04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/16 DİZİ-RÖPORTAJ 15 ARALIK 1990 Yalnız gitmektenyorgundu3EYLUL 1932/KONYA Her hafta bir şiir yazacağım Bu sene niyetim adamakıllı çalışmak. Hiç olmazsa iki roman, olmazsa bir roman ve beş-altı hikâye çıkarmak niyetindeyim. Bir de küçük şiir kitabı... İki gozum Ayşe Dun Konya'ya geldim. Uzun mektup yazacak halde değılım, şoyle bir yerleşevim falan ondan sonra uzun uzun gevezelikler ederım. Oraya benım ıçin 15 lira gön- derilmiş... Bunu alır ve Pertev'e (Boratav) verirsın, maaş aldığıın zaman da ust tarafını yollaya- cağım, o zaman mahut (bellı) altı lirayı da yolla ve sevgili pı- jamalarıma kavuşurum. Anka- ra'da vekâletten bu sene" Kon- ya'da ipka edildığimi (bırakıldı- ğımı) oğrendım. Oyle pek de muteesüir olmadım. Bu sene nı- yetim adamakıllı çalışmak. Hiç olmazsa ıkı roman, olmazsa bir roman ve beş altı hıkâye çıkar- mak niyetindeyim. Bir de kuçük şiir kitabı neşredeeeğim. Bir ke- re her hafta bir sıir yazmaya ka- ti karar verdim kı bunu yapabı- lirsem ıyi bir şey olacak. Ney- se, £nver'e, Pertev'e, Halıde'- ye, Cahide ve Nezahat'e, dığer bütün tanıdıklara selam. Bu mektuba cevap \ermeye hacet yoktur, para gonderdığım za- man yazarsın. Sana da bırçok selam evladım. Sabahatıin Ali 8 ARALIK 1932/KONYA Hayat bir tesadüf; ölüm de tesadüf olabilir Düşün ki, bu anda hayattan beklediğim hiçbir şey yoktur. Ne mevki, ne şöhret, ne edebiyat, ne yaratmak zevki, ne de bana asla nasip olmayacağını bildiğim sâkin ve üzüntüsüz bir hayat. İki gözüm Ayşe Ben şimdilik kendim de âşık ve ziyadesiyle perişanım. Hatta beru hiç rahat bırakmayan, alay eder gibı, saçmalığını adamakıllı bildiğim ve bır takım hissiyatın elinde ovuncak eden gonlumun bu ezalarından kurtulmak için işi kokünden halletmek bile is- tiyorum. Yaşadığım zaman ka- zandığım, öldüğüm zaman kay- bedeceğimden daha çok olma- sa gerektir. Duşun ki bu anda hayattan beklediğim hiçbir şey yoktur. Ne mevki, ne şohret, ne edebiyyet, ne yaratmak zevki, ne de bana asla nasip olmaya- cağını bildiğim sakin ve üzuntu- süz bir hayat... Bugunlerde okuduğum Bernard Shaw'un, romanın kahramanına ölen ka- nsının başucunda soylettiği gi- bi: "tşte bir bedef ki saatte 60 dakika gibi dehşetli bir siiratle buna doğru koşuvoruz..." Ay- şeciğim saatte 60 dakikalık bu surat, geçtiğimız yoiun etrafını ustunkörü olsun görmeye bile kifayet etmez (yetmez), kaldı ki bir iş yapmak, bir eser bırak- mak... Hayattan hususi bır zarar görmeyenlerin ve kendini ona uydurabilenlerin yapacaklan en akıllıca hareket yaşamak, nasıl olursa olsun yaşamaktır, zevkli olduğunu zannettikleri her şeyi yaparak yaşamak. Fakat benim gibi hayatta hiçbir şeyin zevkli olamayacağma bir kere kanaat getirmiş olanlann yaşayışlan bir tesaduftur ve yine bir tesadüf onlan hayattan kolayhkla ayı- rabilir. Ne yapayım, benim ya- radıhşım böyle imiş, yoksa ken- disini beş on gun sonra unuta- bileceğime emin olduğum her- hangi bir ınsanın beni böyle dü- şünduremeyeceği aşikârdır. Şimdilik tanıdıklara, bilhas- sa Faik'e (Dranas), Rıza'ya Ha- lide'ye, görursen Cahide'ye, Enver'e falan selam. Herhalde mektup beklerim ve bekletme- meni ayTica rica ederim. Gozle- rinden öperim kardeşim. Sababattin Ali 8 OCAK 1933/KONYA ZZ 'Iki Gözüm Ayşe : Sabahattin Ali'nin özel mektuplanYa\ıma hazırlayan DOĞAN AKIN 365 gün hapishanede yaşayacağım; ya sonra? Manen ne halde olduğumu tahmin edebilirsin, tam bir sene hapishanede yaşamak, arkadaşların yardımıyla karnını doyurmak ve çıktıktan sonra ne olacağını bilmemek... İki gozum Ayşe, Dun Asliye Ceza Mahkeme- si'nde tam bir seneye mahkûm edildim. Dansı dostlar başına kolay hazmedihr şeylerden de- ğil, hele Konya Hapishanesi ta- hammul edilir gibi değil. Tam 800 mevcut. Benim vaziyetım ve görduğum muamele çok istısnaı olduğu halde yine üzuluyorum. Bereket Pertev (Boratav) vesa- ir birkaç arkadaş beni bırakmı- yorlar. Hele Pertev bugunlerde dehşetli masraflara da girdi ve giriyor. Hukmu temyiz edece- ğim, netice ne olacak bilmem Manen ne halde olduğumu ta- savvur edebilirsın, tam bir sene, tam 365 gün hapishanede yaşa- ırak, arkadaşlann yardımıyla karnını doyurmak ve çıktıktan sonra ne olacağını bilmemek... Işin asıl feci tarafı: Annem ıle kızkardeşimi buraya getırtmiş- tim, dort gun kadar bir otelde beraber kaldık ve beşincı gunu ben tevkıf edildim. Onlan şim- dı tekrar Edremit'e, geldıkleri yere gönderıyorlar. Dun yanıma geldıler, ıkısi de ağlarlar.. Be- ni bile ağlattılar, hele kardeşim, daha 10 yaşında olduğu halde herşeyı anlıyor, "beni gonder- me, ben senin yanında kalayım, isterse hapishane olsun, ben senden ayrilmam!" dıye tuttur- du, sustumncaya kadar çektıği- mı Allah bilir. Mamafih ben kendime göre bir hayat felsefesine sahıp oldu- ğum için vaziyetime alışacağımı zannediyorum, fakat onlar, o zavallılar ne yapacaklar, bu ci- het beni oldukça muteessir edı- yor. Sana geçenlerde bır mektup yazmıştım, niçin cevap verme- din? Enver Avrupa'ya gitmiş, haberin \ar mı, Pertev'e gelen bir kartta bana mekıup vazaca- ğını soyluyor, nereden akhna es- ti bilmem, ihtimal başıma gelen- leri duymuştur ve beni teselli edecektir. Ne dıyelim, Allah gonlune gore versın. ...Benım "Esirler" piyesi bit- ti, oldukça da guzel oldu, temi- ze çekince sana gonderirim, bir hayli de talimat venrim, Nâ- zım'a (Hikmet) gotürursun. Yeni yazılar yazdığım yok, vazacak halde de değilim. Sen- den ve dığer doslJardan mektup beklenm, mektuplan Pertev va- sıtasıyla gönderin. Şimdilik göz- lerınden operim kardeşim, ab- lana ve kardeşine selam. Sabahattin Ali 21 NISAN 1933/KONYA Bazen inşan kendini unutur gibi oluyor Düşün ki burada geçen 24 saatin hepsi uyku saatleri de dahil, envai türlü azap ve dargınlıkia doludur. Hür olanlar, hür olmayanların neler duyabileceklerini tasavvur edemezler. Sabahattin Ali'nin 42 yıl suren kısa yaşamı. kovuşturmalar, tutuklamalarla geçmiş ve sopa darbeleriyle son bnlmuştu. Ayşe Vaadine rağmen hâlâ mektup yazmadın. Vallahi çok ayıp edi- yorsun, ben oturup destan gibi mektuplar yazayım sen cevap verme!.. Benim cezamı Temyiz Mah- kemesi tasdik etti. Bır sene ya- tacak gibiyim. Dort ayı gitti, se- kiz ay kaldı demektir. Bu da ge- çer. Ben mütehammil (taham- müllu) adamımdır. Hele çaresı olmayan şeylere pek tahammül ederim. Yalnız sizin gibi pek be- ğendiğim birkaç kişi en lazım olan zamanda beni yalnız bırak- masalar... Ne yazayım, sen sorsan ben cevap verirdim, fakat şimdı kendiliğimden yazacağım şey- lerin hepsi soğuk ve manasız olacak. Bilhassa benim içim bu- gunler sizlerin pek de aşina ol- madığınız bir takım hislerle do- lu... Günlerceölüm duşıincesiy- le başbaşa oturmak nedır bılir misin? Yeıs (keder), tereddut. ım- kânsızlık karşısında gebermeyi nasıl istediğimi tasavvur edebi- lir misin? Duşun kı burada geçen 24 sa- atin hepsi uyku saatleri de da- hil, envai turlu azap ve iğbirar- la (dargınlıkla) doludur. Yapılan edepsizliklere muka- bele edememek, bir budala. ca- hil, eşek karakol kumandanı- nın, bir namussuz. müdde-i umuminin (savcmın) esiri oldu- ğunu bilmek kolay şey mi?.. Bazen ınsanın kendini unutur gibi olduğu saatler de oluyor. Ama çok kısa... Hur olanlar hur olmayanların neler duyabileceklerini tasavvur bile edemezler. Hads (sezgi) ile yapılan butun izahlar ve tah- minler yanlıştır. Sakın bu sözlerden beni itida- lını (olçusunu) kavbetmış falan zannetme, burada olsan sen de bir şey farketmezsın, hiçbir şey belli etmiyorum. Sana yazdıkla- rım kendimden maada (başka) kimsenin bilmediği şeylerdir. Kendimden bahsetmemek is- tediğim halde bir hayli soğuk- luklar daha yazdım. Niçın cevap yazmıyorsun Ayşe, vallahi çok darüıyorum. Sanagücenmek is- temem fakat ne yapayım elim- de değil, bazen Pertev'e (Bora- tav) "mektup var mı?" deyip hayır cevabı alınca o kadar mu- teessir oluyorum ki... Barı Ay- şe başkaları gibi olmasa diyo- rum. Halbukı bu başkalarından hiç olmazsa ayda bir şey çıkı- yor, senden o da yok. ... Neyse, tanıdıklara selam. Sabahattin Ali (Yeni harflerle imza attığı ilk mektup) TARIHSIZ Aşk bazılarını ölünceye kadar terk etmez Dünyaya herkes mukadder bir vazifeyi ifa için gelirmiş, ben de âşık olmak için gelmişim. Bereket ki boylu poslu, yakışıklı bir delikanlı değilim. O zaman böyle kendi kendime tutuşmakla kalmaz, mukabele falan da görür, işi gücü maceralara hasrederdik; şimdi ise kendi kendimize gelin güvey olurken yazı falan yazacak zamammız oluyor. iki gozum Ayşe, Utandırma siyaseti takip et- mek istediğimden falan değil, fakat senin cevabını tacil etmek için (çabuklaştırmak) derhal ce- vap vermek istedim, buna rağ- men göruyorsun ki 10 gun ka- dar geç kaldım. Sebebi basit, benım her zamankı hastalığım: Yine âşıkım. Ah Ayşe, vallahi artık ben de şaşırdım, 15-16 ya- şımdan beri şöyle bir haftacık olsun âşık olmadan durduğumu hatırlamıyorum. Mutemadiyen, bilafasıla (aralıksız) ve şiddetle âşıkım. Zannetme ki öyle ustun- körü şöylere aşk ismini veriyo- rum, benimkilerin herbiri ateş- lilikte Verter'ı, bakirlikte Rome- o'yu geri bırakacak şeyler; işin tuhafı her seferinde ilk defa âşık oluyormuşum gibi bılmedığim heyecanlara ve ihtisaslara (du- yarhlıklara) duşmemdir. Bu ıh- timal her aşkımın nevı ve şekil itibariyle diğerinden çok farklı olmasındandır. Galiba evvelce de soylemiştim, bende aşk mık- natisiyet (çekim) gibi bir şey, da- ima mevcut, yalnız mıknatısa yapışan cisimler değişiyor. Bü- tün bu alakalanm ciddiyetini ve alalade bir heves olmadığıru, her maşukamla (âşık olunan kişi) hayat ımı birleştirmek arzusun- da bulunmakhğım ispat eder. Dunyaya herkes mukadder bir vazifeyi ifa için gelirmiş, ben de zannediyorum ki sadece âşık ol- mak, zaman, mekân ve imkân duşunmeden âşık olmak için gelmişim, bereket ki boylu pos- lu yakışıklı bır delikanlı degüim, o zaman böyle kendi kendime tutuşmakla kalmaz, mukabele (karşılık) falan de gorür, işi gu- cü maceralara hasrederdik; şim- di ıse kendi kendimize gelin gu- vey olurken başka bir takım iş- ler çıkacak, yazı falan yazacak zamammız oluyor. Ve aşktan yanı âşıklığımdan icap ettiği tarzda istifade edemediğim için onu icap etmeyen şekillerde kul- lanıyor, yani içimde taşıdığım bu heyecandan bazen şekil, ba- zen mahiyetini değiştirerek ya- zılanmın mevzu ve hareketleri- ni çıkarıyonım. Zaten cinsi hissiyatın tezahu- rü olan bir nevi "istek" berta- raf edilirse, aşk bazı insanlarla beraber doğan, onlan ölünceye kadar terketmeyen bir histir. Hayatta bu nevı aşktan zerre kadar nasibı olmayanlara tesa- düf ettim, fakat sebebi vucutla- nnın (varoluş nedenlerinin) aşk olduğunu zannettirecek kadar bununla memlu (dolu) insanlar da bilirim. Sanat heyecaru falan dediğimiz hep budur, bunun ta- havvulat ve istihalatıdır (deği- şiklikleridir), fakat Freud'un dediği gibi cinsiyetle alâkası olan, ondan doğan bir şey de- ğil, onunla uzaktan bile alâka- dar olmayan bir şey, hatta cin- si hislerin mudahalesinde derhal ölen, asaletini kaybeden bir şey. Size yeni sevgilımi nasıl tarif edeyim? Guzel mi, bilmem, bence dunyada sevilmeye la>ık olan mahlûkların yegânesi. O kendısini ne kadar sevdiğimı, hatta yalnız sevdığimi bile bil- mediği halde ben onun ıçın her şeyımi, herhangi bir uzvumu fe- da edebilirim. Size bugunlerde bir resmini yollayacağım, ken- diniz hukmunüzü veriniz. ...Selamlar iki gozum. Sabahattin Ali Varın: -Hâkim korktuğu için mahkâm etti" SABAHATTİN ALİ'NİN ÖLÜMÜ Seneler sürer her günüm, Yalnız gitmekten yorgunum; Zannetmesana dargınım, Ben gene sana vurgunum. (Sabahattin AH 1931) PERTEV NAILI'DEN AYŞE SITKI'YA 'Milli duygular'la işlenenbir cinayetSoz Sabahattin 'Mı'den açılınca noktavı huzun ko>u>or Sabahaltın Ali cinavetinın uzerındekı esrar per- desı, aradan geçen yaklaşık yarım \uz>ıla karşın aralanmıs değil Nâzım Hikmet. sanatçının 1955 yı- lında Rusça baskısı yapılan "İçimiz- deki Şevtan" adlı romanı ıcın kale- me aldığı vazıda, "Sabahattin Ali, Turk edebiyatının ilk de\rimci- gerçekçi hikâyecisi \e romancısıdır" dı>or. Vakın donem Turk vazınmın en onemlı isimlerinden bırı olan Sa- bahattin Ali'nin "teşhis edilemeven" cesedi 16 Hazıran 1948'de Kırklare- Iı'nın Sazara ko\u \akınlannda bu- lunuvor Ancak cinayet kamuoyuna a>larca sonra "du>urulu>or." 12 Ocak 1949"da, Istanbul polisı- nın Bulgaristan'a adam kaçıran bır şebekevı ızledıği sırada >akaUr.an Ali Ertekin'ın cınavetı ışledığı açıklanı- yor!.. •\lı Fıttkın kımdır? In/ıbat ba^ça- vu>uyken Mİah caldığı gerckcesıvle ordudan aulan bır astsuba\ Son- ra? Inşaatlarda çalı>ı>or bır Ondan sonrasını kendısınden dınle- >elım: "Sonra Vlilli Emnivet'le bana >a- zife verdiler." Ertekın. gazetecı kemal Ba\ram Çukurka\aklı'\a. Mıllı Emnı>et'çe kendısıne \enlen \azifenın "Sulta- nahmet'te >atan komunistlerle ah- baplık kurmak" olduğunu sovluşor (Sabahatcın \\ı Olayı, Yenıgun Ya- vınları - Ankaıa 1978, s>. 403) Ve Kırklarelı Ağır Ceza Mahkemesi'nde 30 Nısan 1949'da başlayan yargılama 15 Ekim 1950'de sona en>or SonVıç, "Cinayeti milli duygular- la işledim" dı>en Mi Ertekın, 4 yıla hukum gıyiyor ve aynı yıl çıkarılan af vasasından vararlandırılıyor. Yurt- diMna adam kaçırma \e cinayetın ce- zas' o sıralarda da 4 yıl değil... An- cak Ertekın 4 yıla mahkûm oluyor \e kararı okuyan hâkınıe "sagolun" dı- yor!.. BoyleMne "hafifletici" neden- ler, valnızca "milli dujgular" olma- sa gerek! Y«nı UUnU • ~-- h Sdmn«n Bulgaristana gizlice adam, kaçıran bir şebeke yakalandı Ş«fc«ke dntntam Mri Sakafeai«a ktji bmiui UjmUt nray Mirtijjm DM «ti Israil ecariüü İngiltere Hâdbenin taftilâtmı rwiyong XıO*jr Uknrr no ITTI h UMıd Sporculan Korümjı Derneği kuruldu SabahattinAli'ninmacerası bu kâğıda sığacak gibi değil Celsede bütün belagatini gösterdi, şiirlerini falan okudu. Bir sen^e mahkûm oldu, ama hiç olmazsa, bir kaç yüz kişiye şiirlerini dinletmişoldu. 9.1.1933 disi bile heyecana duştü. tlk cel- Cumhuriyet'in 12 Ocak 1949 tarihli sayısı. Ayşe; Geçenlerde Mesaret'in mektu- bunda, benim gibi gozlüğünün birinin camı olmayan bir ada- mın hoşuna gidecek bir selamı- na nail oldum... Gorüp görece- ğimiz nimet bundan ibaretmiş... Insan, iki satır mektup yazar. Si- tem etmemi mi bekliyorsun yok- sa?.. Bereket öyle bir âdetım yok... Sabahattin'in macerası pek bu kâğıda sığacak gibi değil, ol- dukça uzun... Yalnız muhake- mesinin pek heyecanlı geçtiğıni söyleyeyim... Tatil gunlerine te- saduf ettiği için, salonu orta mektep, lise ve muallım mekte- bi talebeleri dolduruyorlardı... Sabahattin, oldukça guzel nu- maralar yaptı; o kadar ki ken- se tam 5.30 saat sürdü. O gun, muhbirlerle şahitler dinlendi. Sabahattin onların şehadetleri- ne itirazlarda bulundu. Ikincı celsede, mudde-i umumi iddia- namesini okudu ve Sabahattin mudafaasını yaptı. O celsede bütün belagatini gösterdi; şiirle- rini falan okudu. Bir seneye mahkûm oldu ama, hiç olmaz- sa, birkaç yüz kişiye şiirlerini dinletti; kitap halinde çıkarsay- dı, bu kadar kari (okur) bulaca- gı meşkûktu (kuşkuluydu); böy- le felaketlerin, hiç olmazsa bu- na benzer faydalan oluyor... Adalet, mahkeme, hukuk gi- bi zırıltılann ne boş şeyler oldu- ğunu bu mesele vesilesiyle iyice oğrendim. Hepsi incir çekirde- ğını doldurmayan, istediğın ye- re çekilen bir takım mucerret (soyut) sozler uzerine müstenit (dayandırılmış)...Ikide bir şu sozler tekrar edilip durdu: "Mahkeme adaletin tecelli etti- gi, hakikatin meydana çaktığı yerdir... Burada devletin mane- vi nüfuzu mevzu-ı bahistir..." ve saire... Lakin, bu lafları söyle- yenler, hususi meclislerde hep bizim gibi senin benim gibi ko- nuşuyorlar; ve kanun denilen şe- yin ne kadar saçma olduğunu itiraf ediyorlar. Soz aramızda. Sabahattın'i, 'Gazi aleyhinde tefevvuhatM bulundu' diye ihbar edenler be- nim de hukümet aleyhinde men- fi bir adam olduğumu falan mevzu-ı bahis ediyorlar ve tarih kongresine telgraf çektiğimden falan dem vuruyorlarmış. Allah şerlerinden saklasın! Şimdilik bu kadar dostum. Muhakkak mektup yaz, eşten dosttan havadisler ver. / ... / Sen de hoşçakal. Pertev Naili
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle