06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
19 MART 1990**** HABERLERÎN DEVAMI CUMHURİYET/19 İTÜ, Beşiktaş'ı play-off dışı bıraktı İTÜ: 77 - Beşiktaş: 76 SALON: Lütfı Kırdar HAK.EMLER: Fuat Demir (3), Osman Cengiz (4) 5 FAUL: K. Erman (33.02), Braden (37.14) İLK YARI: 40-31 (İTÜ önde) tTt): Ahmet (5), 4, Necati (5) 2, Erdoğan (4) 0, Harun (7) 28, Zeki (5) 2, Okan (5) 9, Spencer (6) 23, Tahsin (6) 8 BEŞİKTAŞ: Çağatay (3) 0, Turabi (6) 25, Burak (6) 11, Erman (6) 13, K. Erman (4) 10, Braden (5) 11, Turgay O) 0, Tuncav (4) 4, Zeki (4)2, LEVENT YÜCELMAN Basketbol liginde İTÜ "ölüm- kalım" maçında Beşiktaş'ı 77-76 yenerek play-off a giren son takım olurken Siyah-Beyazh ekibi play- off dışı bıraktı. Dünkü maçın en önemli yanı; yenilen takımın play- off dışı kalmasıydı. Bu açıdan böyle buyük stres altındaki bir maçta bir takımın seyircisi olma- sı ve en zorlu anlarda destek ver- mesi büyük yardımı oluyordu. Ne yazık ki, Beşiktaş dün bu destek- ten yoksundu. Maça gelenler ise tek-tük bağırarak takımlarını "gaza" getirmeye yetmedi. Maça, İTÜ alan savunması. Beşiktaş ise adam adama savunma ile başla- dı. Beşiktaş'ta bütün oyuncular aşın stres yuzünden hem şut kul- lanmakta tereddüt ediyor hem de bol bol top kayıpları yapıyorlar- dı. Üstunc Ustlük Beşiktaş kullan- dığı şutlardan, hatta ve hatta pota dibinden bile sayı isabetsizliği ne- deniyle İTÜ, 15. dakikada skoru 30-19 kendi lehine yaptı. flk yarı 40-31 İTÜ lehine sonuçlanırken Siyah- Beyazlı ekibin saha içi yuz- desi 18/45 gibi çok kötu bir dere- ceydi. İlk yarıda K. Erman rakip takımın Amerikalısı ile boğuştu- ğu, Erman ise savunma yapıp hü- cumda "yorgun" düşmesi Beşiktaş'ın temposunu düşüren unsurlardandı. 2. yarıda Beşiktaş daha rurshydı. Nitekim uygulanan baskılı adam adama savunma kendini gösterdi ve Siyah-Beyazlı ekip çaldığı toplarla rakibini an- cak 36. dakikada 70-69 ile yaka- ladı. Maçın son 40 saniyesinde ise 76-74 Beşiktaş ondeydi. Spencer'a yapılan faulden sonra bu oyuncu bire bir atışı değerlendiremedi. Ancak ribaundu alan Harun 3 sa- yıhk şut teşebbusünde kendisine faul yapıldı. Faul atışlarında 3/3 isabet kaydeden Harun'a karşı Be- şiktaş hücumda sayı bulamadı ve Burak'ın yaptığı hatal-ı yürüme topun rakibe geçmesine neden ol- du. Son saniyeleri top çevirerek geçiren İTÜ, rakibini play-off dı- şı bıraktı. Öteki sonuçlar Beslen: 113 - Efes Pilsen: 101 Karşıyaka: 63 - Çukurova: 72 PLAY-OFFTA — İTÜ Beşiktaş'ı saf dışı ederek play-off a son gi- ren takım oldu. (Fotoğraf: Mustafa Ersoy) Maçın eleştirisi Dahafazlası beklenemezdi MURAT MLRATHANOGLU Ölüm-kalım maçının stresi ve mücadelesi çok yüksek, basketbol seviyesi çok düşüktü. Stres, düşük şut yüzdelerine yol açarken, aynı anda pota altını bir savaş alanı- na çevirdi. Beşiktaş, dün maçı kaybetti ve play-off şansını yitir- di. Ancak Beşiktaş, bizce şansını çoktan yitirmişti. Eğer sezon için- de yapılan antrenör değişikliği so- nucu alınan beş galibiyet olma- saydı, Beşiktaş bugün küme düş- memek için oynayacaktı. Beşiktaş kısıtlı kadrosuna ancak kaliteli bir Amerikalı ilave etseydi Play-Ofra girebilirdi. Bu Amerikalı kesin olarak Braden değildi. Braden, 2.06 boyuna rağfnen, ribaund al- mayan veya alamayan, geri koş- mayan veya koşamayan, savun- ma yapmayan veya yapamayan bir Amerikahydı. Düşünün, takı- mın 34 yaşında oyun kurucu gu- ardı, hemen hemen her maç takı- mın en fazla savunma ribaundu alan oyuncusu. Bu oyuncu aynı zamanda oyun kuracak ve sayı üretecek. Her maç K.Erman ra- kip takımın Amerikalısını savuna- cak, faul sorunu ile baş başa ka- lacak ama takımın tek etkili pota altı sayı potansiyeli olduğundan bir de sayı üretecek. Bu kadar yü- kün ftltından ne B. Erman ne de K.Erman kalkamazdı. G.Saray kısmeti tepti | Görünen köy (Baştarafı 1S. Sayfada) ÖNEMLİ DAKİKALAR: Tribün desteği ile maça giren G.Saray'ın ilk atağı 7. dakikada geldi. Ha- san'ın getirdiği topu Tanju iki adımdan kaleye atamazken dönen topu yine Hasan kontrol etti an- cak rakibinden kurtulamadı. 11. dakikada G.Saray penaltı kazan- dı. Prekazi'nin ceza alanına kes- tiği topu indiren Hasan şutlayan Tanju'ydu. Edvaldson'un eline çarpan top penaltıyı getirdi ancak golcû Tanju'nun vuruşu avuta gitti. 23 ve 29. dakikalarda Pre- 2. LİG A. Sebatspor-Karabükspor: 3-0 Bartın-Eskişehir : 0-0 Orduspor-F.Karagümrük : 1-0 Eyüpspor-Kütahya : 3-1 Bulancak-Kasımpaşa : 0-0 Bakırköy-Kocaeli : 2-2 Beykoz-Kartal .1-1 3. LİG GSkHasaray-lstanbnl ':«•*• Yücespor-Pendikspor : 1-0 Babaeski-Feriköy : 1-2 Kırklarelispor-Galata : 0-1 Vefa-Uzunköprü : 2-1 G.Osmanpaşa-S.Sirkeci : 5-0 Çorluspor-Tekirdağ : 1-1 kazi'nin sert şuüarmın sonuçsuz kalmasından sonra G.Saray dev- renin son dakikasında Tanju ile inanılmaz bir gol daha kaçırdı. Kornerden gelen topa Yusuf ve Hasan birlikte yükseldi kaleye gi- den top ust direkten döndü. Tan- ju'nun volesi tribünlere kadar gitti GOLLER: Kronometreler 82'yı gösterirken İsmail topu ceza ala- nı içindeki Tanju'ya gönderdi. Bu futbolcunun ara pasına Erdal sert vurdu: 1-0. Galibiyetilconımaça- basındaki G.Saray, 88. dakikada Fevzi'yi kaleye 20 metre uzakhk- ta faulle durdurdu. Topun başı- na gelen Avni'ydi. Barajın yanın- dan, Simoviç'in kapadığı koşeden boşluğu iyi gören G.Birliği kap- tanı skoru belirledi: 1-1 Beşiktaş (Baştarafı IS. Sayfada) Hamit gole izin vermedi. 72'de Feyyaz oyundan alındı. Önceki dakikalarda oyuna küsen Feyyaz yerini Halim'e bıraktı. 82. dakîJcâda Tânk içeri girme- ye çalışırken karşısında bulunan Gökhan yere düştü. Tarık içeri girdi, müsait durumda önce vur- madı, rötarlı vuruşu, karşına ge- len iki savunma oyuncusundan döndü. (Baştarafı 18. Sayfada) Galatasaray'ı sürekli izleyenler bu gerçeği haftalardır, hatta ay- lardır vurguluyorlardı. Gorunen köy kılavuz istemezdi. Dün 82. dakikada ite kaka elde edilen bir golden sonra Galata- saray'ın depla.->manda oynayan ikinci sıruf takımlar örneği savun- maya çekilip zaman kazanmaya çalışması, Cimbom'un futbol man- talitesindeki yoksullaşmamn en çarpıcı örneğidir. İşte bu yoksun- laşma ile birlikte onun doğal sonucu olan performans ve beceri dü- şükluğü Galatasaray'ı dön büyüklerin en kötüsü halinegetirmiştir. Önumüzdeki haftalarda yeni bozgunlar, yeni hüsranlar bekle- yebilirsiniz. Takımdaki bu düşünce sakatlığı değişmeden hiçbir şey değişmeyecektir. Dünkü maçın 75. dakikasında San-Kırmızılılar için uğur olsun diye durmadan yerini değiştiren bir arkadaşa: — Nafile uğraşma, sen ne kadar değiştirirsen değiştir, Galata- saray değişmemekte direniyor, dedim. Aslında bu şakada acı bir gerçek yatıyordu. Önce Held (Baştarafı 18. Sayfada) —Muhammet gibi dinamik bir oyuncu dururken Tugay'ı saha- ya süren hem de hiç meziyeti olmamasma rağmen bu oyuncuvu stoperde oynatıp adeta yok eden, —Uzun süre golsüz devam eden maçta orta ve ileri uçta bazi oyuncu değişimi ve görev değişimi yapması lazım gelirken savun- mada en son çıkması ve hatta değişmemesi lazım gelen Semih'i sa- hanın kenanna alan, —Yîtıe Ufur, Sava$, Tugay ve hatta PreVazî sahâda adetâ yü- rürken gerekli değişim hakkını takımının aleyhine olarak kullanan Held, dünkü kaybedilen puanların birinci derecedeki sorumlusu- dur. Gençlerbirliği 1 puan için geldiği İstanbul'dan şansı ile kur- tulabildi. 90 dakika boyunca kalelerinin önüne savunma ve orta alan oyuncuları ile adeta kümelenen başkent ekibi golleri ve pe- naltıyı alamayan Tanju'ya teşekkür etmelidir. Trabzon (Baştarafı 18. Sayfada) ağırlaşmış. Sürekli dripling- lerle top taşıma isteği hem ra- kip futbolculann toparlanma- sına hem de temponun düş- mesine neden oluyor. Birçok pozisyonda Hami ve Orhan'- ın koşu yoluna pas atması ge- rekirken topa basarak rakip- lerini yeniden karşısına aldı. Baskıdan kurtulamadığı için de toplan kaybetti. Turgut da aynı şekilde oynaymca, sürek- li ataklar yerine sert oyuna dönmek zorunda kaldılar. Boş alanlarda dolaştırdıkları amaçsız paslar zaten Zeytin- buuıuspor'un istediği oyun şekliydi. Çünkü daha müca- deleci olan Zeytinburnusporlu futbolcular orta alanda ve sa- vunmada çabuk çoğaldılar. Zeytinburnuspor orta alan- da ve savunmadaki önlemi el- den bırakmadığı için Orhan ve Suat gibi süratli oyuncular da hareketlenecek boş alan bulamadılar. Dünkü gibi amaçsız oyunla Trabzon- spor'un maçı kazanması zor- du. 90 dakika boyunca bilinç- li bir gol pozisyonları bile yoktu. Dünkü oyun şekilleri ile bir puaru bile kazanç say- malan gerekir. 8ROMA . SEYAHATI B 4QC0MPACT1 IÖDISCPLAYER I 1.800 FUTBOL TOPU I 1.800 ÇANTA I 18.000 T-SHIRT Dunya Kupası fınal heyecanını yıne COCA-COLA ile yaşayacaksınız. 8 Kışı Kupa Fınahnı ROMA'da ızleyecek ! COCA-COLA seven bınlerce kışı COCA-COLA Dünya Kupası armağanları kazanacak. Nasıl Katılacaksınız? Katılma Formunu doldurun. 10 tane altın renklı COCA-COLA standart şışe kapağı ile birlikte en geç 30 Nlısan 1990 tarıhınde elimıze geçecek şekilde PK 99, Teşvıkıye, 80212 Istanbul adresıne gonderın. Çekihşe katılın. Finali ROMA'da ızleyın. COCA-COLA armağanları kazanın Her zarfa ayrı bir çekılış numarası venleceğınden şansınızı artırmak ıçın bırden (azla zarf gönderebılırsınız. Nasıl Kazanacaksınız? ROMA SEYAHATİ ve COMPACT DISC PLAYER kazananlar 7 Mayıs 1990 tarıhınde. noter önünde yapııacak çekılişle belirlenecek ve 9 Mayıs 1990 larıhınde basında açıklanacaktır. Başvuran ilk 1.800 kışıye FUTBOL TOPU, 1 800 kışiye ÇANTA ve 18.000 kışiye T-SHIRT, çekilişsız olarak verilecektır • Roma Seyarıatı kazanan 15 yaşın altınöakı talıhlılerın velısı (bir KIŞI) yalnızca yol masraflannı kendısı karşıiayarak refakatçi olarak gıdebılecektır Bu çek.hs Mıllc Pıyango ıdaresının 5 3 1990 la BODB-1990/'392-2100 sayılı ızn. ile noıer hu?urü COCA-COLA Dünya Kupası Armağanıan çekılışıne katılmak ıstiyorum. Tel İmza Bu kuponu 10 tane altın renkli kapak ile birlikte | PK 99 Teşvikiye, 80212 İstanbul adresıne poşlalayın. Çekılışe katılın. Once Kendi Evimizi Düzene Sokmalıyız!ı (Baştarafı 1. Sayfada) kenin, kendi aralanndaki ilişkiler, savaşa dek varan sorunlarla dolu olsa da Türkiye'ye dö- nük olarak öteden beri ortak bir yaklaşıma sahip oldukları söylenebilir. Üçü de Türkiye'- yi ekonomisi güçlü, demokratik rejimi istik- rarlı, laik ve modern bir ülke olarak görmek istemezler; Türkiye'de hiç olmazsa sürekli bir istikrarsızhğın geçerli olması işlerine ge- lir. Suriye'deki ya da Lübnan'da Suriye ordu- sunun denetiminde olan Bekaa Vadisi'nde- ki kamplar... Bu kamplardan çıkan, kimi Arap kaynaklarına göre özgürlük savaşçıları, bize göre teröristler... Kimi Türk, kimi Kürt, kimi Ermeni... Bu kampların varlığını reddeden kalmadı artık. Şam'in bu konudaki resmi mazeretleri ise gayet iyi biliniyor. Ancak bu bağlamda bir gerçeğin altı kalınca çizilmelidir: Eğer Suri- ye istemezse, sınırlarımızın içerisine yöne- lik terörist sızmalar en aza iner, hatta tümüyle durur. Oysa bugün sürüyor... Evet, etrafımız gül bahçesi değil. Ama bir gerçek var: Ülkemizi sırtlayıp dünyanın bir başka yerine taşınamayacağımıza göre, bu cografyada yaşamaya devam edeceğiz. Onun için de ulusal çıkarlarımız neyi gerek- tiriyorsa, davranışlarımızı ona göre ayarlaya- cağız. Türkiye'yi istikrarsızlaştırmayı amaçlayan terörle mücadelede, Ankara'nın dış politika alanında da kullanabileceği etkili kartlar var- dır. Türkiye'nin bunları kullanabileceği tarih- sel bilinç ve güce sahip olduğundan kimse- nin kuşkusu olmasın. Ancak bugün için Türkiye'nin temel güç- lüğü kendi içinden kaynaklantyor... Son de- -rece güçsüz, dağınık bir siyasal iktidar var Ankara'da. İktidardaki partinın siyasal tabanı yüzde 20'yi bile bulmuyor. Muhalefetin muhatap almadığı, muhalefet liderlerinin elini sıkmadığı ve yalnız iktidar partisinin oylarıyla seçilmiş bir cumhurbaş- kanı oturuyor Çankaya Köşkü'nde. Üstelik bu cumhurbaşkanı, tarafsız olması gerekir- ken, bir başbakan, bir parti başkanı gibi dav- ranarak anayasal kargaşa yaratmaya devam ediyor inatla. Nitekim, bugün ekonomi sayfamızda ya- yımladığımız The Economıst Intelligence Unit'in Şubat 1990 raporunda aynen şu sa- tırlar yer alıyor: "Cumhurbaşkanı olarak tarafsız kalacağı- na söz vermesine rağmen hükümet üzerin- de bütün ağırlığını kullanmaya devam eden Cumhurbaşkanı Özal için Akbulut sadece bir aracı..." Siyasal iktidann inandırıcılığını büyük öl- çüde yitirdiği ortam, aynı zamanda demok- rasi ve insan hakları boyutlarından da büyük ölçüde yoksun. Bütün bunlara bir de yaygın işsizlik, gelir dağılımındaki çarpıcı eşitsizlikler ve enflas- yonla hayat pahahlığı, ülkenin genç nüfusun- daki geleceğe dönük umutsuzluk havası ek- lenirse, ne olur? Böylesi koşullar, ideal sayılmaz mı Türki- ye'nin "kötülüğü"nü isteyen iç ve dış odak- lar açısından? Onun için, her şeyden önce kendi evimi- zin içini düzene sokmalıyız. Bunun da ilk adı- mı, bir an önce erken seçim için uzlaşmak- tan geçiyor! Evren'den Özal'a eleştiri(Baştarafı 1. Sayfada) ğıüan da birlikte getirdim" dedi. "Şimdi onlan oku>^cagım size." Notlar bir aru defterinden alın- mıştı, eski Türkçe yazılmıştı. Üç dört yapraktı. Evren, bunlan oku- maya başlarken "Herhalde Söley- man Bey aklına geleni size söylemiş" dedi. Gerçek, Evren'in varsaydığı gibi değildi. Evren'in günübirlik gorüşmeleri, olayları "bir deftere" yazdığı biliniyor. Ama Evren'e varsayımının - görduğüm kadanyla- doğm olma- dığını söyledim. 13 Mayıs 88 ko- nuşmasını bize aktarırken Demi- rel, bir dosya açmış, -özel deyimiyle- "görüşmenin prosever- balini okumaya başlamış", söyle- dikleri aynen teybe geçmişti. Gor- düklerimi Evren'e söyledim, "Biz, orada not tutmuyorduk ki, zabıt da yoktu" dedi. Oysa Demirel'in bana söylediğine göre, hemen her önemli görüşmeyi döner dönmez sekreterine a>ııı gün yazdırıyor, dosyalıyordu. Evren, anı notlanndan o günü okumaya başladı: "Önce Erdal Bey'le konuştum. O gunlerde Erdal Bey Doğu gezi- lerinde dileyenin anadili Kürtçe konuşabileceğini söylüyordu. Sa- kıncalannı anlaltım. örnekler ver- dim. Bakın Belçika'da Flamanlar- la Valonlar. Erdal Be> hapishane- de olanlar için af cıkanlmasını is- tiyordu. Azılı anarşistler dışında hapishanelerde kalan yoktu. 1974'te af çıkardık da ne oldu? Affedilenler anarşi örgütlerine yi- ne girdiler, üstelik bugün küçük ceza yiyenlerin hemen hepsi tah- liye edildi. Bugün hapishanelerde 20 yıl ve daha yukan hüküm yi- yenler >atıyor. Çıkanlar da örgüt- lere giriyor, bugün tekrar anarşi ve terorde kıpırdanma var. Erdal Bej'e, o giınJerin tartışma konusu haline gelen Trabzon ko- nuşmamdan da söz ettim. O ko- ouşmada. ülke yine bir badirenin içine düşerse, bundan kurtaracak gücün yine Silahlı Kuvvetler ola- cağını belirttiğimi anlattım. Yeni bir darbeyle ilgili değildi o konuş- mam, söyledim. Sonra Suleyman Be) 1 geldi, say- gılıydı, gülürase>erek geldi. Ken- dine Trabzon'daki 12 Eylül'le il- gili konuşma>a kadar hiçbir ko- nuşma yapmadığımı. yapmamaya özen gösterdiğimi söyledim. Ya- saklann kalkmasından önce 12 Eylül'e bazı eleştiriler, sataşmalar olmasına rağmen üzerinde fazla durmadığımı söyledim. Trabzon'da 12 Eylül'e yönelik konuşmalar yapılmamasım, va- tandaşın sanki yeni bir şeyler var- mış gibi korktuğunu da ifade et- tim. Ama siz, siyasal haklar refe- randumundan sonra 12 Eylüi'e çattınız, uzun zaman sustum. Ta- hammül gücümün sonuna kadar dayandım. Trabzon konuşmasın- da ben, ülkenin 1980 öncesi du- rurnlara düşmesi halinde, ülkeyi bu badireden kurtaracak yine Si- lahlı Kuvvetler'dir dedim. Bakınız, eğer siz böyle devam ederseniz, ben de karşılık verme- yi sürdürurum. Bundan kim kay- beder? Ben si\asetçi değilim. Halk, anayasayı yüzde 92 ile ka- bul elti, sonunda kaybeden kim olur? 12 Fylül öncesi sıkıyönetim >ar- dı, olaylan baslırarnıyordu, diyor- sunuz. 12 Eylül'le birlikte anar- şi ve leröriin bıçak gibi kesildiği- ni söylüyor ve sıkıyonetimleri suç- luyorsunuz şimdi. Sıkıyönetim ko- mutanlanyla yapılan loplanlılar- da siz komutanlara teşekkür ettî- niz. Hem de iki kez. Nisan ve ha- ziran sıkıyönetim toplantılannda. O zaman sıkıyönetim komutanhk- ları görevlerini yapıyorlardı da sonradan mı görev yapamadıkla- rı ortaya çıktı? Sıkıyönetim konıutanlanna ye|- kiler veren 1402. bir turlü değiş- tirilemedi. Haziran'da geldiniz ve 'Benden bu kanunların çıkarılma- sını istemeyiniz' dediniz." Bir saptama yaplım, 'Ama De- mirel. buna karşı size çıkarama- yacağı vasalann sizden gelen ikin- ci parti paket olduğunu söylemiş' dedim. Evren sürdürdü: "1402de, 1976dan beri hiçbir değişiklik vapılmadı. Mye yapma- dınız? Bizi Marcos'a, Yunanistan^ da darbe yapan albaylara benze- tiyorsunuz. Böyle konuşmaya, davranma>a de>am ederseniz ben de 12 Eylül'ü anlatmayı sürdünı- riım. Bunu istemiyorum, kaşıma- yalım diyorum. Kaldı ki, 12 f y- lul milletin tam desteğini gördü, referandum sonucu açık. 12 Eylül darbesi bir güce dayan- mıyordu. 27 Mayıs, CHP'nin des- teğindeydi. Ben darbe taraflısı de- ğilim. Ordu, en iyi idarenin, fazi- letlirejimindemokrasi olduğuna inanmışür. Siz, bunlan, bu konuş- malan bir yana atarak Cumhur- başkanı darbeye >an tutuyor di- yorsunuz. Bunun üzerine Suleyman De- mirel, Trabzon konuşmamdan sonra Millet Meclisi'nde yaptığı konuşmanın bir aynısını bana sö>- ledi. o kadar. Bana darbe olma- masını söylememi istediğini belirt- ti. Bu ara aramızda bazı konular- da münakaşalar gecti. Bana 'Büyük Türkiye Partisi- ni kapattınız, DYP'yi t^çime sokmadınız' dedi. Demirel'e, 'BTP'ye AP'lileri doldurdunuz. Biz üç Dartiye müsaade edecektik. Çok parti olmamasını, hiç değil- se 'geçiş döneminde' hatta sade- ce iki parti olmasım istiyordub. Bir iktidar parrtsi gelsin istiyor- duk. Bir de solda bir parti. Çok partiyle koalisyon dönemi açılabi- lirdi." ' Evren, biı yandan notlarını okuyor, arada metin dışı kimi baş- ka değinmeler yapıyordu. "Eğer l'lusu. parti kurmakta başanh ol- saydı, herhalde 'Bu', (TÖ'yü söy- lüyor olabilirdi) gelmez, Ulusu ik- tidar olurdu. Ulusu zaten baştan parti kurmayı istemiyordu, sonra- dan vazgeçti. Biz sağın güçlü ol- duğunu, iktidann buradan çıka- cağını biliyorduk. O>lar bölünür- se tek bir parti iktidara gelemeye- cekti. bunu istemiyorduk. 'Biz, bir partinin iktidara gelmesini iste- dik'. BTP gelirse anayasayı değiştirebilirdi" diyordu. Evren'e, "Fakat, BTP'nin ikti- dara gelirse 'intikam alacağmı' Demirel'e söylemişsiniz" dedim. Evren doğruladı, "Evet, söyledim" dedi. Evren sürdürdü. "12 Eylülden evvel darbeye karar verdiğimizde sizin iktidarda olmamamzı çok is- terdik. (Güldü o sırada. '12 Mart, bir de ikincisi, hep Suleyman Bey'i darbeler buluyor' diye düşündük diyordu) Güvensizh'k oyu alan ba- kaolar gidiyor, hükümet kalıyor. Hükümet güvenoyuna gitse ve alamasa 'bizim işimiz kolaylaşacaktı' dedim." Evren, İçişieri Bakanı Gülcigil 1 in tam düşürülecekken istifa etti- ğini, dışişleri bakanına güvensiz- lik işleminin başladığıru söylüyor- du. Oysa sadece Erkmen, güven- sizlikle düşürülmüş ve istifa etmiş- ti. Evren'e göre, "Erkmen, hükü- metten çekildikten sonra kendisi- ne gelmişti. 'Çok' üzgündü." Konuşmanın akışı, sonunda "Darbeyi daha önceden Demirel'e duyumsattığı" yolundaki bilgile- re geldi. Ortadaki olaya bakılarak Demirel'e "darbeyi" bildirdi, söy- ledi diyemiyordu insan, ancak Ev- ren'in "dolaylı yoldan "duyurumda" bulunduğundan" söz edebiliyor. Evren, duyumsat- mayı bir kez daha yineledi: "Sanınm Hollanda sefaretinde bir kabuldeydik. Prof. Mehmet Yardımcı'ya bakanlar hakkında gensoru önergeleri verildiğini, bi- rer birer indirileceklerini, Dışişleri Bakanı düşnriılürse hükümet gü- venoyu istesin, hükümet düşerse 'Bizim işimiz kolaylaşır' dedim. Yardınuı, luınu Demirel'e söyle- yeyim mi diye sordu. Ona, Tabii söylediklerimi Suleyman Bey'e so>leyiniz' dedim. Haber yolla- dım, belki Demirel'e ulaşmadı. Dediğim gibi. ikinci bir kez Su- leyman Bey'in zamanında darbe olmasın istiyorduk. Mayıs 88 konuşması bir saat on dakika sürdü. Sonunda Dernirel. aynlırken yine mültefitti, kapıda döndü, 'Sizi uzdüm mü?' dedi. 'Hayır, üzulmedim' dedim. Ona "Içimi dökmek fırsatını verdiniz' dedim. Süle>man Bey, AP için vatan; millet, bayrak diyen partiyi kapal- lınız, diyordu. Bizi cezalandırdı- nız. Baktık ki, bir iki değil, on dört sağ parti çıkmış. Yüksek As- keri Şûra toplandı, orada bulunan bütün komutanlann hepsi, Başba- kan Bülend Ulusu dahil hepsi, partilerin kapatılmasım istedi. tt- tifakla karar alındı, kapauldı." Evren, Ulusu'yu partiyi kur- maktan kimin vazgeçirdiğine de- ğindi. "Suleyman Bey'in etkisi" olduğunu anlatıyordu. Kurmama- sı için iıaber göndermiş Ulusu'ya. (Burada bir gazete patronun ismi- ne ve faaliyetlerine değindi). "90'dan 80'ne Politika Tüne- li" yazı dizisinin önemli bir içeıi- ği, sonucu vardı. Son on yılı po- litika içinde geçiren bütun lider- ler, "Evren'in 80'de bunalım al- dığını, 90'da giderken bunalım" bıraktığında birleşmiş- lerdi o yazı dizisinde. Yakın tarihin değerlendirilme- sinde önemli bir suçlamaydı. Ev- ren'e ciddi, genelde tutarlı görü- nen bu irdelemeye ne diyeceğini sordum. Hazırdı, hemen yanıt ver- di. Bugün sergilenen manzaraya karşı suçlamayı amaçlayarak an- lattı: "Kendilerinin hiç mi kababati yok?" dedi. Şöyle konuştu: "Cumhurbaşkanı olarak son yedi yılda benim konumum belli, ne >apacaktım ben? Üstelik insaf ile bakılsın. 1983'te biz iktidan si- villere bırakırken hiçbir partiye nasip olmayan bir ülke devrettik. Güven havası doğmuş, anarşi ve terör durmuş, enflasyon yuzde 25 dolaylannda, dış krediler açılnuş." İktidar ve parti adı söylemiyor- du, ama 1990'daki manzarayı "1983'ten sonra gelen siyasetçilerin" yarattığını dokun- duruyordu. Fakat önemli bir nok- ta vardı. "Siz, 1983'te siyasal sis- terai öyle yapmasaydınız, secimle- re girecek partileri kısıtlamayıp kendinize göre düzenlemeseydiniz, bu iktidar gelmez, bu sonuçlara ulaşmazdık" dedim. Evren, "1986'>a kadar bir şe>- olmuyor" dedikten sonra, ekledi: "Sonra yavaş vavaş ekonominin gerekleri yerine getirilmiyor. Sa- vurganlık başlıyor ve sonunda da bugünkü manzara doguyor. Cum- hurbaşkanı ne yapsın. Başbakan değil ki... TÖ'yü başımıza getirdi, diyorlar. TÖ'yü biz nereden tanı- yacakbk? Başbakanlık Müsteşar- lığı'na, üstelik DPT Müsteşarlığı- na Suleyman Be> niye getirdi? 1960 İhtilali otanasaydı, Süieyman Bey lider olabilir miydi? Her ih- tilalden sonra yeni bir lider çıkı- >or. Size demiş ki, 'Tarih doğru yazmaz.' (Evet, ama bana degil, Evren'e soylemişti Demirel. Dediği şuydu: 'Gelenler geçmişin üzerine mürekkep dökerler') Hiç böyle şey olur mu? O da kötülüyor. Tarihe değil de Suley- man Demirel'e mi inanacağu? Nc denirse densin, tarih doğruyu ya- zacaktır. Biz olaylann içindeyiz, yaşadık, belki hissiyiz. Ama gele- cek kuşaklar tarihi mutlaka doğ- ru yazacaklardır." Yeri geliyor, başka konulara at- lanıyordu. Evren, "Bana yasakla- rın kalkmasından çok önce, daha 1986'larda haberler geldi" diye başladı: "Biri Hiram Abas'tan. Bana doğrudan değil, birine (Ad söyle- mcdi, o sırada MİT Müsteşarlığı 1 na girmek isteyen Abas, Evren'in damadı Erkan Gürvit'le sık sık görüşüyordu, ola ki, ona söylemiş olsun) Abas, Suleyman Bey'in Ev- ren'i sevdiğini, ama siyaset adamı olarak darbeyi yapanla ilgili olum- lu sözler söylemesinin kendi ka- muoyu açısından doğru olmadı- gını, yasaklann benim dönemim- de kaldınlmasının iyi olacagını ifade etmiş. Bir de Genelkurmay eski özel kalem müdürlerinden - Semih Sancar döneminde- emek- li general Orhan Kilercioğlu, üç kez geldi. O, doğrudan Suleyman Bey'i aktarıyordu. Biz, sonra ar- kadaşlaıia oturduk, konuştok. Yasaklann sürmesinde anlam kal- mamıştı. Kaldırılsın dedik ve ilk önce ben istedim yasaklann kalk- masını." Dün, îstanbul'a hareket etti. Bir hafta orada kalacak. Ankara'daki ziyaretleri "olağan nezaket çerçevesinde" geçmiş. Abartılacak yan gormüyor, gös- termek istemiyordu. Soru: Acaba?.. Yargı, "bekleye- lim!'
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle