Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
"&.•*•*•, (*»-
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 18 NtSAN 1990
Yinni Yı I ftnce Ve Bııgim
141. ve 142. maddelerin niteliğini ve ne tür uygulamalara olanak
verdiğini, kamuoyunun ve önümüzdeki günJerde bu maddeleri
tartışacak olan TBMM üyelerinin dikkatine, örneklerle sunuyoruz.
HALIT ÇELENK Hukukçü
"Tebrik kartı ile komünizm propagandası" baş-
Iıklı bir haber yayımlandı, 24 Mart 1990 gunlü
Cumhuriyet'te. Bu habere göre, TBKP Beykoz il-
çesi, Beykoz Beledive Başkanlığj'na, uzerinde "Ça-
ğımız demokrasi ve özgurlukler çağıdır, yeni yılın
dünyamız ve ülkemiz insanlan içın özgürlük ve de-
mokrasi yılı olmasını dileriz" yazılı bir kutlama
kartı göndermiş, Beykoz Belediye Başkanlığı da
PTT kanalıyla bu kutlama kartına verdiği yanıtı,
TBKP Beykoz ilçesine iletmiştir. Işte bu ola> ne-
deniyle gerek belediye başkanı ve gerekse ozel ka-
lem ınemurları hakkında "Kuruluşuna yürürlükte
bulunan yasalarca izin verilmeyen komunist par-
tiden açık bir şekilde bahsederek komunizm pro-
pagandası yapmak" suçundan TCY'nin 142/1-5.
maddesine göre Istanbul Devlet Guvenlik Mahke-
mesi'nde dava açılmıstır.
"Yasalarca izin verilmeyen bir partıden soz
etmek" yasalanmıza gore suç oluşturur mu? Sa-
nıklann "Kutlama kartına yanıı verme" eylemle-
rinde 142. maddenin oğeleri var mıdır? Sanıkların
amaçları propaganda yapmak mıdır? Butün bu so-
ruların yanıtiannı davava bakan fstanbul 2 Numa-
ralı Devlet Guvenlik Mahkemesi verecektir. Ola-
ya mahkemece el konulduğu için biz bu konuda dü-
şuncelerimizi açıklamak ıstemiyoruz. Ancak 21. yuz
yıla on kala ülkemizde bu tür davaların açılmasını
çağırnızın demokrasi anlayışına uygun bulmadığı-
mıza işaret ederek 1970'li yıllarda açılan benzer iki
davayı anımsatmak istiyoruz.
Posta pulu ile propaganda
Yıl 1970. O yıllarda Ankara Siyasa] Bilgiler Fa-
kultesi'ndedoçent (şimdi profesör) Türkkaya Ata-
öv, kendi dalında inceleme ve araştırma yapmak
uzere Sovyetler Birliği'ne gider. oradan dostlarına,
uzerinde Lenin'in resmi bulunan pullar ve kartpos-
tallar gönderir. Ankara Sıkıyonetim Askeri Savcı
Yardımcısı Yüzbaşı Baki Tuğ, bu olay uzerine
Türkkaya Ataov hakkında TCY'nm 142-1-6. mad-
desine göre komunizm propagandası vaptığı sa\ı
iie dava açar, sanığın evinde ve işyerinde aramalar
yapıhr. 18 Temmuz 1973 gün, 1973/43-70 sayıh id-
dianamede Türkkaya Ataöv'un komunizm propa-
gandası yaptığı ıleri surulerek şoyle denilir:
"Sanığjn 3 Aralık 1970 tarihinde ilmi tetkik yap-
mak üzere Rusya'ya gittiği, Rusya'ya gidişıni mü-
teakip Türkiye'deki dostlanndan Dursun Akçam.
Oğuz Onaran, Taner Timur ve Osman Korkut
Akol'a, uzerinde Lenin'in portresini havi Turkiye'-
ye sokulması yasaklanmış olan pul serisinı gonder-
diği, Osman Akol'a gonderilen pul serisinin zarfı
uzerine el yazısı ile 'içinde değerli pullar bulundu-
ğundan yavaş açılması ricasıyla' kaydını koyduğu,
bu pulların dışmda yine Lenin'in fotoğraflarını havi
kartpostalları gonderdifi, bu nedenle komunizm
propagandası yapmış olduğu, sanığın Rus>a'ya gıt-
mesinden once gerek TtP, gerek TÖS ve gerekse
fakultede yapmış olduğu çaJışmalannın da bu yofı-
de bulunduğu, mevcut \azılar. Lenin'in portresini
ha\i pullar, kanpostallar, şahıt ifadeleri, sanığın
tevıl yollu beyaru ve dosya tetkıkinden anlaşılmış
olmakla..." sanığın TCY'nin 142/1. maddesine go-
re cezalandırılması ve posta pulları ile aramada bu-
lunan sol ıçeriklı yayınlann zoralımına karar ve-
rilmesi istem ve iddia olunur.
Yıne 1972 yılında Ulukışla'da uç gencin bir in-
şaat yerinden aldıkları kireç parçaları ile Cerhi da-
ğına "SOL" sozcuğunu yazmaları nedeniyle hak-
larında komunizm propagandası ve hırsızlık suç-
larından dava açılmış ve C. Savcısı Musa Polat im-
zalı, 23 Ekim 1973 gun, 972'119-140 sayıh iddia-
namede şoyle denılmiştir:
"Olay tarihinde sanıklar Dursun Özden, Nazmi
Yalçın, Nuri Unsal, Ferruh Baysal, Ulukışla'nın gü-
neydoğusunda bulunan Cerhi dağına kıreçle \e bu-
yuk puntolarla "SOL" kelimesıni yazıp komunizm
propagandası yaptıkları ve "SOL" kelimesini yaz-
mak için orada bulunan köylülere ait evlerin inşa-
atında kullamlmakta olan'kireçten de bir miktar
çaldıklan, sanıklann tevil yollu ikrarları, dinlenen
şahit beyanları ve tekmil dosya münderecatından
anlaşılmıştır. Komunizm propagandası yapma ve
geceleyin hırsızlık suçu subut bulan sanıkların fiil
ve hareketlerine uyan TCK'nun 142/1, 492/1, 31,
33, ve 71. maddelerine göre tecziyeleri istemiyle sa-
nıklar hakkında Niğde Ağır Ceza Mahkemesi'nde
tutuksuz olarak açılıp yapılmasına karar ittihazı...
Kamu adına talep \e iddia olunur."
Bu ıki dava orneğini, gerek huiuk ve gerekse çağ-
daş düşünce açıklama özgürlüğü açısından düşün-
meye değer görüyoruz.
t —
VAYINUftl
İLHAN SELÇUK
Dtişiinelim
141-142. maddelerin yururlüğe girdiği gunden
bugune kadar geçen 52 yıllık uygulamadan benzer
birçok örnekler verilebilir. Gazetedeki yer, uzun ya-
zıya müsait olmadığı için başka örneklere yer ve-
remiyoruz. Son yıllann MÇ'lerini ve duvarlara yazı
yazma eylemlerı ele alınarak 14 yaşındaki çocuk-
lar hakkında komunizm propagandası suçlamasıyla
açılan davaları, yaptıklarınm bilincinde olup olma-
dıklarının saptanması içın bu kuçük çocukların Adli
Tıp Kurumu'na gonderilerek muşahede (inceleme)
altına alınmalarını anımsatarak maddelerin niteli-
ğini \e ne tur uygulamalara olanak verdiğini ka-
muoyunun ve önumuzdekı gunlerde maddeleri tar-
tışacak olan TBMM üyelerinin dikkatlerine sunu-
yoruz.
EVET/HAYIR
OKT4YAKBAL
Yeniden Yapılanma
Döneminde...
"Yetmiş yıl sosyalizm olmayan bir sosyalizmi kurmak için uğ-
raştık"
Sovyet Yazarlar Birliği Başkanı Vladmir Karpov, basın toplan-
tısında bu sözleri söyledi. "Stalın'ın uygulamalarının sosyalizm-
le bir ilgisi yoktu "
Karpov, ulusal bir kahraman, asker kökenli bir yazar, albaylık-
tan emekli olmuş. Yazdığı romanlar da hep savaş üstüne. Ha-
pislerde yatmış, sürgünlere gitmiş. Gorbaçov döneminin başla-
rında Sovyet Yazarlar Birliği Başkanlığfna seçilmış.
Stalin döneminin acılarını çekmiş olan yazar, diyor ki: "Bu dö-
nemde 2 bin yazar ya öldürüldü ya da sürgüne yollandı. Birlik
üyelerinin ûçte biri baskılara uğradı. Zaten savaş yıllarında da
bin yazar ölmüştü."
Sovyetler'deki yeniden yapılanma konusu türlü açıdan yorum-
lanmaktadır. Karpov, "Gün geldi, ülkenin ekonomik durumunun
böyle gitmeyeceği anlaşıldı" diyor. Bu kaçınılmaz gerekliliği il-
kin yazarlar görmüşferdi. Yazdıkları romanlar, öyküler, şiirlerle
'yeniden yapılanma'yı gündeme getirdiler. Büyük tepki aldılar,
başları dertlere girdı. Kıtapları yayımlanamaz oldu, içlerinden bir
bölümü yurtdışına gitti. Karpov bunlardan birkaçının adını veri-
yor: Aksiyonov, Solzenitzin, Brejnev döneminin uygulamasına
karşı çıkanlar arasında...
Vladmir Karpov'u dinlerken 1968 yılında Taşkent'te bir toplantıyı
anımsadım. Bir yemekteydik, birçok yazar, şair vardı sofrada...
Bir de sarı bıyıklı biri, eleştirmenmiş, öyle dediler. En çok o ko-
nuşuyordu. Yevtuşenko, kulağıma eğilip, "bu adam faşisttir" de-
mişti. İlginç bir geceydi. Gürcü şairi Karlo Kaladze, şairlerin ge-
leneksel yollardan ayrılmalarını kınamıştt. "Oüz yollar dururken
şairler niçin bataklıklara, ormanlara sapsın" diyordu. Soyut, an-
lamsız şiırler, insanı kuşkulara düşüren, derinliklere inmeye ça-
lışan, kanşıklıkları çözümlemek isteyen yazarlar, şairler yanlış bir
yolda yürüyorlardı! Yevtuşenko şu yanıtı vermişti bu tür düşün-
celere ters düşercesine:
"Gelecek bizden hesap sorar. Çocuklar büyüdüklerinde ge-
lirler karşımıza. Şunu naden yaptın, böyle şeyler olurken neden
sustun diye sorarlar. O zaman bızim bunlara vereceğimiz bir yanıt
olmalı." Yevtuşenko, 1968'de Çekoslovakya'yı işgal olayını Brej-
nev'e çektiği bir teigrafta şdyle kınamıştı:
"Bu olay benim için kişisel bir tragedyadır. Ben Rus yazınının
geleneklennin. alçakgönüllü bir mırasçısıyım. Bu gelenekler, böy-
le durumlarda susmanın büyük bir ayıp olduğunu öğretmiştir ba-
na."
O toplantıda ben de şöyle demiştim: "Şairler, yazarlar düz,
alışılmış, bilinen yollardan gitmekle bir şey kazanamazlar. için-
de yaşadıkları topluma da bir şey kazandıramazlar. Bataklıklar,
ormanlar, çıkmazlar şairlerin öncülüğüyle ortadan kalkar, insan-
ların yaşamları böyle güzelleşir."
"Perestroyka ile en çok kazançlı çıkan yazarlardır. Sansür or-
tadan kalktı, her şey yazılıyor, yapılıyor. Hatta gereğinden fazla
yapılıyor. Özgürlüğü kullanmak zordur. Şimdi basında bir kav-
gadır gidiyor" diyor Karpov.
Yeni kuşaklar yetişti. Dikta yönetimlerinin sosyalizmle bir ilgi-
si olmadığını anladı bu kuşaklar. Şimdi, her şeyi yeniden göz-
den geçiriyorlar, yeniden yapılanma gereğinı duyuyorlar. Yazar-
lar Birliği bu tartışmaların odak noktası olmuş. Sen vaktiyle böyle
dedin, şöyle yaptın suçlamalan vb.
Ülkemizin bir haftalık konuğu olan Vladmir Karpov, Sovyetler
Bırliği'nin bundan böyle özgür Cumhuriyetler Federasyonu ola-
bileceğini anlattı. Litvanya gibi hemencecık bağımsızlık isteme-
nin erken olduğunu, ancak bir halkoylamasından sonra konu-
nun aydınlanacağını... "Cumhuriyetler baskıdan bunalmışlar. Öz-
gürlük istıyorlar. Bu doğai bir istektir Şımdı federasyon düşün-
cesi egemen. Bir halkoylaması sonunda cumhuriyetler Sovyet
Federasyonu'ndan aynlmak isterlerse kimse onlan engelleme-
yecek. Ama Litvanya'dakiler halkoylamasına gitmeden bağım-
sızlık peşindeler Kabul edilmeyen budur" diyor Karpov...
Sovyet Yazarlar Birliği Başkanı Karpov ile eşı, Türk yazarlannın
dostu Türkolog Vera Feonova, bir haftalık bir konukluktan sonra
yurtlarına döndüler. Bizleri pek çok konuda aydınlatarak, a/ka-
larında güzel anılar bırakarak...
Üniversitede Sanat, Bilim, Din...
Gerek amaçları gerek yapılış gerek öğretiliş yol ve yöntemleri
farklı olan din, sanat ve bilim alanlannın üniversitedeki
birimlerinin kendi yasaları, en azından farklı eğitim öğretim
yönetmelikleri, doçentlik ve profesörlük yükseltme, atama
yönetmelikleri olmalıdır. Aslında sanat ve din adamlarının,
gerçekte bilim adamlarına ait olması gereken bu unvanlara
gereksinimi yoktur.
NAHİT ZAMAN Sanatçı
Bugun Türk üniversitelerinde sanat, bilim
ve din alanlannda eğitim öğretim yapılmak-
tadır ve bunlar aynı Yuksek Öğretim Yasasfy-
la duzenlenmiş olmanın getirdiği sorunları
yasamaktadırlar. Bu konuda duşündüklerimizi
ve birkaç önerimizi, başta Milli Eğitim Baka-
nı Sayın Avni Akyol olmak üzere ilgililere, ha-
zırlanmakta olan yeni yasa tasarılannda dik-
kate alınması umuduyla sunuyoruz.
Bilim
Üniversitelerin, olmazsa olmaz koşullann-
dan birincisi bilimselliktir. Bilim, yine bilim
sayesinde doğruluğu kanıtlanmış olan diyalek-
tik düşuncenin ve her bilim dalının kendine
özgü yaratma, uygulama, öğretme yöntemle-
rinin dışında duşünulemez. Ülkemizin genel
gelişmişlik duzeyi üniversitelerimizde de gö-
rülmektedir. Yuzumüzti dünyada ağartan baa
bilimsel başarıların ya yurt dışındaki merkez-
lerde görevli ya da tek tük de olsa ülkemizde
yaşayan bilim adamlarımızın kişisel yetenek
ve çabalarından kaynaklandığı ortadadır.
Yüksek Öğretim Yasası iie birlikte sanatçıla-
ra doçent ve profesör olma hakkı tanınırken
bilim adamının işi daha da zorlaştınlmış, ça-
lışmalarında "orijinal bilimsellik" aranır ol-
muştur. Birçok alanda orijinal bilimselliğin ne
denli güç olduğu herkesçe bilinmektedir. İl-
ginç olâV.Btt RlşffiOıfTcirtJr s&a^î do^ftıt
adaylarında da aranmış olmasıdır.
Sanat . :
Sanat eğitimi konusunda dünyadaki genel
eğilim, bu eğitimin akademi ya da yükseko-
kul ya da özel atölyelerde yapılmasının doğ-
ru olduğudur. Ülkemizde ise örneklerini Ja-
ponya ve Amerika'da gördüğümüz bir uygu-
lamayla YÖK'ten sonra sanat eğitimi, üniver-
site çatısı altına girmiştir. Genellikle bilim yu-
vası olarak tanınan üniversite, bundan sonra
bir sanat (ve ilahiyat fakultelerinin de girme-
siyje din) yuvası olarak tanınacaktır.
Sanat okullarının üniversite içindeki yapı-
sını doğru oluşturabilmek için öncelikle sanat
ve bilim ilişkisine bakmamız gerekir.
Sanatın yaratı aşamasında bilimle değil, tek-
noloji ve bilgiyle ilışkisi vardır. Örneğin bil-
gisayarla yapılan dinsel konulu bir resimde bil-
gisayar teknolojisi, bilim dışı bir konuyu (bil-
giyi) aniatmak için kullanıimıştır. Teİcnolojı
sanata bir uygulama sınırı koyarken sanatın
konusu hem bilimsel hem bilim dışı olabil-
mektedir. Yaratı yöntemi ise genellikle sezgi-
seldir.
Sanat yaratısı bittikten. yapıt ortaya çıktık-
tan sonra bilimle ikinci ilişki başlar. Sanat ya-
pıtı başka sanatçılar tarafından duygusal ve
sezgisel biçımde değerlendirilirken bir sanat
tarihçisi ya da felsefecisi ya da bir sosyolog,
kirai zaman bir tıp adamı, hatta matematikçi
tarafından (örneğin llhan Koman'ın heykel-
leri geometri açısından değerlendirilmiştir) ve
bilimsel açıdan değerlendirilir.
Yüksek Öğretim Yasası ile birlikte üniver-
sitelere bağlanan ve bilimsel sanat gibi anla-
sılmaz kavramlara kadar giden tartışmaların
ortaya çıktığı yüksek sanat okullarında, öğ-
retim üyelerine, bilim dallannın Prof. Doç. gi-
bi unvanları verilmiş, onlarla ayru yasa ve yö-
netmeliklere tabı tutulmuşlardır. Üstelik bilim
adamları tarafından da "Darbukacıya profe-
sörlük verildi" bıçiminde kınanmışlardır. tyi
düşünülmeden yapılmış olan bu yasa yüzün-
den bu kurumlarda büyük huzursuziuklar ya-
şanmaktadır.
Din
Laiklik ilkesi ile ulkemizdeki yeri saptanmış
olan dinin, üniversitelerimizde yükseköğretim
düzeyinde yeri vardır. Anayasanın 130. mad-
desinin 1. bendinde, "Çağdaş eğitim öğretim
esaslarına dayanan bir duzeo içinde..." olma-
>ı bekfdheri"ünW6rs1telertle
r
âraştırma ve",xayi#-
lar bilimsel olma ve "devletip variığı ve ba|ım-
sızlıgı, milletin ve ttlkenin biitünliigu ve bö-
lünmezligi aleyhine" olmaması koşullarına
bağlanmıştır (aynı madde 4. bend).
İlahiyat fakültelerindeki derslere girmedi-
ğimizden bilemiyoruz, ama acaba eğitim, din
eğitimi mıdir, dinin bilim açısından ele alın-
ması mıdır? Kanımızca bu çok önemli bir nok-
tadır. Örneğin dinlere göre Adern'in yaratılışı
ile pozitif bilimlerdekı Darvin'in evrim kura-
mı birbiriyle çelişir. ilahiyat fakültelerinde
hangisinin doğru olduğu öğretilmektedir. Aynı
üniversitenin fen fakültesi, Darvin'in doğnı ol-
duğunu, ilahiyat fakültesi ise kutsal kitapla-
rın doğru olduğunu söylüyorsa mühendislik
fakültesine de insamn makineden geldiğini öğ-
retme hakkı veritmemesi için hiçbir neden yok-
tur.
Buna benzer bir örnek daha sorabiliriz: İs-
lam hukuku olarak bilinen fıkıh, ilahiyat fa-
kültelerinde toplumun aslında uyması gereken
kurallar olarak mı, yoksa çağdaş hukuk bili-
mi açısından ve onunla kıyaslanarak mı oku-
tulmaktadır? Önemlidir, çünkü birincisi din-
sel eğitim, ikincisi bilimsel eğitimdır.
Yüksek Öğretim Yasası, doktora aşamasın-
da, sanatta yeterlılık ile bilimde doktorayı bir-
birinden ayırmış, hatta ÜAK, sanatçı öğretim
üyelerine doktor unvanını kullanmamalan için
duyuru yollamıştır. Bilim ve sanat arasındaki
farkı burada görüp doçentlik ve profesörlük
aşamasında bilim, sanat ve din dallannı aynı
yasa ve yönetmeliğe tabi tutmak bir çelişki de-
ğil midir?
Güzel sanatlar fakültelerinde bu karısıkh-
ğın getirdiği ve henuz çözülememiş bir sorun
da sanat dallannda doçent ve profesör unvan-
larının sanat yapıtına mı, sanat eğiticiliğine mi
sanattaki bilimsel araştırmalara mı verildiği-
dir ki bu sorun her juride farklı çözümlemnek-
te bir sanatçı sanat yapıtıyla, bir başkası vir-
tüozitesiyle, biri eğıticilıği Ue başka biri ise söz-
de bilimsel yazıları ile unvan aJmaktadıriar.
Yayınları orijinal bilimsel nitelikte olmadığı
için doçentliğe uygun görülmemiş sanatçı do
çent adayları da vardır. Bu karışıklık yüzün-
den bugün bir sanat dalında doçent ya da pro-
fesör olmak kimi zaman bir bilim dalında ol-
maktan daha guç bir hale gelmiştir.
Bir başka sorun da Türk dili, Atatürk ilke-
leri, spor, guzel sanatlar gibi bazı genel ders-
lerin uygulamalarının koyuluş amacını karşı-
lamamış olmalarıdır. Türk dilini, Atatürk
cumhuriyetinın genci olmayı, duzenli spor
yapmayı, güzel sanatlan, en azından sevmeyi
ve hiç olmazsa bir yabancı dil konuşmayı altj
yıllık ortaöğretim öğretememişse bu boşluğu
meslek derslerinden çalınmış haftada birer sa-
atle doldurmak hiç olası değildir. Yorgun,
amaçsız ve eğitimden soğumuş gençler mezun
eden ortaöğretim düzelmedikçe üniversitenin
çabaları yetersiz kalacaktır.
Sonuç
Ç I K T I
5.000 Lıra (KDV ıçınde)
Ödemelı göndenlmez.
ÇAĞDAŞ YAYINLARI
Türk Ocağı Cad. 39-41 Cağaloğlu-ISTAA'BUL
ı.nı.T:Ma»w«.,.,M.ıınınM,,i:iıı
ŞARKILARDA
SABAHAnİN ALJMEIANKOÜ BEN SANA V^HGLTVfM AlDlRAfA GÖNÜL... ÇAHR
LFVTJM LEY BENIMSİN DI\T.MEDIĞI.M ç o a KLAR GIBI
GEÇMtVOR GCNLER GEÇMhOR.. DAĞLAR DAĞLAR
ALİ KOCATEPE
Konuk Sanatçılar: NÜKHET DURU - AYSUN KOCATEPE
Bir şeyler yapın yaşasınlar...
Düşünce ve örgütlenme özgürtüğünü sınırlayan
TCK'nın 141, 142 ve 163'üncü maddelerin bir
an önce kaldırılmasını, ölüm orucunda olan
HAYDAR KUTLU
NİHAT SARGIN
ve tüm politik tutukluların serbest bırakılmasını
istiyoruz.
ALAŞEHİRLİ İLERİCİLER ADINA HÜSEYİN
DEVECİ
ş
?
ğere3t öğîeti- *
^> ve youteralerı fa^çjı olan djn, sanat ve ,
bilim alanlannın universıtedeki 'birimlerinin
kendi yasaları, en azından farklı eğitim öğre-
tim yönetmelikleri, doçentlik ve profesörlük
yükseltme, atama yönetmelikleri olmalıdır.
Aslında sanat ve din adamlarının, gerçekte bi-
lim adamlarına ait olması gereken bu unvan-
lara gereksinimi yoktur. Maaş, kadro guven-
cesi, üniversite idaresini seçme, seçilme hak-
kı, ek ders ve döner sermaye olanakları gibi
bazı somut yararların dışında bu unvanlar sa-
nat ve din adamlan için pek önem de taşıma-
malıdır. Bu aşamadan sonra geri dönmek ola-
naksız olsa da en azından sanatçı ve din ada-
mı olan doçent ve profesörleri, bilim adam-
larından ayıracak bazı eklerin unvanlara ge-
tirilmesi iyi olur kamsındayız. Sanatçı profe-
sör, din doçenti gibi ya da düşünülebilecek ba-
zı ekler, hem bilim adamlarının kırgınlıklan-
nı giderebilir hem de gerçekte bilimle pek iliş-
kisi olmayan bu iki alanın öğretim üyelerini
aynı yönetmeliklere bağlı olmaktan kurtara-
rak, onlara kendilerine uygun bir kariyer şansı
tanıyabilir diye düşünuyoruz.
ORDU—GİRESUN—SAMSUN'DAN
^ * ORTAK Ğ
Haydar KutlUve Nihat Sargın'ın
141, 142,163'ûn kaldınlması
ve yasallaşması mücadeıesını destekliyor ve
dayanışma ıçensınde olduğumuzu ilan edıyoruz
KUTLU ve SARGIN lar olmeslnler
A.AKA, A.AKA, A. YILMAZ, B. YEŞİLTEPE, B. K1UÇ, C.
KUSURSUZ, C. ÖZKAN, E. AÇICI, F. YILMAZ. F. ALTUNTAŞ, G
KILIÇ, G. UÇAR, H. BULUT, i. YILMAZ, I TİRYAKİ, K.
YENİLMEZ, M. HAZENOGLU, M. KİR, N. ŞENSOY, O
VURGUNCU, S. TOPUZ, S. SAGESEN, S. BEYAZIT, Ş.
YEŞİLYURT, Ş. YEŞİLYURT, Ş. ŞENSOY, R. BAŞ, Y. YILDIZ, T.
DEMİR, M. ELVAN
İLAN
T.C AFYON C SAVCILIĞI
1990/1465 llam '
Afyon Efecik mahallesi nttfusuna kayıtb olup sucuk imalatçılığı ve sancıh-
|ı yapar. Selahattin ve Firdes ogju, 1952 D.lu SELAMİ SEZGINTÜRK'un
11.2.1987 suç tarihinde sagJığa az veya çok zarar verecek derecede bozuk su-
cuk imal edip satmak suçundan dolayı hakkında kamu davası açılmış oiup
yapılan >-argılamasında:
Afyon Sulh Ceza Hâkımlijı'nın 7.3. 1990 «iın ve 204-168 sayılı karan ile
TCK'nun 398, 81, 647/4, CK: 402/1-2 maddeleri gereğince 37333— TL ağjr
para, 3 ay 15 gün meslekten men, 7 gün işyerinin kapatılması cezası ile tecziye
edılmiştır.
TCK'nun 398. maddesı gerejince ilan olunur. 5.4.1990
Basın: 22609
SEZONLUK EV
Erdek Narlı köyünde bahçe içinde denize yakın
Bayramlık + sezonluk ev kiralıktır.
Cuma ve pazar günieri
Tel: 9 1977 1137
Silivri Semizkum Basınkent 4'te 70 m2
dublex yazlık
kullanılmamış
Tel: 526 80 46
MEVLİT
Derneğimize hibe ya da vasiyet yolu ile bağışta
bulunup ebediyete intikal etmiş olan
TÜM RAHMETLİ
BAĞIŞÇILARMIZ İLE
MERHUM VE MERHUME
KIZILAYC1LARIN
ruhlanna ithaf olunmak üzere 19.4.1990
Perşembe günü saat 15.00'te Ankara Kocatepe
Camii'nde Mevlit-i Şerif ve Kuranı Kerim
okunacaktır.
TÜRKÎYE KIZILAY DERNEĞİ GENEL
MERKEZİ
M o b o lanın!
MOBO'nun bazı özellikleri:
. CTP (Cam Elyafı Takvıyelı Polıyesterl'den
üretılmıştır
. Modüler sıstemlıdır Boyutları, planı
amacınıza gorç ayarlanabılır
. Hafıf ve sağlamdır Sokulup
yeniden takılabılır Taşınması,
yer değıştırmesı kolaydır
. isı ve ses yalıtımı sayesinde
konforludur
. Paslanmaz, çurumez
Boya/Bakım gerektırmez.
MOBO Kabin Sistemi ile şık, verimli bir işyeri, hatta modern bir çarşı kurabilirsiniz.Gazete Bayii, Büfe,
Ekmek Satış Yeri, Guvenlik Kabini, Şantiye, Küçük Büro... MOBO, daha pekçok kullanım için ideal. Güzel görünümüyle,
kullanışlılığı, rahatlığıyla üstün bir ürün. MOBO alın, işinize bakın... Mobolanın!
Camsar Sanayi Ara Malları Pazarlama A.Ş. Istıklal Cad No 314 Kat. 7, 80050 Beyoğlu - Istanbul Tel 152 34 23 - 152 32 64 Fax- 152 25 17 Telex. 25181 Pres tr
( ŞİŞECAM
ŞİŞECAM Bir TÜRKİYE İ$ B A N K A M Kuruluşudur