24 Nisan 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
20 OCAK 1990 +*** HABERLERİN DEVAMI CUMHURİYET/17 Ozal'ın Alışkanlıkları. (Baştarafı 1. Sayfada) maktadır; Türkiye Cumhuriyeti'ni ve ulusun birliğini temsil etmek durumundadır. Sahip olduğu bu sıfattan ötürü, onun bir- takım olumsuz davranışlanna kayıtsız kala- mayız. Uyarı görevimizi sürdürrrtekten baş- ka çaremiz yok. Çünkü Turgut Özal'ın cum- hurbaşkanlığıyla bağdaşmayan yaklaşımla- rını inatlasürdürüyor olması, anayasal nite- lıği ağır basan bir bunalıma doğru hızla sü- rüklemektedir Türkiye'yi. • Kendisine bu eleştiriyi yöneltenleri, Turgut Özal, "eski kafalılık"\a suçluyor. Üslubu hiç değişmedi Ozal'ın. Çankaya'ya çıkışının, hiç olmazsa üslu- bunda olumlu bir değişime yol açması umu- lurdu. Olmadı. Cumhurbaşkanı sıfatını taşıyan bir kişinin üslubunda dikkat çekmeye devam eden dü- zey, bu makam açısından bir talihsizliktir. Geçelim. Altını özellikle çizmek istediğimiz nokta şu- dur: Türkiye Cumhuriyeti'nde parlamenter demokratik sistem geçerlidir, başkanlık re- jimi değil. Anayasada cumhurbaşkanının fa- rafsız, yetkisiz ve sorumsuz olduğu yazılıdır. Turgut Özal, Çankaya Köşkü'ne taşındı- ğından beri anayasanın bu hükmünü gör- mezlikten gelıyor. Hem cumhurbaşkanı, hem başbakan, hem de parti başkanı gibi davran- maya tüm kaygısızlığı ile devam etmektedir. Özel nitelikteki son VVashington ziyareti bu tutumunun yeni ve çarpıcı bir örneğinı oluş- turuyor. Hem muhalefetten hem de ANAP'- ın içinden gelen uyarılara karşın, "başkan babalığı"n\ sürdürmektedir Özal. • Bunu yaparken herhangi bir sınır da koy- muyor kendisine. Son derece duyariı konu- larda, her zamanki gibi ayaküstü, uluorta ko- nuşma alışkanlığını sergiliyor. Son olarak bunun bir örnegini VVashing- ton'da verdi. Azerbaycan'daki gelişmelere ilişkin bir soruyu yanıtlarken şöyle dedi: "Ashnda Azerbaycanlıiar iran Azerbayca- nı'na, Anadolu Türklerine olduğundan daha yakmdır. Benzeri bir dili farklı lehçeyle konu- şuyoruz. Fakat bir fark vardır: Bizim mezhe- bimiz Sünni, onlarınki Şii'dir. Bizi ayıran bu- dur." Neresini düzeltelim bu açıklamanın? Bir kere Türkiye'de yalnız Sünniler yok; ör- neğin Aleviler de yaşar bu ülkede... Sonra, Türkiye Cumhuriyet devleti "la- ik"l\r; devletin başkanı, dinleri, mezhepleri ne olursa olsun bu ülkede yaşayan TC yurt- taşlarının tümünü temsil eder; dinler, mez- hepler arasında ayrım yapamaz; onun için de böylesi konularda konuşurken olağanüs- tü özen göstermesi gereklidir. Özal'ın sözleri Türk dış politikası açısından da yerinde sayılamaz. Laiklik bilinci İran'da- kilere göre daha ağır basan Sovyet Azerile- rinin Türkiye'ye duydukları yakınlık ve sem- patiyi bir bakıma dikkate almayan bir üslup kullanmıştır. Böylece, çok iyi bildiğıni iddia ettiği dış politikadaki gaflar zincirine yeni bir halka daha eklemiştir. "Sorumsuz" bir cumhurbaşkanıdır Sayın Özal. Anayasada öyle yazıyor. Bu yüzden dış politika gibi duyariı bir alanda sorumlu- luğu siyasal iktidara bırakmalıdır. Bunu kendisine en başta anımsatacak olan Başbakan'dır. Eğer Sayın Akbulut'un elinden gelmiyorsa, bu görevi Dışişleri Ba- kanı Sayın Yılmaz'ın yerine getirmesi, yal- nızca dış politikanın gerekleri değil, kendi ki- şiliği açısından da bir olanak sayılabilir. • Turgut Özal'ın Türk basınıyla ilgili olarak VVashington'da yapmış olduğu değerlendir- meleri geçiyoruz; zira bilinen şeyler. Ancak bir noktayı yadırgadık. Türk bası- nını yerip yabancı gazeteleri överken şöyle demiş: "Bizde de 10 yıl içinde böyle gazeteler ola- cak. Hatta Asil Nadir Kıbrıs'ta bir tesis kuru- yor, orada basacakmış. Basına da yabancı sermaye gelecek. İngiliz gazete sahipleri ilgi duyuyor. Maxwel! değil. Biri daha var. Kimdi o? Geçende telefonla konuştuk. İlgi duyuyor- lar." Bir Türk cumhurbaşkanının, Türk basını- nı sanki yabancı sermayeye pazarlıyormuş gibi bir üslup sergilemiş olması, öyle bir iz- lenim verebilmesi, gerçekten büyük bir ta- lihsizliktir. Çok yâzık! Ozal özür dilesin Bush Ermeni tasamsına sessiz (Baştarafı 1. Sayfada) şekilde karşı çıkacagını" söyledi- ğini bildirmişti. Beyaz Saray'da- ki yemekte bulunmuş olan üst dü- ztyde bir Türk yetkili, "Keşke böyle bir şey söylemiş olsaydı" di- ye konuştu. Cumhurbaşkanı Tur- gut Özal da Beyaz Saray'daki gö- rüşmeden sonra düzenlediği basın toplantısında Ermeni karar tasa- rısı konusunda fazla umutlu ko- nuşmadı. Daha çok, "Bakalım, netice ne olur" havasındaydı. An- cak içeride Bush'a söylediklerinin ABD başkanını etkilemiş olduğu umudunda olduğu da kaydedildi. Özal'ın Ermeni tasarısına VVas- hington'da getirdiği yeni boyut, Ermenisıan-Azerbaycan olayları ve Ermeni karar tasarısımn yara- tacağı tehdidi birleştirmesi oldu. Özal, ABD'de Azeri-Ermeni ça- tışmasını Türkiye'ye musallat et- mek isteyen bir çevre olduğunun farkında. Bu bakımdan da özel- likle Beyaz Saray'daki yemekte, "Başkasının işine müdahale et- mek katiyen istemiyoruz. Bizi başkalannın da bu işe sokmasını herhangi bir şekilde uygun gör- miiyoruz. Ama şu arada böyie bir karar tasansı ortaya konmuş ol- masının bu meseleyi ister istemez daha büyük komplikasyonlara götürme ihtimali vardır" diye ko- nuştu. Yani Ermenistan'ı kolladı- ğı sır olmayan Bush'a, böyle bir tasarının geçmesinin Ermenistan'- ın da lehine olmayacağının mesa- jıru verdi. Cumhurbaşkanı Özal bunu sadece Beyaz Saray'da de- ğil her fırsatta vurguladı. Ancak International Club'daki konuş- masında bir ton daha ileri gide- rek, Azerilerin Şii olduğunu ve İran Azerbayca'nına daha yakın olduğunu söylemesi, Türk dışiş- leri çevrelerinde tedirginlik yarat- tı. "Cumhurbaşkanı Özal'm, o taraflara bulaştınlmak istenme- miz karşısındaki hassasiyeti anla- yışla karşılanabilir ama yeni bir Cezayir skandalı yaratmaktan da Çukurova (Baştarafı l. Sayfada) Öte yandan Ege Üniversitesi Rektörü Prof. Sermet Akgün, YÖK'e başvurarak türban konu- sunda üniversite yönetimlerinin ortak bir centilmenlik anlaşması yapması için Rektörler Komitesi'- nın hemen toplanmasını istedi. Prof. Akgün, türban konusunda her üniversitenin ayrı karar alma- sımn "ilerici-gerici" üniversite ay- rımı yapılmasından öte "vahim" sonuçlar yaratacağını söyledi. Çukurova Üniversitesi Yönetim Kurulu önceki gün geç saatlere dek süren topiantı sonucunda tür- banın "açık ve kapalı her alanda" yasaklanmasını kararlaştırdı. Üniversite Yönetim Kurulu'nun oy birliğiyle aldığı "yasak kara- n"nda Anayasa Mahkemesi ve Danıştay kararları doğrultusunda çağdaş eğitime ağırhk verileceği belirtilirken "irtica tehlikesi kar- şısında dikkatli olunması gerektiği" kaydedildi. Atatürk Üniversitesi Erzurum Atatürk Üniversitesi ise türban konusundaki kararı YÖK'e bıraktı. Üniversite Yönetim Kurulu, dün, Atatürk Üniversitesi Rektö- rü Prof. Dr. Hurşit Ertuğrul baş- kanhğında yapılan topiantı sonunda basına yapılan açıklama- da, YÖK'ün iptal kararının net olmadığı bildirildi. Türkiye lşveren Sendikalan (TİSK) Başkanı Refik Baydur, dün düzenlediği basın toplantısın- da. "çağdaşlığa ve demokrasi içinde kalkınmaya inanan bütün kesimlerin laikliği titizlikle koru- ması gerektiğini" söyledi. kaçınmak gerekir" görüşü bu ko- nuşma ertesınde hayli yaygın ola- rak dile getirildi. Cumhurbaşkanı özal'ın VVas- hington'da yaptığı resmi nitelikli temaslarda dış politika konulann- da Türk resmi çizgisinin dışına taşmamaya özen göstermesi hay- li dikkat çekiciydi. Bu en fazla da Ermeni tasansı açısından böyley- di. örneğin, sürpriz bir randevu ile otelde kabul ettiği Senatör Ro- bert Dole'u adeta hırpaladı. Ör- neğin Dole, "uzlaşı" sözcüğünü kullanarak, bir ara yol bulunup bulunmayacağı konusunda Cum- hurbaşkanı Özal'ın nabzını yok- ladığında cumhurbaşkanı hiç oralı olmadı. Üstelik, "Hani Kalifor- niya senatörü olsanız anlayaca- ğım. Ama Kansas'ta (Dole'un eyal«ti) fazla Ermeni de yaşamıyor" dedi. "Siyasi hesap- lar peşinde koşacak bir senatör ol- madığınızı bildiğim için söylüyo- rum. Niye en kanşık bir bölgedeki en iyi dostunuz ile problem yarat- mak istiyorsunuz?" diye sordu. Tüm bu ağır laflan yumuşak bir Uslupta söyledi. Dole'un dışarı çıktıktan sonra gazetecilere yap- tığı açıklama sırasında kafasının içeride hayli kanşmış olduğunu gözlemek mümkündü. Nitekim Dole, Özal ile görüş- mesinin hemen ertesi günü Beyaz Saray'da ABD Başkam'nın L'lu- sal Güvenlik Danışmanı Scowc- roft ve Beyaz Saray Genel Sekre- teri John Sununu ile bir araya ge- lerek "makul bir tasan" kotar- manın yollarını aramaya başladı. Özal'la yapuğı görüşme sırasında bir kez daha teyit olduğu gibi, Dole bu tasarıyı geçirrnekte karar- lı. "Artık bir kere yola çıklım. dönmem" havasında. Ama şu an- daki tasan metni konusunda da ısrarlı olmadığı iyice belirginleş- ti. Dole'un yönetimin en üst ka- demedeki bu iki mensubu ile "or- ta yol" arayışına bundan sonra tazelenmiş bir ivme ile daha faz- la asılacağı anlaşılıyor. Eğer iş ko- parsa ve Dole da mevcut tasarı ile gelirse o zaman yönetimin ne ya- pacağı netleşecek. Fakat son iki gündür özal'ın VVashington'da yürüttüğü temaslar sonucunda Türk makamlarının vardığı izle- nim o ki, "Dole tasansının mev- cul haliyle gecmesini yönetim ke- sinlikle istemiyor." Çünkü, yöne- tim, tasarının mevcut haline kar- şı olduğunu ilan etmiş olduğu için eğer geçerse veto etmek zorunda kalacak. Oysa bu iç politika açı- sından yönetimin işine gelmiyor. Bir benzetme yapmak gerekirse, yönetim "kirli çamaşır" Senato'- da yıkansın istiyor. Beyaz Saray'a gelecek temiz çamaşırı da geri çe- virmek istemiyor. Yani Bush ta- sarıyı imzalamak istiyor. Bush, Ermenilere "Senato bu kadannı çıkarabildi, ben de vaadimi tutup imzalıyonım" diyebilmek istiyor. İki dönem başkanlık yapmak is- teyen Bush için verdiği sözü tut- mak önem taşıyor. Diğer yandan Dole da, Özal'a içeride söylediği gibi, "Senato'da bu konuda bir meydan muharebesi görmek iste- miyor." Oysa tasarıyı bugünkü haliyle getirirse kendisi böyle bir muharebeye tutuşmak zorunda kalacak, çünkü bu tasarıyı şiddet- le istemeyen senatörler de var. Bu durumda epey siyasi kapital har- cayacak ve ancak Beyaz Saray'ın veto edeceği bir metin çıkarmış olacak. Tüm bu unsurlara şimdi Özal'ın "Ermenistaıı-Azerbaycan boyutu" konusunda getirdiği ar- gumanlar da eklendi. O yüzden "ortak zemin arayışının" giderek hızlanacağını tahmin etmek güç değil. Ermeni tasansının (Baştarafı 1. Sayfada) Bu nedenle "Kıbrıs Türklerinin daha fazla mesafe almaması için" BM Genel Sekreteri'nin "turlu görüşme" çağrısının bir an önce gerçekleşmesinde ısrarlılar. Beyaz Saray'daki buluşma ger- çekten görkemli oldu. Bu ölçek- teki bir görüşmeyi Özal'ın kendi- si de beklemiyordu. Özal, özel ka- lem müdürü, basın sözcüsü ve VVashington Büyükelçisi ile katı- lacağı yemeğe Bush'un Başkan Yardımcısını ve bakanları ile top- lam dokuz yönetici ile geleceği or- taya çıkınca son anda imdada Gü- neş Taner yetişti. Taner de Dışij- leri Bakanı James Baker'in karşı- sına oturdu. Ashnda Mesut Yıl- maz'a vekâlet bırakıp gelen Taner de böylece bir anlamda Dışişleri Bakanı'na Beyaz Saray'da vekâlet etmiş oldu. Görüşmelerde Özal, Ermeni konusunda doğrudan Bush'a bir "talep" ortaya koymadı. Tasarının sahibi Senatör Dole'a söyledikle- rini aktardı. Gerçi senatöre aktar- dığı sözler arasında "Johnson mektubu" olayı. "tamir edilmez yara", "ittifak üyesi bir ülkeye kar- şı düşmanlık" turunden gerçekten sert ifadeler vardı. Ama bunlar Bush'a değil, Dole'a söylenmişti. Özal'ın Amerikan üst yöneti- minden "kesin bir tavır koyun" bi- çiminde bir isteği olmadı. Bu olmadığı için de Bush, yal- nızca Türkiye Cumhurbaşkanı'nın söylediklerini dinlemekle yetindi. Beyaz Saray bildirisinde ise Ame- rikan tarafı, Ermeni tasansı konu- sunda dolaylı da olsa umut ver- mek bir yana, konunun ortaya ko- nulduğundan bile söz etmedi. Bunun nedeni belirttiğimiz gi- bi, Ermeni konusunu yönetimin "iç mesele" olarak görmesi. Azer- baycan olayları nedeni ile televiz- yonlarda gazetelerde sürekli ola- rak Ermenilerın göruntülerinin sergi- lenmesi Ermeni konusunda ani- den bir kamuoyu tedirginliği ya- ratmış durumda. Haberlerde Azerbaycan olayla- rının başlangıç noktası olarak "1915'teki Ermeni Soykırım"ı gösteriliyor. Bu anlamda, son olaylar önü- müzdeki Kongre'de ele alınacak olan sözde Ermeni soykırım tasa- rısını Türkiye aleyhine etkilemiş görünüyor. Ancak, bunun aksini savunan bir kişi var: Özal'ın önceki gün görüştüğü Richard Perle Perle bi- lindiği gibi, Türkiye adına Ame- rika'da lobicilik yapan şirketin yö- neticilerinden. "Karanlıklar Prensi" diye de bi- linen Madison Oteli'nin loş bir kö- şesinde sorularımızı yanıtlarken, Azerbaycan olaylarının tasarının reddedilmesi yönünde bir hava ya- ratacağını söyledi. Nedenini ise şöyle açıkladı: "'Azerbaycan- Ermenistan çattşmasını izleyenler, bu tür olayların yeni olmadığını eskiden bcri benzer şeylerin >aşan- dığını anlamış olacaklar. Bu ise Türkiye üzerindeki baskılan azal- lacaktır." Bu iki görüşün doğru olup ol- madığı önümüzdeki ayın ilk haf- tasında ortaya çıkacak. Ama Ermeni konusu Amerika 1 nın gündeminden kolay kolay düşmeyecek. Bunu Amerikan po- litikasını yakından izleyen bir Türk diplomatı şöyle açıklıyor: — Ermeni asıllı Amerikan yurt- taşları işin bir yani. Bir başka ya- ni da şu. Sovyet cumhuriyetlerin- deki gelişmeleri ABD çok yakın- dan izliyor. Buradaki olaylar ve bu cumhuriyetlerin iç dinamikleri çok önemli. Dolaylı etki yapacak her şeyi ince ince hesaplamak so- rundalar. Ermeni tasansı Erme- nistanı da ilgilendiriyor. ANKARA (Cumhuriyet Biiro- su) — Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın Washington'da Azerbay- can Türkleri için söylediği "Bizim mezhebimiz Sünni, onlannki Şii- dir, bizi ayıran budur" şeklinde- ki. Dışişleri Bakanı Mesut Yıl- maz'ın sözlerinden farklıhk gös- teren açıklaması, Dışişleri çevre- lerinde rahatsızlık yarattı. Muha- lefet de, Özal'ın sözlerine sert tep- ki gösterdi. tnönü, Özal'ın bu ko- nuşmasını düzeltmesi gerektiğini belirtirken, Demirel, "AzerilerŞi- idir, bizi alakadar eCmez, anla- mında söylendiyse, ben de onu kınanm" dedi. Bülent Ecevit de, Özal'ın sözlerini "Cumhuriyetin laik niteliğine golge düşürecek bir davranış" olarak niteledı. Mesut Yılmaz, önceki gün Sov- yet Büyükelçisi Çernişev'i kabul ettikten sonra yaptığı yazılı açık- lamada, 'Bütün dünyanın yakın- dan izlediği endişe verici olaylar söz konusudur. Aynı dili ve aynı kültürü paylaştığı Azerilerle do- ğal bir yakınlık duyan Türk mil- leti, çok yakınındaki bu gelişme- leri özel bir hassasiyetle izlemektedir' demişti. Bu arada Yılmaz'ın açıklama- sında, çatışmaların meydana gel- diği bölgelerden Türk Kızılay'ına yardım talepleri ulaştığnı bildir- mesine karşın, Kızılay yetkilileri, böyle bir talebin kendilerine gel- mediğini bildirdiler. Cumhuri- yet'e bilgi veren Kjzılay yetkilile- ri, bu taleplerin Dışişleri Bakan- lığı kanalıyla yapılrnış olabilece- ğini ve keyfiyetin kendilerine en kısa zamanda iletilebileceğini be- lirttiler. Başbakan Yıldırım Akbulut ise Azerbaycan olayları konusunda- ki görüşünün sorulması üzerine, Özal'ın ABD'deki açıklamaların- dan farklı bir yaklaşımla, Dışiş- leri Bakanlığı'nın önceki günkü açıklamalarına paralel şu değer- lendirmeyi yaptı: ••Olayları ilgi ile takip ediyo- ruz. Biz hiç kimsenin iç işlerine kanşmak niyetinde değiliz. Ama Azerbaycan'daki olaylar sadece bizim değil, dünyanın ilgisini çe- ken olaylardır ve Azerbaycan'da yaşayan insanlarla bizim vatan- daşlanmız arasında da duygusal bir bağ vardır. Bu nedenle ilgimiz daha da bir mana ıfade elmekte- dir." SHP Genel Başkanı Erdal Inö- nü, Özal'ın Azerbaycan Türkle- rine ilişkin sözlerini anımsatan ga- zetecilere, "Sayın Özal talihsiz. yanlış anlamalara yol açacak bir kontışma yapmış. Basına yansı- yan şekliyle, bir cumhurbaşkanı- nın söyiememesi gereken sözler soylemiş" dedi. İnönü, sözlerini şöyle sürdürdü: "Ülkemizdeki vatandaşlanmı- zın arasındaki mezhep aynlıklan açısından fark gözeten bir havası var. Böyle bir şey söylemeye hak- kı yok. Hangi mezhepten olursa olsun, bütün vatandaşlarımızın eşit haklan vardır ve devleti yö- netenler. onlara mezheplerini dü- şünmeden hizmet etmek zorunda- dır, durumundadırlar. Bunun ak- sine bir havayı veren konuşmala- n. yurtdışındaki olaylarla ilgili olarak dahi söylemeye hakkı yok- tur. Devleti yönetenlerin bunun için bir demeci yanlış anlamalara yol açan lalihsiz bir konuşma di- ye nitelendiriyorum. Samyorum ki, bu yanlış anlamalan düzelten bir açıklama çıkacaktır yakında. ama bunu hiç yapmamış olması çok daha iyi olurdu." Demirel DYP Genel Başkanı Süleyman Demirel de, Cumhuriyet'in soru- larını yanıtlarken, Özal ile ABD Başkanı Bush arasındaki ilişki ko- nusunda, "Madem o kadar sami- miler, iki memleketi beraber ida- re etsinler" dedi. Dışişleri Bakan- lığı'nın, Özal'ın ABD gezisi sıra- POKTRElMEHNIEr ŞİMŞEK (KonyaMilleivekiiO Kolay profesörlük yasa önerisinin sahibi 1942 yılında Konya Cihanbeyirde doğdu. Ankara Üniversitesi llahiyat Fakültesi'nden mezun oldu. Paris Soroonne Üniversitesi'nde doktora yaptı. Arapça ve Fransızca biliyor. Sosyal tarih üzerine yaptığı çalışmalanyla tanınıyor. Doçentlik unvanıııı aldıktan sonra, Cezayir Constantine Üniversitesi'nde öğretim üyeliği yaptı. 25 Kasım 1987'de de ANAP'tan Konya Milletvekili seçildi. Memşerisi Devlet Bakanı Mehmet Keçeciîer'e yakınlığıyia biliniyor. Evli ve 2 çocuk babası olan Şimşek, Milli Eğitim Komtsyonu üyesi. Gerek Komisyonda gerekse ANAP grubunda efitim ve IslâmiyetJe ilgili olarak yaptığı konuşmalarıyla üniü. Yumuşak bir kişiliği otan Şimşek. TBMM'de geçen günlerde kabul edilen ve docent milletvekiUerinin profesör olmalarım kolaylaştıran yasanın hazırlayıcılan arasında yer aldı. Bu yasadan yararlanacak sayılı milletvekillerinden olan Şimşek, Milli Eğitim Komisyonu'ndan geçen ve Marmara Üniversitesi'ne bağlı Türkiyat Araştırmalan Enstitüsü kurulmasmı öngören yasa önerisini de hazırladı. 9 Eylül Üniversitesi'ne bağlı "Din Büimleri Araştırma Enstitüsü" kurulmasına ilişkin yasa önerisiyle tüm dikkatleri üzerinde topladı. Memura din eğitimi (Başıarafı I. Sayfada) ğim. Önergeyle kanun teklifinin il- gili maddelerini değiştiririz" diye konuştu. Ankara Üniversitesi İlahiyat Fa- kültesi eski öğretim üyesi ve eski SHP milletvekili Prof. Dr. Bahri- ye Lçok bazı kamu kuruluşlarımn memurlara din eğitimi verilmesi konusunda zaten faaliyet göster- diklerine işaret ederek, "Mevcut uygulamayı yasaya dönüştürmek istiyörlar" diye konuştu. 12 Ey- lül'den sonra sistematik bir şekil- de imam hatip sayısı ile TRT'den yapılan dini yayınların saatlerinin arttırıldığına ve ilk ve orta öğre- timde din derslerinin mecburi hale getirildiğine dikkat çeken Üçok, "Türkiye'de 9 tane ilahiyat fakül- tesi, 70 bin tane cami var. Osmanlı döneminde bile halk bu kadar yo- ğun din eğitiminden gecirilmiyor- du. Yeni bir enstitü kurulmasına şiddetle karşı çıkıyorum" dedi. SHP Genel Sekreter Yardımcı- sı Güler Tanyolaç da Türkiye'de bugün amaçlananın "şeriat devle- tine gidiş" olduğunu belirterek, "Bunlar plan dahilinde yürütülü- yor. Ayasofva, türban olayı böyle çıktı. 'Din devletine nasıl varırız'ın hesaplan yapıbyor" diye konuştu. Şimşek: Maksadı aştık sın diye bu enstitüyü kuruyoruz. 8 tane ilahiyat fakültesi var, ens- titüye ne gerek var diye düşünü- Iebilir ama. tamamen ilmi bir kad- royu oraya yerleştirip, ilmi araştır- malar yapıp, diğer dinlerle muka- yeseli bir şekilde islam araştırma- ları olacak tabii. Yanlış yazmışsı- nız, düzeltirseniz memnun olurum tabii. — Yasa önerisinin gerekçesiu- deki ifadelere ve şimdi sizin söy- lediklerinizc bakarsak. yanlışlığı siz yapmış olsanız gerek. Devlet memurları diyorsunuz, Diyanet görevi ileri değil. ŞİMŞEK — Yanhş yazılmış. Ye- niden dikkatli okudum da doğru yani. Bir bakıma o mana da çıkı- yor ama. Maksadını aşan bir ifa- de. Gelecek hafta görüşeceğiz ko- misyonda. Orada söz alıp, açıkla- yacağım. Kanun tasarısımn mad- deleri değişiyor da önergeyle, bu gerekçe tabii çok natemel birşey. Gerekçe değişmiyor. Onun için konuşarak izah edeceğim, söz alarak. — Gerekçede önemli bir ifade de zararlı dini akım ve propagan- danın önlenmesi. Bir enstitü böyle bir islevi nasıl yürülecek. ŞİMŞEK — Tabii ona karşı ya- yınlar yaparak İlmi yayınlar yapa- cak. Onu izah edecek. Yanlışlık- lan ortaya koyacak. Doğruları ve- recek. O şekilde tabii. Bir de Tür- kiye'de araştırmalar, anketler ya- pacak. Dini coğrafyayla ilgili araş- Yasa önerisine imza atan ANAP'lı bakanlar ve bazı miilet- vekilleri, gerekçeye karşı oldukla- rını belirtirlerken, önerinin met- nini hazırlayan ANAP Konya Mil- letvekili Mehmet Şimşek de "ge- nrmalar yapacak bireleman kad- rekçedeki ifadenin yanlış r o s u Var tabii. yaztldığım" ve "maksadı aştığım" söyledi. Şimşek'e yönelttiğimiz so- rnlar ve yanıtlan şöyle: sında tamamen dışlandığını ve hiçbir şeyden haberi olmadığını yineleycn Demirel. Dışişleri Baka- nı Yılmaz'ın ABD'deki temasla- rı kendilerinin önerdikleri yolun- daki açıklaması konusunda şuıı- ları söyledi: "Örtme yapıyorlar, kendileri kenarda kalmış duruma düşme- mek için. Sayın Özal da yapıyor o örtmeyi. Mesela bu sabahki (dün sabah) radyo bülteninde çı- kan beyanında 'hükümetle konuştum' diyor. Hep örtmedir onlar. Kim kiminle konuşuyor. Sayın Özal, Mesut Yılmaz'a da- nışarak mı yapıyor orada bu işle- ri? Onu sormak lazım. Sayın Ozal VVashington'dan Mesut Yılmaz'a veya Yıldırım Akbulut'a danışı- yor da öyle mi yapıyor." Demirel, gazetecilerin soruları üzerine, Özal'ın Azerbaycan Türkleri ile ilgili sözlerini şöyle de- ğerlendirdi. Azeriler şiidir, bizi alakadar etmez ntanasında söylediyse. in- sanlan inançlanndan. mensup ol- duklan ırklardan hatta renklerden dolayı ayırmak yanlıştır. Eğer ki- şileri dinlerinden. dillerinden. renklerinden. inançlanndan, cin- siyetlerinden ayınyorsanız. insan- cıl değildir ve Muslumanlığa da sıgmaz. Müslümanlık insanlığa hilap eden bir dindir. Çağdaş an- layışa, insan haklan beyanname- sine de sıgmaz. Bizim ülkemizde de çeşitli mezhepiere mensup va- tandaşlanmız vardır. Alevi vatan- daşlanmız vardır. Bunlann hiçbi- risi siyasetin konusu değildir. He- le tarafsızlık üzerine, laiklik üze- rine yemin etmiş devlet baskanı- nın bu tefriki yapması valandaş- ları incitir. Tuzluca'dan, Igdır'- dan buraya telefonlar geliyor. Yatandaş incinmiş. Dışlama vakı- şıksız bir şeydir. Ama mesele bir tespit ise bundan kimsenin de alınmaması lazımdır. Alevisi, Sünnisi. Şiisi hepsi bizim vatan- daşımızdır. Aynı dili konuşan ay- nı menşeiden gelen veya gelmeyen veya farklı dilleri konuşan insan- lar bir milletin topluluğu içerisin- de olurlar. Eğer bunlan dışlama- ya kalkarsanız hem yemininize hem tarafsızlığınıza, hem laiklik prensibine ters düşersiniz. Aynca Azerbaycan'daki soydaşlanmızın Türkiye'deki Türkleıie inanç bakı- mından hiçbir sorunlan vuklur. Önemli olan mesele aynı kültüre sahip olmakbr. Eğer gerçekten in- citici bir biçimde söylenmişse o sözler, ben de kınanm onu. Ve derim ki Türkiye dışındaki ve için- deki soydaşlanmıza herhalde bu bir sürç-i lisandır. Veyahutta bil- gisizlik dolayısıyU bu hale düşül- müştür. Yani incinmeyin bundan. Kınamam bakidir." DYP Genel İdare Kurulu, Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın, "yetkilerinde çizmeyi aşügf'nı ileri sürdü. GÎK'in dün Genel Başkan Süleyman Demirel baş- kanlığı yaptığı toplantıdan sonıa yayımlanan bildiride, "Sayın Özal'ın bugünkü dunımu ile, Türk milletinin tarnşılmaz temsil- cisi olmadığı gerçegi, yetkileri üzerinde ilk gölgeyi oluşturmaktadır" denildi. Ecevit: Ozal dilemeli özür DSP Genel Başkanı Bülent Ecevit de, Özal'ın hem Alevi yurt- taşlanmızdan hem de Azeri Türk- lerinden özür dilemesini istedi. Ecevit, Cumhurbaşkanı Özal'- ın VVashington'da verdiği bir de- meçte, milyonlarca Alevi yurtta- şımızın varlığını inkâr eder gibi bir üslup kullandığını, Türkiye'- deki Müslüman nüfusun tümünü Sünni gibi göstermesinin gerçeğe uymadığını belirterek, bunu ulu- sal birliğimize ve cumhuriyetin la- ik niteliğine gölge düşürecek bir davranış olarak niteledi. Ecevit, Türk Aleviliğinin İran Şiiliğinden çok farklı olduğunu, İran Şiiliğinin bağnazlığına kar- şın, Türk Aleviliğinin hoşgörülü, demokrat eğilimli, ilerici insanlar olduğuna işaret etti. Özal'ın Cumhurbaşkanı olarak milyonlarca Alevi yurttaşımızı adeta "Türk milleti" kavramımn dışında tutan ifade kullanmasını eleştiren DSP lideri, dün bu ko- nuda verdiği demeçte şöyle dedi: "Türkiye'deki Alevi varlığını inkâr etmek, laik cumhuriyetle pekiştirilen ulusal birliğimizi sars- maya kalkışmaktır. Sayın Özal'- ın Sovyetler Birliği'ndeki Azer- baycan Cumhuriyeti'nde yaşayan Azeri Türklerini adeta İran'ın ku- cağına itici sözler söylemesi de bir başka sorumsuzluk örneğidir. Eğer bunlar talihsiz dil sürçmele- ri ise Sayın Özal derhal sözlerini düzeltmelidir. Laik Türkiye Cum- huriyeti Devleti Cumhurbaşkanı- na yaraşır bir açıkJama yaparak hem Alevi yurttaşlanmızdan hem de Azerbaycan Cumhuriyeti'nde- ki Azeri Türklerinden özür dile- meliüir." Sabahattin Selek öldü — Hazırladığınız yasa önerisiy- le amaçlanan nedir? ŞİMŞEK — Yanlış yazmışsınız onu tabii. Memurlara ders veril- mesiyle hiç alakası olmayan bir konu. Bu sadece din görevİilerinin hizmet içi eğitimiyle ilgili bir şey. Hizmet içi eğitimle bilgilerinin arttırılması. İmam, o tip şeylerle ilgili tamamen. — Enstitü'nün faaliyetleri ne- ler olacak? ŞİMŞEK — Kıtap neşriyatı ya- pacak. İlmi kitaplar, biz buna fa- na*iklerden kurtarıp, ilmi havaya bürünsün diye yaptık. İlmi kay- naklara davalı bir araştırma vaD- (Baştarafı I. Sayfada) 1921 yılında Erbaa'da dünya- ya gelen Sabahattin Selek, Erzin- can Askeri Ortaokulu'nu, Bursa Askerı Lisesi'ni, Harp Okulu'nu, Süvari ve Binicilik Okulu'nu bi- tirdi. Süvari teğmeni olarak An- kara v e Karaköse'de bulunan Se- lek, 1944 yılında ordudan ayrıldı. 1946'da Bursa CHP yayın orga- nı Ant Gazetesi'nde çalışmaya başladı. Köy sorunları ve sanat üstune yazılar yazan Sabahattin Selek, 1947-1950 yıUan arasında CHP'nın tş.^ri Bürosu'nu yönetti. 1953'te Selek Yayınevi'ni kurarak yayıncılık hayatına atılan Selek, kurucuları arasında bulunduğu Basın İlan Kurumu'nun ilk Genel Müdürü oldu. 1972 yılında bu gö- revinden ayrılan Selek. Baiı Dil- leri Merkezi'ni kurdu. 1973 seçimlerine Ankara'dan CHP Genel Merkez kontenjan adayı olarak katılan Sabahattin Selek seçimleri kazanarak millet- vekili seçildi. 1977'ye kadar mil- letvekilliği yapan Selek, Anado- lu İhtilali adlı yapıtıyla (1963) 1965-1966 Yunus Nadi Armağa- nı'nı kazandı. Selek'in cenazesi yarın Erenköy Galippaşa Camisi'nden öğle na- mazından sonra kaldırılarak, Ka- racaahmet Mezarlığı'nda toprağa verilecek. GOZLEM UGUR MUMCU DYP "Özal çizmeyi (Baştarafı I. Sayfada) lığı eski Belediye Başkanı Bedrettın Dalan ve Genel Sekre- ter Atanur Oğuz haklarında soruşturma açmıştı. Ne oldu bu soruşturma? 3030 sayılı yasa ve "Gayri sıhhi Müesseseler Yönetmeliği" bu gibi işyerlerinin ancak "Meskenlerden ve insanların ikâ- metlerinden uzak yerlerde" açılmalarına izin veriyor. 3030 sayılı Büyükşehir Belediyelerinin Yönetimi Hakkırv daki Yasa, patlayıcı ve yanıcı maddeler üreten depoların yer- lerini saptama yetkisini de anakent belediyelerine veriyor. İstanbul'da binlerce kaçak yapı var. Yine İstanbul'da ko- nutların yakınında açılan yüzlerce ve belki de binlerce iş- yeri bu koşullarda çalışıyor. Bütün bunlar çarpık kentleşmenin kaçınılmaz sonuçları- dır. Büyük kentlerin hemen hemen hepsinde aynı düzensiz- lik yaşanıyor. Bu yüzdendir ki son yıllarda Istanbul İstanbul olmaktan, Ankara Ankara olmaktan, izmir izmir olmaktan çıktı. Köylerden kentlere, küçük kentlerden büyük kentleregöç- ler yaşanıyor. Her yıl Ankara, istanbul ve İzmir gibi büyük kentlerin nüfusuna yüz binler ekleniyor. Bu göçler, büyük kentlerin toplumsal yapılarını değiştiri- yor. Büyük kentlerin altyapıları, köylerden, kasabalardan ve küçük illerden gelip büyük kentlere yerleşen nüfusu taşı- yamıyor. Bu altyapı yetersizliği kargaşaya; kargaşa da işte bu gibi olaylara yol" açıyor. Bu çarpık kentleşmenin doğurduğu kentler, pazusu güç- lü olan, sırtlarım devlet çarkındaki dayılara dayayan sokak kabadayılanndan, devlet destekli türedi inşaat şirketlerine ve anlı-şanlı holdinglere kadar küçüklü büyüklü sermaye gruplarınm rahatça at oynattıkları birer cirit alanına döndü. Peki ne yapmalı? Büyük kent belediyelerinin en azından bundan sonra ko- nutların yakınlarındaki patlayıcı madde depoları bulunan iş- yerlerine çalışma izinleri vermemeleri gerekir. Verirlerse sorumlu olurlar. Dalan böylesi yapılara "çalışma ruhsatı" verdi, sorumlu oldu mu? Hayır olmadı! Niçin olmadı? Orasını bilemiyoruz. Dosya belki de İçişleri Bakanhğı'nda- dır. Diyelim ki anakent belediyeleri bundan sonra patlayıcı madde depolarının konutlann yakınında çalışmalarına izin vermediler. Peki daha önce bu izinleri alıp da çalışanlar? Bunlan tek tek saptayıp her birini birer birer kapatmak ko- lay mı? Önce bunlan tek tek saptamaya belediye kadroları yet- mez, hadi yetti diyelim, bunlann kapatılmaları zaman alır. Davalar; şunlar bunlar birbirini izler. Sonra araya bin bir türlü "hatırlı aracı" girer, parti örgüt- lerinden baskılar gelir. Bu konularda adları hiç akla gelme- yen muhalefet milletvekilleri ANAP kurucularının belediye- lerdeki işlerini izlerler! Siyasal etkiler ile yetkiler birbirine karışır. İstanbul'da patlamaya hazır binlerce yapı var. Dalan, geçen yılki patlamadan sonra şu açıklamayı yap- mıştı: — Bunun gibi yüzlercesi var. Onlan bir kapatsak iktisadi problem olur... Bu, tüyler ürpertici bir açıklamaydı. Eski Belediye Baş- kanı altlarında patlayıcı madde üreten yüzlerce apartmanın barut fıçıları gibi yanıp tıiuşacakları günleri beklediğini açık- lıyordu. Bu düzensiz kentleşme, Türkiye'de övüle övüle bitirileme- yen şu arabesk liberaiizm ile alaturka kapitalizmin kentlere yansıyan kaçınılmaz sonuçlarıdır. Ne ekildiyse, o biçiliyor. Sorunlar her gün katlanarak büyüyor Bizler bu sorunlan ancak böyle facialar olunca anımsıyoruz. Yazık. Ülkeye de yazık, halka da yazık... ABD'li bankacılar (Baştarafı I. Sayfada) Türk ekonomisi hakkında bilgi verdi. Yemeğe Merkez Bankası Başkanı Rüşdü Saracoğlu ve 7A- raat Bankası Genel Müdürü Coş- kun L'lusoy da katıldı. Saracoğ- lu, banka temsilcilerine, yeni açık- ladığı enflasyon ile mücadele pa- keti konusunda aynntılı bilgi ver- di. Yemek, seçimlerden beri Özal ile doğrudan teması kaybetmiş olan banka-banker kuruluşlanna, hedeflenen programın açıklanma- sı ve Özal'ın "tam anlamıyta kontrolda olduğunun" gösteril- mesini hedefledi. Yabancı banka temsilcileri, yemekten sonra enf- lasyona yönelik tedbirlerden memnuniyet duyduklarını söyle- diler. Yabancı banka-bankerlik çev- relerinde Türkiye'deki yeni hükü- met ve yeni başbakan konusunda soru işaretleri söz konusu. özal'ı uzunca zamandır yakından tanı- yan bir başka üst düzey yetkilisi, Türkiye konusunda son zaman- lardaki gelişmeleri yakından izle- yememekten yakınarak, "dışarı- daki kimsenin yeni hükümeti tanımadığım" söylemişti. Finans kuruluşlarımn cevabını aradıkları iki önemli soru vardı. 1- Saracoğlu'nun açıkladığı yeni tedbirlerle enflasyonun düşürül- mesi gerçekleşebilir mi? 2- Tür- kiye yeniden bir seçim sürecine gi- rebilir mi? Özal ve Saracoğlu bu sorulara cevap vermeye çalıştılar. Cumhurbaşkanı Özal, önceki gün Washington'da çeşitli Ame- rikan şirketlerini temsil eden eski Dışişleri Bakanı AJeksandr Haig ile görüştü, Haig bu konuda Cumhuriyet'e verdiği demecinde, Özal'ı "bir dost olarak ziyaret et- tiğini. bu arada biraz iş konula- nna da değindiklerini" söyledi. Haig, bu iş konularını, şöyle ni- telendirdi: "Limited Corp.'un başkanı önümüzdeki günlerde bir haftalığına Türkiye'yi ziyaret et- meyi düşünüyor. Cumhurbaşka- nına bu konudan bahsettim. Bir de Skorsky şirketleri ile ilgili ko- nuştuk." Haig, aynca dün Özal ile Boeing şirketi başkanının da görüşmelerinden haberdar oldu- ğunu, ancak Özal ile görüşmesin- de bu konuya değinilmediğini söyledi. Dün New York'ta Boe- ing şirketi temsilcileri de Özal'ı zi- yaret ettiler. Skorsky, ENKA ile birlikte halen süren uzun dönemli 700 helikopter üretimini hedefle- yen yatırım çalışmalarını sürdü- rüyor. Haig, "Yeni gelişmeler, Türkiye'nin NATO için önemini daha da arttırmaktadır. Ermeni tasansı konusunda Kongre'deki gelişmeleri elimizden geldiğince engellemeye çalışıyoruz" dedi. Cumhurbaşkanı Özal, dün es- ki ABD dışişleri bakanlarından Henry Kissinger ile de görüştü. Özal bugün öğlen de Amerika'- daki Ermeni cemaati dini lideri Yakovas ile görüşecek, sabah, Türk Dernekleri Başkam Ata Erim ile de bir görüşme yapacak. Öğlen yemeğini Uluslararası An- layışın Gelişmesi İş Konseyi ile yi- yecek. Konsey, 120'ye yakın bü- yük Amerikan şirketinin yabancı hükümet yetkilileri ile görüşmele- rini sağlayan bir aracı kuruluş. Ozal için de (Baştarafı 1. Sayfada) ve Türk Kadınını Güçlendirme Vakfı Başkam Semra Ozal, öne- ri yasalaştığı takdirde mal bildi- riminde bulunacaklar. Soruştur- ma açılması halinde ise cumhur- başkanının ikinci dereceye kadar kan ve sıhri hisımlan, gelini ve da- madından da mal bildirimi istene- bilecek. Bütün kamu gö- revİilerinin mal bildiriminde bu- lunmaları esası benimsenirken, mal bildiriminde bulunmalan zo- runluluğu bulunan milletvekille- ri ve bakanlar kurulu üyelerine "her türlü seçimle iş basına gelenler" eklendi. Aynca, kamu kurumu niteliğindeki meslek ku- ruluşlannda görevli olanlar ile bunlann yönetim ve denetim ku- rulu üyelerinin kapsamı genişleti- lerek, özel kanunlarına göre mal bulunmak zorunda olanlar, özel bankaların genel müdürleri, dene- tim kurulu üyeleri, vakıflar, ko- operatifler ve birliklerinin yöne- tim ve denetim kurulu üyeleri ile yeminli mali müşavirlerin mal bil- diriminde bulunmalan zorunlulu- ğu getirildi. Alt komisyon ayrıca, uluslara- rası protokol uyarınca devlet adamlarına verilen hediyelerden 10 aylık net asgari ücret toplamın- dan fazla değerde olanların ilgi- linin kurumuna veya Hazine'ye teslimi koşulunu getirdi. Teslim işleminin bir ay içinde gerçekleş- tirilmesi öngörüldü. Komisyon, ilgilinin "usul ve füruğuna" ikinci dereceye kadar kan ve sıhri hısımlarına, evlatlı- ğa ait taşınmazlar hakkında bil- dirimde bulunma zorunluluğunu kaldırarak; kendilerine, eşlerine ve reşit olmayan füruğuna ait bil- dirimde bulunma koşulu getirdi. Alt komisyon, mal bildiriminin gizliliği yerine "muhafazası" ilke- sini benimsedi. Mal bildirimleri özel kanunlar- daki hükümler saklı kalmak kaydı ile görevlinin sicil dosyasında mu- hafaza edilecek. Başkasına ait mal muhtevası hakkında gerçek dışı açıklama yapılamayacak, bilgi ve- rilemeyecek ve gerçek dışı bilgiler yayımlanamayacak. Ancak, iste- yen her vatandaş, istediği kişinin mal bildirimini öğrenebilecek, ta- lep halinde mal bildirimi hakkın- da bildiri vermeyenlere üç ile 6 ay arasında hapis cezası verilecek.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle