22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
14 KASIM 1990 **** 300 YILLK ŞAHASERLER Porselen, doguyla simgeleşmiş bir sanat. Japonya'da, eski bir kentte ortaya çıkarüan ve 1680 yüında yapüdıgı belirlenen iki porselen erkek geyik, 23 kasımda açıkarttırmayla satılacak. Porselen bibloların satış fiyatının 360 milyoD liradan açılacagı belirtiliyor. Bibloların, personelin en iyi işlenme biçimi olan kakiemon stiliyle boyandığı bildiriliyor. (Fotograf: AFP) Yüksekokul mezunlanna er statüsü ANKARA (AA) — MiUi Sa- vunma Bakanhğı, 2 ve 3 yıllık yüksekokul mezunlannın 18 ay- lık er statüsüne tabi olduklannı bildirdi. Milli Savunma Bakan- lığYndan diin yapılan açıklama- da, 2 ve 3 yıllık yükseköğretim kunırnlanndan mezun olanlann askerlik hizmetlerini 4 aylık kı- sa dönem er, 8 ayhk er, yedek astsubay veya yedek subay ola- rak yerine getirmeleri için yasal düzenleme yapüması konusun- da çeşitli kaynaklardan yoğun başvumlar alîndığı kaydedilerek şöyle denildi: "Yüriırlükte olan askerlik mevzuatı uyarınca halen 2 ve 3 yıllık yükseköğretim kurumla- nndan mezun olanlann askerlik yükümlülüklerini, 18 aylık er statüsünde yerine getirmeleri ge- rekmektedir." CUMHURİYET/19 .. .. .. . .. Körfez krizi nedeniyle çöl denilince sü- OpUCUgU r e k l j a k , a g e | e n ..çö , Kalkanı" operas- yonu oiuyor. Oysa ünlii aktris Stephanie Powers, Lester Jit- ter adlı bu şempanzeye bir "çöl busesi" kondunıyor. Stephanie Powers, ünlii aktör William Holden'in kurmuş bulunduğu "Vahşi Yaşam Vakfı ve Yaşayan Çöl" adlı ku- ruluşun ikinci yıldönümü törenlerine katılmak iizere geldiği Palm Springs'de çöliin bu akıllı yaratıgı tarafından karşı- landı. Basın ozgnrluğu tSTANBUL (AA) — 1982 Anayasası'nın, basın özgürlü- ğünü kısan hükümlerinin değiş- tirilmesi amacıyla, bir süre ön- ce Basın Konseyi'nce başlatılan çalışmalann teknik düzeyde ta- mamlandığı bildirildi. Basın Konseyi'nden yapılan açıklamaya göre çalışmalar çer- çevesinde, 1982 Anayasası'nın hangi maddelerinde, ne gibi de- ğişiklikler yapüması gerektiğini gösteren somut öneriler hazır- landı. Açıklamada, Basın Konseyi Yüksek Kurulu'nun yapacağı ilk toplantıda ele ahnacak öne- rilerin, yüksek kurul tarafından da benimsenmesi halinde, Basın Konseyi'nin görüşü şeklinde, ik- tidar ve muhalefet partilerinin liderlerine sunulacağıbildirildi. ŞANSSIZ ÇATILSTAS1 — Jack Robinson, birçaö ustası. Ta- mir ettiği çatıdan duşerken 13.000 volt elektrik taşıyan tellere takıldı. Elleri, ayakları ve karnı ciddi biçimde yandı. Anında hastaneye kaldınlan Robinson'un durumunun ciddi olduğu bil- diriliyor. (Fotoğraf: AP) HABERLERIN DEVAM OLAYLAR1N Özal ve Mitsotakis Kıbns'ı konuştular ARDENDAKI GERCEK(Baftarafı 1, Sayfada) Meclisi'nin işlerliğini ve ağırlığı- nı yitirmesi, hükümetin de olan- bitenlerden habersizmiş gibi davranması, Türkiye'yeyelkeni parçalanmış, dümeni kırılmış, pusulası bozulmuş, bir gemi gö- rtintüsu vermektedir. Ancak tedirginlik ortamında bu tehlikelerin ötesinde daha ağır bir durumla karşı karşıya- yız. "Dördüncü Kuvvel"basın- da, ülkenin içinde bulunduğu durumu belirten yazılar, eteşıi- riler, uyarılar her gün yayımlan- maktadır. Biitün uyarılara kar- şı hükümet alabildiğine duyar- sızdır. Televizyon bir başka ül- kenin yayın organı gibidir. Par- lamentodaki iktidar milletvekil- leri sanki tuğırlaşmışlardır; işiı- miyorlar, görmüyoriar, konuş- muyorlar; sorunlara eğilmiyor- lar. Basmda eleştirileryinelendik- çe, etkisini yitiriyor, ahşkanlık- lar yaratıyor. En büyük tehlike işte budur!.. Çünkü bir toplumda ne kan- lı teröre alışılır, ne ayda yüzde 7-8 oranmda enflasyona, ne sa- vaş tehlikesine ne de karanlık ir- ticaya... Hiçbir şey olmuyormuş sanı- lır; bir gün deprem başlar; sava- ştnfelaketi, ekonomik çöküntü, irtica karanlığına karşı tepkiya da terörün getirdiği altüst oluş gündeme girdiği an, artık çok geç kalmmış olur. Eh büyük tehlike "Htçblrşey olmaz, böyle gelmiş, böyle gider" umursamazlığıdır. Türkiye, geçmişinde bu yüz- den çok çekti. Dileriz ki devle- tin sorumluluk taşıyan kurum- ları bir an önce canlansın, me- kanizmaları harekete geçsin. Bütçeye IMF (Baftarafı I. Sayfada) suz etkilerinin en aza indirilmesi konusunda yeterli önleme yer verilmemiş. — Bugünkü ekonomik kon- jonktürde yüzde 5.9'luk biiyü- me hedefi fazla iddialı. Kriz ko- şullanna uyum ve ekonomik is- tikrarın daha da bozulmaması için biiyüme hedefinin yüzde S'in altına çekilmesi gerekli. — Bu yıl gerçekleşmesi bek- lenen yüzde 9.4'lük kamo fi- nansman açığına ek olarak 1991'de de daha başlangıçta yüzde 7.5'lik kamu açığı öngö- riisü enflasyona baştan daveti- ye çıkanyor. ÖzeDikle kamu ya- tınm harcamalanndaki artışın düşiirülmesi gerekirdi. — 20.6 trilyon liralık bütçe açığının finansmanı ekonornide ciddi bazı sorunlara yol açabilir. — Ekonomideki genişleme egiliminin surmesi, iç dengelerin yanı sıra dış dengeyi, ödemeler dengesini de olumsuz yönde et- kiliyor. VELİEFENDFDEN FİKRET DA ĞLIOĞL U TAHMİNLER 1. KOŞU: F: FioreUa (2), PP: Calibos (4), P: Red Light (1), S: Solero (8). 2. KOŞU: F: Aslanım (3), PP: Heybeüi (4), P: Doğubatur (2), S: Tırpan (6). 3. KOŞU: F: Hatip (3), PP: Mücahit (7), P: Akçay (2), S: Kılıçbay (4). 4. KOŞU: F: Akbulut (9), PP: Şanlı 2 (14), P: Doğanba- tur (6), S: Gönul 2 (2). 5. KOŞU: F: Donnehri (7), PP: Merhaba (4), P: Goldson (2), S: Tenderline (9J. 6. KOŞU: F: Lady Sera (6), PP: Sen ve Ben (7), P: Apricot (1), S: Akın (10), S: Panter (13). 7. KOŞU: F: Nirvana (6), PP: Akkent (9), P: Cengizbey (2), S: Melike (5). (Baftarafı 1. Sayfada) Özal bu görüşlerini Japonya'ya gelirken tran Devlet Başkanı Rafsancani'ye de anlatüğmı anımsatarak bu konuda bir ilk adırn olmak üzere halen Pakis- tan, Iran ve Türkiye arasındaki ECO örgütünün genişletilmesi- nin düjünülebileceğini söyledi. Özal daha sonra Ürdün Veli- aht Prensi Hasan'la da bir gö- rüşme yaptığmı belirterek bu görüşmede Ürdün'ün banşçı çö- zümü en çok isteyen ülke oldu- ğu izlenimi edindiğini belirtti. Buna neden olarak da Ürdün krizin başından beri "iki taraf arasında kalmışlık" durumu- nun rol oynadığını belirtti. özal, Ürdün'de FUistin asılhla- nn büyük çoğunlukta olduğu- nu, bunun da Ürdün yönetimi- nin işini güçleştirdiğini sözleri- ne eldedi. Cumhurbaşkanı özal, Yuna- nistan Başbakanı Mitsotakis'le yaptığı bir saate yakın görüşme hakkında bilgi verirken de Mit- sotakis'i uzun bir süredir tanı- dığını, kendisini ANAP'ın da üye olduğu Avrupa Demokratik Partiler Birliği (EDU) toplantı- lanndan tanıdığını hatırlattı. tki ülke arasında ciddi problemler bulunduğunu, bunun çözülme- si yolunda Yunanistan Başbaka- nı'nın gayretler içinde olacağı- na inandığını söyledi. Türkiye ve Yunanistan arasındaki so- runlann çözülmesinde yalnızca niyetlerin değil gayretlerin de harcanması gerektiğini belirten özal, "Bunun için bir zemin oluşturmak gerekiyor. Fırsatla- nn zuburunda buluşmak, ko- nuşmak gerekiyor. tlişkilerin daha iyiye gidebilmesi için iki ülke devlet adamlannın da bir- büierinin aleyhine konuşmama- lan lazım. Aynca teknik seviye- de problemleri çözmekte de pek ısrarlı olmamak gerekiyor. Ba- zen teknik seviyelerde diyalog- lar Ukılıp kalıyor." Yunanistan Başbakanı ile Kıbrıs konusunu da ele aldıkla- nnı kaydeden özal, "Gerçekçi olmak lazım. tki ülke arasında- ki Uiskileri Kıbrıs işi etkiliyor. Papandreu daha önce bana Rum lider Vasiliu ile görüşme- mizi istemişti. Ben o zaman ken- disine gelin dörtlü olarak konu- ş«lıra demiştim." özal, Mitsotakis'le görüşme- sinin Davos'un devamı sayılıp sayılmayacağı yolundaki bir so- ruya da "Şimdi Davos'u bıra- kın. O başka" karşıhğmı verdi. Mitsotakis görüşmeden son- Saddam: Özveriye (Baftarafı 1. Sayfada) tartışacak tek ülke olduğunu ifa- de eden Saddam Hüseyin, bütün dünyanın savaşın başlamasını değil, barışın gelmesini istediğini kaydetti. Körfez'deki Amerikan ve In- giliz askerlerine de değinen Sad- dam Hüseyin, ülkesinin bütün tehditleri reddettiğini, ancak karşılıklı saygı temeline dayalı bir diyaloğu istediğini ifade etti. "Tehditler ve güce başvurul- ması. bize saldıranlann tutumu- nu onaylamak zorunda oldugu- muzu göstermez" diyen Saddam Hüseyin, güç kullanma tehdidi- ni Bağdat'ın kabul etmeyeceği- ni, bunun ne Arap dünyasının ne de lrak'ın yararına olacağını bildirdi. Çin Dışişleri Bakanı Kien Ki- şen'in, Saddam Hüseyin ile ön- ceki gün yaptığı görüşmede, ül- kesinin Irak'a karşı askeri bir müdahale yapılması yolunda BM Güvenlik Konseyi tarafın- dan ahnacak bir kararı veto et- meyeceğini söyledi. Diplomatik kaynaklar, Kien Kişen'in aynca, Körfez krizi ile ilgili yapılacak bir Arap zirvesi- ne katılma konusundaki katı tu- tumunu değiştirmesi ve banş yo- lunda ödün vermesi için Sad- dam Hüseyin'e baskı yaptığmı öne sürdüler. Bir Suudi diplomat "Kişen, Çin'in kuvvet kullammı için yet- ki veren bir BM karannı veto et- meyeceğini Saddam'a netleştir- di ve hâlâ bir anlaşma yapması mümkünken anlaşmaya yanaş- ması gerektiğini belirtti" diye konuştu. Kişen, dün Suudi Ara- bistan'daki temaslarını tamam- layıp ülkesine döndü. AA'nın haberine göre, Körfez bunalımı, ABD içinde giderek büyüyen iç politika sorunu ol- maya başladı. Başkan George Bush, bölge- ye yeni birlik yollama karannı tek başına alırken, Kongre'nin devre dışı kalmaktan rahatsız ol- duğu, kamuoyunun da "ne için savaşılacak" sorusuna hâlâ ya- mt alamadığı gözleniyor. Hafta sonunda ABD Kongre- si'nin önde gelenleri, birbiri ar- dına başkanı eleştirerek, "sava- şa dogru çok hızlı adım aüldığını" söylediler. Kongre'nin tümünü etkileyebilecek senatör- lerden Silahlı Kuvvetler Komis- yonu Başkanı Sam Nunn, Sena- to çoğunluk lideri George Mitc- hell ve Temsilciler Meclisi Baş- kanı Tom Foley demeçlerinde başkamn kamuoyunu aydınlat- mamasıru eleştirdiler. Demokraüar, Bush'un tek ba- şına savaş açma yetkisi olmadı- ğını ve Kongre'den onay alması gerektiğini savunurken, Beyaz Saray aciliyet gerektiren durum- da Kongre'den izin alınamayaca- ğını, ancak hemen bilgi verilece- ğini açıklamıştı. George Bush, pazartesi günü Washıngton yakınındaki And- rews Hava Üssü'nde golf oyna- dı ve gazeteciierin sorusu ttzeri- ne, Kongre'ye bilgi verileceğini söyledi. Körfez'deki ABD pohtikası- nın ele alınması için Kongre'nin ra kapıda gazetecilere, Turkiye'- yi ziyaret edebileceğini söyledi, ancak bir tarih verrnedi. Cumhurbaşkanı Özal, gazete- ciierin sorularını yanıtlarken lrak'ın kuzeyinde bir Kürt dev- leti kurulmasına Suriye'nin des- tek olup olmayacağı yolundaki bir soru uzerine, "Şimdi size şöyle söyleyeyim; Kürt devleti- nin kurulmasını biz istemezsek böyle bir devlet kurulamaz. Kal- dı ki boyle bir devleti tran da is- temez. Kürt devleti onlann da istemedigi bir şey. Çünkü büyük meseleleri var. Mezhep farklılı- gı var, orada (tran'da) Kürtler- le. Bizimkilerin en az problemi var." Özal, "Kürt konusunu Batı kaşıyor mu?" yolundaki soru- yu yanıtlarken de "Herkes ka- şıyor. Batı da tabii. Nitekim pa- ra yardımı açıkça onlardan ge- liyor. Bunu biliyoruz" diye ko- nuştu. Özal, Haddam'la görüşme- sinde PKK üzerinde durulup durulmadığı sorusuna "Çok durmadık. Bugün Lübnan me- sdesi yavaş yavaş eski benligi- ne kavuşuyor. O zaman tahmin ederim, bu mesele de azalacak- tır" dedi. Cumhurbaşkanı, Suriye ve öteki ülkelerle ticareti arttırarak ülkeler arası banşı sağlamamn ortak sanayileşmeye yol açaca- ğım, ortak projeler gerçekleşti- rilecegini belinerek "Karadeniz işbirligi bölgesi benzeri bir işbir- liğine gidilebilecegini" sözlerine ekledi. Mitsotakis'in sözleri Atina muhabirimiz Stelyo Berberakis'in haberine göre, Yunanistan Başbakanı Mitsota- kis, Yunanlı gazetecilere görüş- meden sonra şu açıklamayı yap- tı. "Sayın Özal ile yaptığım gö- rüşme çok yararlıydı. iki ülke arasında bir dizi sorunlar var- dır. Ancak diyalog sürdürüle- cektir. Bu siyasetimiz biliniyor. Hedefimiz doğal olarak bu so- nınlann, zamanı gelince ve ol- gunlaştıklan zaman çözümlen- mesidir. Sayın Özal'a yine Kıb- rıs sorununu açtım. Bu konu ile ügili yapmış olduğum açıklama- lann aynısını kendisine yinele- dim. Yani Türkiye'den, Kıbns için 'bir iyi niyet gösterisi' yap- masını bekledigimi söyledim. Eğer bu gerçekleşirse gerek Kıb- ns sorununun gerekse Türk- Yunan ilişkileri arasındaki genel anlaşmazlıklann giderilmesinde kolaylık şaglanacaktır. Sayın Özal ile bir çok kez gö- riişmüştüm. Kendisiyle çok ra- hat ve çok içten konuşuyonım. Sayın Özal'a bundan önceki gö- riişmelerimizde söylediklerimi- zi tekrarladım. Yani, iki ülke arasındaki 'küçük' olarak nite- lenecek anlaşmazlık noktalan- nın çözümüyle - tabii ki bunlar da zorunludur - yetinmedigimi belirttim. Kendisine, Kıbns ve Ege gibi özlü sorunlann çözü- mü için her iki ülke hükümetle- rinin de çalışması gerektiğine inandıgımı söyledim. — Bunun Uzerine Sayın Özal size ne dedi? MtTSOTAKİS — Genel ola- rak olumlu karşıladı. — tyi niyet gösterisi için ne dedi? MtTSOTAKİS —Bu konuda daha fazla bir şey söyleyemem. Ben sadece kendisine söyledik- lerimi size de söylüyorum. — TUrkiye'yi ziyareti düşü- nüyor musunuz? MtTSOTAKİS — Sayın özal'a, Türkiye'yi ziyaret ede- bileceğimi, ama ilk cvıce gerek- li ortarrun yaratmamızın şart ol- duğunu; aksi halde sonuçsuz kalacak ziyaretlere gerek gör- mediğimi belirttim. TOKYO'DAN AHMET TAN toplantıya cağınlması istekleri artmaya başladı. Hafta sonundan beri bazı se- natörler, Kongre'nin toplanarak Körfez'deki ABD politikası ve savaş ihtimalini görüşmesini is- tiyorlar. Arap zirvesi için temaslar Fas Kralı Hasan tarafından yapılan Arap zirvesinin toplan- masma ilişkin çağn da dün Kör- fez gündeminde ağırlıklı bir yer tuttu. Ajanslar, çağrıya, lrak'ın ve Irak yanlısı gözüken Arap ül- kelerinin olumlu yanıt vermele- rinin dikkat çekici olduğunu be- lirttiler. Arap zirvesinin toplanması için diplomatik trafik de dün yoğunluk kazandı. Mısır Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek, Lib- ya'da Muammer El Kaddafi ile bir araya geldi. Irak Basbakan Birinci Yardımcısı Taha Yasin Ramazan da, Fas'a giderek Kral Hasan'a, Saddam Hüseyitfin bir mesajını verdi. Ajanslar, mesa- jın, Arap zirvesiyle ilgili olduğu- nu belirtiyorlar. Adana'da sivil savunma semineri 30 Uin sivil savunma müdür- lerinin katıldığı "sivil savunma semineri" dün Adana'da başla- dı. Seminerin açış konuşmasır.-. yapan daire başkanı Özgün, lrak'ın Kuveyt'i önce işgal, sonra da ilhak etmesinin dünya barı- şını bozduğunu söyledi. Mitterrand: Patlama yakın Fransa Devlet Başkanı Fran- çois Mittenand, Körfez Krizi- nin tehlikeli biçimde patlama noktasına yaklaştığını kaydede- rek, lrak'ın Kuveyt'ten çekilme- sini istedi. Mitterrand, Ispanya Başbaka- nı Felipe Gonzalez ile Paris'te yaptığı görüşmenin ardından düzenlediği basm toplantısında, "Irak, BM Güvenlik Konseyi'- nin askeri güç kullanımına izin veren bir karanndan kaçınmak istiyorsa poütikasını değiştirme- Udir" dedi. Kadınlara (Baftarafı 1. Sayfada) görülmemiş biçimde, 70 Suudi kadın otomobil kullanma hak- kının tanınması için gösteri yap- mıştı. Suudi kadınlar, yabancı kadınların otomobil kullandık- lannı belirterek, bu hakkın ken- dilerine de tanınmasını istemiş- lerdi. Suudi kadınların bu eyle- mi gerek içeride, gerekse dışa- rıda geniş yankılara yol açmış, başkent Riyad'da bazı çevreler kadınların eylemini "anlayışla" karşılamışlardı. Suudi kadınlar özellikle ülkedeki Amerikalı ka- dın askerlerin araba kullanma- sını örnek olarak göstenmişlerdi. Suudi Arabistan'da şimdiye kadar kadınların otomobil kul- lanması resmen yasaklanmış de- ğildi. Ancak kadınlar gelenek- sel olarak araba kullanmıyorlar- dı. (Baftarafı 1. Sayfada) nu en üst düzeyde masaya getir- diği için" kendisini zafer kazan- mış sayıp saymadığını sormamız gerek. Sormuyoruz, soramıyoruz. Mitsotakis Rumca İconuşu- yor. Dilini bilmiyoruz. Yine en iyisi kendi Cumhurbaşkammız. Çünkü hem Türkçe konuşuyor, hem tngilizce. Bu nedenle Özal 1 ın odasındayız. Daha önce kaldığı otel odala- rıyia karşılaştırıldığında, "tmparator" adma rağmen 3150 nolu oda, oldukça mütevazı. Odada beşli bir koltuk takımı var. Gösterişsiz küçük, iki se- hpa. Sehpalann birinde plastik- ten, diğerinde bahçeden derlen- miş çiçeklerle dolu iki sepet. Odanm "manje" bölümünde ise kare bir yemek masası. Onun da üzerinde bir sepet var. Türkiye'nin dış politikasının konuşulduğu, Ortadoğu bölge- sinin füzelerle, kimyasal bomba- larla cehenneme dönüp dönme- yeceğinin yabancı devlet baş- kanları ile, başbakanlarla ele alındığı oda burası. Cumhurbaşkanı Özal, yeni- den bir uluslararası diplomasi trafıği yaratmış ve en yoğun bi- çimde içinde yerini almış durumda. Oturduğumuz kanepede, son iki gündür sırasıyla, Pakistan Devlet Başkanı, Portekiz'Cum- hurbaşkanı, Suriye Cumhurbaş- kanı Yardımcısı, Ürdün Veliaht Prensi ve Yunanistan Başbaka- nı oturdu. Bugün de Romanya Cumhurbaşkanı ile Yemen Kra- liyet Konseyi'nden bir üye oturacak. Ahştık-Alışsınlar Bu görüşmeler yuzünden ken- disinin yine Türkiye"de eleştiril- diğini, "Dışişleri'ni dışlayarak müzakere yürütmesinin kmanacagını" ammsatıyoruz. Gülerek, "Ne yapalım" diyor, "alıştık artık." "Alıştık" sözcüğünü özellik- le soylediği belli. Nitekim, "Bu 'alışma' sözü biliyorsunuz, çok kullanılıyor. Biz alıştık, başka- ları da alışsın" diye ekliyor. Cumhurbaşkanı seçilmesinin üzerinden bir yıl geçti. Özal "alıştırma" işlemini başarı ile sürdüruyor. Bu konuda Türki- ye'de başan kazandığından ol- malı; bu kez "alıştırma"yı ya- bancı ülkelere de, bu ülkelerin devlet adamlarına da uyguluyor. Yunanistan Başbakanı Mitso- takis bunlardan birisi. Mitsotakis, şimdi ayağı ve ağ- zı alışacağı için, bundan sonra "muhatap olarak" Türkiye Baş- bakanı'nı değil, Özal'ı araya- caktır. Özal'ın, Dışişleri Bakanı'ru al- madan, öteki ülkelerin devlet adamları ile görüşmesi belki de iyi oiuyor. Onlann devlet sistem- leri de Türkiye'ninkine benzeye- cek, yani rayından çıkmış ola- cak. Portekiz Cumhurbaşkanı da, Yunanistan Başbakanı da, Pakistan Devlet Başkanı da yan- larında Dışişleri Bakanlannı al- madan Özal ile görüşme yaptı- lar. Hallerinden de fazla şikâyet- çi görünmediler. Mitsotakis'in kafası biraz ka- rışmış gibiydi. Daha önce, Özal'ın Yunanistan'a gitmiş ol- ması nedeni ile kendisinin de Türkiye'ye geleceğinden sözetti. özal bu ziyaret sırasında "Basbakan" sıfatı taşıyordu. Mitsotakis eğer o ziyareti "iade" etmek istiyorsa, Özal gibi ken- disinin de Cumhurbaşkanbğı'na terfi etmesi gerek. Özal'ın dün- kü ziyaretçilerinden Mario Su- arez, bunun çok zor olmadığını Mitsotakis'e söyleyebilir. Bilin- diği gibi Suarez de Basbakan iken, Cumhurbaşkanlığı'na transfer olanlardan. Öte yandan Özal, Mitsotakis görüşmesinin "Davos'un devamı olup olmadıgı" sorusunu, "Da- vos'un adını anmayın" diye ya- nıtladı. Eğer Türkçe konuşsaydı, bu soruya "Şimdi onu kanştırmayın" diyecekti. Ama Hibe petrol yara saracak (Baftarafı 1. Sayfada) kararlaştırdığı 1.1 milyar dolar- hk bedava petrol, Körfez krizin- den sonra karşılasılan 1 milyar dolarhk ilave külfeti tümüyie karşılıyor. Açıklanan karara göre Türki- ye'ye toplam 1.1 milyar dolara ulaşana dek her gün verilecek 160 bin tonluk partilerin, petro- lün varil fiyatı ortalama 34 do- larda kalırsa, 4-4.5 milyon ton- luk bir yekûn oluşturacağı he- saplanıyor. Varil fiyatın 34 do- larda kalması halinde Suudi Arabistan 27 gün boyunca Türkiye'ye petrol akıtacak. 1990 yılında 7.5 milyon tonu Irak'tan olmak üzere alınması planlanan 19 milyon 175.7 bin Istanbul Orman Mühendisliği Fakültesi'nden aldığım kimliği kaybettim. Hükumsüzdür. FÜAT KARAOSMANOĞLU ton petrolün ilk 7 ayda 11.7 mil- yon tonu kullamlrnış, krizden sonra 7.5 milyon tonluk bir açık oluşmuştu. Suudi Arabistan'ın vereceği 4-4.5 milyon tonluk pet- rol bu açığın yansından fazlası- nı kapatabilecek. Yıllar itibariyle yapılan hem petrol ithalatı dikkate ahndığın- da Türkiye'nin Suudi Arabis- tan'dan bugüne kadar en fazla 1982 yıhnda 492 milyon dolar- hk petrol aldığı belirleniyor. 1989 yılında 137 milyon dolar- da kalan Türkiye'nin Suudi Ara- bistan'dan yaptığı hem petrol it- halatı, 1988 yüında 137.2 milyon dolar, 1987 yılında 110 milyon dolar, 1986 yıhnda 143.8 milyon dolar, 1985 yılında 208.8 milyon dolar, 1984 yılında 212 milyon dolar, 1983 yıhnda 253.7 milyon dolar, 1982 yılıda 492 milyon dolar, 1981 yılında 388.6 milyon dolar ve 1980 yıhnda 65.2 mil- yon dolar olarak gerçekleşti. gazetecileri Rumca yanıtlayan Mitsotakis'in aksine tngilizce konuştu. Türkçenin avantajın- dan yararlanamadı. Muhalefete "Mazi kalbimde yaradır" türün- den bir saldırı olanağı vermiş oldu. Odaya Mitsotakis'i sormak için girdik, ama özal başka şey- leri de anlattı. "Kürtleri", "Batının Kürt so- rununu kaşıdığını", "PKK'nın Lübnan'da değişen dengeler ne- deniyle gerileyebileceğini", "Su- riye ile Türkiye arasında Körfez konusunda görüş farkı bulun- madığını", bölge ülkelerindeki Kürtler arasında en az sıkıntılı olarun "bizimkiler"in olduğunu, bölgede banşın karşılıklı ticare- tin geliştirilmesi ile sağlanacağı- nı, bunun askeri ittifaklara git- mekten daha sağlam bir yol ol- duğunu, Yunanistan ile sorunla- rın azaltılmamasında iki Ulke basın kuruluşlarımn karşılıklı kusurunu, Kıbrıs meselesinin anlaşmazlığı daha da ağırlaştır- dığını, bunun çözümü için niyet değil gayret gerektiğini anlattı. Körfez ile ilgili başka sorula- rı yöneltmeye çahşıyorduk ki, elini kaldırdı. "Bakın, hem dış konularda yetkili degilsiniz di- yorsunuz, hem de sorup dunı- yorsunuz.. Olur mu böyle?.." Ozalın 'terfi' grafıgi " Yumuşak, güleryüzlü ve sa- kindi. Konuşkanlığı üzerindey- di. O'nu yakından tamyanlar, keyifli olduğu zamanlar böyle olduğunu bilirlerdi. Keyfi, yabancı ülke devlet adamlannın tek tek ayağına gel- mesinden de olabilirdi, onca cumhurbaşkam arasında Japon- ladan gördüğü özel itibardan da... ABD Başkan Yardımcısı'ndan Portekiz Cumhurbaşkanı'na, Pakistan Devlet Başkam'ndan Yunanistan Başbakam'na, dün- yada ismi olan politikacılar kal- dığı otele, odasına geliyorlardı. Oysa, geçen yıl Imparator'un babasının cenazesine geldiğinde başbakandı. O zamanlar böyle bir şeyi ne kendisi düşlemişti, ne de şimdi ayağına gelenler... Hayatı, sürekli bir"terfi" ola- rak görüyordu. Bu deyimi dün- kü söyleşide kullanmıştı. "cumhurbaşkantagı"ndan öte terfi yok denebilir. Yanlış. Cumhurbaşkanlıgı'nın ötesi, dünyanın önde gelen liderleri arasına girebilmek. Onlarla her an temas edebilecek düzeyde olmak. Özal, Körfez krizi patladığın- dan beri bu limiti test ediyor. Belli ölçüde de mesafeler alıyor. Buna, tmparator'un "garden party"sinde açıkça tanık olduk. özal'ın, Alman Cumhurbaşka- nı kadar, Büieşmiş Milletler Ge- nel Sekreteri kadar, hatta yanın- daki ceylan halli Diana nedeniy- le Prens Charles kadar "ilgi" topladığına tanık olduk. Özal, bunu yaratıp-uyguladjğı uluslararası diplomasi trafıği ile sağladı. Bu nedenle Özal diplo- masi trafiğinden vazgeçrneye- cektir. Çünkü yaşam özal için sürekli bir "terfi"dir... G Ö Z L E M UĞUR MUMCU (Baftarafı I. Sayfada) büyük bir kısmı askerlere devredilir. Çok partili yaşama girdiğimiz günden bu yana yaklaşık her üç günün bir günü sıkıyönetim altında geçmiş: 27 Ma- yıs 1960 öncesi ilan edilen sıkıyönetimden sonra "ihtilal": 12 Eylül 1980 öncesinin sıkıyönetiminden sonra da "darbeP gelmiştir. Bugün için "darbe" söz konusu değildir. Ülkede yaygın şiddet eylemlerinin bütün ülkeyi de kapladığı söylenemez. Ancak son cinayetler, bu tür eylemler için birer başlangtç da sayılabilir. Çıkacak bir savaş Türkiye'yi "Arap radikalizmi"ri\n baş he- defleri arasına sokmaya yetecektir. Karşıt terör örgütleri ara- sındaki eylem yarışı bu kanlı süreci daha da uzatacaktır. Savaş, başlıbaşına bir gerilim demektir. Bu gerilim "bu- nalım politikalan"n\n da gündeme gelmesine yol açar. Bugün Türkiye'de güçlü başbakana dayalı "parlamenter sistem" yerine "güçlü cumhurbaşkanına" bağlı başka bir sis- tem uygulanıyor. Bu sistem ne "başkanlık sistemi"d\r ne de "yarı başkanlık"... Bu sistemin siyasal bilimdeki adı "baş- kancı sistem"dir. Savaşın gelip kapımıza dayandığı şu günlerde Türkiye^ de anayasa dışı bir rejim uygulanıyor. Bu anayasa dışı rejim savaş ortamında büsbütün "fiill rejim" haline dönüşebilir.' Savaş koşulları bu sistemi bir "askeri diktatörlük" biçimi- ne de büründürebilir. Bu askeri diktatörlüğe zaman içinde oluşacak tepkiler, rejimi büsbütün degiştirecek ihtilallere ve darbelere yol açabilir. Bunlar birer tehlikedir; en azından tehlikeli olasılıklardır. Buna karşı ne yapmak gerekir? Bu tehlikelere karşı izlenmesi gereken siyaset bellidir: Demokrasiyi güçlendirmek! ANAP grubunda bu yönde umutlu hiçbir gelişme görün- müyor. ANAP milletvekilleri bugünkü konumlarını koruya- bilmek için Özal ne derse onu yapacaklardır. Ne Hasan Cela' Güzel ne Mesut Yılmaz, Özal'a kafa tu- tacak kişilikte, çapta ve yetenekte insanlardır. ANAP, "Özal partisi"d\r, o kadar! İş muhalefete düşüyor. DYR kendi yotunda yürüyor. İç çatışması yok. Bu bakım- dan sorunları da yok. SHP, kendi içinde bir "kamıyarık" gibi ikiye ayrılmış du- rumdadır. Parti, kendi iç çatışmalanndan başını kaldınp dı- şa dönük bir savaşa girebilmiş değildir. DSP oldum olası, bir "Ecevit kulübü"ûüx. Bu "Ecevit kulübü" sosyal demokrat yelpazenin küçük bir bölümünü oluşturuyor. HER ANAP milletvekillerinin oylarıyla aldığı "Hazine yar- dımı"n\n sol ideolojideki yerini saptadıktan sonra ister iste- mez bir küçük bölge partisi olarak kalacaktır. Çok açık bir gerçek: Bu üç parti birleşmeden sosyal de- mokratlar iktidar olamayacaklar: ANAP da bu üç partinin bir araya gelmelerini engelleyici ne varsa, bunu yapacak- tır. 12 Eylül öncesinde CHP ve AP arasındaki çekişme bu- gün benzer biçimde sosyal demokrat partiler arasında ya- şanıyor. "Yönetemeyeni yönetirler"... Bu, bilinen bir kuraldır. Sosyal demokratlar bir araya gelemezlerse, olacak fela- ketlerden başkalarını sorumlu tutma hakları olacak mıdır? Said Nursi mevlidi lfeni Asyacılar serbest ANKARA (Cumhuriyet Bü- rosu) — Said Nursi için okut- tuklan mevlit nedeniyle 15 gün- dür gözaltmda tutulan Yeni As- ya gazetesi yönetici ve çahşan- lan, Ankara DGM Savcılığı'nın haklanndaki tutuklama istemi- ne katılmayan DGM sorgu yar- gıcınca dün serbest bırakıldılar. Gazetenin sahibi Mehmet Kut- lular, savcıhk ve polis sorgula- nnda hangi partiyi tuttuklanmn sorulduğunu, kendilerinin de "DYP'yi" yanıtmı verdiklerini belirterek "Herhalde iktidar, kendisine rey vermedigimiz için bizi cezalandmyor olabiür" de- di. 28 ekimde Kocatepe Cami- si'nde okuttuklan mevlit sonra- smda gözaltına alınan Yeni As- ya gazetesi sahibi Mehmet Knt- lular, Yazı tşleri Müdürü Saba- hattin Aksakal, Ankara Temsil- cisi Mustafa Köleoğlu, Idari Temsilci Bedretün Ergnl, Yöne- tim Kurulu Uyeleri Ali Vapurin, Hilmi Dogan, dağıtım görevlisi Ahmet Akdag, KöprU Dergisi Yazı İşleri Müdürü Bekir Gö- niillü, gazete çalışanı Cevher D- han ile mevlitte dua okuyan ho- ca Cemal Gündoğdu, sorgu yar- gıcı önüne çıkarıldılar. 15 gün- den bu yana gözaltında tutulan gazete yönetici ve çalışanlan, sorgu yargıcının bu isteme katıl- maması uzerine öğle saatlerin- de serbest bırakıldılar. AsilNadirle 3 hafta süre (Baftarafı I. Sayfada) ra - İflas konulanna bakan şu- besinde basına ve halka kapalı olarak yapılan ve iki saatten fazla süren duruşmada, Asil Nadir'in avukatlan "müvekkil- lerinin borçlannı tasfiye ama- cıyla bir geri ödeme planı önerdigini" belirterek mehil is- tediler. Duruşmada Asil Nadir'- in söz konusu borcunun geçen eylül ayında Polly Peck hisseleri değer kaybederken kişisel tali- matı uzerine en az iki borsa sim- sarlık fınnası tarafından piyasa- dan satın ahnan Polly Peck his- selerinin o günkü değerine eşit olduğu belirtildi. Asil Nadir'in bir diğer fırmaya da talimat ver- diği ve bu firmanın da 13 mil- yon sterlin (yaklaşık 65 milyar lira) talep eden bir dava açma hazırlığı içinde olduğu bildirili- yor. Çeşitli kaynaklar, Asil Na- dir'in bu tür kişisel borcunun 60 milyon sterlini (yaklaşık 300 milyar lira) bulabileceğini he- saphyor. Dün görülen ortak da- vayı önce "Barclays de Zoete Wedd" açmış ve duruşma günü olarak 21 kasım saptanmıştı. Ancak dava konusunun karma- şıklığı ve Noel hazırhklan nede- niyle duraklayacak olan bürok- rasiye takılmasını önlemek ama- cıyla dava bir hafta önceye alm- dı. Gelişme hakkında görüş be- lirten bir "City" ırzmanı, "Polly Peck'in halen yönetim kurulu başkanhgmı ve genel yö- netiminden sonımlu kişi sıfatı- nı sürdüren, şirketin halen en büyük hissedan dunımundaki Asil Nadir'in şirketin kurtanl- masına yöneük girişimlerde 'ha- yati önemde' rol oynadığı her- kes tarafından kabul ediliyor. Sorunun kayyımlarla birlikte tiim hissedarlan tatmin edecek bir sonuca ulaştınlması için Asil Nadir'in aktif katılımı şarttır. Bu aşamada kendisine biraz da- ha hareket serbestligi tanınma- sı herkesin yararına olmuştur" dedi. Duruşmadan sonra Asil Na- dir adına yapılan açıklamada, "Asil Nadir'in baa borsa kuru- luşlanna hisse işlemlerinden kaynaklanan borçlan ile ilgili dava, mahkeme tarafından Asil Nadir'in borçlarının tamamının tasfiye edilmesi konusundaki önerisinin değerlendirilmesi için 3 Aralık 1990 tarihine erteleh- di" denüdi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle