Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 24 KASIM 1990
Laik Eğfchn ve
Öğretim BirliğL
Laik eğitim, düşünce özgürlüğünün de, inanç özgürlüğünün de
temelidir. 'Fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür' kuşaklar ancak çağdaş ve
laik eğitimle olanaklıdır. Laiklik, laik eğitim olmazsa demokrasi de
olmaz. Nitekim olmuyor.
MUSTAFA GAZALCI Eğit-Der Genel Başkanı
Son zamanlarda laikliğin savunucusu olan de-
ğerli kişilerin başta Prof. Muammer Aksoy, ga-
zeteci Çetin Emeç, 1\ıran Dursun ve Doç. Dr.
Bahriye Üçok'un öldürülmesi haklı tepkilere yol
açtı. Yurdunu, halkını jçten sevenler, bu olayla-
nn basit bircr terör olaylan olmadığjnı, köklü
ve uzun süreli önlemler abnmazsa, daha büyük
acüann yaşanabileceğini söylediler.
Belki bu olaylann birçok dış ve iç nedenleri
vardır. Ama "Rüzgâr eken fırtına biçer" sözü-
nü doğrulatırcasına, izlenen yanlış politikalar bu
ortamı yaratauştır. Hoşgörüsüz, değişik düşün-
ceye saygı duymayan bir ortamdır bu. Bataklık
kurutulmadıkça sivrisineklerin can yakması do-
ğaldır.
Bizce bugünkü duruma gelmemizin en büyük
nedenlerinden birisi, laik eğitimden, ona bağlı
olarak eğûim-öğretim birliğinden uzaklaşmaktır.
Laik Turkiye Cumhuriyeti'ni gerçekleştiren en
önemli adımlardan birisi, 3 Mart 1924 günü çı-
kanlan 'Tevhidi Tedrisat Kanunu'dur (öğretimin
Birleştirmesi Yasası). Bu yasa ile bütün okullar
Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlanıyor, dinsel eği-
tim yerine laik, çağdaş eğitim zorunhıhığu geti-
riliyordu.
Bilindiği gibi XIX. yy. ortalaruıa değin Os-
manlı lmparatorluğu eğitim kuruluşlannın he-
men tümü, dinsel temele dayanan eğitim yapı-
yordu. Tanzimatla birlikte, özellikle askeri alanda
subay gereksinimi sağlamak üzere dinsel etkiler-
den uzak, zamanına göre çağdaş sayılabilecek
okullar açılır. Bunu sivilde de yöneticiler sağla-
mak için rüştiyeler, idadiler izler.
Boylece, bir yandan dinsel eğitim veren, ma-
halle, sıbyan mektepleri, medreseler, bir yanda
da laik eğitim venneye çalışan okullar vardır.
Bu ikilik sözünü ettigimiz Eğitim-öğretim Bir-
liği Yasası çıkıncaya değin sürer gider. Her yeni-
leşme hareketinde bu iki başlı eğitim kunımla-
nndan çıkanlar karşı karşıya gelirler. Devlet de
din temeline dayandığı için ikili yapıdan payını
alır. öraeğin, 1910 yılında Balkan Savaşı yenil-
gisinden kurtulmak için şeyhülislam, okullarda
4444 kere dua okutulmasını buyunır. (*)
Laik eğitim, düşünce özgürlüğünün de, inanç
özgürlüğünün de temelidir. "Fikri hür, vicdanı
hür, irfanı hür" kuşaklar ancak çağdaş ve laik
eğitimle olanaklıdır. Laiklik, laik eğitim olmaz-
sa demokrasi de olmaz. Nitekim olmuyor. Dü-
şünce ve örgütlenme özgürlüğünün olmadığı, de-
ğişik düşünenlerin öldürüldüğü bir düzene de-
mokrasi denilebilir mi?
Cumhuriyetin ilk yülanndan 1940*11 yıllann so-
nuna değin başan ile uygulanan laiklik anlayışı
ve öğretim birliği, her alanda olumlu sonuçlar
vermiştir. tlköğretimden üniversiteye laik eğitim
uygulanrruş, öğretim birliği sayesinde çağdaş bil-
gilerle donanmış kuşaklar yetiştirilmiştir. Güzel
sanatlann her dalında önemli adımlar atılmıştır.
Ancak 1949 yüından başlayarak eğitim-
öğretim birliği bozulmaya başlamış, bugün, Os-
manlı tmparatorluğu'nun son zamamndaki gibi
yine iki başlı bir duruma gelinmiştir.
Müli Eğitim Bakanhğı 1 Şubat 1949 tarihli ge-
nelgeyle ilkokullarda program dışı dinbilgisi dersi
okutulmasını duyurmuş, 4 Kasım 1950'de de
programa alınmıştır. O tarihten sonra hızla eği-
tim öğretim birliğinden uzaklaşılmışur. Izinli
izinsiz Kuran kurslannın sayısı arttınlmışür.
Imam hatip okulları gereksinimin çok üzerinde
acılarak bu okullan bitirenlerin ünivenitelere gi-
rişi sağlanmıştır. Din kültürü ve ahlak derslerinde
bilimle, dinle ilgisi olmayan çağdışı şeyler okv
u-
tulmaya başlanrruştır. Fels^fer^oplumbilim gibi
dersler ya ders sayısı düşürülmüş ya da zorunlu
okutulmaktan vazgeçümiştir. Güzel sanatlann
eğitim-öğretimine yeterince önem verilmemiştir.
12 Eylül rejimi daha da kötüsünü yaparak orta-
öğretim dahil, din derslerinin anayasada zorun-
lu okutulmasını getirmiştir. Çoğu okul müdür-
lüklerine imam hatip çıkışh kişiler getirilmiştir.
Bugün eğitim, 1924 yıllan öncesi olduğu gibi
çok başkdır. Yoksul halk çocuklan başka olanak
olmadığı için yatılı kurslara, imam hatip okul-
lanna gitmektedir. Okusun da nasü olsa bir yo-
lunu bulur, bir yere yerleşir, diye düşünmekte-
dir umarsız kalan halk. Bu ortamda tarikatlar
tekrar cirit atmaya başlamışur. Son olarak Ur-
fa'da üç yaşındaki çocuğunu öldüren baba biz-
leri aa acı düşündürmelidir.
16 yaşındaki çocuğu, duvara 'savaşa hayır' diye
yazdığı için ihbar edip tutuklattıran müdür dü-
şündürmelidir. önceleri, birçok sermayedarın,
kendi cocuklannı göndermediği halde, imam ha-
tip yapürma ve yaşatma demeklerinde görev ahp
bu okullann yapılrnasını sağlamasma karşın ateş
bacayı sannca rapor haztrlatıp karşı çıkması an-
lamlıdır!
3 Mart 1924 yıhnda öğretim Birüği Yasası çık-
tığında, sa>ilan 29 olan imam hatip okullan, dev-
let desteğini çektiği için 1925'te 26'ya, 1926'da
20'ye, 1928-30 yıllan arasında 2'ye düştü, 1930
yılında ise tümüyle kapandı. (**) 13 Ekim 1951
yüında Milli Eğitim Bakanhğı 7 ilde birden bu
okullan tekrar açar, o yıldan sonra iktidarlar
adeta yanş ederek bugüne kadar 383 imam ha-
tip okulu açtüar. Yüze yakın imam hatip okulu
da yapümış, açılmak için^zin beklemektedir. öğ-
renci sayılan korkunç boyutlara ulaşmıştır. Or-
taöğretimde okuyan her sekiz çocuktan biri
imam hatiplidir.
Biz burada okuyan çocuklara, ya da göndere-
cek başka yer bulamadığı için çocuğunu burala-
ra gönderen halkımıza karşı değiliz. Karşı çıktı-
ğımız, buralarda okutulanlarla eğitim öğretim
birliğinin bozulmasıdır. Laiklikten uzaklaşılarak
din sömürüsünün yapümasıdu-. Memleketin asü
gereksinmesi olan meslek ve teknik okullan aç-
mayıp ilkokuldan sonra küçücük çocuklan bu-
ralara yönlendirmektir.
Sonuç
Yapılacak iş, zaman geçirmeden köklü önlem-
ler almaktır. Laikliğe, eğitim öğretim birliğine sa-
hip çıkmakür. Bunun için ders kitaplan tekrar
gözden geçirilmeli, bilim dışı görüşîer ayıklan-
malıdır. Milli Eğitim Bakanlığı'na bağh olmayan
okullara, kurslara son verümelidir. Yurtlar, kurs-
lar denetlenmeli, çocuklann istekleri dışmda yön-
lendirilmeleri önlenmelidir.
Sekiz yülık temel eğitüne zaman geçirihneden
başlanmalı, Kuran kurslanna imam hatip dahil
tüm meslek okullanna temel eğitimden sonra izin
verilmelidir. Din kültürü ve ahlak bilgisi dersle-
rinin kitaplan gözden geçirilmeli, bu dersler te-
mel eğitimden kaldınlmalı, liselerde seçmeli ders
olarak okutulmalıdır. Toplumbilim ve felsefe
dersleri zorunlu dersler arasına alınmab. Güzel
sanatlann her dahndaki eğitime daha çok ağır-
hk verilmeli. Idarenin >r
anü atamalannı önlemek
için her okulun öğretmenleri kendi yöneticileri-
ni kendisi seçmelidir. Başta anayasada olmak
Uzere din dersleri zorunlu ders olmaktan çıka-
nlmah, temel eğitimden sonra seçmeli ders ola-
rak okutulmalıdır.
(•) Ceyhun Atuf Kansu. Atatürkçü Olmak. Sayfa 54.
(••) Serw Tanilli. Nasü Bir Eğitim Istiyoruı. Sayfa, 79-fcO.
EVET/HAYIR
OKTMAKBAL
Öğrçtmenler Günü'nde
Bir Oğretmen...
"Yine 24 Kastm geliyor. Yine şom ağızlılar yaldızlı sözler
edecekler göstermelik törenlerde... Yine saygı duruşundan
sonra İstiklâl Marşı söyleyeceğiz göğsümüzü gere gere. Yi-
ne ögrencilerin eline tutuşturduğumuz şiirierte, bir kaç gün
önceden hazırtadığımız konuşmalarla reklamımızı yapaca-
ğız hiç inanmadığımız halde..
İshal olmayalım diye, her gün yediklerimize özen gösteri-
yoruz. Çünkü bir tek odacıktan oluşan ahır bozması evimiz-
de tuvalet yok. Tıpkı banyo ve mutfak olmadığı gibi... Hafta
içinde büyük çişimi okulda yapıyorum. Küçük çişimi de ev-
de naylon leğene yapıp dışarıya atıyorum. Hafta sonları ayrı
ayrı komşulara gidip utana sıkıla tuvalet ihtiyacımı gide-
riyorum.
Okul yolu çeltik tarlası gibi. Çizmesizo yolu aşmak deve
ile güreşmek gibi güç! Okula giderken bizi görenler Deli Dum-
rul'dan farklı olmadığımızı düşünürler. Kente ekmek ısmar-
lamak enftasyonu düşürmek kadar zor olduğu için fırsat bul-
duğumuzda bir çuval ekmek alıyoruz. Bayat ekmeği kesmek
için testere ağızlı bir bıçak aldım!
Bazen bir günlük gazete okumak ve taze ekmekle kahval-
tı yapmak şansını yakalıyorum. Bu benim için mutlulukların
en büyüğü oluyor. Çantalarta değil de, çuvallarla aylık alma
yasasını bir çırpıda Meclis'ten geçiren, çağ atlayan Türkiy©
1
nin hendek bile atlayamayanlarına sunulmak üzere size maaş
bordromu gönderiyorum. Daha yazacaklarım bitmedi. Ceza
yemekten korktuğum için adımı belirtmeyeceğinize güveni-
yorum.
Bugün 24 Kasım... Öğretmenler Günü yurdun dört bir ya-
nında kutlanıyor. Ödüller veriliyor, yılın öğretmenleri onurlan-
dırılıyor, öğrenciler şiirler okuyor, bakanlar, müdürler söylev
çekiyor: "Oğretmenler bizim en değerii insanlarımız, öğret-
menler her şeyimizdir. Yaşasın oğretmenler!"
Mektubu yazan okurum iki çocuklu, kadrosu 5, derecesi
1. Aylık tutarı 283 bin lira. Buna devletçe verilen emeklilik ke-
seneği 127 bin, yan ödeme 96 bin, konut edinme 65 bin, eği-
tim tazminatı, çocuk ve aile, yakacak yardımı eklenince, he-
le mahrumiyet bölgesi ödeneği olan 300 lira, evet üç yüz li-
ra da eklenince öğretmenin ayda eline geçmesi gereken top-
lam 1 milyon 338 bin lirayı buluyor. Ne var diyeceksiniz, az
para mı bir milyon üç yüz bin lira, daha ne istiyor? Ama bu
para eline geçiyor mu acaba? Şimdi kesintilere gelelim: Ge-
lir vergisi 557 bin, damga vergisi 4 bin, konut edindirme ke-
seneği 65 bin, emeklilik keseneği 90. bin, yüzde 20 emekli-
lik keseneği 128 bin, tasarruf kesintisi 60 bin. Kesintı topla-
mı: 524 bin. Kısacası, iki çocuklu bir ortaokul öğretmeninin
eline geçen para 814 bin liradır.
Sekiz yüz on dört bin lirayla kuş uçmaz kervan geçmez
bir köyde bile yaşamak, bir eşi, iki çocuğu beslemek, okut-
mak nasıl olacaktır? Bu bilmeceyi Sayın Eğitim Bakanı çö-
zebilir mi? Bir ortaokul, lise öğretmeni en azından üç yıllık
bir yüksekoğrenimden geçmiştir. Sekiz on yıldır oğretmen ola-
rak çalışmaktadır. Sonra da elde ettiği, 814 bin lira. Hele o
gülünç 300 lira yok mu? O da mahrumiyet ödeneği imiş! Üç
yüz lira!.. Bir tek simit bile bin lira, bir gazete bin lira, sine-
malarda yol gösteren görevliye vermek zorunda olduğunuz
para en az beş yüz lira...
Adı saklı oğretmen okurumun, onun gibi binlerce, on bin-
lerce öğretmenin durumu budur. Tuvaletsiz, banypsuz, mut-
faksız gecekondu bozması yerlerde yaşamak ve ailelerini ya-
şatmak... Her açıdan yaşam savaşımı vermek... Böyle biri
nasü olur da kitap, gazete alabilir? Nasıl olur da öğrencile-
riyle gereken biçimde ilgilenebilir; yaşamdan bir tat, bir se-
vinç duyabilir?.. Hele TBMM'de milletvekillerinin aylıklarını
on milyonlara çıkardıklannı okuyunca neler düşünür? Bunu
duymak, anlamak o kadar zor mu? Hele hele ANAP büyük-
lerinin kendilerine tanınan ödenekleri bir kaç ay içinde tüke-
tip yeni ödenekler istediklerini de herkes bildiğine göre...
Bir yanda mirasyedice bir harcama, hesapsız bir tutum,
öte yanda on beş yıllık bir öğrenimden ve en az on yıllık bir
meslek yaşamından sonra ele geçen sekiz yüz bin lirayla dört
kişilik bir ailenin binbir zorlukla yaşama savaşını sürdürme-
si!.. Bu çelişkiler, toplumda uçurumlar açıyorsa suç kimde?
Her şeyi yalnız kendi yararlarına çözümleyen sorumlu kişi-
lerde!.. Cumhurbaşkanından başbakanına, muhalefet lider-
lerinden bakanlarına, milletvekillerıne kadar, bu korkunç çe-
lişkiye göz yuman herkeste, hepimizde...
24 Kasım, Öğretmenlere Saygı Günü! Öyle mi?..
CANIM OĞRETMENİM
Seni kaybetmek çok büyük aa.
Ama hayır, seni kaybetmedim ve hep yasatacagıın.
öğretmenler günün kutlu olsun abicigim.
KARDEŞtN: REBtYE TURAN
tLAN
T.C. tZMİR
5. İCRA TETKİK MERCİt
Dosya No: 1990/887
EKlekçi: Mahmutpaşalı - Şerafettin Yazmacıoğlu
816 Sk. N: 9 Agora İZMİR
Yukarıda ismi ve adresi yazıb bulunan dilekçi Mahmutpaşalı - Şe-
rafettin Yazmacıoğlu vekili aJacaklılan üe konkordato akdetmek üzere
hâkımliğimıze 19.11.1990 tarihinde müracaat etmiş olduğu ilan
olunur.
Sağlık Hizmetleri. Laik ve Çağdaş Devlet
Gelişmiş ülkelerde bile terk edilmeye başlanan Genel Sağlık
Sigortası'nın ülkemizde uygulanabümesi olanaklı değildir.
Sosyal ve çağdaş devlet anlayışının gereği olan bütçedeki
sağhk payının arttmlması gerekirken iktidar, GSS uygulaması
ile elini halkın cebine daha fazla sokacaktır.
Dt. CELAL KORKUT YILDIRIM ht.Diş Hek.odası Baş
Türk diş hekimliğinin 82. yıldönümünü,
sorunlanmızın giderek ağırlaştığı bir dö-
nemde kutluyoruz.
Sağlık hizmetlerinin ticari bir meta ola-
rak görüldüğü, halkın yoksullaşması ile be-
raber sağlık hizmetlerinden yararlanamaz
duruma düştüğü, hastalann hastanede pa-
rasızlıkıan rehın kaldığı, sosyal devlet an-
layışının tamamen yok edildiği bir süreci
yaşıyoruz.
ANAP iktidan 1983 yıhndan beri gtln-
demde tutruğu Genel Sağlık Sigortası (GSS)
aldatmacasını yasallaştırmaya çalışıyor.
Gelişmiş ülkelerde bile terk edilmeye baş-
lanan Genel Sağlık Sigortası'run ülkemiz-
de uygulanabilmesi olanaklı değildir. Sos-
yal ve çağdaş devlet anlayışımn gereği olan
bütçedeki sağhk payının antınlması gere-
kirken iktidar, GSS uygulaması ile elini hal-
kın cebine daha fazla sokacaktır.
ruma paralel olarak giderek kötüleşiyor.
ANAP iktidan devletin sosyal yanını yok
ederken bir yandan da çağ dışı bir devlet
anlayışını kurumlaştırmaya çalışıyor.
Türban konusu ile ülkemiz gündeminde
yer alan ve giderek güçlenen irtica hareke-
ti kendisini sağhk hizmetlerinde de göster-
meye başladı.
12 yaşından büyük erkek çocuklara bak-
mayan bayan hekimler, kadın hastalara
bakmayan erkek hekimler, kadavralara ça-
maşır giydirmeyi önerenler, diş dolgusu-
nun, protezin tslâm dinince caiz olmadığı-
nı söyleyenler, diş fırçası yerine "misvak"ı
önerenler seslerini yüksehmeye ve farklı dü-
şünenlere basküara başladılar.
Hekimin temel anlayışı öncelikle kişinin
sağlığnıı korumak, sağhğı bozulan kişi han-
gi cinsten olursa olsun tedavisini yapmak
olmabdır.
Yasanın bu süreçte halkın ağız ve diş sağ- Bizim insanımmn, son çare olarak heki-
lığı giderek bozulurken bu hizmeti sunan me gitme alışkanhğı vardır. Son dakikada
diş hekimlerinin de yaşam koşullan bu du- ağn içinde gelen hastaya hemcinsi olmadı-
ğı için müdahale etmeyen hekim ne Hipok-
rat'tan ne de Ibn-i Sina'dan hiçbir şey öğ-
renmemiş demektir. Bırakınız bir şeyler öğ-
renmeyi, insani özelliklerini de yitirmiştir.
Dünya Sağbk örgütü'nün (DSÖ) 1978
yıhnda Alma-Ata'da yaptığı toplantıda
"Tüm insanların mümkün olan en yüksek
sağhk seviyesine ulaştınlması ve yaşadıklan
toplumun sosyal yaşantısında faal olarak
yer alabümesine ve üretken çahşmasına izin
verecek sağhk seviyesine sahip olabilmesin-
den hükümetlerin sorumlu olduklan" be-
ürtildi. Aynca sağhk hizmetlerinin sosyal
ve ekonomik gelişmeyle iç içe düşünülme-
sinin gerektiği, bunlann sıkı sık-ya birbiri-
ne bağlı olduklan ve sağhk ile sosyo-
ekonomik durumu düzeltecek faaliyetlerin
birbirine ters değil bilakis karşılıkh destek
olarak görülmesi gerektiği belirtildi.
Bu tespitlere karşın ANAP iktidan yü-
rüttüğü monoteist politikayla hem ülke
ekonomısini hem de sağhk hizmetlerini bir
açmaza sürüklemiştir. Bu düşünceleri söy-
lemek ve savunmak politika yapmak ise;
bunu yapmak zorundayız.
Tüm meslek odalan; günümüz dünyasm-
daki insan haklannın ihlal edilmemesi, ba-
nşın konınması ve güçlendirilmesi, çevre-
ye sahip çıkılması ve bunu sağlayacak olan
çağdaş devletin oluşturulması gelişmeleri-
ne gözlerini kapayamazlar. Bu anlayışın ül-
kemizde de yaşama geçirilmesi için üzeri-
mize düşen görevi aydın bir insan ve hekim
olarak yapmak zorundayız.
KONTRGERILLA OPERASYONLARI
Birçok cinayet, katiiam ve provokasyonun ar-
kasından KONTRGERILLA adı çikıyor. Emperya-
lizm ve işbirlikçi iktidarlar aracılığıyla örgütlenen
KONTRGERİLLA örgütü, halk hareketterini bastır-
mak için kullanılıyor.
KONTRGERİLLA OPERASYONLARI kitabt, ABD
Kara Kuvverleri Komutanlığı tarafından kendi subay-
larını eğrtmek amaayla hazırtanmıştır...
HAZIRAN Yayınevi
ç
ı
K
T
I
KUTLAMA VE YARIŞMA DUYURUSU
AtatOrk ilkelerinln aydınlığmda Türk gençliğini vetiştirert çağdaş
ve laik tüm öğretmenlerin 24 KMim'ını kutlar bu günün anısjna
açtığımız yazı yanşmasını duyururuz:
KONU: "Eğttim alanında çoculdanmıza ne kadar
hak tanıyoruı?"
Yazılar iki aralıklı beş daktito saytasını aşmayacak ve 15 Şubat
91'e kadar PK. 330 Sirkeci - Istanbul adreslne postalanacaktır.
Yanşmaya tüm ilkokul oğ.-atmenleri katılabilir. Birinciye 1 mil-
yon, ikinclye 750 bin ve üçOncüye 500 bin TL. ödül verilecek ve
kazanan yazılar yayımlanacaktır.
Jüri öğr. Nuran Direk, Gökşin Sanal, Prof. Necla Arat, Doç. Or.
Zehra Ipşiroğtu ve öğr. Ayten Altuna'dan oluşmaktadır.
ÇAĞDAŞ YAŞAMI DESTEKLEME DERNEÖİ
KAMUOYUNA
13 Kasım 1990 günü İstanbul'da kuruluş
başvurusu yapılan EĞİTİM ve BİÜM
EMEKÇİLERİ SENDİKASI'nın (EĞİT-SEN)
grevii - toplusözleşmeli, kitlesel sendikalaşma
mücadelesini destekliyoruz.
KIRKLARELİ, PINARHİSAR EĞİT-DER.
ŞUBELERİ; BABAESKİ, KIRKLARELİ,
LÜLEBURGAZ, PINARHİSAR, VİZE
SENDİKAL HAKLAR KOMİSYONLARI adına
MUSTAFA BİÇER
"Flörtün fahişelikten ne farkı var?"
"Bu lafın düdûkten ne farkı var?"
Kadınlar, 24 Kasım 1990 Cumartesi 16.00'dan
itibaren bulunduğumuz her yerde
CEMİL ÇİÇEK'e karşı düdük öttüreceğiz,
bize katılın!
CEMİL ÇİÇEK İSTİFA!
FEMİNİST KADINLARDAN AYNUR DİK,
HANOAN KOÇ, SELMA ATABEK, AYŞE
DÜZKAN, ŞENER MACİT, ESRA KOÇ, SEVGİ
ÇİÇEK, SAADET ÖZKOL
AZMİ PAT
Seni seviyoruz.
Anulyalı arkadatlanıı: Hid«y« Akay, Nnrije
AkaT. ŞttkrU Ankan. CAnfll Ankan. Raaim
Ban«. Matlafa Bıcıa|lu. Zrkmyt Bilfin.
SaJeym^n Demirftc. Dofan Fırtına. Macit
Gand. M.Kemal Kac>ro«ln. S.im K<K.
Adaan Kocakdcımr. Mrhmn Katflkıambtl.
Ö»«cen. Berkm Pınar. Mfljgan Pınar.
öıcan Targnt. Mtutafa Yaviu. Hasan
Ydmaı. !SiK
.r Yılmaz.
Aramızdan aynbşının birinci yılında, aile
büyüğümüz
Dr. H. AVNİ UYGUN'u
saygı ile anıyoruz.
Tüm yaşadıklanmız, tüm paylaştıklarımız, tüm
sevdiklerimiz; yaşamımızı ve geleceğimizi
aydınlatıyor.
Seni çok çok ftzleyen;
E^in Fatma, oğlan Bülent ve kızlann Özgü],
Sümbül. Seda Uygun.
İMALATÇILARIN DtKKATtNE!
Odamıza kayıtlı 2579-2/64 sicil nolu üyemiz 'Çamsan Agaç Sana-
yi ve Ticaret AŞ' finnası, 'Orta Yoğunlukta Lif Levha (MDF)' ko-
nusunda tek imalatçı belgesi talep etmiştir.
Aynı mamulü üretenler mevcut olduğu takdirde menfaatlerini ko-
rumak bakunından bağlı oldukJan oda kanalıyla en geç (10) gün içinde
odamıza mtlracaatları rica olunur.
ANKARA SANAYt ODASI
T.C.
ANKARA ASLtYE BİRİNCt HUKUK
MAHKEMESİNDEN
Dosya No: 1989/667
Adresi meçhul dahili dava olunan: Döndü Akan (GOlizar ve
Ayse olarak da bilinir).
Ozgürlük Mah. No: 180, Yenidoğan/Ankara
Davaa HaTıze Aktaş (Akgör) vekili Av. M.E.Yeşil tarafuıdan
davahlar Seher Akgör ve ark. aleyhine mahkememize açılan
nüfus kaydının tashihi davasının yapılmakta olan açık
yargılamasında:
Davaa vekili vermiş olduğu 31.7.1987 tarihli dava dilekçesi ile
müvekkilinin, müteveffa babası Mustafa Himmet Akgör'ün ilk
evlüiğini yaptığı eşi Esma'dan olraa kızı olduğunun ikinci
evlüiğinden ve eşi Zehra'dan olma imiş gibi kayıtlı bulunan Seher
Akgör'ün ise davacının kızının olmadığını, davalı Seher'in ise
müvekkilinin babası olan Mustafa Hikmet Akgör'ün
kayınbiraderi olan Ömer Çimen isimli şahısla Ayşe isimji bir
kadının gayri meşru birleşmelerinden dünyaya gelmiş olduğunu
bu gayri meşru birieşmenin davalının doğumundan sonra
dağüması ve henüz bebek olan davalı Seher'in sahipsiz kalmaması
düşüncesi ile sanki kendi evladıymış gibi davalıyı kendi nüfusuna
kaydettirmiş olması sebebiyle müvekkili ile davalının nüfus
kaydına göre kardeş olmuş olduklanru, gerçeğe aykın bu nüfus
kaydının düzeltilmesi için bu işbu davayı açmak zorunda
kaldıklannı bclirtmiştir.
Davacı vekili vermiş olduğu 2.5.1990 tarihli dahili dava
dilekçesi ile Döndü (Oülizar) Akan'ın davalı Seher'in annesi
olduğunun, Döndü Akan'ın nam-ı müstean olarak Ayşe ve
Gülizar isimleri ile de tamnmakta olduğunu ve bu kişinin de
davaya dahil edilmesini istemiş olup, dahili davalı adına çıkanlan
duruşma gününü ve dahili dava dilekçesini ihtiva eden tebligat
bila tebliğ edilmiş olup, yaptınlan tüm emniyet araştırmalanna
rağmen de dahili dava olunamn tebh'ğe yarar açık adresi
bulunamamış olduğundan dahili dava dilekçesinin ve duruşma
gününü bildirir davetiyenın ilanen tebliğine karar verilmiş
bulunduğundan karar gereğince yukanda adı geçen adresi meçhul
dahili davalının yargılamanın bırakıldıği 5.12.1990 günü saat:
14.00'deki duruşmada bizzat hazır bulunması veya kendini bir
vekille temsil ettirmesi, gelmediği veya kendisini bir vekille de
temsil ettirmediği takdirde hakkındaki davanın HUMK'nun 213.
maddesi gereğince yokluklannda görülüp biürileceğine karar
verileceği hususu yukarıda adı geçen adresi meçhul dahili dava
olunana ilanen tebliğ olunur.
Basm: 39207
PENCERE
Devletin
Demokratikleştirilmesi ve
Bir hekimden mektup aldım; devlet hastanesinde çalışı-
yor; sayfanın dibine not düşmüş:
"24 saat nöbet karsılığı aldığım ücret:
12 bin lira.
Maaşım 1.400.000 lira.
Dört nûfusuz."
Ne var ki bu not, mektubun özünü oluşturmuyor. Devlet
hastanesi hekimi, daha kapsamlı bir soruna parmak bası-
yor; gündemdeki bir davaya değiniyor:
"Sayın llhan Selçuk,
Biz devlet memurlan son yılda büyük bir demokratikleşme
kavgası vermekteyiz. Grevli-toplusözleşmeli sendika isteği
Türkiye'de son yıllann en ciddidemokratikleşme talebidir. Bu
gerçekleştiğinde -ki öyle görünüyor- üikemizde çalışan sen-
dikalı işçi sayısı 3.5-4 mityonu bulacakûr. ANAP hükümeti yüz-
de 8-15 zam He memuru erken bir hesapiaşmaya davet edryor.
Bu tuzağm bilincindeyiz.
Resmi enflasyon oranı yüzde 65.9'dur (DİE verileri). Ocak
90'dan bu yana 10 aylık tüketici endeksi yüzde 80'dir. Sizler
sorunlarımıza hep sahip çıktınız. Ricam bir daha sorunlan-
mızı dile getirmenizdir.
Temmuz ayında sorunlanmızı iküdara karşı Türkçe dile ge-
tirmiştik. Galiba bu defa başka bir dilde konuşmamız gere-
kecek."
Okurumun adını ve adresini saklı tutuyorum; devlet me-
murudur, bir kazaya gelmesin...
•
Memurun geçim sıkıntısı dünden bugüne yazılır, çizilir,
söylenir. Şimdiye dek memur yalvar yakar olur, Osmanlı ka-
fasıyla her şeyi devletten beklerdi. Artık bir değişim uç ver-
miştir. Devlet memuru devletten "ihsan" bekleyen kişi ol-
maktan çıkıyor; eski deyimle "eshatH mesalih"e kan kus-
turan; ama, amirine el oğuşturan "evet efendimci" memur
tipi bir süre sonra geçmişte kalacak.
Türkiye Cumhuriyeti, kuruluşunda bir memur devletiydi.
Aydınlar, ticaret burjuvazisi, eşraf, ağa, köylüden oluşan bir
toplum yapısında Kemalist devrimleri -ister istemez- aydın-
lar ve memurlar üstlendi. Kaymakam, oğretmen, maarif mü-
dürü, subay, devlet hastanesi hekimi, tapu memuru, savcı,
yargıç, PTT müdürü vb. bir köylü toplumunda ayrıcalıklı ke-
simi oluşturuyorlardı. Eşraf, tutucu ve görenekçiydi. Memur,
o dönemde de sıkıntı çekerdi; ama, bugünkü kadar değil.
Tek parti yönetimi devrimci niteliğini yitirip yozlaşınca "jan-
darma dayağı ve tahsildar zulmü"ne karşı halkta tepki bü-
yüdü. "Ceberrut devlet" halkın tepesindeydi; memur da bu
ceberrutun bürokratik mekanizmasını oluşturmuyor muydu?
Çok partili rejim işi tersine çevirdi; kaymakama teneke çal-
mak, oğretmen dövmek, memuru oradan oraya sürdürmek
ve süründürmekle ağa ve eşraf karşı-devrim sürecinin tadı-
nı çıkardılar. Köylü yine devre dışı kalıyordu; ama, ağasını,
mütegallibesini bürokratik yönetime yeğliyordu.
O dönem de aşıldı, aşılıyor.
•
Küçük ve orta memur bugün ikinci sınıf vatandaş; öğret-
menin yüzüne kimse bakmıyor.
Yuvarlak sayıyla 1.5 milyon memur var. Bu kitlede demok-
rasi bilinci ne ölçüde yaygın? Bilemiyoruz. Ancak geçim sı-
kıntısı memuru sendikalaşmaya itecektir. Devlet büyüklerin-
den "/ftsan" dilemek yerine, toplusözleşme masasına otur-
mak akıl yoludur. Memurun sendikalaşması çok önemli bir
aşamayı simgeleyecek; çünkü mürekkep yalamış okur ya-
zar takımı, demokratik yaşama katılacak, devreye girecek,
benliğine kavuşacak...
Sanayileşmede geri kaimış bir toplumuz, sendikalı işçi sa-
yısı çalışan nüfusa göre düşük oranda. Memur da sendika-
sız. Peki, sosyal demokrasiyi kim kuracak? Çıkmaz burada-
dır; aşılması gerekir.
Memur sendikalaşırsa, demokrasi kültürü gelişecek; devlet
görevlisi sendika üyesi olursa, işçi sendikalarını düşman gi-
bi görmeyecek. Memurun demokrasi kültürüne aşılanması,
devletin demokratikleştirilmesi için birincil koşullar arasın-
dadır.
Batı demokrasilerinde bütün memurlar, grevli-
toplusözleşmeli sendikacılıkla sosyal adalet için gelir pay-
laşımında söz sahibidir.
AÇIKTEŞEKKUR
Önemli koroner rahatsızlığım nedeniyle kontrole
gittiğim Haydarpaşa Göğüs ve Kalp Cerrahisi
Hastanesi'nde durumumum nezaketi karşısında beni
derhal hastaneye yatıran Dr. Hasan Sunay ile
birlikte anjiyomu yaparak damarlanmdaki
tıkanıklığı tespit eden ve ameliyatımı gerekli gören
Kardiyolog Dr. Sayın Aydın ÇAĞIL'a ve Dr. Hasan
SUNAY'a, hastanede yattığım sürece yakın ilgilerini
esirgemeyen Prof. Dr. Ulu SUNGU ile Opr. Dr.
Sümer TARCAN'a, Prof. Dr. Ercüment
KOPKIRAN'a, acil servis doktorlarından Dr. Tezer
ULUSOY ile Dr. Güney ÖZKAN'a, başhemşire
Alime Kaya ile acil servisin, başta Havva Tiirkan
olmak üzere bütün hemşire ve personeline sürekli
ilgisini sürdüren yakın dostumuz Demet Taner'e, bu
mükemmel hastanenin Başhekimi Opr. Dr. Mürşit
KORYAK'a, yardımcüarı Dr. Nazif Akkal ve Dr.
Hüseyin Çetin'e ve her zamanki yakın ilgisinf bu
sefer de sürdüren SSK Bölge Müdür ve SSK
tstanbul Hastanesi Başhekimi dostumuz Opr. Dr.
Mücahit ATMANOGLU'na yürekten teşekkür
ediyorum.
RECEP BİLGİNER
BAŞSAĞUĞI
Ana Yayıncılık A.Ş.'nin Pazarlama Daruşmaru
CAHtT AKSOY'un Ağabeyi,
Jinekolog Operatör
Dr. CEVAT AKSOTun
ölümünü üzüntüyle öğrenmiş bulunuyoruz.
Çalışma arkadaşımız CAHÎT AKSOY'a ve tüm
yakınlarına başsağlığı diliyoruz.
ÖZKAYTSAK BASEN YAYBV
ÇALIŞANLARI
Türk konut kooperatifçiliğinin
öncüsü ve yılmaz savunucusu,
tüm yaşamında kooperatifçiliği bir yaşam biçmi
, olarak benimsemiş
örnek insan
NUSRET UZGÖREN'i
yitirmenin büyük acısını ailesi ve tüm kooperatifçilerle
paylaşıyor, başsağlığı diliyoruz.
KENT KOOPERATtFLERt
MERKEZ BİRLİĞİ