Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET/10 HABERLER 2 OCAK 1990
'80'LERDEN '90'LARA YARGI VE INSAN HAKLARI
Adalet tanrıçasıyara aldıTURAN YILMAZ
ANKARA — 8O'li ydlar, Türk
hukuk tarihinde, "Adalet tannça-
sı"nın en çok yara aldığı dönem
olarak geçti. Bu döneme damga-
sını vuran 12 Eylul uygulamaları
Ue yargı bağımsızlığı ve yargıç gü-
vencesi buyük ölçüde ortadan kal-
dırılırken savunmaya da sınırla-
raaJar getirildi.
Hukukçular, adalet tannçasına
ilk darbenin, "Baskıcı, yasakçı ve
otoriter bir anlayışın iimnü" ola-
rak niteledikleri 1982 Anayasası
ile vurulduğunu söylüyorlar. 1961
Anayasası'nda "belli konular içjn
Yüksek Hâkimler Kurulu'nca
(YHK) görevteodirikcek üst dere-
cedeki hâkim diyle" yapüması ön-
göriilen, ardından 12 Mart döne-
minde yapılan bir değışiklikle
YHK'ya bağlı müfettiş yargıçlara
bualulan yargıçlann denetuni ko-
nusu, 1982 Anayasası'yla doğru-
dan Adalet Bakaru'na bağlı ada-
let müfettışlenne devredildi. Ba-
kanın "emir ve onayı" üzerinde
harekete geçecek raüfettişlerin, bir
yargıcın "hal ve eylemlerinin sıfal
ve görevi icaplarıaa nyup
nymadıgjm" araştırmalanna ola-
nak sağlandı. Müfettişler, gerek
duydukJarında yargıç hakkında
"inceleme ve sorusrurraa" yapraa
yctkisine de sahip. Bu işlem sonu-
cunda müfettişler tarafından dü-
zenlenecek "hal kigKh" ise, bir
Olağanüstü mahkemeler olan
ÖGM'ler kuruldu ve sıkıyönetim sürekli hale
getirildi. İki yasa düzenlemesi ile 3 yıllık ve 6
aylık bazı hapis cezaları temyiz dışında
tutuldu. Siyasi eylemlere uygulanan TCK'nın
141, 142 ye 163. maddelerin cezalan arttırıldı.
Sıkıyönetim döneminde işlenen suçlara verilen
cezalarda üçte birden yarıya kadar arttırım
öngörüldü. Bu dönemde gözaltı süresi 90 güne
çıkanldı. Ceza ve tutukevlerinden emniyete
yeniden sanık götürülmesine olanak sağlandı.
J
K a y f f n ; Yapılan yasa değişiklikleri ile
baroların kolu kanadı kınldı, prangaya
vuruldu. Baro başkanının ve organlann
kaderi valinin keyfine bırakıldı. Disipline
ilişkin tüm yetkiler barodan koparıldı.
Vesayet arttınldı. Barolar doğrudan Adalet
BakanlığTna bağlandı. Üyeliğe kabul,
levhadan silme, disiplin işleri bakanlığın
tercihine bırakılmıştır. Barolar bakanlık
kararlarına uymak zorundadır. Baro başkanı,
bakanın iznini almadıkça yurtdışına çıkamaz.
yargıcın ya da savcının meslegin-
de yukselebilmesinde önemli rol
oynayan "gizli sicfl dosyas"na ko-
nuluyor.
öte yandan, anayasanın "özü-
ne uygun olarak" MGK dönemin-
de çıkanlan 2802 sayılı yasayla da
yargıçlann "hizmetiıı gereklerine,
teşkilaUn intivaçlanoa veya ilgili-
nİD isteklerine göre" Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulu'nca
(HSYK) savcıük sınıfına geçirile-
bilmelerine olanak sağlandı. Yar-
gıç ve savcıların atama ve terfile-
rini gerçekleştiren HSYK da özerk
yapısını 80'li yıllarda yitirdi. Ya-
pılan değişiklikle başkanhğına
Adalet Bakanı, başkanvekilliğine
Adalet Bakanlıgı Müstesan geti-
rilirken, üyelerinin oluşumunda
ise cumhurbaşkanının yetkisi art-
tınldı. Kurulun, Yargıtay'dan ge-
len üç asil, üç yedek üyesi ile Da-
nıştay dan gden iki asü, iki yedek
üyesinin seçimi doğrudan cum-
hurbaşkanına bırakıldı. "Gerek
olusumu. gerekse islerin ynıütiıl-
dügn yer bakımından, Adalel Ba-
kanlığı merkez örgütunun bir M-
rimi hattne getirilen" bu kurui ay-
nı zamanda, Yargıtay üyelerinin
seçimlerini de yapıyor. Bu kurul
tarafından secilen üyelerden olu-
şan Yargıtay Genel Kunılu da Yar-
gıtay Başsavcısı ve vekili için cum-
hurbaşkanına 5'er aday belirliyor,
cumhurbaşkaru da bu adaylar
içinden seçimini yapıyor.
Doç. Dr. Maksut Mumcuoğlu,
138. maddesinde "yargıclar görev-
lerinde bağımsızdıriar" derken,
140/b maddesinde ise "yargıçU-
nn idari görevieri yönünden Ada-
belirten 1982 Anayasası'nın da*
yandığı temel normun, hiyerarşi,
otorite ve kayıtsız koşulsuz disip-
lin olduğunu kaydederek, "Oysa
bu Donn, bagıınsız yargıya çok ya-
banadır. tşte bu n«denle 1982
Aaayasası ve ona uygun olarak çı-
kanlan yasalara dayaoan günü-
müz mevzuarj, yarpç bagımsızlı-
p ve gırvencesini büyük dtçöde or-
Udan kaktırmışür" dedi.
Tek seçicilik dönemi
80'li yıllarda, Türkiye'de hiçbir
dönemde olmadığı kadar yüksek
yargı organlannın oluşumunda
cumhurbaşkanına yetki tanındı.
11 üyeli Anayasa Mahkemesi'nın
üç asil, bir yedek uyesini doğru-
dan seçen cumhurbaşkamna, di-
|er üyderi de kendisine gösterilen
let Bakanlıgı'na baglı okhıklarnı" üçer aday arasında seçme yetkisi
verildi. Cumhurbaşkanına aynca,
Daruştay üyelerinin dörtte birini
doğrudan, Askeri Yargıtay ve As-
keri Yüksek Idare Mahkemesi'nin
tüm üyelerini kendisine gösterilen
üçer aday arasında seçme yetkisi
getirildi. Tüm bu yetkilerin kay-
nağı 1982 Anayasası, Prof. Dr.
LöfÖ Dnran tarafından, "Devlet,
bireyler ve tophıluklanyla ilişkile-
rinde önde ve üstte kabui ediunek-
te, temel hak ve özgürlüklcr ikin-
d plana itilmektedir. Anayasanın
ba çıkts aoklası, tek başına de-
moknûk hukak devletinin nygu-
lamaya geçirilmesini engdlemeye
yeterli olabüir" şeklinde ta-
rumladı.
Hukukçu HalitÇelenkin, "12
Eylül ve hukuk" açısından bazı
saptamaları şöyle:
"Olaiaııüstii mahkemeler olan
DGM'ler knraMu ve sıkıyörıetiro
sürekli faale getirildi. tki yasa dii-
zenlemesj Oe 3 >ıllık ve 6 aylık bazı
hapis cezalan temyiz dışında tu-
tuldu. Siyasi eytanelere aygulanan
TCK'nın 141, 142 ve 163. madde-
lerin cezalan arttınldı. Sıluyöne-
tim döneminde işlenen suçlara ve-
rileo cezalarda üçte birden yanya
kadar artönnı öngönıldü. Bu dö-
nemde gözaltı suresi 90 güne çı-
kanldı. Ceza ve tutukevlerinden
emniyete yeniden sanık götürül-
mesine olanak sağlandı. Anayasa
Mankemesi'nce iptal edilen bu
hükmun zaman zaman uygulan-
dıgı savlan da gündemden inme-
dL Yan tutma nedeniyle yargıcın
reddedilmesinin öniine geçildi. Sı-
kıyönetim ve olağanüstü donem-
lerde tutuklu ya da hükümlünün
kaçmastnı öntemek için polise si-
lah knllanma hakkı getirildi. Sa-
vunma hakkı sure bakınundan a-
nıriandı. Yargılamada, sol ve sağ
göruşlü sanıklar arasında çifte
standart uygulandı."
Hukukçular, yargı karan ol-
maksızın yurttaslann hakJanrun
kısıtlandığını, genel suçlamalar
yapıldığını, dernek, kooperatif,
vakıf, meslek odalan, sendika ve
siyasal partilere girmenin ve açık-
landığı zaman suç sayümayan dü-
şüncelenn 80'li yıllarda suç sayı-
larak, hukuk devleti kavramıyla
bağdasmayan uygulamalara giri-
şildiğini de söylediler. Aynı hu-
kukçular, getirilen Pişmaniık Ya-
sası ile de topluma "ihbar
alışkanlıfı" kazandınldığım bil-
dırdiler.
DPT thtisas Komisyonu'nca
hazırlanan bir raporda, yarguun
günümüzde içinde bulunduğu du-
rum da söyle anlatıldı:
"Az kadro, yeterii olmayan per-
MHiel, araç ve gereç sonnconda da-
valar luaraakta, kötü niyetliler
bondan yanırhnmakta, çok M-
ymk gayret içinde adaJeti sagbuna-
ya çahşan yargı mensaplan yonri-
makta, hızü, taraflan tednia eöm
ve ihtilaflan haUedea adil hnk-
Bün gedknesi önknenıemekte-
dir."
Barolar vesayet altında
tstanbul Barosu Raylfffnı Turgut
Kazan da 12 Eylül döneminden
barolann "nadbini nasıl akhfuı''
şöyle belirtti:
"Yapılan yasa değişiklikleri Be
barolann kolu kanadı lanMı,
prangaya vuruldu. Baro başkan-
nın ve organlann kaderi, vattain
keyfine bırakıldı. Disipline ilişkin
tiiın yetkiler barodan kopuİML
Vesayet arttınldı. Barolar dogra-
daa Adalet Bakaakgı'Ba rMgk»-
dı. L yeliğe kabol, levhadan sUmt
ve disiplin işleri bakaaJhgn lerd-
hlne btrakılmıştır. YöBedaciikle-
ri bakanlık onaylar. Barolar, ba>
kaahk kanuianna uymak zonu-
dadır. Baro başluuu, bakanın iz-
nini almadıkça ynrtdışuu çıka-
maz. Herhangi bir toplanaya lca- x
blamaz. Barolan vesayet altıaa al-
mak, savDunaya dolayısıyla ada-
let el uzatmakür. Böyle Mr müda-
hale savunmayı öMürir. Savaaaaa
ölünce de adalet ölür."
liisaıııa hakkı olmayan 10 yıl
ERBtL TUŞALP
ANKARA — Temel insan hak
ve özgUrlüklerine aykın davranıs-
lar, 1990'lara giden son on yıla
damgasım vuran en belirgin özel-
Uk oldu.
tnsan haksızlıklarırun tüm bo-
yutlarıyla yaşandığı bu son on yüı
1980-1983 ve 1983-1990 yülarını
kapsayan iki ayn dönemde ırde-
lemek gerekiyor. 12 Eylül öncesin-
de de yasanan insan haklarına ay-
kın davranışlar, darbe ile birlikte
askeri yönetimin, varhğını dayan-
dırdığı resmi bir politika olarak
benimsendi.
Temel insan hak ve özgürlükle-
rinin en başında yer alan yasama
hakkırun bile göz ardı edildiği bu
dönemi, iskence ile ölüm ve göz-
altındaki yumaşlara yapılan in-
sanlık dışı davraruşlar belirledi.
Ülke yönetimini üstlenen Milli
Güvenlik Konse>i, 23 Ocak 1981
tarihinde toplanarak ilk kez işken-
ce gerçeğinin ulaştığı boyutlan gö-
rüştü. Ve işkencenin ilk kurban-
ları, Ahmet Kariangaç, llhan Er-
dost, Hasan Asker Özmen, lbra-
nim Eski ve Şadan Gazeteci'nin
öldünilmeleri konusunda bîı apk-
lama yapıldı. Sorgu odalanna
canlı giren onlarca insanın, işken-
cecilerin elinde yasamını noktala-
dığı bu dönemde, özellikle de-
mokratik Batı ülkelerinden gelen
elestiriler, saviar sürekli olarak
yadsındı. 1981 yılında yayımlanan
ABD Kongresi tnsan Haklan ra-
poru, askeri yönetimin insan hak-
larına aykın davranışlanna daya-
nak oluşturdu. Raporda, Türkiye
1
de insan haklarına aykırı davra-
nısların düzeldiği belirtiliyordu.
Duyanları şaşırtan ilk resmi
açıklama, Devlet Bakaru ve aske-
ri hükümetin sö^cüsü Prof. Dr. ll-
han Öztrak tarafından 16 Mart
1982 tarihinde yapıldı. öztrak,
Uluslararası Af Orgütü'nün isken-
ce ile öldürüleniere ilişkin savını
yanıtlarken, "60 degil, 15 kisi
öldünilmüştür" demekte hiçbir
sakınca gormüyordu.
1980-1983 döneminin insan
hakları açısından belirgin özellik-
lerinden biri de anayasadan kay-
naklanıyordu.
1961 Anayasası Ue Türkiye
Cumhuriyeti'nin "insan haklanna
dayaiı" niteliği unutulmu$, "lnsan
haklanna saygılı" soyut bir nite-
lik benimsenınisti. 1982 Anayasa-
sı'nın "temel hak ve özgüriükle-
rin kötüye kullanılmasını" engel-
leyen 14. maddesi halyan anaya-
sa hukukçusu Prof. F. CDrrolo
1
ya göre bu "hak ve özgürluklerin
kullanılmasını bizatihi tek başına
engeüeyen" bir raaddeydi.
Fşkence, yargısız, peşin ve ilkel
bir cezalandınna alı$kanlığına bu
dönemde dönustürUldü. TUtuklu-
lara; savunma, sonısturma ve ko-
vuşturmanın her aşamasında ye-
niden işkence yapılraasına yasal
olanak sağlandı. 90 güne varan
yasal gözaltı sürelerinde rekor de-
nemelerine girişildi. "Sanık mafe-
kûm olnncaya kadar masumdur"
ilkesi çiğnenerek yeni işkencelere
ortam hazırlandı. Bu dönemde,
özgürlüğü sımrlama amacıru aşan
cezaevleri kosulları da iskence
sayıldı.
Türkiye, işkence ile öldürülen-
lerin hesabınm bile tutulmadığı
bir süreçten geçti. Prof. öztrak-
m "15 kisi işkence Ue öldüruldü "
açıklamasından 2 yıl sonra Genel-
kurmay Başkanlıgı bu sayının 4
•olduğunu beiirtiyordu.
6 Kasım 1983'ten gunümuze
uzanan süreçte ise insan hakları
politikaları hiç değişmedi. özaJ
hükumetleri de işkence olgusunu
yadsımak yöntemiru benimsedi. 12
Eylul 1980'den 4 yü 4 ay 18 gün
sonra tçişleri Bakaru Yıklınnı Ak-
bulnt'un apklamasmdan çıkan
sonuca göre Türkiye'de işkence ile
öldürülen bir kişi bile yoktu.
Kendi insan hakları politikala-
nnın özüne sadık kalındığına se-
vinen Cumhurbaşkanı Kenan Ev-
ren'in, yalan yanlış açıklamalar*
dan en sonunda sabn taştı ve
Türkiye'de işkence gerçegini Ame-
rika seyahatinde anlattı. İşken-
ce ile ölüm olaylanna Kenan Ev-
ren de deginmedi, ama işkence
suçlamasıyla 9 bin 337 güvenlik
görevlisinin yargı karşısına çıkanI-
dığını anlatmaktan kaçınamadı.
Evren'e göre de bir zamanlar, iş-
kence yoktu, ama 5 bin 602 dava-
da 2 bin 394 sanık işkence yap-
maktan suçlu bulunmustu.
Kendisinden önceki askeri yö-
netimin insan hakları politikala-
nnı değiştinneden uygulayan özal
iktidarları, 1990'lar yaklaşırken,
Batı'dan gelen baskılara dayana-
madı. tnsan hak ve özgürlükleriy-
le ılgıli uluslararası belgelere taraf
oldu. önce Birleşmiş Milletler'in
İşkencenin Önlenmesi Sözleşme-
si ve sonra da Işkenceye Karşı Av-
rupa Sözleşmesi onaylanarak bu
kurallara bir iç hukuk statüsü ka-
zandırıldı. Avrupa Konseyi tnsan
Haklan Komisyonu'na kisise) baş-
vunı hakkırun, Türk vatandaşla-
nna da tanınmasına olanak tanı-
dı. Bu uygulamada, bir yandan iş-
kencenin önlenmesine ilişkin ulus-
lararası belgelere taraf olunurken,
bir yandan da yaptınmları engel-
leyen çekinceler konuidu. Ve böy-
lece yargılamalarda kanıt olarak
kullanılan, işkence altında alınan
ıfadelerin geçersizliğine hiçbir
mahkemede karar verilemedi.
Temel insan hak ve özgürlükJeri
açısından son on yılın tortusu sa-
yılarla şöyle anlatılabilir:
İnsan Haklan Demegı'nin bdge-
lerle kanıüandığı 171 ölum, işkence-
sonucu oldu. Kuşkulu ölümler
çerçevesinde bu sayı 400*e yakla-
şıyor. Son kuşkulu ölüm, 27 Ara-
lık 1989'da Cizre'de, Mehmet Er-
mrk'ün gözaltına ahndıktan 2 gün
sonra bekdiye mezarlığına gömül-
mesiyle noktalandı.
On yılda gözaltına alınan 650
bin kişiden işkence ve kötü dav-
ranışla karşılaşmayan olmadı.
ölüm cezası yargjlamalarda bir
baskı unsuru olarak kullanıldı.
210 bin davada askeri savcılar 6
bin 353 sanık hakkında ölüm ce-
zası istediler. Bu süre içinde ç*o-
ğunluğu sol ve sağ siyasi suçlu
olan 50 kişi asılarak idam edildi.
TBMM'de 255 kesinleşmiş idam
dosyası bulunuyor. ölüm cezala-
rı konusunda bir güvence olan
TBMM denetimi devreden çıkarak
bir yasal degişilüik yoluna da
gidildi.
Cezaevlerindeki koşullann de-
ğiştirilmesi için girişilen açlık grev-
leri sonucunda ise 14 kişi öldü.
Temel insan hak ve özgürlükJe-
rinden kaynaklanan sorunlar, bas-
ta yaşama hakkı olmak üzere
1990'lann başında da yoğun ve
çok çeşitli.
'80'LERDEN '90'LARA SAVUNMAMIZ
TSK siyaset tarüşmalarında
Orgeneral Üruğ ve öztorun ile başlayarak '2000'li
yıllara kadar devam etmesi öngörülen '2000'li yülann
komutanlan ile ilgili kadrolaşma özal'ın
müdahalesi'yle son buldu.
— 2 —
EVREN DEĞER
ANKARA — Savunma Sana-
yi tdaresi yetkilileri herhangi bir
ABD ambargosu karşısında ge-
rekli önlemlerin alındığını ifade
ettilerse de bu açıklamalar doyu-
rucu olamadı.
Bu döneme, genelkurmay baş-
kanlığına hazırlanan dönemin Ka-
ra Kuvvetleri Komutanı Orgeneral
Necdet Öztonın'u "hıikümet tara-
fından istenmedigi" gerekçesiyle
emeküye sevk eden dönemin Bas-
bakaru Turgot özal damgasım
vurdu. Orgeneral Üruğ ve Orgene-
ral öztorun ile başlayarak 2000'li
yıllara kadar devam etmesi öngö-
rülen "2000'li yıllann komutan-
lan" ile ilgili kadrolaşma, Özal
müdahalesi ile son buldu. Bu'olay
sivil otoritenin asker üzerindeki
yetkisini kullanması bakımından
sevindiriciydi.
1987-1990 dönemi: Bu dönem-
deki en önemli olay "yüzyılın son
çeyregine damgasım vuran adam"
olarak bilinen Sovyet lideri Mihaü
Gorbaçov ile başlayan silah indi-
rimi müzakereleri oldu. INF an-
lasmasının ardından, güvenliğe
yönelik görilşmeler ve konvansi-
yonel silahlarda indirim müzake-
releri. Bu gelişmeler karşısında
Türk ©enelkurmay'ı da süreç içe-
risinde çalışmalar başladı. Bu dö-
nemde aynca silah indirimlerinin
Türkiye'ye nasıl yansıyacağı, mo-
dernizasyonun devam edip etme-
yeceği, Türkiye'ye yönelik tehdidin
kuzeyden giıneye kayıp kaymadı-
ğı ve silah transferi konuları gün-
celleşti.
Bu dönemdeki ikinci bir önemli
olay da Türk Silahlı Kuvvetleri'-
nin iç siyasete ilişkin tartışmalara
yeniden gitmesi oldu. Üniversite-
İerde başlayan ve giderek yaygın-
laşan türban eylemlerini, Genel-
kurmay Başkanı Orgeneral Necip
Torumtay "yakmdan idedikkrinr
bildirdi. Orgeneral Torumtaym bu
dernecı üzerine başlayan tarüşrna-
lara ise yine Genelkurmay Baş-
kanlığı "Ordo demokrasiye
baghdır" şeklinde açıklama yapa-
rak son vermeye çalıştı.
1989'da subayları daha genç
yaşta general yapmaya yönelik
olarak, çeşitlirütbelerdeki bekle-
me süreleri indîrildr.
Yine bu dönemin bir başka dik-
kat çekici olayı, Davos süreci Ue
başlayan Türk-Yurtan yumuşama
politikasının askeri platforma
yansıması ve Türkiye ile Yunanis-
tan'ın, yaz aylannda tatbikat ya-
pılmamasına yönelik bir mutaba-
kat muhtırası imzalamalanydj.
Ancak yine de Ege Ordusu'nun
statükosunda ve kadrosunda bir
değişiklik yapılmadı.
1990"a girerken ise Cumhurbaş-
karu özal'm danışma kadrolanu-
daki emekli askerler ve özellikle
eski ö z d Savaş Dairesi Başkanı ve
Kara Kuvvetleri Komutanı Orge-
neral Kemal Yamak'ın, Köşk't*
üstlendiği göreve dikkat çekilmek-
te. Yamak'ın dışında aynca emekli
general ve amiraller de Köşk'te da-
nışman olarak görev yapmaya
başladı. Bu durum, 12 Eylül ana-
yasasının askerlere tarudığı de-
mokrasiyi gözetme görevinin, bu
dönemden sonra böylece sürdürü-
leceği yolunda degerlendirmelere
yol açtı.
- B İ T T l -
'80'LERDEN '90'LARA TURK Dl$ POLITIKASI
SSCB ile sıcak,Bulgaristan'lasorunluilişki
SEMİH İDİZ
ANKARA — lstikrarsız bir bölgede ih-
tiyatlı dış politikalar oluşturmaya yönelen
Türkiye, 80'li yıllann sonlanna Sovyetler
Birliği ile "sıcak", Bulgaristan'la da
"sojuk" bir havadagirdi. Sovyetler Birli-
ği ile geliştirilen ilişkiler "kuzeyden gelen
tehdit" algılamasında göreceli bir azalma-
ya yol açtı. Türk azınlığa yapılan basküar
sonucu kopma noktasına gelen Bulgaris-
tan'la ilişkiler ise bu ülkede yaşanan siyasi
gelişmeler sonucu, şimdi umuda dönüştü.
Türkiye'nin Bulgaristan ve Sovyetler Bir-
liği ile 80'li yıllarda sürdürdüğü ilişkiierde
şöyle bir görünüm ortaya çıkıyor:
Bulgaristan
1980-84 yılları arasında Turk-Bulgar iliş-
kileri farkh rejimlerle yönetilen ülkeler ara-
sında kurulabilecek ilişkilere örnek oluştu-
racak düzeye erişmişti. Bu çerçevede dev-
let bakanlarının yaptıklan karşılıklı ziya-
retler de dahil olmak uzere her düzeyde te-
maslar gerçeldeşmişti.
Ancak Jivkov yönetiminin 1984 yılımn
sonundan itibaren bu ülkedeki Türk azın-
lığına karşı zorla bir asimilasyon ve eritme
kampanyasina girişmesi, Ankara ile Sofya
arasındaki ilişkileri kısa sürede en dıişük
noktaya getirdi.
Türkiye, 1985 yılından itibaren Bulgaris-
tan'ıuluslararası duzeyde tecrit etmek ama-
cıyla geniş bir diplomatik kampanya baş-
lattı. Bunda önemli ölçude başarıh oldu.
1987 yılımn başında iki ülke dışişleri ba-
kanlan, Belgrad'da bir araya gelerek iliş-
kilerin düzeltilmesi olanaklannı araştırdı-
lar. Bu görüşmeler sonunda sorunlan gö-
rilşmek üzere siyasi ve ekonomik alanda iki
çalısma grubunun oluştunılmasınj öngören
bir protokol imzalandı.
Ancak protokol, ölü bir metin olarak
doğdu. Ankara ilk planda Türk azınlığını
görüşmek isterken, Sofya böyle bir azınlı-
ğın mevcudiyetini bile kabul etmedi. Çalış-
ma gnıplannın iki başkentte yapılan görüş-
melerinden herhangi bir sonuç alınamadı.
Sonunda Ankara'daki yetkililer de Belgrad
Protokolü'nûn bir hata olduğunu kabul et-
mek zorunda kaldılar.
1989 yaz aylannda Bulgaristan'dan
Türkiye'ye zorunlu olarak gönderilen Türk-
lerin ardından bu ülkeden düzensiz bir göç
akımı başladı. Sonuçta 350 bin kadar soy-
daş Türkiye'ye geldi. Türkiye'deki yetersiz
altyapı nedeniyle bunlann 100 bine yakın
bir bolümıi geri döndü. Başbakan özal'ın,
"Gelsinler, hepsini alırız" şeklindeki poli-
tikası bu açıdan bir Tıyasko ile sonuçlandı.
Dönenler, Bulgaristan'a aradığı önemli bir
koz vermiş oldu.
Bulgaristan, Sofya'da ekim 1989'da dü-
zenlenen AGİK çevre toplantısında Türk
azınlığı konusunda Batı'nın ağır eleştirile-
rine uğradı. Bu arada tslam Konferansı ör-
gütü dışişleri bakanlan, eylül ayında New
York'ta yaptıklan toplanada iki tarafın ka-
sım ayında Kuveyt'te bir araya gelraelerini
öngören bir deklarasyon yayımladılar. Dek-
larasyonda görüşmelerin gündeminde Müs-
lüman azınlığın bulunması gerektiği de
belirtiliyordu.
Ankara İKÖ'nün bu çağnsına hemen
olumlu yanıt verdi. Sofya da kısa bir süre
sonra Kuvyet'te buluşmayı kabul etti. An-
cak, tKÖ deklarasyonunun kendisini bağ-
lamadığım söyledi.
Dışişleri Bakanı Mesut Yümaz ile Bulga-
ristan Başbakan Yarduncısı Georgi Yurda-
nov, 30 ekimde bir araya geldiler. Dön bu-
çuk saat kadar süren göruşmelerden sonra
yayımlanan basın açıklamasında, "bazı teş-
vik edici izlenimler ışığmda" kasım ayın-
da tekrar buluşulması kararlaştınldı.
Ancak Bulgaristan'da Todor Jivkov'un
10 kasımda işbaşından uzaklaştınlması ve
bu ülkede ortaya çıkan siyasi belirsiziik bu
görüşmenin 1990 yılımn ilk gunlerine erte-
lenmesine neden oldu.
Bulgaristan'daki siyasi gelişmeler Türk
azınlığı konusunda bazı umutlan gündeme
getirdiyse de Ankara halen kesın bir kana-
at vermeden 9 ocakta yapılacak bu ikinci
görüşmeyi bekliyor.
Sovyetler Birliği
1980'li yıllarda, Türkiye, Sovyetler Bir-
liği'ne karşı politikasına sadece Doğu-Batı
ilişkileri perspektifınden değil, sınır kom-
şuluğu perspektifinden de baktı. Bu itibarla
Moskova ile ılişkilerin iyi komşuluk esas-
lanna dayandınlmasına özen gösterildi.
Son on yıl içinde teknik düzeyde üst dü-
zeyli temaslarda artışlar gözlendi. Bu çer-
çevede ekonomik ve teknik işbirliğinin ge-
liştirilmesi yönünde önemli adımlar atıldı.
Türkiye bu ülkeden doğalgaz almaya baş-
larken bu ülkeye sattığı mallarda ve müte-
ahhitlik hizmetlerinde önemli artışlar oldu.
1987 yıhndan sonra ABD ile Sovyetler
Birliği arasındaki ılişkilerin yumuşama dö-
nemine girmesiyle Ankara ile Moskova ara-
sındaki ilişkilere de yeni bir dinamizm gel-.
di. FIR hattı, Karadeniz'de ekonomik ilgi
alanlan gibi konulardaki pürüzler giderildi.
tlişkilerin gelişmesiyle Sarp sınır kapısı
açıldı. Türkiye bu arada Ukrayna, Gürcis-
tan ve Azerbaycan cumhuriyetleri ile ikili
ekonomik ilişkileri geliştirrneye yöneldi.
Ermenistan ile Azerbaycan arasında Ka-
rabağ özerk bölgesi nedeniyle zaman zaman
kaalı çarpışmalara yol açan anlaşmazhk ise
Ankara'yı duyarü olmaya sevk etti. Erme-
nistan ile Azerbaycan arasında bugun mey-
dana gelen olaylar ile sözde Ermeni soykı-
nmı arasında paraleller çizilmesi, Tür-
kiye'deki yetkiülerde duyulan kimi endişe-
leri korükledi. Bazı Ermeni yetkililerinin
Türkiye'den açıkça toprak talebinde bulun-
maları, kaygılan iyice arttırdı.
Moskova, her keresinde Türkiye'ye bu
konularda güvence verirken Ermenistan ile
Azerbaycan arasındaki sorunlann yine de
1990*11 yıllardan bu ya da şu şekilde Türki-
ye'ye yansıması beklenebilir.
Sovyetler Birliği ile Türkiye arasındaki
ılişkilerin gelişmesınin bir diğer kanıtı ise
kuvvet komutanlanmn karşılıklı ziyaretle-
ri oldu. Böylece sivil kanatta gelişen ilişki-
ler askeri kanada da yansıdı. Bu alandaki
işbirliğin önümüzdeki yıllarda da gelişece-
ği tahmin ediliyor.
Türkiye'nin şu anda Sovyetler Birliği ile
önemli olan hiç bir ikili sorunu bulunmu-
yor değil.
—BİTTİ—
Eğitime çekidüzen getiriliyor
ERDAL ATABEK
İNSAN SICAGI
ÇAĞDAŞ YAYINLARI
Türk Ocağı Cad. 39-41
Cağaloğlu-ISTANBUL
5000 lira
Ûdemeij gondentmeı
HAKAN AYGÜN
ANKARA — Milli Eğitim Ba-
kanlığı 1990 yılında "harekeüi
güBİere" sahne olacak. Göreve
geldiğinden bu yana yapmak is-
tediklerinin sadece çatısını oluş-
turduğunu belirten Milli Eğitim
Bakanı Avni Akyol, bakanlığını
"alann"ageçirecekveköklü deği-
şıklikler için komisyonlar oluştu-
cacak. Yeni yılda yapılacak çalış-
malar ve getirilecek değişiklikler
şöyle sıralamyor:
Anadoln lisesi ve özel oknllar
sınav sislemi: 1990-1991 öğretim
yılında yeni Anadolu lisesi açma-
yı duşUnmeyen Milli Eğitim Ba-
kanlığı, ocak ayında özel okullar
Ue Anadolu liselerı giriş sınavı-
nın birleştirilmesini kesin karara
bağlayacak. Bu karar 71 ilde ya-
pılan toplantılar sonucu il milli
eğitim müdürlüklerinin belirtti-
ğj görüşler çerçevesinde oluşacaL
Edinilen bilgiye göre bir öğren-
cinin birden fazla okul kazanma-
sı nedeniyle kayıt sırasmda doğa-
cak kargaşamn önlenmesi için bir
formul bulunacak.
1990 yılında mevcut Anadolu
liselerinin amaçlanna uygun eği-
tim vermelerini sağlamak için ye-
terli altyapı ve nitelikli öğretmen
sağlarunası hususuna özen göste-
rilecek. Fiziki altyapısı bulunma-
yan ve öğretmen temininde güç-
luk çekilen il ve ilçelerde Auadolu
lisesi açılmayacak.
Ders saaüeri azalblacak: Orta-
okul, lise ve dengi okulların ha-
len 44 saate varan haftahk ders
saatleri, her sımf seviyesinde pe-
dagojik esaslar dikkate aiınarak
"makul bir seviyeye" indirilecek.
Bu konuda ocak ayında toplana-
cak bir komisyona, bürokrat ve
teknokratlarla birlikte görüşleri
alınmak üzere bilim adamlan da
çağrılacak.
Ders kitaplan ve programlan
degişecek: Halen Araştırma
Planlama Kurulu'nca (APK) yü-
rütülen ders kitaplarımn ve prog-
rarrüanrun gözden geçirilmesi fa-
aliyeti önümüzdeki yıl da süre-
cek.
Öğretmen açığının kapatdma-
sı: öncelikle Anadolu ve fen li-
selerinde bulunan tngilizce ve ya-
bancı dil bilen matematik, fızik,
kimya ve biyoloji öğretmen açı-
ğının kapatılması için öğretmen
ithalinin yolları araştınlırken
mevcut öğretmenlere yabancı dil
kurslan düzenlenerek bu açığın
giderilmesine çahşılacak. Araştır-
ma Planlama Kurulu'nun yaptı-
ğı çalışmalar sonucunda hazırla-
nacak ve öğretmenlere kademeli
olarak "özel hizmet Uzminatı"
verilmesini öngören yasa tasarı-
sı Bakanlar Kurulu'na sevk edi-
lecek.
Milli eğitim projesi: önümüz-
deki yıl Dunya Bankası'yla imza-
lanacak anlasmayla, loplam ma-
liyeti 178 milyon dolar olan "milli
eğitim projesi'
1
(MEP) yürürlü-
ğe girecek.
Siyah önlüge son: 1990-1991
öğretim yılında "sivalı önrak" uy-
Kulamasma son verilecek.
Milli Eğitim Bakanlığfnın
1990 için planladıği değişiklikler
ve çalışmalar arasında, akşam li-
selerinin sayılannın arttınlması,
yüksek öğretim kurumlarına de-
vam edemeyen lise mezunlanm
istihdama hazırlayacak yaygın
mesleki programların geliştiril-
mesi, ikili öğretimin sımf mevcut-
larının dünya standartlanna in-
dirilmesi yer alıyor.
Öte yandan Milli Eğitim Ba-
kanlığı bu yıl, çıraklık eğjtim
merkezJerinde eğitim gören 200
bin çırak öğrenciye "bedava
yemek" verecek.