25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 24 MAYIS 1990 Türkiye'nin Yeri..« Bizi şaşırtan, Türkiye'nin son 10-15 yıl içinde, hiç olmazsa ilkeleri bakımından nihayet rayına oturtulan Ortadoğu siyasetinin, bölge istikrarına sağladığı önemli katkının, Batılılar ve özellikle Amerika Birleşik Devletleri tarafından iyice anlaşılmaması ve değerlendirilmemesidir. Hep bizi Ortadoğu çekişmelerine ve çatışrnalarına karıştırmak isterler. HÂMİT BATU Emekli Büyükelçi Doğu Bloku'nun ve Varşova Paktı'nın çözülme- si sonucunda Avrupa'nın savunma sorunlan çok ha- fıfledi. Bu durumda Türkiye'nin stratejik öneminin azalmasından kaygı duyduğumuzu belli ettiğimiz- den, yabancı dostlarımız, bizi rahatlatmak için ola- cak, şunu söylüyorlar: "Türkiye'nin Avrupa için stratejik mevkii, kuşkusuz öneminden bir hayli kay- bedecektir. Ama telaşa gerek yok! önümüzdeki dö- nemde Ortadoğu'nun önemi, büyük olasıhkla, bu- radaki enerji kaynaklanna olan gereksinim dola- yısıyla, artacaktır. Türkiye'nin bu bölgede, küçüm- senemeyecek stratejik, politik bir rolü olabilir. Av- rupa açısından kaybedeceği önem yerine, Türkiye Ortadoğu'da önemsız olmayan başka bir rol alabi- lir.." Bize bir tür "yedek stratejik mevkie" sahip ol- duğumuz bildiriliyor ve "açıkta kalmayacaksınız" anlamını taşıyan bir güvence verilmek isteniyor! Yanlışlıktan kurtarmayı başardığımız politikamız... Bir Ulkenin, başka özellikierinden ve olanakla-' rından olduğu gibi stratejik yerinden de yararlan- ması, kammızca doğal bir davranıştır. tkinci Dün- ya Savaşı'nın bitiminden sonra geçen yanm yüzyı- la yakın dönemde, ülkemiz karşılaştığı sorunlarda bu kozunu kullanmaya çalışmıştır. Bunda yadırga- nacak bir yan yok; hatta bu avantajım daha etkili kullanamadığı da eleştirisi konusu olabilir! Ancak öbür yandan ittifak içindeki yeri, ülkemizi, birta- kım sorunlarını çözmekte yeterli çaba sarf etme- mek gibi bir ahşkanlığa sevk ettiğini de belirtmek gerekir. Hükürnetlerirnizin, bu "çok önernli strate- jik konumun" arkasına sığınarak uluslararası iş- lerde oldukça pasif tutumlar içine girdikleri bir ol- gudur. Bugünkü sıkıntımız, önemli ölçüde bu alış- kanlıkları silkinmek güçlüğünden geliyor. Şimdi Ortadoğu'da bize önerilen politik, strate- jik role gelelim: Yaşamsal çıkarlan tehdit edilirse, Türkiye'nin bu bölgede siyasal ve askeri bir rol al- ması tabii olur. Ama Avrupa'daki gelişmeler ne olursa olsun biz yakın gelecekte böyle bir zorunlu- luğun ortaya çıkacağını düşünmek için pek neden görmüyoruz. 1950'lerde sürüklendiğimiz hatalı tutumlan düzd- terek Ortadoğu politikamıa, bugün daha sağlam ve sağlıklı ilkelere bağlamış bulunuyoruz. Bunla- rın en önemlilerini şöyle özetleyebiliriz: Bölge ül- keleri arasındaki anlaşmazlıklara hiç kanşmayarak her ayrı Ortadoğu devleti ile dostluk ilişkileri kur- maya çalışmak; Filistin konusunda genel hatlan ile Arap davasım desteklemek ve altını çizerek yaza- lım, dışarıdan yapılmak istenen müdahalelere, as- keri hareketlere katılmamak ve Türkiye'deki üsle- rin bu maksatla kullanılmasına müsaade etrnemek... Türkiye'nin bölgede sürdürdüğü, kendi koşulları- na ve Arap ülkeleri koşullanna çok uygun görül- mesi gereken bu güven verici siyasetin daha da ge- liştirilmesinin, tüm bölgenin yararına olacağından kuşku duymuyoruz. Bizi şaşırtan, Türkiye'nin son 10-15 yıl içinde, hiç olmazsa ilkeleri bakımından nihayet rayına otur- tulan Ortadoğu siyasetinin, bölge istikranna sağ- ladığı önemli katkının, Batılılar ve özellikle Ame- rika Birleşik Devletleri tarafından iyice anlaşılma- ması ve değerlendirilmemesidir. Hep bizi Ortado- ğu çekişmelerine ve çatışmalanna karıştırmak is- terler. Hükümetleri, bürokrasilerinin geçici çıkar- lar peşinde gösterdikleri gayretkeşlikten etkileniyor- lar herhalde; bürokratlarının dar görüşlü uygulamalarına bağlanıyorlar ve takdir edilmiyor ki Türkiye'nin burada sürdürdüğü basiretli politika, bölge ülkelerinin çıkarlanna olduğu gibi daha ge- niş bir görüş içinde, Batılı ülkelerin de uzun vadeli çıkarlanna uygundur. Ülkemizın Ortadoğu'daki kavgalara sürüklenmesi, bölge gerginliklerini büs- bütün ağırlaştırmaz mı? Kapanmakta olan savaş sonrası dönemde, NA- TO ittifakı üyeliği yanında, Türkiye'yi rahatlatan başka bir olay, ülkemızin Avrupa'nın bir parçası sa- yılması idi. Stratejik öneminden dolayı, Batı'nın Türkiye'yi Avrupa dışında bırakamayacağına ina- nıyorduk. Avrupa ile kurduğu bağlar, Türkiye'nin demok- ratik rejiminin yerleşmesinde çok büyük bir etkisi olmuştur ve bu bağlann bize sağladığı yararlan yad- sımak hatınmızdan geçmez. Ancak biz bu bağları da olduğundan daha sağlam ve kalıcı olarak yorum- lamadık mı? Avrupa içinde sarsılmaz bir yer almış olmak kanısı, bizi daha aktif, daha realist ve çok yönlü bir dış politika girişimlerinden alıkoydu. Av- rupa içindeki yerimizi, daha nüanslı ve daha ihti- yatlı olarak anlamış olsaydık, şimdi karşılaştığımız koşullara daha kolayca intibak ederdik. Ortaya çıkan farklı koşullar Gerçi NATO'nun dağılması söz konusu değildir; Avrupa Topluluğu'nun da bütünleşen AJmanya'yı bağrına basarak hızla birleşme sürecini sürdürece- ği resmi açıklamalarda belirtiliyor. Eski düzenin ko- runacağı izlenimi uyandınlmak isteniyor. Türkiye^ nin de NATO ile AT ile bağlan kalıyor. Ama bili- yoruz ki geçmişe terk ettiğimiz bir Avrupa düzeni- nin gereksinimlerini karşılamak için kunılan bu eski örgütlerin işlevi değişecek, şimdi ortaya çıkan çok farklı bir durumun koşullanna uydurulacaktır. Bu örgütleri, "tarihi eser" olarak görkemli cepheleri ayakta tutulan, ancak iç kısımlan değişik gereksi- nimlere göre yeniden yapılandınlacak binalara ben- zetebiliriz. Bugün Avrupa'nın geleceğini ilgilendi- ren konularda önerilen çareler ve önlemler, bize fi- kir oyunları gibi görünüyor, bunlar herhalde kâğıt üzerinde kalacaktır: Her zaman olduğu gibi yeni koşullar Avnıpa'da yeni dengelerin kunılmasıru ge- rektirecektir. (Ülkemizin Batı ile olan bağlannın da belirli ölçüde erozyona uğramasıru beklemeliyiz.) Bu kaybı karşılamak ve dengelemek için ülkemiz, Sovyetler Birliği ile ilişkilerine daha büyük ağırlık vermek yolunu seçemez mi? Sovyetler Birliği ile komşuluk ilişkilerimiz iyi bir düzeyde; ekonomik ilişküerimizde aynca yeni bir hamle bekliyoruz. Sov- yet hükümetinin, Sovyetler Birliği'ndeki Türkik cumhuriyetlerinin başkaldırdığı bir dönemde ayn- ca ülkemizle ilişkilerine önem verdiğinden emin ola- biliriz. Ancak Rusya ile yakınlaşmanın oldukça dar sınırlan içinde kalacağını öngörmemiz gerekiyor. Gorbaçov sorunlarını çözmek için Batı'dan destek anyor; önemli konularda Bush ile anlaşarak yürü- mek zorunda. Sovyetler Birliği, eskiden olduğu gi- bi uluslararası ilişkilerde bir denge rolü oynayacak durumda değil. tki kutuplu bir dünyada yaşamıyo- ruz artık. Kurulacak yeni dünyada Türkiye'nin yeri nasıl olacaktır, yeni koşullann yarattığı güçlükleri nasıl yenecek; bunlann meydana getireceği yeni olanak- lardan nasıl yararlanacaktır? Bu sorulan yanıtla- maya çalışmak çok iddialı olur ve bugünkü belir- sizlikte buna kimsenin girişeceğini sanmıyorum. Ama şu kadarını söylemek mümkündür kanısında- yım: îttifak bağlarının göreli olarak zayıflaması, Av- rupa bağlannın güçleşmesi ve gevşemesi sonucun- da, ülkemizin kendi bölgesindeki ülkelerle ilişkile- ri daha büyük önem kazanacaktır. Büyük olasılık- la Türkiye dış siyasetinin bölgesel boyutlanna da- ha büyük ağırlık vermek durumunda kalacaktır. "Türkiye'nin bölgesinden" bizim anladığımız, Bal- kanlan ve Ortadoğu'yu kapsayan çok geniş bir alan- dır. Bu bölgedeki ülkelerle ilişkilerimizi sıkılaştır- mak ve geliştirmek, yeni işbirliği ve dayaruşma bağ- lan kurmak gerekebilecektir. Bölgesel politikalar üretmeliyiz Girdiğimiz dönemde Türkiye gerçekten bölgesel politikalanna ağırlık vermek durumunda kalacak- sa bölgedeki sorunlanm, komşulan ile olan anlaş- mazlıklan çözümlemek yollannı arayacaktır. Yeni dünyanın koşullanna uyum sağlayabilmek, manevra kabiliyeti kazanmak için bölgesinde rahat edebil- melidir. Bugünkü dUnyammn koşulları ne kadar değişik görülürse görülsün, cumhuriyetin ilk döneminde- ki durumu andıran bir ortama döneceğimize dair bir izlenim uyanmıyor mu? 1920'lerde ve 30'larda yeni kunılan Türk devletinin hem Batı'daki hem Doğu'daki komşulan ile ilişkilerinde karşılaştığı güç sorunlan ortadan kaldırmak için çok kapsamlı bir bölgesel siyaset uyguladığını anımsayaiım. O dönemde yapabildiğimiz gibi bölgede samimi bir yakınlaşma ve işbirliği havası estirmeyi başara- bilir miyiz? Kendimize cesaret vermek için sözünü ettiğimiz dönemde sonınlann daha da çetin oldu- ğunu belirtebiliriz. Yaran olur mu? Güç olan, o yü- lann ruhuna yeniden sahip olmak! Ama şunu dü- şünebiliriz ki ortaya çıkacak yeni dünyada, biz ken- dimizİ biraz daha az güvenceli ve desteksiz duyum- sayacaksak komşulanmız da Batı'dakiler ve Orta- doğu'dakiler benzer guclüklerle karşılaşabilecekler- dir. Gerçekten bloklann dağılması ile küçük ülkeler bölgesel yakınlaşma ve işbirliği çareierine başvur- mak zorunluluğunu duyacaklardır herhalde? Çünkü büyük ve güçlü devletlerin küçükler üzerindeki bas- kı ve nüfuz olanakları artacaktır. Balkan ülkeleri, Ortadoğulular, bu durumda dayanışmamn yarar- larıru zamanında görecekler mi? Bugünkü politi- ka ahşkanhklanna bakılırsa bundan şüphe edilir ta- bii. Türkiye, cumhuriyetin ilk döneminde uygula- dığı yaratıcı bölgesel siyaset kavramından, Atatürk- ün miras bıraktığı siyasal felsefeden esinlenerek, böl- gesinde yeni koşullann gerektirdiği atılımları ger- çekleştirir mi? Bu sorulara yamtımız yok. Yalnız ko- nuları ortaya koymak istedik. EVET/HAYIR OKT4YAKBAL Kıbns'ı Örnek AlsakJ "Kıbns'ta demokrasi yoktur. KKTC'de sözcüğün tam anlamıyia kukla bir rejim vardır. Bu rejimin aracı olmayı kabul edene bü- tün kapılar açıktır." Cumhuriyetçi Türk Partisi lideri Özker Özgür, Yeni Düzen'de- ki yazısına böyle başlamış: "Çok uluslu Polly Peck, Yahudi ser- mayesi ile KKTC'de Türkçülük yapmakta; elçilik, kolordu ve gü- venlik kuvvetleri, kurulan zorbalık düzeninin bozulmaması için kendilerine düşeni esirgememektedir. 22 nisan ve 6 mayıs se- çimlerinde ortaya çıkan gerçek budur." 22 nisanda cumhurbaşkanı seçikJİ. 6 mayısta da Kıbrıs Mec- lisi'nin 50 üyesi... Kuzey Kıbrıs'taki iki güçlü muhalefet partisi bir araya geldl. 'Demokratik Mücadele' adlı yeni bir partide birleştiler. Denktaş'ın Ulusal Birlik Partisi'ne karşı çetin bir savaşım verdiler. Yalnızdı- lar; destekleri, parasal dayanakları yoktu. Tek amaçları, Kıbrıs 1 ta gerçek bir demokratik rejimin kurulabilmesiydi. Tek adam ege- menliğine son vermek, hiç değilse tek adam'ın yönetiminı ge- reği gibi denetlemek... Her iki seçimde de muhalefet birliği önemli sayıda oy atdı. Mil- letvekili seçiminde DMP'nin oy oranı yüzde 44'e varmaktadır. Bu da gösteriyor ki Kıbrıs halkının yarıya yakını Denktaş yönetimin- den usanmıştır. Denktaş ve iç-dış destekçilerinin bir an önce ik- tidardan uzaklaştırılmasını istemektedir. Denecek ki peki ya yüz- de elliyi aşan oy gücünün bir anlamı yok mu? CTP'nin Genel Başkanı, şim- diki DMP'nin önde gelen kişisi Özker Özgür, buna şu yanrtı ve- riyor: "Asii Nadir'in paraları ile satın alınmayı reddeden, kolordu ve güvenlik kuvvetlerinden subayla- rın baskılarına karşı direnen on binlerce KKTC yurttaşlarını yü- rekten kutlarız. Gerçekten zorlu bir demokrasi savaşımı verdiler. Yahudi sermayesi, devlet terörü, elçilik, kolordu ve güvenlik kuv- vetleıinin tüm girişim ve baskıla- rına karşın 40.801 insan sonuna kadar dimdik ayakta durdu. 4OJ8O1 rakamı istatistikçilere yan- sıyan resmi rakamdır. Biz, kukla rejimi ayakta tutmak için her yön- temi geçerli sayanların, yurttaş- ların oy pusulaJan ile de oynadık- larına inanıyoruz. Çanta dolusu paralarla, köy köy dolaşan oy simsarlarının arkasında devlet gücü olduktan sonra kuralına gö- re yapılmış bir seçimden kesin- likle söz edilemez. Meşruluğunu yitirmiş, seçtirilmiş kukla bir re- jimde yaşamaya zorlanıyoruz. Böyle bir rejimin organları meş- ru değildir. Fiili birdikta ile diya- log kurulmaz, diktaya karşı mü- cadele edilir." Kıbrts'taki birleşmiş muhalefet partileri, yani Demokratik Müca- dele Partisi, doğrusu ya Türkiye1 deki muhalefet partilerine örnek bir eylem yaratmtşlardır. O da KKTC Meclisi'ne katılmamak... 50 kişilik Meclis'te 16 muhale- fet milletvekili yer alacaktı. Bu on altı kişiden ikisi dışında on dör- dü Meclis'e katılmayacaklarını açıkladılar Yayımiadıkları bildiri- de şöyle diyorlar; "Sonuç olarak bu seçimlerin hûr ve serbest seçimler olduğu- nu söylemeye olanak yoktur. De- mokratik ilke ve gelenekler baş- tan aşağı çiğnenmiştir. Yurttaşın hür ve serbest bir seçimle kendi vicdanı ile oy kullanıp tercihini yaptığını söylemek olanağı yok- tur Seçim sistemindeki değişik- lik ve baskı, para, dış karışmacı- lık ve seçim oyunlarıyla tek parti diktatörlüğü kurulmuş bulun- maktadır. Yüzde 54 oy alan bir parti elli kişilik Meclis'te 34 san- dalyeye sahip olurken, yüzde 44 oy alan bir parti sadece 16 mil- letvekili ile temsil edilecek, böy- le bir oyunu içimize sindirmeye olanak yoktur. Anti demokratik yollarla kurulan tek parti diktator- yasına demokrasi denmesine, oynanan demokrasicilik oyununa figüran edilmemize iznimiz yok- tur." (Arkası 19. Sayfada) Prof. Dr. MUVAFFAK SEYHAN ölümünün 4. yılında eksilmeyen özlem, saygı ve sevgi ile anıyoruz seni... EŞİÎS. KIZIN, OĞLLN. TORUNUN SATILIK YAZT.TK DAÎRE * Ayvalık, Altınava Özlenvkent'te, deniz kenarında, yeni bitmiş, 80 metre kare, 2 tuvalet, salon, 2 yatak odası, dubleks daire 45 milyon'a satılıktır. Tel: İst. 575 89 73 (Gündüz) 572 94 40 (Gece) RUHİ SU SANAT GECESİ "SABAHIN SAHİBİ VARDIR" 8 Haziran Cuma günü, saat2O.3O'da Harbiye „ Açık Hava Tiyatrosu'nda. Biletler: Dünya Sineması (149 93 61), | BakırkovKarvaSinemas|M[5-<2Jl ~2), /, î£ ' £** t • •KadıköyMÖdaSinema'sı?33"01 28)t " *•'%' "V 4 . •*•* OrtakbyKüitürMefkezin586987) " " * EVLATLIK Almanya'da Türk ailesi küçük yaşta evlatlık kız anyor. ADRES: Herr Salih, CO/VVESELER COERDESTR, 37 MÜNSTER 4400 PENCERE Öf, Pöf, Tuh... Pantolonun beli zorlanmaya başlamıştı, fermuarı güç kapanı- yor, ceketın önü ıliklenmiyor, koltuk altiarı kasıyor, dikişleri atı- yor; herif sanki cendereye girmiş, yüzünde bir sıkıntı.... — Nen var? — Dar geliyor... — Niçin? Suç terzide mi? — Yok canım... — Pekı kimde? Dostum yanıt vermedi, eliyle yüzünden sinek kovar gibi bir işaret yaptı: — Dar geliyor... Bizim uyanık daha yeni by-pass ameliyatı geçirmişti; bacağıri- dan damar almışlar. kalbinde tıkanan koronerlerin yerine takmış- lardı; ama ya sonrası? Dün bir, bugün iki. Hastahaneden yeni çıkmıştı; ama, ye babam ye!.. Ne bulursan tıkın!.. Yemediği herze, içmediği zıkkım yoktu; oysa doktorlar ne demişlerdi: — Yemene içmene dikkat et!.. Dengeli beslen!.. Fazla kilolar sağlığın için tehlike oluşturur; şişmanlık iyi bir şey değildir... Dinleyen kim? Bızimki giysilerine sığmıyor; mutsuzluğu yüzünden akryor ve sık sık yineliyor: — Dar geliyor!.. Oysa darlık ve bolluk görelidir; üç ay önce bol gelen darlaşa- bilir: bir yıl önce dar gelen bir süre sonra bollaşabilir. insan kilo- suna dikkat etmeli, değil mi?.. Elbise şışmanlamaz ya da zayıf- lamaz; hep aynı kalır; ama, kişi kuruyabilir ya da göbek bağla- yabilir. * Toplumlarla anayasalar arasındaki ılışkilere de bu bakımdan yaklaşmakta yarar var. Evrensel demokrasinin anayasası "İnsan Hakları Sözleşmesi"dir, çağdaş bir toplumun temel hukuku bu ölçüye göre biçilip dikilmeli... 1961 Anayasası evrensel demokrasiye yönelik bir modele gö- re bıçılmiş; sosyal devlet, yargıç güvencesi, özerk üniversite, sen- dikalar, toplu sözleşme ve grev hakları, temel özgürlüklere göre dikilmişti; 27 Mayıs Devrimi'nin bir ürünüydü; ama kimi politika- cı yakınıyordu: — Dar geliyor... — Neden? — Yürütmeyi kısıtlamış; yargıçlara yetki vermiş, hükümetin elini kolunu bağlamış; bu anayasayla memleket yönetilemez... Kımi politikacı da olaya değişik bir açıdan bakıyordu: — Bu anayasa bol geliyor... — Ya?.. — Yargıç bağımsızlığı. üniversite özerkliği, sendikal haklar, top- lu sözleşme, grev hakkı, sosyal devlet bize göre mi? Temel öz- gürlüklen daraltmalı... — Nasıl? Demeye kalmadı; 12 Eylül geldi, beş kafadar general dartjeyi yapıp 1961 Anayasası'nı rafa kaldırdılar; 1982 Anayasası'nı ha- zırladılar... — Nasıl bir anayasa bu? — Tam bize göre. Ölçüp biçtik, kesip diktik!.. Beş generalden oluşan 12 Eylül cuntası 82 Anayasası'nı sün- güyle biçip, kesip çuvaldızla diktikten sonra siyasal iktidan gü- dümlü seçimlerle TÖ'ye emanet ettiler. TÖ önce Başbakandı... Şimdi Cumhurbaşkanı... • Ne var ki Çankaya'da TÖ'yü bir tedirginlik sardı; sürekli rejim yapıyor, kilosuna dikkat ediyor; by-pass'tan sonra hekimlerin öğüt- lerine kulak verdi, yiyeceğine içeceğine özen gösteriyor; ama, yine de anayasaya sığamıyor; pantolonun fermuarı kapanmıyor, koltuk altı dikişleri atıyor, ceketin önü ıliklenmiyor... — Sayın TÖ ne var? — Olmuyor... — İyi, ama 82 Anayasası sen ve senin gibiler için ölçüp biçil- mişti, kesip dikilmişti; değil mi? Sen buna da sıgamazsan, ne olacak? Of, pof.. _ , ,,„_,,_, r . — Ne yapalım? •- ü" ' ^^~^v,.r-! ,I I L ^ — Ben Başkan Baba oÖum; 82 Anayasası'na sığamam: ter- ziyi çağırın!.. TÖ'ye yeni bir anayasa gerekiyor; bilmem ki hangi terziyi ça- ğırsak? Âskeri terziyi çağırsak, olmaz; sivil terziyi çağırsak, TÖ^ nün işine gelmez... Öf. pöf, tuh... ARÇELIK, TSERISIBUZDOLAPLARINA BİR Y1NISINİ DAHA EKLIYOR: Kalitesi üstün. Tasarımı çağdaş. B o y u 1 1 a r ı küçük. Soğutma gücü tropikal. Derin dondurucvsu 67litre kapasiteli. Toplam iç haçmi 257litre. Yalnız yaşayanlar, kalabalık olmayan aileler için ideal. Size en yakın Arçelik Yetkili Satıcısına uğrayın, 325 - T'yi yakından tanıyın. , 325'T. Sizin için, gelecekten. Arçelik'ten.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle