Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURÎYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 18 MA YIS 1990
Atom Fûrîkçileri Arasındaki
Taıırı Tarftsması
MELİH CEVDET ANDAY
1932 NobeJ Fızık Ödulu'nu kazanan, belirsızlik
ılkesının açıkJayıcısı Alman fıakçı Werner Heısen
berg, dzyaşam ovkusunun (Parça ve Butun Çev
Ayşe Atalay Duzlem Yayınları) bır bölutnunde şöy-
le anlatıyor
"Solvay Konferansı dolayısıyla Bruksel'de bır
otelde geçırdığımız akşamların bınnde, araJarında
Wolfgang Paulı ve benım de bulunduğum, kong-
reye katılan bırkaç genç katılımcıyla bırlıkte saJonda
oturuyorduk Bıraz sonra Paul Dırac da bıze katıl-
dı Bın şu soruyu ortaya attı 'Eınsteın, tann hak-
kında o kadar çok konuşuyor kı bunun ne gıbı bır
anlamı olmalı9
Eınsteın gıbı bır doğa bılımcının
dınsel gelenekie bu kadar sıkı bır ba| ıçınde olma-
sı kavranılmaz bır şey*
"Buna, 'Eınsteın değıl de belkı Max Planck
böyledır' dıye yanıt venldı"
'Planck'ın dınle doğa b'lımı arasındakı ılışkıye
an göruşlerı var O bu göruşlerınde, her ıkısı ara-
sında hıçbır çelışkı olmadığım ve dınle doğa bılı-
mının bırbırıyle bağdaştınlabıleceğını savunuyor'
"Bunun uzerıne bana Planck'ın bu konuda gö-
ruşlerırun ne olduğu ve ne duşunduğum soruldu
Ben de bırkaç kez Planck'la genel konular uzerıne
değıl de daha çok fizık konusunda sohbet etmış-
tım Ama onun çeşıtlı arkadaşları Planck hakkın-
da bana bır şeyler anlatmıjlardı
" 'Zannedıyorum' dıye yanıtladım, 'Planck ıçın
dın ve doğa bılımı, kendısının söyledığıne göre ger-
çeğın tamamıyla farklı alanları ıle ılgılı olduğu ıçın
bırbırlerıyle bağdaştırılabüır Doğa bılımı objektıf
maddı dunyadan söz eder Bıze bu objektıf dunya
hakkında doğru bıldırımlerde bulunma ve onun
bağlamlarını anlama görevını venr Ama dın, de-
ğerlerın dunyasından söz eder Dınde, olması gere
kenden, yapmamız gerekenden söz edılır Neyın ol-
duğundan değıl Doğa bılımınde yanlış-doğru var-
dır Dınde ıse ı>ı ve kötu, değerlı ve değersız soz
konusu edılır Doğa bılımı teknık olarak amaca uy-
gun davraruşın temelını tejkıl eder Dın ıse etığın
temelıdır. Her ıkısı arasında XVIII vuzvıldan ben
var olan çatışma dınsel ornek \e ımgelerın bılım-
sel savlaı olarak yorumlanmasından doğan yanlış
anlamaya dayanır ve bu da tabıı kı çok saçmadır
Bu göruşte her ıkı alan bırbırınden avrı tutulur ve
dünyanın objektıf ve subjektıf yanları olarak du
zenlenır Doğa bılımı adeta gerçeğın objektıf yanı-
nı nasıl karşılayacagımızı, onunla nasıl uyuşacağı-
mızı açıklayan bır sanattır Dınsel ınanç ıse değer-
ler yarattığımız, o değerlere göre yaşamımızı duzen
ledığımız subjektıf bır kararın ıfadesıdır Bız bu ka
rarı kural olarak aıt olduğumuz bır toplulukla
uyumlıı olarak, örneğın aıleyle, halkla va da kul
tür çevresıyle bırlıkte alınz. Eğıtıra, yetıştınlme tarzı
ve çevre bu kararı derın bır bıçımde etkıler Ama
sonuç olarak subjektıftır ve doğru-yanlış krıterıne
göre değerlendınlemez. EğCT doğru anlıyorsam Max
Planck bu özgurlukten yararlanarak kesın bır br-
çımde Hınstıyan geleneğınde karar kıldı Insanlarla
olan ılı$kılenru de kapsayan davraruşlan ve duşunce
bıçımı bu geleneğın çerçevesı ıçınde gerçekleştı ve
bunu yaparken de hıç kımse ona olan saygısmı yı
tınnedı Böylece onda her ıkı alan, yanı dünyanın
subjektıf ve objektıf yanlan bırbırınden kesın ola
rak ayrıldı Ama ben bu ayrımlamadan hoşnut ol-
madığımı ıtıraf etmelıyım tnsan topluluklannın su-
reklı olarak bılgı ıle ınanç arasındakı bu kesın ay-
rılıkla ya$ayıp yaşamayacakları konusunda şüphe
lıyım"
"Bu arada -o zamanlar 25'ınde olan ve hoşgöru-
den hâlâ da pek hoşlanmayan- Paui Dırac yanımı-
za oturdu
'Burada dın hakkında neden konuştuğumuzu
bılmıyorum' dıye ıtıraz ettı
'Eğer soyledjklennızde samımı ısenız -bır doğa
bılımcı olarak ovle olmak gerekır- dınde, gerçekte
hjçbır savunulacak varu olmayan yanlış savların dıle
getınldığı ıtıraf edılmelı Tann kavramı ınsan fan-
tezısının bır urunudur Doğa guçlerının egemenlı-
ğıne bızden daha fazla karşı çıkan ılkel halklar,
korktukları ıçın bu guçlerı kışıselleştırdıler ve böy-
lece tanrı kavramına varılmış oldu Ama doğa bağ
larını ıvıce anlamış olduğumuz dunyamızda artık
boyle ımgelere gereksınme duymuyoruz Her şeye
kadır bır tanrmın varhğını kabul etmenın bıze her-
hangı bır şekılde yardımcı olacağına aklım yatmı-
yor Ama böyJe bır varsavımın neden -engeUeye-
bıleceğı halde- dunvamızda adaletsızlığe ve şanssız
lığa, fakırlenn zengınlerce sömurulmesıne goz yum-
duğu gıbı anlamsız soruların sorulmasına yol aça-
bıleceğını anhyorum Eğer çağımızda hâlâ dın oğ
retılıvorsa, bunun nedenı dınsel ımgeler yoluyla ın-
sanların ıkna edılmesı değıldır Bunun ardında hal-
kı, sade ınsanlan avutma arzusu yatar Sessız ın-
sanları somurraek de zor değıldır'
"Sen boylece dının polıtık ıstısmarını vargılamış
oluyorsun;' dıye ıtıraz ettım "Bu dunyada her şey
ıstısmar edıldığınden konunun bu şekılde yargılan-
ması doğru değıldır Sonunda ınsan topluluklan da-
ıma var olacaldardır Ve bövle topluluklar ölum ve
yaşam hakkında, topluluk yajamının süregeldığı bu-
yuk bağlam hakkında konusulabılmesı ıçın ortak
bır dıl bulmak zorundadırlar Tarıhte böyle ortak-
Jaşa bır dıl arayışı sırasında gelışmış olan tınsel
formlar, ınsanlar yaşamlarını yuzyıllarca bu form-
lar doğrultusunda >onlendırmış olduklarına gore
büytık bır ıkna gucune sahıp olmalılar Dın, senın
şımdı sövledığın gıbı onemsız bır şey değıldır"
"Bır sure sonra -Kopenhag'da olmahydı- Nıels
Bohr'a bu konuşmamızdan söz ettım, 'Paul Dırac
mantıklı bır uslupla ne ıfade edılebılırse, ondan yana
çıkmış Konusulabılecek konularda, duşunce açık-
ça dıle getırılmelı ve VVıttgensteın'la konuşabılmek
ıçın üzerınde konuşulmaması gereken şeylerde
susmalı' dedı"
Burada Nıels Bohr'un, Wıttgensteın'a bağlayarak
dıle getırdığı "konuşulmaması gereken şeyler" gıi-
nah ya da ayıp sayılan konulara ılışkın şeyler de-
ğıldır VVıttgensteın bundan, kesın olarak bıieme
yeceğımız (evrerun yaratıLşı gıbı) konuları anlatmak
ıster
Şımdı Wolfgang Paulı'mn, Max Planck'a ve Eıns-
teın'a ılışkın duşüncelenne bır göz atalım
"Dınlerın ortaya çıktjğı çağlarda, bu toplumla-
nn önunde duran bılgı, ılgılı dımn değerlen ve göruş
açısı olan zıhmsel formla uyuşuyordu Bu zıhınsel
formun topluluktakı en sade vatandaşın anlayabı-
leceğı bır dılde olması ıstenıyordu Ornekler, me-
seller ve ımgeler, değer ve duşunceler yoluyla as-
lında ne amaçladığı konusunda belırsız bır duygu
sağlıyordu Sade vatandaş eğer kendı yaşamma ılış-
kın kararları toplumun yaraıtığı değerler doğrul-
tusunda alırsa, zıhmsel formun toplumun sahıp ol-
duğu butün bılgıye de yeteceğınden emın olmak zo
rundaydı Çunku ona göre ınanç, doğru davranmak
anJamını taşımıyordu Ancak daha sonra tanhsel
süreç ıçınde yenı kazanılan bılgılerın eskı zıhınsel
formu aşma tehdıdınde bulunmasıyla buyuk sakın-
calar ortaya çıktı Bılgının ve ınancın bırbınnde ta-
mamıyla avrı tutulması muhakkak kı sınırlı br su
re ıçın duşunulmüş geçıcı bır çozumdur örneğın
Batı kultür çevresmde dınsel ımge ve örneklenn ba-
sıt halk uzennde hıçbır ıkna gucu kalmayacağı bır
an gelebılır Sonra da korkarım kı gunumuze dek
gelen etık yok olacak ve şımdıden duşunemeyece-
ğımız korkunç olaylar başlavacak O halde man-
tıksal açıdan doğru olsa da taşıdığı ınsarjcıl zıhnı-
yete savgı duysam da Planck'ın felsefesınden yola
çıkarak hıçbır şeye başlavamam Bu bakımdan Eıns
teın'ın göruşu bana daha yakın gelıyor Tamk ola
rak gösterdığı sevgılı tanrının herhangı bır şekılde
doğanın değışmeyen yasalan ıle ılgısı yoktur Eıns
teın, nesnelenn merkezı duzenı hakkında bır fıkre
sahıptı O, bu duzenı doğa yasalarının yalınlığında
hıssedıyordu Gorecelık kuramını oluşturduğu sı-
rada bu valınlığı son dereceguçlu ve doğrudan ya
şadığı söylenebılır Eınsteın, dınsel bır geleneğe pek
az bağlıydı ve kışısel bır tann ımgesının de ona ta-
mamıyla yabancı olduğunu sanıyorum Ama ona
göre bıiım ve dın bırbırlerınden ayrı tutulamazlar-
dı Merkezı duzen onun ıçın hem objektıf hem de
subjektıf alana aıttı ve bu bana daha ıyı bır çıkış
noktası olarak gdrünüyor"
ARADA BIR
Prof. Dr. VECİHE HATİBOĞLU
Önemli Kurumların
YayınlarıHerhangı bır konuda çalışan her kurum önemlıdır Ancak Ata-
türk'ün Turk varlığı bakımından kutsal saydığı Turk dılıne, Türk
tarıhıne hızmet vermeferı ıçın parasını bağışladığı Türk Tarıh Ku-
rumu, Turk Dıl Kurumu, önemli kurumların basında gelır Ölüm-
süz Ataturk uzağı gören tutumu ıle Türk tarıhı, Turk dılı gıbı Türk
ulusuna can verıcı varlığını sürdurücu bu ıkı konuya, kısacık öm-
runde, olanca ışı arasında, her turlü önemın üstünde bır büyük
değer vermıştır 1932 yılından bu yana bu ıkı kardeş kurumun
yayınları, her dönemde yararlı ve etkılı olmuş, Türk kültür yaşa-
mında, eğıtımde yol gösterıcı bır görev üstlenmıştır
Ne yazık kı kırm zaman, az da olsa, bu ıkı kurumun yayınları
Türkçedekı genel tutuma ters düşer Eskıden ben Tûrk Tarıh Ku-
rumu, Turk tarıhı bakımından çok onemlı bır ozel ad olan
"Sümer" sozcüğünu, Batı tutumuna uyarak "Sumer" bıçımın-
de noktasız yazar Şımdı de Türk Oıl Kurumu, yürürlükte olan
Imla Kılavuzu'nda, Sümer (Sumerce) sözcuğünü, en az yüzyılı-
mızın başından berı tutunmuş bıçımını bu bıçımın Türkıyedekı
yaygınlığını, bu yaygınlıktan doğan alışkanlığı dıkkate almadan
Sumer (Sumerce) bıçımınde noktasız yazmaktadır Sözcüğun ya-
zımının değıştırılmesı okunuşunu değıştırecek, bundan böyle
"Sumer değıl Sumer okunuşunu kullanacaksınız" gıbı bır ızle-
ntm yaratılarak, hıç ıçın, toplumu şaşırtarak, oldukca kararlı bır
duruma gelmış olan Turk yazımında gelışıgüzel değışıklıklerle
öğretıcı ve oğrencıyı güç durumda bırakmak yetkısı kendılığın-
den bırılerının elıne geçmış olacaktır Boyle bır yetkı ıse kolay
kolay kımselere verılemez "Batı'da böyle yazılıyor savı da ge-
çerh olamaz Turkçeyı yetkılıler Batıdan çok kendı toplumuna
Türklere doğru oğretmek zorundadır Üstelık Sumer sözcüğu Ala-
turk'ûn anıt gıbı kurduğu Sümerbank ürünlerıyle yurdun bütün
kentlerıne köylerıne yayıldığından yazımının değıştırılerek oku-
nuşunun da değıştırılmesıne yol açıp bundan sonra Sümer ye-
rıne Sumer dıyeceksınız gıbı toplumun dılınde karışıklık, ıkılık
yaratmak Türkçeye ne sağlar? Bır de Sümer sözcüğü, az kulla-
nılan kenarda kalacak, unutulacak, önemsız bır sözcük de de-
ğıldır Okul kıtaplarına gırmıştır Mıllı Eğıtım'de daha da önemle
ele alınması gereken bır konunun adıdır Bılımsel arastırmalar
gostermıştır kı Sumerler Turk asıllıdır Sümerterın yaşadığı Gü-
ney Mezopotamya'da Basra yörelerınde Isa'dan önce 3000 yıl-
larında Türklenn yaşamış oldukları daha öncelerı kabul edılmı-
yordu Ancak aynı zamana yakın çağlarda aynı yörenın kuze-
yınde yaşamış olan ve kökenlerı bılınmeyen Kasların Turk asıllı
olduklarının ıspatlanmasıyla Türklenn o çağlarda o yörelerde ya-
şamış oldukları kesınlıkle anlaşılrnıştır Bu bakımdan Batılı araş-
tırmacıların kendı kökenlerı ıçın Sumer'de aradıkları ızlerı bula-
mamış olmalan onemle dıkkate alınmalıdır Böylece Sümerle-
nn kökenı sorunu çozulemeden açıkta bırakılmışlır Oysa eskı-
yenı arastırmalar gostermıştır kı Sumerce butün özellıklenyle her
dılden çok Türkçeye benzemekte yapısı, sözcüklerı bugunku
Turkçe ıle karşılaştırılınca şaşırtıcı benzerlıklerle dolu sonuçlar
elde edılmektedır Oyle kı bugunkü Türk dılının öze/lıklerını yı-
tırmeden 3000 yılı aştığı görülür
llk kez yazıyı bularak üç bın yıl öncesınden, ınsanlığa arma-
ğan eden her bakımdan üstun Sümer uygarlığının Türk astllı ol-
duğunda ısrar eden Yuce Atatürk'un ne kadar haklı olduğu bu-
günkü bılım venienyle de kolayca ıspatlanmaktadır
Ölümsuz Atatürk'un ılkelenne bağlı kalarak Sumerlerın, Etı-
lerın Türk asıflı oldukları görüşüne katkıda bulunan bılımsel ça-
lışmalarla bırlıkte "Sumer Sumerce, Etı, Etıce" gıbı onun kul-
landığı sözcüklerın bıçımını değıştırmeden korumak, değerı öl-
çülemez anılarını canlı tutmak, her Türkun odenemez borcudur
Reçete9
Peçete!
Yeşil masada "olgunlaştırılmış" bir karar ile 1 Temmuz
1989'dan itıbaren doktorlar, ancak vergi dairelerinin ıznı ıle
anlaşmab bir matbaada bastırdıkları 3 nusha olan reçetelerı
kullanabiliyorlar. 1 ağustostan itıbaren eczacılar, Maîiye'ye
bildirimde bulunmaya başladılar.
Dr. MAHMUT TOLON
Olabıldığı kadar az burokrası ıle ışlerı vu-
ruteceğmı söyleyen hukumetın, geçen >ıl yaz
başındakı üç reçete kararı şaşırtıcı ıdı
Kım duşunmuş, kımlere danışma ve ne ka
dar sürede olgunlaştırma gereğını duymuşsa
Resmı Gazete'de geçen mayıs ayında yayım
lanan bır karar ıle 1 Hazıran 1989 tarıhınden
itıbaren yenı bır uygulama, hastalar, eczacı
lar, hekımler ve vergı denetçılerı arasında ıl-
gmç dönem başlatacaktı Sonra kamuoyu,
Malıye Bakanı ıle Sağlık Bakanı arasında ya
pılan bır göruşme sonucu kararın uygulama
sının bır ay sonraya ertelendığını öğrendı
Yeşıl masada "olgunlaştırılmış" bır karar ıle
I Temmuz 1989'dan itıbaren doktorlar, ancak
vergı dairelerinin ıznı ıle anlaşmalı bır mat
baada bastırdıklan 3 nusha olan recetelen kul-
lanabiliyorlar I ağustostan ıtıbaren eczacılar,
Mahve've bildirimde bulunmaya başladılar
Gülmece açısından..
Canının sıkmadan olayı gülmecesel (mıza-
hı) açıdan kısaca özetlemekte yarar var (Res-
mı Gazete'ye göre doktor bu ûç nushadan ıba-
ret olan reçeteyı ancak serbest \ergı makbuzu
ıle bırlıkte hastaya verebılecek Bır nushası
doktorda kaJacak, bır nushası ılacı satan ec
zanede kalacak ve bır nushası da hastada
kalacak )
Eczacı Efendım, reçetenızde yazılan dört
ılaçtan sadece bır tanesı bızde mevcut
a) Reçetenızın dörtte bırını cart dıye >ırtıp
eczanedekı reçete dosyasına koyar
b) "Jstersenız çocuğu göndenp noterden re-
çetenızın tasdıklı bır fotokopısını çektıreyım"
c) Hasta "O zaman ben o ılacı sızden ala-
yım, öburlerım baska bır eczaneden bulayım
Tabıı reçetenın eczacı nushası da o zaman ben-
de kalsın Çünku hjçbır eczane bana vasal ola
rak öbur uç ılacı vermeyecektır "
"C" şıkkında hesap uzmanı bır dostumun
belırttığı gıbı hasta bır ılacı "Şıfa" etzanesın
den alacak fakat orada hıçbır belge bırakma
yacaktır Öbur 3 ılaçtan bırını "Vefa" etzane
sınden aldığını kabul edelım Sonunda hasta
"Cefa" eczanesınde son ıkı ılacı da bulur ve
reçetenın "eczane" nushasını bu eczaneye bı
rakır Sonunda ıkı eczane bırer ılaç satmış ve
bu belge ellermde olmadan satmış olacaktır
"Cefa" eczanesının elınde ıse dört ılaçlık bır
belge olacak ve sadece ıkı ılaç satmış olacak
tır Tabıı "b" şıkkının uygulanması venı bır
tebhğ ıle zorunlu kılınacak olursa bu burok-
raıık karmaşa ortadan kalkabılır Aynı zaman
da dekorasyon mağazaları hekım muayeneie-
rı ve eczaneler ıçın uç nushamn bırını ko>a-
cak şık dolaplar yaptırarak ış hacımlerını art-
tırırlar Anlaşmalı matbaalar ıse yenı bır can
Iılıic donemı yaşarlar' A>nı zamanda zaten hâ
lâ ınsanlann ölumsuz olmasını sağlayamamış
olan doktor ve eczacılar Resmı Gazete've abo
ne olarak bu reçete genelgesının muhtemelen
ardından gelecek duzeltme, gehştırme ve mu
kemmelleştırme yazılarını da sıcağı sıcağına
okuyabılırler
Bu duşuncelenn bır kısmı gerçekleştı, bır
kısmı uygulanmadı Uç reçete karan geçerlı ol-
masına karşın ek burokratık yuk dışında tah-
mınımce hekımlere ve Malıye'ye bır şey getır
medı Yenı Malıve Bakanı'ndan çok daha pra
tık ve amaca yonelık bır sıstem önenldığını ga
zeteler de yazdı Hasta sağlık harcamasını ver
gıden düşebılecek Basıt, sağlık olayında de
netımı uygulaması kolay bır yöntem Tabıı bı
raz daha genış bır boyutta da bu pratık fikrın
takıbını ve uygulamasını yapmak gerek Ver-
gı veren kesım hukumetın polıtıkası gereğın
ce desteklenmesı gereken ozel tıp kesımı
1
Res
mı tıp kesımı ıse döner sermaye adı altında
benzer hızmetı çok daha özel bır şekılde ger-
çekleştırıvor Ünıversıtelenn doner sermaye
lerı on mılyarlarca cıro yapıyor Bır de özel ya
da SSK Vakfı gıbı yan resmı vakıflar var Sağ
lık olayını bır butun olarak alıp KDV kapsa
mı, vergı burokrasısının basıtleştırılıp denk-
leştırılmesınde buyuk fayda var Oysa Malıve
Bakanlığı bıle, döner sermayelı, personel gı
den, kıra gıderı olmayan "resmı tıbbı" koru
yup ozel tıbbı dışlayan bır tutum ıçınde. 29 Şu
bat 90 tarıhlı Resmı Gazete'de "Tedavı, resmı
kuruluşlarda 4 hafta ıçınde yapılamazsa ozel
kuruluşlarda yapılacaktır" denılıyor Ozel tıb-
ba sevk ıçın bır suru burokrası gerek Oysa tıb-
bı, ozelde de resmı kuruluşlarda da yapan aynı
ulkenın vatandaşı, aynı eğıtım ve denetımden
geçmış Tıbbın denetımını, desteklenecek >e-
rel tabıb odalanna bırakarak resmı ve ozel tıb-
bın denetımını yaptıktan sonra tıbbı ve "oze
le sevk" burokrasısının kaldmlması ya da azal
tılması o kadar da zor değıl Sadece ıstek so-
runu Eğer hep adı geçen "serbest seçım ve ser
best rekabet" tıpta uvgulanırsa bundan hem
azalan ve ferahlayan burokrası hem de vatan
das faydalanır Kıra, personel gıderlerı ve ver
gısız döner sermaye mekanızması ıle çok
"ozel" bır konuma sahıp "resmı" tıp ıle "özel"
tıp mevzuat açısından da denkleştırılırse dev-
let, "şu aletı ıhaieyle şoyle mı alayım vs" gıbı
ışlerden sıynlıp polıtık seçenek ve denetım gıbı
gorevlenne daha rahat bır şekılde yönelebılır
Bır kararname ıle sevk ışlemı basıtleştırılebı
lır "Isteyen, ıstedığı yerde şu ya da bu tıbbı
hızmetten faydalanabılır Devletın resmı ku
ruluşlarında bu hızmete şu kadar ucret beçıl-
mıştır Başka bır verde muavene, tetkık, teda-
vı olduğunu ya da gozluk aldığını, dışlennı
yaptırdığını belgelendırene bu ucret odenır,
eğer arada bır fark var ıse bunu da hasta ken-
dısı oder" gıbı
Bu son derece cıddı kararın eleştırısını ya
parken gulunç vönlerı on plana çıkarmaktan
kasıt, belkı de hekımlerarası yapılan sohbet
lerdekı atmosfen yansıtabılme çabası Tabıb
odaları uç reçete karanna gereklı tepkılen za
ten bır yıl önce gosterdıler
Öneriler
Teknık olarak da karar hakkında bır ıkı
cumle vazmakta yarar var 2219 sayılı Hususı
Hastaneler Yasası'nın 26 maddesı gereğınce,
ıkamet, lase ve hastanentn göreviı hekımlerı- •
nın ucretı, alınan gunluk ucret ıçerısındedır
Avnı yasanın 14 maddesı gereğı ellı yataktan
daha az yatağa sahıp olan hastaneler eczane
kurma olanağından yoksundur Böjle açık bır
kanun var ıken ve uygulamada, dolayısı ıle vı-
zıtesı >apılan hastanede vatan hastalara has-
tane eczanesınden ılaç temın edılemezse gere
ken ılaçların tumunu bulundurabılen bır va da
bırkaç eczaneden temını gerekmektedır Bu
rada hastanenm gorevlı hekımı bırçok hasta
ıçın bır reçete vazar ya da ozel muayenehane-
lerı olan hekımlerın vızıtelerınde yazdığı ılaç-
ları da bu reçeteye dahıl eder Ozel sağlık ku-
ruluşlarında yazılan reçetelerı bır ucret tahsı-
lının kanıtı olarak gormek mumkun olamaz
Hekımın ozel muavenehanesınde bakılan
hasta ıçın de her reçete bır ucret tahsıhnın ka-
nıtı olarak gorulemez Hekım, verdığı ılacın
etkısmı bır sure sonra değerlendırmek ıçın has-
tayı tekrar gormek ısterse genellıkle bır ucret
talep etmez Bu sure ve takıp vakanın ılgınç-
lığıne, daha evveikı yapılan mudahaleler var
ıse bunlann nıtelığıne gore değışebılır Eğer re
çete bır malı kıstas olarak alınmak ıstenıyor
sa ve recete ıle vızıte ucretı arasında bır bağ-
lantı kurulmak ıstenırse bır reçete 3-4 muaye
ne ucretım ıçerebıleceğı gıbı, 4-5 reçete de bır
vızıte ucretını ıçerebılen bır ışlevdır Bu ışle
vın sapmalannı, standartlarını ve ıstatıstık yo
rum olasılıklarını avrıca değerlendırmek ge-
rekır Uç reçete kararı bır burokratık hata ıdı
Hatalar olabılır Devletı vucelten, hata oldu
ğunu anlavınca duzeltmektır Uç reçete kara
n kaldırılmalıdır
KIZILTOPRAK ANILARI
VE PENDİK
Nezih H. Neyzı
Haset Akademı Gençlık Acar Elıf Bılgı Eren ve Say
kıtabevlennde arayınız PEVA Beyoğlu, Imam Sk No t
ISTANBUL
GASTROENTEROLOG
Prof. Dr. MEHMET ALTIN
Endoskopı Ultrasonografı
Baharıye Caddesı 22/2 Kadıkov/ISTANBUL
Tel: 346 96 96
İARCELİK
Arçelik Klimo ekonomik klimadır.
Doho çok iş yapar, daha az elektrik
kullanır. Yüksek randımanlıdır.
(Arçelik Klimanın her modeli en yüksek
randıman oranına -EER- sahiptir.)
Şimdi Arçelik klimalar peşin fiyatına,
taksitle satıhyor. Size en yakın Arçelik
Yetkili Satıasına uğraym, gecikmeyin.
Fırsat varken klimanın en iyisini alın.
PEŞİN FİYATINA, 10 TAKSİTLE,
HEMEN TESLİM!
(Montaı ıçın gereken parçolar ve monto// dahıl)
ARE - 1860
MELTEM
ARE - 5300
SÜPER KLİMA
Ife
ARE - 4300
4 MEVSİM
PEŞİNAT
200 000 TL
350 000 TL
10 TAKSİT TOPLAM
FİrAT
200 000 TL
315 000 TL
400 000 TL 370 000 TL
2 200 000 TL
3 500 000 TL
4 100 000 TL
PENCERE
Adalet?.
Halıt Çelenk meslek yaşamının 41 ıncı yılındaymış, bunu oğ-
renınce dedım kı
— 41 kere masallah'
Masamın ustunde Halıt Çelenk ımzalı bır kıtap duruyor "Hu-
kuk Açısından TOB-DER Davası" (Eğıt-Der Yayınları) llgınç bır
kıtap, tarıhsel bır belge, 12 Eylul hukukunun ıçyüzünü ortaya ko-
yan bır yapıt
Halıt Çelenk
— 41 yıllık meslek yaşamımda, dedı, böylesını ne gordum, ne
de ışıttım
Dünya hukuk tarıhınde de böyle bır olaya belkj rastlanmamıştır
Eğıt-Der, kıtabı yayımlamakla çok ıyı bır hızmet yapmış, 12 Ey-
lül'un ne demek olduğunu araştıran uzmanların zahmete gırme-
lerıne gerek yok bu kıtabı alıp okuduklarında beş generalden
oluşan cuntanın askerı yargıyı ne duruma duşurduğunu apaçık
goreceklerdır
*
1961 Anayasası öğretmenlere sendıkalaşma hakkını tanımış-
tı gerçı öğretmenın grev ve toplusozleşme hakkı yoktu ama,
demokrası yolunda kuçuk bır adım atılmıştı 12 Mart, bu adımı
da gerı aldı oğretmenler ancak dernek kurabıleceklerdı
Ve kurdular
TOB-DER (Tüm Eğıtım ve Öğretım Emekçılen Bırteşme ve Da-
yanışma Derneğı) 650'nın ustunde şubesı ve 200 bını aşkın uye-
sıyle buyuk bır etkınlık sağladı
Ancak 12 Eylul un faşıst darbecılerı ıktıdara geçınce, derne-
ğın kapısına kılıt vurdular Ardından Ankara Stkıyonetım 3 Nu-
maralı Askerı Mahkemesı nde TOB-DER yönetıcılerı hakkında
141-142'ncı maddelerden dava açıldı Dernek yonetıcılerınden
62 kışı 8 yıla varan ağır hapıs cezalarına çarptırıldılar TÖB-DER
kapatıldı mallarına el kondu yuz bınlerce oğretmen dışınden
tırnağından arttırarak verdığı paralarla sağlanan taşınır-taşınmaz
malların zoralımına gıdıldı
Mahkeme karan Askerı Yargıtay ca onaylandı
TOB-DER yönetıcılerı 1980 ler boyunca acı cektıler, yıllarca
yattılar ve çıktılar
Ancak bu yetmedı
•
1986'da TOB-DER ıçın Ankara Ikıncı Ağır Ceza Mahkemesı'n-
de 'aynı ıddıa ve kanıtlarla" bır dava daha açıldı
Ne var kı bu kez TÖB-DER sıvıt" bır mahkemede yargılanı-
yordu Ağır Ceza Mahkemesı, derneğın yasadışına çıkıp çıkma-
dığı konusunda bılırkışı ıncelemesıne başvurdu ve sonuçta TÖB-
DER'ın etkınlıklerınde 141 ve 142'ncı maddelere aykırı bır nıte-
lık görmeyerek sanıkların aklanmasına karar verdı
Yargıtay bu kararı onayladı
Sonuç
TOB-DER ve yönetıcılerı hakkında aynı ıddıa ve aynı kanıtlar-
la açılmış ıkı dava sonunda bırısı askerı mahkemece verılmış
"mahkûmıyet" ve otekı sıvıl mahkemece verılmış "öeraaf" olmak
uzere ıkı kesın karar ortaya cıkmıştır
*
Eğıt-Der Yayınları'nda çıkan "Hukuk Açısından TÖB-DER
Davası" adlı kıtap ışte bu ınanılmaz ama gerçek oykuyu anlatı-
yor Eğıt-Der Yonetım Kurulu, kıtabın başında yer alan bır yazı-
da şu gerçeğın altını çızıyor
"TÖB-DER yönetıcılerı, bu kıtapta göreceğınız ortak savunma-
larında sanılmasm kı TOB DER kapatılmca oğretmen orgutlen-
mesı ve mucade/esı duracaktır Durmadığı gıbı sendıkalaşma yo-
lunda taJeplennı yukselterek yenıden doğacaktır" demışlerdır Nı
tekım şımdıkı adı Eğıt-Der olan Turkıye oğretmen hareketı bunca
tahrıbata rağmen ve sekız yıllık bır aradan sonra bıle bu kez sen-
dıkaya dönuşme surecınde ve yıne yukselıştedır"
Hıç kuşkusuz ınsanfık tarıhınde ozgurlük savaşımını durdur-
mak olanaksızdır, kımı zaman kesmtıler olabılır, ama hareket yıne
canlanır, yurür
*
Ancak ortada buyuk bır hukuk ya da hukuksuzluk sorunu var-
dır TÖB-DER avukatları Askerı Yargıtay'a başvurarak 'davanın
yenıden görülmesı ve 'adlı hata"nın 'dûzeltılmesı" ıçın gereklı
gırışımlerı yapmışlardır
Ama buna "adlı hata" denebılır mı'
7
Hata, adı ustunde yanılgıdır, bılmeden yapılır, oysa burada bır
'kasıf yok mu
1
? 'Taammüd" yok mu
7
Askerı Yargıtay ın yanıtını beklıyoruz
VEFAT
Babamızı kaybettık.
Ispır eşrafından merhum Hakkı Bey ıle Fatma
Hanım'ın oğullan, Dr B Nazan Aslan ve Okan
Aslan'ın babaları ve Ayten Aslan'ın sevgılı eşı ıle
Çeşmmaz Addokur'un bıncık kardeşı
MEVLÜT ASLAN
16 5 1990 tarıhınde vefat etmıştır
Acımız sonsuzdur Tanrı rahmet eylesın
AILESI
AJNMA
1982-17 Mayısı'nda D Bakır Askerı Cezaevı'nde
kendılerını yakarak olumsuzleşen
FERHAT KURTAY, NECMt ÖNER,
EŞREF ANYIK VE
MAHMUT ZENGİN'i
saygıyla anıyor, mucadelemızde yaşatıyoruz
MUSTAFA KARASL,
SAKİNE CANSIZ, MUZAFFER AYATA
MAHMUT MAKAL
FAUST'UN DEDİĞİ
Kısa bır bolumu Cumhunyet te 15-21 nısan gunlerınde
yayımlanan bu kıtapta toplumun eğıtımı yolunda Köy
Enstıtulerı nın ve bu arada yazarın savaşımlarının tek
partı donemınden gunumuze oykusu
Gorkem Yayınları Tel: 539 72 15