Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 25 ARALIK 1990
Cniversite ©ğrencfeiniıı
Sorumluluğu
Evrensel anlamda üniversite öğrencisi yalnızca sırada oturan,
söylenenleri belleğine yerleştiren, uslu duran, ağzından lokması alınsa
bile ses çıkarmayan zavallı değildir; derse ortaktır, bilgi üretimine
ortaktır, üniversiteye ortaktır. '_
Prof. Dr. SALİH ÖZBARAN DEÜ Buca Eğitim Fak.
Asü konuya geçmeden önce açılış gününden
bir anımsatma: Üniversitelerimizin ekim ayında
1990-91 eğitim öğretim yılına başlaması, TKTden
resmi geçit gibi üç beş saniyelik görüntülerle yan-
sıtılmıştı. Çağrılmış ya da -son birkaç yıhn şaşı-
lası geleneği olarak- hilkümetin belirlediği bir ba-
kan ve ilgili rektör bu üç-beş saniyelik görüntü-
dc (TRT'nin seçtiği birkaç sözcükle) üniversite-
nin önemini vurguladılar, yapılanlan sıraladılar.
En büyük görüntü payı İstanbul, Gazi, Erciyes
ve Ege üniversitelerine ayrıldı; Cumhurbaşkanı,
Başbakan ve TBMM Başkanı onurlandırmıştı
oralan! Ben, çalıştığım üniversitenin açılış töre-
nine katıldım; konuşmalan sıkılarak dinledim.
Üniversite'nin üniversiteler niteliği kaybolmuştu
sanki. Büyüklere arz-ı ubudiyet eden ve himmet
bekleyen bir konuşma ve ilgili bakanın biz geri
kalmış (!) öğretim üyelerine çağımız teknoloji-
sinin faziletlerini anlaıma girişimi açılışa yakış-
mamıştı. Prof. Izzettin önder şöyle özetliyor bu
durumu: "Dar anlamda politikanın ideolojik bir
aygıti oiarak istisman" (1).
Yönedcilerin bu konuşmalan, üniversiteye on-
lann mantıgıyla bakanlarca olumlu karşılanabi-
lir; ben de gülümseyerek dinledim konuşmacılan.
Ancak, öğrenciler adına konuşan bir öğrencı ya-
raladı yüreğimi, katıldığım açılış töreninde. Sanki
mikro yöneticiydi bu hanım kızımız. 'Büyükle-
rimizin sihirli değnekleriyle her şeyi hallettikle-
rine, tüm sorunların hakkından geldiklerine o
denli inanmıştı ki kendi kendime konuşma met-
nini kim hazırladı acaba? diye sordum, "Bu öğ-
renci kimin adına konuştu?" diye mırıldandım.
Eleştiriyi unutan, üniversite öğrenciliğinin dün-
ya boyutundaki işlevini bilmeyen, beklentilerini
incir çekirdeğini doldurmayan sıradanlıklarla si-
nırlayan bu öğrenci, hangi yetkiyle on binler adı-
na görüş sergiliyordu? Universite öğrencisinin
söyleyecek sözü kalmamış mıydı?
Gelelim asıl konuya: Bu yaa, üniversite öğren-
cisinin sorumluluğu ile (sözcüğü biraz açarsak)
yetkileriyle, görevleriyle, haklarıyla ilgilidir ve
özellikle de derslikteki işlevini dile getirme ama-
cındadır. Önce, üç somut olay ile, ona biçilen de-
ğeri (!) göz önüne sermek istiyorum.
a) 1990 temmuzunda, tarih ve coğrafya öğret-
menliği anabilim dallanru bitiren öğrencilerin dü-
zenledikleri 'mezuniyet yemeği'ne katılmak iste-
yen kimi ktz öğrenciler kaldıklan öğrenci yur-
dundan izin alamamışlar, ancak benim imzala-
dığım bir belge ile bu izne kavuşabilmişlerdir
(mezun olmuş kız öğrencüerimize inancın bu ka-
dar sarsılmış olması bana şok etkisi yapmıştı).
b) Bulunduğum fakültenin iki yıl önceki de-
kanı, öğrencilerle 'görüşme ortamı' yaratmak
amacıyla anabilim dalı başkanlanndan birer öğ-
renci belirlemelerini istemiş, buynığunun kaygıy-
la karşılandığını görünce de "belki benimsenme-
diği belki itibar edilmediği kanaatına" vararak,
öğrenciler adına görüş belirteceklerin listesinin
"dekanhkça yapdacağY'nı bildirmiş (öğrenci tem-
silcilerinin önce anabilim dalı başkanlıklan ta-
rafından belirlenme yoluna gidilmesi, bunun tut-
maması durumunda da doğnıdan dekan mari-
fetiyle saptanması, açıkçası öğrencinin elinden
kendi temsilcisini bile seçme hakkının alınması,
beni tam anlamıyla şaşkına çevirmişti).
c) Geçen yıl Londra'da kaldığım bir öğrenci
yurdundaki görüntü ile bir ay sonrasında Istan-
bul'da kaldığım bir öğrenci yurdundaki görün-
tü inanılmaz derecede farklıydı (Yirmi beş yıl ka-
dar önce uzun süre kaldığım Londra öğrenci
yurtlannın dflzeyine dahi ulaşamadığımızı, yağ
bağlamış yemek masalarını, kirli ve parçalanmış
duş perdelerini üzüntüyle gözledim).
Aslında öğrenci sorunlanru dile getirmek de-
ğil amacım. Saydığım birkaç gözlemim, sayı ve
türlerini pek çok arttırabileceğim gözJemlerim
öğrenciye biçilen değeri kısa yoldan göstermek
içindir. Mantalitesi merkezî buyruklarca belirlen-
meye cahşılan, şablonu Ankara'dan ısmarlanan,
sessiz, terbiyeli, "mutf" kaldığı sürece başanlı sa-
yılan, "hoca"nın yazdırdıklan ya da anlattıkla-
nnı belleğine iyi nakşedip aldığı ytiksek notla ba-
şarı tablolarıru kabartan; üniversite dışında ne
yaptığı önemli olmayan, futbol maçında yırtın-
ması, caft'de çöreklenmesi, özel arabasından mfl-
zik fışkırtması ya da inşaatta işçi olarak çalış-
ması olağan karşılanan Öğrenci, fakülteye adımı-
nı attığında eleştirmeyi de unutursa örnek bir
üniversiteli oluverir!
Derslikteki sorumluluk
Sayılanyla birlikte her alanda sorunlan da bü-
yüyen, gerçek anlamda üniversiter işlevi vermek-
ten uzaklaşan, unvan yağmasıyla birlikte ders-
likteki nitelığini de yitiren üniversitelerimizde öğ-
rencilere büyük iş düşmektedir artık: Konu ile bil-
gi ile yöntemte ve bunlarm yoüannı göstermeye
çalışan öğretim üyesi/görevlisi ile karşılaştıklan
yerde, dersükte/amfide/laboratuvarda/atelyede,
sorumluluğunu bilmek, üniversiter eğitimin te-
mel niteliği sayılan kendi kendine eğitimin gere-
ği olarak ilgili konularda bilgilenmek ve hocası-
nın yansıttıklarını süzgeçten geçirmek, böylece
eğitime/öğretime ortak olmak. Akademik biri-
kim eksikliğinden kaynaklanan 'ben bilirimci'
tavrın oluşturduğu 'kesin itaat' yöntemini ancak
böyle kırabileceğimizi sanıyorum. Üniversite, iş-
levi gereği, bilgi verecekse, beceri kazandıracak-
sa ve bunlann ardından bir davranış, bir yakla-
şım belirlenmesine yardımcı olacaksa, bunlar -
kesinlikle- öğrencinin katkısıyla gercekleştiri-
lebllir.
Ürjiversitelerimizin ders izlencelerinde hafta-
hk ders yükleri 30-40 saati bulabilmektedir. özel-
likle Türk dili, Atatürk Hkeleri ve yabancı dil gibi
gerck ortaöğretim kunımlannın bıraküklan apk-
lan kapatmak gerekse Atatürk adına yanlış uy-
gulamâlann cirit atüğı derslerle donatmak öğ-
rencide yorgunluk, hatta isteksizlik yaratmakta-
dır. Başta bu tür, durmadan tekrarlanan dersler
olmak üzere anabilim dalındald uzmanhğa yö-
nelten derslerin denetimi, öğrenciye düşmekte-
dir. ögretmeni en iyi öğrenci tanır ne verdiğini,
ne söytedigini, bffim ya da sanabnda ne denh' ca|-
da$laşabildiğin] o bilir. Aybuca, idmi zammn yıl-
larea louşnmda otmdngu ögretidsiııe, mezar taşı
olmadığuu haüriatmaiıdır ögrenci. Araşbrma
merkederinde, kitaplıklarda, basında ya da açı-
kotnrnm, pand ve konferansiarda yakaladığı bil-
gilerlc, karsılaşbğı yeni kitaplarla 'hoca'sını sı-
loştırmak öğrenciye diişmektedir. ögrenci bnnu
yapabilecek düzeye gelmelidjr, bnnnn için çaba
göstenneödir. bgfiierin ve yeUdüerin durmadan
yücelttikleri ünlvenitekrimizin derslikierindeki
dnnunu -ne vazık ld yetersiz dununu- setgOemek,
denettemek veflgflilerive yetkflfleri uyarmak öğ-
renci için kaçımlmaz sorumluluk olmnştur ar-
tık. Çünkü evrensel anlamda üniversite öğrenci-
si yalnızca sırada oturan, söylenenleri belleğine
yerleştiren, uslu duran, ağzından lokması alınsa
bile sesini çıkarmayan zavallı değildir; derse or-
taktır, bilgi üretimine ortaktır, üniversiteye or-
taktır. Diplomasını eline aldığı gun, katkı-
sız/zevksiz, anlamsız geçirdiği yıllann yansıttığı
iç burukluğu, çoğu zaman gülümsemeden bile
alıkoyar kendisini.
Sonuç
Yazımın yanlış değerlendirmeye yeterince ka-
palı olduğunu sanıyorum. Öğrenciyi yasa taru-
mayan, kavga çıkaran, kınp-döken kişi durumu-
na getirmek isteyenlere prim vermediğini belirt-
mek istiyorum. Ancak onun da yetkileri, sorum-
luluklan ve haklan vardır; bunlan duyumsaması
ve kullanması gerekmektedir. Sadece büyüklerin
öğütlerini depolayan kişi olmaktan kurtulmah,
üniversitede oluşan ilkelere, davranışlara, üreti-
len bilim ve sanata katkıda bulunan bir öğe du-
rumuna gelmelidir.
Kafalannda yeni üniversite biçimleri çizenler-
den kimileri, üniversite yönetimine kumanda ede-
cek mütevelli heyetinde öğrenci temsilcisinin bu-
lunabileceğini varsayıyorlar. Lütfen. Ona önce
seçme secilme hakkı tanıyınız, demokrasi aşıla-
yınu, bilimin gereği bağımsız düşünme ve karar
verme niteliği kazandınnız, kısacası kişiliğini bul-
durunuz. Bnnlara ulaşamayan ögrend inateveOi'
koltnğtında rahat edemez.
(1) tjûnder, "Lütfen, Üniversiteye Binu Sayp", Comharijet,
S Ekim 1990.
HESAPLASMA
BURHAN ARPAD
Zonguldak Olayları
Dolayısıyla...
Son seçimlerde Bülent Ecevıt, Zonguldak oylarının yüzde otu-
zunu alıp yerel barajın çok üstünde oy kazanmasına karşın se-
çim kanununun akıl dışı engellemesıyle genelde barajı aşama-
dı. Sayılmış ve oyları ANAP adaylarına aktarılış, yurttaşın seçe-
mediği kişiler milletvekili diye milletin meclısine sokuimuştur.
Zonguldaklıların bilinçli direnişi ilginçtir ve Türkiye'nin gidişi
açısından umut vericidir
Zonguldak ve seçımlerden söz açınca 1940 yıliarının sonu ve
1950 başlarında kimi gözlemlerimi yinelemeden edemeyeceğim.
1949 ilk yaz aylannda Demokrat Partililerin Bayar ve arkadaş-
larının Zonguldak toplantıları çok ilginçtir. Hürriyet muhabiri ola-
rak izlediğim toplantıları kısaca yineliyorum. Bayar ve arkadaş-
İarını Ankara'dan getıren tren Zonguldak garına girdiğınde ha-
va iyice kararmıştı. Yıllar yılı buyruk gereği alkış tutmaktan usan-
mış on binlerce Zonguldaklıbağrına basmak istercesine sıcak
karşılamıştır. Bayar ve ötekı Demokrat Partilıler uzun süre omuz-
larda taşınmıştır. Hemen hepsi CHP iktidarının buyruğunda yö-
netici bürokratlar, sıkı önlemler almışlardı. Çok sayıda asker, jan-
darma, polis ve sivil güvenlik görevlisinin önlemleri dolayısıyla
bir sıkıyönetim havası esmekteydi Ertesi gün Zonguldak'tan ay-
nlırken yeni gelmiş İstanbul gazetelerinin bırınci sayfalarında ilk
bûyük başlık bir kalemden çıkmış gibiydi:
1
"Zonguldak'ta Sıkıyönetim Havası Esiyor".
Olayları izlemek için Zonguldak'a gelmiş istanbul ve Ankaralı
gazetecileri ürkütmüş bir görünüm vardı. Tren gardan uzakla-
şıncaya kadar bu tedirginlik sürdü. Sonra yavaş yavaş yatıştık
ve olayları tartşmaya başladık. Ortak bir yargıya vanlmıştı: CHP
yonetiminin sonu gelmişti. Yurttaş, Demokrat Parti'yi 'Ş başına
getirecekti. Böyle de oldu. Fakat yığınlann gidişinde geçim ve
günlük yaşam açısından belirgin bir değişim görülmedi. Hatta
daha da kötüledi. Demokrat Partili kimi kişiler yönetim ve yurt-
taş arasında yem bir kazanç yolu buldular ve yıllarca uyguladı-
lar. Bayar ve arkadaşlarının sözleri alanlarda kalmıştı.
1951 yılı başlarında yine Zonguldak'taydım. İsmet Inönü'nün
muhalefet lideri olarak yapacağı Karadeniz gezisini Vatan mu-
habiri olarak izleyecektim. Ankara'dan Zonguldak'a trenle değil
otomobillerle ulaşmıştık. On binlerce Zonguldaklı sokakları ve
alanları doldurmuştu. Bayar'ın karşılanışından daha görkemli ve
içtenlikli bir karşılanıştı. Oylarıyla CHP'yi devirmış olan Zongul-
daklı seçmen, düşürdüğü CHP'nin önderi İnönü'yü "yasa varol"
haykırışlarıyla karşılıyor ve çok ilginçti. İnönü'yü sırtında taşımak-
tan daha öte bir içtenlikle inönü'nün bindiği cipi de taşıyordu.
Zonguldaklıların bu davranışı Demokratlardan uzaklaşmanın bir
gösterisiydi. İnönü, Zonguldak Hükümet Alanı'nda yaptığı tonuş-
masına kuru ve çekingen başlamıştı. Konuşmasının sonuna dog-
ru kendini bulmuş, daha sonraları da sevilen ve bel bağlanan
politikacı kişiliği ortaya çıkmıştı. Tek partinın degışmez önderi
milli şef olmaktan sıynlmıştı.
inönû'yû Samsun'a götürecek olan Denizyolları vapuru gecik-
meli geleceğini öğrenince bir degışmiş, rıhtımı dolduran insan-
larla yakınlıklar kurarak kimi ayakta, kimi bavulların üstünde otu-
rarak her konuda konuşmuştu. Bu arada benim Celal Bayar'ın
muhalefet yılları gezilerine katıldığımı öğrenince daha bir yakınlık
başlamıştı aramızda. Zonguldak'ta başlayan Samsun ve Trab-
zon'dan ötelere uzanacak olan geaden ben Gıresun'da ayrılıp
İstanbul'a döndüm. Samsun'da neşeli gecen bir akşam yeme-
ğinde bir soru üzerine şunları söylemiştim: 1949 sonbaharında
Bayar'ı sırtlarda taşımış olan Zonguldaklı yurttaşlar, 1951 ilkya-
zında Sayın İnönü'yü ciple birlikte taşıyortar. Coşkulu karşılayış-
ların altında yatan kötü koşullar değişmediğinden ötürûl
1:
ANNE VE BABALAR
BU KASET ÇOCUKLARINIZA
EN GÜZEL YILBAŞI HEDİYESİ
HAPPV SIRTCUVr TO VOU
IVI Kl OOÛOUN AVŞ£GUL
B1RGUM OKULA OtOCAKEN
VIZ VIZ V12
BAK POSTACI GELIYOR
AÜ BABA'NIN ÇIFTüâl
VALANCI
DAHâ OUN ANNEHIZ1N
EÜMIZDC
f
DUYURU
Zonguldak'ta Emek-özgürlük-Demokrasi
savaşımı veren maden işçilerini
kutluyorum ve eski grevci arkadaşlarımı
onlara omuz vermeye çağırıyorum.
SÜLEYMAN ÜSTÜN
DİSK MADEN-İŞ EŞKİ EĞİTİM
MÜDÜRÜ
YILBAŞI GECESt EVİNlZDE YA DA
EVÎMDE ÇOCUK BAKABÎLİRİM.
TEL: 155 79 78
ADALET BAKANLIĞI'NDAN
MÜNHAL NOTERLtKLER
Aşajıda 1989 yılı gayri safı gelirleri ve isimleri yazılı bulunan ikin-
ci sınıf noterlikler münhaldir.
1512 sayılı Noterlik Kacunu'nun 22 ve müteakip maddeleri gere-
ğince birinci sınıf ve ikinci sınıf noterlerden bu noterliklere atanma-
ya istekü olanlaruı ijan târihinden itibaren bir ay içinde bakanlıgımıza
veya bulunduklan yer cumhuriyet başsaveıhklanna başvurmalan ge-
rekmektedir.
Posta ile doğrudan doğruya bakanlığa gönderilmi? olan dilekçe-
ler, bajvurma süresi içinde bakanlığa gelmediği takdirde atama işle-
minde nazara alınmaz.
tlan olunur.
SIRA MÜNHAL
NO: NOTERLİĞİN ADI
1989 YILI
GAYRİ SAFİ GELİRt
1- Artvin Noterliği
2- Batman Birinci Noterliği
3- Bayburt Noterliği
4- Islahiye Noterliği
5- Kahramanmaraş Uçüncü Noterliği
6- Kars Birinci Noterliği
7- Of Noterliği
Baan: 43093
54.123.651.00.- lira
83.803.016.00.- lira
53.280.415.00.- lira
69.858.226.00.- lira
94.185.794.00.-hra
103.550.164.00.- lira
43.055.343.00.- lira
PENCERE
NATOJslam Dünyasında
Haçlı Ittrfakı mı• ••
"NATO"nun Vfen; Doktrini" ön köşede 7 Aralık 1990'da çı-
kan yazının başlığıdır.
Nedir NATD'nun yeni doktrini?
Önce eskisine bir göz atmak gerek; NATD, adı üstünde
"Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü'VüT. Batı'nın Doğu blokuna
karşı, daha başka deyişle "komünizm tehlikesi"ne karşı kur-
duğu askeri savunma örgütüdür. Peki, Doğu bloku yıkıldı, Vor-
şova Paktı dağıldı, "komünizm tehlikesi'" kalmadı. NATO ne
yapacak? Örgütûn varlık gerekçesi silinmedi mi?
Evet.
öyleyse NATD'ya yeni bir gerekçe, yeni bir doktrin gereki-
yor ve aranıyor.
Körfez kriziyle birlikte NATO Genel Sekreteri Manfred Wör-
ner bu gerekçeyi bulmuş görünüyor ve özetliyor: "Avrupa'mn
Güneyinde Mağrip ülkeleri (Kuzey Afrika'nın batısındaki İslam
devletleri) boyunca Ortadoğu'ya kadar bir istikrarsızlık kuşa-
ğı yer almaktadır. Gerginlikler, nûfus artışı, çıkar çatışmalan,
göç, azgelişmişlik, aşın dincilik, terorizm tarafından yûkseltil-
mektedir. Türkiye, doğrudan tehd'rt altındadır ve güney bölge-
miz tüm ittifak çıkarlarını ilgilendiren önemli bir bölgedir..."
NATO Başkomutanı John Galvin de "NATO'nun yenigörev
alanı"n\n attını çiziyor: "İstikrarsızlık bölgesi barındırdığı stra-
tejik kaynaklar bakımından NATO'nun güvenliğini tehdit ede-
bilecek özellik gösteriyor. NATO üyeteri bu kaynaklara can da-
marlanndan bağlıdır."
Açıkçası NATO'nun yeni görev alanı artık "Kuzey Atlantik"
değil, "Mağripten Ortadoğu'ya kadar İslam dünyası"d\r. Gö-
revi, "komünizme karşı savunma" değil, petrol kaynaklartna
sahip toplumlardaki "istikrarsızlık"X\t.
Ancak NATO'nun yeni doktrinini benimsemek için küçük
bir soru var: Oteki üyeler antlaşmanın sınırlannı İslam dün-
yasına yayacaklar mı?
•
Türkiye'nin işte tam bu noktada Körfez savaşı nedeniyle
NATO'ya başvurarak Çevik Kuvvet'i Güney Anadolu'ya ça-
ğırmasının anlamı nedir?
Vaşington'daki bir "üst düzey askeri yetkili" arkadaşımız
Ufuk Güldemir'e şunları söylüyor:
"Çevik Kuvvefin Türkiye'ye gelmesinin en önemli yanı NA-
TO'nun ilk kez Varsova Paktı dışında bir tehdide cevap ver-
mesi olacaktır. Bu, tarihi bir karardır. NATO bugüne kadar hep
b&gesel sorunlardan uzak durmuştur. Oysa simdi Irak gibi böt-
gesel bir tehdide karşı harekete geçmiş olması, NATO'nun ge-
lecekteki politikalarını çok etkileyecektir. Bu, bizim için o ka-
dar önemlidir ki hatta size şunu söyleyebilirim: NATO'nun Sov-
yet dışı bir tehdit dolayısıyla Türkiye'ye gelmesi, Saddam Hü-
seyin'in Kuveyfi işgalinden daha önemli bir adımdır."
Doğrudur...
NATO Çevik Kuvveti'nin Ortadoğu jandarmalığı için Türki-
ye'ye gelmesi, Kuveyt'in işgalinden daha önemlidir; Türkiye
1
nin rolü de islam dünyasında Haçlı ordularına Truva atı rolü-
nü oynamaktan gayri bir şey sayılmayacaktır.
•
NATO üyeleri, Türkiye'nin NATO görevlerini İslam dünya-
sına yayan istemine ne yanıt verecekier?
Daha belli değil.
Ancak NATO'da bu yolda bir karar alınması, dünya çapın-
da anlam taşır; sorular birbirini izler: Batı, Paris Sözleşme-
si'yle kendi içinde demokrasiyi ve banşı yeğledi, Urallar'a ka-
dar Avrupa bütünleşiyor, bu gelişme sürecinde İslam dün-
yasına dönük jandarmalık işlevi NATO'ya nasıl yüklenebilir?
NATO antlaşmasının içeriğine bu görev sığdırılabilir mi? Müs-
lüman ülkeierin zaptiyeliğini üstlenecek bir NATO'da Türki-
(Arkm 16. Sayfada)
T Ü M K A S E T C İ L E R D E
ükira •apartman gideri QSU •elektrik ûvergi •aidat ütaksit
Hesabını bilenler
HesapT ile öderler.*
Artık Hesap T sahipleri bugün hangi
borcumun vadesi geldi, parayı nasıl
göndereceğim, yatıracağım diye düşün-
müyorlar.
Töbank, Hesap T sahipleri
adına ödeme yapıyor.
Ödemeniz ister sabit mik-
tarlarda ve periyodik za-
manlarda, ister değişken
olsun farketmez.
Ödeme yapacağınız kişi
veya kurumun Töbank'da
hesabı varsa o hesaba,
yoksa bir bankadaki hesabına veya diler-
se adresine borcunuzu Töbank ödüyor.
(Şimdilik yalnız İstanbul'da)
Üstelik o tarihte hesabınızda yeterli para
olmasabile...
Çünkü Hesap T sahipleri
"bankada yeterli param
var mı" diye sürekli hesap
yapmazlar.
Çünkü Hesap T sahiple-
rinin ödeme emirleri ye-
terli paralan varsa hesap-
lanndan. yoksa kredile-
rinden karşılanır...
Siz de TÖBANK'a gelin "hesabını bilenler" arasına katılm.
Tüm ihtiyaçlannızı Tek Hesap'la karşılayın.
Hesabınıbilenlere özel hjglTöbank'a özgü.
MS1
TÖBANK * Hesabınızda para olmasa bile