05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
24 EKtM 1990 CUMHURÎYET/17 HAVA DURUMU TÜRKIYE'DE BUGÛN Uevlet Meteoroloji isieri Genel Müdüriüğû'nden alınan bîlgiye gö- re bütün bölgelerimiz parçalı ve çok bulutlu, Trakya, Marmara'nın batısı ile kıyı Ege dışırtda kalan yerter yağışlı geçecek. Yağışlar; yağmur. yer yer sağarıak, Bat Ka- radeniz'in yüksek kesimlerinde karia kanşık yağmur ve kar şek- linde olacak. HAVA SICAKLIĞI: Yurdun doğu kesimlerinde azala- cak. Baöda ise değişmeyecek. Denizterde rûzgâr: Akdeniz'de gûnbatısı ve lodos, cJNJer deniz- lerimizde yıtdız ve poyrazdan 3-5, yer yer 6, Batı Karadenız Marma- ra ve Ege'de 7, açiklarda 8 kuvvetmüe, saatte 10-21 yer yer 27, Batı Karadenız, Marmara ve Ege'de 33, açiklarda 40 deniz mili hızla esecek. Görüş uzaklığı 10-15 km. ya- ğış anında 3-5 km. dolayında bulunacak. Van G&lû'nde hava: Çok bulutlu ve yağmurlu geçecek. Rûzgâr gûney ve batı yönlerden hafif, ara sıra orla kuvvette esecek Mana Adapazarı Mıyaman Afyon Ajn Anfcara AnSJcya AnBfya Artvin *dın Balıkesir BSeak Bingft Bitts Batı Bursa Y 24» 8° Oiyamatar Y 10° 6°Edinıe Y 25° 15° Erancan Y 9° 3°Eraırum Y 16° 5° Esidşetıir Y 9° 4°Gazumop Y 25»18°eresun Y 20°i6°Güm<Jşfun«Y Y 16° 10° HaMdn B 18° 8°lsparta Y 10° «"isöntaıl Y 10° S°bnw Y 19° 9°Kars Y 18° 9°KasOmonu B Y 7° 2°Ki*seri Y Y 11° 4°KirMare« Y B 11° 5°Kon>a Y 10° 5°Kûtah»a Y OeıizS Y 12° 6°Malatya Y 25° 15° Manisa 10" 2°K.Mara$ 16° 7°Mersn 8°-3° Mu«la 8° 3 Muş 25° 15 Ni$de 15°10°0rdu 16° 8°Roe 18° 9°Smsun 12° 5°Sirt 10° PSinop 16° PSıvas 15° 4° TekirdaS 7° 2°1rata)n 9° 2°luncei 3°-2°Uşak 10° 5°Van 9° 4°YQZ8at 16° 9°Zongı*ö(ı B 15° 6° Y 24° 14° Y 25° 19° B 16° 8° Y 20° 10° Y 13° 5° Y 14° 9° Y 15° 11° Y 11" 7° Y 25° 15» Y 8° 8° Y 9° 5° B 9° 4° Y 15° 10° Y 19° 8° Y 10° *= Y 28° 8° Y 9° 4° Y 7° 5° A-apk B-bulutHj G-jüneşk K-kartı S-ssiı Y-yaJmurlu \ H DUNYA'DA BUGUN Amsterdam B Arnmsjı ABna Bağdat Barcctona Basd Belgrad Bertın Bom Brtteel Budapeste Cenevre Cezayir Cidde Dut»' Frankturt Gime hefcanta Kahıre Kopenlıag Kttı Lsfkoşa A A A A B B B B B B B A A A B Y B A B B Y 12° 31° 22° 30° 24° 12° 13° 13° 15° 15° 12° 15° 23° 34° 34° 14° 26° 6° 30° 12° 14° 28° Lemngrad Londra Madrid mano Momreai Moskma Munih Navferfc Oslo Paris Prag Rîyad Roma So^a Sam Tetfm lınus Vaışoa Viyana Zûr* B Y Y B A K B Y B B B A A B A A A B B B Y 3 8° 13° 18° 15° 17» 2° 12° 18° 8° 17° 11° 35° 23° 9° 30° 29° 28° 8° 7° 10° 20° 13° BULMACA 6 SOLDAN SAGA: 1 2 3 4 5 1/ Osmanlı sarayla- ; nnda görev yapan ; özel muhafızlara ve- rilen ad. 2/ Yunan rakısı... Üstünde oturulan ya da yatı- lan, içi yün ve pa- mukla doldurulmuş döşek. 3/ Türk mü- ziğinde bir raakam... Arap erkeklerinin kefiyelerinin üzerine bağladıklan ytlnden örme kalın bağ. 4/ Zekâ yoksunu... Se- ciye, karakter. 5/ Af- rika'da bir ülke. 6/ ödenmesi gere- ken bir paranın, alacağa sayılarak bir bölümünün ödenmesi... Hararet. 7/ Havadaki su buharı... Eski dilde yı- lan. 8/ Toprak ve kireçle kanşık taş kınntılan... Bir renk. 9/ Bir cetvel tü- rü... Kulağa asılan uzun küpe. YUKARIDAN AŞAGlYA: 1/ Güçlü esen yel. 2/ Çiftlik uşağı... Büyük sıçan. 3/ Ticaret gemilerinde tayfalann başı. 4/ Veba hastalığına verilen bir baska ad... Bir nota. 5/ Yemek... Ege Bölgesi'ndeki Beşparmak Dağı'nın antik dönemlerdeki adı. 6/ "ABD Merke- zi Haberalma Orgütü"... Ağnmızdaki dişlerin bir bölümüne ve- rilen ad. 7/ Yumak halindeki ipliği çile yapmada kullanılan iki kollu tahta araç. 8/ Taraça... Gümüşün simgesi. 9/ Kumaşla astar arasına konularak giysinin dik durmasını sağlayan kolalı bez... Isabet ettirememe. 60 YIL ONCE Cumhuriyet Hayvan Sergisi 24 EKtM 1930 Dün Dolmabahçede eski has ahırlarda askerî hayvan hastanesinde tesis edilen ehlî hayvan sergisi açılmıştır. Resmi küşatu Vali Bey namına muavini Fazlı Bey, Şükrü Naili Pş., Etem Pş. ve Baytar müdürü Rasim beylerle bir çok zevat bulunmuşlardır. Fazlı Bey resmi küşatta şu nutku söylemiştir: "— Geçen sene gene burada ancak 167 hayvan teşhir edilmiştiv Halbuki bu sene bu miktar 280 e çıkmıştır. Bu, memleketimizde hayvan yetiştirilmesine her yıldan ziyade ehemmiyet verildiğini gösteren bariz bir delildir!' Sergide teşhir. edilen atlardan Hamza Efendinin Arap atı birinci, Hüseyin Beyin kjsrağı keza birinci, Halil Haşin Beyin Leylâ ismindeki atı ikinci olarak tasnif edilmişlerdir. Bunlardan Hamza Efendiye 150, Hüseyin Beye 100, Halil Haşim Beye 50 lira ikramiye Şişman Yanko Tenzilâth Sahş l 2 5 % 2 0 % llfakiki bomm verilmişıir. Merkeplerden Sait Efendinin erkek merkebi için 50, ineklerden Aziz Efendinin Kırım ineği 6, Hüsnü Beyin kıvırcık koyunu için 6, Sait Ağanın koyunu için 40 lira mükâfat verilmiştir. Sergide certıan beş bin lira mükâfat tevzi edilecektir. Sergi üç gün devam edecek ve arzu edenler tarafından ziyaret edilecektir. Millet mektepleri Millet mekteplerinin bu seneki talimatnamesi, Maarif Vekâletinden Maârif müdürlüğüne gönderilmiştir. Millet mektepleri (1) teşrinisanide açılacak ve derslere de bu tarihten itibaren baslanacaktır. Tedrisat geceleri yapılacak ve bu sene hanımlann bir kısmına, pazartesi ve perşembe günleri de öğleden sonra ders verilecektir. Maarif müdiriyetince şehrimizde bu sene millet mekteplerine gidecek olan halkın miktarı tesbit edilmiş ve buna göre şehrin muhtelif cihetlerinde 500 mektep açılması takarrür etmiştir. Bu mekteplerde, ders verecek hocalara maaşlanndan hariç olmak üzere 50 lira da maktu ücret verilecektir. 30 YIL ONCE Cumhuriyet Temizlik seferberliği^ 24 EKtM 1960 İstanbul Valisi Tümgeneral Refık Tulga dün Kadıköyünde gazetecilere "En büyük derdimiz şehrin pisliğidir" demiş ve 1 kasımdan itibaren evlerinin, dükkânlarının önünü temizlemiyenlerden ceza almacağını j söylemiştir. | Tulga bu arada demiştir ki: Refit Tulga "Amerikada iken bir sabah kalktığım zaman kar yağmış olduğunu gördüm. Sokağa çıkınca bir de batkım ki, vizon kürklerini çıkarmış olan hanımlar, ellerinde küreklerle evlerinin önünü temizliyorlar. Hayret ettim. 1 kasımdan itibaren bunu biz de tatbik edeceğiz. Dükkânlarının evlerinin önünü pis tutanlar hakkında zecri cezalara başvuracağız. Hattâ evimin önü pis olduğu halde ceza kesmediği takdirde o memura da ceza vereceğiz!' Yeni parti hazırlıkları Kurulması üzerindebirmüddetten beri çahşılmakta olan (Memleketçi Demokrat Parti) nin geçici tüzük ve programı son şeklini almıştır. Ilmî ve akademik bütün çahşmalann hazırlıklan tamamlandığı, partinin kurulma müsaadesini almak üzere bugünlerde Vilâyete müracaat edüeceği öğrenilmiştir. Memleketin şimdiye kadar tarafsız kalmış birçok simalarını da içinde toplamaktadır. GEÇEN YIL BUGUN Cumhuriyet Sesleri kesilecek 24 EKtM 1989 Başbakan Turgut Özal, yabancı sermayeye çağrıda bulunarak "Cumhurbaşkanhğı seçimlerinden sonra Türkiye'de istikrarsızlık çığlıkları sona erecek" dedi. Özal ithal kömüre dayalı Aliağa Termik Santralı yapım anlaşmasındaki konuşmasında, cumhurbaşkanı seçimi sonrasında yabancı sermayenin Türkiye'ye daha çok geleceğini söyledi. "Cumhurbaşkanlığı seçimi tamamlanacak" diye konuştu. TARTTSMA Alt ın Portakarın Suyu Çıktı Nedense bu tip jürilerin asıl kaynağı olan sinema yazarları, eleştirmenler jüriye davet edilmemişlerdi. Böylece cümle âlem, dünyada ilk ve tek olarak, sinemacıların azınlıkta kaldığı bir sinema jürisi oluşturulduğunu GÎ^K. ^^öğrenmiş oldu. Şu Yeşilçamcılar âlem adamlar vesse- lam! Her yü festival yapılır, ödüller dağı- tılır, sonra bir kavga gürültü kopar ki gör- melere seza. Bu tartışmaJar on biJemedi- niz on beş gün sürer, sonra herkes işinin başına döner, hiçbir şey olmamış gibi ya- samaya devam edilir. 27. Antalya FUm Fesüvali, Altın Por- takal'da kavga-gürültünün "geknekselleştiğjni" gösterdi. Sinemacı- larımız bu yıl da alışılmışın dışına çıkma- dılar ve hakaretler, ithamlar birbirini ko- valadı. Festivalin gariplikleri, yürütme kurulu- nun Yümaz Güneyfilmlerininfestival kap- samında gösterileceğini açıklamasıyla bas- ladı. llgili tüm mercilere başvurulmasma rağmen ne film bulunabildi ne de izin alı- nabildi. Kimsenin "Gösteremezsiniz arkadaş" dememesine karşın yürütme kurulunun iyi- niyetli çabalan fümlerin gösterilmesine yet- medi ve böylece cümle âlem, tek ulusal fes- tivalimizde ödül alan filmlerin yeniden gösteriminin mümkün olmadığını öğren- miş oldu. Daha büyük bir gariplik, sayın jürimi- zin yapısında yatıyordu. 11 "sayıo"dan oluşan kurulda 4 sinemaa ve 7 ilgisiz bu- lunuyordu. Kültiır Bakanhğı'ndan, Antal- ya Beiediyesi'nden, TAT'den ilgililerin ve bürokratlann yer aldığı jüride gazeteciler de vardı da nedense bu tip jürilerin asıl kaynağı olan sinema yazarlan, eleştirmen- ler jüriye davet edilmemişlerdi. Böylece cümle âlem, dünyada ilk ve tek olarak, si- nemacılann azınlıkta kaldığı bir sinema jü- risi oluşturulduğunu öğrenmiş oldu. Belki bu sayın yetkililer bilmiyorlardır, ama bu tip jüriler sinema yazarlanndan ve sinemacılardan (sinemayla ilgili dallardan öğretim üyeleri, araştırmacılar, yönetmen- ler) oluşturulur. Bu kurullarda bürokrat- lar, gazeteciler vb. yer almaz. Almalan da gerekmez, çünkü tartışılan sanattır; dola- yısıyla da ancak sanatçılar ve eleştirmen- ler fikir yürütebilirler. Hele hele Alim Şe- rif Onaran'ın, Agâh Özgüç'ün, Atilla Dor- say, tbrahim Altınsay gibi eleştirmenleri- mizin, Seçil Büker'in, Oğuz Adanır'ın yer almadığı bir jüride bürokratlar asla bu- lunamaz. Jurinin oluşturulması asamasında güdü- len "her kummdan bir kişi" mantığı da yanlıştır. Jüriye katılacak olan yönetme- nı, ilgili kuruluş değil yürütme kurulu seç- melidir. Bunun için de o yılki yarışmaya katılmayan, bügisine, deneyimine güveniliı yönetmenler çağrıür jüriye. (Örneğin bu yıl yarışmada filmleri olmayan Lütfi Akad, Ömer Kavur, Erden Kıral, Zeki Ökten gj- bi yönetmenlerimiz çağnlabilirlerdi). Böyle yapılmadığında "garip" bir jüri ortaya çı- kar ve jüri üyelerinin oyunculuk, yönetim, müzik vb. alanlarda verdikleri kararlar hep tartışılır. Bu garip jüri işini yaptı sonuçta ve tar- tışmaya çok açık kararlar verdi. Pek çok. sinemacı da bizim gibi düşünüyor olmalı ki jüriyi yerden yere vurdular. Doğrusu bu tartışmaJar, jurinin kararlanndan daha ga- rip oldu çünkü ödül alamayan neredeyse herkes jüriyi suçlayan demeçler verdi; hat- ta -inanması güç ama- ödül alanlar bile ya- kındılar. Antalya Festivali bu yönüyle de hayli il- ginç bir etkinlik. Her yıl mutlaka birileri jü- riden hesap soruyorlar. Festival sonrası en sık duyulan tümce "Ba- na haksızlık yapıldı; ben kazanmalıydım" tümcesi oluyor. Nedense kimse de çıkıp "Falanca sanatçı ödül almalıydı" demiyor. Öyle görünüyor ki kimsenin haksızlığı fa- lan taktığı yok, herkes "kendisinin" ödül almasının peşinde. Antalya'da film göste- rilecek doğru dürüst bir salon yokmuş, or- ganizasyon bozukluklan varmış, kimse üze- rinde durmuyor. Tüm tartışmalar ödüller üzerine. Sonuçta; kimsenin ciddi şeylerle uğraş- madığı, önemli konuları önemsemediği, bir kargaşa, acayip bir curcuna içerisinde, bir festival daha tarihe karıştı. Yani vuslat baş- ka bahara kaldı. Darısı önümüzdeki yılların başına... TAMER BARAN Sinema Vazan / tstanbul IC OMOS Toplantısı ve Türkiye ICOMOS, Uludararası Anıtlar ve StT'- ler Konseyi'nin 9. Genel Kurul toplantısı 6-11 Ekim 1990 tarihleri arasında tsviçre'- nin Lausannekentinde yapıldı. Bilindiği gibi ICOMOS, Birleşmi$ MiDeÜer'e bağlı bilim, eğitim ve kültür kurumu olan UNESCO'- nun bir alt kuruluşudur. Türkiye 4895 sa- yılı yasa ile UNESCO'ya katılmıştır. Do- layısı ile de onun alt kuruluşlannda yer al- ması ve etkinlilcgöstermesi a«f ekir. Aradan geçen yaklaşık altı ay süresince ICOMOS Ue ilgili çevreler Ulusal Komite'- mizin etkinliklerini, bunların arasında ge- nel çerçeveye uygun yeni ve demokratik bir yönetmeliği ve legal yeni bir Ulusal Komi- te seçimini boşuna beklemişlerdir. Bu ara- da Türkiye ICOMOS Ulusal Kometisi'ne amir Taşınmaz Kültür ve Tabiat Varukla- n Koruma Kurullan Genel Müdürlügü'nce düzenlenmiş olan "Koruma Kurultayf'nda ICOMOS göz ardı edilmiş ve bu türden bir toplantımn uluslararası boyutta duyurul- ması ve katıhmın sağlanması olanağı da yi- tirilmiştir. 7-9 Haziran 1990 tarihleri ara- smda yapılan ve önceden çok önemli bir ca- lışma olacağı umulan "Kapadokya'nın Ko- nınma Geliştirme ve Tanıtması konulu Workshop'ta UNESCO ve Birleşmiş Mil- letler Kalkınma Programı (UNDP) temsil- cileri yer almalanna karşın hiçbir ICOMOS üyesi davet olunmamıştır. Tamamen özel olarak Sayın Nevşehir Valisi tarafından da- vet olunduğum ve uluslararası ilişkiler ça- lışma grubunda yer almam dolayısı ile "Workshop" sonuç raporuna ICOMOS ile Kapadokya olayı arasında ilişki kurulması hususunda madde yer almıştır. Türkiye Ulusal Komitesi'nin hazin duru- mu bu şekilde sürerken ICOMOS 9. Genel Kurul Toplantısı ve beraberindeki ulusla- rarası sempozyum gelip çatmıştır. 6-11 Ekim 1990 tarihleri arasında Isviçre'nin La- usanne kentinde yapılan genel kurul top- lantısı kültür varlıklarının korunması ko- nusunda en önde gelen uluslararası bir et- kinliktir. Bu tür birleşimlerde yeryüzündeki kültür varlıklanrun korunmasında evTensel boyutta kararlar alımr. Nitekim, Genel Ku- rul birleşimi ile birlikte bir de uluslararası sempozyum düzenlenmiş ve temalan ola- rak da; 1. Geleceğe yönelik projeler, 2. Ve- nedik Kartası'mn gözden geçirilmesi (Ve- nedik Kartası koruma ve restorasyonun uluslararası düzeydeki anayasası niteliğin- dedir.), 3. Deneyimler ve eğitim konuları seçilmiştir. Bu kadar önemli konular karşısında Türkiye'nin düşüncelerini ve tavrım orta- ya koyacak olan ICOMOS Ulusal Komite'- miz ne yapmıştır? Bir şeyler yapmış ise en azından aidat ödeyen üyelerine bilgi verme- si gerekir idi. Türkiye gibi yeryüzunde pek az ulusa na- sip olacak kültür varhğı birikimine sahip bir ülkenin böylesine bir organizasyondan ken- disini ısrarla geri çekmesi, eğer bir özeleş- tiri yapmak gerekirse, pek de yadırganacak bir olay değildir. Birçok tarihi ve doğal SlT'imizin hızla yozJaşmasına zemin hazır- layanlar, çok doğaldır ki uluslararası plat- formlarda Bogaziçi'nin betonlaşmasına, Kapadokya'nın peri bacaları arasına otel- ler yapılmasına, Pamukkale'nin sularının yok olmasına inandına sebepler bulama- yacaklardır. ICOMOS'ta bu zincirin bir halkasıdır, söz konusu yozlaşma kuşkusuz onu da et- kilemiştir. Açık ve demokratik bir yöntem ile çalışması gereken, hatta kültür varlık- larının korunması konusunda uluslararası politikamızı belirlemesi gereken Ulusal Ko- mite kapalı kapılar ardında yok olmaya terk edilmiştir. ICOMOS un Türkiye açısından yararlan sayılamayacak kadar çoktur. O kadar ki hiç umulmadık yönlerden, etnik, folklorik ve politik açılardan yarar sağlamamız söz ko- nusudur. Kanaatimce Türkiye artık ICO- MOS'un fıilen değilse de şeklen dışındadır. Yirmi birinci yüzyıla girerken böylesine bir evrensel zincirin dışında kalmmasının za- rarlarını gelecek kuşaklar çekmeye mah- kûmdurlar. Prof. A. HALUK SEZGtN ICOMOS Uluslararası Anıüar ve SİT'ler Konseyi Daimi Üyesi Antnıa Tesisi Gerekli ıııi? Yetişkin bir kavak ağacı, günde 0,5-1 m 3 suyu topraktan çekerek havaya vermektedir. Her kavak ağacına küçük bir tulumba gözü ile bakılabilir. Saym Prof. Dr. Ömer Saygın 21.9.1990 günlü Cnmburiyet gazetesind-, yukardaki isimde ve çevre sorunlarımızla ilgili çok önemli bir yazı yayımlamış bulunmaktadır. Hepimizi çok yakından ilgilendiren bu ko- nu üzerinde, aydınlarımızın önemle durma- ları, televizyonun da konuya yer vermesi- nin çok faydalı olacağı kanısındayım. Her tümcesine bütün kalbimizle katıldı- ğımız bu güzel yazıya ve çok yerinde olan öneriye, bir şeyler ilave etmek istiyoruz. Istanbul'un Silivri ilçesinde bahçeli bir evim var. Bahçede'ki fosseptik çukurunun çevresini kuru taş duvar yaptırdım ve dört köşesine dört tane kavak ağacı diktim. Ka- vaklar bol gübreyi ve suyu bulunca süratle büyüdüler. Komşulann fosseptikleri dışar- lara taşarken, kendileri de vidanjörler ar- dından kosarken, benim hiçbir sorunum ol- mamaktadır. Tam 10 yüdır oturuyoruz, çu- kurumuz dolmadı ve dolmayacak. Kavak- lan dikerken komsular, süs fidanı dikme- mi önerdiler ve kendileri diktiler. Birkaç yıl sonra, pahalı ve süslü fıdanlar, kanalizas- yon sularının içinde kalmaya başladı. Yetişkin bir kavak ağacı, günde 0,5 - 1 m J suyu topraktan çekerek havaya vermek- tedir. Her kavak ağacına küçük bir tulum- ba gözü ile bakılabilir. Yakıt gideri ve bo- zulma olasıhğı bulunmayan bu tulumba, doğanın insaniara bir armağanıdır. Değe- rini bilmeliyiz. Aynı boydaki ağaçlar da ka- vağuıkine yakın miktarda suyu havaya ver- mekte, fakat yavaş büyümektedirler. Ka- vak, çok hızh büyüdüğü için öncelik kazan- maktadır. tstanbul'un en güzel yerlerinden olan Erenköy'de, Suadiye'de ve daha birçok yer- de, özeÜikle ilk ve sonbahar aylannda, süs- lü bahçeler çeşitli sularla dohnaktadır. Ka- nalizasyon sulannm kanşması halinde de fena şekilde kokmaktadır. Bu bahçe sahip- lerine, bahçelerinin uygun yerlerine kavak veya kavak gibi cabuk büyüyen ağaçlar dik- melerini önermekteyiz. Kavak yapraklan- nın ve pamuklarmın dökülmesinden mey- dana gelen zarar, sağladığı faydamn yanın- da çok küçük kalmaktadır.Erkek kavak fi- danı dikilecek olursa, parnuk dökülmesi ta- mamen dunır. Istanbul'un içinde ve çevresinde akan de- reler (örneğin Kadıköy'deki Kurbağalı De- re)açık kanalizasyon haline dönüşmüştür. Yamaçlanna bol miktarda ağaç dikilecek olursa, bu derelerde oldukça temizlik ola- cağı kanısındayız. Aynca; yamaçlardaki toprak erozyonu duracak, derelerin taban- lan ve barajlar dolmaktan kurtulacaktır. Haliç'e su gönderen yamaçlarda, çok sa- yıda ağaç yetiştirilmediği ve bazr kısımlar- da orman kurulmadığı sürece, Haliç'in kur- tarümasma olanak yoktur. Sonuç olarak; şehirlerinüzde boş gördü- ğümüz her noktaya ağaç dikmeliyiz, yetiş- mişleri korumalıyız. Kavak gibi suratli bü- yüyen ağaçlar dikersek; denizlere, göllere ve barajlara gitmekte olan pis sulanmız, çok daha süratli bir şekilde azalır. PROF. DR. TAHStN TOKMANOĞLU Orman Mühendisleri Odası Baskanı Zor Olmayan Araştırma Bu listede yer alan ve 1989'da yayımlandığı kaydedilen Sayın Aydınöz'e ait kitap ve makaleler bulunamamış, bunun üzerine konu fakültesine iletilmiş, ancak yanıt alınamamıştır. ve makaleler bulunamamış, bunun üzeri- ne konu fakültesine iletilmiş, ancak yanıt alınamamıştır. Bunun üzerine tarafıma iletilen fakülte yazısında I989yıh yayını olarak gösterilen bu eserlerin araştırması yayın yapan ku- rumlar nezdinde yapılan çalışma yoluyla el- de edilmeye uğraşılmışsa da bu kurumla- rın 1989-1990 yılını kapsayan sözü edilen yayınlarında makalelere rastlamak müm- kün olmamıştır. Anılan makaleler ve kitap 1989 yılı üni- versite yayın listesinde ve üniversitece YÖK'e iletilen faaliyet raporunda 1989 yı- lı yayını olarak gözükmektedir. Bir araştırmacının herhangi bir üniver- siteye çalıştığı konu üzerinde bilgilenmek amacıyla basvuruda bulunması ve gelen ya- nıt üzerine çalışma yapması ise önyargılı olarak hareket ettiği şeklinde yorumlana- 7 Ekim 1990 tarihli Cumhuriyet gazete- sinin Tartışma köşesinde yer alan ve Prof. Dr. Ayhan Azzen Aydınöz imzasını taşıyan Modüler Koordinasyonla Tasarım tlkeleri başhklı yazıda sözü edilen araştırmacı ola- rak konuya açıklık getirilmesi gereğinden hareketle aşağıdaki noktalara dikkat çek- mek istiyorum. Gerek gazetenizde yer alan 22 Eylül 1990 tarihli haberde gerekse de Sayın Aydınöz'- ün 7 Ekim 1990 tarihli yazısında yer alan olay, yapmakta olduğum araştırma konu- sunda bilgilenmek amacıyla Hacettepe Üni- versifesi Güzel Sanatlar Fakültesi'ne baş- vurum sonucunda gelişmiştir. Her iki ya- zıda da sözü edilen yayın listesi fakültece tarafıma iletilmiştir. Yine listede yer alan yayımlanmış eserlerin tümü sağlanmıştır. Bu listede yer alan ve 1989'da yayımlan- dığı kaydedilen Sayın Aydınöz'e ait kitap maz. YÖK'ün hangi ölçütleri, hangi ölçekte kullandığı kendi iç sorunudur. Üniversite- lerce gönderilen bilgilerin araştırılması zor olmasa gerektir. 22 eylül tarihli gazetenizde sözü edilen "Beton bölme ve giydirme elemanlarında ek yeri problemlerinin irdelenmesi" TMMOB Planlama dergisinde Modüler Koordinasyonla Tasarım Ilkeleri, Prefab- rik Birligi dergisinde Gelismekte Olan Ül- kelerde Yapı Uretimi Teknolojisine Teorik Yaklaşım adlı makale de Mimarlar Odası dergisinde yine Modüler Koordinasyon- la Tasarım Ilkeleri adlı kitap da Mimarlar Odası'nca 1989 yılı yayını olarak ve 87 say- fa olduğu belirtilerek yayımlanmış olarak gösterilmiştir. Bunları yayımlayan kuruluşların ve ya- yımlanan eserlerin varhğı belli olduğuna gö- re bir araştırmanın kolayhkla yapılması ve sonuca varılması zor olmasa gerekir. Say- gılarımla. HASAN BÖLÜKOCLU Ankara POLTTIKA VE OTESI MEHMED KEMAL Cellatlığa Özenenler... Bir dostla idamlan konuşuyorduk, "Bizim tarihimizde halk hep idam edilenin yanında olmuştur, karşısında değil" dedi. Tuttu birkaç dize okudu: Sabah oldu götürdüler kazaya Hepimizi dizdiler bir hizaya Hükümet önünde resmirn aldılar Ak kâğıt üstünde tanıyın beni. Burada 'ak kâğıt üstünde tanınmak' bir tür kahramanlık gösterisidir. Menderes ve arkadaşlarının asılması yıllar son- rası nasıl benimsenmedi. Devlet töreni ile cenazeleri yeni- den kakjırılmadı mı? Yarın öteki asılanların yandaşları ikti- dar olur, cenazeler törenle yeniden gömülür. jş idamda de- ğil, idamı kaldırmadadır. İdam cezasına toptan karşıyım de- diniz mi idam çekişmeleri de durur. Son verilmiş idam cezalan altı yıldır Meclis'te bekliyordu. Bir bakana göre ele alınsaydı şimdi çoktan kalkmış olacaktı. Madem ele alınıp kaldırılmadı, terör azınca yeniden günde- me gelmemeli. Sen bir cezayı altı yıldır beklet, terör azınca 'kısasa kısas' diye kullanmaya kalkış; işte bu olmaz!.. Siya- sal iktidarlar terör karşısında birer kasap, bırer cellat mıdır? Bırakın bizdeki gözü kararmışları. cihan-ı âlem ne der? Avrupa Topluluğu üyelerinin hemen hepsi idama karşıdır. AT'ye girmek istiyoruz. Onlar hiç cellatlık-kasaplık cinnetine tutulmuş olanları içlerine sindirebilirler mi? Bu işin bir yanı, bir de öte yanı var; Avrupa tarih boyunca bize barbar gözüy- le bakar, sırası gelince 'barbar Türkler' der. Şimdi altı yıldır ölüm cezası altında yatanları terörle başedemeyince 'rehine' gibi tutmuş olmuyor muyuz? Tarihimizde var, Osmanlı başı sıkışınca durmadan adam asmıştır. Cumhuriyetin ilk yıllarında her sıkışıklıkta bir sehpa kurulmuştur. Bunlardan hangisi caydırıcı olabildi? 27 Mayıs^ tan sonra sehpalar kurulup adamlar asılmadı mı? Sonra baş- kaları geldiler 12 Mart'ta, 12 Eylül'de gençleri asmadılar mı? "Çekersin birkaçını ipe, kurutursun köklerini..." diyenlerol- madı mı? "Besleyecek miyiz, asanz." diye fetva verilmedi mi? Teröristler kendileri için adam öldürürler. Amaçlan, yöntem- leri adam öldürmedir. Idamdan yana olurken siyasal iktidar- ların da amaçlan adam öldürme olmuyor mu? Bekletecek- siniz rehineleri, sırası gelince asacaksmız. Bunu dünya bil- miyor mu? Şurasını iyice bilelim ki terörle savaşmanm yöntemi rehi- neleri bekletip onları asmak değildir. Siyasal iktidarlar terör- le savaşırken öldürenleri bulup bunların kaynağına ulaşırlar. Teröristleri bulup yargıç karşısına çıkarırlar. Yoksa rehineleri alıp bir kenarda yıllardır tutmak, sonra da terör azınca bun- ları idam edeceğiz diye gözdağı vermek, devlet adamlığı ile bağdaşmaz. Rehineleri teröre karşı elde tutmak, sonra terör azınca bun- ları idam edeceğiz diye gözdağı vermek modern devletin yön- temi değildir. Bunu şöyleyenler bir yerlerden işaret aldıklan- nı da gizlemiyorlar. İşaretin geldiği yer, yasadışı ışıklar yakı- yor. Yolu yöntemi yasadışıdır. Her işte Şark kurnazlığı ile dü- men çevirmek ister. Her işte acımasızdır, rehineler işinde de acımasız oiacaktır. Ok yaydan çıkmış, rehineler için idam ışığı belli yerden çak- mıştır. Bunu aklı başında yandaşlarının kabul etmeyeceğini biliyoruz. Ama kolayına gidenler belki bu yolu da deneyecek- ler. Rehine olarak tuttuklarını bir gecede, bir oturumda elle- rindeki çoğunlukla sehpaya göndereceklerdir. Ama kamuo- yu çoğunluğu ile bu türlü Şark kurnazlıklarının karşısmda- dır Hiçbir zamar, benimsemeyecek, içine sindiremeyecek- tir. Sade bizden sesler çıkmayacak. Batı'dan da sesler gele- cektir. İdam, bir kez infaz edildikten sonra bir daha düzeltil- mesi olası olmayan bir cezadır. Uygarlığa susamış toplumu- muz böylesi cezalan kabul edemez. Geçmiştekileri de içine sindirememiştir, gelecektekileri de sindiremez. Burası da böy- le biline!... ÇAIJSANLÂRIN SORULARI/SORUNLARI YIUV1AZ ŞİPAL "Memur Açıga Alındıgmda" SORU: 657 sayılı Devlet Memurlan Yasası'nın 141. maddesi, "Görevden uzaklaştırılan memurlara bu süre içinde aylıklannın üçte ikisi ödenir. Bu gibiler bu kanunun öngördüğü sosyal hak ve yardunlardan faydalanmaya devam ederler" demektedir. Burada, ayhğın üçte ikisinin ödeneceği belirtilmiş, fakat sosyal hak ve yardımların ne ölçüde verilecegi, yani tamamı mı yoksa onların da üçte ikisinin mi ve- rilecegi anlaşılamamaktadır. Bilindiği gibi, sosyal hak ve yardımlar kısmında, aile, çocuk, doğum yardımı ödeneği, tedavi yardımı, zam ve lazrainatlar bulunmaktadır Buniar memur açığa alındığmda nasıl ödenir? Danıstay ya da Sa- yıştay'ın bu konuda kararları var mı? Çeşitli isim al- tında ödenen "ödenekler", sosyal hak ve yardımlar grubuna girer mi? AJL YANIT: 657 sayıh Devlet Memurlan Yasası kapsamında çalı- şanlara yapılan ödemeler genel olarak üç grupta toplanabilir: A) AYLIKLAR: Bu grup, Genel Aylık - Kıdem Aylığı ve Ta- ban Avlığından oluşmaktadır. B) SOSYAL HAK VE YARDIMLAR: Bu grupta. Mahru- miyet Yeri Ödeneği - Aile Yardımı ödeneği - Doğum Yardımı Ödeneği - Ölüm Yardımı Ödeneği - Tedavi Yardımı - Cenaze Giderleri - Giyecek Yardımı - Yiyecek Yardımı vb. sosyal hak ve yardımlar yer almaktadır. Q ZAM VE TAZMİNATLAR: Ek Maddede yer alan Iş Güç- lüğü Zammı - İş Riski Zammı - Temininde Güçlük Zammı - Mali Sorumluluk Tazminatı - Özel Hizmet Tazminatı vb. öde- meler de bu gruptadır. Yasamn 141. maddesi uyannca, "Görevden uzaklaştırılan, gö- revi ile ilgili olsun veya olmasın herhangi bir suçtan tutukla- nan veya gözaitına alınan memurlara bu süre içinde ayiıklannın üçte ikisi ödeniıi' Sayıştay Genel Kurulu'nun 12.12.1983 Tarih, 4312/2 kararı zam ve tazminatlarla ilgilidir: "SONUÇ: Görevden uzaklaştırılan görevi ile ilgili olsun ve- ya olmasın herhangi bir suçtan tutaklanan veya gözaltına alı- nan memurlara bu süre içinde, iş güçlüğü, iş riski, temininde güçlük zammı ve mali sorumluluk tazminatının üçte ikisinin ödenmesi gerektiğine çoğunlukla; özel hizmet tazminatının da aynı şekilde ödenmesi lazım geldiğine oybirliğiyle karar verildiî' Görevden uzaklaştırılan memurlar, yasanın 187 ile 212. mad- deleri arasında verilmesi öngörülen, Mahrumiyet Yeri Ödene- ği - Aile Yardımı Ödeneği- Doğum Yardımı Ödeneği - Tedavi Yardımı - Cenaze Giderleri - Ölüm Yardımı Ödeneği - Giyecek Yardımı - Yiyecek Yardımı vb." sosyal hak ve yardımlardan fay- dalanmaya devam ederlerf' Kısaca, görevden uzaklaştırılan, tutuklanan, gözaltına alı- nan memurlara bu süre içinde aylıkları ile zam ve tazminatla- rının üçte ikisinin ödenmesi, sosyal hak ve yardımlann ise tümünden yararlandınlması öngörülmüştür. İLAN ESKİŞEHİR İKİNCİ SULH CEZA MAHKEMESİ'NDEN BİLDİRİLMİŞTİR SANIK: Bahadır Avdatek-Rıza ve Mercan'dan olma, 1939 Hay- mana Yeşilyurt köyü nüfusuna kayıtlı, halen Eskişehir Görgün Ote- li'nde yatar kalkar. HÜKÜM ÖZETİ: Yukarıda kimliği yazılı sanık mahkememizin 2.4.1990 tarihli 1989/523-1990/180 numaralı kararıyla kumar oyna- mak suçundan TCK'nın 568, 119/5, 647/4-1, 72'nci maddeleri gere- ğince 52.500 lira hafif para cezasına mahkûm edilmiştir. Sanığın adresi tespit edilemediğinden kararı tebliğ edilememiştir. Bu nedenle ilanen tebligat karan verilmiştir. Hüküm ilan edildiği larihten itibaren yedi gün sonra sanığa tebliğ edilmiş sayılacaktır. İlan olunur. 1.10.1990 Basın: 36414
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle