Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET/16 DİZİ-RÖPORTAJ 14 ARALIK 1990
Ölümü bile ciddiyealmamalı'Iki Gözüm Ayşe'
Sabahattin AİFnin
özel mektuplarıYayıma hazırlayan:
DOĞAN AKIN
Sunuş,Sabahattin AIi, Ayşe
Sıtkı'ya Konya ve Sinop
' hapishaneleri ile Ankara'dan
gönderdj|i mektuplardâ, öykü tadındaki kimi olayların
yanı sıra iç dünyasmdaki dalgalanmalan da aniatmış...
Yüksek Muallim Mektebi'nde öğrenciyken Sabahattin
Ali ile mektuplaşmaya başlayan Ayşe Sıtkı'nın ilk işi
tzmir Kız Lisesi'nde tarih öğretmenliği. Sonra,
1930'Iarın ikinci yansında yerleştiği Ankara'da
kütuphanecilik. Ardından yine Ankara'da geçirilen
uzun emeklilik yıllan... Sabahattin Ali'nin Ayşe
Sıtkı'ya gönderdiği ilk mektup 6 Kasım 1931 tarihini
taşıyor. Aradan geçen 60 yıl boyunca mektupları
yayımlamayı düşünmeyen Ayşe Sıtkı'yı bu kararından
Oktay Akbal vazgeçiriyor. Mektuplar nedeniyle
yazıştığı Ayşe Sıtkı'yı ikna ediyor.
Benim mektuplara ulaşmamı ise Akbal'ın konuyu
ilettiği Ankara Temsilcimiz Ahmet Tan sağladı.
Bugün, hepsi birer belge niteliği taşıyan Sabahattin
Ali'nin mektuplarının ortaya çıkarılmasında ve
yayımlaıimasında en büyıik pay Ayşe Sıtkı'nın yanı
sıra Oktay Akbal'a ait kuşkusuz...
Bu dizide ancak bir bölümüne yer verebileceğimiz 67
mektubun tamamı eski harflerle kaleme alınmış. Ayşe
Sıtkı'nın titiz bir çalışmayla yeni harflere çevirdiği
mektuplardâ, Sabahattin Ali'nin noktalama işaretleri
aynen korundu. Noktalama imlerinin, yer yer
günümüz kullanımına uymamasına karşın, çeviride
mektupların aslına bağlı kalındı. Günlük dilde artık
kullanılmayan, anlaşılması zor bazı Arapça, Farsça ve
Osmanlıca sözcüklerin parantez içinde anlamları
verildi. Parantezlerden bazılan Sabahattin Ali'ye ait.
Ancak bunlar, mektup metinlerinde anlatılanlann
akışından çok rahat sezilebildiği için, ayn bir
işaretlemeye gıdilmedi.
Sabahattin Ali'nin o çok sevdiği yeşil mürekkeple
bezediği mektuplar, kimi zaman 60 yıl öncesinden bir
sesleniş... Yanm yüzyıl öncesinden bugünü yaşayış
kimi zaman da...
Baştm dağ, saçlarım kardır,
Deli rüzgârlarım vardır,
Ovalar bana çok dardır,
Benim meskenim dağlardır.
(Sabahattin Ali-1931)
Bazı felsefelerin bana pamuk ipliğiyle bağlandığını
söylüyorsun, öyle olabilir Ayşe, bir fikrin kıymeti
sabit oluşunda ciegil, samimi oluşundadır. Ben onları
yazarken samimi idim, ama onlar bana uymazlarmış
da ben yarın değişebilirmişim, bu da olabilir ve gayet
tabiidir, kör degneğini beller gibi bir fikre
saplanacak değilim ya. Dediğim gibi inşan bir fikre
samimiyetle sanlmalı ve onun için ölebilmelidir, fakat
bu yarın o fikre hücum için mani teşkil etmemelidir.
13 ARALIK 1931/KONYA
— ı —
lki Gözüm Ayşe!
Mektubunun bu seferkı ceva-
bı da biraz gecikti. Son gunler-
de başımdan acaip sevda yelleri
estiği için bu teehhuru (gecikme-
yi) mazur görmelisin.
...Mektubunda iki şeyi çok
beğendim, hatta, kızmazsan
soyleyeyim, biraz da hayret et-
tım: 1- Gayet düzgun ve nefis. bir
Uslubun var. 2- Bu üslup bir ta-
kım fikirlerin ifadesini de çok
maharetle ifa edebiliyorlar, ya-
ni sadece guzel laflardan ıbaret
değil. Sonra çok nefis bulduğum
(malum olmasına rağmen) şu
cümledir: "İnsan bazen karışık
şeyler hisseder, bunlar bir duşiı-
nülse gayet basit şekle irca (in-
dirgemek) edüebilirler, fakat bu
tbrlu bırakmak da bazen hoşa
gider." Bu cumle uzennde tah-
lillere girişmeyeceğim. Yalnız bu-
nu tasavvur edebileceğin kadar
mükemmei anladığıma emin
olabilirsin. Anlaşılmadığından
bahsediyorsun, dilinı bılmedı-
ğim bir memleketteyim diyor-
sun. Bu gayet tabiidir, dunyada
hiç kimsenin, hiç kimsenin dilin-
den anladığı yoktur, birbirleriyle
en iyi geçinenler hiç konuşma-
yanlar, bu ihtiyacı duymayanlar-
dır. Bu vakıa tasavv urların fev-
kinde feci (duşunülerneyecek ka-
dar kötü). Mesela burada ko-
lumda sevgili bir arkadaşla do-
la$ıyorum, o hararetle anlatıyor
ben hararetle dinliyorum, ara-
raızda bir santim mesafe bıle
yok, fakat ben birbirimizden ki-
İometrelerle uzak olduğumuzu,
başka diyarların, âdeta başka
seyyarelerin (gezegenlerin) evla-
dı olduğumuzu seziyorum. Bu
düşünceler esnasjnda o sözünu
bitiriyor ve bu sefer aynı hara-
retle ben başlıyorum. Aramız yi-
ne bir santim, fakat kilometre-
lerle uzağız, yanımdaki ihtimal
bunu anlıyor, ihtimal farkında
bile değil; bu komedi bazen be-
ni kudurtuyor, bazen de miski-
nane bir tevekkulle tahammül
ediyorum. Sen orada ararsan
belki dilinden anlayacak bir iki
kişi bulursun, fakat burada bir
tane, bir tane bile adam yok.
Ben nasıl bibliyoman (kitap düş-
kunu) olmam sonra...
...Yalruzlığın ınsana verdiği gu-
rur bile ilk fırsatta mevkiini bir
aldanışa terkediyor. Sonra insa-
na (tamamen değilse bile) kıs-
men yakın olanlar bulunabilir,
mesela (bunu iltifat kabul ede-
bilırsin) aramızda kilometreler
bulunmasına rağrnen seni bazen
pek yakınımda hissettiğim olu-
yor ve arasıra: "Belki, diyorum,
belki bunu o anlayabilirdi." Son-
ra duşunuyorum ki anlamak
mesailinde (sorununda) zekânın
rolu çok azdır. Anlamak için
dercenk-i eyvel (her şeyden on-
ce) iki şey lâzımdır: Tolerans sa-
1ıibi olmak, dunyayı ciddiye al-
mamak. Duşunuyorum da gö-
ruyorum ki benim dünyada it-
ham edebileceğim bir fert bile
bulunamaz, herkesle aynîleşerek
(ozdeşleşerek) herkesi anlamaya
o kadar hevesim ve istidadun
var, herkes mutemadiyen sağır
ve kör beni itham ettiği halde
Bazı felsefelerin bana pamuk
ipliğiyle bağlandığını söylüyor-
sun, oyle olabilir Ayşe, bir fik-
rin kıymeti sabıt oluşunda değil,
samimi oluşundadır. Ben onla-
rı yazarken samimi idim, ama
onlar bana uymazlarmış da ben
yarın değişebilirmişim, bu da
olabilir ve gayet tabiidir, kör
degneğini beller gibi bir fikre
saplanacak değilim ya. Dediğim
gibi insan bir fikre samimiyetle
sanlmalı ve onun için ölebilme-
lidir, fakat bu, yarın ofikrehu-
cum için mani teşkil etmemeli-
dir. Dedim ya hiçbir şeyi ciddi-
ye almamalı, hatta ölümü bile...
Herkese selam. Senin de göz-
lerinden öperim kızım.
Sabahattin Ali
Yarın: "Tan 1
seneye mahküm
edildim"
Bir cumhuriyet kızı: Ayşe Sıtkı
60yıl sonra günışığına çıkarılan mektupların ö'yküsü
Ayşe Sıtkı... Bir Cumhuriyet Kızı... 1930-35
yıllan arasında Pertev Naili Boratav'ın yanı sı-
ra Sabahattin Ali'nin en yakımnda bulunan bir-
kaç kışıden biri...
1928'de Erenköy Kız Lisesi'nde Reşat Nuri'-
nin (Güntekin) öğrencisi... 1932'de tarih öğret-
meni... 1950'lerde Adnan Ötüken'in yakın ça-
lışma arkadaşı... Ve her zaman Nâzım Hikmet
hayranı...
Sabahattin Ali'ye gönderilen mektuplar ara-
sında en çok ilgi toplayanlar Ayşe Sıtkı'nınkiler
oluyor. Oktay Akbal da Filiz Ali ile Atilla Öz-
kırunirrun 1979'dayayımladıkian "Sabahattin
AB" kitabmda yer alan mektuplar içinde, " Ay-
şe'ninkUcrin özellikle dikkat çekici" olduğunu
yazar ve ekler*:
"Ayşe'nin Sabahattin Ali'ye yazdıgı mektup-
lann birkaçuu biliyoruz. Ya Sabahattin Ali'nin
Ayşe'>e yazdıklan!.. Onlar duruyor mu? Ayşe'-
nin mektupları sakladıgını sanıyorum. O zaman
bem yazuumıza hem yazann anısına sevgi ve say-
gı belirtisi olarak o mektupian ortaya çıkanp ka-
muoyuna sunması gerekmez mi?.. Okur, Ayşe'-
yi, kişiliğini, yaşamın dalgalan arasında ne ol-
duğunu merak ediyor."
Ayşe Sıtkı, Cumhuriyet'te yayımlanan bu ya-
zılan okur. O gune kadar Sabahattin Ali'nin
mektuplarını yayımlamayı duşunmemiştir.
İki yıl sonra o sıralarda bulunduğu Avustur-
ya'dan Oktay Akbal'a bir mektup yazar ve "ben
Ayşe'yim" der...
1931-1935 yılları arasında eski yazıyla yazıl-
mış yaklaşık 70 mektubu yeni harflere çevirerek
yayımlamaya karar verir, ancak aradan bir on
yıl daha geçer...
1912 yılında Kavala'da doğan Ayşe Sıtkı, Bolu
Kadısı Allâme Mehmet Sıtkı'nın kızı... Kuvayi
MiUiye ile Çerkeslerin Bolu'daki çatışmalarını
anımsıyor:
"Kurtuluş Savaşı sırasında Kuvayi Milliye ile
Çerkesler arasındaki savaşımlan anımsıvorum.
Çocuktum Bolu'da. Babam onlan durdurmak
için sokak çatışmalarında çıkıp korkmadan
"kardeşsiniz, niçin kan akıtıyorsunuz" diye cağ-
nda buhınurdu. Bir giın babamı, evimizin iıst ka-
tında bulunan çalışma odasından vemeğe çağır-
dım, "hadi yemek" dedim. Beni sırtına aldı. O
sıska bacaklanm sırtından aşağıya saüanıyordu.
Sırtında gule oynaya iniyorum merdivenlerden.
Tam o katın merdhenini doneceğiz, bir kurşun
benim kulağımı yaladı geçti. Kuvayi Milliye ile
Çerkesler dovuşıivoriardı. Zannediyonım Boiu'-
nun sokaklannda Çerkesler, dağlarda da Kuva-
yi Milliye vardı. Babamla ben dehşete duştük."
Ayşe Sıtkı ortaöğrenimini Erenkoy Kız Lise-
si'nde tamamlar. 10. sınıfta Reşat Nuri (Günte-
kin) verir edebiyat derslerini. Butun sınıf çok se-
vinir. Artık hepsi birer "Feride"dirler... ^
"Yanlış hatırlamıyorsam 1928-29 öğretim yı-
lında girmeye başladı derslerimize Reşat Nuri.
Sevinçten hepimiz uçtuktu. Ama çok sürmedi,
mttfettiş oldu ve gitti. Kansını da orada sevdi ve
evlendi. Ben sınıfta ön sırada, kürsuniin karşı-
sında oturuyordum. Sınıfa ilk girişinde onüme
geldi ve sevecen bir gozle bakarak o gunku par-
çayı "sız okuyun" dedi. Kızlar kıskandı, ertesi
gttn beni arka sıraya oturtup konuşturdular ders-
te. Gözıinden düşürdüler. Oda baktı ki ben ar-
kaya gitmişim, konuşuyorum, bir daha özel bir
ilgi göstermedi. Aklıma geldikçe hâlâ üzülü-
riim...
Nâzım'ın kitaplannı, o sıralarda okumaya
başlar Ayşe Sıtkı.
"29-30 ders yılında bir hadise olarak ortaya
çıktı, ben onun kitaplanna hayran kaldım" de-
diği Nâzım Hikmet için lisede bir araştırma ya-
par ve sınıfta okur.
Sabahattin Ali daha sonra, "hayran kaldıgr"
Nâzım Hikmet'i Kadıköy'deki evinde Ayşe Sıt-
kı'yla tanıştıracakûr.
"Sabahattin, çok beğendigüni ve sevdiğimi bil-
diği Nâzım Hikmet'le beni tanıştınnayı vaat et-
ti. 1931 yılının yaz aylanydı sanıyonım ve beni
bir koşesindeki kuçuk masanın yanındaki iskem-
lede oturan sempatik bir hanım vardı. Nesiydi,
bugun hatırlamıyorum. Daha sonra Sabahattin'-
le Nâzım uzun uzun konuştular."
Sabahattin Ali ile Nâzım Hikmet'in neler ko-
nuştuklannı anımsayamıyor Ayşe Sıtkı. Anım-
sadığı, evden çıkarken "bıiyiik bir iş
başarmışçasına" duyduğu coşku ve Sabahattin
Ali'ye nasıl teşekkur edeceğini bilemeyişi...
Ayşe Sıtkı'nın Nâzım Hikmet'le tanışmasının
kısa öykusü budur.
Ayşe Sıtkı, Nâzım Hikmet'in lise yıllanndan
beri okuduğu şiirlerinden çok etkilenmiştir. öyle
"Dostlugumuz
daha çok
mektuplarla
sürdu. Sabahattin
Ali'yle çok
yakından, çok
göruşerek.
konuşarak bir
dostluk
sürdüremedik.
Çiinkü o
Istanbul'un
dışındaydı daima
ve sürekli olarak
kapislere girip
çıkıyordu. Buna
rağmen Sabahattin
benimle evlenmeyi
çok istedi. Ancak
ben ona kendimi
o kadar yakın
hissediyordum ki
bu yakuılığı
evlenerek bozmak
istemedim."
Nâzım Hikmet'in Kadıköy'deki evine göturdu.
Gittiğimizde siyatikten rahatsız olan Nâzım bir
yer yatağında yatıyordu. Bizdmfc goriışmek üzere
dogrulup oturdugu zaman, yatağın içinden çok
güçlu ışıklar fışkırdığını sandım. Gozleri, bakış-
lan, yüzü ve vücudunun güçlü ifadesi insanı bü-
yülüyordu. Bize çok ilgi gosterdi. Tarih bölii-
münde okudugumu ögrenince, özellikle Fransız
thtilali uzerine sorular yoneltti, Marat'yı sordu.
Ben dilimin dondüğu kadar cevap verdim bu so-
rulara. Ama Nâzım'ın öylesine etkisindeydim ki
çok dfizgün konuşamıyordum. O begendi, yaşı-
mı sordu. 20"sinde oldugumu ögrenince, kendi-
sinin o yaşlannı anımsar gibi, gozlerini kısarak
"çok genç, çok genç" diye iltifat etti. Odanın
ki 1934 yılında şıirlerini yayımlayan Sabahattin
Ali'ye, "Nâzım'ın bir tek kuvvetli şiirine biitün
kitabın feda edilebileceğini" söyler. Ancak
"mamafih" der ve ekler:
"Her gören o kadar begeniyor, o kadar oku-
maktan hoşlanı.vor ki bir cihetten de iyi etmiş-
sin topladığına diyecegim."
Yuksek Muallim Mektebi'nde öğrenciyken ta-
nışır Sabahattin Ali'yle. Sabahattin Ali, Pertev
Boratav'la o zamanlar Vezneciler'deki Zeynep
Hanım Konağı'nda bulunan Yüksek Muallim
Mektebi'ne gelir... Sene 1931...
Enver (Necati), Pertev (Boratav) ve Sabahat-
tin Ali'nin "şampanya gibi zekâlan vardı" der-
ken uzaklara dalıyor gözleri Ayşe Sıtkı'nın. Hü-
zunleniyor... Milli Eğitim Bakanlığı bursuyla
Fransa'ya giden Enver Necati'nin, "orada sol
hareketlere kanştığı" gerekçesiyle bursu kesili-
yor. Ardından yurttaşlıktan aühyor. Sabahattin
Ali'nin en yakın dostlarından Pertev Naili Bo-
ratav halen yaşadığı Fransa'ya gitmek zorunda
kalıyor!..
Sabahattin Ali ile Ayşe Sıtkı'nın dostlukları
giderek gelişir. Ilişkileri daha çok mektuplar ara-
cılığıyla sürer:
"Dostlugumuz daha çok mektuplarla sürdu.
Sabahattin Ali'yle çok yakından, çok gorüşerek,
konuşarak bir dostluk sürdüremedik. Çunku o
Istanbul'un dışındaydı daima ve sürekli olarak
hapisiere girip çıkıyordu. Buna rağmen Sabahat-
tin benimle evlenmeyi çok istedi. Ancak ben ona
kendimi o kadar yakın hissediy ordum ki bu ya-
kınlıgı evlenerek bozmak istemedim."
1936'da Ankara'daki ablasının yanına gelir
Ayşe Sıtkı. Ertesi yıl bir hukukçuyla evlenir ve
yaşamını Ankara'da sürdürur. Sabahattin Ali'-
yle 1936'dan sonra artık mektuplaşamazlar da...
Ayşe Sıtkı, Sabahattin Ali'den gelen 70'e ya-
kın mektubu, 15 yıl süren ilk evliliği sırasında
saklamak zorunda kalır... Liseden ve Yuksek
Muallim Mektebi'nden arkadaşı, müzisyen Ra-
uf Yekta Bey'in kızı Talia (Tanın) Hanım, Ay-
şe Sıtkı'nın çok yakın dostudur. Ve mektuplar
Rauf Yekta Bey'in Beylerbeyı'ndeki konağına ta-
şınır...
Ayşe Sıtkı, mektupların 15 yıl suren bu zorun-
lu yolculuğu için "Sabahattin Ali'nin son
mahpuslugudur" diyor:
"Mektupian Talia'ya gölürmek zorunda kal-
dım. Yıllarca Rauf Yekta Bey'in üst katındaki
kütüphane odasında kaldılar. Bu mektuplar Sa-
bahattin Ali'nin son mahpuslugudur. Sonra to-
runlar. kitap kurtlan Rauf Yekta Bey'in bazıla-
rı dunyada tek, bazılan iki nusha olan kitapla-
nnı aldılar. Mektuplann da zarflannın uzerin-
deki pullan kestiler. Eski yazı olduğu için mek-
tuplar pek enteresan gelmedi herhalde. Ama ben
mektupian Talia'ya sayarak vermedim, sayarak
da almadım. Kayıp olan var mı bilmiyorum."
Aradan 15 yıl geçer... Ayşe Sıtkı ilk eşinin olu-
münden sonra "Talia" der "mektuplar..." Ta-
lia Tanın mektupian Ayşe Sıtkı'ya verir...
1936 yazında Sabahattin ve Aliye Ali'yi, şim- %
dilerde Ankara'nın iş merkezlerinden biri olan
Işıklar Caddesi'ndeki evierinde zıvaret eder:
"O sıralarda ablamın evi Işıklar Caddesi'nde,
şöyle bir yokuş üzerindeydi. Sabahattin ile Ali-
ye yeni evlenmişlerdi. Onlar da Işıklar Cadde-
si'nde bir üst katta oturuyorlardı. Ikisini de çok
iyi tanıyorum. Sabahattin, zaten evlenmeden ön-
ce bana Aliye'yi mektuplardâ anlatmıştı. Gitti-
gimde Sabahattin, kansına takılmak için gıile-
rek, "Ayşe, Aliye'yle hep kavga ediyoruz" de-
mişti. Çok seviyordu onu, hep şakalaşıyordu."
Yıllann ardından geriyedönup baktığında, "(te-
iyi, ne zeki, ne kültürlü çocuklardı, neler çek-
tirmişiz onlara" diyor Ayşe Sıtkı
Ayşe Sıtkı konuşurken, duşunceler bir sarkaç
ritminde yanm yüzyıh aşkın bir geçmişle bugün
arasında gidip geliyor... 1990'ların Turkıyesı
1930'ların çok uzağında mı acaba?.. Sözgelimı
60 yıl...
* Oktay Akbal'ın 20 Nisan 1979 ve 15 Teramuz 1981
tarihlerinde Cumhuriyet'te yayımlanan yazılan.
PORTRE / SABAHATTİN ALİ
Tutuklamalar,
kovuşturmalar
ve kısa bir yaşam"Hürriyetçi" yüzbaşı Ali Se-
labattin ile Hiisniye Hanım'ın
ilk çocukları olarak 25 şubat
1907'de Gumülcine'ye bağlı tğ-
ridere (şimdiki adı Ardino)
Koyu'nde doğdu. Ilköğrenimi-
ni Üsküdar'daki Fuyuzat-ı Os-
maniye ile Çanakkale İptidaı
Mektebi'nde tamamlayarak
Balıkesir Öğretmen Okulu'na
girdi. Arkadaşlanyla okul ga-
zetesi çıkardı. İlk şiirleri Çağ-
layan dergisinde yayımlandı.
Bir akşam Dar-ul Muallimat-
ın (Kız Öğretmen Okulu) pıye-
sine gidebilmek için "başına
bir örtü, sırtına da bir yeldir-
me geçirerek" okuldan kaçtı.
"Kaçamağuun" ortaya çıkması
uzerine soğuduğu okuldan ay-
rılarak İstanbul Erkek Öğret-
men Okulu'na geçti.
Aydın Ortaokulu'nda Al-
manca oğretmenliği yaparken
"yıkıcı propaganda yaptıgı"
gerekçesiyle tutuklandı, üç ay
sonra aklandı.
Tutuklama-
lar, kovuştur-
malar kısa ya-
şamının bir
parçası olmaya
b a ş l a d ı .
1932'de "Ata-
türk'e hakaret
ettiği" gerek-
çesiyle Konya
Asliye Ceza
Mahkemesi'n-
ce tutuklandı.
12aylıkcezası,
temyiz başvu-
Yeni kurulan Devlet Konser-
vatuvan'na atandı. Burada
Carl Ebert'in çevirmeni, öğret-
men ve dramaturg olarak ça-
lıştı.
1945'te Cami Baykurt'la
"Yeni Dünya" gazetesini,
1946'da da Aziz Nesin'le bir-
likte "Marko Paşa"yı çıkardı.
"Marko Paşa"daki yazılarda
Cemil Sait Barias ve Falih Rıf-
kı Atay'a hakaret edildiği ge-
rekçesiyle toplam 7 ay ceza al-
dı. Marko Paşa sıkıyönetim ta-
rafından kapatılınca "Mer-
hum Paşa", "Malum Paşa" ve
"Ali Baba" adlanyla çıkanldı.
1946-47 yülannda, yazılan ne-
deniyle birçok kovuşturmaya
uğradı, tutuklandı.
1948de Mehmet Ali Aybari
ın çıkardığı "Zincirli Hürri-
yef'teki bir yaasından dolayı
başlatılan kovusturma sırasın-
da, bir kamyonla nakliyeciliğe
başladı.
Aynı yıl
yurtdışına kaç-
ma girişiminde
bulundu. Cese-
di 16 Haziran
1948'de Kırk-
lareli'nin Saza-
ra Köyü yakın-
larında bulun-
du.
I.
12 Ocak
1949'da
Ali
Ertekin
tarafından
öldürüldüğü
açıklandı...
rusundan sonra 14 aya çıkanl-
dı. Yaklaşık 5 ay Konya Ce-
zaevi'nde yattıktan sonra 10
Mayıs 1933'te Sinop Hapisha-
nesi'ne nakledildi. Buyuk ilgi
uyandıran en tanınmış şıiri
"Aldırma Gönül"ü (Hapısha-
ne Şarkısı-V) burada yazdı.
Cumhuriyet'in 10. yıldonümu
nedeniyle çıkarılan aftan ya-
rarlanarak cezasının bitimi-
ne birkaç ay kala ozgurluğune
kavuştu.
Eski düşuncelerini değiştir-
diğini kanıtlaması koşuluyla
memuriyete dönebileceği bildi-
rildi. 15 Ocak 1934'te Ata-
türk'u oven "Benim Aşkım"
adlı şiiri Varlık dergisinde ya-
yımlandı. Aynı yıl MEB Talim
Terbiye Dairesi mümeyyiziiği-
ne atandı. Aliye Hanım ile ev-
lendiği 1935 yılında da MEB
Neşriyat Mudurluğu Kalemba-
şılığı'na getirildi.
12 Ocak
1949'da Ali
Ertekin tara-
fından oldünil-
düğu açıklan-
dı...
YAPITLARI:
Şün Dağlar ve Rüzgâr
(1934), Kurbağanın Seranadı
(1937), "Değirmen", "Dağlar
ve Rüzgâr" ve "Öteki
Şiirler"le birlikte
Öykü: Değirmen (1935),
Kağriı (1936), Ses (1937),
Yeni Dunya (1943), Sırça
Koşk (1947).
Roman: Kuyucaklı Yusuf
(1937), İçimizdeki Şeytan
(1940), Kurk Mantolu
Madonna (1943).
Oyun: Esirler (1966)
Çeviri: Tarihte Garip
Vakalar (1936-Max
Memmerich), Antigone
(1941-Sophokles), Minna
Von BarnheuTi
(1942-Lessing), Üç Romantik
Hikâye (1943-H.Von Kleist-
A.V. Chami-,o-E.T.A.
Hoffmahn), Fbntamara
(1943-lgnazio Silone).