Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET/16 DİZİ-RÖPORTAJ 15 ARALIK 1990
Yalnız gitmektenyorgundu3EYLUL
1932/KONYA
Her hafta
bir şiir
yazacağım
Bu sene niyetim
adamakıllı çalışmak.
Hiç olmazsa iki
roman, olmazsa bir
roman ve beş-altı
hikâye çıkarmak
niyetindeyim. Bir de
küçük şiir kitabı...
İki gozum Ayşe
Dun Konya'ya geldim. Uzun
mektup yazacak halde değılım,
şoyle bir yerleşevim falan ondan
sonra uzun uzun gevezelikler
ederım.
Oraya benım ıçin 15 lira gön-
derilmiş... Bunu alır ve Pertev'e
(Boratav) verirsın, maaş aldığıın
zaman da ust tarafını yollaya-
cağım, o zaman mahut (bellı)
altı lirayı da yolla ve sevgili pı-
jamalarıma kavuşurum. Anka-
ra'da vekâletten bu sene" Kon-
ya'da ipka edildığimi (bırakıldı-
ğımı) oğrendım. Oyle pek de
muteesüir olmadım. Bu sene nı-
yetim adamakıllı çalışmak. Hiç
olmazsa ıkı roman, olmazsa bir
roman ve beş altı hıkâye çıkar-
mak niyetindeyim. Bir de kuçük
şiir kitabı neşredeeeğim. Bir ke-
re her hafta bir sıir yazmaya ka-
ti karar verdim kı bunu yapabı-
lirsem ıyi bir şey olacak. Ney-
se, £nver'e, Pertev'e, Halıde'-
ye, Cahide ve Nezahat'e, dığer
bütün tanıdıklara selam. Bu
mektuba cevap \ermeye hacet
yoktur, para gonderdığım za-
man yazarsın. Sana da bırçok
selam evladım.
Sabahatıin Ali
8 ARALIK
1932/KONYA
Hayat bir
tesadüf;
ölüm de
tesadüf
olabilir
Düşün ki, bu anda
hayattan beklediğim
hiçbir şey yoktur. Ne
mevki, ne şöhret, ne
edebiyat, ne yaratmak
zevki, ne de bana asla
nasip olmayacağını
bildiğim sâkin ve
üzüntüsüz bir hayat.
İki gözüm Ayşe
Ben şimdilik kendim de âşık
ve ziyadesiyle perişanım. Hatta
beru hiç rahat bırakmayan, alay
eder gibı, saçmalığını adamakıllı
bildiğim ve bır takım hissiyatın
elinde ovuncak eden gonlumun
bu ezalarından kurtulmak için
işi kokünden halletmek bile is-
tiyorum. Yaşadığım zaman ka-
zandığım, öldüğüm zaman kay-
bedeceğimden daha çok olma-
sa gerektir. Duşun ki bu anda
hayattan beklediğim hiçbir şey
yoktur. Ne mevki, ne şohret, ne
edebiyyet, ne yaratmak zevki,
ne de bana asla nasip olmaya-
cağını bildiğim sakin ve üzuntu-
süz bir hayat... Bugunlerde
okuduğum Bernard Shaw'un,
romanın kahramanına ölen ka-
nsının başucunda soylettiği gi-
bi: "tşte bir bedef ki saatte 60
dakika gibi dehşetli bir siiratle
buna doğru koşuvoruz..." Ay-
şeciğim saatte 60 dakikalık bu
surat, geçtiğimız yoiun etrafını
ustunkörü olsun görmeye bile
kifayet etmez (yetmez), kaldı ki
bir iş yapmak, bir eser bırak-
mak...
Hayattan hususi bır zarar
görmeyenlerin ve kendini ona
uydurabilenlerin yapacaklan en
akıllıca hareket yaşamak, nasıl
olursa olsun yaşamaktır, zevkli
olduğunu zannettikleri her şeyi
yaparak yaşamak. Fakat benim
gibi hayatta hiçbir şeyin zevkli
olamayacağma bir kere kanaat
getirmiş olanlann yaşayışlan bir
tesaduftur ve yine bir tesadüf
onlan hayattan kolayhkla ayı-
rabilir. Ne yapayım, benim ya-
radıhşım böyle imiş, yoksa ken-
disini beş on gun sonra unuta-
bileceğime emin olduğum her-
hangi bir ınsanın beni böyle dü-
şünduremeyeceği aşikârdır.
Şimdilik tanıdıklara, bilhas-
sa Faik'e (Dranas), Rıza'ya Ha-
lide'ye, görursen Cahide'ye,
Enver'e falan selam. Herhalde
mektup beklerim ve bekletme-
meni ayTica rica ederim. Gozle-
rinden öperim kardeşim.
Sababattin Ali
8 OCAK 1933/KONYA
ZZ
'Iki Gözüm Ayşe :
Sabahattin Ali'nin
özel mektuplanYa\ıma hazırlayan
DOĞAN AKIN
365 gün hapishanede
yaşayacağım; ya sonra?
Manen ne halde olduğumu tahmin edebilirsin, tam bir sene
hapishanede yaşamak, arkadaşların yardımıyla karnını
doyurmak ve çıktıktan sonra ne olacağını bilmemek...
İki gozum Ayşe,
Dun Asliye Ceza Mahkeme-
si'nde tam bir seneye mahkûm
edildim. Dansı dostlar başına
kolay hazmedihr şeylerden de-
ğil, hele Konya Hapishanesi ta-
hammul edilir gibi değil. Tam
800 mevcut. Benim vaziyetım ve
görduğum muamele çok istısnaı
olduğu halde yine üzuluyorum.
Bereket Pertev (Boratav) vesa-
ir birkaç arkadaş beni bırakmı-
yorlar. Hele Pertev bugunlerde
dehşetli masraflara da girdi ve
giriyor. Hukmu temyiz edece-
ğim, netice ne olacak bilmem
Manen ne halde olduğumu ta-
savvur edebilirsın, tam bir sene,
tam 365 gün hapishanede yaşa-
ırak, arkadaşlann yardımıyla
karnını doyurmak ve çıktıktan
sonra ne olacağını bilmemek...
Işin asıl feci tarafı: Annem ıle
kızkardeşimi buraya getırtmiş-
tim, dort gun kadar bir otelde
beraber kaldık ve beşincı gunu
ben tevkıf edildim. Onlan şim-
dı tekrar Edremit'e, geldıkleri
yere gönderıyorlar. Dun yanıma
geldıler, ıkısi de ağlarlar.. Be-
ni bile ağlattılar, hele kardeşim,
daha 10 yaşında olduğu halde
herşeyı anlıyor, "beni gonder-
me, ben senin yanında kalayım,
isterse hapishane olsun, ben
senden ayrilmam!" dıye tuttur-
du, sustumncaya kadar çektıği-
mı Allah bilir.
Mamafih ben kendime göre
bir hayat felsefesine sahıp oldu-
ğum için vaziyetime alışacağımı
zannediyorum, fakat onlar, o
zavallılar ne yapacaklar, bu ci-
het beni oldukça muteessir edı-
yor.
Sana geçenlerde bır mektup
yazmıştım, niçin cevap verme-
din? Enver Avrupa'ya gitmiş,
haberin \ar mı, Pertev'e gelen
bir kartta bana mekıup vazaca-
ğını soyluyor, nereden akhna es-
ti bilmem, ihtimal başıma gelen-
leri duymuştur ve beni teselli
edecektir. Ne dıyelim, Allah
gonlune gore versın.
...Benım "Esirler" piyesi bit-
ti, oldukça da guzel oldu, temi-
ze çekince sana gonderirim, bir
hayli de talimat venrim, Nâ-
zım'a (Hikmet) gotürursun.
Yeni yazılar yazdığım yok,
vazacak halde de değilim. Sen-
den ve dığer doslJardan mektup
beklenm, mektuplan Pertev va-
sıtasıyla gönderin. Şimdilik göz-
lerınden operim kardeşim, ab-
lana ve kardeşine selam.
Sabahattin Ali
21 NISAN 1933/KONYA
Bazen inşan kendini
unutur gibi oluyor
Düşün ki burada geçen 24 saatin hepsi uyku saatleri de
dahil, envai türlü azap ve dargınlıkia doludur. Hür olanlar,
hür olmayanların neler duyabileceklerini tasavvur edemezler.
Sabahattin Ali'nin 42 yıl suren kısa yaşamı. kovuşturmalar, tutuklamalarla geçmiş ve sopa darbeleriyle son bnlmuştu.
Ayşe
Vaadine rağmen hâlâ mektup
yazmadın. Vallahi çok ayıp edi-
yorsun, ben oturup destan gibi
mektuplar yazayım sen cevap
verme!..
Benim cezamı Temyiz Mah-
kemesi tasdik etti. Bır sene ya-
tacak gibiyim. Dort ayı gitti, se-
kiz ay kaldı demektir. Bu da ge-
çer. Ben mütehammil (taham-
müllu) adamımdır. Hele çaresı
olmayan şeylere pek tahammül
ederim. Yalnız sizin gibi pek be-
ğendiğim birkaç kişi en lazım
olan zamanda beni yalnız bırak-
masalar...
Ne yazayım, sen sorsan ben
cevap verirdim, fakat şimdı
kendiliğimden yazacağım şey-
lerin hepsi soğuk ve manasız
olacak. Bilhassa benim içim bu-
gunler sizlerin pek de aşina ol-
madığınız bir takım hislerle do-
lu... Günlerceölüm duşıincesiy-
le başbaşa oturmak nedır bılir
misin?
Yeıs (keder), tereddut. ım-
kânsızlık karşısında gebermeyi
nasıl istediğimi tasavvur edebi-
lir misin?
Duşun kı burada geçen 24 sa-
atin hepsi uyku saatleri de da-
hil, envai turlu azap ve iğbirar-
la (dargınlıkla) doludur.
Yapılan edepsizliklere muka-
bele edememek, bir budala. ca-
hil, eşek karakol kumandanı-
nın, bir namussuz. müdde-i
umuminin (savcmın) esiri oldu-
ğunu bilmek kolay şey mi?..
Bazen ınsanın kendini unutur
gibi olduğu saatler de oluyor.
Ama çok kısa...
Hur olanlar hur olmayanların
neler duyabileceklerini tasavvur
bile edemezler. Hads (sezgi) ile
yapılan butun izahlar ve tah-
minler yanlıştır.
Sakın bu sözlerden beni itida-
lını (olçusunu) kavbetmış falan
zannetme, burada olsan sen de
bir şey farketmezsın, hiçbir şey
belli etmiyorum. Sana yazdıkla-
rım kendimden maada (başka)
kimsenin bilmediği şeylerdir.
Kendimden bahsetmemek is-
tediğim halde bir hayli soğuk-
luklar daha yazdım. Niçın cevap
yazmıyorsun Ayşe, vallahi çok
darüıyorum. Sanagücenmek is-
temem fakat ne yapayım elim-
de değil, bazen Pertev'e (Bora-
tav) "mektup var mı?" deyip
hayır cevabı alınca o kadar mu-
teessir oluyorum ki... Barı Ay-
şe başkaları gibi olmasa diyo-
rum. Halbukı bu başkalarından
hiç olmazsa ayda bir şey çıkı-
yor, senden o da yok.
... Neyse, tanıdıklara selam.
Sabahattin Ali
(Yeni harflerle imza attığı ilk
mektup)
TARIHSIZ
Aşk bazılarını ölünceye kadar terk etmez
Dünyaya herkes mukadder bir vazifeyi ifa için gelirmiş, ben
de âşık olmak için gelmişim. Bereket ki boylu poslu,
yakışıklı bir delikanlı değilim. O zaman böyle kendi
kendime tutuşmakla kalmaz, mukabele falan da görür, işi
gücü maceralara hasrederdik; şimdi ise kendi kendimize
gelin güvey olurken yazı falan yazacak zamammız oluyor.
iki gozum Ayşe,
Utandırma siyaseti takip et-
mek istediğimden falan değil,
fakat senin cevabını tacil etmek
için (çabuklaştırmak) derhal ce-
vap vermek istedim, buna rağ-
men göruyorsun ki 10 gun ka-
dar geç kaldım. Sebebi basit,
benım her zamankı hastalığım:
Yine âşıkım. Ah Ayşe, vallahi
artık ben de şaşırdım, 15-16 ya-
şımdan beri şöyle bir haftacık
olsun âşık olmadan durduğumu
hatırlamıyorum. Mutemadiyen,
bilafasıla (aralıksız) ve şiddetle
âşıkım. Zannetme ki öyle ustun-
körü şöylere aşk ismini veriyo-
rum, benimkilerin herbiri ateş-
lilikte Verter'ı, bakirlikte Rome-
o'yu geri bırakacak şeyler; işin
tuhafı her seferinde ilk defa âşık
oluyormuşum gibi bılmedığim
heyecanlara ve ihtisaslara (du-
yarhlıklara) duşmemdir. Bu ıh-
timal her aşkımın nevı ve şekil
itibariyle diğerinden çok farklı
olmasındandır. Galiba evvelce
de soylemiştim, bende aşk mık-
natisiyet (çekim) gibi bir şey, da-
ima mevcut, yalnız mıknatısa
yapışan cisimler değişiyor. Bü-
tün bu alakalanm ciddiyetini ve
alalade bir heves olmadığıru, her
maşukamla (âşık olunan kişi)
hayat ımı birleştirmek arzusun-
da bulunmakhğım ispat eder.
Dunyaya herkes mukadder bir
vazifeyi ifa için gelirmiş, ben de
zannediyorum ki sadece âşık ol-
mak, zaman, mekân ve imkân
duşunmeden âşık olmak için
gelmişim, bereket ki boylu pos-
lu yakışıklı bır delikanlı degüim,
o zaman böyle kendi kendime
tutuşmakla kalmaz, mukabele
(karşılık) falan de gorür, işi gu-
cü maceralara hasrederdik; şim-
di ıse kendi kendimize gelin gu-
vey olurken başka bir takım iş-
ler çıkacak, yazı falan yazacak
zamammız oluyor. Ve aşktan
yanı âşıklığımdan icap ettiği
tarzda istifade edemediğim için
onu icap etmeyen şekillerde kul-
lanıyor, yani içimde taşıdığım
bu heyecandan bazen şekil, ba-
zen mahiyetini değiştirerek ya-
zılanmın mevzu ve hareketleri-
ni çıkarıyonım.
Zaten cinsi hissiyatın tezahu-
rü olan bir nevi "istek" berta-
raf edilirse, aşk bazı insanlarla
beraber doğan, onlan ölünceye
kadar terketmeyen bir histir.
Hayatta bu nevı aşktan zerre
kadar nasibı olmayanlara tesa-
düf ettim, fakat sebebi vucutla-
nnın (varoluş nedenlerinin) aşk
olduğunu zannettirecek kadar
bununla memlu (dolu) insanlar
da bilirim. Sanat heyecaru falan
dediğimiz hep budur, bunun ta-
havvulat ve istihalatıdır (deği-
şiklikleridir), fakat Freud'un
dediği gibi cinsiyetle alâkası
olan, ondan doğan bir şey de-
ğil, onunla uzaktan bile alâka-
dar olmayan bir şey, hatta cin-
si hislerin mudahalesinde derhal
ölen, asaletini kaybeden bir şey.
Size yeni sevgilımi nasıl tarif
edeyim? Guzel mi, bilmem,
bence dunyada sevilmeye la>ık
olan mahlûkların yegânesi. O
kendısini ne kadar sevdiğimı,
hatta yalnız sevdığimi bile bil-
mediği halde ben onun ıçın her
şeyımi, herhangi bir uzvumu fe-
da edebilirim. Size bugunlerde
bir resmini yollayacağım, ken-
diniz hukmunüzü veriniz.
...Selamlar iki gozum.
Sabahattin Ali
Varın: -Hâkim
korktuğu için
mahkâm etti"
SABAHATTİN ALİ'NİN ÖLÜMÜ
Seneler sürer
her günüm,
Yalnız
gitmekten
yorgunum;
Zannetmesana
dargınım,
Ben gene sana
vurgunum.
(Sabahattin AH
1931)
PERTEV NAILI'DEN AYŞE SITKI'YA
'Milli duygular'la
işlenenbir cinayetSoz Sabahattin 'Mı'den açılınca
noktavı huzun ko>u>or Sabahaltın
Ali cinavetinın uzerındekı esrar per-
desı, aradan geçen yaklaşık yarım
\uz>ıla karşın aralanmıs değil
Nâzım Hikmet. sanatçının 1955 yı-
lında Rusça baskısı yapılan "İçimiz-
deki Şevtan" adlı romanı ıcın kale-
me aldığı vazıda, "Sabahattin Ali,
Turk edebiyatının ilk de\rimci-
gerçekçi hikâyecisi \e romancısıdır"
dı>or. Vakın donem Turk vazınmın
en onemlı isimlerinden bırı olan Sa-
bahattin Ali'nin "teşhis edilemeven"
cesedi 16 Hazıran 1948'de Kırklare-
Iı'nın Sazara ko\u \akınlannda bu-
lunuvor Ancak cinayet kamuoyuna
a>larca sonra "du>urulu>or."
12 Ocak 1949"da, Istanbul polisı-
nın Bulgaristan'a adam kaçıran bır
şebekevı ızledıği sırada >akaUr.an Ali
Ertekin'ın cınavetı ışledığı açıklanı-
yor!..
•\lı Fıttkın kımdır? In/ıbat ba^ça-
vu>uyken Mİah caldığı gerckcesıvle
ordudan aulan bır astsuba\ Son-
ra? Inşaatlarda çalı>ı>or bır
Ondan sonrasını kendısınden dınle-
>elım:
"Sonra Vlilli Emnivet'le bana >a-
zife verdiler."
Ertekın. gazetecı kemal Ba\ram
Çukurka\aklı'\a. Mıllı Emnı>et'çe
kendısıne \enlen \azifenın "Sulta-
nahmet'te >atan komunistlerle ah-
baplık kurmak" olduğunu sovluşor
(Sabahatcın \\ı Olayı, Yenıgun Ya-
vınları - Ankaıa 1978, s>. 403) Ve
Kırklarelı Ağır Ceza Mahkemesi'nde
30 Nısan 1949'da başlayan yargılama
15 Ekim 1950'de sona en>or
SonVıç, "Cinayeti milli duygular-
la işledim" dı>en Mi Ertekın, 4 yıla
hukum gıyiyor ve aynı yıl çıkarılan
af vasasından vararlandırılıyor. Yurt-
diMna adam kaçırma \e cinayetın ce-
zas' o sıralarda da 4 yıl değil... An-
cak Ertekın 4 yıla mahkûm oluyor \e
kararı okuyan hâkınıe "sagolun" dı-
yor!.. BoyleMne "hafifletici" neden-
ler, valnızca "milli dujgular" olma-
sa gerek!
Y«nı UUnU • ~--
h Sdmn«n
Bulgaristana gizlice adam,
kaçıran bir şebeke yakalandı
Ş«fc«ke dntntam Mri Sakafeai«a ktji
bmiui UjmUt nray Mirtijjm DM «ti
Israil
ecariüü
İngiltere
Hâdbenin taftilâtmı rwiyong
XıO*jr Uknrr
no ITTI h UMıd
Sporculan Korümjı
Derneği kuruldu
SabahattinAli'ninmacerası
bu kâğıda sığacak gibi değil
Celsede bütün belagatini gösterdi, şiirlerini falan
okudu. Bir sen^e mahkûm oldu, ama hiç
olmazsa, bir kaç yüz kişiye şiirlerini dinletmişoldu.
9.1.1933 disi bile heyecana duştü. tlk cel-
Cumhuriyet'in 12 Ocak 1949 tarihli sayısı.
Ayşe;
Geçenlerde Mesaret'in mektu-
bunda, benim gibi gozlüğünün
birinin camı olmayan bir ada-
mın hoşuna gidecek bir selamı-
na nail oldum... Gorüp görece-
ğimiz nimet bundan ibaretmiş...
Insan, iki satır mektup yazar. Si-
tem etmemi mi bekliyorsun yok-
sa?.. Bereket öyle bir âdetım
yok...
Sabahattin'in macerası pek
bu kâğıda sığacak gibi değil, ol-
dukça uzun... Yalnız muhake-
mesinin pek heyecanlı geçtiğıni
söyleyeyim... Tatil gunlerine te-
saduf ettiği için, salonu orta
mektep, lise ve muallım mekte-
bi talebeleri dolduruyorlardı...
Sabahattin, oldukça guzel nu-
maralar yaptı; o kadar ki ken-
se tam 5.30 saat sürdü. O gun,
muhbirlerle şahitler dinlendi.
Sabahattin onların şehadetleri-
ne itirazlarda bulundu. Ikincı
celsede, mudde-i umumi iddia-
namesini okudu ve Sabahattin
mudafaasını yaptı. O celsede
bütün belagatini gösterdi; şiirle-
rini falan okudu. Bir seneye
mahkûm oldu ama, hiç olmaz-
sa, birkaç yüz kişiye şiirlerini
dinletti; kitap halinde çıkarsay-
dı, bu kadar kari (okur) bulaca-
gı meşkûktu (kuşkuluydu); böy-
le felaketlerin, hiç olmazsa bu-
na benzer faydalan oluyor...
Adalet, mahkeme, hukuk gi-
bi zırıltılann ne boş şeyler oldu-
ğunu bu mesele vesilesiyle iyice
oğrendim. Hepsi incir çekirde-
ğını doldurmayan, istediğın ye-
re çekilen bir takım mucerret
(soyut) sozler uzerine müstenit
(dayandırılmış)...Ikide bir şu
sozler tekrar edilip durdu:
"Mahkeme adaletin tecelli etti-
gi, hakikatin meydana çaktığı
yerdir... Burada devletin mane-
vi nüfuzu mevzu-ı bahistir..." ve
saire... Lakin, bu lafları söyle-
yenler, hususi meclislerde hep
bizim gibi senin benim gibi ko-
nuşuyorlar; ve kanun denilen şe-
yin ne kadar saçma olduğunu
itiraf ediyorlar.
Soz aramızda. Sabahattın'i,
'Gazi aleyhinde tefevvuhatM
bulundu' diye ihbar edenler be-
nim de hukümet aleyhinde men-
fi bir adam olduğumu falan
mevzu-ı bahis ediyorlar ve tarih
kongresine telgraf çektiğimden
falan dem vuruyorlarmış. Allah
şerlerinden saklasın!
Şimdilik bu kadar dostum.
Muhakkak mektup yaz, eşten
dosttan havadisler ver. / ... / Sen
de hoşçakal.
Pertev Naili