Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET/6 DİZİ-RÖPORTAJ
TUKETICI OLMANIN SIRLARI
22ŞUBAT1990
MERAL TAMER
Kalitesiz yiyecek kader değildir—5—
Ben de bjr tüketiciyim. 7 yıldan
beri okurlarımızın sorunlannı
paylaşıp onlara yardımc] olmaya
çalışırken baktım ki kendim de
daha bilinçli tüketici olmuşum.
Dayanıklı tüketim mallannda
olsun, konfeksıyon-ayakkabıda
olsun, kendimi bildim bileli hak-
kınu ararım. Ama 4-5 yıl önce
günlerden bir gün farkettim ki
okurlarımıza her fırsatta "Hak-
sızlığa ugradınızsa hakkınızı
arayın" raesajını verirken, ken-
dim özellikle gıda maddelerınde
bunu uygulamıyorurn. Belki uğ-
radığım zarar 1-2 bin lira olduğu
için bunu önemsemiyorum, "Uğ-
raşmaya degmez" diyorum.
Oysa ne kadar hatalıymışım...
Bir bilinci yerleştirmek istiyorsak
azı çoğu, küçüğü büyüğü olur
rau?
Hemen silkindira ve "Eger bo-
zuk gıda maddeleri benim sofra-
raa kadar geliyorsa, bunda benim
dc sorumlulugum var" diyerek
kolları sıvadım.
Karpuz tatlı mı?
tlk denemeyi 1986 yazında bir
sayfiye kasabasında yaptım. Her
gün alışveriş yaptığım manava
"Karpnzlar tatlı mı" diye sormuş
ve "Bal gibi abla. Ben sana en gii-
zdinden bir tanc seçeyim" yanıtını
alınca ikna olmuştum. Ancak eve
gelip de karpuzu kestiğimde yene-
meyecek kadar tatsız olduğunu
gördüm. önce şaştım. Sonra ne-
den karpuz aldım diye kendime
kızdım. Daha sonra da buzdola-
bına girince soğuyup lezzetlenir
diye düşündüm. Ama yine başa-
rısızdım. Birden "Ben neden bu
karpuzu yemege uğraşıyorum" de-
yip dilimlen ve geri kalan karpu-
zu torbaya doldurdum ve mana-
vın yolunu tuttum.
Manav bana "Hepsi bal gibi"
diyeceğine, "İçinden ne çıkacağı-
•ı bilemem" de diyebilirdi. O za-
man da ben belki karpuz değil de
şeftali alırdım. Manav beni yanılt-
mıştı. Bunu kendisine anlattım.
Hiç itiraz etmedi. karpuzu geri al-
dı, paramı iade etti. Başarmıştım.
Başardığıma da şaşırmıştım.
Manav düşünecek
Burada onemli olan, sadece pa-
rarnı geri almam değildi. Belki
manav da bu olay uzerinde duşu-
necek, benden sonraki muşterile-
rine karpuzlannın "bal gibi"
B
ozuk ve kalitesiz gıda maddeleriyle ilgiliyasalar, denetimleryetersiz diye
bizler de elimiz kolumuz bağlı oturacak mıyız? Eğer hiçbir çaba
harcamadan etrafgüllük gülistanlık olsun diye beklersek,daha çokbekleriz.
O zaman da zaten bugün bize sunulandan daha iyisini hak etmiyoruz demektir.
Soframıza gelen yiyeceklerin kalitesi, sadece cebimizi degil, saglıgımızı da >akından ilgilendirir. (Fotograf: Ergun Çagatay)
olduğu garantisini venneyecekti.
Eğer bu dunımda karpuzlannı sa-
tamazsa, o zaman da belki ken-
disi halden karpuz alırken daha
dikkatli davranacaktı. Böylelikle
zincirleme etkilenmeyle belki ben
ve benim gibi hakkını arayan di-
ğer tüketiciler, sonuçta o mana-
vı, ödenen paraya değecek
karpuzlar satmaya zorlayacaklar-
dı.
Karpuz denemesinden sonra
ben bu zaferimi pek sevdim ve hep
tekrarladım. Hatta bir seferinde;
bir süpermarketten cumartesi gu-
nü alıp paketini bile açmadan
doğruca buzluğa koyduğum tavu-
ğu 2 gun sonra pişırmek uzere eli-
rne aldığımda kokmuş olduğunu
görunce derhal marketin yolunu
tuttum.
Çünkü evde o arada hiç elektrik
kesilmediğine göre tavuğun kok-
masında benim bir ihmalim söz
konusu olamazdı. Herhalde aldı-
ğunda kokmuştu. Bana tavuğu ve-
ren tezgâhtar eminim verdiği ma-
lın kokmaya yfız tutmuş olduğu-
nu biliyordu. Hiç itiraz etmeden
yenisini verdi.
Sağlık önemli
Üç öğun sofranıza koyduğunuz,
hemen her gün satın aldığımz gı-
da maddeleri bozuk çıktığında siz
de işin ucunu bırakmayın. Maddi
sorununuz olmasa bile bolluk
içinde yüzseniz bile...
Çünkü soframıza gelen yiyecek-
lerin kalitesi sadece cebimizi de-
ğil, sağlığımızı da yakmdan ilgi-
lendirir. Alışveriş yaptığımız es-
naf, tuketicinin, kalitesiz gıda
maddderinı gözu kapalı kabullen-
mediğini fark ettiği takdirde ka-
zancımız, sadece bozuk yiyeceğin
parasım geri almak değildir. Asıl
büyük kazanç, bozuğu, kalitesizi
reddederek bir anlamda protesto
ederek, bize daha kaliteli ve taze
gıda maddelerinin sunulmasıru
sağlamaktır.
Ancak itiraf etmeliyim ki ben
kendimi gıda maddeleri konusun-
da hâlâ tam bilinçli bir tüketici
saymıyorum. Eğer olsaydım, bo-
zuk bir yiyecekle karşılaştığımda
bunu tazesi ve kalitesiyle değiştir-
raekle, bakkaJı-manavı uyarmak-
la yetinmezdim. "Bu bir sağlık so-
nınudur, toplumsal sonındur" di-
yerek bir yandan eğer mümkünse
uretici, firmayı bilgilendirir, diğer
yandan da aynı urünün
bakkaldakı-marketteki benzerleri-
ni beledıye gibi Hıfnssıhha gibi
resmi bir kuruluşa tahlil ettirme-
ye uğraşırdım. Böyle bir caba har-
carken, takıldığım, tıkandığun
noktalar olursa da yazardım. Ay-
nca tahlil sonuçlanru mutlaka ya-
zardım.
Ben yapamıyorum, ama belki
siz yapabilir ve sonuçları bana
gönderebilirsiniz. \a da takıldığı-
nız yerde bizı ararsınız. O engeli
birlikte aşmaya uğraşırız. O tür
engellerin aşılmasında basının za-
man zaman "raBCİzevi katkılan"
olduğunu sizler de hayretle göre-
ceksiniz.
Ev hanımı işbaşına
Sağlığımızın temel taşlanndan
olan yiyeceklerimizle ilgili olarak
Turkiye'de benden daha "sonım-
lu" ve "bol zamanlı" tüketiciler
olduğuna yurekten inanıyorum.
örneğin geçmişte bir işyerinde ça-
lışmış, sonradan ev hanımı olmuş,
zamanını yararlı bir şeyler yapa-
rak değerlendiremediği için buna-
lan hanımlar. Ya da yıllar suren
yoğun is yaşamının ardından
emekli olup kendiierini boşlukta
hisseden genç emekli hanım ve
beyler. Ya da bu işe talip olabile-
cek başkalan...
Bozuk, kalitesiz gıda maddele-
rinin Hıfzıssıhha'da ya da beledi-
yeler gibi resmi kuruluşlann or-
ganlarmda tahlil edilmesi için uğ-
raşabilir, tahlil sonuçlannı bize
yollayabilirsiniz. Bu süreç içinde
görevini ihmal edenlere, yan çizen-
lere rastlarsamz, sıze yardırncı ol-
mayı vaat ediyoruz.
Bugün ona, yann bana
Biz 7 yıldan beri tüketici sorun-
larını yaayoruz. Bugıine değin sa-
dece bir kez, o da 2 ay kadar ön-
ce Kuşadası'ndan bir okurumuz,
böyle bir tahlil sonucunu bize yol-
ladı. Oysa sağlıksız gıda tnadde-
lerini üreten ve satanlar takip edi-
lip sık sık resmi raporlarla teşhir
edilse, sadece teşhir edilenler de-
ğil, edilmeyenlerin yüzlercesi, bin-
lercesi "bugün ona, yann bana..."
diyerek kendine çeki-duzen vere-
cektir.
Bu denetimleri resmi kuruluş-
lann kendiliklerinden yapmaları
gerekmez mi diye düşünenleriniz
olabilir. Ama yasalar, denetimler
yetersiz diye, bizler de elimiz ko-
lumuz bağlı oturacak mıyız? Bi-
zim de vatandaş olarak bazı so-
nımluluklanmız yok mu?
Eğer hiçbir çaba harcamadan
etraf gullük-gülistanlık olsnn di-
ye beklersek, daha çooook bekle-
riz. O zaman da zaten bugün bi-
ze sunulandan daha iyisini hak et-
miyoruz demektir.
YARIN: Taksitli salLşlar
SİZ OLSAYD1NIZ NE YAPARDIMZ?
Hamburgeryerken
dişiniz kırılsa...Sinema girişi öncesinde "açlıgımı yaüştırayım" diye bir ham-
burgerciye girseniz ve yediğinız hamburgerin içinden çıkan 3 ke-
mik parçası damağınıza saplamp ön dişinizi kırsa ne yaparsınız?
Sanıyoruz ki çok az kişi, emekli hemşire Necla Omay gibi işin
peşini bırakmaz ve sanki Turkiye'de değil de, Amerika'da yaşı-
yormuşçasına hakkını sonuna kadar aramaya kalkarak hambur-
geri Üreten firmayı bulur ve kınlan dişi için 530 bin lira tazmi-
nat ister...
Okurumuz Necla Omay, yaklaşık 1,5 yıl süren mücadelesine
rağmen hâlâ hakkını alabılmış değil. Muhtemelen de hiç alama-
yacak. Ama verdiği mucadeleyi bizım alkışlamamız gerek. Çünkü
eğer Turkiye günün birinde tüketici olarak daha az zarara uğra-
yacağımız, haklanmızı daha kolay elde edebileceğimiz ve daha
az istismar edileceğimiz bir ülke olacaksa, bunda Necla Omay
gibi inatçı, mücadeleci tüketicilerin kuşkusuz önemli payı ola-
caktır diyor ve
sızleri ilginç bir
"macerayı" iz-
lemek üzere
Necla Omay'ın
Beyoglu 17.
Noteri aracılı-
ğıyla Pmar-Et'e
gönderdiği ih-
tarnameyle baş-
başa bırakıyo-
ruz:
"1-15 Nisan
1988 günü saat
21.00 suaların-
da tstanbul
Taksim'deki Fi-
taş Sineması gi-
rişinde bulunan
"Sam Cafe"
isimli bufede yemekte olduğum hamburgerin içinden çıkan 3 ke-
mik parçası damağıma saplanmış ve ön dişinin kırılmasına se-
bebiyet vermiştir.
2— Büfe sahibi, hamburger köftelerinin Pınar Et tarafından
mal edildiğini, bu nedenle bu şirketın tstanbul ilgilisi Erol Çi-
lem'le görüşmem gerektiğini bildirmiştir.
3— Birkaç kez görüştüğüm Erol Çilem, olaydan duyduğu
üzüntüyü belirtmiş, adresime bir buket çiçek göndermiş ve te-
davi masraflanmın tümünün karşılanacağını söyleyerek bunun!
için bir diş hekiminden rapor ve fiyat almamı istemiştir.
4 — Diş hekimi Selma Kayhan'dan aldığım ve diş tedavisinin
en az 530 bin liraya mümkün olabileceğine dair raporu tevdi et-
tiğim Erol Çilem, bu raporu ve meseleyi şirketın Izmir merkezi-
ne intikal ettirdiğini, Izmir'deki şırket yetkilileri Özer Ekmekçi-
giller ve Rıza Kibar isimli şahıslarla temas kurmam gerektiğini
bildirmiştir.
5— Birkaç kez telefonla görüştüğüm bu şahıslar, önceleri te-
davi masraflarmın ödeneceğini bildirmişler ise de aradan 3 aya
yakın bir süre geçmesine rağmen, tarafıma herhangi bir ödeme
yapılmadığından, işbu ihtarnamenin keşidesi zarureti hasıl ol-
muştur.
(Arkası 17. Sayfada)
U G U R M V M C L40'LARIN CADI KAZANI
Sabahattin Âlı'yaölüm, Nâzım'a hapis
Bedri
Rahmi
Eyuboglu
Şu sılanın ufak tefek yollart / Her dem
sızıdan tutmaz / Tepeden tırnağa şiir
günleri / Yiğidim arslanım burda
yatıyor / Bugün efkârhytm açmasın
gülter / Yiguiimden kara haber verirler
/ Demirden döşeği taştan sedirler /
Yiğidim, arslanım burda yatıyor / Ne
bir haram yedi / Ne cana kıydı /
Ekmek kadar temiz / Su gibi aydı /
Hiç kimse duymadan hükümler giydi /
Yiğidim arslanım burda yatıyor.
— 1 2 —
İçişleri Bakanlığı'nın 24 Ekim 1945 gün
ve 56019 sayüı gizli yazısında şunlar yaayor-
du:
"Moskova'da çıkan "Yeni Zamanlar' der-
gisinin 1 Eyliil 1945 gun ve 7 sayılı nösha-
sında (Bugunkü Tıirk Koyiı) başlıgı altında
vazar Sabahattin Alı'ıun yaalanndan mül-
bem olan bir yazı yayımlanmış ve bu yazı
Sofya'da çıkmakta olan (Rabotnicesko De-
lo) gazetesiyle (28 Eylnl 1945 günlü nüsha-
sı) fstanbul'da çıkmakta olan Tasvir gaze-
tesi tarafından (17 Ekim 1945 günlü nüsha-
sından) iktibas etmiş olduğunun..."
Milli Eğitım Bakanhğı da bu yazıdan son-
ra "Devlet Konservatu>-an Mudürlüğii'nden
adı geçenin, siyasi hayata genel olarak girip
kanşüğının apaçık göriilmekte olması dola-
yısıyla konservatu>-arda öğretmen olarak ca-
hşmada devamını" sakıncah gormüş ve Sa-
bahattin Alı'yı bakanlık emnne almıştır.
7 Aralık 1945 gun ve 1036 sayüı bakanhk
emrine alınma işleminin altında Hasan Âli
Yücel'in imzası bulunmaktadır. Sabahattin
Alı, renkli kişiliği ve yaşamı ve siyasal kav-
gaları ile 194O'lı yıllann kilit adianndan bi-
ridir. Türk dilinin bu en yetenekli öyku ya-
zan, kırklı yıllarda sağ-sol kutuplaşmasımn
da taraflanndan biri olmuştu.
Sabahattin Ah-Nihal Atsız davası, daha
sonra ırkçılık-Turancılık davasıyla Hasan Âli
Yücel-Atsız davasuıa da damgasını vuracak-
tı.
Sabahattin Alı, bakanlık emrine alındık-
tan sonra Aziz Nesin ile Marko Paşa adlı ün-
lü güldürü dergisini çıkardı. Marko Paşa,
"Topunuzun Köküne Kibrit Suyu" başlıklı
yazı nedeniyle kapandı.
Gazeteci Mehmet Barlas'ın babası Cemil
Sait Barias, arkasından da ırkçılık-Turancılık
davası sanıklarından ünlü şair Cenap Şaha-
bettin'in oğlu Rasin Tümtürk, Sabahattin
Alı'ya hakaret davalan açarlar.
1947 yümda yayımladığı "Sırca Köşk", Ba-
kanlar Kurulu kararı ile toplanır. Sabahat-
tin Alı, M.AH Aybar ile "Zincirli Hürriyet"
adh dergiyi çıkarır.
"Zincirli Hürriyet"i Istanbul'da hiçbir
matbaa basamaz. Tan olayı herkesi urküt-
müştür. Zincirli Hürriyet, İzmir'de basılır.
Ancak matbaa saldırıya uğrar. Matbaa sa-
hibi Zincirli Hürriyet'i basmayacağını bildi-
rir. M. Ali Aybar da bir yazı nedeniyle tu-
tuklanır!
Sabahattin Alı, Cemil Sait Barlas'ın açtı-
ğı dava nedeniyle mahkûm olup tutuklan-
mıştır.
Sabahattin Ah cezaevinden çıkuktan son-
ra kararı vermiştir, yurtdışma kaçacaktır;
Ertekin tarafından öldurülur.
Sabahattin Alı, "Goklerde kartal gibiydim
/ Kanatlarundan vuruldum I Mor cicekli dal
gibiydim / Bahar vaktinde kınldım" derce-
sine bir Milli Emrüyet ajanırun sopa darbe-
leriyle can vermişti.
Ertekin, 1948 yılı 28 aralık günü tutukla-
nu. Kırklareli Ağır Ceza Mahkemesi'nce
1950 yılı 15 ekim günü bu cinayel nedeniyle
dört yıl ceza alır!
Ve o yıl Af Yasası nedeniyle salıverilir...
Sabahattin Alı'nın yakın çevresi, Sabahat-
tin Alı'nın Kırklareli'nde Milli Emniyet ta-
rafından sorgulanırken işkence sırasında öl-
düğüne, olayın Sabahattin Alı'nın, Ali Er-
tekin tarafından öldurülmüş gibi sunuldu-
ğuna inanırlar.
Ben de olayın bu yorumunu hem emekli
kurmay yarbay Talaf lurhan'dan hem de Ta-
lat Turhan'ın arkadaşı Adnan Çakmak'tan
dinlemişt
:
m.
Adnan Çakmak, Mareşal Fevzi Çakmak-
ın yeğeniydi. Eski bir emniyet müdürü olan
Çakmak, 12 Mart günlerinde Talat Turhan
ile birlikte Faik Turün'un Istanbul'daki Zi-
verbey işkenceevinde sorgulanmışlardı.
1973 yılında Ankara'da bir akşam Adnan
Çakmak bu oykiiyü uzun uzun anlaüruşa YiBar
sonra öyküyü Çakmak'tan dinleyip yazmak
istediğimizde Çakmak konuşmuyordu.
Sabahattin Alı olayı kırklı yıllann sislerı
arasında gizini bugün de koruyor.
"Bugünun itibarlı kişileri gibi kese doldur-
madık. İç ve diş bankalara para yatırmak,
han, apartman sahibi olmak. sağdan soldan
vurmak ve milleti kasıp ka>urmak emeline
kapümadık. Butun kavgamızda kendimize
hiçbir şey istemedik. Yalnız ve yalnız bu yur-
dun bütün yükünii omnzlannda taşıyan mil-
Sabahattin Alı'nın 1944 >ılında lzmir Fuarı'nda çekilmiş bir fotografı.
van Mudürlüğu yapmış; 1944 yıhnda ırkçı-
lık-Turancılık davasında yargılanmıştı.
Gökyay, Galatasaray Lisesi'nde edebiyat
öğretmenliği yapmaktaydı. Gökyay, Kenan
Öner'in savunma tanıklarından biriydi.
Hasan Âli Yücel-Kenan Öner'davasında
7 Mayıs 1947 günu tanık olarak dinlenen
Gökyay, "BunJar komünisttir" diye bir liste
veriyordu:
Sabahattin Alı
Pertev Boratav Behice Boran
Niyazi Berkes Adnan Cemgil
Gökyay, Sabahattin Ah ve Nâzım'ın Ha-
san Ali Yücel tarafından korunduklarını ileri
sürer
öklerde kartal gibiydim / Kanatlarımdan vuruldum / Mor çiçekli dal
gibiydim / Bahar vaktinde kınldım' diyen Sabahattin Alı, 1948
nisanında öldürülür. Katil zanlısı Ali Ertekin'in 'milli hisleri tahrik'
gerekçesiyle cezası indirilecek ve kendisine sadece 4 yıl ceza verilecektir. Aynı
yıllarda Nâzım Hikmet'e selam vermek bile suç sayılmaktadır.
G
Acı bir öykti
Olayların daha sonrası, CHP hükumetinin
demokrasi anlayışımn acı oyküsüdur.
Sabahattin Alı gözaltına alınır. Bunu Aziz
Nesin'in "Nereye Gidiyoruz?" adh broşür
nedeniyle gözaltına alınması izler.
Sabahattin Alı, "Marko Paşa" kapanın-
ca "Merhum Paşa"yı çıkarır.
Sabahattin Alı "tçimizdeki Şey tan" adh
öyküsüyle ırkçılık-Turancılık sanıklarını ko-
nu eder.
yurtdışma, Ingiltere'ye, Fransa'ya, Italya'ya.
Oralarda yaşamayı düşlemektedir.
Sabahattin Alı o sıralar, taşımacılık işine
girmiştir. Kamyonla Bulgaristan sırurına gi-
decek, buradan kaçacaktır.
Kaçış için kendisine Ali Ertekin adlı Yu-
goslav göçmeni yardım edecektir.
Ertekin ordudan atılmış bir astsubaydır.
Cezaevinde yattığı günlerde Miiii Emniyet
2
ten Zeki adlı bir görevli ile ilişki kurarak
ajanlık yapar.
Ertekin bir ara Tan Gazetesi'ne de girme-
ye çalışır.
Ali Ertekin'in işi adam kaçırmaktı, yurt-
dışına adam kacırarak para kazaruyordu.
Hem adam kaçınyor, hem de MUli Em-
niyet 'e bilgı vcıijordu.
2 Nisan 1948 günü Sabahattin Ah Kırk-
lareli'nin Üskup nahiyesı Sazara köyunde Alı
yonlarca insanın derdine dennan olacak jol-
lan araştırmak istedik.
Bu ne affedilmez suçmuş meğer!
(...) Çalmadan çırpmadan. bize ekmegi-
mizi verenleri aç, bizi giydirenleri donsuz bı-
rakmadan yaşamak istemek bu kadar güç,
bu kadar mihnetli, bu kadar tehlikeli mi ol-
malı idi?"
Sabahattin Alı, bu satırlan yazdıktan bir
yıl sonra yaptınmı ölum cezası, 24 yıl, bile-
mediniz 18 yıl olan adam öldurme sucu ne-
deniyle "milli hisleri tahrik" gerekçesi ile ce-
zası indirilerek, ancak 4 yıl ceza alacak olan
Ali Ertekin tarafından başına sopa vurula-
rak öldürülecek. Irkcılann boy hedefi de
böylece yok edilecekti!
Nazım Hikmet olayı
Orhan Şaik Gökyay, Ankara Konservatu-
Gökyay, Nâzım Hikmet konusunda şun-
ları soyler:
"Malum bir komıinist olan Nâzım Hik-
met de Hasan Âli'nin himayesindedir. Nâ-
zım Hikmet, Çankın Hapishanesi'nde mah-
pustur Konservatuvar-opera tercümeleri
yaptınnaktadır. Bu tercumede mıizisyenlerle
beraber Tnrkçeye vakıf şahıslar da vazifelen-
diriimektedir... (...) 1940 yılından sonra ter-
ciıme ettirildigini bildiğim bir operanın ter-
ciimesi işi Hasan Feril Alnar'a verilmiş ve
bu şahıs defalarca Çankın'ya giderek Nâzım
Hikmet'in rev >e fikrine muracaat etmiştir."
Gokyay'ın bu ifadesi ertesi gunku gaze-
telerde yayımlanınca olayla ilgisi olan bir ta-
nık mahkemeye başvuruyor ve şu açıklamayı
yapıyordu:
"1932-1933 senelerinde İstanbul'da Şehir
Tiyatrosu Orkestra Şefi bulunduğum sırada
bestelediğim 'Yalova Turküsü ve Sarı
Zeybek' operetlerinin şarkılarmı rejisör Er-
tuğrui Mubsin'in tavsiyesi üzerine şair Nâ-
zım Hikmet'le beraber hazırlamışak. Bu me-
sai iştiraki dolayısıyla adlannı bildirdigım iki
eser sanat bakunından büyük muvaffakiyet
kazanmış bulunuyordu.
(...) 1941 yıhnda fstanbul Şehir Tiyntro-
su artisllerinden Semiha Berksoy, Ankara
1
ya misafireten gelmişti. Kendisinin Toska
Operası'nı oynaması bahis mevzuu ediliyor-
du. Bu sebeple operanın tercumesi işi uze-
rinde duruyor idi. Tercume edilecek Toska
Operası'nın tarafımdan dih'mize çevrilmesi
hususu Prof. Karl Elbert tarafından tanzim
edilen bir rapor Konservatnvar Mudnrluğu-
ne tevdii edilmiş bulunuyordu. Bu operanın
tercnme edilmesi mevzuu uzerinde bir gün
Semiha Berksoy ile goruştuğum sırada 'Nâ-
zım Hikmet'in halen mahkûmiyeti olmasay-
dı bu işte beraber çalışmamızın temin edile-
cek muvaffakiyete buyük yardımı olurdu'
tarzındamüşterek duygu izhar etmiştik... (...)
Bu sebeple Toska Operası'nın tercumesinde
Nâzım Hikmet'in sanat kabiliyetinden ve
edebi zevkinden istifade etmek tabii olarak
akla geliyordu..."
Bu sozler, Cumhurbaşkanlığı Filarmoni
Orkestrası_ şef yardımcısı Ferit Alnar'ındı.
Hasan Âli Yücel'in Nâzım'a cezaevinde çe-
viri yaptırttığı konservatuvar müduru Orhan
Şaik Gokyay'ın ifadesinde geçmişti.
Gokyay'ın ifadesi yayımlanınca Ferit Al-
nar mahkemeye başvuruyor ve ifade veriyor-
dü.
Olay şöyle gelişmişti:
Nazım Hikmet'in yakını General Ali Fu-
at Cebesoy, o sıralar, Bayındırlık Bakanı-
dır. Cebesoy, Alnaı'ı bakanlığa çağırarak ko-
nuyu görüşür. Daha sonra Cebesoy, Hasan
Âli Yücel'e ve Adalet Bakanı Fethi Okyar'a
telefon ederek Nâzım'a çeviri yaptınlması
için izin verilmesini ister.
"Böylece Çankın Cezaevi Miidiirü'nün
huzunında olmak üzere dort veya beş defa
N i a n Hikmet ile her gidişimde birkaç se-
ans beraber çalışmak suretiyle Toska Ope-
rası'nın tercuınesini ikmal e> lemek kabil ol-
du. Çankın'ya gitmedigim zamanlarda ise
Nâzım Hikmet opera uzerindeki çalışmala-
nna cezaevinde ve ben de burada devun edi-
yordum. Operanın tercumesi bitirildikten
sonra namına tahakkuku yapılan takriben
sekiz yüz lira arasındaki tercume ücrelini
şahsen aldım. Nâzım Hikmet'in hissesine
isabel eden yan nisbetindeki kısmını kendi-
sine gönderilmek uzere bizzal General Ali
Fuat Cebesoy'a verdira.
(...) Bir operanın tercumesi işi zannedil-
diği gibi kolay ve basit değildir. Ortaya mu-
vaffak olmuş bir eserin konabilmesi için an-
cak musikişinas ve kuvvetli bir şairin veya
bo iki sıfatı nefsinde toplamış bir sanatkâ-
nn işe el koyması lazımdır. (...) Bu işte eski
bakan Hasan Âli Yücel'in alâka derecesi az
evvel anlattıklanmdan ibarettir. Fikir ben-
de doğmuş ve tarafımdan tatbik sahası bul-
muşlur."
Nâzım Hikmet adı da 40*lı yıllann sakın-
cah adianndan biriydi. Nazım Hikmet'e se-
lam vermek bile suç sayılıyordu.
Mareşal Çakmak, Şükru Sökmensüer ta-
rafından solcularla işbirliği yapmakla suç-
landığında, kendisinin komunisüeri koruma-
dığını; tersine, komunistleri koruyan bir miUi
eğitim bakanıru uyardığını %e orduda komü-
nistlerle ilgili davalar açtığını söyleyecekti.
Çakmak'ın sözünü ettiği davalar Nâzım
Hikmet'in yargılandığı Harpoknlu- Donan-
ma davalanydı.
Kara Harp Okulu davası, Harpokulu'nda
Ömer Deniz, Sadi Alkıhç ve Abdiilkadir Me-
riçboyu gibi öğrencılerin kitap okuma tut-
kulanndan kaynaklanmıştı.
Kulp hemen bulundu.
Omer Deniz adlı Kara Harp Okulu öğren-
cisi, Maçka'da Ipek Film Stüdyosu'na gidip
Nâzım Hikmet ile görüşür.
Nâzım, bu Harpokulu öğrencisinin polis
olabileceği kuşkusuyla Emniyet Mudürlü-
ğü'ne telefon ederek "Polisleri resmi elbise
giydirip peşime düsürmeyin" der.
Mılli Emniyet durumu Genelkunnay Baş-
kanlığı'na bildirir. Genelkurmay Başkanı
Çakmak'tır.
Nâzım ile birlikte solcu olduklan sapta-
nan öğrenciler tutuklarurlar. Öğrencileri ih-
bar edenler ırkçı-Türana tanınan arkadaşla-
ndır.
Taruklardan biri Süreyja Koç'tur.
Koç'a yaptığı tamklık nedeniyle bir altın
saat ödül verilir!
Süreyya Koç, Kara Harpokulu'nu bitirdik-
ten sonra orduda çeşitli rütbelerde hizmet
edecek, albay rütbesinden emekli olduktan
sonra CHP milletvekili olarak siyasal yaşa-
ma atılacaktı.
Nâzım Hikmet, 29 Mart 1938 tarihiride
Kara Harpokulu Askeri Mahkemesi'nce "or-
do içinde sosyalizm esaslannın yayılmaa",
bu amaçla "askeri isyana teşvik" ettiği ge-
rekçesiyle 15 yıl ağır hapis cezasına çarptı-
rılır.
(Arkası 17. Sayfada)