29 Mart 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/10 HABERLER 2 OCAK 1990 '80'LERDEN '90'LARA YARGI VE INSAN HAKLARI Adalet tanrıçasıyara aldıTURAN YILMAZ ANKARA — 8O'li ydlar, Türk hukuk tarihinde, "Adalet tannça- sı"nın en çok yara aldığı dönem olarak geçti. Bu döneme damga- sını vuran 12 Eylul uygulamaları Ue yargı bağımsızlığı ve yargıç gü- vencesi buyük ölçüde ortadan kal- dırılırken savunmaya da sınırla- raaJar getirildi. Hukukçular, adalet tannçasına ilk darbenin, "Baskıcı, yasakçı ve otoriter bir anlayışın iimnü" ola- rak niteledikleri 1982 Anayasası ile vurulduğunu söylüyorlar. 1961 Anayasası'nda "belli konular içjn Yüksek Hâkimler Kurulu'nca (YHK) görevteodirikcek üst dere- cedeki hâkim diyle" yapüması ön- göriilen, ardından 12 Mart döne- minde yapılan bir değışiklikle YHK'ya bağlı müfettiş yargıçlara bualulan yargıçlann denetuni ko- nusu, 1982 Anayasası'yla doğru- dan Adalet Bakaru'na bağlı ada- let müfettışlenne devredildi. Ba- kanın "emir ve onayı" üzerinde harekete geçecek raüfettişlerin, bir yargıcın "hal ve eylemlerinin sıfal ve görevi icaplarıaa nyup nymadıgjm" araştırmalanna ola- nak sağlandı. Müfettişler, gerek duydukJarında yargıç hakkında "inceleme ve sorusrurraa" yapraa yctkisine de sahip. Bu işlem sonu- cunda müfettişler tarafından dü- zenlenecek "hal kigKh" ise, bir Olağanüstü mahkemeler olan ÖGM'ler kuruldu ve sıkıyönetim sürekli hale getirildi. İki yasa düzenlemesi ile 3 yıllık ve 6 aylık bazı hapis cezaları temyiz dışında tutuldu. Siyasi eylemlere uygulanan TCK'nın 141, 142 ye 163. maddelerin cezalan arttırıldı. Sıkıyönetim döneminde işlenen suçlara verilen cezalarda üçte birden yarıya kadar arttırım öngörüldü. Bu dönemde gözaltı süresi 90 güne çıkanldı. Ceza ve tutukevlerinden emniyete yeniden sanık götürülmesine olanak sağlandı. J K a y f f n ; Yapılan yasa değişiklikleri ile baroların kolu kanadı kınldı, prangaya vuruldu. Baro başkanının ve organlann kaderi valinin keyfine bırakıldı. Disipline ilişkin tüm yetkiler barodan koparıldı. Vesayet arttınldı. Barolar doğrudan Adalet BakanlığTna bağlandı. Üyeliğe kabul, levhadan silme, disiplin işleri bakanlığın tercihine bırakılmıştır. Barolar bakanlık kararlarına uymak zorundadır. Baro başkanı, bakanın iznini almadıkça yurtdışına çıkamaz. yargıcın ya da savcının meslegin- de yukselebilmesinde önemli rol oynayan "gizli sicfl dosyas"na ko- nuluyor. öte yandan, anayasanın "özü- ne uygun olarak" MGK dönemin- de çıkanlan 2802 sayılı yasayla da yargıçlann "hizmetiıı gereklerine, teşkilaUn intivaçlanoa veya ilgili- nİD isteklerine göre" Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nca (HSYK) savcıük sınıfına geçirile- bilmelerine olanak sağlandı. Yar- gıç ve savcıların atama ve terfile- rini gerçekleştiren HSYK da özerk yapısını 80'li yıllarda yitirdi. Ya- pılan değişiklikle başkanhğına Adalet Bakanı, başkanvekilliğine Adalet Bakanlıgı Müstesan geti- rilirken, üyelerinin oluşumunda ise cumhurbaşkanının yetkisi art- tınldı. Kurulun, Yargıtay'dan ge- len üç asil, üç yedek üyesi ile Da- nıştay dan gden iki asü, iki yedek üyesinin seçimi doğrudan cum- hurbaşkanına bırakıldı. "Gerek olusumu. gerekse islerin ynıütiıl- dügn yer bakımından, Adalel Ba- kanlığı merkez örgütunun bir M- rimi hattne getirilen" bu kurui ay- nı zamanda, Yargıtay üyelerinin seçimlerini de yapıyor. Bu kurul tarafından secilen üyelerden olu- şan Yargıtay Genel Kunılu da Yar- gıtay Başsavcısı ve vekili için cum- hurbaşkanına 5'er aday belirliyor, cumhurbaşkaru da bu adaylar içinden seçimini yapıyor. Doç. Dr. Maksut Mumcuoğlu, 138. maddesinde "yargıclar görev- lerinde bağımsızdıriar" derken, 140/b maddesinde ise "yargıçU- nn idari görevieri yönünden Ada- belirten 1982 Anayasası'nın da* yandığı temel normun, hiyerarşi, otorite ve kayıtsız koşulsuz disip- lin olduğunu kaydederek, "Oysa bu Donn, bagıınsız yargıya çok ya- banadır. tşte bu n«denle 1982 Aaayasası ve ona uygun olarak çı- kanlan yasalara dayaoan günü- müz mevzuarj, yarpç bagımsızlı- p ve gırvencesini büyük dtçöde or- Udan kaktırmışür" dedi. Tek seçicilik dönemi 80'li yıllarda, Türkiye'de hiçbir dönemde olmadığı kadar yüksek yargı organlannın oluşumunda cumhurbaşkanına yetki tanındı. 11 üyeli Anayasa Mahkemesi'nın üç asil, bir yedek uyesini doğru- dan seçen cumhurbaşkamna, di- |er üyderi de kendisine gösterilen let Bakanlıgı'na baglı okhıklarnı" üçer aday arasında seçme yetkisi verildi. Cumhurbaşkanına aynca, Daruştay üyelerinin dörtte birini doğrudan, Askeri Yargıtay ve As- keri Yüksek Idare Mahkemesi'nin tüm üyelerini kendisine gösterilen üçer aday arasında seçme yetkisi getirildi. Tüm bu yetkilerin kay- nağı 1982 Anayasası, Prof. Dr. LöfÖ Dnran tarafından, "Devlet, bireyler ve tophıluklanyla ilişkile- rinde önde ve üstte kabui ediunek- te, temel hak ve özgürlüklcr ikin- d plana itilmektedir. Anayasanın ba çıkts aoklası, tek başına de- moknûk hukak devletinin nygu- lamaya geçirilmesini engdlemeye yeterli olabüir" şeklinde ta- rumladı. Hukukçu HalitÇelenkin, "12 Eylül ve hukuk" açısından bazı saptamaları şöyle: "Olaiaııüstii mahkemeler olan DGM'ler knraMu ve sıkıyörıetiro sürekli faale getirildi. tki yasa dii- zenlemesj Oe 3 >ıllık ve 6 aylık bazı hapis cezalan temyiz dışında tu- tuldu. Siyasi eytanelere aygulanan TCK'nın 141, 142 ve 163. madde- lerin cezalan arttınldı. Sıluyöne- tim döneminde işlenen suçlara ve- rileo cezalarda üçte birden yanya kadar artönnı öngönıldü. Bu dö- nemde gözaltı suresi 90 güne çı- kanldı. Ceza ve tutukevlerinden emniyete yeniden sanık götürül- mesine olanak sağlandı. Anayasa Mankemesi'nce iptal edilen bu hükmun zaman zaman uygulan- dıgı savlan da gündemden inme- dL Yan tutma nedeniyle yargıcın reddedilmesinin öniine geçildi. Sı- kıyönetim ve olağanüstü donem- lerde tutuklu ya da hükümlünün kaçmastnı öntemek için polise si- lah knllanma hakkı getirildi. Sa- vunma hakkı sure bakınundan a- nıriandı. Yargılamada, sol ve sağ göruşlü sanıklar arasında çifte standart uygulandı." Hukukçular, yargı karan ol- maksızın yurttaslann hakJanrun kısıtlandığını, genel suçlamalar yapıldığını, dernek, kooperatif, vakıf, meslek odalan, sendika ve siyasal partilere girmenin ve açık- landığı zaman suç sayümayan dü- şüncelenn 80'li yıllarda suç sayı- larak, hukuk devleti kavramıyla bağdasmayan uygulamalara giri- şildiğini de söylediler. Aynı hu- kukçular, getirilen Pişmaniık Ya- sası ile de topluma "ihbar alışkanlıfı" kazandınldığım bil- dırdiler. DPT thtisas Komisyonu'nca hazırlanan bir raporda, yarguun günümüzde içinde bulunduğu du- rum da söyle anlatıldı: "Az kadro, yeterii olmayan per- MHiel, araç ve gereç sonnconda da- valar luaraakta, kötü niyetliler bondan yanırhnmakta, çok M- ymk gayret içinde adaJeti sagbuna- ya çahşan yargı mensaplan yonri- makta, hızü, taraflan tednia eöm ve ihtilaflan haUedea adil hnk- Bün gedknesi önknenıemekte- dir." Barolar vesayet altında tstanbul Barosu Raylfffnı Turgut Kazan da 12 Eylül döneminden barolann "nadbini nasıl akhfuı'' şöyle belirtti: "Yapılan yasa değişiklikleri Be barolann kolu kanadı lanMı, prangaya vuruldu. Baro başkan- nın ve organlann kaderi, vattain keyfine bırakıldı. Disipline ilişkin tiiın yetkiler barodan kopuİML Vesayet arttınldı. Barolar dogra- daa Adalet Bakaakgı'Ba rMgk»- dı. L yeliğe kabol, levhadan sUmt ve disiplin işleri bakaaJhgn lerd- hlne btrakılmıştır. YöBedaciikle- ri bakanlık onaylar. Barolar, ba> kaahk kanuianna uymak zonu- dadır. Baro başluuu, bakanın iz- nini almadıkça ynrtdışuu çıka- maz. Herhangi bir toplanaya lca- x blamaz. Barolan vesayet altıaa al- mak, savDunaya dolayısıyla ada- let el uzatmakür. Böyle Mr müda- hale savunmayı öMürir. Savaaaaa ölünce de adalet ölür." liisaıııa hakkı olmayan 10 yıl ERBtL TUŞALP ANKARA — Temel insan hak ve özgUrlüklerine aykın davranıs- lar, 1990'lara giden son on yıla damgasım vuran en belirgin özel- Uk oldu. tnsan haksızlıklarırun tüm bo- yutlarıyla yaşandığı bu son on yüı 1980-1983 ve 1983-1990 yülarını kapsayan iki ayn dönemde ırde- lemek gerekiyor. 12 Eylül öncesin- de de yasanan insan haklarına ay- kın davranışlar, darbe ile birlikte askeri yönetimin, varhğını dayan- dırdığı resmi bir politika olarak benimsendi. Temel insan hak ve özgürlükle- rinin en başında yer alan yasama hakkırun bile göz ardı edildiği bu dönemi, iskence ile ölüm ve göz- altındaki yumaşlara yapılan in- sanlık dışı davraruşlar belirledi. Ülke yönetimini üstlenen Milli Güvenlik Konse>i, 23 Ocak 1981 tarihinde toplanarak ilk kez işken- ce gerçeğinin ulaştığı boyutlan gö- rüştü. Ve işkencenin ilk kurban- ları, Ahmet Kariangaç, llhan Er- dost, Hasan Asker Özmen, lbra- nim Eski ve Şadan Gazeteci'nin öldünilmeleri konusunda bîı apk- lama yapıldı. Sorgu odalanna canlı giren onlarca insanın, işken- cecilerin elinde yasamını noktala- dığı bu dönemde, özellikle de- mokratik Batı ülkelerinden gelen elestiriler, saviar sürekli olarak yadsındı. 1981 yılında yayımlanan ABD Kongresi tnsan Haklan ra- poru, askeri yönetimin insan hak- larına aykın davranışlanna daya- nak oluşturdu. Raporda, Türkiye 1 de insan haklarına aykırı davra- nısların düzeldiği belirtiliyordu. Duyanları şaşırtan ilk resmi açıklama, Devlet Bakaru ve aske- ri hükümetin sö^cüsü Prof. Dr. ll- han Öztrak tarafından 16 Mart 1982 tarihinde yapıldı. öztrak, Uluslararası Af Orgütü'nün isken- ce ile öldürüleniere ilişkin savını yanıtlarken, "60 degil, 15 kisi öldünilmüştür" demekte hiçbir sakınca gormüyordu. 1980-1983 döneminin insan hakları açısından belirgin özellik- lerinden biri de anayasadan kay- naklanıyordu. 1961 Anayasası Ue Türkiye Cumhuriyeti'nin "insan haklanna dayaiı" niteliği unutulmu$, "lnsan haklanna saygılı" soyut bir nite- lik benimsenınisti. 1982 Anayasa- sı'nın "temel hak ve özgüriükle- rin kötüye kullanılmasını" engel- leyen 14. maddesi halyan anaya- sa hukukçusu Prof. F. CDrrolo 1 ya göre bu "hak ve özgürluklerin kullanılmasını bizatihi tek başına engeüeyen" bir raaddeydi. Fşkence, yargısız, peşin ve ilkel bir cezalandınna alı$kanlığına bu dönemde dönustürUldü. TUtuklu- lara; savunma, sonısturma ve ko- vuşturmanın her aşamasında ye- niden işkence yapılraasına yasal olanak sağlandı. 90 güne varan yasal gözaltı sürelerinde rekor de- nemelerine girişildi. "Sanık mafe- kûm olnncaya kadar masumdur" ilkesi çiğnenerek yeni işkencelere ortam hazırlandı. Bu dönemde, özgürlüğü sımrlama amacıru aşan cezaevleri kosulları da iskence sayıldı. Türkiye, işkence ile öldürülen- lerin hesabınm bile tutulmadığı bir süreçten geçti. Prof. öztrak- m "15 kisi işkence Ue öldüruldü " açıklamasından 2 yıl sonra Genel- kurmay Başkanlıgı bu sayının 4 •olduğunu beiirtiyordu. 6 Kasım 1983'ten gunümuze uzanan süreçte ise insan hakları politikaları hiç değişmedi. özaJ hükumetleri de işkence olgusunu yadsımak yöntemiru benimsedi. 12 Eylul 1980'den 4 yü 4 ay 18 gün sonra tçişleri Bakaru Yıklınnı Ak- bulnt'un apklamasmdan çıkan sonuca göre Türkiye'de işkence ile öldürülen bir kişi bile yoktu. Kendi insan hakları politikala- nnın özüne sadık kalındığına se- vinen Cumhurbaşkanı Kenan Ev- ren'in, yalan yanlış açıklamalar* dan en sonunda sabn taştı ve Türkiye'de işkence gerçegini Ame- rika seyahatinde anlattı. İşken- ce ile ölüm olaylanna Kenan Ev- ren de deginmedi, ama işkence suçlamasıyla 9 bin 337 güvenlik görevlisinin yargı karşısına çıkanI- dığını anlatmaktan kaçınamadı. Evren'e göre de bir zamanlar, iş- kence yoktu, ama 5 bin 602 dava- da 2 bin 394 sanık işkence yap- maktan suçlu bulunmustu. Kendisinden önceki askeri yö- netimin insan hakları politikala- nnı değiştinneden uygulayan özal iktidarları, 1990'lar yaklaşırken, Batı'dan gelen baskılara dayana- madı. tnsan hak ve özgürlükleriy- le ılgıli uluslararası belgelere taraf oldu. önce Birleşmiş Milletler'in İşkencenin Önlenmesi Sözleşme- si ve sonra da Işkenceye Karşı Av- rupa Sözleşmesi onaylanarak bu kurallara bir iç hukuk statüsü ka- zandırıldı. Avrupa Konseyi tnsan Haklan Komisyonu'na kisise) baş- vunı hakkırun, Türk vatandaşla- nna da tanınmasına olanak tanı- dı. Bu uygulamada, bir yandan iş- kencenin önlenmesine ilişkin ulus- lararası belgelere taraf olunurken, bir yandan da yaptınmları engel- leyen çekinceler konuidu. Ve böy- lece yargılamalarda kanıt olarak kullanılan, işkence altında alınan ıfadelerin geçersizliğine hiçbir mahkemede karar verilemedi. Temel insan hak ve özgürlükJeri açısından son on yılın tortusu sa- yılarla şöyle anlatılabilir: İnsan Haklan Demegı'nin bdge- lerle kanıüandığı 171 ölum, işkence- sonucu oldu. Kuşkulu ölümler çerçevesinde bu sayı 400*e yakla- şıyor. Son kuşkulu ölüm, 27 Ara- lık 1989'da Cizre'de, Mehmet Er- mrk'ün gözaltına ahndıktan 2 gün sonra bekdiye mezarlığına gömül- mesiyle noktalandı. On yılda gözaltına alınan 650 bin kişiden işkence ve kötü dav- ranışla karşılaşmayan olmadı. ölüm cezası yargjlamalarda bir baskı unsuru olarak kullanıldı. 210 bin davada askeri savcılar 6 bin 353 sanık hakkında ölüm ce- zası istediler. Bu süre içinde ç*o- ğunluğu sol ve sağ siyasi suçlu olan 50 kişi asılarak idam edildi. TBMM'de 255 kesinleşmiş idam dosyası bulunuyor. ölüm cezala- rı konusunda bir güvence olan TBMM denetimi devreden çıkarak bir yasal degişilüik yoluna da gidildi. Cezaevlerindeki koşullann de- ğiştirilmesi için girişilen açlık grev- leri sonucunda ise 14 kişi öldü. Temel insan hak ve özgürlükJe- rinden kaynaklanan sorunlar, bas- ta yaşama hakkı olmak üzere 1990'lann başında da yoğun ve çok çeşitli. '80'LERDEN '90'LARA SAVUNMAMIZ TSK siyaset tarüşmalarında Orgeneral Üruğ ve öztorun ile başlayarak '2000'li yıllara kadar devam etmesi öngörülen '2000'li yülann komutanlan ile ilgili kadrolaşma özal'ın müdahalesi'yle son buldu. — 2 — EVREN DEĞER ANKARA — Savunma Sana- yi tdaresi yetkilileri herhangi bir ABD ambargosu karşısında ge- rekli önlemlerin alındığını ifade ettilerse de bu açıklamalar doyu- rucu olamadı. Bu döneme, genelkurmay baş- kanlığına hazırlanan dönemin Ka- ra Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Necdet Öztonın'u "hıikümet tara- fından istenmedigi" gerekçesiyle emeküye sevk eden dönemin Bas- bakaru Turgot özal damgasım vurdu. Orgeneral Üruğ ve Orgene- ral öztorun ile başlayarak 2000'li yıllara kadar devam etmesi öngö- rülen "2000'li yıllann komutan- lan" ile ilgili kadrolaşma, Özal müdahalesi ile son buldu. Bu'olay sivil otoritenin asker üzerindeki yetkisini kullanması bakımından sevindiriciydi. 1987-1990 dönemi: Bu dönem- deki en önemli olay "yüzyılın son çeyregine damgasım vuran adam" olarak bilinen Sovyet lideri Mihaü Gorbaçov ile başlayan silah indi- rimi müzakereleri oldu. INF an- lasmasının ardından, güvenliğe yönelik görilşmeler ve konvansi- yonel silahlarda indirim müzake- releri. Bu gelişmeler karşısında Türk ©enelkurmay'ı da süreç içe- risinde çalışmalar başladı. Bu dö- nemde aynca silah indirimlerinin Türkiye'ye nasıl yansıyacağı, mo- dernizasyonun devam edip etme- yeceği, Türkiye'ye yönelik tehdidin kuzeyden giıneye kayıp kaymadı- ğı ve silah transferi konuları gün- celleşti. Bu dönemdeki ikinci bir önemli olay da Türk Silahlı Kuvvetleri'- nin iç siyasete ilişkin tartışmalara yeniden gitmesi oldu. Üniversite- İerde başlayan ve giderek yaygın- laşan türban eylemlerini, Genel- kurmay Başkanı Orgeneral Necip Torumtay "yakmdan idedikkrinr bildirdi. Orgeneral Torumtaym bu dernecı üzerine başlayan tarüşrna- lara ise yine Genelkurmay Baş- kanlığı "Ordo demokrasiye baghdır" şeklinde açıklama yapa- rak son vermeye çalıştı. 1989'da subayları daha genç yaşta general yapmaya yönelik olarak, çeşitlirütbelerdeki bekle- me süreleri indîrildr. Yine bu dönemin bir başka dik- kat çekici olayı, Davos süreci Ue başlayan Türk-Yurtan yumuşama politikasının askeri platforma yansıması ve Türkiye ile Yunanis- tan'ın, yaz aylannda tatbikat ya- pılmamasına yönelik bir mutaba- kat muhtırası imzalamalanydj. Ancak yine de Ege Ordusu'nun statükosunda ve kadrosunda bir değişiklik yapılmadı. 1990"a girerken ise Cumhurbaş- karu özal'm danışma kadrolanu- daki emekli askerler ve özellikle eski ö z d Savaş Dairesi Başkanı ve Kara Kuvvetleri Komutanı Orge- neral Kemal Yamak'ın, Köşk't* üstlendiği göreve dikkat çekilmek- te. Yamak'ın dışında aynca emekli general ve amiraller de Köşk'te da- nışman olarak görev yapmaya başladı. Bu durum, 12 Eylül ana- yasasının askerlere tarudığı de- mokrasiyi gözetme görevinin, bu dönemden sonra böylece sürdürü- leceği yolunda degerlendirmelere yol açtı. - B İ T T l - '80'LERDEN '90'LARA TURK Dl$ POLITIKASI SSCB ile sıcak,Bulgaristan'lasorunluilişki SEMİH İDİZ ANKARA — lstikrarsız bir bölgede ih- tiyatlı dış politikalar oluşturmaya yönelen Türkiye, 80'li yıllann sonlanna Sovyetler Birliği ile "sıcak", Bulgaristan'la da "sojuk" bir havadagirdi. Sovyetler Birli- ği ile geliştirilen ilişkiler "kuzeyden gelen tehdit" algılamasında göreceli bir azalma- ya yol açtı. Türk azınlığa yapılan basküar sonucu kopma noktasına gelen Bulgaris- tan'la ilişkiler ise bu ülkede yaşanan siyasi gelişmeler sonucu, şimdi umuda dönüştü. Türkiye'nin Bulgaristan ve Sovyetler Bir- liği ile 80'li yıllarda sürdürdüğü ilişkiierde şöyle bir görünüm ortaya çıkıyor: Bulgaristan 1980-84 yılları arasında Turk-Bulgar iliş- kileri farkh rejimlerle yönetilen ülkeler ara- sında kurulabilecek ilişkilere örnek oluştu- racak düzeye erişmişti. Bu çerçevede dev- let bakanlarının yaptıklan karşılıklı ziya- retler de dahil olmak uzere her düzeyde te- maslar gerçeldeşmişti. Ancak Jivkov yönetiminin 1984 yılımn sonundan itibaren bu ülkedeki Türk azın- lığına karşı zorla bir asimilasyon ve eritme kampanyasina girişmesi, Ankara ile Sofya arasındaki ilişkileri kısa sürede en dıişük noktaya getirdi. Türkiye, 1985 yılından itibaren Bulgaris- tan'ıuluslararası duzeyde tecrit etmek ama- cıyla geniş bir diplomatik kampanya baş- lattı. Bunda önemli ölçude başarıh oldu. 1987 yılımn başında iki ülke dışişleri ba- kanlan, Belgrad'da bir araya gelerek iliş- kilerin düzeltilmesi olanaklannı araştırdı- lar. Bu görüşmeler sonunda sorunlan gö- rilşmek üzere siyasi ve ekonomik alanda iki çalısma grubunun oluştunılmasınj öngören bir protokol imzalandı. Ancak protokol, ölü bir metin olarak doğdu. Ankara ilk planda Türk azınlığını görüşmek isterken, Sofya böyle bir azınlı- ğın mevcudiyetini bile kabul etmedi. Çalış- ma gnıplannın iki başkentte yapılan görüş- melerinden herhangi bir sonuç alınamadı. Sonunda Ankara'daki yetkililer de Belgrad Protokolü'nûn bir hata olduğunu kabul et- mek zorunda kaldılar. 1989 yaz aylannda Bulgaristan'dan Türkiye'ye zorunlu olarak gönderilen Türk- lerin ardından bu ülkeden düzensiz bir göç akımı başladı. Sonuçta 350 bin kadar soy- daş Türkiye'ye geldi. Türkiye'deki yetersiz altyapı nedeniyle bunlann 100 bine yakın bir bolümıi geri döndü. Başbakan özal'ın, "Gelsinler, hepsini alırız" şeklindeki poli- tikası bu açıdan bir Tıyasko ile sonuçlandı. Dönenler, Bulgaristan'a aradığı önemli bir koz vermiş oldu. Bulgaristan, Sofya'da ekim 1989'da dü- zenlenen AGİK çevre toplantısında Türk azınlığı konusunda Batı'nın ağır eleştirile- rine uğradı. Bu arada tslam Konferansı ör- gütü dışişleri bakanlan, eylül ayında New York'ta yaptıklan toplanada iki tarafın ka- sım ayında Kuveyt'te bir araya gelraelerini öngören bir deklarasyon yayımladılar. Dek- larasyonda görüşmelerin gündeminde Müs- lüman azınlığın bulunması gerektiği de belirtiliyordu. Ankara İKÖ'nün bu çağnsına hemen olumlu yanıt verdi. Sofya da kısa bir süre sonra Kuvyet'te buluşmayı kabul etti. An- cak, tKÖ deklarasyonunun kendisini bağ- lamadığım söyledi. Dışişleri Bakanı Mesut Yümaz ile Bulga- ristan Başbakan Yarduncısı Georgi Yurda- nov, 30 ekimde bir araya geldiler. Dön bu- çuk saat kadar süren göruşmelerden sonra yayımlanan basın açıklamasında, "bazı teş- vik edici izlenimler ışığmda" kasım ayın- da tekrar buluşulması kararlaştınldı. Ancak Bulgaristan'da Todor Jivkov'un 10 kasımda işbaşından uzaklaştınlması ve bu ülkede ortaya çıkan siyasi belirsiziik bu görüşmenin 1990 yılımn ilk gunlerine erte- lenmesine neden oldu. Bulgaristan'daki siyasi gelişmeler Türk azınlığı konusunda bazı umutlan gündeme getirdiyse de Ankara halen kesın bir kana- at vermeden 9 ocakta yapılacak bu ikinci görüşmeyi bekliyor. Sovyetler Birliği 1980'li yıllarda, Türkiye, Sovyetler Bir- liği'ne karşı politikasına sadece Doğu-Batı ilişkileri perspektifınden değil, sınır kom- şuluğu perspektifinden de baktı. Bu itibarla Moskova ile ılişkilerin iyi komşuluk esas- lanna dayandınlmasına özen gösterildi. Son on yıl içinde teknik düzeyde üst dü- zeyli temaslarda artışlar gözlendi. Bu çer- çevede ekonomik ve teknik işbirliğinin ge- liştirilmesi yönünde önemli adımlar atıldı. Türkiye bu ülkeden doğalgaz almaya baş- larken bu ülkeye sattığı mallarda ve müte- ahhitlik hizmetlerinde önemli artışlar oldu. 1987 yıhndan sonra ABD ile Sovyetler Birliği arasındaki ılişkilerin yumuşama dö- nemine girmesiyle Ankara ile Moskova ara- sındaki ilişkilere de yeni bir dinamizm gel-. di. FIR hattı, Karadeniz'de ekonomik ilgi alanlan gibi konulardaki pürüzler giderildi. tlişkilerin gelişmesiyle Sarp sınır kapısı açıldı. Türkiye bu arada Ukrayna, Gürcis- tan ve Azerbaycan cumhuriyetleri ile ikili ekonomik ilişkileri geliştirrneye yöneldi. Ermenistan ile Azerbaycan arasında Ka- rabağ özerk bölgesi nedeniyle zaman zaman kaalı çarpışmalara yol açan anlaşmazhk ise Ankara'yı duyarü olmaya sevk etti. Erme- nistan ile Azerbaycan arasında bugun mey- dana gelen olaylar ile sözde Ermeni soykı- nmı arasında paraleller çizilmesi, Tür- kiye'deki yetkiülerde duyulan kimi endişe- leri korükledi. Bazı Ermeni yetkililerinin Türkiye'den açıkça toprak talebinde bulun- maları, kaygılan iyice arttırdı. Moskova, her keresinde Türkiye'ye bu konularda güvence verirken Ermenistan ile Azerbaycan arasındaki sorunlann yine de 1990*11 yıllardan bu ya da şu şekilde Türki- ye'ye yansıması beklenebilir. Sovyetler Birliği ile Türkiye arasındaki ılişkilerin gelişmesınin bir diğer kanıtı ise kuvvet komutanlanmn karşılıklı ziyaretle- ri oldu. Böylece sivil kanatta gelişen ilişki- ler askeri kanada da yansıdı. Bu alandaki işbirliğin önümüzdeki yıllarda da gelişece- ği tahmin ediliyor. Türkiye'nin şu anda Sovyetler Birliği ile önemli olan hiç bir ikili sorunu bulunmu- yor değil. —BİTTİ— Eğitime çekidüzen getiriliyor ERDAL ATABEK İNSAN SICAGI ÇAĞDAŞ YAYINLARI Türk Ocağı Cad. 39-41 Cağaloğlu-ISTANBUL 5000 lira Ûdemeij gondentmeı HAKAN AYGÜN ANKARA — Milli Eğitim Ba- kanlığı 1990 yılında "harekeüi güBİere" sahne olacak. Göreve geldiğinden bu yana yapmak is- tediklerinin sadece çatısını oluş- turduğunu belirten Milli Eğitim Bakanı Avni Akyol, bakanlığını "alann"ageçirecekveköklü deği- şıklikler için komisyonlar oluştu- cacak. Yeni yılda yapılacak çalış- malar ve getirilecek değişiklikler şöyle sıralamyor: Anadoln lisesi ve özel oknllar sınav sislemi: 1990-1991 öğretim yılında yeni Anadolu lisesi açma- yı duşUnmeyen Milli Eğitim Ba- kanlığı, ocak ayında özel okullar Ue Anadolu liselerı giriş sınavı- nın birleştirilmesini kesin karara bağlayacak. Bu karar 71 ilde ya- pılan toplantılar sonucu il milli eğitim müdürlüklerinin belirtti- ğj görüşler çerçevesinde oluşacaL Edinilen bilgiye göre bir öğren- cinin birden fazla okul kazanma- sı nedeniyle kayıt sırasmda doğa- cak kargaşamn önlenmesi için bir formul bulunacak. 1990 yılında mevcut Anadolu liselerinin amaçlanna uygun eği- tim vermelerini sağlamak için ye- terli altyapı ve nitelikli öğretmen sağlarunası hususuna özen göste- rilecek. Fiziki altyapısı bulunma- yan ve öğretmen temininde güç- luk çekilen il ve ilçelerde Auadolu lisesi açılmayacak. Ders saaüeri azalblacak: Orta- okul, lise ve dengi okulların ha- len 44 saate varan haftahk ders saatleri, her sımf seviyesinde pe- dagojik esaslar dikkate aiınarak "makul bir seviyeye" indirilecek. Bu konuda ocak ayında toplana- cak bir komisyona, bürokrat ve teknokratlarla birlikte görüşleri alınmak üzere bilim adamlan da çağrılacak. Ders kitaplan ve programlan degişecek: Halen Araştırma Planlama Kurulu'nca (APK) yü- rütülen ders kitaplarımn ve prog- rarrüanrun gözden geçirilmesi fa- aliyeti önümüzdeki yıl da süre- cek. Öğretmen açığının kapatdma- sı: öncelikle Anadolu ve fen li- selerinde bulunan tngilizce ve ya- bancı dil bilen matematik, fızik, kimya ve biyoloji öğretmen açı- ğının kapatılması için öğretmen ithalinin yolları araştınlırken mevcut öğretmenlere yabancı dil kurslan düzenlenerek bu açığın giderilmesine çahşılacak. Araştır- ma Planlama Kurulu'nun yaptı- ğı çalışmalar sonucunda hazırla- nacak ve öğretmenlere kademeli olarak "özel hizmet Uzminatı" verilmesini öngören yasa tasarı- sı Bakanlar Kurulu'na sevk edi- lecek. Milli eğitim projesi: önümüz- deki yıl Dunya Bankası'yla imza- lanacak anlasmayla, loplam ma- liyeti 178 milyon dolar olan "milli eğitim projesi' 1 (MEP) yürürlü- ğe girecek. Siyah önlüge son: 1990-1991 öğretim yılında "sivalı önrak" uy- Kulamasma son verilecek. Milli Eğitim Bakanlığfnın 1990 için planladıği değişiklikler ve çalışmalar arasında, akşam li- selerinin sayılannın arttınlması, yüksek öğretim kurumlarına de- vam edemeyen lise mezunlanm istihdama hazırlayacak yaygın mesleki programların geliştiril- mesi, ikili öğretimin sımf mevcut- larının dünya standartlanna in- dirilmesi yer alıyor. Öte yandan Milli Eğitim Ba- kanlığı bu yıl, çıraklık eğjtim merkezJerinde eğitim gören 200 bin çırak öğrenciye "bedava yemek" verecek.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle