25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/6 DİZİ-RÖPORTAJ TUKETICI OLMANIN SIRLARI 22ŞUBAT1990 MERAL TAMER Kalitesiz yiyecek kader değildir—5— Ben de bjr tüketiciyim. 7 yıldan beri okurlarımızın sorunlannı paylaşıp onlara yardımc] olmaya çalışırken baktım ki kendim de daha bilinçli tüketici olmuşum. Dayanıklı tüketim mallannda olsun, konfeksıyon-ayakkabıda olsun, kendimi bildim bileli hak- kınu ararım. Ama 4-5 yıl önce günlerden bir gün farkettim ki okurlarımıza her fırsatta "Hak- sızlığa ugradınızsa hakkınızı arayın" raesajını verirken, ken- dim özellikle gıda maddelerınde bunu uygulamıyorurn. Belki uğ- radığım zarar 1-2 bin lira olduğu için bunu önemsemiyorum, "Uğ- raşmaya degmez" diyorum. Oysa ne kadar hatalıymışım... Bir bilinci yerleştirmek istiyorsak azı çoğu, küçüğü büyüğü olur rau? Hemen silkindira ve "Eger bo- zuk gıda maddeleri benim sofra- raa kadar geliyorsa, bunda benim dc sorumlulugum var" diyerek kolları sıvadım. Karpuz tatlı mı? tlk denemeyi 1986 yazında bir sayfiye kasabasında yaptım. Her gün alışveriş yaptığım manava "Karpnzlar tatlı mı" diye sormuş ve "Bal gibi abla. Ben sana en gii- zdinden bir tanc seçeyim" yanıtını alınca ikna olmuştum. Ancak eve gelip de karpuzu kestiğimde yene- meyecek kadar tatsız olduğunu gördüm. önce şaştım. Sonra ne- den karpuz aldım diye kendime kızdım. Daha sonra da buzdola- bına girince soğuyup lezzetlenir diye düşündüm. Ama yine başa- rısızdım. Birden "Ben neden bu karpuzu yemege uğraşıyorum" de- yip dilimlen ve geri kalan karpu- zu torbaya doldurdum ve mana- vın yolunu tuttum. Manav bana "Hepsi bal gibi" diyeceğine, "İçinden ne çıkacağı- •ı bilemem" de diyebilirdi. O za- man da ben belki karpuz değil de şeftali alırdım. Manav beni yanılt- mıştı. Bunu kendisine anlattım. Hiç itiraz etmedi. karpuzu geri al- dı, paramı iade etti. Başarmıştım. Başardığıma da şaşırmıştım. Manav düşünecek Burada onemli olan, sadece pa- rarnı geri almam değildi. Belki manav da bu olay uzerinde duşu- necek, benden sonraki muşterile- rine karpuzlannın "bal gibi" B ozuk ve kalitesiz gıda maddeleriyle ilgiliyasalar, denetimleryetersiz diye bizler de elimiz kolumuz bağlı oturacak mıyız? Eğer hiçbir çaba harcamadan etrafgüllük gülistanlık olsun diye beklersek,daha çokbekleriz. O zaman da zaten bugün bize sunulandan daha iyisini hak etmiyoruz demektir. Soframıza gelen yiyeceklerin kalitesi, sadece cebimizi degil, saglıgımızı da >akından ilgilendirir. (Fotograf: Ergun Çagatay) olduğu garantisini venneyecekti. Eğer bu dunımda karpuzlannı sa- tamazsa, o zaman da belki ken- disi halden karpuz alırken daha dikkatli davranacaktı. Böylelikle zincirleme etkilenmeyle belki ben ve benim gibi hakkını arayan di- ğer tüketiciler, sonuçta o mana- vı, ödenen paraya değecek karpuzlar satmaya zorlayacaklar- dı. Karpuz denemesinden sonra ben bu zaferimi pek sevdim ve hep tekrarladım. Hatta bir seferinde; bir süpermarketten cumartesi gu- nü alıp paketini bile açmadan doğruca buzluğa koyduğum tavu- ğu 2 gun sonra pişırmek uzere eli- rne aldığımda kokmuş olduğunu görunce derhal marketin yolunu tuttum. Çünkü evde o arada hiç elektrik kesilmediğine göre tavuğun kok- masında benim bir ihmalim söz konusu olamazdı. Herhalde aldı- ğunda kokmuştu. Bana tavuğu ve- ren tezgâhtar eminim verdiği ma- lın kokmaya yfız tutmuş olduğu- nu biliyordu. Hiç itiraz etmeden yenisini verdi. Sağlık önemli Üç öğun sofranıza koyduğunuz, hemen her gün satın aldığımz gı- da maddeleri bozuk çıktığında siz de işin ucunu bırakmayın. Maddi sorununuz olmasa bile bolluk içinde yüzseniz bile... Çünkü soframıza gelen yiyecek- lerin kalitesi sadece cebimizi de- ğil, sağlığımızı da yakmdan ilgi- lendirir. Alışveriş yaptığımız es- naf, tuketicinin, kalitesiz gıda maddderinı gözu kapalı kabullen- mediğini fark ettiği takdirde ka- zancımız, sadece bozuk yiyeceğin parasım geri almak değildir. Asıl büyük kazanç, bozuğu, kalitesizi reddederek bir anlamda protesto ederek, bize daha kaliteli ve taze gıda maddelerinin sunulmasıru sağlamaktır. Ancak itiraf etmeliyim ki ben kendimi gıda maddeleri konusun- da hâlâ tam bilinçli bir tüketici saymıyorum. Eğer olsaydım, bo- zuk bir yiyecekle karşılaştığımda bunu tazesi ve kalitesiyle değiştir- raekle, bakkaJı-manavı uyarmak- la yetinmezdim. "Bu bir sağlık so- nınudur, toplumsal sonındur" di- yerek bir yandan eğer mümkünse uretici, firmayı bilgilendirir, diğer yandan da aynı urünün bakkaldakı-marketteki benzerleri- ni beledıye gibi Hıfnssıhha gibi resmi bir kuruluşa tahlil ettirme- ye uğraşırdım. Böyle bir caba har- carken, takıldığım, tıkandığun noktalar olursa da yazardım. Ay- nca tahlil sonuçlanru mutlaka ya- zardım. Ben yapamıyorum, ama belki siz yapabilir ve sonuçları bana gönderebilirsiniz. \a da takıldığı- nız yerde bizı ararsınız. O engeli birlikte aşmaya uğraşırız. O tür engellerin aşılmasında basının za- man zaman "raBCİzevi katkılan" olduğunu sizler de hayretle göre- ceksiniz. Ev hanımı işbaşına Sağlığımızın temel taşlanndan olan yiyeceklerimizle ilgili olarak Turkiye'de benden daha "sonım- lu" ve "bol zamanlı" tüketiciler olduğuna yurekten inanıyorum. örneğin geçmişte bir işyerinde ça- lışmış, sonradan ev hanımı olmuş, zamanını yararlı bir şeyler yapa- rak değerlendiremediği için buna- lan hanımlar. Ya da yıllar suren yoğun is yaşamının ardından emekli olup kendiierini boşlukta hisseden genç emekli hanım ve beyler. Ya da bu işe talip olabile- cek başkalan... Bozuk, kalitesiz gıda maddele- rinin Hıfzıssıhha'da ya da beledi- yeler gibi resmi kuruluşlann or- ganlarmda tahlil edilmesi için uğ- raşabilir, tahlil sonuçlannı bize yollayabilirsiniz. Bu süreç içinde görevini ihmal edenlere, yan çizen- lere rastlarsamz, sıze yardırncı ol- mayı vaat ediyoruz. Bugün ona, yann bana Biz 7 yıldan beri tüketici sorun- larını yaayoruz. Bugıine değin sa- dece bir kez, o da 2 ay kadar ön- ce Kuşadası'ndan bir okurumuz, böyle bir tahlil sonucunu bize yol- ladı. Oysa sağlıksız gıda tnadde- lerini üreten ve satanlar takip edi- lip sık sık resmi raporlarla teşhir edilse, sadece teşhir edilenler de- ğil, edilmeyenlerin yüzlercesi, bin- lercesi "bugün ona, yann bana..." diyerek kendine çeki-duzen vere- cektir. Bu denetimleri resmi kuruluş- lann kendiliklerinden yapmaları gerekmez mi diye düşünenleriniz olabilir. Ama yasalar, denetimler yetersiz diye, bizler de elimiz ko- lumuz bağlı oturacak mıyız? Bi- zim de vatandaş olarak bazı so- nımluluklanmız yok mu? Eğer hiçbir çaba harcamadan etraf gullük-gülistanlık olsnn di- ye beklersek, daha çooook bekle- riz. O zaman da zaten bugün bi- ze sunulandan daha iyisini hak et- miyoruz demektir. YARIN: Taksitli salLşlar SİZ OLSAYD1NIZ NE YAPARDIMZ? Hamburgeryerken dişiniz kırılsa...Sinema girişi öncesinde "açlıgımı yaüştırayım" diye bir ham- burgerciye girseniz ve yediğinız hamburgerin içinden çıkan 3 ke- mik parçası damağınıza saplamp ön dişinizi kırsa ne yaparsınız? Sanıyoruz ki çok az kişi, emekli hemşire Necla Omay gibi işin peşini bırakmaz ve sanki Turkiye'de değil de, Amerika'da yaşı- yormuşçasına hakkını sonuna kadar aramaya kalkarak hambur- geri Üreten firmayı bulur ve kınlan dişi için 530 bin lira tazmi- nat ister... Okurumuz Necla Omay, yaklaşık 1,5 yıl süren mücadelesine rağmen hâlâ hakkını alabılmış değil. Muhtemelen de hiç alama- yacak. Ama verdiği mucadeleyi bizım alkışlamamız gerek. Çünkü eğer Turkiye günün birinde tüketici olarak daha az zarara uğra- yacağımız, haklanmızı daha kolay elde edebileceğimiz ve daha az istismar edileceğimiz bir ülke olacaksa, bunda Necla Omay gibi inatçı, mücadeleci tüketicilerin kuşkusuz önemli payı ola- caktır diyor ve sızleri ilginç bir "macerayı" iz- lemek üzere Necla Omay'ın Beyoglu 17. Noteri aracılı- ğıyla Pmar-Et'e gönderdiği ih- tarnameyle baş- başa bırakıyo- ruz: "1-15 Nisan 1988 günü saat 21.00 suaların- da tstanbul Taksim'deki Fi- taş Sineması gi- rişinde bulunan "Sam Cafe" isimli bufede yemekte olduğum hamburgerin içinden çıkan 3 ke- mik parçası damağıma saplanmış ve ön dişinin kırılmasına se- bebiyet vermiştir. 2— Büfe sahibi, hamburger köftelerinin Pınar Et tarafından mal edildiğini, bu nedenle bu şirketın tstanbul ilgilisi Erol Çi- lem'le görüşmem gerektiğini bildirmiştir. 3— Birkaç kez görüştüğüm Erol Çilem, olaydan duyduğu üzüntüyü belirtmiş, adresime bir buket çiçek göndermiş ve te- davi masraflanmın tümünün karşılanacağını söyleyerek bunun! için bir diş hekiminden rapor ve fiyat almamı istemiştir. 4 — Diş hekimi Selma Kayhan'dan aldığım ve diş tedavisinin en az 530 bin liraya mümkün olabileceğine dair raporu tevdi et- tiğim Erol Çilem, bu raporu ve meseleyi şirketın Izmir merkezi- ne intikal ettirdiğini, Izmir'deki şırket yetkilileri Özer Ekmekçi- giller ve Rıza Kibar isimli şahıslarla temas kurmam gerektiğini bildirmiştir. 5— Birkaç kez telefonla görüştüğüm bu şahıslar, önceleri te- davi masraflarmın ödeneceğini bildirmişler ise de aradan 3 aya yakın bir süre geçmesine rağmen, tarafıma herhangi bir ödeme yapılmadığından, işbu ihtarnamenin keşidesi zarureti hasıl ol- muştur. (Arkası 17. Sayfada) U G U R M V M C L40'LARIN CADI KAZANI Sabahattin Âlı'yaölüm, Nâzım'a hapis Bedri Rahmi Eyuboglu Şu sılanın ufak tefek yollart / Her dem sızıdan tutmaz / Tepeden tırnağa şiir günleri / Yiğidim arslanım burda yatıyor / Bugün efkârhytm açmasın gülter / Yiguiimden kara haber verirler / Demirden döşeği taştan sedirler / Yiğidim, arslanım burda yatıyor / Ne bir haram yedi / Ne cana kıydı / Ekmek kadar temiz / Su gibi aydı / Hiç kimse duymadan hükümler giydi / Yiğidim arslanım burda yatıyor. — 1 2 — İçişleri Bakanlığı'nın 24 Ekim 1945 gün ve 56019 sayüı gizli yazısında şunlar yaayor- du: "Moskova'da çıkan "Yeni Zamanlar' der- gisinin 1 Eyliil 1945 gun ve 7 sayılı nösha- sında (Bugunkü Tıirk Koyiı) başlıgı altında vazar Sabahattin Alı'ıun yaalanndan mül- bem olan bir yazı yayımlanmış ve bu yazı Sofya'da çıkmakta olan (Rabotnicesko De- lo) gazetesiyle (28 Eylnl 1945 günlü nüsha- sı) fstanbul'da çıkmakta olan Tasvir gaze- tesi tarafından (17 Ekim 1945 günlü nüsha- sından) iktibas etmiş olduğunun..." Milli Eğitım Bakanhğı da bu yazıdan son- ra "Devlet Konservatu>-an Mudürlüğii'nden adı geçenin, siyasi hayata genel olarak girip kanşüğının apaçık göriilmekte olması dola- yısıyla konservatu>-arda öğretmen olarak ca- hşmada devamını" sakıncah gormüş ve Sa- bahattin Alı'yı bakanlık emnne almıştır. 7 Aralık 1945 gun ve 1036 sayüı bakanhk emrine alınma işleminin altında Hasan Âli Yücel'in imzası bulunmaktadır. Sabahattin Alı, renkli kişiliği ve yaşamı ve siyasal kav- gaları ile 194O'lı yıllann kilit adianndan bi- ridir. Türk dilinin bu en yetenekli öyku ya- zan, kırklı yıllarda sağ-sol kutuplaşmasımn da taraflanndan biri olmuştu. Sabahattin Ah-Nihal Atsız davası, daha sonra ırkçılık-Turancılık davasıyla Hasan Âli Yücel-Atsız davasuıa da damgasını vuracak- tı. Sabahattin Alı, bakanlık emrine alındık- tan sonra Aziz Nesin ile Marko Paşa adlı ün- lü güldürü dergisini çıkardı. Marko Paşa, "Topunuzun Köküne Kibrit Suyu" başlıklı yazı nedeniyle kapandı. Gazeteci Mehmet Barlas'ın babası Cemil Sait Barias, arkasından da ırkçılık-Turancılık davası sanıklarından ünlü şair Cenap Şaha- bettin'in oğlu Rasin Tümtürk, Sabahattin Alı'ya hakaret davalan açarlar. 1947 yümda yayımladığı "Sırca Köşk", Ba- kanlar Kurulu kararı ile toplanır. Sabahat- tin Alı, M.AH Aybar ile "Zincirli Hürriyet" adh dergiyi çıkarır. "Zincirli Hürriyet"i Istanbul'da hiçbir matbaa basamaz. Tan olayı herkesi urküt- müştür. Zincirli Hürriyet, İzmir'de basılır. Ancak matbaa saldırıya uğrar. Matbaa sa- hibi Zincirli Hürriyet'i basmayacağını bildi- rir. M. Ali Aybar da bir yazı nedeniyle tu- tuklanır! Sabahattin Alı, Cemil Sait Barlas'ın açtı- ğı dava nedeniyle mahkûm olup tutuklan- mıştır. Sabahattin Ah cezaevinden çıkuktan son- ra kararı vermiştir, yurtdışma kaçacaktır; Ertekin tarafından öldurülur. Sabahattin Alı, "Goklerde kartal gibiydim / Kanatlarundan vuruldum I Mor cicekli dal gibiydim / Bahar vaktinde kınldım" derce- sine bir Milli Emrüyet ajanırun sopa darbe- leriyle can vermişti. Ertekin, 1948 yılı 28 aralık günü tutukla- nu. Kırklareli Ağır Ceza Mahkemesi'nce 1950 yılı 15 ekim günü bu cinayel nedeniyle dört yıl ceza alır! Ve o yıl Af Yasası nedeniyle salıverilir... Sabahattin Alı'nın yakın çevresi, Sabahat- tin Alı'nın Kırklareli'nde Milli Emniyet ta- rafından sorgulanırken işkence sırasında öl- düğüne, olayın Sabahattin Alı'nın, Ali Er- tekin tarafından öldurülmüş gibi sunuldu- ğuna inanırlar. Ben de olayın bu yorumunu hem emekli kurmay yarbay Talaf lurhan'dan hem de Ta- lat Turhan'ın arkadaşı Adnan Çakmak'tan dinlemişt : m. Adnan Çakmak, Mareşal Fevzi Çakmak- ın yeğeniydi. Eski bir emniyet müdürü olan Çakmak, 12 Mart günlerinde Talat Turhan ile birlikte Faik Turün'un Istanbul'daki Zi- verbey işkenceevinde sorgulanmışlardı. 1973 yılında Ankara'da bir akşam Adnan Çakmak bu oykiiyü uzun uzun anlaüruşa YiBar sonra öyküyü Çakmak'tan dinleyip yazmak istediğimizde Çakmak konuşmuyordu. Sabahattin Alı olayı kırklı yıllann sislerı arasında gizini bugün de koruyor. "Bugünun itibarlı kişileri gibi kese doldur- madık. İç ve diş bankalara para yatırmak, han, apartman sahibi olmak. sağdan soldan vurmak ve milleti kasıp ka>urmak emeline kapümadık. Butun kavgamızda kendimize hiçbir şey istemedik. Yalnız ve yalnız bu yur- dun bütün yükünii omnzlannda taşıyan mil- Sabahattin Alı'nın 1944 >ılında lzmir Fuarı'nda çekilmiş bir fotografı. van Mudürlüğu yapmış; 1944 yıhnda ırkçı- lık-Turancılık davasında yargılanmıştı. Gökyay, Galatasaray Lisesi'nde edebiyat öğretmenliği yapmaktaydı. Gökyay, Kenan Öner'in savunma tanıklarından biriydi. Hasan Âli Yücel-Kenan Öner'davasında 7 Mayıs 1947 günu tanık olarak dinlenen Gökyay, "BunJar komünisttir" diye bir liste veriyordu: Sabahattin Alı Pertev Boratav Behice Boran Niyazi Berkes Adnan Cemgil Gökyay, Sabahattin Ah ve Nâzım'ın Ha- san Ali Yücel tarafından korunduklarını ileri sürer öklerde kartal gibiydim / Kanatlarımdan vuruldum / Mor çiçekli dal gibiydim / Bahar vaktinde kınldım' diyen Sabahattin Alı, 1948 nisanında öldürülür. Katil zanlısı Ali Ertekin'in 'milli hisleri tahrik' gerekçesiyle cezası indirilecek ve kendisine sadece 4 yıl ceza verilecektir. Aynı yıllarda Nâzım Hikmet'e selam vermek bile suç sayılmaktadır. G Acı bir öykti Olayların daha sonrası, CHP hükumetinin demokrasi anlayışımn acı oyküsüdur. Sabahattin Alı gözaltına alınır. Bunu Aziz Nesin'in "Nereye Gidiyoruz?" adh broşür nedeniyle gözaltına alınması izler. Sabahattin Alı, "Marko Paşa" kapanın- ca "Merhum Paşa"yı çıkarır. Sabahattin Alı "tçimizdeki Şey tan" adh öyküsüyle ırkçılık-Turancılık sanıklarını ko- nu eder. yurtdışma, Ingiltere'ye, Fransa'ya, Italya'ya. Oralarda yaşamayı düşlemektedir. Sabahattin Alı o sıralar, taşımacılık işine girmiştir. Kamyonla Bulgaristan sırurına gi- decek, buradan kaçacaktır. Kaçış için kendisine Ali Ertekin adlı Yu- goslav göçmeni yardım edecektir. Ertekin ordudan atılmış bir astsubaydır. Cezaevinde yattığı günlerde Miiii Emniyet 2 ten Zeki adlı bir görevli ile ilişki kurarak ajanlık yapar. Ertekin bir ara Tan Gazetesi'ne de girme- ye çalışır. Ali Ertekin'in işi adam kaçırmaktı, yurt- dışına adam kacırarak para kazaruyordu. Hem adam kaçınyor, hem de MUli Em- niyet 'e bilgı vcıijordu. 2 Nisan 1948 günü Sabahattin Ah Kırk- lareli'nin Üskup nahiyesı Sazara köyunde Alı yonlarca insanın derdine dennan olacak jol- lan araştırmak istedik. Bu ne affedilmez suçmuş meğer! (...) Çalmadan çırpmadan. bize ekmegi- mizi verenleri aç, bizi giydirenleri donsuz bı- rakmadan yaşamak istemek bu kadar güç, bu kadar mihnetli, bu kadar tehlikeli mi ol- malı idi?" Sabahattin Alı, bu satırlan yazdıktan bir yıl sonra yaptınmı ölum cezası, 24 yıl, bile- mediniz 18 yıl olan adam öldurme sucu ne- deniyle "milli hisleri tahrik" gerekçesi ile ce- zası indirilerek, ancak 4 yıl ceza alacak olan Ali Ertekin tarafından başına sopa vurula- rak öldürülecek. Irkcılann boy hedefi de böylece yok edilecekti! Nazım Hikmet olayı Orhan Şaik Gökyay, Ankara Konservatu- Gökyay, Nâzım Hikmet konusunda şun- ları soyler: "Malum bir komıinist olan Nâzım Hik- met de Hasan Âli'nin himayesindedir. Nâ- zım Hikmet, Çankın Hapishanesi'nde mah- pustur Konservatuvar-opera tercümeleri yaptınnaktadır. Bu tercumede mıizisyenlerle beraber Tnrkçeye vakıf şahıslar da vazifelen- diriimektedir... (...) 1940 yılından sonra ter- ciıme ettirildigini bildiğim bir operanın ter- ciimesi işi Hasan Feril Alnar'a verilmiş ve bu şahıs defalarca Çankın'ya giderek Nâzım Hikmet'in rev >e fikrine muracaat etmiştir." Gokyay'ın bu ifadesi ertesi gunku gaze- telerde yayımlanınca olayla ilgisi olan bir ta- nık mahkemeye başvuruyor ve şu açıklamayı yapıyordu: "1932-1933 senelerinde İstanbul'da Şehir Tiyatrosu Orkestra Şefi bulunduğum sırada bestelediğim 'Yalova Turküsü ve Sarı Zeybek' operetlerinin şarkılarmı rejisör Er- tuğrui Mubsin'in tavsiyesi üzerine şair Nâ- zım Hikmet'le beraber hazırlamışak. Bu me- sai iştiraki dolayısıyla adlannı bildirdigım iki eser sanat bakunından büyük muvaffakiyet kazanmış bulunuyordu. (...) 1941 yıhnda fstanbul Şehir Tiyntro- su artisllerinden Semiha Berksoy, Ankara 1 ya misafireten gelmişti. Kendisinin Toska Operası'nı oynaması bahis mevzuu ediliyor- du. Bu sebeple operanın tercumesi işi uze- rinde duruyor idi. Tercume edilecek Toska Operası'nın tarafımdan dih'mize çevrilmesi hususu Prof. Karl Elbert tarafından tanzim edilen bir rapor Konservatnvar Mudnrluğu- ne tevdii edilmiş bulunuyordu. Bu operanın tercnme edilmesi mevzuu uzerinde bir gün Semiha Berksoy ile goruştuğum sırada 'Nâ- zım Hikmet'in halen mahkûmiyeti olmasay- dı bu işte beraber çalışmamızın temin edile- cek muvaffakiyete buyük yardımı olurdu' tarzındamüşterek duygu izhar etmiştik... (...) Bu sebeple Toska Operası'nın tercumesinde Nâzım Hikmet'in sanat kabiliyetinden ve edebi zevkinden istifade etmek tabii olarak akla geliyordu..." Bu sozler, Cumhurbaşkanlığı Filarmoni Orkestrası_ şef yardımcısı Ferit Alnar'ındı. Hasan Âli Yücel'in Nâzım'a cezaevinde çe- viri yaptırttığı konservatuvar müduru Orhan Şaik Gokyay'ın ifadesinde geçmişti. Gokyay'ın ifadesi yayımlanınca Ferit Al- nar mahkemeye başvuruyor ve ifade veriyor- dü. Olay şöyle gelişmişti: Nazım Hikmet'in yakını General Ali Fu- at Cebesoy, o sıralar, Bayındırlık Bakanı- dır. Cebesoy, Alnaı'ı bakanlığa çağırarak ko- nuyu görüşür. Daha sonra Cebesoy, Hasan Âli Yücel'e ve Adalet Bakanı Fethi Okyar'a telefon ederek Nâzım'a çeviri yaptınlması için izin verilmesini ister. "Böylece Çankın Cezaevi Miidiirü'nün huzunında olmak üzere dort veya beş defa N i a n Hikmet ile her gidişimde birkaç se- ans beraber çalışmak suretiyle Toska Ope- rası'nın tercuınesini ikmal e> lemek kabil ol- du. Çankın'ya gitmedigim zamanlarda ise Nâzım Hikmet opera uzerindeki çalışmala- nna cezaevinde ve ben de burada devun edi- yordum. Operanın tercumesi bitirildikten sonra namına tahakkuku yapılan takriben sekiz yüz lira arasındaki tercume ücrelini şahsen aldım. Nâzım Hikmet'in hissesine isabel eden yan nisbetindeki kısmını kendi- sine gönderilmek uzere bizzal General Ali Fuat Cebesoy'a verdira. (...) Bir operanın tercumesi işi zannedil- diği gibi kolay ve basit değildir. Ortaya mu- vaffak olmuş bir eserin konabilmesi için an- cak musikişinas ve kuvvetli bir şairin veya bo iki sıfatı nefsinde toplamış bir sanatkâ- nn işe el koyması lazımdır. (...) Bu işte eski bakan Hasan Âli Yücel'in alâka derecesi az evvel anlattıklanmdan ibarettir. Fikir ben- de doğmuş ve tarafımdan tatbik sahası bul- muşlur." Nâzım Hikmet adı da 40*lı yıllann sakın- cah adianndan biriydi. Nazım Hikmet'e se- lam vermek bile suç sayılıyordu. Mareşal Çakmak, Şükru Sökmensüer ta- rafından solcularla işbirliği yapmakla suç- landığında, kendisinin komunisüeri koruma- dığını; tersine, komunistleri koruyan bir miUi eğitim bakanıru uyardığını %e orduda komü- nistlerle ilgili davalar açtığını söyleyecekti. Çakmak'ın sözünü ettiği davalar Nâzım Hikmet'in yargılandığı Harpoknlu- Donan- ma davalanydı. Kara Harp Okulu davası, Harpokulu'nda Ömer Deniz, Sadi Alkıhç ve Abdiilkadir Me- riçboyu gibi öğrencılerin kitap okuma tut- kulanndan kaynaklanmıştı. Kulp hemen bulundu. Omer Deniz adlı Kara Harp Okulu öğren- cisi, Maçka'da Ipek Film Stüdyosu'na gidip Nâzım Hikmet ile görüşür. Nâzım, bu Harpokulu öğrencisinin polis olabileceği kuşkusuyla Emniyet Mudürlü- ğü'ne telefon ederek "Polisleri resmi elbise giydirip peşime düsürmeyin" der. Mılli Emniyet durumu Genelkunnay Baş- kanlığı'na bildirir. Genelkurmay Başkanı Çakmak'tır. Nâzım ile birlikte solcu olduklan sapta- nan öğrenciler tutuklarurlar. Öğrencileri ih- bar edenler ırkçı-Türana tanınan arkadaşla- ndır. Taruklardan biri Süreyja Koç'tur. Koç'a yaptığı tamklık nedeniyle bir altın saat ödül verilir! Süreyya Koç, Kara Harpokulu'nu bitirdik- ten sonra orduda çeşitli rütbelerde hizmet edecek, albay rütbesinden emekli olduktan sonra CHP milletvekili olarak siyasal yaşa- ma atılacaktı. Nâzım Hikmet, 29 Mart 1938 tarihiride Kara Harpokulu Askeri Mahkemesi'nce "or- do içinde sosyalizm esaslannın yayılmaa", bu amaçla "askeri isyana teşvik" ettiği ge- rekçesiyle 15 yıl ağır hapis cezasına çarptı- rılır. (Arkası 17. Sayfada)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle