29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/6 DİZİ-RÖPORTAJ 7 NİSAN 1990 S V K R E T E ( lÜ N İ V E R S İ T E L İ L E R Kadın erkek ilişkisi, cinsellik, flört gibi konulardayüzeydeki rahatlığın altında büyük bir tedirginlikyatıyor Gençler'çifte standart'yorgunuBurası Bilkent. En özgür en zengin çocuklann buluştuğu Best grubundakiler şöyle konuşuyorlar: "Tabular yıkılmış gibi gözüküyor. Gerçekte aynı toplumsal baskı var. Çifte standart daha ağır ve olumsuz etki yaratıyor. Ne Avrupalı ne de Türküz. Bol bol el ele dolaşabilir, flört edebilirsiniz. Ancak aile ile ilişküer tümü ile ayrı bir dünya." Öğrencilerin konuşmaktan en fazla kaçındıkları, dile getiremedikleri sorunları cinsel kaynakh. Uzman öğretim üyeleri, gençlerin kafalarındaki özgürlük ile toplumsal baskılar arasında kaldıklarını söylüyorlar. — 7 — Ayncalıklı üniversitelerde ya da bazı üniversitelerin özel bölumle- rinde göreceli olarak var olan üni- versite ortamı, heraen gözle göru- lecek kadar öğrenciJerin davraıuş- lanna yansımış. Aslında ayncauk- lılık üniversitenin verdiği sınırlı külturel ortam, boş zaman değer- lendirme mekânlan ile baglantılı değil sadece. Seçilen üniversiteler ve bölümler olarak en yüksek pu- anlı öğrencileri toplarken, aynı za- manda köken olarak en zengin ve en kültürlü aile çocuklannı da toplamış oluyorlar. Çağdaş ilişkilerin yerleştiği iz- lenimi veren genç gruplara soru- yoruz: örneğin Adana'da yaban- cı dille eğıtim yapan ve sürekli bir- likte olduklannı vurgulayan işlet- me öğrencilerine, "Aranızda hâlâ evlenilecek kız, gezilecek kız ay- nmı siiıüyor mu?" diye. Erkekler mahcup susarken, kızlardan hep bir ağızdan "Siirmez otar mu?" yanıtı geliyor. Renkli tartışmalar, kökenleri çok derinlerde olan çifte standartların kolay kolay kalka- mayacağım gösteriyor. En uç ornek Bilkent'te, en öz- gür ve en zengin çocuklann buluş- tuklan Best grubunda, "Tabular yikılmış gibi gözüküyor. Gerçek- te aym toplumsal baskı var. Çifte standart daha ağır ve olumsuz et- kiler yaratıyor. Ne Avrupalı ne de Türküz. Bol bol el de dolaşabilir, flört edebilirsiniz. Ancak aik ile ilişkiler tümü ile ayrı bir dünya. tkiyüzlüluk belki de daha yılucı" turunden bir değerlendirmeyi din- leyebilirsiniz. öğrencilerin konuşmaktan en fazla kaçındıklan, dile getireme- dikleri sorunları cinsel kaynakh. Bu konuda daha açık bilgüenme- yi uzman öğretim uyelerinden edi- nebiliyoruz. Öğrenciler soyut ola- rak kadın-erkek eşitliğini savunu- yorlar. Toplumdan, üniversite or- tamlanndan, ailelerinden gelen baskılardan yakınıyorlar. Sağhk- lı ilişkileri geliştirecek ortam bu- lamamaktan söz ediyorlar. Yine de smırsız cinsel özgürluğü ve eşit- liği savunan çok az gencin bile ko- nuşurkenki sıkılganlığı dikkat çe- kici boyutlarda. "Biz ozgüruz. Ge- ce kız arkadaşımız yanımıza gelebilir" diyen bir gencin, bunu söylerken, duyulmamasını sağla- mak üzere sanki sesini kısması, bir korkuyu saklama güdüsünü yan- sıtmıyor mu? öğrencilerin cinsel sorunları, öğrencinin yaşamına yansıması üzerinde çalışmış uzman öğretim üyeleri, öğrencilerin kafalannda kendilerine ve karsı cinsten arka- daşlanna tanıdıklan cinsel özgür- lük ile toplumsal değerler ve bas- kılar arasında kaldıklarını anlatı- yorlar. Bu çatışmadan pek çok so- runun doğduğunu anlatıyorlar. Genç, sağlıldı insanın kafası ve ge- reksinmeleri ile konan kurallar arasındaki büyük çatışmamn ya- rattığı dev sorunlardan örnekler veriyorlar. Gencin ikiyüzlü bir ya- şama itildiğini vurguluyorlar. Uzmanlara göre en fazla da so- run, ortamın kısmen özgür oldu- ğu üniversitelerde, tutucu ortam- dan gelen çocuklarda görüldüğü- nü anlatıyorlar. Anadolu'dan ge- lip rastgele bir kızın karşısında oturmuşsa yemeğini yiyemeden kalkan, ruhsal depresyona giren üniversite gençlerinden söz ediyor- lar. Işte öğrencilere konferans veren bir uzman profesöre yöneltilmiş sorular, cinsel sorunların ne ölçu- de hâlâ çözümsüz olduğunu orta- ya koymuyor mu? "Cinsel UtşkJ nasü oluyor", "Ai- lem kızlaria olmama karçı, ne" yapmafayım?", "Masturbasyon ne- dir? Nasıl olnr?", "Evlenmeden önce cinsel ilişkide bulunup bu- lunmama konusunda bilgi verebi- lir misiniz?", "Herkes karsı cins- le arkadaşhgı seks olarak göriiyor, nedeo?", "Kızlaria konuşmaktan çogu zaman çekiııiyorum, ne yap- malıyım?". "Içimdeki yalmzlık ve korku duygusunu nasıl atabili- rim?.." Cinsel sorunlara yaklaşım ve bakısta öğrenci kökenine göre çok büyük farklüıkiar da var. örneğin Prof. Aysd Ekşi'nin bir araştırma- sına göre erkek öğrenciler ancak yüzde 6 oranında evlilik öncesi cinsel ilişkiye karşı çıkarlarken, imam hatip kökenlilerde bu oran yüzde 42'ye yükseliyor. Evlilik ön- cesi cinsel ilişkiye karşı olduğunu söyleven imam hatip kökenliler, kız-erkek kanşık olarak ise yüz- de 54'e yükseliyor. Yüzde 36 oranında imam hatip kökenli kar- şı cinsle ilişki kurmada sorunu ol- duğunu belirtmiş. Yüzde 54 oran- da da cinsel sorunu olduğunu söy- lemiş. Bir yandan evlilik öncesi ilişkiyi doğru bulmadıklannı söy- lerlerken, evlilik dışı cinsel ilişki- de bulunduklannı kabul etmişler. Araştırma aynca da gerek cinsel sorun belirtme gerekse eşcinsellik sonınunun en yaygın yasakçı gö- rüşten yana olanlar ve imam ha- tip kökenliler arasında bulundu- ğunu ortaya koyuyor. ÜNtVERSİTEDE KANAYAN YARA Hoca derse girmiyor!Öğrencilerin en çok şikâyet ettikleri konulardan biri öğretim üyelerinin derslere girmeyip bu işi sürekli yardımcılarına devretmeleri. Hocalar dersten "kırmak" için tez alıyorlar. 10 tez alan 20 saat ders vermiş konuma geçiyor. Türkiye'nin çağ atlamasından eğitime yönelik en çok yakmdık- çok, üniversite egitiminde kalite- nin düşmesi, eğitimden sonra yüksek lisans, master çalışması yapmak isteyenleri arttırıyor. Doğru dürust bir iş bulmak; mes- lekte yükselmek, üniversite diplo- ması yanında yabancı dil bilmek de dahil bu türden ek nitelikleri gerekli kılıyor. Yüksek lisans, master yapanla- rın sayısı artarken aslında bu tür eğilimin de hızla kalitesinden çok şey yitirdiğı, biçimsel nitelik ka- zandığı biliniyor. Son yıllarda çarpıcı biçimde gdişen bir olayı aktarmakla yetineüm: • Universitelilerle konuşurken BOĞAZİÇİ Farklı ortamın rahatlığı8 Mart'la baglantılı, sınırlı da olsa bazı sosyal ve kultürel etkin- liklere izin verilen üniversitelerde, kadın haklannın tartışıldığı bir di- zi toplantı yapıldı. Boğaziçi Üni- versitesi'nde dinleyici öğrencilerin tepkileri, kadın-erkek ilişkilerin- de Türkiye koşullanna göre en eşitlikçi yaklaşımlann olabileceği bir kitlenin varlığını yansıtıyor. Kızlaria erkeklerin özgürce birlik- te olabildikleri, kız yurtlannın ka- pılannın gece karanlığı ile birlik- te kapanmadığı üniversitelerde cinsel ılişkikr, kadın-erkek ilişki- lerinde acaba daha sağlıklı bir noktalara gelindi mi? öğrenciler göreceli özgürlükle- rinin, sadece kadın-erkek ilişkile- rinde, arkadaşlık ilişkilerinde de- ğil, yaşamın diğer alanlarına da yansıdığını söylüyorlar. örneğin diğer üniversite öğrencilerinde çok yoğun olan, ne yapacagıru bileme- mekten, kendilerini kanalize ede- memekten doğan boşluk duygu- sunun, lumlik bunalunının kendi- lerinde daha az olduğu kanısını taşıyorlar. — Bizde öğrencinin ders dışı sa- atlerde "Ne yapacagun? Ne yapa- bilirim?" sorularım sorması ge- rekmiyor. Herkesin ilgi alanına göre yapacağı bir şeyler bulması, bulabilmesi söz konusu. Çok sa- yıda sosyal-kültürel etkinliğimiz için öğrencilerin kurduğu kulüp- ler var. ları, örnek gösterdikleri gelişme- lerden biri, öğretim üyelerinin derslere girmemesi, kendileri ile asla ilgüenmemesi olgusu idi. Evet yanlış okumuyorsunuz, öğretim üyeleri çok yaygın bir biçimde derslere gjrmiyorlar; birçoğu, yer- lerine, doktorasıru dahi vermemiş öğretim uye yardımcısı elemanlan gönderiyorlar. Birkaç ayn fakübede birden ay- nı öğretim uye yardımcısının ver- diği notlarla öğrencinin büyük ço- ğunluğunun kalması ve şikâyetleri uzerine açılmış bir soruşturmada ortaya çıkan trajik bir gerçek var. Soruşturma, aynı öğretim görev- Hsı elemanın 10 ayrı profesörün yerine derslere girdiğini ve onlar adına sınav yapüğını ortaya koy- muş. Şimdi herkes öğrencilerin patlak veren skandalda çok hak- lı olduğunu biliyor. Ancak 10 profesörün birden derslere ginne- mesinden doğan skandalın nasıl örtbas edileceğinin formülleri ara- nıyor. Sözde öğretimi disiplin aitına almak üzere getirilen YÖK duze- ninde, bilim adamlığı çok yaygın bir biçimde üniversite dışuıda iş yapma bilime, eğitime, öğrenciye aldırmamaya dönüştü adeta. Ger- çi yasal olarak heT profesörün en az 10 saat ders vermesı gerekiyor. Ancak bir genelgeye göre yüksek lisans tezi ya da master sonımlu- luğu almak ders yerine geçiyor. öğretim üyeleri böylece tez alma yanşındalar. örneğin 10 tezin so- rumluluğunu üstüne alan bir öğ- retim üyesı 20 saat ders vermiş ko- numa geçiyor. Hem hiç ders ver- raiyor, hem de maaşı kadar ek üc- ret alıyor. Öğrenci, öğretim üye- si yardımcılannın eline kalırken öğretim üyesi için üniversite dışı işleri kotarmak üzere bol bol za- man kalıyor. Tabii bu arada yük- sek lisans, master çalışmalan da bilimsel olmaktan çıkıyor. Yüksek lisans, master aslında bilimsel ve ciddi çauşmalardır. Ve bir öğretim üyesi gerçekten bir yüksek lisans ya da master çalış- masım yönetmeyi üzerine almış- sa, buna çok emek ve zaman ver- mesi gerekir. Bilimsel pratiğe gö- re bir öğretim üyesinin yılda en fazla bu türden iki çalışmayı an- cak başarüı yürütebileceği de bi- linir. 10 çalışma birden almış bir öğretim üyesinin değil bilimsel ça- lışmayı yaparu yönlendirmek, ya- pılmış olan çalışmanın sonucunu doğru durüst okuyacak, değerlen- direcek durumda olamayacağı da. •»•=*• İOYILSONRA KİMLİĞİNİ ARAYAN GENÇLİK -Günümüziin üniversite gençliği her türlü ilişkisinde bir tedirginlik içinde. 10 ydlık baskı ortamı kimligini arayan bir gençlik kusagı yarattt. îşsiz liseliler ordusu geliyorEğitim çağındaki genç nüfüsun yüzde 85.4 gibi yüksek bir oranı eğitimin dışında. Eğitim dışındakilerin ancak yüzde 64'ü iktisaden faal durumda. Kadınlarda bu oran yüzde 37'ye kadar düşüyor. En yoğun işsizlik ise yüzde 40'a varan oranla liseliler arasında. Türkiye, 15-24 yaş grubu içine giren genç nüfusta, 12.5 milyon ve genel nufus içindeki yüzde 20 pay ile dünyada en yüksek genç nüfu- su olan ülkeler arasında. Ancak bu genç nüfusun durumuna Uiş- kin veriler hiç de iç açıcı değil. Her şeyden önce bu grup içine giren kadınlann yüzde 14 ve er- keklerin yuzde 4.3'ü okuryazar de- ğil. Dünyada aynı zamanda eğitim çağında sayılan bu genç nufusun yine yüzde 85.4 gibi yüksek bir oranı eğitimin dışında. Eğitim dı- şında olmalanna karşın ise ancak yüzde 64'u iktisaden faal durum- da. Bunda da kadın erkek arasın- da önemli farklılık var. İktisaden faal kadın oranı yüzde 37.7 iken, erkekler yüzde 62.3. tktisaden faal görülen genç nüfusun yüzde 59.3 gibi önemli kesimi tarımsal alan- da çahşıyor. En yoğun işsizlik yuz- de 39.3 ile lise ve dengi okul me- zunlan arasmda. 15-24 yaş gençlerin ancak yüz- de 14.6'si eğitimdeki gençlik. Bun- ların yuzde 69.8'i ortaöğretim ku- rumlarında ve yüzde 30.2'si ise >-uksekoğretim kurumlannda. Plana göre yuksekoğretim gençliğinin beslenme, bannma, is- tihdam, çalışma, sağlık, spor ve boş zamanlannı değerlendirme, rehberlik ve danışma konuların- daki sorunlanna belli ölçülerde iyileştirici çözumler getirilmiştir. Bunların başında Kredi ve Yurt- lar Kurumu'na bağlı yatak sayısı- nın yüz bine ulaşması ve başvu- ranlann önemli çoğunluğunun alı- nabilmesi gösteriliyor. Ancak yurtların niteliğini arttıncı çalış- maların yapılamadığı planda da belirtiliyor. Planda harçların art- ması ile baglantılı oiarak harç kre- dilerinin artması nedeniyle son yülarda kredilerde de beklenen ar- tışın gerçekleşemediği vurgulanı- yor. 1988-89 öğretim yılında ilk yarı yıl 50 bin ve ikinci yarı yıl 75 bin lira olan kredi için 98.944 öğ- renci başvurmnş, bunlann yüzde 37.3'ü kredi almışür. Yurtlarda üniversite gençliğinin bağlüık yapıcı maddeler kullanı- mına ilişkin yapüan bir araştırma- da ise sigarayı deneyen öğrenci oranımn yüzde 67 kız ve yüzde 83 erkek, yüzde 75 ortalama ile önemli bir oranı bulduğunu orta- ya koyuyor. Öğrencilerin alkolü deneme oranlan yüzde 46.8, kız, yüzde 60.6 erkeklerde ortalama yüzde 52.7'de. Uyuşturucu mad- de henüz büyük tehlike sayılma- makla birlikte yükseköğrenim yurt öğrencileri arasında yüzde 1.2 kız ve yuzde 4.4 erkek, ortalama yüzde 2.8 gibi bir oranla var. Gençler artık daha çok soruyor Üniversitelerde her şeye rağmen bir tartışma ortamı gelişiyor. Gençler devlet, polis, üniversite yönetimlerinden 'anlayış' bekliyor. Son 10 yıllık eğitim süreçlerini 12 Eylul sonrası ortamda gecirmiş olan bugünün universitelileri, her şeye rağmen üniversitelerde son birkaç yıldır gözlenen bir degisim- den söz ediyoriar. Çok az şey bil- diklerini söyledikleri 12 Eylül ön- cesinin üniversitelerine dönük bir arayışın içinde olmadıklannı sü- rekli vurguluyorlar. Ve ne zaman bir sorundan söz etseler, bir hak isteseler, bir çarpıklıği yansıtsalar, kendilerine sürekli 12 Eylül önce- "iin anımsatılmasından bıkkınük v ınde olduklarını çok kızdıkları- nı söylüyorlar. Üniversiteliler durumlarıru ha- yali öcülerle korkutulan çocukla- ra benzetiyorlar. Çagırruzda artık çocuklann dahi hayali öcülerle korkutulamadığını, gelisen yaşam, iletişimin çocuklann da dünyası- nı etkilediğini, ocüler ve masallar- dan hoşlanmayıp inanmadıkları- nı anımsatıyorlar. Üniversiteliler bir yandan dü- şünmemeleri, hiçbir şeyle ilgilen- memeleri yolunda akla gelebilecek her tür baskıya hedef olurlarken diğer yandan "Okumayan, düşün- meyen, bunahmh, boş kusak" ola- rak suçlanmaîannı büyük bir hak- sızlık olarak görüyorlar. Üniversiteliler son yıllarda için- de bulundukları çemberi yarma- ya çahştıklannı, kendileri başta ol- mak üzere kendilerine yönelik tüm davranış ve uygulamalan tartıştık- larını, kaostan kurtulma çabası- na giriştiklerini anlatıyorlar. Ge- nellikle son söz olarak söyledik- leri cumlelerin anlamları arasın- da da önemli benzerlikler var. — Eskisi kadar her şeyle ilgisiz değiliz. Üniversitelerde her şeye rağmen bir tartışma ortamı geliş- ti. Bazı haklar elde ettik. Şimdi derslerde biraz daha fazla soru so- rabiliyoruz. Olanlarla, dünya ile daha ilgiliyiz. Bir şeyleri öğrenme- ye çahşıyoruz. Üniversitelerde baa üniversal haklar elde etmek için bir çaba gösteriyoruz. En önem- lisi aramızda, öğretim üyeleri, yö- netimle iletişim kurmaya calışıyo- ruz. Örgutlenmeye çaüşıyoruz. Ye- ni yeni bazı kultürel etkinlikler, örgütlenmeler için izin kopanyo- ruz. Bu küçücük çabalar bile üni-. versitelerde hemen havayı değiştir- di. Devlet, polis, üniversite yöne- timleri, öğretim üyeleri, ailelerimiz gerçekleri görse, bize anlayışla yaklaşsalar, her şey çok hızla ve çok fazla değişecek. Üniversite gençliği, sosyalfaaliyetlerin olmadığı, güvensiz bir ortamda 'gırgırla' geçen saatlerin acısını duyuyor 'Boş zaman öldürme bunalımını yaşıyoruzGENÇLERDEN DEĞERLENDİRMELER Öğrenciyi yönlendirecek hiçbir örgütlenme yok. Biz kendi kendimize, kendimizle banşık olacağımız bir şeyler yapmaya yönelemiyoruz. Başımız belaya girer korkusu içimize yerleşmiş. Kış bahçesinde toplanan çoğunluğun amacı eğlenmek. Onu da beceremiyoruz. Hiç sosyal faaliyet yapmıyoruz. Düşünceden korkan bir kitleyiz. Birbirimize karşı bile dürüst değiliz. İçimizdeki zavalhlığı, korkularımızı, kaygılarımızı alaycı, aldırmaz bir görüntü ile kapatmaya çahşıyoruz. Bilgisizliğimizin anlaşılmasından korkuyoruz. Başımıza bir işlerin gelmesinden korkuyoruz. Yasakları çiğnemekten, zayıflığımızm görünmesinden korkuyoruz. Asıl kimliksizliğimizden korkuyoruz. — Bence 12 Eylül gençlik üze- rinde çok başanh oldu. 12 Eylul insanlan depolitize ederek onla- nn politize kimligini yok etti. Baş- ka bir kimlik verdi. Bu kimlik bi- reyselliktir. tnsan sadece kendine güveniyor. tnsanlar bireycilik ve büyük bir kaos içinde. Kendisine yapüan haksızlıgı göruyor ve karşı çıkacak bir kimliği yok. Gençu- ğin örgütlenmesi, bir siyasal dü- şünce etrafında demiyorum, en sı- radan eğitim sorunlan, kultürel yaşamını duzenleme, boş zaman- larını değerlendirme anlamların- da her alanda kırıldı. Başkaları- na guvenmeyen, kendine de özgü- veni, saygısı olmayan bir insan ne yapar? Kendini buyük bir boşluk- ta ve mutsuz hisseder. — 68 kuşağirun doğru yanlış, idealleri vardı. Biz önce kendimizi tanımıyoruz. Ben ne istiyorum? Ne yapıyorum? Bana yönelik, be- nim adıma verilen hoşlanmadığım kararlara nasıl karşı koyanm? Sü- rekli bir boşluk, bunalım duygu- su içinde, hoşlanmadığımız şeyler- den kaçış içinde>iz. Sürekli bu dı- şa gitme, yurtdışına kaçış özlemi ne? — Ders yoksa, bazen sabahtan bu kahveye geliyoruz. Akşama kadar oturuyoruz. Ne mi yapıyo- ruz? Konuşuyoruz. Birbirimizle gırgır geçiyoruz. Vakıt öldürüyo- ruz anlayacağınız. Aslında kor- kunç sıkılıyoruz. Çünkü bir şey yapmıyoruz. Boşa zaman öldür- menin, kendini boşlukta hissetme- nin bunalımını yaşıyoruz. — Öğrenciyi yönlendirecek hiç- bir örgütlenme yok. Biz kendi kendimize, kendimizle banşık olacağımız bir şeyler yapmaya yo- nelemiyoruz. Evden sürekli bir şey yapmamamız için uyarı var. Başımız belaya gırer korkusu içi- mize yerleşmış. Biz de işte böyle gırgırla vakit öldürüyoruz. — Çoğunluğumuz için okurna yok denebilir. tlişkiler çok rahat gibi göriinüyor. Ancak sağlıklı de- ğil. llişkilerimiz çok yüzeysd. En yakın arkadaslar dahi birbirimi- ze karşı içten değiliz. Her şey ya- pay. Aslında korkunç bir guven- sizlik, içine kapanma duygusu içindeyiz. — Kış bahçesinde toplanan ço- ğunluğun amacı eğlenmek. Onu da beceremiyoruz. Hiç sosyal fa- aliyet yapmıyoruz. Düşünceden korkan bir kitleyiz. Birbirimize karşı bile dürüst değiliz. tçimiz- deki zavalhlığı korkularımızı, kaygılanmızı, alaycı, aldırmaz bir göruntu ile kapatmaya çalışıyo- ruz. Bu çıkmazdan kurtulmak için büyük çoğunluğumuzda yurt- dışına kaçma duygusu var. Ancak oyle içinde bulunduğumuz olum- suzluklardan, baskılardan kurtu- lacağımız umudunu taşıyoruz. Adana, Ankara, tstanbul... Çok değişik üniversiteler ve bö- lümlerden çok değişik gruplardan öğrencilerle yapılan söyleşilerden alınrmş bazı cümleler. Nasıl boş- lukta, sahipsiz bir kuşak yaratıl- dığı hakkında bir izlenim veriyor mu? En iyisi yine hiç yorum yap- madan yine onların anlattıklann- dan bazı alıntılar vermeyi sür- durelım. — Akşam okul yöneüminden izin alınarak okul binasmda bir parti düzenlenmişti. Biraz geç git- tim. Hiç eğlenemedim. Çünkü ben gittiğimde arkadaşların hep- si fazlası ile sarhoş olmuşlardı. En yakın arkadaşım, "Sen de iç, yok- sa bu ortama katlanamazsın" di- ye tavsiye ederken, kendinde de- ğil gibiydı. Aslında benim gibi iç- kiyı sevmez ve dokunur. Ortama uymak için içip içip kusuyordu. Tabii ben sarhoş olmak için geç kalnuştım. Sarhoş olmadan izle- yince, insan arkadaşlannm ne ka- dar çok boşlukta, yapay eglenme- ye çalıştığını görüyor. Sonra yine hiçbir zevk almadan, laf olsun gi- bisinden hep birlikte bir arkada- şın evine gittik. Kızlı, erkekli; as- lında hiçbir çirkinlik yaşanmadı. Her şey laf olsun diye yapüryor- du çünkü. Ne müzikten ne dans- tan ne de yapılan sohbet ve şaka- lardan keyif alımyordu. Hiçbir şey içten değildi. Aramızda seve- cenlik, dostluk yok gibiydi. Ko- nuşmalar, şakalar bo; Birbirini anlama çabası, iletişim yoktu. Ge- ceden anı olarak kalan sadece yorgunluk ve biraz da iğrenme ol- du. Bu türden beraberliklerden zevk almıyorum. Benzer gecelerı yaşamak istemiyorum. — Hiç dikkatinizi çekti mi? Bi- zim kuşağın bütun konuşmalan, ilişkilerinde, alaycı, tepeden bak- ma uslubu var. Hiçbir şeye aldır- maz gibi görünmeye çahşıyoruz. Aslında bana sorarsanız, sevgiden uzak, başkalannın zaafını arayan bu acımasız davramşlarımızın kaynağı, sadece ve sadece başta kendine ve bütün sevdiklerine gü- vensizlik, umutsuzluk, korku. Bil- gisizliğimizin anlaşılmasından korkuyoruz. Başımıza bir işlerin gelmesinden korkuyoruz. Yasak- lan çiğnemekten, zayıflığımızın, korkaklığımızın görülmesinden korkuyoruz. Asıl kimliksizliği- mizden korkuyoruz. Ve anlaşıl- masın diye duvarlarımızı örüp çevremizdekilerin zaafları, zayıf- lıkları ile alay ederek kendi duy- gularımızı, zayıflıklarımızı, kor- kulanmızı gızlemeyeçalışıyoruz... BİTTİ
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle