05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cumhuriyet Sahıbı Cumhuriyet Matbıao.lık vc Gazetecılık Turk \nonım Şırkeıı adına Nıdir >adi 0 Genel Yayın Muduru H I M B Cetnal, Muessese Muduru Eninc l ş*kh«il, Yaz: IŞICTI Muduru Okıy Gontıtsin. 0 Habe- Mcrkezı Muduru Ytlfiı Baycr, Sayfa Dıuenı Yönetmem Ali Sat. # Tmsüaler ANKARA: Ahnıt) Tan. IZMİR. Hikmrt Çcfn*ajm, ADANA Çcon Ygnıoglu 1, Poktıka Cdal BcşlangK. O> Habaler Eıgım Bakı, Ekonomı Ccogiz Turtiin, I; Sendıka Şaknn KcMa. Kultuı C<W Usfcr. Ejıtım G o U ) Ş^taı. Haber *raj«rma bnrt Boiun, Yurt Haberlen Strdfl D«t>a, Spor Danjşmanı Abddtıdir Yucctau. Dızı Vazıtu I n ı ÇıfcfkJ*, Ara*tırma ŞalHl Alpo. Duzdtmc AMnJblı Vına 0 Koordınator AtaKl Konfau, # Malı Işler Lrol Eıkm • Muhasebe Mtnt ta*r • Bulçt-PUnlama Stvp Osm»bq««kı • Reklam Ayy Toron, # Ek Trayırüar- Hnly. Akvol • Idarc Htıscıırt Gonr, 0 l;l<tm<r Ondcr Çcik. • Bugı-lslem Nıd Intl. 0 Personel Serçl BosUKiotlıı. Soson ıv >«»m Cumhun^ Maıbaaalılt w Gucuolık TJtŞ. Tlkk Oc*ı Cad. J9/4J I HJ34 is PK 246-lsanbul Td 512 05 05 (20 haı). Idcı. 22Î* FBL (1) 526 «0 Tî • BurrjJor Al*m Zıya GOUıp BT. lnkılap S. No 19 4, Td. 133 II 41-47. Tte. 42344 Fn. (4) 133 05 6! • tımr. H ZJVJ Bv 1352 5U/3. Ta U 12 30. TMCJL 52359 FK. (51) 19 53 « • Inönu Cad I S S N o I Kıı I. Td 19 r> 52 (4 haı), TH». 62155. Fm. (71) 19 V 52 TAKVİM: 23NİSAN 1990 trasak: 4.32 Guneş: 6.07 öğle: 13.07 İkindi: 16.54 Akşara: 19.58 Yatsı: 21.26 İZVESTİA Zehirli atıklar Ereğlilrabzon arasına yayıldı MOSKOVA (AA) — Roman- ya'nın idam edilen devrik üderi Nikolay Çavuşesku'nun talima- tıyla Karadeniz'e dökulen binler- ce ton sanayi atığının. Ereğli'den Trabzon limanına kadar 700 ki- lometrelik bır alana yayıldığı, Gürcistan'ın Batum limanına ulaşmasına 200 kilometre kaldı- ğı öne süruldu. Sovyetler Birliği'nin resmi ya- yın organlarından Izvestia'nın Sofya muhabirinin haberine gö- re bir Fransız çe\Te koruma or- gütünün ortaya çıkardığı olay gi- derek büyumeye başladı. Binler- ce ton sanayi atığı Karadeniz'e kıyısı bulunan tüm ülkeleri teh- dit etmeye başladı. Habere göre Çavuşesku'nun, büyük paralar karşılığında Ro- manya topraklannda depolama- yı kabul ettıkten sonra kurtulma- ya karar verdiği sanayi atıklan- nın Karadeniz'e, 15 vınce sahip ve yukünü kendi boşaitabilen bir Türk gemisi tarafından bırakıl- dığı, Fransız Çevre Koruma ör- gutü Robin de Bois' larafından ortaya çıkarıldı. Izvestia'nın haberine göre sa- nayi atıklannın tasfiyesinde ulus- lararası duzeyde bir aracı olarak tanınan Sırteco ttaly adlı kuru- luş, tam olarak açıklanmayan "Büyiık miktarda paralar" kar- şılığında Romanya hukümetiyle anlaşarak, binlerce ton boya sa- nayi atığını 1987 yılının ilkbahar aylannda Romanya'nın Sulina li- manına indirdi. Ancak aradan bir yıl geçtikten sonra sanayi atıklannın yangın tehlikesi oluş- turmaya başlaması uzerine, Ça- vuşesku, yayımladığı gizli bir ka- ramameyle, bu atıklann Karade- niz'e atılmasmı emretti. 'Robin de Bois' örgütü göz- lemcilennin Romanya'da bulun- dukları 25 Haziran - 8 Temmuz 1988 tarihleri arasında Panama bandırasıyla ve adı silinmiş ola- rak Karadeniz'e çıkan Türk ge- mısi, binlerce ton sanayi atığını Ereğli limanı açıklarında 2 bin metre derinlikte denize bıraktı. Sovyet gazetesi, söz konusu Turk gemısinin, "Caferoflu" firmasına ait "Munznr" gemisi olduğunu iddia etti. Izvestıa, o zamandan beri Ereğli'den Trabzon limanına ka- dar 700 kilometreük bir alana ya- yılmış olan sanayi atıklannın, Gurcistan'ın Batum limanına ulaşmasına ise sadece 200 kilo- metre kaldığını belirtti. Gazete- nın haberinde, Fransız Çevre Ko- ruma Örgutu'nün sahip olduğu bu bilgilerin neden şimdı açıklan- dığı konusunda bilgi verilmedi. Ancak gecikmenin, haberin kay- nağı olan bilgilerin çoğunluğunu sağlayan Bulgaristan haber.ajan- sı BTA'nın, çevre sağlığı sorunu- na Jivkov rejiminin devrilmesin- den sonra ilgi duymaya başlama- sı yla açıklanabileceği belirtiliyor. Çokyönlü biryazar ve çeyrekyüzyıllıkyayıncu Muzaffer Ilhan Erdost Çağdaş bir Sysiphosîkinci Yeni'nin "isim babası" olarak tanınıyor. Ama "tkinci Yeni'yi ben keşfetmedim" diyor: "îkinci Yeni ile şiir birtakım kurallardan kurtuldu, özgurlüğunü dörtnala yaşadı. Kaçış şiiri filan değildir. Temsilcileri, ilerici-demokrat kimlikleriyle tanınan ozanlardırf' ALPAY KABACALI Şıir yazdı, öykü yazdı, deneme, eleştiri yazdı... Kitap tanıtma ya- zıları yayımladı... bergi çıkardı... 'Ekonoroi - politik' alanında ki- taplar kaleme aldı... Resim de yap- tı... Yayıncı... Insan Haklan Der- neği ve Halkevleri yöneticile- rinden... 1960'ların hatta 70Merin, 80'lerin sonlanna kadar çok yön- lü kültür adamlarımız vardı. Cumhuriyet öncesinde ya da Cumhuriyet'in ilk yıllannda Istan- bul'da yetişmişler; daha çok da kendi kendilerini yetiştırmişler; değişik kiiltür alanlarını kucakla- yan ilgi ve bilgileriyle seçkinleş- mişlerdi. Hepsini birer birer yitir- dik. Mazaffer tlhan Rrdost, çeşitli alanlara yönelen etkinlikleriyle, o kuşağm son temsilcilerinden biri gibi. Ama o kuşaktan değil. Du- şünüş yönünden de onlardan çok ayrı bir noktada... Kişiliğinin biçimlenmesinde, doğduğu evin, çocukluğunu yaşa- dığı Artova kasabasırun buyük et- PORTRE MUZAFFER İLHAN ERDOST Kardeşinin adını da kullanıyor MUZAFFER tLHA.N ERDOST — Van koylu yan kasabalı dijebileceğimiz bir yerde bıiyudum. l93O*da Artova'da (Tokat) doğdu. AÜ Veteriner Fakültesi'ni bitirdi (1956). Pazar Poslası ve Ülke dergilerinde, Ulus gazetesinde çalıştı; Açık Otunım Yayınlan'nı kurdu. Şimdi 1965'te kurduğu Sol, 1974'te kurduğu Onur Yayınlan'nı ve Ilhanilhan Kitabevi'ni yönetiyor. 12 Eylul döneminde birlikte gözaltına alındıklan kardeşi Jlhan Erdost'un öldürulmesinden sonra onun adını da kendi adına ekledi. tnsan Haklan Derneği Ankara Şubesi ve Halkevleri Yonetim Kurulu Başkanı. Yayımlanmış kitapları şunlar: Türkiyc Şosyalizmi ve "Sosyalizm" (1969), Türkiye Üzerine Notlar (1970), tlhan tlhan (1983), Kıpi'alizm ve Tanm (1984), Osmanlı tmparaloriugunda Mülkiyel llişkileri (1984), Bilim ile Yazın Arasında (1984), Şeradinli Röportajı (1987), Demokrasi ve "Deraokrasi" (1989), Onu Anlat tşte (1989). kisi var: "Dogdngum ev, ataerkil bir evdi" diye aniatıyor. "Dedem, ni- nem, amcalanm, yengelerim, on- lann çocuklan... Dedemin tarla- lan, benim kendimi bildiğim dö- nemde ortakçıva işlettirilirdi. Or- takçılar da iki Ermeni kardeş... Dedem hocaydı, imamlık yapıyor- dn, ama cerre çıkan imam lürtın- den de£il. Bir de dükkânı vardı. Manifaturadan bakkaliyeye, bir kasabada satılabilecek her şeyi bu- lunduran bir dukkân. Boyle bir ai- ledc, böyle bir kasabada, >an köy- lü yan kasabalı diyebilecegiıııiz bir yerde buyudıim." Kasabanın Onemli bir özellıği, Birinci Dünya Savaşı sonrasında Ermenilerden büyük ölçude bo- şaltılmış olması... Onlann yerini doğudan (Erzunım'dan, Kars'tan, Kağjzman'dan) batıdan (Bulgaris- tan'dan, Arnavutluk'tan, Roman- ya'dan, Selanik'ten) ve çevre köy- İerden gelenler almış: "Kilise var, altı sekiz Ermeni ai- le var... Müslıiman, Alevi, Sünni, Türk, Çerkez var. Böyle bir or- (amda, celişkileri yaşadığınıız ka- dar, birbiriyle u>nm içinde, banş içinde >aşamanın örneklerini de savaşı vakından tanımış dedeleri- mizden, babalanmızdaa gördük." Geleneksel kasaba yaşamının getırdiği başka şeyler de var: "E>imizin alünda, 'Evin sahibi' olduğu söylenen biri vardı. Ya da samanlıkta 'A! kansı' vardı. Cî«- ce ahıra geçtiğine, ata bindiğine inanıhrdı. Kasabanın dışında, me- zarlığa giden yoldaki kuçuk agaç- lann dibinde de cinler, periler._ Biz bu masallann, bu anlatımla- nn içinde de buyuduk. Ama top- lumsal biçimlenme, degismeye vuz tutmuştu. Kemalizmin açılıp ser- pildiği. padişahlıga, hilafete kar- şı cumhuriyeti sevdjgimiz bir ya- pılanmayı da yaşadık." Tokat Ortaokulu'nda, Çorum ve Sıvas liselerinde okudu. Orta- okul sıralarında şiir denemelerine başladı. tlk kez Sıvas Lisesi'nin okul gazetesinde yayımlandı şiir- leri. Edebiyata ilgisi bu yıllarda arttı. Boğaziçi'nde bîr garip çoban çocuk, Kavalı yok Selim'in, yanında kurt kırması köpeği yok. Bir ince değnek, bir de kendisi... Eh ne de olsa şehir çobam o. Boğaziçi'nde, Tarabya'nın saçakları oyrnalı yalılarına karşı koyunlarını otlatıyor. Doğma büyüme İstanbullu, ama İstanbul'u tanımaz bir garip çoban... NECATİ GÜNGÖR Üsküdar'dan Beykoz'a bir yol uzanır. Yeşıl ile mavinin uzayıp giden muhabbetidir bu. Beykoz, muhabbetin bittiği nokta değil, tutkuya dönüştuğü yer. Yeşil te- peler, papatyalı kırlar, bin yıllık çınarlar, alıp başını kıyıya iner, mavi suiarla öpüşür... Beykoz'a vannca, Onçesme'nin önunde inin. Tarihine ihanet et- memiş bir sokaktan, eski yeni, büyük küçuk ahşap evlerin ara- sından, yokuş yukarı adımlaym yolu. Bu sokakta, Osmanlının ge- ce bekçisi 'ases'in yere vurduğu sopanın sesini duyacaksınız. Is- tanbul'un mahşeri kalabalığıyla ipleri koparmış; belki de hiçbır vakit, mutluluk kapısı denilen o gayya kuyusuna kendini bağlı gör^jjiemiş, uzak bir taşra kasaba- sının havasıyla dolacak ciğerleri- niz. lleride, yeşil selvıler altında dikili duran yosurüu mezar taşla- rı bile, birer canlı yaratık gibi mu- habbetle bakacaklar size. Oradan sağa dönun, ayaklannızın altında yeşil renkli, çiçek rnotifli bir ha- lmın uzayıp gittiğini göreceksiniz! Beykoz'un yeşil tepeleridir burası. Güneşli bir pazar günü. Kan ılıklığında bir hava. Ayaklannızın altında hışırdayan çımenin aşıltı- sı göz okşamakta... Bakışınızı çe- virip bakıyorsunuz, Boğaz'ın par- lak laciverdi rengi uzayıp gidiyor öyle. Uzak denizler yolcusu bir şi- lep, sanki bu sulardan çekip git- mek işine gelmezmiş gibi öyle ağır, oyle nazlı süzülmektedır Marmara'dan Karadeniz'e doğ- ru... Karşı kıyılar Yeniköy, Ta- rabya'dır. Bu kıyıların narin ah- şap yalılan, gün ışığımn oynaştı- ğı mavi sularda, kaybolmuş genç- lik hulyalarını ararlar... Beykoz'un yeşil tepelerinde ço- cuklar koyun otlatır. İstanbul iç- redirler amma, istanbul'u bilmez- ler. Yaşları, sekiz, dokuz, on, on iki arası. Kirli yüzlerinde yaşama sevinci ışıldar. Koyun otlatmaz da, oyuna çıkmışlar gibi eğlenir- ler aralarında. Doğma büyüme Beykozludurlar; ama sorsanız, Kastamonu'yu Istanbul'dan iyı tanırlar. Çunku ana-babaları ora- dan gelmiştir. Içlerinde bir tek "yabana" yok, evet; hepsi Kas- tamonulu... Selim Gürçay işte onlardan bi- ri. Ne köylu, ne şehirli... Okula gidiyor mu? Kendi deyimiyle, "orta bir'i bitirmiş!" Kaç koyu- nu var burada? Otuz dokuz... Elinde ince bir çoban değneği Se- lim'in. Koyunlarını ve keçilerini tek tek adlarıyla çağırıyor: Bon- cuk, Küpeli, Karabacak... "Gel ekmek verecem, sana!" diye ses- lenince, Boncuk keçı, tepeden aşağı dörtnala koşuyor! Erol, Selim'in küçuğu. Arada bir değneği ona uzalıp, "Hadi sıra OYUNA ÇIKMIŞ GtBt — Beykoz'un yesil tepelerinde çocuklar koyun otlatır. Koyun otlatmaz da oyuna çıkmış gibi eglenirler aralannda. (Fotograf: Kayıhan Gıiven) seade," diyor Selim. "Koyaala- n topla, dağdmasiniar..." Evleri karşı yamaçta Selim'in; bağırsa sesini duyarlar. Evleri kendülerinin. O daha üç dört ya- şmdayken, babası Libya'lara git- miş çalışmaya. Biriktirdiği paray- la, gelip bu evi satın almış.... Se- lim, o yülan anımsamıyor elbet. Evde konuşulanlardan biliyor. Onun tek bildiği, beş yaşından be- ri çobanlık yaptığıdır. Peki, ço- banlığı çok mu seviyor? diyecek- sinız... Çobanlığı sevip sevmedi- ğini hiç düşünmemiş; ama hay- vanları çok sevdiği kesin! Birin- de, bir kuzusu ölmûş yolda; ağ- laya ağlaya getirmiş eve... Hasta mıydı kuzu? Değil; başına taş değmiş hayvancığın! Çocuğunun ölusunu taşıyan bir baba gibi, öy- lesıne yüregi acılarla dolu, eve ka- dar getirmiş kuzuyu, Selim... Büyüyünce de çobanlığı sürdü- recek miydi? Hadi okulu bıraktı, pardon bitirdi, diyelim; bir işe ne- den girmemişti erkence yaşta? Selim, kısa yaşamöyküsünü ba- şından aniatıyor: Orta bir'e yazıl- dığı yü, hastalanmış. Dersleri an- lamıyormuş. tlkokuldayken, ma- tematikte üstüne yokrnuş onun, sınfının birincisivmiş... Ama or- taokula yazılınca bir unutkanlık gelmiş üstüne. On defa da okusa, aklına bir şey girmez olmuş... Okulda utanır olmuş bu halinden! Bir gun hastalanıp yataklara düşünce, onu doktora götürmüş annesi. Kimileri, kabakulak de- m-s; kimisi menenjit diye diret- miş. Belinden su almışlar anla- mak için... Bir zaman yatırmışlar hastanede. Çıktıktan sonra okula devam etmemiş artık, Selim... Babası ko- yunlar almış oğluna; sürmüş ko- yunlan Beykoz'un tepelerinde. O gün bugündür koyunlan ve kuzu- larıyla bir arada. Geçen günlerde yedi kuzu birden doğurmuş yedi koyun... Birkaç koyunun da gün- leri sayılı; akşamdan sabaha do- ğuracaklar... Memeleri kızarmış, şişmiş, yerlere kadar sarkıyor hay- vanlann... Selim çocuk, doğacak kuzulannın yolunu gözlüyor. Babası halen orman işinde ça- hşıyor Selim'in. Çevre köylere, il- çelere gidiyor. İki abisi de -beş kardeşler- orman işinde, babala- nna yardım ediyor... Babalan, ormancüığjn nesini yapıyor? Ağaç mı kesiyor, nakliyecilik mi yapı- yor? Orasını bilmiyor Selim. Bil- mek de istenıiyor belki. Çünkü onun aklında hep başka bir şey var: Gidip bir atelyede, araba onanmı öğrenmek. Yaşıtlan gibi tamirci çırağı olmak... Özlemi, beklentisi, umudu buydu Se- lim'in... Kışın, yaJnızca güneşli havalar- da koyunJannı otlamaya çıkanyor çoban çocuk... Sabahlan, çimen- lerin üzeri çiyle ıslanmış olduğun- dan, ıslak otlan hayv anlar sevme- diğinden, güneşin sıcak yüzünü göstermesini bekliyor evde. Yaz- larıysa, bütün gün kırlar, tepeler onun... Yaz gelince, koyunlar be- davasına beslenmiş oluyorlardı. Çayır Ailah'ın, bayır Allah'm... Sür koyunlan kırlara.ey çoban. Kavalı yok Selim'in, yanında kurt kırması köpeği yok. Bir in- ce değnek, bir de kendisi... Eh, ne de olsa, şehir çobam o. Boğaziçi'nde, Taıabya'nın saçak- lan oymalı yahlanna karşı koyun- larını otlatıyor. Doğma büyüme İstanbullu ama; İstanbul'u tanı- maz, bir garip çoban... Seslenince, kırk konak öteler- den koşarak geliyor keçisi... YÜKSEK SAĞL1K ŞÛRASI Tüp bebekler çoğalacak Bulaşıcı hastalıklarla daha etkin mücadele için referans laboratuvarları kurulacak. Refik Saydam Hıfzıssıhha Merkezi bu amaçla reorganize edilecek. ANKARA (Cumhuriyet Bıiro- su) — Çalışmalarını tamamlayan Yüksek Sağlık Şûrası'nda, halen Ankara ve Izmir'deki iki merkez- de yurütülen tüp bebek uygula- masına, diğer illerde de geçilmesi kararlaştınldı. Sağlık Bakanlığı'- run Tanm Onrıan ve Köyişleri Ba- kanlığı'yla ışbirliğine gıderek bir an önce gıda yasa taslağı hazırla- masının benimsendiği Şûra'da, yuksek teknoloji ile donanmış ye- ni kan merkezlerinin de açılması öngöruldu. Gulhane Askeri Tıp Akademe- si'nde toplanan Yüksek Sağlık Şûrası'nda oluşturulan danışma komisyonları, çeşitli kararlar al- dılar. Danışma Komisyonlan'nın basına kapaJı olarak sürdürduk- leri çalışmalarda aldıklan karar- lar şöyle sıralanıyor: Tüp Bebek: Halen Ege Üniver- sitesi ve Ankara Dr. Zekai Tahir Burak Kadın Hastanesi'nde açıl- mış bulunan tüp bebek merkezle- rinin Turkiye'de sadece belirli kentlerde yoğun olarak kurulması yerine, bölgeselleşmeye gidilmesi. Her coğrafi bölgede iyi, modern, çağdaş merkezlerin kurulması. İzin verilen merkezlerin sıkı de- netlenmesi. Alınan istatistiki so- nuçların, Sağlık Bakanlığı ve üni- versiteler duzeyinde bilimsel top- lantılarda tartışılması. Kan hastalıklan ve kan tiriin- leri nakli: Daha çok kan vericısi bulunması için alternatif çareler aranması. Hastaların büyuk ço- ğunluğunun tam kandan ziyade kan urunlenne geıeksınimi olması nedeniyle tum ulkeye hizmet gö- türebılecek belli bir kaç merkez- de kan urunleri temini için yuk- sek teknoloji ile donanmış mer- kezler oluşturulması. Gıda kontrol: Sağlık Bakanlı- ğı'nın, temel sağlık hizmetleri ile entegrasyonu esas alan ve 1990 yı- lı icra planı doğrultusunda büyuk eksikliği duyulan gıda yasası ta- sansıru Tanm Orman ve Köyişleri Bakanlığı ile birlikte hazırlaması. Bulaşıcı hasıalıklar: Bu hasta- lıkların kontrolünde önem taşı- ması nedeniyle, referans labora- tuvarları kurulması ve Refik Say- dam Hıfzıssıhha Merkezı'nin bu amaçla reorganizasyonunun ön- celıkle ele alınması. ÇOCUK BAYRAMI Yükseköğrenimini, burs olanağı veren Veteriner Fakültesi'nde sur- dürdü. Buradaki edebiyat tutku- nu arkadaşlar çevresi (Orhan Du- nı, Seyfettiıı Başctllar, vb) geniş- ledi; SiyasaJ Bilgiler Fakültesi'nde yeni dostlar (Cemal Su'rcya, Sezai Karakoç, Tevfik Akdag vb.) edin- di. O sıralarda öyku yazmaya baş- ladı. Dergi çıkarma girişimleri de oldu: Evren (1953) ve Açıkornram (Mayıs 1955) ancak birer sayı çı- kabildı. Fakültenin son sınıfındayken haftalık Pazar Postası'na yazıyor, yazı başına on lira alıyordu. Der- ginin sahibi Cemil Sait Barias'la Baki KortDİuş'un önerisi Uzerine 1956 yazında düzeltmen olarak işe başladı. Giderek butün yuk onun üzerine bindi; yazı işleri müdürlü- ğünü de üstlendi. Pazar Postas si- yasi bir dergiydi. JErdost'un yönet- tiği sanat - kultür sayfalanyla ede- biyat çevrelerinin ilgisini çekti, da- ha çok bu çevrelerce okunur oldu. Geniş bir edebiyatcı kesimınin ya- zılannı yayımlıyordu artık Pazar Postası^. Bu canhlık, bir ölçude de derginin haftalık olmasının sağladığı hareketlilikten kaynak- lanıyordu. Cemil Şait Barlas, Son Havadis gazetesinin de sahıbiydı. Yazı ış- leri muduru ise Dhami Soysal. Muzaffer Erdost, onun isteği uze- rine, ikinci sayfada yaayordu haf- tada bir: "Bir gün 'Yarınki ikinci sayfa- nın yazılarını verip gideceğim' de- di, yazıyı bemen vermemi istedi. Ben de tlhan Berk, Cemal Sure- ya, Tbrgul Uyaria gelen şiirde yeni bir öz, yeni bir yaklaşım bulundu- 4unu duynmsatan bir yazı yazdım. Ilhami Soysal acele ediyordu. 'Başhğını koyamıyorum' dedim. 'Bir şey deyiver' dedi. O ivmenin içinde, basugı 'İkinci Yeni' oldn." tkinci Yeni şiirinin adı ve Mu- zaffer tlhan Erdost'un "isim babahgı" işte buradan geliyor. "tkinci Yeni'yi ben keşfetme- dim" diyor Erdost. 'Keşfeden, Yasar Nibi'dir. Turgut Uyar'ın siiricrini yayımlamadı Variık'U, onun şiirindeki degişmeyi kavra- dı. Cemal Sıireya'yı, tlhan Berk'i de yayımlamadı. Bunlar çok onemli gostergderdi. Bizbunu tasnif ettik. Neye göre? Şairieri- ne göre... Bir ad soyledik, adı ko- nulmu|oldu. Ben Cemal Süreya'- nın soyledigi gibi surekli olarak anlamaya çalışbnı." Erdost, tkinci Yeni'yi değil, ki- mi şairlerin kendi şiirlerinin gelış- me sureci içerisinde, ötekilerden bağımsız olarak geliştirip ortaya koydukları yeni şiiri ve bu değişi- mi desteklediğini söylüyor. Neydi bu değişim? tkinci Yeni, kimilerinin öne sürdüğü gibi De- mokrat Parti'nin baskıcı yöneti- minden bir kaçış değil miydi? "Ozanın kendisindeki değişim- le, bu kimlikleşmeyle şiirin örtüş- mesi... Bu birinci ozellik. tkincisi su: Şiir, birtakım kurallann içeri- sindeydi. Araa tkinci Yeni'yle ar- hk bundan çıkıyordu. Kısaca, şi- iri özgurieştirmek istedik. Ondan sonra şiir, bu ozgurlıigunu dort nala yaşadı. Devrimci bilinçle, devrimci yaşamdan gelen şiirle o özgıirleşme, o deneyimler iç içe geçti. kaynaştı ve daha bürünle- >en, daha özgurleşen bir şiir dog- du. tkinci Yeni, onun tcine bir un- sur olarak katıstı. Kaçış falan de- ğildir. Bu şiirin temsilcileri, ileri- ci - demokrat kimlikleriyle tanı- nan ozanlardır." Pazar Postası kapanınca, 1958'de "gece işleri amiri" olarak Ulus gazetesine girdi Muzaffer Erdost. O yıl Açıkoturum Yayın- lan'nı kurdu, Henri Alleg, Turgut Uyar, Orban Dıını, Ece Ayhan, Fethi Nad'nin kitaplannı bastı. 14 Mayıs 1960'ta Demokrat Parti iktidarına karşı gösterilere katıldığı için gözaltına alındı, 27 Mayıs'a kadar tutuklu kaldı. Bir ara haftalık Ülke dergisini yönet- ti, oradan ayrılıp Ulus'a döudü ve 1963'e kadar çalıştı. 1965'te Sol Yayınlan'nı kurdu, aynı yılın kasımında ilk altı kita- bını yayımladı. Yirmi beş yıllık ya- yıncılık geçmişi savaşımlarla do- lu: 142. maddeden açılan davalar (12 Marta kadar sekiz on dava açıldığım, hepsi aklanmayla so- nuçlanmışken beş davanın 12 Mart döneminde Yargıtay'dan döndüğunu ve oybirliğiyle aklama karan veren mahkemelerin bu kez oybirliğiyle mahkûmiyet karan verdiklerini söylüyor) ... Sonuç, 37.5 yıl hapis... 6 yıl 8 ay da Sıkı- yönetim Mahkemesi'nden... Ceza- evleri... Ve 1974 affı... Kardeşi Ilhan Erdost'la Onur Yayınlan'nı kurarak iki yönlü sür- dururler yayıncılığı. Kitap depo- lannın birkaç kez kapatıuşı, açtır- mak için çabalayışlar, kitaplann alınıp götürüluşu, geri almak için verilen uğraşılar, depoda nedeııi anlaşılamayan bir yangın, itfaiye- nin su sıkması sonucu binlerce ki- tabın kıyıma uğrayışı... Ve 12 Eylül'ün hemen ardından gözaltı (3-7 Kasım 1980), dört gün tutukluluk, kardeşi llhan'ın göz- leri onunde oldurulmesi, 11 ka- sımda salıverilişi... Yine aynı çiz- gi uzerinde yayıncılık ve (kardeşı- nin adını kendininkine ekleyerek) yazarlık... tnsan Haklan Derneği Ankara Şubesi Başkanlığı, Hal- kevleri Yonetim Kurulu Başkan- lığı... Bır iki ay önce bir gözaltı daha... Gelinen noktaya bakarsak, "Ef- sanedeki Sysiphos gibi" dememek elde değil. Ya da Ferhat «ibi... Yaşlaııan Avrupa • ANTALYA (AA) — Akdeniz Seyahat Acenteleri Derneği (AKSAD) sözcüsü Abdullah Tekin, 2000'li yıllarda Avrupa'daki turizm pazannda yaş ortalamasının artacağını belirtti. Tekin, "Batılı ülkelerde bir yandan nüfus yaşlanırken, diğer yandan refah ortalaması artmaktadır. Böylelikle yaşlı, ama daha zengin turist kitlesi oluşmaktadır" dedi. Deniz, kum ve güneşin yaşlı Avrupalı turistler için yeterli olmayacağını kaydeden Tekin, kitle turizminin de yerini giderek bireysel turizme bıraktığını söyledi. Av yasakları • ISPARTA/ERZURUM (AA) — Göller bölgesinde, 1 martta başlayan subak balığı av yasağı, 25 nisanda sona erecek. Erzunım, Erzincan, Kars ve Ağn'da ise nesli tükenmekte olan bazı hayvanlann avlanmaJarı yasaklandı. Eğirdir Su Ürünleri Araştırma Enstitüsü yetkililerinden alınan bilgiye göre, başta Eğirdir gölü olmak uzere, göller bölgesinde yer alan Beyşehir, Akşehir, Hotamış, Karamık, Işıklı, Eber, Çavuşlu, Gölcük, Karataş, Uylupınar gölleriyle, Karamanh, Selevir ve Apa baraj göllerinde bahkçılar, 26 nisandan itibaren sudak balığı avlayabilecekler. Belediyede para sorunu • KOCAELt (AA) — tzmit Belediye Başkanı Sefa Sirmen, belediyeler uzerinde yoğun baskılar bulunduğunu öne sürerek "13 aydır lller Bankası'ndan tek kuruş para alamadık" dedi. Sirmen, SHP ll Örgutü ile Kocaeli'ndeki ilçe örgütlerinin dün ortaklaşa düzenlediği koordinasyon toplantısında yaptığı konuşmada, tzmit Belediyesi'nde calışan 2 bin 857 işçi ve memur için, sosyal haklar dışında her ay 2 milyar 880 milyon lira maaş ödediklerini belirtti. TÜRSAB'dan uyan • Haber Merkezi — Türkiye Seyahat Acenteleri Birliği (TÜRSAB) Başkanı Bahattin Yücel, dun yaptığı yazılı açıklamada, konaklama tesislerini "çifte rezervasyon" konusunda uyararak, "kısa vadeli küçük hesaplar peşinde koşmamalarını" istedi. 1985 yılında yaşanan "çifte rezervasyon" olayının olumsuz etkilerine de değinen TÜRSAB Başkanı Yücel, "Bu olumsuz etkileri uzun yıllar verdiğimiz uğraşlarla ancak silebildik. Aynı olayın bir daha yaşanmaması için sektörün tüm kesimlerinin konuya duyarlı olmasını bekliyonım" dedi. Adana'ya hızlı tramvay • ADANA (AA) — Adana Buyükşehir Belediye Başkanı Selahattin Çolak, hızlı tramvay sistemi ile ilgili fizibilite çalışmalanna önumuzdeki sonbaharda başlayacaklanru, temelin ise 1991 ilkbaharmda atılacağını söyledi. Selahattin Çolak, yaptığı açıklamada, kentsel ulaşım ve toplu taşımacılık konusunda deneyimli olan lngiltere, Fransa, F. Almanya, Avusturya, Italya, tsviçre ve Sovyetler Birliği'ndeki bazı Fırmalara başvuruda bulunduklannı ve teklif aldıklarını bildirdi. Çolak, Adana'nın toplu taşımacılık sorununun metrodan çok hızlı tramvay sistemi ile çözüme kavuşacağına inandığını kaydetti. \aşlı çevreciler • SİtRT (Cumhuriyet) — Siirt ve çevresindeki fıstık ve uzüm bağlarının korunması için Çiftçi Mallannı Koruma Derneği'nce "gönüllü çevrecilik" yapılacağı bildirildi. Yaşları 50-80 arasında değişen 600 kadar çiftçinin uye olduğu Çiftçi Mallannı Koruma Derneği, özellikle son iki yılda göcer aşiretleri ve hayvanlar tarafından tahrip edilen fıstık bahçeleri ile uzum bağlarının korunması amacıyla gönullü çevrecilik yapılmasını kararlaştırdı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle