22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/6 DİZİ-RÖPORTAJ 50 YIL SONRA KOY ENSTITULERİ 18 NtSAN 1990 MAHMl T MAKAL Hani köylü milletin efendisiydi?— 3 — Sanınm şubat ayının sonuna doğru idi. Okuldan görev verdiler. Ankara ve Kırşehir köylerindeki bazı okullann uygulama bahçele- rine meyve fıdanı temin edilecek- ti. Bana "Hazırlığını yap, Innak fidanhğından meyve fîdanı alma- ya gideceksin. Avans para için mu- hasebeye uğra" dediler. Elime de bununla ilgili okul yazısını ve alı- nacak fıdan cinslerini gösterir bir liste verdiler. Hazırhk yaptım. Fidan nakli için ambalaj malzemesi olarak bolca çuval, kınnap, çuvaldız te- min ettim. Sabah çok erken Irmak istasyo- nunda trenden indim. Güneş ye- ni doğuyordu. Hava soğuktu. Fi- danJığı sordum. Istasyonun güney tarafında epey uzakta birkaç bi- na vardı, orasıymış. Çamurlu, toprak bir yoldan geçerek iki kaüı bir bina önüne geldim. Fidanlık Müdürlüğü binası. Içeri girdinı. Hizraetliler sobalarla uğraşıyor- lardı. Bir yerde oturup müdürün gelmesini bekledim. Müdurle lamştık. "Köy okullan uygulama bahçeleri için fidan al- maya geldim" deyip çantamdan okulun yazısını çıkarıp verdim. Fidanlar hendek silodan çıka- rıldı; demetler halinde ambalaj- landı. İstasyon ambarı önüne yığ- dırdım. Çankırı istikametinden gelecek yolcu katanna fidan vago- nunu bağlatıp dönecektim. lstas- yonda, o trenin bir iki gıin önce yapılan ani tarife değişikliğinden dolayı gelemeyeceği, ancak yarın sabah Kınkkale treni ile gidebiJe- ceğim söylendi. Baska olanak yok, o tarihte oralarda kara yolu yoktu. Gece istasyon bekleme salonun- da kalmak zorundaydım. Salon- da Çankırılı, bir bacağı dizkapak üstünden kesilmiş bir Çanakkale gazisi vardı. Yarası hâlâ akıntı ya- pıyormuş. Bir de askere gidecek genç vardı. Sobayı yaktım. Ama istasyon sefi bizi dışarı attı. O gece o dai- renin üstünde bir müfettiş misa- firi varmış çünkü... Geceyi dışarda, kör makas ba- şında açıkta geçiıdik. Sabahleyin istasyonda şikâyet defterini iste- dim, vermediler. Trenle Ankara- ya geldim. İstasyonda şikâyet def- terini istedim, onlar da ipe un se- rip gar şefliği, hareket müfettişli- ği gibi baa yerlere göndermeye kalktılar. Ne yazacağım, şikâyet- lerimin ne olduğu konusunda beıı- den bilgi almak istediler. "Defte- ri vcımezseDİz genci müdüre vc bakana kadar gideeegim; şikâye- timi düekçe ile verecegim" dedim. Bana bir yerde defteri verdiler, yazdım. Sonunda şikâyetim haklı bulun- du. O mudur Irmak'tan başka ye- re alındı. Ve bir yaa ile o olaydan sonra yolcu bekleme salonlan sü- rekli açık tutuldu... Kepirtepe Köy Enstitusü öğrencileri, >apı işçiliğini öğrenirierken okulun ek binalarının yapımına da katkıda bulunuyorlar. 27 Eylül 1941. ir gün harp tarihi öğretmeni 'Tüm Köy Enstitülüler ayağa kalksın' dedi. Sonra da 'Bu dönem sizin hepinizi alaya çıkaracağım' dedi. Çavuş çıkaracaktı yani. Öfkeliydi, canınm istediğini ayağa kaldırıyor, dersiyle ilgili sorular soruyordu. Kepirtepe çıkışlı Haydar Sonçağ da kaldırdıklan arasındaydı. aydar Sonçağ, 'Sorduklannızın hiçbirine cevap vermeyeceğim, sıfır verin' dedi ve oturdu. Hoca sinirlenmişti. Sonçağ devametti: "Benodemiri istemiyorum. Benim vedi sülalem yedi yüz yıldır bu orduya er olarak hizmet etmiştir. Bu da sandığmız kadar küçük bir hizmet değildir. Bizim bütün suçumuz köylü olmak mı? Okulun disiplin ve emirlerine kesin uyuyorduk. Verilen odevle- ri eksiksiz yapıyorduk. Bölüğü- mtlzde her meslekten arkadaşlar vardı. Her öğretmen, sırufa girin- ce köy enstitusü çıkışlılan ayağa kaldırıyordu. Üzülüyorduk. öte- ki arkadaşların gözünde bizi kü- çültuyordu bu tutum. Birinci not döneminde en iyi notları biz al- mıştık. Bir gün, harp tarihi öğret- meni, "Tüm Köy Eostitüsii çıkıs- lılar ayağa kalksın!" dedi. Sonra da "Bu donem sizin hepinizi ala- ya çıkaracağım!" dedi. Çavuş çı- karacaktı yani. Öfkeliydi. Canınm istediğini ayağa kaldırıyor, dersiyle ilgili sorular soruyordu. Kepirte- pe Köy Enstitusü çıkışlı Haydar Soncag da kaldırdıklan arasınday- dı. Çok soğukkanlı bir biçimde, "Bu sorduklannızın hicbirisine ce- vap vermeyeceğim. Bana sıfır verin" dedi ve oturdu. "Knstah herif, sen neyin nesi- sin, kiminle konushığnnun farkm- da mısın?" Yedi yüzyıllık hizmet "Ben, harp tarihi öğretmenim ve okulumuzun alay korautanı ile konuşuyorum. Bununla da onur duvuyonım. Çünku siz, en bıiyü- ğıimuzden en küçügümüze kadar bu hakareti yapıyorsunuz. Biz bu- raya sadaka dilenmeye gelmedik. Yasalann verdiği bir hakkı kullan- mayı geldik. Sonunda aradığınız niteh'kleri bnlamazsanız bize de- mir takmayacaküimz. Ben o demi- ri daha şimdtden istemiyornm. Bcnim yedi sıilalem yedi yüzyıldır bu orduya er otarak hizmet etmiş- tir. Bu sandığınız kadar küçuk bir hizmet değildir." "Yaaa!" "Evet, öyledir. Söyleyin, bizim bütiin suçumuz köylü çocuğu ol- mamız raıdır? Büyuk Atatürk 'memleketin efendisi köylüdür' derken yanhş mı söyledi acaba siz- ce? Buna ne buyunılur?" dedi ve yumruğunu masaya butun gücüy- le vurdu. Kapıda bekleyen emir subayı, albayın emriyle Haydar'ı yaka pa- ça götürmüştü. Olay büyük yan- kı yapmış, Genelkurmay'a, Çan- kaya'ya kadar iletilmişti. Genel- kurmay, sınıftaki gençler arasın- da ikilik yaratan öğretmenler hak- kında soruşturma acmıştı. Haydar Sonçağ günün kahramanıydı. Okuldaki büyük çoğunluğu oluş- turan Köy Enstitülere tercüman olmuştu... tğne iplik bulan Haydar, ken- dine bir çavuş nişanı işlemeye baş- lamıştı. Çok genç bir yuzbaşı olan bölük komutanı, gece okuması sı- rasında Haydar'ın kulağına eğil- di ve "Ben de 38 damlı bir köyde- nim. Sana esas skili de ben vere- ceğim. Derslerine çabş!" dedi. Gerçekten, günu gelince Hay- dar demirini takmıştı. Ama o 27. dönemde oldukca kabank fire ve- rilmiş, Köy Enstitusü çıkışh arka- daşlar çavuş çıkarılmıştı. Yalnız- ca o dönemde bitmemişti. Sonra- ki dönemlerde de çok acı olaylar yasanmıştı. Köyünün, köylüsü- nün, halkının derdini öyküsünde, şiirinde, romanında dile getiren birçok aydınımız, yazarımız çavuş çıkarılmışlardır. Basaran, Talip Apaydın bunlardan sadece ikisidir. Bu acı anılar, o günleri yaşayan- ların içinde hep kanayan bir yara olarak kalmıştır... Süleyman Adıyaman Yüksek Köy Enstıtüsü'nü biti- ren Adıyaman, okul uygulama bahçeleri, arıcılık ve egitim üstü- ne düzinelerle kitap yazmış, yaz- dıklarını uygulamış bir köy çocu- ğu. Bir o kadar da çevirdiği kitap var. Bakanlık Amerika'ya öğrenci yollamak ister. Sınava Adıyaman da katılır. Yazılıyı birincilikle ka- zanır. Sozlüde de yabancı ayırt- raanlar hayran kalırlar. Yazdığı, çevirdiği kitaplardan da birer ta- ne istemişler, onları da kocaman bir paket halinde getirip masaya bırakmış. Birincilikle kazanacak sınavı. Tam çıkacağı sırada, Eği- tim Bakanlığı Dışilişkiler Genel Müdürü "köy Eostitüleriııde şu sn isler yapılırdı. Böyle çalışmalaria bir öğretmen yetisecefiM, yurda yarariı olacağına inanır mısın?" diye sorar. "Her seyin kuramını da uygulamasını da bilirim" Yanıt: "Ben oldum işte. Ben derslikte oğretmenlik yapanra. tlkokuldan başka herhangi bir okulda da is- tediginiz dersi kuruiunuz karsısın- da \errae\e hazınm. Arıcılık ko- nusunda kuramsal olarak istedi- ğiniz bilgiyi verebilirim size. Bu bilgilerin uygulamasını da yanınız- da yapma>u hazınm. Zaten köy- de yaptım bunu. Okul uygulama bahçeleriıu'n kuramını yazdım, bu kurama gore bahçeler oluştur- dum. Kurulunuza gösterebilirim. Dünya edebiyatından birçok ese- ri ashndan okudum ve çevirdim_.n Genel mudur: "Bakanlık ensti- tülüterin yollanmasım istemiyor" der ve Adıyaman sınavı ka- zanamaz... Kızjlcahamam'ın lyceler köyü öğretmeni Dursun Kara: "Köy Ensütüsunu bitirdigimde ilk düsüncem köye yerleşip ancı- lıgı, meyveciligi, tavukçuluğu, ha>vancılığı köyiimde ve çevre köylerde yaymak, geliştirmekti" diyor. "Peki kaç yıl oldu enstitüyü bi- tireli?" "1944'te bitirdigjme göre.»" "Düşündüklerin gerçekleşti mi?" "Dusüncelerimi gerçekleştlr- dim, yaydım. Bu düşünceler, ca- hşarak, alınteriyle kazanılmış, koykre yarariı olacağı ensütûde iş içinde öğrenilmiş düşiincelerdi. Eskişebir Çifteler Köy Eastirasü'nde fenni ancılık yapı- yorduk. Oradan Hasanoğlan'a naklettim. Ancılık, sebzecilik, meyvecilik orada da vardı. Köye döndüğümde, az sayıdaki ilkel an sepetleri olduğu gibi duruyordu. Hemen kollan sıvadım, fenni ko- van yapmaya koyuldum. Okulda sanat kollanndan dülgerliği seç- miştim zaten..." Ben oraya gittiğimde, yanımız- da başka öğretmenler de vardı. Ama çoğu son yıllarda öğretmen olmuş arkadaşlardı ve kimi maa- şının artıp artmayacağını, kimi kent okullarına atanmak için ne yapması gerektiğini" soruyordu. Dursun Kara ise "Köyden aynlmam ^ değil" diyordu. "Istesem de ayn- lamara. Anlara kim bakacak, ineklere kim bakacak? Eşim v* çocuklar başa çıkamıyor bu isler- le.-" Çevre köylerde de fenni kovan coğalmış. Dursun soylemiyor bun- ları, "görevimi yaptım" deyip çı- kıyor işin içinden. Ama halktan öğreniyoruz ki bütün kovanlar Dursun öğretmenin kollanyla üre- tilmiş... Yarın: Vstünkörü iş yaptlmaz. KAÇIRILMAYACAK FIRSAT Antalya Lara 'da Karpuzkaldıran Egitim Tesisleri bitısiğinde. NORMAL VE DUBLEX DAİRELER BAHÇELİ TRİPLEX VİLLAUR Sosyal tesisleri ve yüzme havuzu ile birlikte altınkumlu LARA Plajı içinde BU FIRSATI DEĞERLENDİRİN Bes yıldızlı HOTEL OFO'nun bulunduğu mevkiide Antalya'nın denize sıfır-yegane sahilinde Hepsi bitmis ve tasınmaya hazır son kalan daire ve villalardan biri sizin olsun. OFO İNŞAAT VE TURİZMAŞ. Antalya 9-31-231556-231557 Kitap imhasında kusur IstanbuTda Özal: Alınan tedbirler (Baftomfı 1. Sayfada) Danıştay 10. Dairesi'nde dOn durusmalı olarak görülen davada, Bilim ve Sosyalizm Yayınlan sa- hibi Süleyman Ege davaıun en dramatik yönünün, " kitaplan hakkında devletin verdiği karar- lann geceıiiliğini devlete karşı savunmak" olduğunu söyledi. Avukat Halit Çelenk, Ege'ye ma- nevi tazminat verilmesi gerektiği- ni savunurken "olayın, yuzyilın en büyük kitap yakma eylemi" oldu- ğunu söyledi ve "1930'Iann Al- manyası'nda yakılan tMm kitapla- nn sayısı 25 bini geçmiyordu. 19»01er Türkiyesi'nde yüzbinlere varan kitabın yakılması talebimi- zin hakhhgını gösterir" dedi. Avu- kat Üstiin Günsan ise miktar he- saplanmasının bilirkişiye yaptınl- mamasının, davanın usul yönün- den bozulmasını gerektiren bir ne- den olduğunu söyledi. 30 çeşit ve 133 bin adet Yaymcı Süleyman Ege yaptığı savunmada olayın gelişimini ak- tardıktan sonra, "mıhkeme karar- larının geçerliliğinin devletin sü- rekliliginin lemel öfelerinden bi- ri olduğanu" anımsattı. Ege şöy le dedi: snz apacık yapüır. Yasal bir işle- min gizliliğinc gerek yoktur. Oy- sa Idtaplanmın imhası ve imha M- cirni hep gizli tutulmak istenmiş- Ür. Şimdi yüksek mahkemenizin huzurunda sonıyonım. Madem yasaya uygun bir islem yaptınız, neden 1985 haziranından 1988 şu- balına kadar yakma tutanağını mahkemeye sunmaklan kaçın- dınız? Neden bu konuda ilgisiz ve çelişik beyanlaria mankemeyi şa- şırtmaya kalktınız?" Tarihsel karar Ege, bu davanın hukuksal so- nuca ulaşmasının, kişinin uğradığı zaran gidermenin ötesinde, tarih- sel bir değer taşıyacağım vurgula- dı. Ege savunmasını şöyle sürdürdü: "Başbakanlık savunman, yük- sek yargı denetimine gerek duy- mayan bir mantıga dayanmıstır. Başbakanhk 'bu kitaplann yasak yayınlar kapsamına alınması, 1982 tarihinde olduğu gibi yargı mereileri ile idari mercilerin farkb kriterlere göre karar verdikleri de malumdur' deraiştir. Yani açıkça söylenen şudur Bu kitaplar sıkı- yönetim ilanından önce yargı or- ganlannın kararianyla aklannuş- "Kitaplanm devletin uygar, şe- lardır, ama idare sonradan, 1982 refli yargıçlannın ve savcılannın imzalannı taşıyan kesinkeşmis be- raat ve takipsizlik karaıianoa sa- hiptir. Kitaplanmın imhası, dev- let adına devleti oluşturan orgaıı- lann karariannın geçersiz kılındı- ğını göstermektedir. Bu konuda- ki görüslerimi Cumhurbaşkanı Kenan Evren'e aktardım ve 'dev- leti oluşturan guçler arasında yargı gücıı var nudır, yok mudur? Mah- kemeler gerçekten var mıdır, yok mudur' diye sordum." Aklanmış olan bir yayının ya- sayla mahkûm edilemeyeceğini vurgulayan Ege, sıkıyönetim ko- mutanlannın imha yetkisinin da- yanağını anlatırken şu görüşlere yer verdi: "Sıkıyönetim komutanlarına imha jetkisi tanıyan yasanın 3'c maddesi hükmu. mahkeme karar- lannı yok sayma yetkisini içeren bir haküm değildir. Madde (mii- saderesine karar verümekle birlik- te) imha yetkisinin kullanılabtte- ceğini hükme bağlıyor, ama 'be- raatine karar verilmiş de olsa' de- miyor. Basbakanlık şimdiye kadar savunduğu tezle 'sakınca' ve "suç' kavramlannı birbirine kanştır- mısür. Yasaya nygun bir islem kaşka- yilında farkh bir kriter kullanarak bu kitaplan yasaklamış ve imha etmiştir. Bu sav şoyle de ifade edi- lebüirdi: ldamla yargdanan bir va- tandaş, suçsuzluğuna hükmedile- rek aklanabilir, ama idare sonra- dan farkh bir kriter kullanarak bu vatandaşı idam sehpasına götüre- bilir. Böyle bir savın, bırakalım hukuk devletini, iyi kötu yasal an olan herhangi bir devlet düzenin- de bile gecerli olamayacagı açık- tır." Ege savunmasını, "Verecefiııiz karar, Türkiye'de insan ve insan- hğın evrensel mirası kitaba, bili- me saygıyı yüceltecek; demokra- sinin, hukuk devletinin Uerieme- sine önemli katkılarda bolunacak" diye bitirdi. Tazminat ödenecek Danıştay 10. Dairesi, Ege'nin sav unmasından sonra davayı ka- rara bağladı. Kararda, imha edi- len kitaplann bedelinin 198S yılı fiyatları esas alınarak yayıncıya ödenmesi sonucuna varıldı. Ayn- ca bu bedelin yasal faizinin tuta- ra eklenmesi ve Ege'ye, "idarenin ağır hizmet kusuru" göz önüne alınarak manevi tazminat da ödenmesi karara bağlandı. (Baştarafi 1. Sayfada) ca'run şiir ve sahne metinlerini de kullandıgı "Gneraica" ik festi- valde yerini ahyor. Fransa'dan bu yıl iki topluluk katıbyor. La Compagnie de I'O- riant Express, Lulu Menase'nin tek başına oynadığı Sevim Bu- ralc'ın "Yanık Sanrytar" adlı oyu- nunu Fransızca olarak sergiler- ken, Theatre Fantastiqne ise kuk- la ve mim sanatını kullanarak bir düş dünyası yaratmaya çalışacak. tngdltere, Anthony Hopkins'in sahneye koyduğu ve Bob King- dom'ın oynadığı, unlü sair Dytan Thomas'ın adtnı taşıyan tek kişi- lik oyunla temsil edilirken ttalya adına geçen yılki tiyatro festiva- linde yer almış olan Centro Spe- rimentale del Teatro, günürnüze uyarladığı Aristofanes'in "Phrto" adlı oyunuyla festivale katılacak. Yunanistan'dan Attis Tbeater, Euripides'in "Bakhalar" adlı gü- nümüze uyarlanmış trajedisiflr festivalde sunacak. SSCB'den ise Genç Seyird Tİyatrosn, Dosto- yevski'nin "Yeraltandan Notmr" adlı yapıtını sahneleyecek. Türkiye 4 ayn topluluğun suna- cağı 7 değişik oyunla festival programında yer alıyor. Devlet Tiyatroları, Nezibe Araz'ın "Bal- lar Bahnı BukJum". Gnngör DH- raen'in "Aşkımız Aksaray'ın En Büyak Yanpm" ve Yılmaz Kara- koyanln'nun "Sokollu" adlı oyunlarını sunarken Istanbul Be- lediyesi Şehir Tiyatrolan Vaclav Havel'in "Görüsme - Kutlama - Çafn" adlı oyununu sergileyecek. Ankara Sanat Tiyatrosu ise Kla- us Mann'ın "Mefisto" ve Nazun Hikmet'in "Y«suf Ue Menofb " oyunlarıyla festivale katılıyor. Festival için bir araya gelen Zn- hal Otcay, Harak Bügjner ve Ah- met Levendoğlu'ndan oluşan Ti- yatro Stüdyosu adlı topluluk ise ' Aldatma' oyununu sahneleyecek. Öte yandan tiyatro festivali ön- cesi ön çalışmalar yapmak üzere tstanbul'a gelen Moskova Genç Seyirci Tiyatrosu'nun direktörü Hanrietta Yanevskaya ve yönet- meni Kama Ginkas, Yıldız Kültür ve Sanat Merkezi'nde düzenlenen söyleşiye katıldılar. Belgi Pak- soy'un çevirisiyle açıklamalarda bulunan yönetmen Kama Ginkas şunları söyledi: "Tiyatro grubu- muz 4 yıl içinde önemli aşamalar kaydetti. Oyunuzdaki konulara yaklaşım ve kullandığımız dil ol- dukça sert. Bence tiyatro dili şok etkisi yaratmalıdır. Oyunlan se- çerken kişisel beğenilerimizi ön planda tutuyoruz." (Bajtarafi 1. Sayfada) birler yerine otnrmus" diye ko- nuştu. Cumhurbaşkanı özal dün ak- şam TÜSlAD'ın yemeğinde bir saat 10 dakika süren bir konuşma yaptı, işadamlannın sorulannı ya- nıtladı. özal, "Memleketin için- de problem ibtimali olan konu- nun Güneydogu Anadolu olduğu- nu" belirterek şöyle konuştu: "Burada teröristler ve onlara destek olanlarla amansız bir mü- cadelemiz var. Bu kısa bir müca- dele değildir. Bazı avantajlanmız var ama problemlerimiz de var. Masum insanlara ise şefkatle mu- amele edilecek. Bu insanların bir arada yaşamaktan mesut olması gerekir. Bu da istihdam meselesi- dir. Her türlü tedbiri almış du- rumdayız. Bize herkesin, başta basm olmak üzere yardımcı ohna- sı lazımdır. Bu basit bir mesele de- ğildir. Bir yanlış yaparsak hepimiz kaybederiz." Özal, Güneydoğu'daki tedbir- lerle ilgili olarak şöyle konuştu: "Bu tedbirler daha da şumul- ludur. Ama hepsini söyle>emem. Mesele sadece son çıkanlan karar-. name meselesi değildir. Biz bu in- sanlarla asırlardır birlikte yaşıyo- ruz. Kız alıp verdik, o insanlar başbakan, bakan, vali oldular. Hiçbir aynm yapmadık. Cumhu- riyetin ilk yıllarında iz bırakan olaylar oldu. Bizim de bazı hata- lanmız oldu. Duşünceye lahdit konmasına karşıyıra. Ama içinde bulunduğumuz ülkenin limitleri şartian var. O liraitler aşa aşa gi- dilmek zorundadır. Bu da siyaset- tir. Türkiye'de yaşayan insanların geidikleri yer bakımından etnik farkları vardır. Ama bütün ola- rak Türk milletiyiz, aynmlara gi- demeyiz. Basınla ilgili tedbirieri kendi kendilerini kontrol etsinler diye getirdik. Etmezlerse tedbir- ler işler. Ama bu sansür değildir. Mesela duyduğuma göre bir ga- zetemiz, bir mecmuayı basmaktan vazgeçmiş. Demek ki, tedbirler yerine oturmuş." AOKAYIP Biricik eşim, sevgili annemiz, değerli insan GÜLER UYGUN'u kaybettik. Cenazesi bugün (18 Nisan 1990 Çarşamba) Adapazarı Orhan Camii'nde kılınacak öğle namazına müteakip Emirdağ Aile Mezarhğı'na defnedilecektir. EŞİ İLHAN UYGUN EVLATLARI BİRGÜL VE MURAT UYGUN ÜSTÜN YORUMCU EDIP AKBAYRAM son kaseti "ŞAHDAMAR'j QQjH| ın Prodüktör: OSMAN BAYŞU BAYŞU Mttzik Üretim İ.M.Ç. 5. Ştok 5454 Unkapanı-İslanbul Tel: 512 35 30-31 MCAĞIM CUNEŞBAm ISTEME BENDEN ADİLOŞ BEBE BEN ÖLURSEV
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle