Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET/6 DİZİ-RÖPORTAJ 7 NİSAN 1990
S V K R E T E ( lÜ N İ V E R S İ T E L İ L E R
Kadın erkek ilişkisi, cinsellik, flört gibi konulardayüzeydeki rahatlığın altında büyük bir tedirginlikyatıyor
Gençler'çifte standart'yorgunuBurası Bilkent. En özgür en zengin
çocuklann buluştuğu Best grubundakiler
şöyle konuşuyorlar: "Tabular yıkılmış
gibi gözüküyor. Gerçekte aynı toplumsal
baskı var. Çifte standart daha ağır ve
olumsuz etki yaratıyor. Ne Avrupalı ne de
Türküz. Bol bol el ele dolaşabilir, flört
edebilirsiniz. Ancak aile ile ilişküer tümü
ile ayrı bir dünya."
Öğrencilerin konuşmaktan en fazla
kaçındıkları, dile getiremedikleri
sorunları cinsel kaynakh. Uzman öğretim
üyeleri, gençlerin kafalarındaki özgürlük
ile toplumsal baskılar arasında
kaldıklarını söylüyorlar.
— 7 —
Ayncalıklı üniversitelerde ya da
bazı üniversitelerin özel bölumle-
rinde göreceli olarak var olan üni-
versite ortamı, heraen gözle göru-
lecek kadar öğrenciJerin davraıuş-
lanna yansımış. Aslında ayncauk-
lılık üniversitenin verdiği sınırlı
külturel ortam, boş zaman değer-
lendirme mekânlan ile baglantılı
değil sadece. Seçilen üniversiteler
ve bölümler olarak en yüksek pu-
anlı öğrencileri toplarken, aynı za-
manda köken olarak en zengin ve
en kültürlü aile çocuklannı da
toplamış oluyorlar.
Çağdaş ilişkilerin yerleştiği iz-
lenimi veren genç gruplara soru-
yoruz: örneğin Adana'da yaban-
cı dille eğıtim yapan ve sürekli bir-
likte olduklannı vurgulayan işlet-
me öğrencilerine, "Aranızda hâlâ
evlenilecek kız, gezilecek kız ay-
nmı siiıüyor mu?" diye. Erkekler
mahcup susarken, kızlardan hep
bir ağızdan "Siirmez otar mu?"
yanıtı geliyor. Renkli tartışmalar,
kökenleri çok derinlerde olan çifte
standartların kolay kolay kalka-
mayacağım gösteriyor.
En uç ornek Bilkent'te, en öz-
gür ve en zengin çocuklann buluş-
tuklan Best grubunda, "Tabular
yikılmış gibi gözüküyor. Gerçek-
te aym toplumsal baskı var. Çifte
standart daha ağır ve olumsuz et-
kiler yaratıyor. Ne Avrupalı ne de
Türküz. Bol bol el de dolaşabilir,
flört edebilirsiniz. Ancak aik ile
ilişkiler tümü ile ayrı bir dünya.
tkiyüzlüluk belki de daha yılucı"
turunden bir değerlendirmeyi din-
leyebilirsiniz.
öğrencilerin konuşmaktan en
fazla kaçındıklan, dile getireme-
dikleri sorunları cinsel kaynakh.
Bu konuda daha açık bilgüenme-
yi uzman öğretim uyelerinden edi-
nebiliyoruz. Öğrenciler soyut ola-
rak kadın-erkek eşitliğini savunu-
yorlar. Toplumdan, üniversite or-
tamlanndan, ailelerinden gelen
baskılardan yakınıyorlar. Sağhk-
lı ilişkileri geliştirecek ortam bu-
lamamaktan söz ediyorlar. Yine
de smırsız cinsel özgürluğü ve eşit-
liği savunan çok az gencin bile ko-
nuşurkenki sıkılganlığı dikkat çe-
kici boyutlarda. "Biz ozgüruz. Ge-
ce kız arkadaşımız yanımıza
gelebilir" diyen bir gencin, bunu
söylerken, duyulmamasını sağla-
mak üzere sanki sesini kısması, bir
korkuyu saklama güdüsünü yan-
sıtmıyor mu?
öğrencilerin cinsel sorunları,
öğrencinin yaşamına yansıması
üzerinde çalışmış uzman öğretim
üyeleri, öğrencilerin kafalannda
kendilerine ve karsı cinsten arka-
daşlanna tanıdıklan cinsel özgür-
lük ile toplumsal değerler ve bas-
kılar arasında kaldıklarını anlatı-
yorlar. Bu çatışmadan pek çok so-
runun doğduğunu anlatıyorlar.
Genç, sağlıldı insanın kafası ve ge-
reksinmeleri ile konan kurallar
arasındaki büyük çatışmamn ya-
rattığı dev sorunlardan örnekler
veriyorlar. Gencin ikiyüzlü bir ya-
şama itildiğini vurguluyorlar.
Uzmanlara göre en fazla da so-
run, ortamın kısmen özgür oldu-
ğu üniversitelerde, tutucu ortam-
dan gelen çocuklarda görüldüğü-
nü anlatıyorlar. Anadolu'dan ge-
lip rastgele bir kızın karşısında
oturmuşsa yemeğini yiyemeden
kalkan, ruhsal depresyona giren
üniversite gençlerinden söz ediyor-
lar.
Işte öğrencilere konferans veren
bir uzman profesöre yöneltilmiş
sorular, cinsel sorunların ne ölçu-
de hâlâ çözümsüz olduğunu orta-
ya koymuyor mu?
"Cinsel UtşkJ nasü oluyor", "Ai-
lem kızlaria olmama karçı, ne"
yapmafayım?", "Masturbasyon ne-
dir? Nasıl olnr?", "Evlenmeden
önce cinsel ilişkide bulunup bu-
lunmama konusunda bilgi verebi-
lir misiniz?", "Herkes karsı cins-
le arkadaşhgı seks olarak göriiyor,
nedeo?", "Kızlaria konuşmaktan
çogu zaman çekiııiyorum, ne yap-
malıyım?". "Içimdeki yalmzlık ve
korku duygusunu nasıl atabili-
rim?.."
Cinsel sorunlara yaklaşım ve
bakısta öğrenci kökenine göre çok
büyük farklüıkiar da var. örneğin
Prof. Aysd Ekşi'nin bir araştırma-
sına göre erkek öğrenciler ancak
yüzde 6 oranında evlilik öncesi
cinsel ilişkiye karşı çıkarlarken,
imam hatip kökenlilerde bu oran
yüzde 42'ye yükseliyor. Evlilik ön-
cesi cinsel ilişkiye karşı olduğunu
söyleven imam hatip kökenliler,
kız-erkek kanşık olarak ise yüz-
de 54'e yükseliyor. Yüzde 36
oranında imam hatip kökenli kar-
şı cinsle ilişki kurmada sorunu ol-
duğunu belirtmiş. Yüzde 54 oran-
da da cinsel sorunu olduğunu söy-
lemiş. Bir yandan evlilik öncesi
ilişkiyi doğru bulmadıklannı söy-
lerlerken, evlilik dışı cinsel ilişki-
de bulunduklannı kabul etmişler.
Araştırma aynca da gerek cinsel
sorun belirtme gerekse eşcinsellik
sonınunun en yaygın yasakçı gö-
rüşten yana olanlar ve imam ha-
tip kökenliler arasında bulundu-
ğunu ortaya koyuyor.
ÜNtVERSİTEDE KANAYAN YARA
Hoca derse
girmiyor!Öğrencilerin en çok şikâyet ettikleri konulardan
biri öğretim üyelerinin derslere girmeyip bu işi
sürekli yardımcılarına devretmeleri.
Hocalar dersten "kırmak" için tez alıyorlar. 10
tez alan 20 saat ders vermiş konuma geçiyor.
Türkiye'nin çağ atlamasından eğitime yönelik en çok yakmdık-
çok, üniversite egitiminde kalite-
nin düşmesi, eğitimden sonra
yüksek lisans, master çalışması
yapmak isteyenleri arttırıyor.
Doğru dürust bir iş bulmak; mes-
lekte yükselmek, üniversite diplo-
ması yanında yabancı dil bilmek
de dahil bu türden ek nitelikleri
gerekli kılıyor.
Yüksek lisans, master yapanla-
rın sayısı artarken aslında bu tür
eğilimin de hızla kalitesinden çok
şey yitirdiğı, biçimsel nitelik ka-
zandığı biliniyor. Son yıllarda
çarpıcı biçimde gdişen bir olayı
aktarmakla yetineüm:
• Universitelilerle konuşurken
BOĞAZİÇİ
Farklı
ortamın
rahatlığı8 Mart'la baglantılı, sınırlı da
olsa bazı sosyal ve kultürel etkin-
liklere izin verilen üniversitelerde,
kadın haklannın tartışıldığı bir di-
zi toplantı yapıldı. Boğaziçi Üni-
versitesi'nde dinleyici öğrencilerin
tepkileri, kadın-erkek ilişkilerin-
de Türkiye koşullanna göre en
eşitlikçi yaklaşımlann olabileceği
bir kitlenin varlığını yansıtıyor.
Kızlaria erkeklerin özgürce birlik-
te olabildikleri, kız yurtlannın ka-
pılannın gece karanlığı ile birlik-
te kapanmadığı üniversitelerde
cinsel ılişkikr, kadın-erkek ilişki-
lerinde acaba daha sağlıklı bir
noktalara gelindi mi?
öğrenciler göreceli özgürlükle-
rinin, sadece kadın-erkek ilişkile-
rinde, arkadaşlık ilişkilerinde de-
ğil, yaşamın diğer alanlarına da
yansıdığını söylüyorlar. örneğin
diğer üniversite öğrencilerinde çok
yoğun olan, ne yapacagıru bileme-
mekten, kendilerini kanalize ede-
memekten doğan boşluk duygu-
sunun, lumlik bunalunının kendi-
lerinde daha az olduğu kanısını
taşıyorlar.
— Bizde öğrencinin ders dışı sa-
atlerde "Ne yapacagun? Ne yapa-
bilirim?" sorularım sorması ge-
rekmiyor. Herkesin ilgi alanına
göre yapacağı bir şeyler bulması,
bulabilmesi söz konusu. Çok sa-
yıda sosyal-kültürel etkinliğimiz
için öğrencilerin kurduğu kulüp-
ler var.
ları, örnek gösterdikleri gelişme-
lerden biri, öğretim üyelerinin
derslere girmemesi, kendileri ile
asla ilgüenmemesi olgusu idi. Evet
yanlış okumuyorsunuz, öğretim
üyeleri çok yaygın bir biçimde
derslere gjrmiyorlar; birçoğu, yer-
lerine, doktorasıru dahi vermemiş
öğretim uye yardımcısı elemanlan
gönderiyorlar.
Birkaç ayn fakübede birden ay-
nı öğretim uye yardımcısının ver-
diği notlarla öğrencinin büyük ço-
ğunluğunun kalması ve şikâyetleri
uzerine açılmış bir soruşturmada
ortaya çıkan trajik bir gerçek var.
Soruşturma, aynı öğretim görev-
Hsı elemanın 10 ayrı profesörün
yerine derslere girdiğini ve onlar
adına sınav yapüğını ortaya koy-
muş. Şimdi herkes öğrencilerin
patlak veren skandalda çok hak-
lı olduğunu biliyor. Ancak 10
profesörün birden derslere ginne-
mesinden doğan skandalın nasıl
örtbas edileceğinin formülleri ara-
nıyor.
Sözde öğretimi disiplin aitına
almak üzere getirilen YÖK duze-
ninde, bilim adamlığı çok yaygın
bir biçimde üniversite dışuıda iş
yapma bilime, eğitime, öğrenciye
aldırmamaya dönüştü adeta. Ger-
çi yasal olarak heT profesörün en
az 10 saat ders vermesı gerekiyor.
Ancak bir genelgeye göre yüksek
lisans tezi ya da master sonımlu-
luğu almak ders yerine geçiyor.
öğretim üyeleri böylece tez alma
yanşındalar. örneğin 10 tezin so-
rumluluğunu üstüne alan bir öğ-
retim üyesı 20 saat ders vermiş ko-
numa geçiyor. Hem hiç ders ver-
raiyor, hem de maaşı kadar ek üc-
ret alıyor. Öğrenci, öğretim üye-
si yardımcılannın eline kalırken
öğretim üyesi için üniversite dışı
işleri kotarmak üzere bol bol za-
man kalıyor. Tabii bu arada yük-
sek lisans, master çalışmalan da
bilimsel olmaktan çıkıyor.
Yüksek lisans, master aslında
bilimsel ve ciddi çauşmalardır. Ve
bir öğretim üyesi gerçekten bir
yüksek lisans ya da master çalış-
masım yönetmeyi üzerine almış-
sa, buna çok emek ve zaman ver-
mesi gerekir. Bilimsel pratiğe gö-
re bir öğretim üyesinin yılda en
fazla bu türden iki çalışmayı an-
cak başarüı yürütebileceği de bi-
linir. 10 çalışma birden almış bir
öğretim üyesinin değil bilimsel ça-
lışmayı yaparu yönlendirmek, ya-
pılmış olan çalışmanın sonucunu
doğru durüst okuyacak, değerlen-
direcek durumda olamayacağı da.
•»•=*• İOYILSONRA
KİMLİĞİNİ ARAYAN GENÇLİK -Günümüziin üniversite gençliği her türlü ilişkisinde bir tedirginlik içinde. 10 ydlık baskı ortamı kimligini arayan bir gençlik kusagı yarattt.
îşsiz liseliler ordusu geliyorEğitim çağındaki genç nüfüsun yüzde
85.4 gibi yüksek bir oranı eğitimin
dışında. Eğitim dışındakilerin ancak
yüzde 64'ü iktisaden faal durumda.
Kadınlarda bu oran yüzde 37'ye kadar
düşüyor. En yoğun işsizlik ise yüzde 40'a
varan oranla liseliler arasında.
Türkiye, 15-24 yaş grubu içine
giren genç nüfusta, 12.5 milyon ve
genel nufus içindeki yüzde 20 pay
ile dünyada en yüksek genç nüfu-
su olan ülkeler arasında. Ancak
bu genç nüfusun durumuna Uiş-
kin veriler hiç de iç açıcı değil.
Her şeyden önce bu grup içine
giren kadınlann yüzde 14 ve er-
keklerin yuzde 4.3'ü okuryazar de-
ğil. Dünyada aynı zamanda eğitim
çağında sayılan bu genç nufusun
yine yüzde 85.4 gibi yüksek bir
oranı eğitimin dışında. Eğitim dı-
şında olmalanna karşın ise ancak
yüzde 64'u iktisaden faal durum-
da. Bunda da kadın erkek arasın-
da önemli farklılık var. İktisaden
faal kadın oranı yüzde 37.7 iken,
erkekler yüzde 62.3. tktisaden faal
görülen genç nüfusun yüzde 59.3
gibi önemli kesimi tarımsal alan-
da çahşıyor. En yoğun işsizlik yuz-
de 39.3 ile lise ve dengi okul me-
zunlan arasmda.
15-24 yaş gençlerin ancak yüz-
de 14.6'si eğitimdeki gençlik. Bun-
ların yuzde 69.8'i ortaöğretim ku-
rumlarında ve yüzde 30.2'si ise
>-uksekoğretim kurumlannda.
Plana göre yuksekoğretim
gençliğinin beslenme, bannma, is-
tihdam, çalışma, sağlık, spor ve
boş zamanlannı değerlendirme,
rehberlik ve danışma konuların-
daki sorunlanna belli ölçülerde
iyileştirici çözumler getirilmiştir.
Bunların başında Kredi ve Yurt-
lar Kurumu'na bağlı yatak sayısı-
nın yüz bine ulaşması ve başvu-
ranlann önemli çoğunluğunun alı-
nabilmesi gösteriliyor. Ancak
yurtların niteliğini arttıncı çalış-
maların yapılamadığı planda da
belirtiliyor. Planda harçların art-
ması ile baglantılı oiarak harç kre-
dilerinin artması nedeniyle son
yülarda kredilerde de beklenen ar-
tışın gerçekleşemediği vurgulanı-
yor. 1988-89 öğretim yılında ilk
yarı yıl 50 bin ve ikinci yarı yıl 75
bin lira olan kredi için 98.944 öğ-
renci başvurmnş, bunlann yüzde
37.3'ü kredi almışür.
Yurtlarda üniversite gençliğinin
bağlüık yapıcı maddeler kullanı-
mına ilişkin yapüan bir araştırma-
da ise sigarayı deneyen öğrenci
oranımn yüzde 67 kız ve yüzde 83
erkek, yüzde 75 ortalama ile
önemli bir oranı bulduğunu orta-
ya koyuyor. Öğrencilerin alkolü
deneme oranlan yüzde 46.8, kız,
yüzde 60.6 erkeklerde ortalama
yüzde 52.7'de. Uyuşturucu mad-
de henüz büyük tehlike sayılma-
makla birlikte yükseköğrenim
yurt öğrencileri arasında yüzde 1.2
kız ve yuzde 4.4 erkek, ortalama
yüzde 2.8 gibi bir oranla var.
Gençler
artık
daha çok
soruyor
Üniversitelerde her şeye
rağmen bir tartışma ortamı
gelişiyor. Gençler devlet,
polis, üniversite
yönetimlerinden 'anlayış'
bekliyor.
Son 10 yıllık eğitim süreçlerini
12 Eylul sonrası ortamda gecirmiş
olan bugünün universitelileri, her
şeye rağmen üniversitelerde son
birkaç yıldır gözlenen bir degisim-
den söz ediyoriar. Çok az şey bil-
diklerini söyledikleri 12 Eylül ön-
cesinin üniversitelerine dönük bir
arayışın içinde olmadıklannı sü-
rekli vurguluyorlar. Ve ne zaman
bir sorundan söz etseler, bir hak
isteseler, bir çarpıklıği yansıtsalar,
kendilerine sürekli 12 Eylül önce-
"iin anımsatılmasından bıkkınük
v
ınde olduklarını çok kızdıkları-
nı söylüyorlar.
Üniversiteliler durumlarıru ha-
yali öcülerle korkutulan çocukla-
ra benzetiyorlar. Çagırruzda artık
çocuklann dahi hayali öcülerle
korkutulamadığını, gelisen yaşam,
iletişimin çocuklann da dünyası-
nı etkilediğini, ocüler ve masallar-
dan hoşlanmayıp inanmadıkları-
nı anımsatıyorlar.
Üniversiteliler bir yandan dü-
şünmemeleri, hiçbir şeyle ilgilen-
memeleri yolunda akla gelebilecek
her tür baskıya hedef olurlarken
diğer yandan "Okumayan, düşün-
meyen, bunahmh, boş kusak" ola-
rak suçlanmaîannı büyük bir hak-
sızlık olarak görüyorlar.
Üniversiteliler son yıllarda için-
de bulundukları çemberi yarma-
ya çahştıklannı, kendileri başta ol-
mak üzere kendilerine yönelik tüm
davranış ve uygulamalan tartıştık-
larını, kaostan kurtulma çabası-
na giriştiklerini anlatıyorlar. Ge-
nellikle son söz olarak söyledik-
leri cumlelerin anlamları arasın-
da da önemli benzerlikler var.
— Eskisi kadar her şeyle ilgisiz
değiliz. Üniversitelerde her şeye
rağmen bir tartışma ortamı geliş-
ti. Bazı haklar elde ettik. Şimdi
derslerde biraz daha fazla soru so-
rabiliyoruz. Olanlarla, dünya ile
daha ilgiliyiz. Bir şeyleri öğrenme-
ye çahşıyoruz. Üniversitelerde baa
üniversal haklar elde etmek için
bir çaba gösteriyoruz. En önem-
lisi aramızda, öğretim üyeleri, yö-
netimle iletişim kurmaya calışıyo-
ruz. Örgutlenmeye çaüşıyoruz. Ye-
ni yeni bazı kultürel etkinlikler,
örgütlenmeler için izin kopanyo-
ruz. Bu küçücük çabalar bile üni-.
versitelerde hemen havayı değiştir-
di. Devlet, polis, üniversite yöne-
timleri, öğretim üyeleri, ailelerimiz
gerçekleri görse, bize anlayışla
yaklaşsalar, her şey çok hızla ve
çok fazla değişecek.
Üniversite gençliği, sosyalfaaliyetlerin olmadığı, güvensiz bir ortamda 'gırgırla' geçen saatlerin acısını duyuyor
'Boş zaman öldürme bunalımını yaşıyoruzGENÇLERDEN DEĞERLENDİRMELER
Öğrenciyi yönlendirecek hiçbir örgütlenme yok.
Biz kendi kendimize, kendimizle banşık
olacağımız bir şeyler yapmaya yönelemiyoruz.
Başımız belaya girer korkusu içimize yerleşmiş.
Kış bahçesinde toplanan çoğunluğun amacı
eğlenmek. Onu da beceremiyoruz. Hiç sosyal
faaliyet yapmıyoruz. Düşünceden korkan bir
kitleyiz. Birbirimize karşı bile dürüst değiliz.
İçimizdeki zavalhlığı, korkularımızı,
kaygılarımızı alaycı, aldırmaz bir görüntü ile
kapatmaya çahşıyoruz.
Bilgisizliğimizin anlaşılmasından korkuyoruz.
Başımıza bir işlerin gelmesinden korkuyoruz.
Yasakları çiğnemekten, zayıflığımızm
görünmesinden korkuyoruz. Asıl
kimliksizliğimizden korkuyoruz.
— Bence 12 Eylül gençlik üze-
rinde çok başanh oldu. 12 Eylul
insanlan depolitize ederek onla-
nn politize kimligini yok etti. Baş-
ka bir kimlik verdi. Bu kimlik bi-
reyselliktir. tnsan sadece kendine
güveniyor. tnsanlar bireycilik ve
büyük bir kaos içinde. Kendisine
yapüan haksızlıgı göruyor ve karşı
çıkacak bir kimliği yok. Gençu-
ğin örgütlenmesi, bir siyasal dü-
şünce etrafında demiyorum, en sı-
radan eğitim sorunlan, kultürel
yaşamını duzenleme, boş zaman-
larını değerlendirme anlamların-
da her alanda kırıldı. Başkaları-
na guvenmeyen, kendine de özgü-
veni, saygısı olmayan bir insan ne
yapar? Kendini buyük bir boşluk-
ta ve mutsuz hisseder.
— 68 kuşağirun doğru yanlış,
idealleri vardı. Biz önce kendimizi
tanımıyoruz. Ben ne istiyorum?
Ne yapıyorum? Bana yönelik, be-
nim adıma verilen hoşlanmadığım
kararlara nasıl karşı koyanm? Sü-
rekli bir boşluk, bunalım duygu-
su içinde, hoşlanmadığımız şeyler-
den kaçış içinde>iz. Sürekli bu dı-
şa gitme, yurtdışına kaçış özlemi
ne?
— Ders yoksa, bazen sabahtan
bu kahveye geliyoruz. Akşama
kadar oturuyoruz. Ne mi yapıyo-
ruz? Konuşuyoruz. Birbirimizle
gırgır geçiyoruz. Vakıt öldürüyo-
ruz anlayacağınız. Aslında kor-
kunç sıkılıyoruz. Çünkü bir şey
yapmıyoruz. Boşa zaman öldür-
menin, kendini boşlukta hissetme-
nin bunalımını yaşıyoruz.
— Öğrenciyi yönlendirecek hiç-
bir örgütlenme yok. Biz kendi
kendimize, kendimizle banşık
olacağımız bir şeyler yapmaya yo-
nelemiyoruz. Evden sürekli bir
şey yapmamamız için uyarı var.
Başımız belaya gırer korkusu içi-
mize yerleşmış. Biz de işte böyle
gırgırla vakit öldürüyoruz.
— Çoğunluğumuz için okurna
yok denebilir. tlişkiler çok rahat
gibi göriinüyor. Ancak sağlıklı de-
ğil. llişkilerimiz çok yüzeysd. En
yakın arkadaslar dahi birbirimi-
ze karşı içten değiliz. Her şey ya-
pay. Aslında korkunç bir guven-
sizlik, içine kapanma duygusu
içindeyiz.
— Kış bahçesinde toplanan ço-
ğunluğun amacı eğlenmek. Onu
da beceremiyoruz. Hiç sosyal fa-
aliyet yapmıyoruz. Düşünceden
korkan bir kitleyiz. Birbirimize
karşı bile dürüst değiliz. tçimiz-
deki zavalhlığı korkularımızı,
kaygılanmızı, alaycı, aldırmaz bir
göruntu ile kapatmaya çalışıyo-
ruz. Bu çıkmazdan kurtulmak
için büyük çoğunluğumuzda yurt-
dışına kaçma duygusu var. Ancak
oyle içinde bulunduğumuz olum-
suzluklardan, baskılardan kurtu-
lacağımız umudunu taşıyoruz.
Adana, Ankara, tstanbul...
Çok değişik üniversiteler ve bö-
lümlerden çok değişik gruplardan
öğrencilerle yapılan söyleşilerden
alınrmş bazı cümleler. Nasıl boş-
lukta, sahipsiz bir kuşak yaratıl-
dığı hakkında bir izlenim veriyor
mu? En iyisi yine hiç yorum yap-
madan yine onların anlattıklann-
dan bazı alıntılar vermeyi sür-
durelım.
— Akşam okul yöneüminden
izin alınarak okul binasmda bir
parti düzenlenmişti. Biraz geç git-
tim. Hiç eğlenemedim. Çünkü
ben gittiğimde arkadaşların hep-
si fazlası ile sarhoş olmuşlardı. En
yakın arkadaşım, "Sen de iç, yok-
sa bu ortama katlanamazsın" di-
ye tavsiye ederken, kendinde de-
ğil gibiydı. Aslında benim gibi iç-
kiyı sevmez ve dokunur. Ortama
uymak için içip içip kusuyordu.
Tabii ben sarhoş olmak için geç
kalnuştım. Sarhoş olmadan izle-
yince, insan arkadaşlannm ne ka-
dar çok boşlukta, yapay eglenme-
ye çalıştığını görüyor. Sonra yine
hiçbir zevk almadan, laf olsun gi-
bisinden hep birlikte bir arkada-
şın evine gittik. Kızlı, erkekli; as-
lında hiçbir çirkinlik yaşanmadı.
Her şey laf olsun diye yapüryor-
du çünkü. Ne müzikten ne dans-
tan ne de yapılan sohbet ve şaka-
lardan keyif alımyordu. Hiçbir
şey içten değildi. Aramızda seve-
cenlik, dostluk yok gibiydi. Ko-
nuşmalar, şakalar bo; Birbirini
anlama çabası, iletişim yoktu. Ge-
ceden anı olarak kalan sadece
yorgunluk ve biraz da iğrenme ol-
du. Bu türden beraberliklerden
zevk almıyorum. Benzer gecelerı
yaşamak istemiyorum.
— Hiç dikkatinizi çekti mi? Bi-
zim kuşağın bütun konuşmalan,
ilişkilerinde, alaycı, tepeden bak-
ma uslubu var. Hiçbir şeye aldır-
maz gibi görünmeye çahşıyoruz.
Aslında bana sorarsanız, sevgiden
uzak, başkalannın zaafını arayan
bu acımasız davramşlarımızın
kaynağı, sadece ve sadece başta
kendine ve bütün sevdiklerine gü-
vensizlik, umutsuzluk, korku. Bil-
gisizliğimizin anlaşılmasından
korkuyoruz. Başımıza bir işlerin
gelmesinden korkuyoruz. Yasak-
lan çiğnemekten, zayıflığımızın,
korkaklığımızın görülmesinden
korkuyoruz. Asıl kimliksizliği-
mizden korkuyoruz. Ve anlaşıl-
masın diye duvarlarımızı örüp
çevremizdekilerin zaafları, zayıf-
lıkları ile alay ederek kendi duy-
gularımızı, zayıflıklarımızı, kor-
kulanmızı gızlemeyeçalışıyoruz...
BİTTİ