18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
23 EYLÜL 1989 KÜLTÜRYAŞAM HAYVANLAR ÎSMAİL GÜLGEÇ CUMHURİYET/5 Izmir Açıkhava Tiyatrosu'ndaki 'Evita'nın ardından Neden 'Evita?' "Evita" ne dünyayı ne de Türkiye'yi sarsabilecek bir olay. Öyleyse bunca masraf, bunca özen neden "Evita" uğrurla? "Evita" gibi "sürümden kazanmak" zprunda olan yapımlar yerine, daha az masraflı, ama belki de daha çok özen gerektiren yapıtlar yeğlenmeli. AYŞEGÜL YÜKSEL "Evita"yı İzmir Fuarı'ndaki Açıkhava Tiyatrosu'nda, sergilendiği dördüncü gecede, orlalarda bir yerden ilk kez izledim. Şimdiye dek yalnızca açıkhava sahnelerinde sunulmuş bir oyun için bu tür bir "tarih düşürme" önemli; çiinkü kapalı tiyatro salonlannda kolaylıkla denetlenebilecek sergileme koşullan açıkhava sahnelerinde her gün değişebiliyor. Ancak, alıştığımız turden bir Istanbul Belediyesi Şehir Tiyatrolan yapıraı olmayan, kurum dışı kaynaklann da katkılanyla oluşan, kısa sürede on binlerce seyirciye yönelerek, yapılan büyük masrafları karşılama amacını güden bu çalışraayı kapalı tiyatro salonlannın "mîkrofon dttzeni" gerektirmeyen ortamında ızleme olanağı bulabileceğimiz de kuşkulu. Bu durumda, yapunı değerlendîrirken kullanılan yaklaşım, ister istemez, oyunu izlediğimiz gecedeki koşullara bağımlı oluyor. "Eviu"yı izlediğim gece 'mikrofon dttzeni", fuann yıllardır yakınma nedeni olan olağan gürultüsünü bastıracak güçte kullanıltnaktaydı. Sonuç olarak da ilk perdeyi pek çok seyirci kulaklannı ukayarak izlemek zorunda kaldı. Baştan sona müziğe dayalı bir sahne olayı için bağışlanmayacak bir kusur. Hele oyunu beş bin dolayında seyirci izliyorsa. "Evita"yı izleyenler, ünlü Tim RiceAndrew Lloyd Webber ikilisine özgü "opera" anlayışıyla yanlmış bir muzikal türüyle tanıştıiar. Metnin bir opera 'libretto'su gibi oluşturulduğu, baştan so yer yer görülen uyumsuzluğu en belirsiz kılan da yine Zühal Olcay *dı.) Oysa başanlı operacı Suat Ankan'ın (Peron) söyledikleri anlaşılmıyor, Metres'te Aslı Omağ'ın şarkısının içeriği, tiz ve pes seslerin aşın kanşımı içinde yitip gidiyor, Magaldi'de Kartal Kaan'ın şarkıları anlaşılmaz bir bağırüya dönuşuyordu. Erkekler korosu da zaman zaman aynı sorunu yaşarken, orkestranın nefesli çalgüan da olumlu puan alamıyordu. "Evita" yapımını açıkhava koşullannda bile izlenmesinı vazgeçilmez kılan dört oğe var: Kenneth W. Unnston'un sahne duzeni, Larr> Fuller'ın "öıgun koregrafi"si, Sevim Çavdar'ın giysıleri ile Zühal Olcay'ın olağaııüstu göriıntüsü ve yorumu. (Evita'yı canlandıran diğer sanatçılan henüz izleyemedim, bağışlasınlar). Bir başka deyişle, benim kanım, açıkhava koşullarında, yapımın görsel erdemlerinin işitsel erdemlerinden kat kat üstün olduğu... Besteci Webber'in muziğinden yeterince etkilendiğımı de soyleyemem. Her tur tutkunun kol gezdiği oyun ortamında Latin Amerika muziği gereksizce tngilizleştirilmiş gibi geldi bana. Belleğimde de sahnedeki göruntuyle butünlenebilen bir iki ezgi kaldı yalnızca. Dört dirtluk sanatçı "Evita"da Eva Peron'u canlandıran Zuhal Olcay (solda) ve Che'yi oynayan Cihan Ünal, değışik bir turde de ne denli yeteneklı olduktannı kanıtlayarak dört dörtluk sanatçı nitelMenni perçınlediler Opera sanatçısı Suat Ankan da (safida) "Evita"da Juan Peron'u canlandırıyordu na yalnızca şarkıya, dansa ve şarkılı konuşmaya yer veren, ancak "göslenneci" bir anlatım içerdiği için olaylann izlenebilmesi yolunda sözlerinin iyice anlaşılması gereken, bu nedenle de tiyatro oyunculan tarafmdan sergilenen "Evita", başrollere soyunan tiyatro sanatçılannı yaman bir sınavdan geçiriyor. "Playback" desteğine dayandınlmış bir dolu tiyatro yapımına rahatça "müzikli oyun" yaftasının yapıştınlabildiği, bir başka deyişle, tiyatro sanatçısının rnüzik bağlamındaki becerilerinin sınırlı oluşunun bağışlanıverdiği ülkemizde, Ziihal Olcay (Evita) ve Ciban Ünal (Che) RiceWebber türu "opera"da da ne denli yetenekli ve usta olduklannı kanıtlayarak dört dörtluk sanatçı niteliklerini percinliyorlar. (Yine de her ikisini de raikrofon düzenınin söz konusu olmadığı bir ortamda, seslerinin doğal gucünü tartabilerek izlemek ısterdim.) Olcay ve Ünal, mikrofon düzeninin yarattığı işitsel çarpıtmalara karşın, sesleri kulak tırmalamayan, sözleri açık seçik anlaşılabilen usta tiyatrocular olarak, oyunda görev alan müzik sanatçılarını da aştılar. (Çevirmen Gencay Gurün'ün sözleriyle rnüzik arasında Tim Rktfın "metni"ne ve "Evita"nın içeriğine gelince.. Kendi anlattığına göre Arjantin'in ünlü diktatörü Juan Peron'un "efsaneleşmiş" eşi Eva Peroo'un yaşamöyküsunün büyusüne kapılıvermiş. Üstelik, Guney Amerika'da ve tüm dünyada baskı rejimleri tarafmdan insanlık adına yüz kızartıcı suçların işlenegeldiği bir ortamda... .Metnini ister istemez "politik eleştiri" aracılığıyla oluşturmuş, ama "amaç" hep Evita1 run "kendisi" olmuş. (Bu konuyu, sözgelimi Brecht işlemiş olsaydı, "araç" Evita, "amaç" politik eleştiri ohırdu oysa!) Rke "poBtik dcştiri"yi "araç" olarak kullanırken benimsediği çeşitli "göstermeci" yaklaşımlar yanında, "anlatıcıyonuncaoyan luşia" işlevini yüklenen bir Che yaratraış; insan onuru ve özgürlüğü adına verdiği savaşımla, yaşamı ve ölümuyle yuzyılımızda bir simge olan Che Guevera'yn, dans muziği eşliğinde, yumuşak bir tavırla oradan oraya koşturan bir gösteri sunucusuna dönüştürüvermiş. (Webber de "noutanna kıyıp", "Arjantin Ağlama Bana" çapında bir şarkı döktürememiş Che için.) Sonuç olarak da "Evita", görselişitsel düzeyde yapılan politik eleştiri aracılığıyla da olsa Eva Peron'u "sevimli" gösteren bir öykü olmuş. Kısacası, dıamatik (benzetmeci) anlatıma yatkın olan öykü, belirli göstermeci öğelerin kullanılmasıyla epikdiyalektik anlatımın eleştirel gücünü kazanamamış. Tüm bu ortaya koymaya çalıştığım nedenlerle de "Evita" ne dünyayı ne de Türkiye'yi sarsabilecek bir olay... Öyleyse, bunca masraf, bunca özen neden "Evita" uğruna? Bunu anlamış değilim. Oysa Istanbul Belediyesi Şehir Tiyatroları Genel Sanat Yönetmeni Sayın Gencay Gürün'un gitgjde içe dönükleşen ve ilişkileri kemikleşen tam ödenekli tiyatro kurumlanmızı, yazarlara ve seyirciye vergi dairelerininkine benzer bir hizmet vermelennin beklendiği konumlanndan uzaklaştınp, kurum dışı ilişkiler yoluyla, daha dışa dönük, daha paylaşımcı, daha atılımcı ve gelişmeci yaklaşımlara yonelen gırişimlerini yurekten onaylıyorum. Bu çabaların sürmesini de diliyorum. Ancak, "Evita" gibi "sürümden kazanmak" zorunda olan yapımlar yerine, daha az masraf, ama belki daha da çok özen gerektiren, söz gelimi Türkiye'de yıllardır sahnelenmemiş olan "Macbeth" gibi kapalı salon başyapıtlarıyla. PİKNİK PİYALE MADRA HIZLI GAZETECİ NECDET ŞEN ÇÎZGtLİK KÂMtL MASARACl \ '••\ Karajarfın halefi Uzun yıllardır Herbert von Karajan'ın egemenliğindeki Salzburg Festivali'nin sanat yönetmenliğini, 1991'den başlayarak Gerard Mortier üstlenecek. Kültür Servisi Avusturya'nın en saygın kultürel yaz etkinliği olarak bilinen Salzburg Festivalinin sanat yönetmenliğine, Brüksel'deki Belçika Ulusal Operası'nın yönetmeni Gerard Mortier getirildi. 1950'lerin ortalanndan bu yana ünlü orkestra şefı Herbert von Karajan tarafmdan yönetilmiş olan Salzburg Festivali'nin başına getirilen Mortier, sanat yönetmenliğini festivali tepeden tırnağa yenileme koşuluyla kabul etti. Festival yönetim kurulu, 46 yaşmdaki Mortier'nin görevi 1 Ekım 1991'de devralacağını, ancak önümuzdeki aydan başlayarak 1992 yılından sonraki programların planlanmasına yardımcı olacağını açıkladı. öte yandan, Salzburg Festivali'nin mali yöneticüiğine de daha önce Viyana'daki Konzerthaus'un yöneticiliğini yaprnış olan Hans Landesmann getirildi. Geçen haziran ayında düzenlenen bir tasanya göre, fcstivalin ücretsiz olarak görev yapan 5 kişilik bir yönetim kurulu olacak. Landersmann'ın verdiği bilgiye göre, yeni projeler önermeleri için çeşitli sanatçılardan da yararlanılacak. Salzburg Festivali'nindünyada olup bitenler den habersiz eski bir rnüzeye donüştuğunu belirten Landesmann, "Modern müzik ve tiyatroya hak ettiği yeri ayırmahyız. Festivalin yönetiminde yeni, ileri göriişlii, çağdaş dunyadan haberli insanlara ibtiyacımtz var" dedi. 1920 yüında başlaulan Salzburg Festivali'nin gerçekleşmesinde besteci Richard Strauss, oyun yazarı Hugo von Hofnunnsthal ve tiyatro yönetmeni Max Reinhardt büyük rol oynanuşlardı. Daha kuraluşundan başlayarak saygın ve geleneğe dayalı bir kültur etkinliği niteliği kazanan festival, Mozartın doğduğu kent olan Salzburgda yaz aylannda Viyana'nın en seçkın müzik ve tiyatro topluluklarının yanı sıra en tanınmış konuk topluluk ve solistlere de ev sahipliği yapmaya başlamıştı. 1950'lerin ortalanndan başlayarak Salzburg Festivali'ne ağırlığını koyan Herbert von Karajan, uzun yıllar suren yöneticiliğinden sonra geçen yıl festival •yönetiminden aynlmış, bu yıl da festivalin başlamasından hemen önce 16 temmuz gunu ölmiiştü. Salzburg Festivali, uzun yıllardır, programlannda tutucu davranıldığı ve giderlerinin çok yüksek olduğu gerekçesiyle eleştiriliyordu. Gerçekten de Salzburg Festivali, sanatçılara en yüksek ucretleri ödeyen ve biletleri en pahalı olan şenliklerden biri olarak biliniyor. Bu yıl en yüksek opera bileti fiyatı 240 dolardı. Festival yetkilıİeri, yıllık butçelerinin 27 milyon dolar olduğunu, bunun 7.7 milyon Salzburg Festivali'nin başına Gerard Mortier getirildi AĞAÇ Y A Ş K E N EĞİLİR KEMAL GÖKHAN GÜRSES Vapmabir gülümseyişle "Gençllk /ç(e" diyorum. Şimdi azalıyor saçlarım zaten... Istemesem de... Içimden, yine de "Ahh uian gençllk! Gençllk be anasını satayım!.." diyorum, istekle, arzuyla... Elazığlı olan çekiyor öbürünün elinden. Evirip çeviriyor. • Herhalde Ali mektebini bitirmiş askerde. Zarzor dogum yerimi okuyor: "Istanpul." "Nerelisln sen?" diye soruyor. Çok zor soruyor. Şaka maka imtihan terlerı döküyorum. &k GARFIELD JM DAVIS Gerard Mortier dolannın devlet tarafmdan sağlandığını, geri kalanınınsa bilet satışları, TV ve radyo yayın haklanndan elde edildiğini belirtiyorlar. Karajan'ın ardından Salzburg Festivali'nin başına getirilen Gefard Mortier, 1981'de Belçika Ulusal Operası'nın başına geçmiş ve çok geçmeden nispeten duşuk bir bütçeyle topluluğu Avrupa'run en çekici operalanndan biri yapmıştı. Mortier yönetimindeki Belçika Ulusal Operası gozupek repertuarlanyla ve klasik yapıtlann çağdaş sahnelenişleriyle dikkati çekmişti. TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAIS 23 Eylül SİNEMADA KOLTUK FİTATt Mack SenneH Thomas R \nce. 191S'TE 8U6ÛH, NEW YOeteTA BULUNAN "tCNIOCBfİBOCKER'4OLI £İN£MA SALONU, KOLTUK F/Y^TIfjf İKİ OOLAM Çf&tZMtfrt. ALIŞILMfŞ ÜCe£T SO SBUT OtDUĞUMPAU, Bü PURUM ŞAŞK.INLIK YA&\7WÇTt. AVU< YIL, ZAMANIN ÜNLÜ SlNEMA YÖNETMENLERİNDeH PAffO WARK GKlFFrrU, MACK SENNET VE THOAAAS HINCE, SlRUKTE "7RtAMSLE FfLM COICPOKATION" AOLl Şt&CETİ KUeMUÇTU. SlLUE Bu&cey ULLlAH VE POROTUY 61SH, WILLIAM S. HAHT, OOUSLAS FAIB.8AUKS 6fBİ SEV'LEN OYUtJCuLAGCA ANLA$AU TRlAN&LE YAP(MCILAH(, K4ÜTELI FfiM İÇİM HAZCAMALARDAU K4ÇWMAMAX4 KA£A£ VERMtŞTl. BUNUN DOĞAL SONUOJ OLARAK KLOLTUK FtYArUUZI YÜKSELMİŞTl.. TÜRK ve DÜNYA KARÎKATÜRÜNDEN I Yeni çıkacak bir derginin tüm yazı dili ve üslubundan sorumlu olacak ekip çalışmasından zevk alan ve en az bir yabancı dili çok iyi bilen bir II REWRITER II anyoruz... GÜNEŞ Yayınları, Cumhuriyet Cad. 8991 Elmadağ Tel: 141 24 91 141 36 36 tbrahim Alptekin Ken Pyne (İngiltere)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle