Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
14 KASIM 1990 ****
300 YILLK
ŞAHASERLER
Porselen, doguyla
simgeleşmiş bir
sanat.
Japonya'da, eski
bir kentte ortaya
çıkarüan ve 1680
yüında yapüdıgı
belirlenen iki
porselen erkek
geyik, 23 kasımda
açıkarttırmayla
satılacak.
Porselen
bibloların satış
fiyatının 360
milyoD liradan
açılacagı
belirtiliyor.
Bibloların,
personelin en iyi
işlenme biçimi
olan kakiemon
stiliyle boyandığı
bildiriliyor.
(Fotograf: AFP)
Yüksekokul
mezunlanna
er statüsü
ANKARA (AA) — MiUi Sa-
vunma Bakanhğı, 2 ve 3 yıllık
yüksekokul mezunlannın 18 ay-
lık er statüsüne tabi olduklannı
bildirdi. Milli Savunma Bakan-
lığYndan diin yapılan açıklama-
da, 2 ve 3 yıllık yükseköğretim
kunırnlanndan mezun olanlann
askerlik hizmetlerini 4 aylık kı-
sa dönem er, 8 ayhk er, yedek
astsubay veya yedek subay ola-
rak yerine getirmeleri için yasal
düzenleme yapüması konusun-
da çeşitli kaynaklardan yoğun
başvumlar alîndığı kaydedilerek
şöyle denildi:
"Yüriırlükte olan askerlik
mevzuatı uyarınca halen 2 ve 3
yıllık yükseköğretim kurumla-
nndan mezun olanlann askerlik
yükümlülüklerini, 18 aylık er
statüsünde yerine getirmeleri ge-
rekmektedir."
CUMHURİYET/19
.. .. .. . .. Körfez krizi nedeniyle çöl denilince sü-
OpUCUgU r e k l j a k , a g e | e n ..çö , Kalkanı" operas-
yonu oiuyor. Oysa ünlii aktris Stephanie Powers, Lester Jit-
ter adlı bu şempanzeye bir "çöl busesi" kondunıyor.
Stephanie Powers, ünlii aktör William Holden'in kurmuş
bulunduğu "Vahşi Yaşam Vakfı ve Yaşayan Çöl" adlı ku-
ruluşun ikinci yıldönümü törenlerine katılmak iizere geldiği
Palm Springs'de çöliin bu akıllı yaratıgı tarafından karşı-
landı.
Basın
ozgnrluğu
tSTANBUL (AA) — 1982
Anayasası'nın, basın özgürlü-
ğünü kısan hükümlerinin değiş-
tirilmesi amacıyla, bir süre ön-
ce Basın Konseyi'nce başlatılan
çalışmalann teknik düzeyde ta-
mamlandığı bildirildi.
Basın Konseyi'nden yapılan
açıklamaya göre çalışmalar çer-
çevesinde, 1982 Anayasası'nın
hangi maddelerinde, ne gibi de-
ğişiklikler yapüması gerektiğini
gösteren somut öneriler hazır-
landı.
Açıklamada, Basın Konseyi
Yüksek Kurulu'nun yapacağı
ilk toplantıda ele ahnacak öne-
rilerin, yüksek kurul tarafından
da benimsenmesi halinde, Basın
Konseyi'nin görüşü şeklinde, ik-
tidar ve muhalefet partilerinin
liderlerine sunulacağıbildirildi.
ŞANSSIZ ÇATILSTAS1 — Jack Robinson, birçaö ustası. Ta-
mir ettiği çatıdan duşerken 13.000 volt elektrik taşıyan tellere
takıldı. Elleri, ayakları ve karnı ciddi biçimde yandı. Anında
hastaneye kaldınlan Robinson'un durumunun ciddi olduğu bil-
diriliyor. (Fotoğraf: AP)
HABERLERIN DEVAM
OLAYLAR1N Özal ve Mitsotakis Kıbns'ı konuştular
ARDENDAKI
GERCEK(Baftarafı 1, Sayfada)
Meclisi'nin işlerliğini ve ağırlığı-
nı yitirmesi, hükümetin de olan-
bitenlerden habersizmiş gibi
davranması, Türkiye'yeyelkeni
parçalanmış, dümeni kırılmış,
pusulası bozulmuş, bir gemi gö-
rtintüsu vermektedir.
Ancak tedirginlik ortamında
bu tehlikelerin ötesinde daha
ağır bir durumla karşı karşıya-
yız. "Dördüncü Kuvvel"basın-
da, ülkenin içinde bulunduğu
durumu belirten yazılar, eteşıi-
riler, uyarılar her gün yayımlan-
maktadır. Biitün uyarılara kar-
şı hükümet alabildiğine duyar-
sızdır. Televizyon bir başka ül-
kenin yayın organı gibidir. Par-
lamentodaki iktidar milletvekil-
leri sanki tuğırlaşmışlardır; işiı-
miyorlar, görmüyoriar, konuş-
muyorlar; sorunlara eğilmiyor-
lar.
Basmda eleştirileryinelendik-
çe, etkisini yitiriyor, ahşkanlık-
lar yaratıyor.
En büyük tehlike işte budur!..
Çünkü bir toplumda ne kan-
lı teröre alışılır, ne ayda yüzde
7-8 oranmda enflasyona, ne sa-
vaş tehlikesine ne de karanlık ir-
ticaya...
Hiçbir şey olmuyormuş sanı-
lır; bir gün deprem başlar; sava-
ştnfelaketi, ekonomik çöküntü,
irtica karanlığına karşı tepkiya
da terörün getirdiği altüst oluş
gündeme girdiği an, artık çok
geç kalmmış olur.
Eh büyük tehlike "Htçblrşey
olmaz, böyle gelmiş, böyle
gider" umursamazlığıdır.
Türkiye, geçmişinde bu yüz-
den çok çekti. Dileriz ki devle-
tin sorumluluk taşıyan kurum-
ları bir an önce canlansın, me-
kanizmaları harekete geçsin.
Bütçeye IMF
(Baftarafı I. Sayfada)
suz etkilerinin en aza indirilmesi
konusunda yeterli önleme yer
verilmemiş.
— Bugünkü ekonomik kon-
jonktürde yüzde 5.9'luk biiyü-
me hedefi fazla iddialı. Kriz ko-
şullanna uyum ve ekonomik is-
tikrarın daha da bozulmaması
için biiyüme hedefinin yüzde
S'in altına çekilmesi gerekli.
— Bu yıl gerçekleşmesi bek-
lenen yüzde 9.4'lük kamo fi-
nansman açığına ek olarak
1991'de de daha başlangıçta
yüzde 7.5'lik kamu açığı öngö-
riisü enflasyona baştan daveti-
ye çıkanyor. ÖzeDikle kamu ya-
tınm harcamalanndaki artışın
düşiirülmesi gerekirdi.
— 20.6 trilyon liralık bütçe
açığının finansmanı ekonornide
ciddi bazı sorunlara yol açabilir.
— Ekonomideki genişleme
egiliminin surmesi, iç dengelerin
yanı sıra dış dengeyi, ödemeler
dengesini de olumsuz yönde et-
kiliyor.
VELİEFENDFDEN
FİKRET DA ĞLIOĞL U
TAHMİNLER
1. KOŞU: F: FioreUa (2), PP:
Calibos (4), P: Red Light (1), S:
Solero (8).
2. KOŞU: F: Aslanım (3),
PP: Heybeüi (4), P: Doğubatur
(2), S: Tırpan (6).
3. KOŞU: F: Hatip (3), PP:
Mücahit (7), P: Akçay (2), S:
Kılıçbay (4).
4. KOŞU: F: Akbulut (9),
PP: Şanlı 2 (14), P: Doğanba-
tur (6), S: Gönul 2 (2).
5. KOŞU: F: Donnehri (7),
PP: Merhaba (4), P: Goldson
(2), S: Tenderline (9J.
6. KOŞU: F: Lady Sera (6),
PP: Sen ve Ben (7), P: Apricot
(1), S: Akın (10), S: Panter (13).
7. KOŞU: F: Nirvana (6),
PP: Akkent (9), P: Cengizbey
(2), S: Melike (5).
(Baftarafı 1. Sayfada)
Özal bu görüşlerini Japonya'ya
gelirken tran Devlet Başkanı
Rafsancani'ye de anlatüğmı
anımsatarak bu konuda bir ilk
adırn olmak üzere halen Pakis-
tan, Iran ve Türkiye arasındaki
ECO örgütünün genişletilmesi-
nin düjünülebileceğini söyledi.
Özal daha sonra Ürdün Veli-
aht Prensi Hasan'la da bir gö-
rüşme yaptığmı belirterek bu
görüşmede Ürdün'ün banşçı çö-
zümü en çok isteyen ülke oldu-
ğu izlenimi edindiğini belirtti.
Buna neden olarak da Ürdün
krizin başından beri "iki taraf
arasında kalmışlık" durumu-
nun rol oynadığını belirtti.
özal, Ürdün'de FUistin asılhla-
nn büyük çoğunlukta olduğu-
nu, bunun da Ürdün yönetimi-
nin işini güçleştirdiğini sözleri-
ne eldedi.
Cumhurbaşkanı özal, Yuna-
nistan Başbakanı Mitsotakis'le
yaptığı bir saate yakın görüşme
hakkında bilgi verirken de Mit-
sotakis'i uzun bir süredir tanı-
dığını, kendisini ANAP'ın da
üye olduğu Avrupa Demokratik
Partiler Birliği (EDU) toplantı-
lanndan tanıdığını hatırlattı. tki
ülke arasında ciddi problemler
bulunduğunu, bunun çözülme-
si yolunda Yunanistan Başbaka-
nı'nın gayretler içinde olacağı-
na inandığını söyledi. Türkiye
ve Yunanistan arasındaki so-
runlann çözülmesinde yalnızca
niyetlerin değil gayretlerin de
harcanması gerektiğini belirten
özal, "Bunun için bir zemin
oluşturmak gerekiyor. Fırsatla-
nn zuburunda buluşmak, ko-
nuşmak gerekiyor. tlişkilerin
daha iyiye gidebilmesi için iki
ülke devlet adamlannın da bir-
büierinin aleyhine konuşmama-
lan lazım. Aynca teknik seviye-
de problemleri çözmekte de pek
ısrarlı olmamak gerekiyor. Ba-
zen teknik seviyelerde diyalog-
lar Ukılıp kalıyor."
Yunanistan Başbakanı ile
Kıbrıs konusunu da ele aldıkla-
nnı kaydeden özal, "Gerçekçi
olmak lazım. tki ülke arasında-
ki Uiskileri Kıbrıs işi etkiliyor.
Papandreu daha önce bana
Rum lider Vasiliu ile görüşme-
mizi istemişti. Ben o zaman ken-
disine gelin dörtlü olarak konu-
ş«lıra demiştim."
özal, Mitsotakis'le görüşme-
sinin Davos'un devamı sayılıp
sayılmayacağı yolundaki bir so-
ruya da "Şimdi Davos'u bıra-
kın. O başka" karşıhğmı verdi.
Mitsotakis görüşmeden son-
Saddam: Özveriye
(Baftarafı 1. Sayfada)
tartışacak tek ülke olduğunu ifa-
de eden Saddam Hüseyin, bütün
dünyanın savaşın başlamasını
değil, barışın gelmesini istediğini
kaydetti.
Körfez'deki Amerikan ve In-
giliz askerlerine de değinen Sad-
dam Hüseyin, ülkesinin bütün
tehditleri reddettiğini, ancak
karşılıklı saygı temeline dayalı
bir diyaloğu istediğini ifade etti.
"Tehditler ve güce başvurul-
ması. bize saldıranlann tutumu-
nu onaylamak zorunda oldugu-
muzu göstermez" diyen Saddam
Hüseyin, güç kullanma tehdidi-
ni Bağdat'ın kabul etmeyeceği-
ni, bunun ne Arap dünyasının
ne de lrak'ın yararına olacağını
bildirdi.
Çin Dışişleri Bakanı Kien Ki-
şen'in, Saddam Hüseyin ile ön-
ceki gün yaptığı görüşmede, ül-
kesinin Irak'a karşı askeri bir
müdahale yapılması yolunda
BM Güvenlik Konseyi tarafın-
dan ahnacak bir kararı veto et-
meyeceğini söyledi.
Diplomatik kaynaklar, Kien
Kişen'in aynca, Körfez krizi ile
ilgili yapılacak bir Arap zirvesi-
ne katılma konusundaki katı tu-
tumunu değiştirmesi ve banş yo-
lunda ödün vermesi için Sad-
dam Hüseyin'e baskı yaptığmı
öne sürdüler.
Bir Suudi diplomat "Kişen,
Çin'in kuvvet kullammı için yet-
ki veren bir BM karannı veto et-
meyeceğini Saddam'a netleştir-
di ve hâlâ bir anlaşma yapması
mümkünken anlaşmaya yanaş-
ması gerektiğini belirtti" diye
konuştu. Kişen, dün Suudi Ara-
bistan'daki temaslarını tamam-
layıp ülkesine döndü.
AA'nın haberine göre, Körfez
bunalımı, ABD içinde giderek
büyüyen iç politika sorunu ol-
maya başladı.
Başkan George Bush, bölge-
ye yeni birlik yollama karannı
tek başına alırken, Kongre'nin
devre dışı kalmaktan rahatsız ol-
duğu, kamuoyunun da "ne için
savaşılacak" sorusuna hâlâ ya-
mt alamadığı gözleniyor.
Hafta sonunda ABD Kongre-
si'nin önde gelenleri, birbiri ar-
dına başkanı eleştirerek, "sava-
şa dogru çok hızlı adım
aüldığını" söylediler. Kongre'nin
tümünü etkileyebilecek senatör-
lerden Silahlı Kuvvetler Komis-
yonu Başkanı Sam Nunn, Sena-
to çoğunluk lideri George Mitc-
hell ve Temsilciler Meclisi Baş-
kanı Tom Foley demeçlerinde
başkamn kamuoyunu aydınlat-
mamasıru eleştirdiler.
Demokraüar, Bush'un tek ba-
şına savaş açma yetkisi olmadı-
ğını ve Kongre'den onay alması
gerektiğini savunurken, Beyaz
Saray aciliyet gerektiren durum-
da Kongre'den izin alınamayaca-
ğını, ancak hemen bilgi verilece-
ğini açıklamıştı.
George Bush, pazartesi günü
Washıngton yakınındaki And-
rews Hava Üssü'nde golf oyna-
dı ve gazeteciierin sorusu ttzeri-
ne, Kongre'ye bilgi verileceğini
söyledi.
Körfez'deki ABD pohtikası-
nın ele alınması için Kongre'nin
ra kapıda gazetecilere, Turkiye'-
yi ziyaret edebileceğini söyledi,
ancak bir tarih verrnedi.
Cumhurbaşkanı Özal, gazete-
ciierin sorularını yanıtlarken
lrak'ın kuzeyinde bir Kürt dev-
leti kurulmasına Suriye'nin des-
tek olup olmayacağı yolundaki
bir soru uzerine, "Şimdi size
şöyle söyleyeyim; Kürt devleti-
nin kurulmasını biz istemezsek
böyle bir devlet kurulamaz. Kal-
dı ki boyle bir devleti tran da is-
temez. Kürt devleti onlann da
istemedigi bir şey. Çünkü büyük
meseleleri var. Mezhep farklılı-
gı var, orada (tran'da) Kürtler-
le. Bizimkilerin en az problemi
var."
Özal, "Kürt konusunu Batı
kaşıyor mu?" yolundaki soru-
yu yanıtlarken de "Herkes ka-
şıyor. Batı da tabii. Nitekim pa-
ra yardımı açıkça onlardan ge-
liyor. Bunu biliyoruz" diye ko-
nuştu.
Özal, Haddam'la görüşme-
sinde PKK üzerinde durulup
durulmadığı sorusuna "Çok
durmadık. Bugün Lübnan me-
sdesi yavaş yavaş eski benligi-
ne kavuşuyor. O zaman tahmin
ederim, bu mesele de azalacak-
tır" dedi.
Cumhurbaşkanı, Suriye ve
öteki ülkelerle ticareti arttırarak
ülkeler arası banşı sağlamamn
ortak sanayileşmeye yol açaca-
ğım, ortak projeler gerçekleşti-
rilecegini belinerek "Karadeniz
işbirligi bölgesi benzeri bir işbir-
liğine gidilebilecegini" sözlerine
ekledi.
Mitsotakis'in sözleri
Atina muhabirimiz Stelyo
Berberakis'in haberine göre,
Yunanistan Başbakanı Mitsota-
kis, Yunanlı gazetecilere görüş-
meden sonra şu açıklamayı yap-
tı.
"Sayın Özal ile yaptığım gö-
rüşme çok yararlıydı. iki ülke
arasında bir dizi sorunlar var-
dır. Ancak diyalog sürdürüle-
cektir. Bu siyasetimiz biliniyor.
Hedefimiz doğal olarak bu so-
nınlann, zamanı gelince ve ol-
gunlaştıklan zaman çözümlen-
mesidir. Sayın Özal'a yine Kıb-
rıs sorununu açtım. Bu konu ile
ügili yapmış olduğum açıklama-
lann aynısını kendisine yinele-
dim. Yani Türkiye'den, Kıbns
için 'bir iyi niyet gösterisi' yap-
masını bekledigimi söyledim.
Eğer bu gerçekleşirse gerek Kıb-
ns sorununun gerekse Türk-
Yunan ilişkileri arasındaki genel
anlaşmazlıklann giderilmesinde
kolaylık şaglanacaktır.
Sayın Özal ile bir çok kez gö-
riişmüştüm. Kendisiyle çok ra-
hat ve çok içten konuşuyonım.
Sayın Özal'a bundan önceki gö-
riişmelerimizde söylediklerimi-
zi tekrarladım. Yani, iki ülke
arasındaki 'küçük' olarak nite-
lenecek anlaşmazlık noktalan-
nın çözümüyle - tabii ki bunlar
da zorunludur - yetinmedigimi
belirttim. Kendisine, Kıbns ve
Ege gibi özlü sorunlann çözü-
mü için her iki ülke hükümetle-
rinin de çalışması gerektiğine
inandıgımı söyledim.
— Bunun Uzerine Sayın Özal
size ne dedi?
MtTSOTAKİS — Genel ola-
rak olumlu karşıladı.
— tyi niyet gösterisi için ne
dedi?
MtTSOTAKİS —Bu konuda
daha fazla bir şey söyleyemem.
Ben sadece kendisine söyledik-
lerimi size de söylüyorum.
— TUrkiye'yi ziyareti düşü-
nüyor musunuz?
MtTSOTAKİS — Sayın
özal'a, Türkiye'yi ziyaret ede-
bileceğimi, ama ilk cvıce gerek-
li ortarrun yaratmamızın şart ol-
duğunu; aksi halde sonuçsuz
kalacak ziyaretlere gerek gör-
mediğimi belirttim.
TOKYO'DAN AHMET TAN
toplantıya cağınlması istekleri
artmaya başladı.
Hafta sonundan beri bazı se-
natörler, Kongre'nin toplanarak
Körfez'deki ABD politikası ve
savaş ihtimalini görüşmesini is-
tiyorlar.
Arap zirvesi için
temaslar
Fas Kralı Hasan tarafından
yapılan Arap zirvesinin toplan-
masma ilişkin çağn da dün Kör-
fez gündeminde ağırlıklı bir yer
tuttu. Ajanslar, çağrıya, lrak'ın
ve Irak yanlısı gözüken Arap ül-
kelerinin olumlu yanıt vermele-
rinin dikkat çekici olduğunu be-
lirttiler.
Arap zirvesinin toplanması
için diplomatik trafik de dün
yoğunluk kazandı. Mısır Devlet
Başkanı Hüsnü Mübarek, Lib-
ya'da Muammer El Kaddafi ile
bir araya geldi. Irak Basbakan
Birinci Yardımcısı Taha Yasin
Ramazan da, Fas'a giderek Kral
Hasan'a, Saddam Hüseyitfin bir
mesajını verdi. Ajanslar, mesa-
jın, Arap zirvesiyle ilgili olduğu-
nu belirtiyorlar.
Adana'da sivil
savunma semineri
30 Uin sivil savunma müdür-
lerinin katıldığı "sivil savunma
semineri" dün Adana'da başla-
dı.
Seminerin açış konuşmasır.-.
yapan daire başkanı Özgün,
lrak'ın Kuveyt'i önce işgal, sonra
da ilhak etmesinin dünya barı-
şını bozduğunu söyledi.
Mitterrand: Patlama
yakın
Fransa Devlet Başkanı Fran-
çois Mittenand, Körfez Krizi-
nin tehlikeli biçimde patlama
noktasına yaklaştığını kaydede-
rek, lrak'ın Kuveyt'ten çekilme-
sini istedi.
Mitterrand, Ispanya Başbaka-
nı Felipe Gonzalez ile Paris'te
yaptığı görüşmenin ardından
düzenlediği basm toplantısında,
"Irak, BM Güvenlik Konseyi'-
nin askeri güç kullanımına izin
veren bir karanndan kaçınmak
istiyorsa poütikasını değiştirme-
Udir" dedi.
Kadınlara
(Baftarafı 1. Sayfada)
görülmemiş biçimde, 70 Suudi
kadın otomobil kullanma hak-
kının tanınması için gösteri yap-
mıştı. Suudi kadınlar, yabancı
kadınların otomobil kullandık-
lannı belirterek, bu hakkın ken-
dilerine de tanınmasını istemiş-
lerdi. Suudi kadınların bu eyle-
mi gerek içeride, gerekse dışa-
rıda geniş yankılara yol açmış,
başkent Riyad'da bazı çevreler
kadınların eylemini "anlayışla"
karşılamışlardı. Suudi kadınlar
özellikle ülkedeki Amerikalı ka-
dın askerlerin araba kullanma-
sını örnek olarak göstenmişlerdi.
Suudi Arabistan'da şimdiye
kadar kadınların otomobil kul-
lanması resmen yasaklanmış de-
ğildi. Ancak kadınlar gelenek-
sel olarak araba kullanmıyorlar-
dı.
(Baftarafı 1. Sayfada)
nu en üst düzeyde masaya getir-
diği için" kendisini zafer kazan-
mış sayıp saymadığını sormamız
gerek.
Sormuyoruz, soramıyoruz.
Mitsotakis Rumca İconuşu-
yor. Dilini bilmiyoruz. Yine en
iyisi kendi Cumhurbaşkammız.
Çünkü hem Türkçe konuşuyor,
hem tngilizce. Bu nedenle Özal
1
ın odasındayız.
Daha önce kaldığı otel odala-
rıyia karşılaştırıldığında,
"tmparator" adma rağmen 3150
nolu oda, oldukça mütevazı.
Odada beşli bir koltuk takımı
var. Gösterişsiz küçük, iki se-
hpa. Sehpalann birinde plastik-
ten, diğerinde bahçeden derlen-
miş çiçeklerle dolu iki sepet.
Odanm "manje" bölümünde ise
kare bir yemek masası. Onun da
üzerinde bir sepet var.
Türkiye'nin dış politikasının
konuşulduğu, Ortadoğu bölge-
sinin füzelerle, kimyasal bomba-
larla cehenneme dönüp dönme-
yeceğinin yabancı devlet baş-
kanları ile, başbakanlarla ele
alındığı oda burası.
Cumhurbaşkanı Özal, yeni-
den bir uluslararası diplomasi
trafıği yaratmış ve en yoğun bi-
çimde içinde yerini almış
durumda.
Oturduğumuz kanepede, son
iki gündür sırasıyla, Pakistan
Devlet Başkanı, Portekiz'Cum-
hurbaşkanı, Suriye Cumhurbaş-
kanı Yardımcısı, Ürdün Veliaht
Prensi ve Yunanistan Başbaka-
nı oturdu. Bugün de Romanya
Cumhurbaşkanı ile Yemen Kra-
liyet Konseyi'nden bir üye
oturacak.
Ahştık-Alışsınlar
Bu görüşmeler yuzünden ken-
disinin yine Türkiye"de eleştiril-
diğini, "Dışişleri'ni dışlayarak
müzakere yürütmesinin
kmanacagını" ammsatıyoruz.
Gülerek, "Ne yapalım" diyor,
"alıştık artık."
"Alıştık" sözcüğünü özellik-
le soylediği belli. Nitekim, "Bu
'alışma' sözü biliyorsunuz, çok
kullanılıyor. Biz alıştık, başka-
ları da alışsın" diye ekliyor.
Cumhurbaşkanı seçilmesinin
üzerinden bir yıl geçti. Özal
"alıştırma" işlemini başarı ile
sürdüruyor. Bu konuda Türki-
ye'de başan kazandığından ol-
malı; bu kez "alıştırma"yı ya-
bancı ülkelere de, bu ülkelerin
devlet adamlarına da uyguluyor.
Yunanistan Başbakanı Mitso-
takis bunlardan birisi.
Mitsotakis, şimdi ayağı ve ağ-
zı alışacağı için, bundan sonra
"muhatap olarak" Türkiye Baş-
bakanı'nı değil, Özal'ı araya-
caktır.
Özal'ın, Dışişleri Bakanı'ru al-
madan, öteki ülkelerin devlet
adamları ile görüşmesi belki de
iyi oiuyor. Onlann devlet sistem-
leri de Türkiye'ninkine benzeye-
cek, yani rayından çıkmış ola-
cak. Portekiz Cumhurbaşkanı
da, Yunanistan Başbakanı da,
Pakistan Devlet Başkanı da yan-
larında Dışişleri Bakanlannı al-
madan Özal ile görüşme yaptı-
lar. Hallerinden de fazla şikâyet-
çi görünmediler.
Mitsotakis'in kafası biraz ka-
rışmış gibiydi. Daha önce,
Özal'ın Yunanistan'a gitmiş ol-
ması nedeni ile kendisinin de
Türkiye'ye geleceğinden sözetti.
özal bu ziyaret sırasında
"Basbakan" sıfatı taşıyordu.
Mitsotakis eğer o ziyareti "iade"
etmek istiyorsa, Özal gibi ken-
disinin de Cumhurbaşkanbğı'na
terfi etmesi gerek. Özal'ın dün-
kü ziyaretçilerinden Mario Su-
arez, bunun çok zor olmadığını
Mitsotakis'e söyleyebilir. Bilin-
diği gibi Suarez de Basbakan
iken, Cumhurbaşkanlığı'na
transfer olanlardan.
Öte yandan Özal, Mitsotakis
görüşmesinin "Davos'un devamı
olup olmadıgı" sorusunu, "Da-
vos'un adını anmayın" diye ya-
nıtladı.
Eğer Türkçe konuşsaydı, bu
soruya "Şimdi onu
kanştırmayın" diyecekti. Ama
Hibe petrol yara saracak
(Baftarafı 1. Sayfada)
kararlaştırdığı 1.1 milyar dolar-
hk bedava petrol, Körfez krizin-
den sonra karşılasılan 1 milyar
dolarhk ilave külfeti tümüyie
karşılıyor.
Açıklanan karara göre Türki-
ye'ye toplam 1.1 milyar dolara
ulaşana dek her gün verilecek
160 bin tonluk partilerin, petro-
lün varil fiyatı ortalama 34 do-
larda kalırsa, 4-4.5 milyon ton-
luk bir yekûn oluşturacağı he-
saplanıyor. Varil fiyatın 34 do-
larda kalması halinde Suudi
Arabistan 27 gün boyunca
Türkiye'ye petrol akıtacak.
1990 yılında 7.5 milyon tonu
Irak'tan olmak üzere alınması
planlanan 19 milyon 175.7 bin
Istanbul Orman Mühendisliği
Fakültesi'nden aldığım kimliği
kaybettim. Hükumsüzdür.
FÜAT KARAOSMANOĞLU
ton petrolün ilk 7 ayda 11.7 mil-
yon tonu kullamlrnış, krizden
sonra 7.5 milyon tonluk bir açık
oluşmuştu. Suudi Arabistan'ın
vereceği 4-4.5 milyon tonluk pet-
rol bu açığın yansından fazlası-
nı kapatabilecek.
Yıllar itibariyle yapılan hem
petrol ithalatı dikkate ahndığın-
da Türkiye'nin Suudi Arabis-
tan'dan bugüne kadar en fazla
1982 yıhnda 492 milyon dolar-
hk petrol aldığı belirleniyor.
1989 yılında 137 milyon dolar-
da kalan Türkiye'nin Suudi Ara-
bistan'dan yaptığı hem petrol it-
halatı, 1988 yüında 137.2 milyon
dolar, 1987 yılında 110 milyon
dolar, 1986 yıhnda 143.8 milyon
dolar, 1985 yılında 208.8 milyon
dolar, 1984 yılında 212 milyon
dolar, 1983 yıhnda 253.7 milyon
dolar, 1982 yılıda 492 milyon
dolar, 1981 yılında 388.6 milyon
dolar ve 1980 yıhnda 65.2 mil-
yon dolar olarak gerçekleşti.
gazetecileri Rumca yanıtlayan
Mitsotakis'in aksine tngilizce
konuştu. Türkçenin avantajın-
dan yararlanamadı. Muhalefete
"Mazi kalbimde yaradır" türün-
den bir saldırı olanağı vermiş
oldu.
Odaya Mitsotakis'i sormak
için girdik, ama özal başka şey-
leri de anlattı.
"Kürtleri", "Batının Kürt so-
rununu kaşıdığını", "PKK'nın
Lübnan'da değişen dengeler ne-
deniyle gerileyebileceğini", "Su-
riye ile Türkiye arasında Körfez
konusunda görüş farkı bulun-
madığını", bölge ülkelerindeki
Kürtler arasında en az sıkıntılı
olarun "bizimkiler"in olduğunu,
bölgede banşın karşılıklı ticare-
tin geliştirilmesi ile sağlanacağı-
nı, bunun askeri ittifaklara git-
mekten daha sağlam bir yol ol-
duğunu, Yunanistan ile sorunla-
rın azaltılmamasında iki Ulke
basın kuruluşlarımn karşılıklı
kusurunu, Kıbrıs meselesinin
anlaşmazlığı daha da ağırlaştır-
dığını, bunun çözümü için niyet
değil gayret gerektiğini anlattı.
Körfez ile ilgili başka sorula-
rı yöneltmeye çahşıyorduk ki,
elini kaldırdı. "Bakın, hem dış
konularda yetkili degilsiniz di-
yorsunuz, hem de sorup dunı-
yorsunuz.. Olur mu böyle?.."
Ozalın 'terfi' grafıgi "
Yumuşak, güleryüzlü ve sa-
kindi. Konuşkanlığı üzerindey-
di. O'nu yakından tamyanlar,
keyifli olduğu zamanlar böyle
olduğunu bilirlerdi.
Keyfi, yabancı ülke devlet
adamlannın tek tek ayağına gel-
mesinden de olabilirdi, onca
cumhurbaşkam arasında Japon-
ladan gördüğü özel itibardan
da...
ABD Başkan Yardımcısı'ndan
Portekiz Cumhurbaşkanı'na,
Pakistan Devlet Başkam'ndan
Yunanistan Başbakam'na, dün-
yada ismi olan politikacılar kal-
dığı otele, odasına geliyorlardı.
Oysa, geçen yıl Imparator'un
babasının cenazesine geldiğinde
başbakandı. O zamanlar böyle
bir şeyi ne kendisi düşlemişti, ne
de şimdi ayağına gelenler...
Hayatı, sürekli bir"terfi" ola-
rak görüyordu. Bu deyimi dün-
kü söyleşide kullanmıştı.
"cumhurbaşkantagı"ndan öte
terfi yok denebilir. Yanlış.
Cumhurbaşkanlıgı'nın ötesi,
dünyanın önde gelen liderleri
arasına girebilmek. Onlarla her
an temas edebilecek düzeyde
olmak.
Özal, Körfez krizi patladığın-
dan beri bu limiti test ediyor.
Belli ölçüde de mesafeler alıyor.
Buna, tmparator'un "garden
party"sinde açıkça tanık olduk.
özal'ın, Alman Cumhurbaşka-
nı kadar, Büieşmiş Milletler Ge-
nel Sekreteri kadar, hatta yanın-
daki ceylan halli Diana nedeniy-
le Prens Charles kadar "ilgi"
topladığına tanık olduk.
Özal, bunu yaratıp-uyguladjğı
uluslararası diplomasi trafıği ile
sağladı. Bu nedenle Özal diplo-
masi trafiğinden vazgeçrneye-
cektir. Çünkü yaşam özal için
sürekli bir "terfi"dir...
G Ö Z L E M UĞUR MUMCU
(Baftarafı I. Sayfada)
büyük bir kısmı askerlere devredilir.
Çok partili yaşama girdiğimiz günden bu yana yaklaşık
her üç günün bir günü sıkıyönetim altında geçmiş: 27 Ma-
yıs 1960 öncesi ilan edilen sıkıyönetimden sonra "ihtilal":
12 Eylül 1980 öncesinin sıkıyönetiminden sonra da "darbeP
gelmiştir.
Bugün için "darbe" söz konusu değildir. Ülkede yaygın
şiddet eylemlerinin bütün ülkeyi de kapladığı söylenemez.
Ancak son cinayetler, bu tür eylemler için birer başlangtç
da sayılabilir.
Çıkacak bir savaş Türkiye'yi "Arap radikalizmi"ri\n baş he-
defleri arasına sokmaya yetecektir. Karşıt terör örgütleri ara-
sındaki eylem yarışı bu kanlı süreci daha da uzatacaktır.
Savaş, başlıbaşına bir gerilim demektir. Bu gerilim "bu-
nalım politikalan"n\n da gündeme gelmesine yol açar.
Bugün Türkiye'de güçlü başbakana dayalı "parlamenter
sistem" yerine "güçlü cumhurbaşkanına" bağlı başka bir sis-
tem uygulanıyor. Bu sistem ne "başkanlık sistemi"d\r ne de
"yarı başkanlık"... Bu sistemin siyasal bilimdeki adı "baş-
kancı sistem"dir.
Savaşın gelip kapımıza dayandığı şu günlerde Türkiye^
de anayasa dışı bir rejim uygulanıyor.
Bu anayasa dışı rejim savaş ortamında büsbütün "fiill
rejim" haline dönüşebilir.'
Savaş koşulları bu sistemi bir "askeri diktatörlük" biçimi-
ne de büründürebilir. Bu askeri diktatörlüğe zaman içinde
oluşacak tepkiler, rejimi büsbütün degiştirecek ihtilallere ve
darbelere yol açabilir.
Bunlar birer tehlikedir; en azından tehlikeli olasılıklardır.
Buna karşı ne yapmak gerekir?
Bu tehlikelere karşı izlenmesi gereken siyaset bellidir:
Demokrasiyi güçlendirmek!
ANAP grubunda bu yönde umutlu hiçbir gelişme görün-
müyor. ANAP milletvekilleri bugünkü konumlarını koruya-
bilmek için Özal ne derse onu yapacaklardır.
Ne Hasan Cela' Güzel ne Mesut Yılmaz, Özal'a kafa tu-
tacak kişilikte, çapta ve yetenekte insanlardır.
ANAP, "Özal partisi"d\r, o kadar!
İş muhalefete düşüyor.
DYR kendi yotunda yürüyor. İç çatışması yok. Bu bakım-
dan sorunları da yok.
SHP, kendi içinde bir "kamıyarık" gibi ikiye ayrılmış du-
rumdadır. Parti, kendi iç çatışmalanndan başını kaldınp dı-
şa dönük bir savaşa girebilmiş değildir.
DSP oldum olası, bir "Ecevit kulübü"ûüx. Bu "Ecevit
kulübü" sosyal demokrat yelpazenin küçük bir bölümünü
oluşturuyor.
HER ANAP milletvekillerinin oylarıyla aldığı "Hazine yar-
dımı"n\n sol ideolojideki yerini saptadıktan sonra ister iste-
mez bir küçük bölge partisi olarak kalacaktır.
Çok açık bir gerçek: Bu üç parti birleşmeden sosyal de-
mokratlar iktidar olamayacaklar: ANAP da bu üç partinin
bir araya gelmelerini engelleyici ne varsa, bunu yapacak-
tır.
12 Eylül öncesinde CHP ve AP arasındaki çekişme bu-
gün benzer biçimde sosyal demokrat partiler arasında ya-
şanıyor.
"Yönetemeyeni yönetirler"... Bu, bilinen bir kuraldır.
Sosyal demokratlar bir araya gelemezlerse, olacak fela-
ketlerden başkalarını sorumlu tutma hakları olacak mıdır?
Said Nursi mevlidi
lfeni Asyacılar serbest
ANKARA (Cumhuriyet Bü-
rosu) — Said Nursi için okut-
tuklan mevlit nedeniyle 15 gün-
dür gözaltmda tutulan Yeni As-
ya gazetesi yönetici ve çahşan-
lan, Ankara DGM Savcılığı'nın
haklanndaki tutuklama istemi-
ne katılmayan DGM sorgu yar-
gıcınca dün serbest bırakıldılar.
Gazetenin sahibi Mehmet Kut-
lular, savcıhk ve polis sorgula-
nnda hangi partiyi tuttuklanmn
sorulduğunu, kendilerinin de
"DYP'yi" yanıtmı verdiklerini
belirterek "Herhalde iktidar,
kendisine rey vermedigimiz için
bizi cezalandmyor olabiür" de-
di. 28 ekimde Kocatepe Cami-
si'nde okuttuklan mevlit sonra-
smda gözaltına alınan Yeni As-
ya gazetesi sahibi Mehmet Knt-
lular, Yazı tşleri Müdürü Saba-
hattin Aksakal, Ankara Temsil-
cisi Mustafa Köleoğlu, Idari
Temsilci Bedretün Ergnl, Yöne-
tim Kurulu Uyeleri Ali Vapurin,
Hilmi Dogan, dağıtım görevlisi
Ahmet Akdag, KöprU Dergisi
Yazı İşleri Müdürü Bekir Gö-
niillü, gazete çalışanı Cevher D-
han ile mevlitte dua okuyan ho-
ca Cemal Gündoğdu, sorgu yar-
gıcı önüne çıkarıldılar. 15 gün-
den bu yana gözaltında tutulan
gazete yönetici ve çalışanlan,
sorgu yargıcının bu isteme katıl-
maması uzerine öğle saatlerin-
de serbest bırakıldılar.
AsilNadirle 3 hafta süre
(Baftarafı I. Sayfada)
ra - İflas konulanna bakan şu-
besinde basına ve halka kapalı
olarak yapılan ve iki saatten
fazla süren duruşmada, Asil
Nadir'in avukatlan "müvekkil-
lerinin borçlannı tasfiye ama-
cıyla bir geri ödeme planı
önerdigini" belirterek mehil is-
tediler. Duruşmada Asil Nadir'-
in söz konusu borcunun geçen
eylül ayında Polly Peck hisseleri
değer kaybederken kişisel tali-
matı uzerine en az iki borsa sim-
sarlık fınnası tarafından piyasa-
dan satın ahnan Polly Peck his-
selerinin o günkü değerine eşit
olduğu belirtildi. Asil Nadir'in
bir diğer fırmaya da talimat ver-
diği ve bu firmanın da 13 mil-
yon sterlin (yaklaşık 65 milyar
lira) talep eden bir dava açma
hazırlığı içinde olduğu bildirili-
yor. Çeşitli kaynaklar, Asil Na-
dir'in bu tür kişisel borcunun 60
milyon sterlini (yaklaşık 300
milyar lira) bulabileceğini he-
saphyor. Dün görülen ortak da-
vayı önce "Barclays de Zoete
Wedd" açmış ve duruşma günü
olarak 21 kasım saptanmıştı.
Ancak dava konusunun karma-
şıklığı ve Noel hazırhklan nede-
niyle duraklayacak olan bürok-
rasiye takılmasını önlemek ama-
cıyla dava bir hafta önceye alm-
dı.
Gelişme hakkında görüş be-
lirten bir "City" ırzmanı,
"Polly Peck'in halen yönetim
kurulu başkanhgmı ve genel yö-
netiminden sonımlu kişi sıfatı-
nı sürdüren, şirketin halen en
büyük hissedan dunımundaki
Asil Nadir'in şirketin kurtanl-
masına yöneük girişimlerde 'ha-
yati önemde' rol oynadığı her-
kes tarafından kabul ediliyor.
Sorunun kayyımlarla birlikte
tiim hissedarlan tatmin edecek
bir sonuca ulaştınlması için Asil
Nadir'in aktif katılımı şarttır.
Bu aşamada kendisine biraz da-
ha hareket serbestligi tanınma-
sı herkesin yararına olmuştur"
dedi.
Duruşmadan sonra Asil Na-
dir adına yapılan açıklamada,
"Asil Nadir'in baa borsa kuru-
luşlanna hisse işlemlerinden
kaynaklanan borçlan ile ilgili
dava, mahkeme tarafından Asil
Nadir'in borçlarının tamamının
tasfiye edilmesi konusundaki
önerisinin değerlendirilmesi için
3 Aralık 1990 tarihine erteleh-
di" denüdi.