeki soruya, amcası "Şu anda bir şey söyleraek mümkün degil" şeklinde cevap verdi. Gazetecilerin, fotoğraf çekme konusundaki isteklerine karşılık Mehmet Mumcu, "tstediğiniz ka- dar çekebilirsiniz" dedi. Bunun uzerine Hande Mumcu gazeteci- lerin fotoğraf çekebilmeleri için bir müddet evin bahçesinde bek- ledikten sonra, tekrar eve döndü. Hande'yi izleyen çok sayıdaki gazetecinin apartman önünde beklemesi üzerine Hande'nin ye- ğeni olduğu belirtilen bir genç ga- zetecilerin yanına gelerek Hande 1 nin babasmın yazdığım belirttiği bir notu okudu. Notta Hande'nin mahkemede gerekli açıklamaları yaptığı, sinirlerinin bozuk olduğu için ilaç alarak yattığı belirtilerek, apanman sakinlerinin gazelecile- rin bekleyişinden rahatsız olduk- lan, bu nedenle gazetecilerin evin önünden ayrılmaları istendi. Coşkun'un yanıtlan Ankara DGM Cumhuriyet Sav- cısı Binbaşı Ülkü Coşkun, ANKA muhabirinin Hande Şevkat Mum- cu'nun duruşmadaki "tşkencevle tehdit edildim" suçlamasını hatır- latması üzerine, alaylı biçimde, "Belki, asmış, kesmiş, elektrik vermiş, vücndunda sigara söndür- müş, soğuksu sıknuş olabiliriz de. Biz kimseye baskı, tehdit, kötü muamele yapmadık" dedi. Hande Şevkat Mumcu'nun "Suçtan kurtulmak için hakikale aykın beyanlar" verdiğini savunan Binbaşı Ülkü Coşkun, Mumcu 1 nun "ağlayarak sızlayarak" ifade verdiğini söyledi. Mumcu'nun, Ankara DGM Başsavcısı Nusret Demiral'ın ken- disine sorgu hâkimliği önünde ifa- de vermeden önce "Emniyet *e savcılık ifadesini değiştinnemesi için baskı yaptığı" yolundaki suç- lamalarına ise Coşkun şöyle yanıt verdi: "Biz kendisine cinsel ilişkileri- ni, kızlık zannın bozulup bozul- madığı konulannı hiç sormadık. Bunlan sorgu hâkimliğinde ken- disi anlattı. Anlatmayabilirdi. Biz baskı yaptıysak emniyet, savcılık ifadesini kabul eder geçerdi. Ne- den bu hususlan da eklemiş?" Uluç Gürkan da başından ben kendisinin bir gazeteci olarak yar- gılanmasını istediğini, ancak baş- ka bir olayın içine çekilmek isteıı- diğini belirterek, duruşmada or- taya çıkan durum sonrasında bu tür bir yargılama şansını elde et- tiğini, bu nedenle de rahatladığı- nı söyledi. Güzel'in avukatı Prof. Dr. Yahya Zabunogtu da davanın hukuk ve yargı dışı birtakım amaçlara yönelik olarak hazırlan dığını belirterek, "Bu gelişmeden sonra asıl ders alması gereken ba- na göre sayın savcılık makamıdır. Onlann ne yapmalan, ne yapma- malan gerektigini iyi bilmeleri gerekir" diye konuştu. F A D E N İ N T A M M E T 'Güzerin ismini kendimi korurum diye verdim..! Usteşarın giderek artan baskısından kurtulabilmek, bu baskıyı defedebilmek için Hasan Celal Güzel'in ismini verdim. Bu adı verirken hem inanılmayacağını dyşünüyor hem de siyasi bir güç olan Sayın Güzel sayesinde kendimi koruyabilmeyi amaçlıyordum. Ben Sayın Güzel'in adını verince müsteşar sorguyu bitireceğine bu ifademi suiistimal etmeye başladı. ANKARA (Cumhuriyet Burosu) — Hande Mumcu, DGM'deki dünkü duruşmada, mahke- me başkanlığına "sorgu yerine geçmek" üzere ver- diği 10 sayfalık metinde, olayı aynntılan ile ak- tardı. Hande Mumcu, "Bana verilen bilgi ve bel- gelere her zaman sadık kaldım" dedi. Hande Mumcu'nun el yazısı ile yazdığı metin aynen şöyle: "Hakkımdaki tüm iddialan reddediyorum. Bu iddialara yol açan bütün ifadelerim gerçek dışı- dır. Evraka alınan tüm ifadelerim. baskı altında alınmıştır. Dışişleri Bakanlığı Müsteşan Tugay Özçeri'nin benden manevi bir baskı al- tında sağladığı usulsüz beyan- lar öne sürülerek diğer sorgu- lamalar yapılmıştur. Yurtdışından dönduğüm günün sabaht (20 mart) Müs- teşar Tugay özçeri tarafından çağnldım. Yıllık iznimin bir ,bölumünü geçirdiğim Tunus- 'tan uçağım rötarlı kalktığı için 19 mart akşamı İstanbul'dan Ankara'ya giden uçağı kaçır- dım ve gece geç saatte THY beni bir otele gönderdi. Ora- da sabahladım. 20 mart günü sabah uçağıyla Ankara'ya var- dığımda yorgun ve uyicusuz- dum. Ayrıca ülserim nedeniy- le sürekli olarak kullandığım Librax isimli musekkin mide ilacımı her zamankinden da- ha geç bir saatte aldım. Daireme o gün saat 11.00 civarında gittim. 11.30'da müsteşarJığa çağrıldığımda genel mudur yardım- cısı bana "Cumhurbaşkanı'mn ABD gezisi ile il- gili bazı kriptolar dışan sızdınlmış, biz tüm dai- re ifade verdik. Senin de ifaden alınacak" dedi. Ancak konunun tam olarak ne olduğunu anlamış değildim. Müsteşann odasına girdiğimde önce Müsteşar Tugay özçeri, Müsteşar Yardımcısı Ömer Lütem ve Sicil Müdüru Ferit Ülker vardı. Bu he- yet karşısındaki sorgu yanm saat kadar sürdü. So- rulan sadece müsteşar sordu. Ancak herhangi bir tutanak tutulmadı. Bu yarım saatin sonunda ba- na biraz dışarıda beklemem söylendi. Ben dışarı- dayken Ömer Lütem'e, "Bu kadar eminseniz buyrun" dediğini duydum. Beş dakika kadar sonra tekrar müsteşarın yanına çagnldım.b Heyet kar- şısındaki görüşme sırasında bana doğrudan bir suçlamada bulunulmadı. Dairemde hangi işleri yaptığımı ve benzeri sorular sordular. Müsteşarın yanına tekrar geldigimde yalnızdı ve beni doğrudan söz konusu kriptoyu basına vermekle suç- ladı. ltham edildiğim suç be- ni dehşete düşürdü. Ben yap- madığımı söyledikçe, dedikle- rimin hiçbirini kabul etmedi. Arada bir bana samimi bir ta- vırla, kulağıma fısıldayarak kriptonun içeriği, hükumet ve devlet büyüklerimiz hakkında ileri geri konuştu ve bu konu- lardaki fîkirlerimi sordu. Za- man zaman da tehditkâr bir biçimde konuştu. Bakanlıkta- ki amir ve mesai arkadaşları- mın beni suçlamamış olmala- nna rağmen, bu işin sonunda öyle veya böyle bana mal edi- leceğini anladım. Bu arada müsteşar, bazı siyaset adam- ları tarafından kandmlmış olabileceğimi, beni zihnen iğ- fal ederek istemeye istemeye bana bu işi yaptırmış olduk- larına inandîğını açıkça söy- ledi. Birtakım isimler saydı ve bu kişilerin bana tazyikte bu- lunup bulunmadığını sordu. Müsteşarın giderek artan bas- kısından kurtulabilmek, bu baskıyı defedebilmek için say- dığı isimler arasından ailece tanıdığımız, görüştüğümüz, çok saydığım bir in- san olan, aynca bundan önceki görevleri ve ha- len işgal ettiği mevki dolayısı ile Sayın Hasan Ce- lal Güzel'in ismini verdim. Bu adı verirken hem inanılmayacağını düşunuyor hem de siyasi bir güç olan Sayın Güzel sayesinde kendimi koruyabilmeyi amaçlıyordum. Ben Sayın Güzel'in adını verince müsteşar sorguyu bitireceğine bu ifademi suiisti- mal etmeye başladı. Bunu bir aşk ilişkisi şekline dönüştürdü. Ben, hiçbir şeye itiraz edemeyecek ka- dar büyük bir şok içine düşmüştum. Zaten ondan sonra müsteşarın bana sorduğu soruları ve verdi- ğim cevapları tam olarak hatırlayamıyorum. So- nunda müsteşar bu göruşmeyi kiraseye, aileme bile anlatmamam gerektigini söyledi. Bu görüşmeden sonra bir kez karşılaştıgımızda bana "Hande Ha- nım, her şey çok iyiye gidiyor, merak etmeyin" dedi. Beni bir kez daha çağırtacağını söyle- diği halde cağutmadı. Ben bu süre içinde bakanlıktaki göre- vime normal olarak devam ettim. 24 mart gecesi saat 24.00 ci- varmda u>ıımak üzere yatrruş- ken üç polis evimize geldi. Evimizi aradılar. Daha sonra da beni emniyet müdürlüğu- ne götürduler. Ne kadar bu- yük bir korku içine düştüğüm tahmin edilebilir. 25 mart gecesi gözlerim bağlı olarak saat 23.30'dan sa- baha kadar, kim olduğunu bilmediğim çok sayıda kişiler- ce sorguya çekildim. Daha sonra yanımdaki nöbetçi ba- yan memurlardan biri bu ki- şilerin çoğunluğunun dışarı- dan geldiklerini söylemiştir. Bu sorgu sırasında önce ger- çeği, yani bu işle hiçbir ilgim olmadığını söyledim. Ancak bana, Müsteşar Özceri'ye ver- digim ifade olduğunu soyle- mart gecesi gözlerim bağlı olarak saat 23.30'dan sabaha kadar, kim olduğunu bilmediğim çok sayıda kişilerce sorguya çekildim. Daha sonra yanımdaki nöbetçi bayan memurlardan biri bu kişilerin çoğunluğunun dışarıdan geldiklerini söylemiştir. sında aynca bana tadından şüphelendığim çay ve- sigaralan zorla, art arda içirdiler. öyle ki ulserim- den ötürü başım dönmeye, midem bulanmaya, ter- lemeye başladım. Bu rahatsızlıklar ortaya çıkın- ca sorgulamaya ara veriyorlar, tekrar sigara ve çay içirtip sorguya yeniden başlıyorlardı. Sorgulan- mam sırasında gizli evrakın bakanlık dışına çık- masından ziyade Sayın Güzel ile ilgili olarak kendj yönelttikleri sorulan zorla tasdik ettirdiler. Soru- lann büyük çoğunluğo Sa>ın Güzel ile aramda bir ilişkı olduğu ve bunun ayrıntılan ile ılgılıydi. Ge- ne, benim kişisel hayatım hak- kında ayrıntılı sorular sordu- lar. Ayrıca bakanlık içinden başka kimlere, hangi partile- re bilgiler gittiğini, bunları kimlerin verdiğini sordular, sorgulamadan bir an önce kurtulabilmek amacıyla beni yönlendirdikleri doğrultuda cevaplar verdim. Zira son de- rece ürkmüş ve korkmuştum. Beni kapattıkları odaya dön- düğümde saat sabahın beşiydi. 26 mart gecesi saat 22.3O"da emniyet müdurlüğü binasına gelen savcılarca sorguya çekil- dim. Önce gene gerçeği, yani tüm olaylarla bir iigim olma- dığını ifade etmeme rağmen, savcılık da kendi konuşturma yöntemleri olduğunu ve so- nuçta nasılsa konuşacağımı söyledi. Savalık da gene müs- teşar tarafından yapılan sor- gularna metnine ait olduğu ilen sürülen bazı cumJeleri okuyunca, daha önce bana zorla uydurtularak mal edilen senaryoyu ay- nen tekrarlamak zorunda kaldım. Bu senaryo da- hilinde bana kabul ettirilen ilişkiyi teyit etmem ba- Kimından savcılıkça tutturulan yer gösterme tu- tanaklarında belirtilen yerlerin hepsi bilinen yer- lerdir. TBMM'de çalışırken bazı parlamenterler benden ve diğer arkadaşlardan çeşitli konularda bilgi ve araştırma isterler, biz de bunları sağlar, gerektiğinde bürolanna da götürürdük. O sıralar- da Sayın Güzel bakandı. Bizlerden bu yolda bil- giler istemiş ve ben de ona bu hizmeti vermişim- dir. Bakanlık makamında bazı araştırmalan ken- disine teslim etmişimdir. Sayın Güzel bakanlık- tan aynldıktan sonra bir kez bir yakınımızın özel bir işi için Necatibey'deki bürosuna gitmiştim. Kendisi voktu. bunun üzerine beni ikinci bürova gönderdiler. Ben bu yerleri savcılıkça dolaştınlırken ha- tırladım. Ayrıca genel kong- re öncesi bütün siyasetçilerin büroları basında açıklanmış- ur. Hele Sayın Güzel'in Tunus Caddesi üzerindeki bürosunu bilmeyen kişi yoktur. En azın- dan bu yerin balkonunda Sa- yın Güzel'in uzun süre bir posteri asılı kalmıştır. Aynca, daha önce de belirttiğim gibi Sayın Güzel bir aile dostu- muzdur. Nitekim ben gözaltı- na alındığım strada, Alman- i'a'da bulunan babam, anne- mi arayarak hiç tereddüt et- meksizin Sayın Güzel'in yar- dımına başvurulmasını söyle- miş. Annem telefonda kendi- siyle gönlştükten sonra ertesi gece eşiyle birlikte annemi zi- yarete gelmiş. Sorgu hâkimliğine ise tam 24 saat sonra sevk edildim. Bu süre zarfında dış dünya ile her turlü temastan uzak, ne ola- cağıru, ne yapılacağım bilme- den korku içinde bekledim. Sorgu hâkiminin önüne çık- madan önce savcılıkta bana, "Kızım, şimdi hâkimin önü- ne gidiyorsun. Bize söyledik- lerini değiştireceksen seni bıralunayabm" dediler. Mesaj çok açıktı ve beni eskisinden daha büyük bir pa- niğe ve korkuya sevk etti. Zira babamı bir yıldan beri görmemiştim. Benim için her şeyden değerli olan, ilk kez bu kadar uzun süre ayn kaldığım ba- bamı göremezsem ikimiz için de bu son derece yı- kıcı olurdu. Babam bir yıl önce Munih Üniversi- tesi Hukuk Fakültesi'ne konuk öğretim üyesi ola- rak gitmişti. Ve gözaltına alındığım hafta içinde de dönecekti. Aynca emniyet müdürlüğüne tek- rar gönderilmekten de korkuyordum. Yanımda ba- na yardımcı olabilecek bir hukukçu bulunmadığı için ve bu konuda da hiçbir şahsi bilgi ve tecrübe sahibi olmadığımdan, ifademin yeniden hangi merciler tarafından, ne şekilde alınacagını bilmi- yordum. Emniyet müdürlüğünde muhtemelen çok daha kötü muamelelere maruz kalmaktan korku- yordum. Işte bu nedenlerle, bu konuları onlann istediği doğrultuda kısa keserek, ka- bul edip, serbestçe evime dön- meyi istedim. Dolayısı ile sor- gu hâkimi önünde eski ifade- mi tekrarladım. Nitekim ser- best bırakıldığım günün akşa- mı babam döndu. Eğer beni bulamasaydı ne olurdu? Dü- şünmek bile istemiyorum. k^orgulanmam sırasında gizli evrakın bakanhk dışma çıkmasından ziyade Sayın Güzel ile ilgili olarak kendi yönelttikleri sorulan zorla tasdik ettirdiler. dikleri bazı cümleler okudu- lar. Beni işkenceyle tehdit ettiler. Guzellıkle ko- nuşmazsam aşağıya gönderileceğimi, kendi metot- larıyla beni konuşturacaklarını söylediler. Diren- menin bir faydası olmayacağını belirttiler. Ben ba- sında çıkan haberlerden işkence yapıldığına ina- nıyordum, birçok kez yayın organlarında korku- tucu işkence olaylan okumustum. Bu yuzden bana yönelttikleri tehdıtlerı yerine getireceklerinden hiç şuphem yoktu. Sorgu sıra- Bütün sorgulamalar sırasın- da uykusuzdum, korkuyor- dum, midem ağrıyordu. Bit- kindim ve buyuk bir panik içindeydim. tddianamede ileri sürülen ilişki mevcut değildir. Dolayı- sıyla söz konusu kriptoyu Sa- yın Güzel'e vermem mümkün değildir. Ben, çalıştığım son saate kadar bakanlık içinden hiçbir evrakı dışan çıkarma- dım. Amirlerimin tah'matı dı- şında hiçbir kriptonun foto- kopisini çekmedim. Burada soz konusu edilen uzunlukta bir kriptonun fotokopisini çe- kebilmek için gerekli olan süre zarfında fatokopı makinesinin de içinde bulunduğu evrak odası hiç- bir zaman boş kalmaz. Müsteşann benimle yaptığı göruşmeden sonra bile elimden pek çok gizli evrak geçti. Çok önemli ve gizli belgelerin tercümelerin yaptım. Ben, bana verilen bilgi ve belgelere her zaman sadık kaldrm."
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle