22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/14 HABERLER 18 NİSAN 1990 Hande Mumcu'nun DGMSavcılığı tarafından TBMM Başkanlığı'na verilen ifadesi' 'Gizli belgeyi GüzePeverdim9 CÜNEYT ARCAyÜREK ANKARA — Başbakan Yıldınm Akbulut, 12 nisanda TBMM Başkanlığı'na kalın bir dosya gönderdi. Dosyada, günlerdir kamuo- yunda tartışılan Hasan Celal Güzel-Hande Mumcu ilişkisi ile Özal-Bush görüşmesinin basına nasıl yansıdığını içeren ifadeler yer alı- yordu. Meclis Başkanlığı'na gönderilen dos- ya, Hande Mumcu'nun Dışişleri ve savcıhk- ta verdiği ifadeler ile savcılar eşliğinde adres saptamalarını içermekteydi. TBMM Başkanı Kaya Erdem.Hasan Celal Güzel'in dokunulmazhğının kaldınlması ıs- temini içeren dosyayı 13 nisanda Adalet Ana- yasa Komisyonu üyelerinden oluşan karma komisyona gönderdi. Dokunulmazlığın kal- dınlması istemi Ankara DGM Cumhuriyet Başsavcıhğı'na Savcı Tevif Hancılar tarafın- dan fezleki evrakla gönderilmişti. Adalet Ba- kanı Oltan Sunguriu, 11 Nisan 1990'da dos- yayı Başbakanlığa iletti. 102 sayfadan oluş<u. dosyada, Adalet Bakanlığı'na gönderilen fez- lekenin tam metni ve aynca Başsavcı Nusret Oemiral'ın dokunulmazlık kaldırma istemi, DGM Savcısı Ülkü Coşkun'un hazırladığı id- dıanamenin tam metni yer alıyor. DGM sav- cılığımn fezlekesinde Hasan Celal Güzel'in dokunulmazlığının kaldınlması isteminin ge- rekçesi şöyle anlatıldı: "Soruşturma sırasında sanıklardan Dışiş- leri mensubu Hande Şevkat Mumcu, adı ge- çen kripto fotokopisini çok yakın hissi iliş- kiler icerisinde bulunduğu MiDetvekili Hasan Celal Giizel'e vermek zorunda bırakıldıgım, hissi ilişkinin devamı sırasında adı geçene his- lerini belirten iki mektubu yazıp verdiğini, 3'üncü meklubu H. Celal Güzel'in ısran üze- rine yazmak zorunda kalıp yine kendine el- den verdiğini, zamanla kendisinden istenilen bilgileri vermedigi takdirde mektuplan aile- sine göstereceği gibi -o zamanki- bakan ar- kadaşı olan Dışişleri eski Bakanı Mesut Yü- maz'a da mevcut ilişkiyi anlatacagını söyle- mek suretiyle kendisini devamlı tehdit eltiği- ni, adı gecenin güçlii bir siyasi şahıs olması nedeniyle bu lehdillerden korktuğunu, ayn- ca Özal-Bush görüşmesine ait adı geçen krip- to metnini kendisinden istediğini, önce ver- mek istemedigini, ancak devam eden tehdit- ler karşısında -bir daha kendisini görmemek şartı ile- teklifi kabul ettiğini, kripto metni- nin fotokopisini dışarda çeklirip buluşmalar- dan birinde kendisine verdiğini, buna ragraen adı gecenin mevcut ilişkiyi sürdürmekte ısrar ettiğini, Güneş. gazetesinde neşredilen krip- tonun adı geçen milletvekili tarafından bası- na ifşa edilmiş olması gerektiğini bildirmiş, mevcut deliller bu iddiayı leyit eder göriilmüş- tür. Dosya içeriğinden samgın eylemi TCK'nın 132. maddesine uyan devletin emniyetine veya beynelmilel siyasi menfaatlerine taalluk eden malumatı tehditle istihsal elmek ve ifşa et- mek olarak vasıflandırılmış. madde olarak atılı suçlar devlel giivenlik mahkemelerinin bakması gereken suçlardan göriilmüş, bu ne- denle sanığın Ankara Devlel Giivenlik Mah- kemesi'nde yargılanması gerekeceği sonucu- na vanlmıştır. Dosya içeriginden sanığın halen Gaziantep Milletvekili olduğu anlaşılmış, yasama doku- nulmazlıgı sebebiyle ve TC Anayasası'nın 83/2. maddesi gerefince işlem yapılması ge- rekeceği anlaşıldıgından, bilgi ve geregine de- laletleri için evrak birlikte sunulmuştur. Arzolunur. 9.4.1990" Dosyada yer alan belge ve tutanaklara gö- re Özal-Bush görüşmesinin basında yer alma- sından sonra açılan soruşturma şöyle gelişti: 7 mart günü tutanağın Güneş gazetesinde yer almasının hemen ardından Ankara DGM Savcılığı, Adalet Bakanlığı kanalıyla Dışişleri Bakanlığı'ndan tutanaklann kripto ile ben- zerliğini ve belgenin gizlilik derecesini sordu. Dışişleri Bakanlığı yine 7 mart günü Müste- şar Tugay Ozçeri imzasıyla verdiği yanıtta, ha- berde yer alan ifadelerle kripto metninin "bir- kaç önemsiz aynntı dışında tetabuk ettiğini (uygun) olduğunu" bildirdi. Yazıda, söz ko- nusu bilgılerin "devletin emniyeti ile milli ve milletlerarası siyasi menfaatler" nedeniyle giz- li kalması gerektiği kaydedildi. Bu yazışma- lar sırasında sadece haberde yer alan bilgile- rin gizlilik derecesinin araştırıldığı ve Hasan Celal Güzel-Hande Şevkat Mumcu ilişkisin- den söz edilmediği saptandı. DGM savcılığı Adalet Bakanlığı'ndan so- ruşturmaya başlanıldığını, Güneş gazetesin- de yayımlanan tutanaklann gizli olup olma- dığının ve ifşasının yasak olup olmadığının Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği'nden sorulmasım da istedi. Cumhurbaşkanlığı Söz- cüsü Kava Tooeri, aynı gün (7 Mart 1990) bir açıklama yaparak iki devlet başkanı arasın- da ele alınan konulann gizli kalması gereği- ni duyurdu. 9 mart günü, Bush-Özal görüşmesinin bir bölümünü açıklayan gazeteci Uluç Gürkan1 ın ifadesi alındı. Gürkan bu ifadesinde, "Ga- zeteci olarak ben, bu görüşmeyle ilgili gerek basında gerek TBMM'de Kıbns ve Ermeni karar tasansı konusunda spekülatif nitelik- teki ve Türkiye'nin belli ödünler vermi} ola- bileceği iddialan üzerine konuyu YVashine- ton'daki Amerikan kaynaklanndan araştır- dım. Washington'da görüşmeyle ilgili notlar İngilizce olarak okundu, bu notları degerlendirdim" diyor ve şunlan ekliyor: "Sonımluluk duygusuyla bana Ozal-Bush görüşmesinin Kıbns ve Ermeni karar tasan- sı ile ilgili bolümlerini araştınrken, \Vashing- ton'dakj kaynaklar tarafından telefonda oku- nan bilgileri burada da aklımda kaldıgı ka- ark Apartmam'ndaki daireye on kere gittim. Ilk gidişten sonraki günlerin birinde cinsel ilişkiye girdik. Toplam, aklımda kaldığı kadarıyla sekiz civarında münasebette bulundum! daria da olsa açtkiamak istemiyorum. Bu ko- nuya ancak ilgili soruşturma ya da yargıla- manın ilgili safhalannda bir mahkeme karan ya da talebi olması halinde cevap verebifirim." Gürkan, ifadesinde, bu görüşmenin daha önce basında da yer aldığım belirtiyor. Hande sahneye giriyor Dosyanın bu bölümünde, Özal-Bush gö- rüşmesinin VVashington'dan Dışişleri Bakan- lığı'na ulaştınlan kriptosunun tam metni yer alıyor. Gelen kripto şöyle başlıyor: "Dışişleri Bakanlığı'na, 1. Sayın Cumhurbaşkanımızın ABD Baş- kanı Bush ile yaptığı çok ivedi görüşmenin tutanağı 2. maddede sunulmuştur, 2. Sayın Cumhurbaşkanımızın ABD Baş- kanı ile görüşmesi. 18 Ocak 1990." Gizli kalması gereken 7 sayfalık kripto met- ni altında, Büyükdavras imzası bulunuyor. 8 mart günü saat 10.30'dan itibaren Dışiş- leri Bakanlığı'nda Müsteşar Büyükelçi Tugay Özçeri, Müsteşar tdari tşler Yardımcısı Bü- yükelçi Ömer Lötem tarafından kripto ser- visinde çalışanların ifadelerine başvurulma- ya başlandı. tlk olarak tSAP olarak anılan gizli kriptoların geldiği servisin Genel Müdü- rü Erhan Öğüt'ün ifadesi alınıyor. Bu ifade- lerde kriptonun nasıl dışanya sızdınlmış ola- bileceği üzerinde duruluyor, öğüt'e serviste çalışanlar hakkında kanısı tek tek soruluyor. Hande adı şöyle gündeme geliyor: "MÜSTEŞAR — Osman Bey hakkında ne düşünüyorsunuz? ÖGÜT — Osman, parlak bir memur de- ğil. Sosyal yönü kuvvetli, iş açısmdan iyi, faz- la bir asabiyeti yok. Hande Hanım da iyi bir kız. Zayıflığı olduğunu sanmıyorum. Daha önce Mecliste çahşmış. Gökberk Ergenekon ile telefonla falan konuşabiliyor. Ancak dü- rüst ve açık bir kız. MÜSTEŞAR — Siyasi tandansı var mı? ÖGÜT — Zannetmiyonım. MÜSTEŞAR — Mecliste çalışmış. çeşitli siyasilerle iliskileri olabilir. ÖGÜT — Gayet rahat, dürüst ilişki kura- bilen bir kız. Ayıklamayı Hande Hanımın yapması güc. MÜSTEŞAR — Sizden fotokopi istendi mi? ÖĞÜT — Dün bir örneği istenmiş, tSAP- tan bir aday meslek memuru. Erhan Bey is- tedi sandım, bulamıyorlar diye düşündüm. MÜSTEŞAR — Pazartesi kimse sizden izin istedi mi? ÖĞÜT — Geçen pazartesi günü HNande izinde idi. Başka izin isteyen olmadı. MÜSTEŞAR — Evraklan Hande Hanım mı kaldınyor? ÖCÜT — Kaldırabiliyor. Bir bakıma Se- vil Hanımdan doğabilecek boşluğu dolduru- yor. LÜTEM — Dosyalan da Hande Hanım mı veriyor? OGÜT — Genellikle Hande Hanımdan is- tiyoruz!' Aynı gün tSAP Daire Başkanı Raşit Gü- riin'ün ifadesi alımyor: "MÜSTEŞAR — Pazartesi siz datail izin- de olan kimse var mı idi? GÜRÜN — Hande Hanım izinli! MÜSTEŞAR — Yorum olarak dahi olsa söyleyeceginiz bir şey var mı? GÜRÜN — Sevil Hanım ile Hande Hanım arasında zaman zaman münakaşa olabiliyor. MÜSTEŞAR — tSAP'ın dışından birisi bu kriptoyu dışarı çıkabilir mi? GÜRÜN — Bu bakanhkta herkes her do- laptan kripto alabilir. MÜSTEŞAR — Hande Hanımda bir hoş- nutsuzluk var mı? GÜRÜN — Sevil Hanım ile durumunu bi- liyorsunuzr İSAP Şube Müdürü Osman Ulukan da ver- diği ifadede, kriptolann nasıi geldiğini ve nasıl saklı tutulduğunu anlatıyor, "Hande Hanım gömleklere koyuyor, dolapta kilitliyor, anah- tar çekmecede muhafaza ediliyor" diyor. Genel müdürlükteki idari memure Sevil Uslu'nun verdiği ifadenin bazı bölümleri de şöyle: "MÜSTEŞAR — Hande Hanım dosya alır mı, son giinlerde aldı mı? USLU — Hatırlamıyorum. Telgraflan ken- disi arar. LÜTEM — Dosyalara girecek evrakın üs- tiinii Hande Hanım mı yazar? USLU — Evraklar Erhan Beyden sonra Raşit Beye, Raşit Beyden sonra Osman Beye gelir. Hepsi paraflar. Hande Hanım da han- gi dosyaya girecek ise sağ üst köşesine dos- yanın adını yazar!' Daktilo memuru Fahriye Eresem'in verdi- ği ifadeden: "MÜSTEŞAR — Gizli evrak ahyor musu- nuz? ERESEN — Evrak işini Sevil Hanım tek başına yapıyor. Meslek memurlan yardımcı oluyor, özellikle Hande Hanım. Hande, izinden dönüyor Hande Şevkat Mumcu, Tunus dönüşünde Turgay özçeri'nin makamında ifade veriyor. Bu ifadenin bantlan, cözümü yapılmak üze- re DGM savcılığı aracılığıyla Ankara Cum- huriyet Savcılığı'na gönderiliyor. Dün gaze- temizde tam metni yayımlanan Hande Şev- kat Mumcu'nun 13 sayfalık ifadesi ile diğer ilgüilerin ifadeleri 24 Mart 1990'da Adalet Ba- kanlığı'na, oradan da Ankara Devlet Güven- lik Mahkemesi Savcılığı'na gönderiliyor. 25 Mart 1990 günü Ankara Emniyet Mü- dürlüğü DGM Savcılığı'na, "sürdürülmekte olan tahkikat dolayısıyla başsavcılığınızın şi- fahi talimatlan gereği yakalanması istenen Hande Mumcu'nun aynı gün saat 01.00 sı- ralannda ikametgâh adresinden alınarak ne- zaret altına ahndığını" yazıyla bildiriyor. 50 numaralı telefonlann geçmişe dönük gö- rüşme kaydımh sağlanmasım istiyor. Uluç Gürkan ve Hande Şevkat Mumcu'ya ait bu telefonlann geriye doğru görüşme kaydının sağlanamayacağı 27 Mart günü DGM savcı- lığına bildiriliyor. Gözaltına alınan Hande Şevkat Mumcu'- nun DGM savcılığmca ilk ifadesi Ankara Em- niyet Müdürlüğü'nde alınıyor. 26 mart günü saat 20.30'da başlayan ifade alma işlemi 27 mart saat 01.36'da tamamlanıyor. Savcılık ifadesi DGM Başsavcılık Nusret Demiral, DGM savalan Ülkü Coşkun ve Tevfık Hancılar ta- rafından alınan ifadede önce kimlik belirle- mesi yapılıyor. Mumcu bu ilk ifadesinde id- dianamede belirtildiği biçimde ve basında da yer alan sözlerle Hasan Celal Güzel ile nasıl tanıştığını anlatıyor. Mumcu ifadesinde şun- ları da söylüyor: "Hasan Celal Güzel ile buluştuğumuzda bana Dışişleri Bakanlığı'ndaki faaüyetler hakkında soru sorardı. Ben de kendisine bil- gi verirdim. Verdiğim bilgiler yüzeyseldi. 1990 yılı, yanılmıyorsam şubat ayında. Hasan Ce- lal Güzel gerek telefonla gerekse bürolarda yapmış olduğumuz buluşmalarda benden ABD Başkanı Bush ve Özal arasındaki ko- nuşma metinlerini, görüşme tutanaklannı is- tedi. Ben veremeyecegimi söyledim. O bana 'Vermek zorundasın, vermezsen yapacağımı bilirim. Onu senden almasını bilirim' şeklinde tehdit edici sözler sarf ediyordu... ... Ve dairede benim gözetimim ve deneti- mim altında bulunan Özal-Bush görüşmesi- ne ilişkin dosya içerisinden bir fotokopi çı- karttım ve bu fotokopiyi Hasan Celal Güzel- in Tunus Caddesi'nde bulunan ve karşısında eczane bulunmakta olan büroda mesai çıkı- şı gidip kendisine verdim. 'Seni seviyorum' gibisinden sözler ihtiva eden ücüncü bir mek- tup aldım, büroda kimse yoktu. Kripto tu- tanaklannı verdiğim tarih Şubat 1990 içeri- sindeydi, giinünü kesin hatırlayamıyorum. 'Bu tutanaklan ne yapacaksın?' diye sordu- gumda, 'Kendim için alıyonım, bana lazım' dedi." olduğu taratımızdan bizzat görülüp tespit edildi. Kerem işhanındaki büroya iki kez, Tunus Caddesi'ndeki büroya üç kez ve Park Apart- mam'ndaki büroya ise sayısım hatırlayama- dığım ölçüde 15-20 kez gitmiş olabilirim. Kerem işhanındaki büroda kullandığı te- lefon 2319045'tir. Keza Tünus Caddesi'nde- ki telefonu 1685041'dir. 'Hasan Celal Güzel, Y'ukan Ayrana semti başlangıa çevresinde ai- lesiyle birlikte olurmaktadır' dedi. Yer gös- terme zaptına son verildi, okunup imza altı- na alındı. 27.3.1990 Saat: 02.47" Hande hâkim önünde Dosyanın oluşturulmasından sonra Han- de Şevkat Mumcu, 28 Mart günü DGM'de hâkim önüne çıkanlıyor. Hâkim Muhitün Mıbçak, Mnmca'nun ifadesini alıyor. Saat 14.55'te tamamlanan ifade alma işleminde Mumcu, Hasan Celal Güzel ile nasıl tanıştı- ğını ve nerelerde buluştuğunu aynntılı olarak bir kez daha anlatıyor. Mumcu, ifadesini şöy- le sürdürüyor: "tşte Necatibey Caddesi'ndeki Park Park Apartmam'ndaki bu daireye aklım- da kaldığı kadarıyla on kere gittim. Bu gi- dişlerimden ilk gidişten sonraki günlerden bi- rinde cinsel ilişkiye girdik. Ben Hasan Celal Güzel'le cinsel ilişkiye girince kızlığım bozul- du. Yani bir erkekle ilk defa cinsel ilişkiye gir- miştim. Toplam aklımda kaldığı kadarıyla se- kiz civannda münasebette bulundum. Hasan Celal Güzel'in bundan başka Tünus Cadde- si'nde bulunan bürosuna Sıhhiye'deki büro- suna kendi çağırmaları üzerine gittim. lliş- kilerimiz 1988 yılının eylül-ekim aylanna ka- dar devam etti. 1988 yılı eylül-ekim aylanna Yerler belirleniyor asan Celal Güzel ile buluştuğumuzda bana Dışişleri Bakanlığı'ndaki faaüyetler hakkında soru sorardı. Ben de kendisine bilgi verirdim. Verdiğim bilgiler yüzeyseldi.' Mumcu'nun evinde aynı saatlerde arama yapılıyor. Arama tutanağında olay şöyle an- latılıyor: "Kapı çalındıgındi bize kapıyı Hande Mumcu olduğunu, ismini sorduğumuzda be- yan eden bayan açtı. Kendisine polis olduğu- muzu ve yürühılmekte olan bir tahkikat ne- deni ile evinde nzası ile bir arama yapmamı- nn ve kendisinin de emniyet müduriügüne ge- tirmemm beyan edip kimliklerimizi de ibraz ettikten sonra kendi nzası ile evinde bir ara- ma yaptık. Yapılan aramada konu ile ilgili bir delile rastlanılmadığı gibi kanunlanmızca suç teş- kil edecek hiçbir şeye de rastlanılmadı. Ara- ma sonucu adı geçene bu aramadan dolayı bir zarar ziyanının olup olmadıgı sonıldu, bir zarar ziyanının olmadığını beyan ederek ken-, disi refakate alınarak emniyet müdürlüğüne geıirildi. İş bu tutanak yürütülmekte olan Uhkika- ta esas olmak üzere yakalamanın taribi olan 25J.1990 günü saat 01.00 de tanzim olmuş ve aynı gün saat 01.20'de tanzim edilmiştir. 25J.1990 saat 01J0." DGM Savahğı, 26 Mart 1990 günü PTT Genel Müdürlüğü'nden 139 34 08 ve 126 77 Birinci sorgudan sonra DGM savcıları De- miral, Coşkun ve Hancılar, Hande Şevkat Mumcu'yu yanlanna alarak ifadede yer alan, cinsel ilişki dahil Mumcu ile Güzel arasındaki ilişkilerin kurulduğu adresleri belirlemeye gi- diyorlar. Saat 02.30'a kadar süren yer belirleme ça- lışmalanndan sonra 02.47'de "tfade yer gös- lerme zaptı" hazırlanıyor. Zabıt şöyle: "Cumhuriyet Başsavcılığımızca hakkında soruşturma yapılan Hande Şevkat Mumcu, Hasan Celal Güzel ile beraber olduğu dönem- de çeşitli buluşmalarda bulunduğu yerleri göstereceğini beyan etmesi üzerine Cumhu- riyet Başsavcısı Nusret Demiral'ın başkanlı- ğında Cumhuriyet Savcısı Tevfik Hancılar, Cumhuriyet Savcısı Ülkü Coşkun refakate Hande Şevkat Mumcu'yu alıp Cumhuriyet Başsavcılığı'nm otolan ile önce Necatibey Caddesi'ne gelindi. Sıhhiye'de Sağlık Bakan- lığı'nın bulunduğu yerden girişte Sosyalde- mokrat Halkçı Parti binasının 50 metre ka- dar ilerisinde sol kolda kapı numarası 21 olan Kerem işhanının 3 numaralı dairesinde (Kat l'de) ve yine Necatibey Caddesi'nin Gençlik Caddesi istikametinde, gidişte sağ kolda, 96 numaralı Park Apartmanı'nın ikinci kat 5 nu- maralı dairesinde ve Tunus Caddesi'nin Bül- ten Sokak kavşağına yakın kesiştiği noktaya yakın mesafede, ikiz olarak yapılmış, kapı nu- marası 50 olan Konak Apartmam'nın en üst katında. Hasan Celal Güzel ile görüşme ve beraber olma gibi çahşmalarda bulunduğunu Hande Şevkat Mumcu beyan edip tek tek yerlerini hazır bulunan Cumhuriyet Başsavcısı Nusret Demiral ve Cumhuriyet savalan Tevfık Han- cılar ve Ülkü Coşkun'a göstermiş olduğu, Özal - Bush görüşmesinin kriptolarını ih- tiva eden görüşme tutanaklannın fotokopi- sini de Atatürk Bulvan üzerinde bulunan Türk Kadınını Güçlendirme Vakfı Genel Merkezi'nde çektiğini ve fotokopiyi bizzat kendisinin makineyi kullanarak çektiğini, Ve çektiği fotokopi görüşme tutanaklan- nı Tunus Caddesi'nde ikiz olarak yapılmış, kapı numarası 50 olan Konak Apartmanı'- nın en üst katındaki dairede teslim ettiğini söyledi ve bu apartmanın sol tarafta bulunan kapısının zil bölmesinde aşağıdan yukarıya altıncı zilde Hasan Celal Güzel adınm yazılı airede benim gözetimim ve denetimin altında bulunan Özal-Bush görüşmesine ilişkin dosya içerisinden bir fotokopi çıkarttım ve Hasan Celal Güzel'e verdim.' kadar benim de Hasan Celal Güzel'e karşı hissi bağım devam ediyordu. Ancak bu tarih- ten sonra bu işin böyle devam edemeyeceği- ni zira durumumuzun farklı olduğunu anla- dım. Durumu Hasan Celal Güzel'e anlattım. tlişkimize son vermek istediğimi söyledim. Bu konuşmayı Hasan Celal Güzel'e yaptığımda aklımda kaldığı kadarıyla 1988 yılının ara- lık ayı civarı olsa gerek. Ziıa ben 1988 yılı- nın aralık ayında Dışişleri Bakanlığı'na me- mur olarak girdim. Dışişleri Bakanhğı'mn Amerika-Pasifik Siyasi Dairesi'nde aday me- mur olarak çalışmaya başladım. tşte bu ta- rihlerde Hasan Celal Güzel'e ilişkimizi bitir- mek istediğimi söyledim. Hasan Celal Güzel karşı çıktı beni tehdit etti. Zira benim Hasan Celal Guzel'de iki tane sevgi dolu mektubum vardı. Bu mektuplan aileme göstereceğini, ay- nca Dışişleri Bakanı Mesut Yılmaz'a tesir ede- ceğini, beni zor durumda bırakacağını belir- terek tehdit etti. Bu şekilde bir nevi şantajda bulundu. Benimle ilişkiye devam edeceğini söyledi. Ben de korktum. Bu tehdit ve şantaj karşısında korkum sonucu kendisi aradığın- da istediği yere gidiyordurn. Bu gidişlerimde benimle yine cinsel ilişkide bulunmak arzu- sunda bulunuyordu. Ancak ben karşı çıkıyor- dum ve ilişkiye geçmiyordum. Arada sırada evimizin telefonuyla anyor, benden başkası çıkmca da telefonu kapıyordu. Bunlar ben- de tedirginlik yapıyordu. Hatta evimizin bu- lunduğu yere geliyor. Kendisi tanınmış bir kimse olduğundan, etrafında kalabalık olu- şuyor. Tedirginlik duyuyordum. Bu şekilde bana baskı uyguluyor. Ben telefona çıkınca da istediği yere gidiyordum. Gittiğim yerler yukanda belirttiğim şekilde Hasan Celal Gü- zel'e ait olduğunu tahmin ettiğim veya arka- daşlanna ait olabilecek bu yerlere gidiyor- dum. Bu yerlerde benimle sohbet ediyor. His- lerini açıklıyor, konuşuyorduk. Bana birçok siyasi olayı anlatıyordu. Örneğin Turgut Özal'la ilgili konuşmalannı, kimin rüşvet al- dığını, siyasi kisilerden kimin menfaet sağ- ladığını söylüyordu. Neden bana bunları an- latıyordu bilemem. Mest Yılmaz Dışişleri Ba- kanı iken bana Mesut Yılmaz'ın neler yaptı- ğını öğrenmemi istedi. Ben orada ait düzey- de bir memur olduğum için bunu tesbit et- mem zaten mümkün olmadığından, Hasan Celal Güzel'i idare etmeye çahşıyordum. 199C yılının ocak ayında Amerika'da Özal-Bush görüşmesi yapıldı. Bu görüşme kanaatımce özel mahiyette idi. Zira resmi mahiyette gö- rüşme olduğunda görüşme tutanaklan hemen gelirdi. Aynca resmi bir davet de yoktu. Tu- tanaklar gelmeyince, bakan Mesut Yılmaz: ın yazısıyla tutanaklar geldi. Tutanakiann ge- lişi Washington'dan istendi, Houston'dan gel- di. Bu arada şunu belirtmek ıstenm.Dışişle- ri'nde haberleşmede iki sistem vardır. Biri açık telgraf sistemi, ki bu halde gizliliği ol- mayan yazışmalar yapılır. tkinci haberleşme sistemi ise kapalı telgraf sistemidir. Kapalı telgrafın Dışişleri'nde adı kriptodur. Kripto şifreli şekilde gelir, Dışişleri Şifre Merkezi: nde şifre açılır. Norrnal yazı haline dökülür. Basılır. Bildiğim kadanyla açılıp basılan bu gizli yazı, 17 yere dağıtılır. Daha doğrusu Özal-Bush görüşmesinin belgeler 17 yere da- ğıtıldı. Yani bu kripto 17 yere dağıtıldı. Bu dağıtılanlar Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık ile diğer 15'i Dışişleri Bakanlığı icerisinde, ba- kan, müsteşar ve ilgili şube ve daire başkan- lanna dağıtılır. Bunlardan, yani dağıtılan da- irelerden biri de benim görev yaptığım Ame- rika Pasifik Siyasi Dairesi'dir. Hasan Celal Güzel bana Özal-Bush görüşmelerinin tuta- naklannın kendisine getirmemi istedi. Ben di- rendim. Ancak, beni yukanda da belirttiğim şekilde tehdit ety. Mektuplarımız ve ilişkimizi aileme ve Dışişleri Bakam'na anlatacagını söyledi. Bunun üzerine ben kendisine Tunus- ta görevli Sermet Ülker ile evlenmek istedi- ğimi, peşimi bırakmasını söyledim. Hasan Celal Güzel bu tutanaklan getir seninle iliş- kimi keseceğim diye söz verdi. Bunun üzeri- ne ben de bu tehdit ve baskıdan kurtulmak için görev yaptığım dairedeki bu tutanakla- nn fotokopisini yine Dışişleri Bakanlığı'ndaki fotokopi makinesinde çektim. Tutanaklan tekrar yerine koydum. Aldığım fotokopinin Üzerinde bakanlıkla ilgili yazılar vardı. Bun- lar görülmesin diye bunlan kestim. Bakan- lık dışında Türk Kadınını Güçlendirme Vak- fı'nda bulunan bir arkadaşıma ziyaret için gi- diyormuş gibi yaparak orada fotokopisini çektim. Bakanlıktan çektiğim fotokopiyi par- çalayıp attım. Yani çektiğim bu fotokopiyi Hasan Celal Güzel'in Tunus Caddesi'nde bu- lunan bürosuna götürdüm. Zaten büroda kendisi beni beklıyordu. Kimse yoktu. Krip- to metnini bakanlıktan okuduğumda kana- atimce suç oluşturan bir yazı mahiyetinde görmediğim için fotokopilerini çektim. Bu arada bunu antiparantez açıklamak isterim. lşte suç oluşturmadığı kanaati bende hasıl olan bu fotokopileri Tunus Caddesi'ndeki Hasan Celal Güzel'in bürosuna giderek ken- disine verdim ve tekrar kendisinden benim pe- şimi bırakmasını, evleneceğimi söyledim. Bu- nun Üzerine bana "Artık seninle ilgilenmeye- ceğim. Bu fotokopileri getirdiğin için teşek- kür ederim. Ben bunu kendi şahsi arşivimde kullanacağım, hiçbir yere vermeyeceğim. Ay- nca son olarak buluşmamız nedeniyle bana bir mektup yazacaksın" dedi. Ben yazmam dedim. Bunun üzerine benim basımdan tut- tu, zorla oturttu. Bir kalem verdi. Bir kâğıt verdi. Sinirim bozuldu ağlamaya başladım. Kendi söylediğim sözlerı benim elimden yaz- dırttı. Bu mektupta da kendisine karşı duy- duğum sevgiyi üstün düşüncelerimi belirten ibareleri bizzat kendisi yazdırdı. Aslmda ken- disine karşı bir duygum kalmamıştı. Ancak zorla yazdırdı. Bana senden bir hatıra kalsın diye bu mektubu istiyorum dedi. Ve mektu- bu bu şekilde yazdırdı aldı. Bu olay 1990 yı- lının ocak ayının son günlerinde oldu. Ben bürodan aynldım. 4 Mart 1990 tarihinde de Tunus'a gittim. Evleneceğim kişi oradaydı. O da Dışişleri'nde çahşıyordu. Sermet Ülker ile evleneceğimi her iki tarafın ailesi de biliyor- du. Yalruz düğün tarihi tespit etmemiştik. Ser- met'le herhangi bir cinsel ilişkiye girmedim. Tunus'ta 15 gün kaldım. 19 Mart 1990'da Türkiye'ye döndüm. Meğer Güneş Gazetesi- nde bu tutanaklar yazılmış. Dışişleri Bakan- lığı'nda soruşturma açümış, 19 Mart 1990 gü- nü benimde sözlü olarak Dışişleri Bakanlığı Müsteşan Turgay Özçeri benim de ifademi al- dı. tlkin ben inkar ettim. Ancak ısrar edince olduğu gibi her şeyi anlattım. Baskı altında kaldığımı, Hasan Celal Güzel'in baskısı so- nucu verdiğimi söyledim. 19 Mart 1990 gü- nü her şeyi anlattım. Benim verdiğim foto- kopideki bazı işaretlerden bizim daireden çık- tığı anlaşılnTtş. Bunun üzerine benim verdi- ğim şüphesi sonucu beni sıkıştırınca, ben de her şeyi anlattım. 24 Mart 1990 cumartesi gü- nü de polisler geldiler. Beni emniyete götür- düler. 19 Maıt 1990 ile 24 Mart 1990 tarihle- ri arasında bakanlıktaki odamda çalışmaya devam ettim. Olay bundan ibarettirT BMIR'den HİKMET ÇETİNKAYA . .Telefon Tellerinde.İZMİR — İç politikada 15 mayısa dek "Hande öyküsü" gündemde kalacak. Artık Hande ile yatıp, Hande ile kalkacağız (!) bir süre daha. Ne zaman Hande DGM'de başından geçenleri bir bir anlatacak, ulus olarak bir "oh" çekeceğız kurtulduk diye. Kurtuluşumuz Hande'ye bağlı... Öyle ya telefonlar da bir tuhaf oldu. Telefonda ko- nuşurken "ne olur, ne olmaz" kuşkusuyla, karşımız- dakine "aman dikkat" diyoruz... — Hayrola o cızırtılar ne öyle... — Yağmur teiefon hatlarında herhalde arızaya ne- den oldu... Karşımızdaki kıs kıs gülüyor: — Yok öyle değil... Baksana 6 bin telefon dinle- meye alınmış. Başta gazetecilerin telefonları dinle- niyormuş.. Bizim de "ya öyle mi" diyecek halimiz yok. Karşı- mızdaki umursamıyor "telefon tellerine kuşların konduğunu" sürekli anlatıyor: — Hande Mumcu, burnunuzun dibinde bir türlü bulamıyorsunuz. Sizinki de gazetecilik mi yani. Kaç gün geçti Hande'nin izini bulamadınız. İzmir'e yakın kaç kıyı kasabası var ki. Çeşme, Kuşadası, Foça, Di- kili. Ayvahk. Her kıyı kasabasına bir muhabır gönder- seniz, çat çat kapıyı çalsanız. Hande'yı bulursunuz Sadece giremeyecğinız bir kapı var ki orası uzak bir olasılık. Çünkü Handenin fotoğraflarının o binada çe- kilip gazeteye ulaştınlması düşünülmez... Haber kaynağımıza soruyoruz: — O kapı Ayvalık'ta, ama giriş çıkış çok zor. Bizim kuşlarımız yok ki telefon tellerine konup o kapıdan bilgi aktarsın... Telefon iyice cızırdamaya başlıyor. Karşımızdaki "kuşlar kanat çırpıyor telefon tellerinde" deyip ahi- zeyi kapatıyor... Hande sen neredesin? Ayvalık'ta iyi saatte olsunların yanında mısın, yok- sa bir aile dostunuzun villasında mısın? Ferhan Şen- soy, her gece "Ferhangi Şeyler" adlı oyunda senin kulaklarını çınlatıyor, duyuyor musun? İşi gücü bıraktık, Handeyı anyoruz... Ama bula- cağız. Salt biz değil, Hasan Celal Güzel'i destekleyen mu- hafazakârlar da "Hande'nin izinde", yağmur duası- na çıkmış gibi dere tepe demeden yollara düştüler ANAP'lı muhafazakârlar "karanlığın sonu aydınlıktır" diyorlar. Hasan Celal Güzel'i savunmayı sürdürüyorlar. Onlara göre "güneş balçıkla sıvanmaz" görüşü her zaman geçerli. Konustuğumuz ANAP'lılar "Bu olay bir komptodur" deyip ekliyorlar: — Hasan Celal Güzel bir komployla karşı karşıya kakjı. Mağdur olan Hasan Bey'dir. Böyle bir olay gün- deme getirilerek enflasyon. hayat pahalılığı, terör unutturuldu. Hele (çlerinden birisi, gazetelerin bu olayın üzeri- ne gitmelerini eleştirip anlatıyor: — Sayın Muammer Aksoy, Çetin Emeç ötdürûldü, gazeteler üç dört gün yazdılar. Bir hanım kız baskı altında itiraflarda bulunmuş. Güzel'i suçlamış. Ga- zete ler günlerdir bu olayı manşetten veriyor. Politi- kaya cinsellik girince halkımız da pek ilgileniyor. ANAP'lı Metin Gürdere de Hasan Celal Güzel'i sa- vunanlar arasında. Gürdere, "Hasan mağdur oldu" diyor. Böylece, Güzel'i savunuyor: — Bizim millet mağdur olandan yana çıkar. Hasan mağdur olduğu için millet Hasan'dan yana... Gürdere, bir önemli konuyu da şöyle vurguluyor: — DGM savcısının tavrı ilginç. Bu davada kızın ifa- desinin dışında delil yok. Savcının bunu bir haber ajansına vermesi de düşündürücüdür. Acaba Hasan Celal Güzel ne diyor? Güzel, "Hayatım bu saçma sapan iddialara mı bağlı" diye soruyor. Olayı skandal olarak nitelendiri- yor. Hazırtanan dosyayı "çok ilginç" buluyor. İç politika gündeminde Hande var artık. 15 mayı- sa dek hep Hande çıkacak karşımıza. Yine telefon çaldı. — Acaba arayan Hande mi? Telefonda cızırtılar var. Bir ANAP'lı arryor bu kez: — Siz de 6 binliklerden olabilirsiniz... — Yoksa siz de 6 binliklerden misiniz? İki binli yıllarda Türkiye manzaraları. AT kapısını çalan Türkiye.. Sürgün ve sansür.. Telefon tellerine konan kuşlar.. Hepsi bir arada. Çağı atlayıp koşuyoruz. Demokrasıye adım adım yaklaşıyor olmalıyız. Bir gün mutlaka demokrasiyi de yakalayacağız... Telefon dînlemeye tepki ANKARA (CumhuriyeJ Bürosa) — Altı bin telefonun sürekli dinlemede tutulduğu, Hasan Celal Güzel olayı ndan sonra polisin PTT'den dinle- me hattı talebinde artış oldu- ğu haberleri siyasi partilerin ve hukukçulann tepkisine yol açtı. Telefonlann dinlenmesi '•haberleşme özgürlüğünün lusıtlanması" olarak de- ğerlendirildi. SHP Genel Sekreter Yar- dımcısı Adnan Keskin, "Ad- li tahkikat gerekçe gosterile- rek haberieşme özgüriügünün kısıtlanmasım kınadıklanm" belirterek, "Kaldı ki son olay- da telefonlann dinlenmesini gerektirecek bir durum yoktur" dedi. DYP Genel Başkan Yar- dımcısı Sdabattin Kılıç, "Te- lefonlann dinlenmesini Çan- kaya ve ANAP iktidanna ya- luşan ilkel bir davranış" ola- rak nitelendirdi. Kılıç, şöyle konuştu: "Dışişleri Müsteşan'nın gazetelerde yer alan ifadeleri- ne göre Çankaya'nın her ko- nu ve uygulamadan haberi ol- maktadır. Bu donımda tele- fonlann dinlenmesinden de haberdar olduğu açıktır. Bu Ukelligi kmıyoruz." CÜNEYT ARCAYÜREK »azıyoı Dosya S.S. Karışığı Bir Gün(Baştarafi 1. Sayfada) tuiar. Oysa, grup toplantılarının ikisi önemli konuşmalara sahne oldu. Özellikle iki muhalefet partisinde li- derlerin konuşmaları, hem S-S ka- rarnamesine hem de TD ile başla- yıp TÖ ile biten son siyasal olgula- ra değiniyordu. Erdal İnönü. S-S kararnameleri- nin "kapalı kapılar ardında konu- şulmak yerine, TBMM'de ele alın- masındaki zorunluğa" değiniyor- du. Öne sürdüğü görüş, siyasal gö- renek ve gelenek açısmdan doğ- ruydu. S-S kararnamesi TBMM'ye hemen sunulmak zorundaydı. Do- ğal sonuç olarak, ulusal bir soru- nu kapsadığı için "hemen Meclis'te görüşülmesi" gerekiyordu. Ne var ki iktidar, "hemen" irde- lemesinin yüzde 50'sini öngörüyor, kabul ediyor, geri kalan yüzde 50'ye gozlerini kapıyordu. İç tüzük- te veya anayasada kararnamenın "hemen görüşülmesi" diye bir hü- küm bulunmadığına sığınıyor ve "sıra geldiğinde" Meclis'te ele alı- nabileceğıni söylüyordu. Ülke yö- netimi, Meclis çalışmaları açısm- dan iktidarla muhalefet arasında- ki derin görüş farklılığı, böylece, bir kez daha, ama çok somut biçim- de ortaya çıkıyordu. Meclis Başkanı Kaya Erdem, "Meclis'in böylesine önemli bir ko- nuda 'dışlanmaması' için" elinden gelen çabayı gösteriyor. Grup yö- neticileriyle konuşuyor, hatta Akbu- lut'a kadar uzanarak partiler ara- sında bir anlayış doğmasına çalı- şıyor. Dün ögle üzerine kadar olumlu bir sonuç aldığı söylene- mezdi. İnönü'nün bir cümlesine dikkat etmek gerekiyor. SHP lideri Ş-S ka- rarnamelerine değinirken "Ülkenin bütünlüğünün korunması demok- rasi içinde olmalı. Son kararname- nin böyle bir yaklaşımı getirdiği şûphelidir" diyor. Kamuoyunun bir kesiminde aynı kaygı günlerdir ge- lişiyor. Şımdi ana muhalefet lideri de aynı yargıyı açıkça dile getiriyor. Demek ki İnönü de S-S kararna- meleriyle demokratik yaşamı bağ- daştırmakta kimi sakıncalar görü- yorl Demirel, S-S kararnamelerine bakarken daha sert, daha vurucu. Rejimin işteyişindeki kargasaya de- ğinirken "TO'nün başkanlık siste- mi özentisinde" olduğunu belirti- yor. TO'nün son TV konuşmasıyla ülkenin bir başbakana artık gerek- sinmediği anlamının çıktığına, her on beş günde bir TO'nün Bakan- lar Kurulu'na başkanlık ederek ge- reken karariarı dikie ettirmeye baş- ladığına işaret ediyor. Sonuç: "TC hükümeti zaten tel tel dökülüyor. Eyreti hale getirilmiştir" diyor. İnönü'nün, "TO, sansür getirmeyecektir, diyor. Bu- nu olumlu karşılıyorum" demesini eleştiriyor. Sert çıkıyor inönü'ye, "Adam bu karariarı şakır şakır uy- gular, ondan sonra vebal sizin üs- tün üzde kalır." Dosyalar dolaşıyor Meclis kori- dorlarında Gruplar da S-S karar- namesi üzerine çeşittemeler. eleş- tiriler. Bir kargaşa ki nereye gidiyor, so- nu ne olacak, kimse kestiremiyor. KARARNAMEYE TEPKİ IPI: Türkiye itibarmızedeliyor Haber Merkezi — Uluslararası Basın Enstitüsü (IPI) Güneydo- ğu'da uygulanacak olağanüstü önlemlere ilişkin kanun hükmün- deki kararname ile ilgili olarak Cumhurbaşkam Turgut Özal'a bir protesto mesajı gönderdi. Merkezi Londra'da bulunan ens- titünün direktörü Peter Galliner tarafından Çankaya'ya hitaben gönderilen mesajda "karamame ile getirilen ledbirierin temel ve uluslararası insan haklannın bü- yük bir ihlali olduğu" belirtile- rek "Bunlar Törkiye'nin dünya çapındaki itibannı tamiri imkân- sız ölçüde zedelemekten başka bir şeye yaramaz" denildi. Peter Galliner imzalı IPl'nın mesajı aynen şöyle: "Uluslararası Basın Enstitüsü, halen Türkiye'nin bazı Güneydo- gu illerinde uyguianmakta olan Olağanüstü Hal Y asası'nda ba- zı degişiklikler yapan 13 madde- lik kararname ile alınan son ted- birleri şiddetle kınar. Kararname ile şunlar getiril- mişlir: — Hükümel makamlan, 'böl- gedeki faaliyetlere ilişkin çarpı- tılmış bilgi veren' veya 'gerçek dışı haber ve yorumlar içeren' ya- yınları yasaklayabilecektir. Bu makamlar aynca 'bölge halkını heyeeana sevk edebilecek veya güvenlik kuvvetlerinin görevleri- ni yapmasını engelleyecek' nite- likteki yayınları da kapatabile- cektir. — Bölgede görev yapan kama görevlilerinin kişilik haklanna yönelik yayınlaria ilgili tazminat- lar, adı geçen yayının trajına gö- re saptanacaktır. — Kamu görevlilerini hedef alan yayınlaria ilgili basına uygulana- cak cezalar arttınlmakta ve agır- l a ş t ı r ı l m a k t a d ı r . — Devlet yayın kuruluşu, bölge ile ilgili haberlerinde tçişleri Ba- kanlığı ve Milli Güvenlik Kuru- lu Genel Sekreterliği ile Kooridi- nasyon içinde çalışmak zo- nındadır. —• Bu tedbirler aynca bölge valisine (kamu görevlileri de da- hil olmak üzere) kisileri bölgeden dışan çıkarma yetkisi vermekte- dir. Hükümetinizi, bölgede basın özgürlüğünü etktli şekilde orta- dan kaldıran bu sert yasayı aci- len geri almaya çağınyoruz. Bu, temel ve uluslararası insan hak- lannın büyük bir ihlalidir ve bu nedenle Türkiye'nin dünya ça- pında itibannı tamiri imkânsız ölçüde zedelemekten başka bir şeye yaramaz."
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle